Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Bu yaziyi birisi almancaya tercüme edip Almuwahid kardesimize yolasin. yada bu sözleri kendi ona yazsn;) ALLAH razi olsun

 

 

 

 

BÝRGÜN otomobille büyükbir buðday tarlasýndan geçiyorduk. Biz bunlarýn ekmek olup yenmesini düþünüyorduk. Bu sýrada Üstad bize, 'Ekmeði sizin, tefekkürü benim' dedi.”

Bu hâtýrayý anlatan Zübeyir Gündüzalp aðabey. Üstad Bediüzzaman’ýn en yakýn talebelerinden.

 

Aslýnda buðday tarlasýný görüp, belki milyonlarca baþaðýn insanlar için yaratýlýþý ve oradan elde edilecek mahsüllerin nice insanýn rýzký olarak sofralarý süslemesi de bir nevi tefekkürdür. Bu noktadan hareketle, aktardýðýmýz hatýradaki “tefekkür” kavramýnýn izafî; yerine ve kiþeye göre belki de seradan süreyyaya kadar basamaklarý olduðuna hükmedebiliriz. Üstad Bediüzzaman’ýn “Ekmeði sizin, tefekkürü benim” ifadesindeki vurgudan belki böyle bir netice çýkarmak mümkündür.

 

Bu durumda, tefekkür konusunu, sözlük veya terim mânâsýyla, belli baþlý âlimlerin tarif ve izahlarýna göre açýklamak hakikî tefekkürün koordinatlarýný belirlemede yeterli olmayabilir. Teoriden ziyade pratik ve uygulamalý örnekler hayatýmýza aktarma ve bunu bir bilinç ve þuur haline getirmede daha kesin ve daha kestirme bir yöntem olabilir.

 

Ýþte böyle bir yöntemi takip etmede önümüzde gayet canlý ve dikkat çekici bir örnek vardýr. O da, baþta Zübeyir Gündüzalp’in bir müþahedesini aktardýðýmýz, mücessem ve müþahhas bir tefekkür örneði olan Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatýdýr.

 

 

BÜYÜK KÝTAP

 

 

Bediüzzaman’ýn bir diðer yakýn talebesi Bayram Yüksel, kýrlara ve daðlara yaptýklarý tefekkür gezileri esnasýnda þahid olduðu tablolar, ayný zamanda “tefekkür” kavramýnýn derinlikleri hakkýnda bize önemli ipuçlarý verir.

 

“Üstadýmýz kýrlarý gezerken kitâb-ý kebiri mütalaa ederdi. Bizlere de hem arabada giderken ve gelirken 'Keçeli, keçeli siz de þu kitab-ý kebir-i kâinatý okuyun' derdi.”

 

Bayram Yüksel’in bu cümlesinde geçen “Kitab-ý Kebir,” diðer ifadeyle “Büyük Kitap” bütün Kâinattýr. Yâni Kâinat, bir kitaptýr. O kitapta Rabbimizi, O’nun sonsuz güzellikte ve mükemmellikte olan isim ve sýfatlarý anlatan sayýsýz âyetler bulunur.

 

 

 

Bediüzzaman’ýn bu büyük kitabý, bu görülen, müþahede edilen ve birebir yaþanan Kâinat kitabýný okurken sergilediði tavýr da baþkaca derslerle dolu. Bir rahlenin önünde diz çöküp ayet ayet, sayfa sayfa Kur’an-ý Kerîm’i büyük bir huþû ve huzûr ile okuyan hâfýk kurrâlar misali…

 

Bediüzzaman, yakýn talebesi Bayram Yüksel’in aðzýndan kâinat kitabýný þöyle okuyordu:

 

“Kýrlara gittiðimizde en yüksek yerlere çýkardý. Bazen yüksek aðaçlarýn ve taþlarýn baþýna çýkardý. Namaz kýlarken de yüksek taþlarýn baþýný tercih ederdi. Kýrlarda cemaatle namaz kýldýðýmýzda bizlere imamlýk ederdi. Namaz vakti girdiðinde muhakkak ezan okuturdu. Üstadýmýz bizlere, 'Sizlerdeki gençlik bende olsa, þu daðlardan inmem' derdi. Daima kitab-ý kebir-i kâinatý mütalaa ederdi.”

