Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Ýdeal Din Eðitimi Nasýl Olmalý?

 

 

DÝN EÐÝTÝMÝ hakkýnda belki de ilk söylenecek þey, bu kavramýn deðiþik çevrelerce deðiþik anlamlarda kullanýldýðýdýr. Bazýlarý, din eðitimi denince sadece okullarda ya da Kur’ân kurslarýnda verilen din eðitimini anlýyor. Böyle anlayýnca da, çocuða din eðitimi on beþ yaþýndan sonra verilsin gibi kendince önerilerde bulunabiliyor. Fakat ideal din eðitimi bu tanýmdan çok daha geniþ bir çerçeveye sahiptir.

 

Ýslâm’da din eðitimi, bir açýdan bakýlýrsa çocuk doðduktan itibaren, bir açýdan bakarsanýz ondan da önce, eþ seçimiyle birlikte baþlar. Bu eðitimi eþ seçimiyle baþlatan din âlimleri, uygun bir eþ seçilmediði takdirde çocuðun ilk ve temel okulu olan evde taþlarýn hiçbir zaman yerli yerine oturmayacaðýný haklý olarak öne sürerler.

 

Dinimize göre eðitim, ne sadece okul duvarlarý arasýna ne sadece eve, ne de belli bir yaþtan sonrasýna hasredilen bir þeydir; daha çok “hayat boyu ve her yerde” bir niteliðe sahiptir.

 

Bu açýdan bakýldýðýnda, çocuk doðduðu andan itibaren ona verilen her þey eðitim kapsamýna girer. Onun emzirilmesi, altýnýn temizlenmesi, kucaða alýnmasý, sevilmesi bile bu eðitimin bir parçasýdýr. Neyin eðitim olup olmadýðýyla ilgili bir soruya dinin vereceði cevap, “Çocuðun duygularýný, düþüncelerini, bedenî geliþimini, Rabbine olan yakýnlýðýný, ileride olgun bir iman sahibi olup olmamasýný etkileyecek her þey eðitimin konusudur” olacaktýr. O bakýmdan okulda öðretmenlerden önce evde anne baba, çocuk için en önemli “eðitici” olduklarýnýn farkýnda olmalýdýrlar.

 

Günümüz geliþim psikolojisi bilgileri de bu yargýyla uyum halindedir. Uzmanlar, çocuðun 0-7 yaþ arasýndaki eðitiminin asla ihmal edilmemesi gerektiðini belirtmektedirler. Hele hele “el kadar çocuk ne anlar” anlayýþý çok yanlýþ bir çýkarsamadýr. Çünkü o hiçbir þeyden anlamadýðýný sandýðýmýz çocuk bir yaþýna kadarki dönemde anne ve babanýn konuþmalarýyla, kelimeleriyle hafýzasýný doldurur. Sonra da yaþýný tamamlamaya yakýn hafýzasýna aldýðý kelimeleri kullanmaya yeltenir. Telaffuzu kolay kelimelerle de bunu baþarýr.

 

Yine bu dönemde çocuðun konuþmaya baþlamasýnýn yanýsýra, emeklemesi, düþe kalka yürüme egzersizleri yapmasý da daima bir “öðrenme faaliyeti” içinde olduðunun delilidir.

 

Öte yandan, çocuðun hayat boyu sürecek karakterinin kimi psikologlara göre ilk dört yaþ, kimilerine göre ise ilk yedi yaþta þekillendiði hususu çok önemli bir tespittir. Hal böyle olunca, psikologlar tarafýndan “ahlâkî geliþmesi” þeklinde nitelenen inanç ve ahlâk kurallarý çocuða doðru biçimde verilmelidir. Çünkü bu kurallar iç kontrol gücü denilen vicdanýn geliþmesini de beraberinde getirir. Ýç kontrol gücünün geliþimi demek, çocuðun kendi kendisini yönetme yeteneði demektir. Aile ve çevre faktörünün oluþturduðu dýþ kontrol gücü, iç kontrolün geliþmesine paralel olarak etkisini azaltýr.

 

Çocuðun ilk yaþlarýnda konuþmayý kavramasýndan sonra dini duygu ve düþüncelerin saðlýklý bir zeminde yürümesi için öðretilecek ilk þey, Peygamber Efendimizin emirleri doðrultusunda “Lâ ilâhe illallah” lafzý ya da cümlesi olmalýdýr. Allah’ýn varlýðýný ve birliðini ifade eden bu gizemli ve ürpertili gerçekle hayata baþlayan çocuk, o küçük yaþta büyük adýmlara, yaratýlýþ gayesine hazýrlýk için en ciddi baþlangýç aþamasýný geçmiþ demektir. Aileler bu konuyu asla ihmal etmemelidirler.

 

Çocuðun hayata adým attýðý, düþe kalka yürümesini öðrendiði ve yarým yapýldak kelimeleri telaffuz edip ailenin neþe kaynaðý haline geldiði bu süreçten itibaren “oyun” da asla ihmal edilmemesi gereken bir eylemdir. Bu süreçte sevgili Peygamberimizin “Çocuðu olan çocuklaþsýn” buyruðu ebeveyn tarafýndan ilke edinilmeli ve çocuklarý eðlendirmek, onlarla oyunlar oynamak için özel çaba sarf edilmelidir.

 

Çünkü oyun çocuklarýn en sevdiði eylemdir. Anne babanýn ve diðer aile bireylerinin çocukla oyun oynamasý, çocukla aile fertleri arasýndaki iliþkiler için saðlam bir zemin oluþtururken, ayný zamanda çocuðun zekâsýný geliþtirip, psikolojik açýdan geliþimine de ciddi manada katký yapacaktýr. Biricik önderimiz olan Peygamber Efendimizin çocuklarý oynamaya, eðlendirmeye teþvik etmesinin yaný sýra, kendisinin de çocuklarla bizzat oynadýðý, torunlarýný omuzlarýna ve sýrtýna bindirdiði, böylelikle onlarý güldürüp eðlendirmesi oyun konusunun önemini bütünüyle ortaya koymaktadýr.

 

Çocuðun algýlamasýnýn arttýðý, karakterinin þekillenmeye yüz tuttuðu bu dönemde çocuk, anne babanýn yanýnda namaz ibadetiyle, dua ibadetiyle tanýþacak ve onlarý gözlemleyecektir. Taklit yönteminin genel geçer olduðu bu dönemde anne ve baba çocuða çok iyi bir örnek teþkil etmelidirler. Çocuða dini eðitim vermede anne babanýn örnek olmamasý durumunda baþarý þansý oldukça zayýftýr. Çünkü çocuða örnek teþkil edemeyen aile bireylerinin çocuða dini eðitim vermesi mümkün olmadýðý gibi, verse de etkili olamaz.

 

Din eðitim ve öðretiminde en ideal yöntem, çocukla birlikte ibadet etmek, ona anlayabildiði bir dille ibadetin önemini kavratýp, ibadete teþvik etmektir. Çocuða eðitim ve öðretim sýrasýnda onun psikolojik durumu gözden ýrak tutulmamalýdýr. Korkutucu örnekler yerine, ergenlik çaðýna deðin biteviye sevdirici, teþvik edici örnekler verilmelidir.

 

Bu dönemde hoþgörü ve müsamaha etken unsurlar olarak öne çýkarýlýrken, çocukla olan iletiþim beden diliyle güçlendirilmeli ve sevgi muhtevalý sözcüklerin albenisi kuþanýlmalýdýr. Sevgi içerikli kelimeler, güzel sözler, takdir ve iltifat yüklü kelimeler, çocuðun inançla olan baðlarýnýn kavileþmesini saðlarken, çocuðun aileyle olan baðlarýný da olumlu olarak etkileyecektir.

 

Ayrýca, ibadet sonrasýnda çocuðun baþýný okþamak, sýrtýný sývazlamak, onu takdir dolu kelimelerle yüreklendirmek, daha çok manevi içerikli ödüllendirmelerdir. Bu ödüllendirme biçimi çocuða özgüven, huzur ve inanç aþýsýnýn da etkili olmasýný saðlayacaktýr.

 

Sevgide dengeli olmak, bu nokta da önemli bir faktördür. En sevdiklerimizi çocuðunda sevmesi için ayný zamanda lüzumlu da bir hareket tarzýdýr. Disiplinli sevgi þeklindeki bir vasat sevgi, ideal bir sevgi biçimidir. Çocuðun ilk mürebbiyeleri olan anne ve babalar verdikleri eðitimde, sevgi, anlayýþ, merhamet, düzen, disiplin gibi davranýþ þekillerini öne çýkarmalýdýrlar.