 

Aktardýðýmýz bu iki hâtýraya bir baþka açýdan da yaklaþmak mümkün. Kýrlara ve daðlara yapýlan geziler sýrasýnda görülen alan, bütün dünya düþünülecek olursa yok denecek kadar küçük bir alandýr. Hele bir de bu kýyasý dünyamýz ve güneþimizinde içinde bulunduðu galaksimiz ve o galaksinin de yok denecek kadar küçük kaldýðý bütün kâinat düþünülecek olursa.

 

Ancak burada önemli olan bakýþ ve idrak ediþtir. Bilinçtir, þuurdur. Bir meleke halinde tüm benliðiyle, tük hücreleriyle, tüm ruhuyla, ruhundaki tüm hisleriyle, kýsaca her þeyiyle en küçükten en büyügüne kadar Kâinat kitabýný harf harf, kelime kelime okuyabilmedir. Bu öyle bir okuyuþtur ki, hakikatin derinliklerine nüfuz edebilen bir kiþi, Üstad Bediüzzaman’ýn bir küçük çiçekteki veya böcekteki âyetleri okurken, o engin tefekkür hâletiyle ayný anda güneþleri, yýldýzlarý ve galaksileri de okuduðunu rahatlýkla müþahede edebilecektir. Çünkü bir zerre ile güneþ âyet oluþ özelliðiyle ayný kefede bulunur. Belki bir zerre yerine göre güneþten daha aðýr ve hakikatli konumda olabilir.

 

Týpký bir tek damla ile koca bir okyanus arasýndaki iliþki gibi.

 

 

 

Bediüzzaman’ýn tefekkürü iþte böyle bir tefekkürdür. Bizim ölçülerimize göre tefekküre bile konu olmayan, sýradan, hattâ yüzümüzü ekþiterek, dudaðýmýzý burkarak bakýþlarýmýzý uzaklaþtýrdýðýmýz varlýklara, görüntülere Bediüzzaman belki dünyalar kadar deðer verir.

 

Ýnanmýyorsanýz, kendi kendimizi bir hesaba çekelim.

 

Rahatlamak için, sýkýntýlardan arýnabilmek için, biraz gezip dinlenmek için kýrlara, bizim tabirimizle pikniðe gittik. Yanýmýzda aile fertleri veya yakýn arkadaþ çevremiz bulunuyor. Birkaç saatlik böyle bir gezi programýmýzda “tefekkür” sayabileceðimiz süre ve hadiseleri bir düþünelim. Bu noktada geçmiþteki benzer faaliyetlerimizi de dikkate alabiliriz.

 

Acaba, hakikaten tefekkür nitelikli faaliyetlerimiz içinde köpeklerin havlamasý hiç yer aldý mý?

 

Bir kaplumbaða, kurbaða ve kertenkele böyle bir tefekkürde ne kadar ve nasýl yer aldý?

 

Bu teste benzer baþka sorularla devam edebiliriz. Bakýn Bayram Yüksel aðabey, Üstad Bediüzzaman’la alâkalý hatýralarýnýn bir yerinde ne diyor:

 

“Bütün mahlûklarla alakasý vardý. Aðaçlara, taþlara ve hayvanlara çok acîb þefkati vardý. Hattâ yollarda köpek görse bize der; 'Bunlar çok sadýk hayvanlardýr. Bunlarýn koþmalarý, ulumalarý sadakatlarýnýn iktizasýdýr' derdi. Kýrlarda gezerken kaplumbaða görürse onunla çok ciddî alakadar olur, 'Maþaallah, bârekallah ne güzel yapýlmýþ, þundaki san'atý sizlerden geri görmüyorum' derdi.”