 

Yine bu koþutta ebeveynler çocuðun yetiþtirilmesi için seferber olurken, çocuklarýnýn hayýrlý bir evlat olasý için yüce Yaratýcýya el açýp, yalvarýp yakarmayý da asla ihmal etmemelidirler. Tabii yakarýþlarýnda “dünya hayatýnýn süsü, meyvesi olan” çocuk nimetini kendilerine bahþettiði için þükran duygularýný da mutlaka sunmalýdýrlar.

 

Çocuða temel eðitimin verildiði bu süreçte anne ve babalar birlikte hareket etmeli ve görevlerini ihmal etmedikleri gibi, asla birbirlerine de býrakmamalýdýrlar. Taraflardan birinin bu sorumluluðu yüklenmekten kaçýnmasý eðitimin yarý yarýya sekteye uðramasý demektir. Deyim yerindeyse, çocuðun eðitimi bir tahterevalli oyunudur ve bu oyunda uçlarda anne baba otururken ortada çocuk durmaktadýr. Bu oyun öylesine dengeli oynanmalýdýr ki, taraflar birbirini aðdýrmamalýdýr.

 

Buraya kadarki izahlardan da anlaþýlacaðý üzere, çocuðun küçüklüðünden itibaren aile içinde kuvvetli bir iman dersi almalýdýr. Bediüzzaman’ýn dediði gibi, “bir çocuk küçüklüðünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, Ýslâmiyetin ve imanýn erkânlarýný ruhuna almasý sonra çok zor olur, yabani düþer. Özellikle anne ve babasýný dindar görmezse ve yalnýz dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabani olur.”

 

Bu ifadelerden çýkarýlacak önemli bir husus, gerçek dinî ibadetlerini yerine getirebilecek yaþa gelene kadar çocuðu yaptýðý iþlerden zevk alýr halde tutmaktýr. Maneviyat konusunda çocuk için baþka her yerden daha çok, evde yaþadýklarý önemlidir. Anne baba çocuklarýna dinî bir þeyler anlatýrken “yetiþkin odaklý” deðil, “çocuk odaklý” olmaya dikkat etmelidir. Baþka bir ifadeyle çocuða yetiþkin gibi davranmalý, ama ondan yetiþkin gibi davranmasý beklenmemelidir.

 

Bir diðer husus ise, anne baba ile okulda verilen eðitimin çocuk nezdinde “eðitimin bütünlüðünü bozucu” bir niteliðe dönüþmesine izin vermemektir. Yine Bediüzzaman’ýn “okulda öðretmenlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diyen lise talebelerine “Öðretmenleriniz bahsetmiyorsa da, her bir fen kendi lisanýyla Allah’tan bahseder. Onlarý dinleyiniz.” þeklindeki öðüdü bu çerçevede son derece manidardýr. Laik eðitim anlayýþýnda keskin çizgilerle birbirinden ayrýlan dinî-dünyevî eðitim, din odaklý bakýþta geçersizdir.

 

Dindar bir anne baba ya da öðretmen için, bir çocuðun namaz kýlmasý da, gezegenler hakkýnda bilgi sahibi olmasý da, ayný dünya görüþünün izlerini taþýmalýdýr. Bu konuda kâinatýn da, Kur’ân’ýn da, Peygamber’in de ayný hakikati öðreten farklý öðreticiler olduklarý sanýrým konuyu açýklayýcý mahiyettedir. Söz gelimi, binlercesi içinden sadece bir örnek olarak, “Ne güneþ aya yetiþebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler” Kur’ân âyetini, kâinatta cari olan gerçekler yalanlamaz. Ýkisi birbirine destek olurlar. Yine Kur’ân’ýn övdüðü her bir hasleti Peygamber yaþantýsýnda en kemal düzeyde tezahür ettirir.

 

Ýdeal din eðitiminin nihaî hedefine gelince, çocuðun kendisini yaratan, büyüten, besleyen ve terbiye eden Rabbini bilmesidir. Ev, okul ve toplum hep beraber bu hedefe ulaþmasý için çocuða yardýmcý olmalýdýr. Bu yardým sýrasýnda, çocuða öðretilmek istenen konunun onun geliþim çaðýna uygun olup olmadýðýný göz önüne alýnmalýdýr.

 

Özellikle çocuðun ahlâkî geliþim basamaklarý, bu çerçevede son derece önem arzetmektedir. Ahlâkî geliþimin birinci basamaðý, bebeklik dönemidir. Bu dönemde çocuðun doðru ve yanlýþ hissi, sadece iyi ve kötüyle ilgili ne hissettiðidir. Ýkinci basamak, çocuðun yeni yürümeye baþladýðý dönemdir ve çocuk bu dönemde de, baþkalarýnýn anlattýklarýndan “doðru” ve “yanlýþ”ý öðrenir. Okul öncesi yýllara denk gelen üçüncü basamakta ise, çocuk aile deðerlerini, sanki kendi deðerleriymiþ gibi, içselleþtirmeye baþlar; ve kendi davranýþlarýnýn sonuçlarýný algýlamaya, anlamaya baþlar.

 

Dördüncü basamak, 7-10 yaþ dönemini kapsar. Bu dönemin ayýrýcý özelliði, çocuðun anne babasýnýn, öðretmenlerinin ve diðer yetiþkinlerin yanýlmazlýðýný sorgulamaya baþlamasýdýr. Çocukta güçlü bir “yapýlmalý” ve “yapýlmamalý” duygusu hakimdir. Ön ergenlik ve ergenlik yýllarýný kapsayan beþinci basamaða gelen çocuk ise yetiþkinlerden ziyade, arkadaþlarýna önem verir ve arkadaþ sistemi içinde farklý deðer sistemlerini deneyerek, bunlarýn içinde kendisi için en uygun olanýný bulmaya gayret eder.

 

Anne baba açýsýndan bakýldýðýnda, çocuðun terbiye olacaðý geliþim dönemleri daha farklý bir düzleme oturur. Anne baba ve eðiticiler açýsýndan kaba bir tasnifle ifade edilirse, 0-6 yaþ dönemi “telkin,” 7-10 yaþ dönemi “teþvik,” 10-14 yaþ dönemi “ikaz,” 14 yaþ üzeri üzeri ise “müsamaha dönemi” olarak isimlendirilebilir.

 

Buna göre çocuða ilk önce dini açýdan önemli ve en temel telkinler yapýlýr. Çocuðun kulaðýna ezan ve kamet okunmasý, konuþmaya baþladýðýnda “La ilahe illallah” sözünün söyletilmesi, telkin faaliyetleri arasýnda sayýlabilir. Teþvik döneminde ise çocuðun namaz kýlmaya özendirilmesi, doðru davranýþlarý yapmaya yönlendirilmesi, az yemek yemeye veya arkadaþlarýyla paylaþmaya ikna edilmesi, teþvik döneminde yapýlabileceklere örnek olarak verilebilir.

 

Ýkaz dönemi ise, çocuðun ergenlikten önceki son virajdýr. Burada çocuk, yavaþ yavaþ aile otoritesinden kurtulmaya baþlar. Kendi baþýna hareket etmeye özenir. Fakat yine de, duygularýnýn etkisinden kurtulup iradesini tam olarak hakim kýlamadýðý için anne babasýnýn zorlayýcý ve ikaz edici birtakým terbiye uygulamalarýna muhatap olur. Küçük yaþlarda çocuða abartýlý þefkat göstermek ne kadar makul ise, bu dönemde biraz daha disiplini öne çýkarmak ayný oranda makuldur.

 

Son olarak, müsamaha dönemine geldiðinde artýk karþýmýzda gerek bedenen gerekse aklen yetiþkin kabul edilecek yaþa gelmiþ bir genç durmaktadýr. Bu genç, Peygamberimizin bu yaþtaki gençleri askere almasýnda da görüleceði üzere, yetiþkin kabul edilmelidir. Artýk baský gence fayda etmez. Ona ancak dostane ve müsamaha yoluyla yakýnlaþýlabilir ve faydalý olunabilir.

 

Tüm bu açýklamalardan þöyle bir sonuç çýkarmak doðru olur: Ýslâm’da din eðitimi hem bilinçli olmayý hem de büyük çaba göstermeyi gerektirir. Bu yolda en büyük sorumluluk da, herkesten önce anne babaya düþer.

 

 

Hilmi Orhan

Zafer Dergisi

Eylül - 2006

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...