 

 

 

Hakikî tefekkürün mahiyeti ve temel özellikleri bu ifadelerde kendini belirgin bir þekilde kendisini göstermekte. Daha da ilerisi, hakikî tefekkürün bir þuur ve meleke haline geliþine de çok dikkat çekici bir örnek olarak da niteleyebiliriz.

 

Yine Bayram Yüksel’in, Son Þahidler isimli eserin 3. Cildinde aktarýlan hatýralarýndan kýsa bir anekdot daha aktaralým:

 

“Bazen karýncalarý görse veyahut bizler bir taþ kaldýrsak ve altýndan karýnca çýksa, taþlarý gelip koydurur, 'Hayvancýklarýn rahatýný bozmayýn' derdi. Kýrlarda avcýlarý gördüðünde, 'Tavþanlarý ve keklikleri vurmayýn' derdi. Ve, 'Diðer hayvanlarý incitmeyin' der ve nasihatte bulunurdu. Hattâ çok kiþileri avcýlýktan menetmiþti.”

 

Karýncalarýn yuvasýný bozdurmayacak, bozulursa hemen telafisini düþünecek, bozanlara nasihatlerde bulunacak bir tefekkür örneði. Belki hemen herkesin normal gördüðü avcýlýk konusunda, avlananlara tavþanlarý, keklikleri vurmamayý öðütletecek, sadece onlarý deðil, avlanmanýn dýþýnda baþka mahluklara da rahatsýzlýk vermemelerini nasihat ettirecek bir tefekkür boyutu.

 

Tarife ve söze sýðmayacak kadar geniþ ve derin bir hayat anlayýþý.

 

Öyle bir tefekkür ki, bütün kâinat karýnca, bütün âlemler tavþan veya keklik, güneþler birer kelebek, yýldýzlar birer sinek olsa bile, çapý ve derinliði hiç deðiþmeyecek bir tefekkür.

 

 

AÐAÇLAR ZÝKREDÝYOR

 

 

Aslýnda Çam Daðý, Isparta’daki Barla Daðýnýn bir tepesidir Çam Daðý. Bu tepenin güney yamacýnda, Üstad’ýn tefekkür meânlarýndan birisi de Çam aðacý. Yakýn talebelerinden Mustafa Çavuþ, Abdullah Çavuþ ve Abbas Mehmet bu aðaca üstü açýk tahtadan bir kulübe inþa etmiþler. Bediüzzaman da bu kulübeciðe çýkar, namaz kýlar ve tefekkür ederdi. Hattâ bazý eserlerini de burada telif etmiþti.

 

Bayram Yüksel, bu ulvî tefekkür mekânýyla ilgili, yine tefekkür eksenli bir baþka hatýrasýný þöyle aktarýr:

 

“Çam Daðýnda bazen aðaç lâzým olurdu. Bu aðaçlarý, Karaaðaç köþkündeki menzilinin tamiri için kullanýrdýk. Üstadýmýz rastgele aðaçlarý kesmemize mani olurdu, 'Aðaçlarý kesmeyin, onlar da zikrediyor' derdi.”

 

 

YÜKSEKLERDE TEFEKKÜR

 

 

Bediüzzaman’ýn tefekkürüyle alakalý pek çok örnek aktarýlmýþtýr. Bu örneklerin en dikkat çekici yönlerinden birisi, Üstad’ýn tefekkür ekseriyetle yüksek yerleri seçmesidir. Bulunduðu muhitin en yüksek yerini tercih eder. Hattâ eðer o yerde bir aðaç, yüksekçe bir kaya parçasý, çok sarp da olsa bir tepe veya bir ev varsa onun çatýsý tefekkür için en ideal yerdir.

 

Bu özellik Üstad’ýn hemen hemen tüm hayatý için söz konusudur. Van’daki ilk talebelerinden Ýsmail Perihanoðlu’nun þu hatýrasý ilginç bir örnektir:

 

“Üstad Bediüzzaman, çok ibadet ederdi. Ýbadetini yüksek yerlerde yapmayý tercih ederdi. Onun unutmadýðým bir ibadet haline, Nurþin Camiinde rastlamýþtým. Camiin damýna çýkmýþ, seccadenin üzerinde tefekkür ve tesbihe dalmýþtý.”

 

 

TEFEKKÜR ÜZÜMLERÝ

 

 

Bir yere misafirliðe gittiniz. Ev sahibi size salkým halinde üzüm ikram etti. Ancak üzüm salkýmý buruþmuþ, kurumaya yüz tutmuþ, belki tadý biraz bozulmuþ.

 

Belki her þeye raðmen yersiniz, belki mümkün olduðunca yememeyi tercih edersiniz.

 

Tabiî, bu ikram Üstad Bediüzzaman’dan olursa ve o üzüm salkýmýnýn en önemli hususiyetinin tefekkür ibadetiyle bir baðlantýsý bulunursa, belki o zaman baldan daha tatlý ve lezzetli olacaktýr.

 

Ýþte böyle bir lezzeti tadan Said Özdemir, bu hatýrasýný þöyle aktarýr:

 

“Üstad hayatta iken Ýzmir'de bir mahkememiz vardý. Dönüþte Isparta'ya uðradýk. Ramazan'dý. Gece yarýsýna doðru Üstad talebeleriyle ders yapýyordu. Biz de iþtirak ettik.

 

“Dersten sonra meyve, o yoksa para daðýtmak Üstadýn âdetiydi. Meyveleri kurayla daðýtýrdý. O gün kurayla üzüm daðýttý. Üzüm kurumuþtu. Çünkü, tefekkür için asmýþlardý.”

 

TAVUS KUÞLARI

 

 

Üstad Bediüzzaman’ýn tefekkür boyutuyla ilgili hatýralar sadece kýr gezintileriyle sýnýrlý deðildir. Tefekkür þuuru adetâ zerrelerine kadar sindiði için, hemen her ortamda en güzel ve ibret dolu enstantaneler kendini gösterir.

 

Muhsin Alev, günlük güneþlik güzel bir bahar günü yaþadýðý bir hatýrasýný þöyle anlatýr:

 

“Namaz kýlmak için Yavuz Selim Camiine gittik. Namazý camide kýldýktan sonra, caminin önündeki eski Bizans su sarnýcý, o zamanda çiftlik olan yeþil bahçeliðe indik. Çiftlikte rengârenk tavus kuþlarý vardý. Üstad, kuþlarý görünce onlarla çok alâkadar oldu. Hayran hayran temaþa etti. Sonra bize dönerek ‘Nur Risalelerinde bu kuþlardan bahsetmiþtim' diye onlardaki Ýlâhî sanatý nazara vererek dersler yaptý. Kuþlarýn sahibine para verdi. Bu para ile kuþlara yem almasýný söyledi. Belki de, on-on beþ dakika sevinç ve huzurla tavuslarý seyretti.”

 

 

CENNETTEN

 

ALTI DAMLA

 

 

Mehmed Babacan tarafýndan aktarýlan bir hatýra, Isparta sýnýrlarý dahilindeki Gölcük’le ilgili. Diðer bazý Nur talebeleriyle birlikte Gölcük’e gitmek için otobüs tutarak Isparta-Gölcük'e giderler. Çünkü Üstad, bu göle gitmeyi ve orada tefekkür etmeyi çok sevmektedir. Ancak otobüs yolda otobüs bozulunca bir süre durmak zorunda kalýrlar. Bu geliþmeye raðmen Üstad, Aþçý Ali isimli bir talebesinin motosikletine binerek yola devam eder. Mehmed Babacan, Üstad’ýn Gölcük'ü çok sevmesinin sebebi ve bu göl hakkýnda söylediklerini kýsa ve öz olarak þöyle aktarýr:

 

“Üstad oradaki Ýlâhî güzelliðe hayrandý. Oranýn güzelliðini saatlerce seyredip, tefekkür ederdi. Bir defasýnda: 'Bu mübarek göle günde altý damla Cennetten iniyor. Bu damlalar bu mübarek þehir Isparta'yý ihya ediyor' demiþti.”

 

 

SONUÇ

 

 

Bediüzzaman Said Nursî, Kur’an-ý Kerim’den ve Resûl-ü Ekrem’den (a.s.m.) aldýðý tefekkür dersini hayatýna ve eserleri olan Risale-i Nur Külliyatýna uyarlamýþ, asrýn insanýna sunmuþtur. Kendisi adeta ete-kemiðe bürünmüþ, canlý bir tefekkür örneðidir. Risale-i Nur Külliyatý, hayatýna birebir aktardýðý mükemmel tefekkür sisteminin yazýlý hale gelmiþ þeklidir. Yaþadýðý süre boyunca yetiþtirdiði tüm talebelerini birer yürüyen tefekkür levhasý haline getirmiþtir. Ona talebe olanlarýn, onu bilfiil görüp ona hizmet edenlerin, onun telif ettiði Nurlarý okuyup tefekkür dersi alanlarýn en belirgin özellikleri, yaþadýklarý her hadiseye, gördükleri her varlýða tefekkür penceresinden bakmalarýdýr.

 

Bediüzzaman’ýn tefekküründe imanýn temel esaslarý ve prensipleri vardýr. Bediüzzaman’ýn tefekkürü, Ýslâmýn bütün emirleriyle baðlantýlýdýr. Baþta namaz olmak üzere farz ibadetlerden ayrý, baðýmsýz deðildir. Çünkü Bediüzzaman, Namaz gibi bir ibadeti, kulluðun en zarurî görevini, adetâ güneþlerle, yýldýzlarla, dünyanýn üzerindeki tüm varlýklarla birlikte eda eder. Çünkü ona göre karýncadan tâ dünyaya, zerreden tâ güneþe kadar canlý-cansýz, þuurlu-þuursuz, ruhlu-ruhsuz bütün varlýklar her an ibadet halindedirler. Allah kendilerine hangi görevi ve kulluk vazifesini vermiþse onu aksatmadan yerine getirmektedirler.

 

Bediüzzaman’ýn tefekküründe, yine canlý-cansýz, þuurlu-þuursuz tüm varlýklar Allah’ý zikreder. Bu zikir halkasýna kendisi de dahil olur. Allah’ý sonsuz isim ve sýfatlarýyla sürekli olarak anan, zikreden her bir varlýkla adetâ bir kardeþ, bir arkadaþ olur.

 

Bediüzzaman’ýn tefekküründe, en küçüðünden en büyüðüne kadar her varlýk birer âyettir. Tüm kâinat ise sayýsýz âyetleri ihtiva eden büyük bir kitaptýr. Görerek, müþahede ederek okunan büyük bir Kur’an’dýr.

 

Bediüzzaman’ýn tefekküründe bütün varlýklar birer aynadýr. Allah’ýn sonsuz güzellikteki isimlerinin, sonsuz mükemmellikteki sýfatlarýnýn yansýdýðý birer aynadýr. Bediüzzaman’ýn tefekküründe, bütün varlýklarla birlikte en yüksek ve en büyük kulluk mertebesi olan “Marifetullah”a ulaþma vardýr. Bu da zâten, bütün varlýklarýn yaratýlma sebebi, hikmeti, neticesi ve meyvesidir.

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

ahh ahh nerde, keske yapabilsem bir dakika bile durmazdim;)

 

:selam:

 

Neden kendine hic güvenin yok bilmemki.

Halbuki cok güzel almancan var. Terceme ederken parantez acip konuyu dagitma yeter.

 

Biz tercüme etmeyi nasil ögrendik biliyomusun?

14 yasinda tek tük almancayla baskalarina tercümanlik ederek.

 

Suya düsmeden yüzme ögrenilmiyor kurban.

 

hadi basla. sayfayi kagida aldim. takildigin yerde yardim ederim. :zwinker:

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...