Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Deðerli dostlar.

 

Son günlerde Bediüzzaman Said Nursi'nin vefatýnýn hemen ardýndan yaþanan kabir kýrma ve naaþýnýn gizlice bilinmeyen bir yere nakli konusu tekrar gündeme geldi. Bu geliþmenin ana kaynaðý ise Soner Yalçýn tarafýndan kaleme alýnan "Beyaz Müslümanlarýn Büyük Sýrrý" isimli kitap.

Kitapta yer alan bazý bilgileri Hürriyet Gazetesi iki gündür sürmanþet olarak okurlarýna sunmakta. Aslýnda gerek kitapta aktarýlanlar, gerekse gazetede öne çýkarýlan bilgiler çok mahzurlu ve çarpýtma deðil. Çoðunluk itibariyle doðru. Ancak bazý bilgi ve ifadelerin kapalý ve bir saðlam bir kaynaða dayanmamasý zihinlerde þüphelere yol açabileceði endiþesiyle, bizzat Bediüzzaman'ýn kardeþi Abdülmecid Nursi'nin aktardýðý geliþmeleri paylaþmak istedik.

Aþaðýda aktardýðýmýz bölüm, Þükran Vahide imzasýyla Etkileþim Yayýnlarý arasýnda yayýnlanan "Bediüzzaman Said Nursi Entelektüel Biyografisi" isimli eserde yer almakta. Hemen belirtelim bu eserin aslý 2001 yýlýnda New York Üniversitesi (SUNY PRESS) tarafýndan yayýnlanmýþ, editörlüðünü Prof. Dr. Ýbrahim M. Ebu Rabi' yapmýþtý.

 

 

"Said Nursî’nin kardeþi Abdülmecid Nursi olayý þöyle anlatýr:

“Temmuz ayýnýn baþlarýnda ve abimin vefatýnýn dördüncü ayý idi. Konya’da Mevlânâ türbesi civarýnda kira ile oturduðumuz eve, öðle namazý vaktinde ismini sonradan öðrendiðim Birinci Þube Þefi Ýbrahim Yüksel geldi: ‘Sizi Vali Bey çaðýrýyor’ dedi. Kendisiyle beraber vilâyete gittik. Ýçeri girdiðimizde üç general vardý. Biri Cemal Tural, diðeri Refik Tulga idi. Refik Tulga o zaman II. Ordu Kumandaný ve geçici Konya Valisiydi.

“Cemal Tural bana ‘Abinizin kabrini Þark ahalisi ve güney sýnýrýmýzdan kaçak gelip ziyaret edenler var. Nazik bir zamandayýz. Sizin de iþti­rakiniz ile kabrini Ýç Anadoluya nakledeceðiz. Þu kaðýdý lütfen imzalayýn’ diye benim aðzýmdan yazýlmýþ bir dilekçe uzattý.

“Bunu okudum. ‘Benim böyle bir isteðim yok. Ne olur hiç olmazsa kab­rinde rahat etsin’ dedim.

“‘Ýmzalamaya mecbursun. Bizi zor du­rumda býrakma’ dediler.

“Dilekçeyi imzaladýktan sonra, bizi havaalanýna götürecek vasýtaya bindik.. Nihayet uçaða bindik. Evin ve çocuklarýn haberi yok. Tabii hepsi merak ve korku içinde kalmýþlar.

“Diyarbakýr'a vardýk. Az bir moladan sonra ayný uçakla Ur­fa'ya gittik. Beni askeri vasýtayla askerî bir binaya götürdüler. Yemek teklif ettiler. Ýstemedim. Çünkü çok bitkindim. Ýkindi vakti Urfa'ya inmiþtik. Akþam olduktan sonra bir jiple beni bir yüzbaþý refakatinde ve bazý erlerle beraber Halilürrahman Dergahýna götürdüler. Camiin avlusunda iki tane tabut vardý. Bazý askerler dolaþýyordu.”

Bu olayýn 12 Temmuz 1960’da, geceleyin gerçekleþtiðini baþka bir hatýradan öðreniyoruz. Askerler þehri kontrol altýnda tutuyorlardý. Sokaða çýkma yasaðý ilân edildi ve hiç kimsenin sokaða çýkmasýna müsaade edilmedi. Þehrin önemli noktalarýna tanklar ve zýrhlý araçlar yerleþtirildi. Askerler, Dergahýn çevresini sýký bir þekilde sarmýþlardý. Askerler aldýklarý talimat üzere harekete geçtiler ve Said Nursî’nin kabrinin bulunduðu iki kubbeli türbeye kapýdan deðil de, demir parmaklýklarý kýrmak sûretiyle pencereden girdiler. Çekiçlerle mezarýn mermerlerini kýrmaya baþladýlar.

Abdülmecid Nursî, hatýralarýnda geliþmeleri aktarýrken þöyle devam eder:

“Yanýma bir doktor geldi. ‘Fazla merak edip üzülme­yin. Üstadý Anadoluya naklediyoruz. Onun için sizi buraya getir­diler.' Doktorun bu sözleri üzerine sinirlerim tamamen bozul­muþtu ve aðlýyordum.

"Doktor askerlere: 'Bu tabutu açýp Üstadý öbür tabuta alacaðýz' dedi. Fakat erler çekiniyor ve korkuyorlardý. 'Biz yapamayýz, çarpýlýrýz' dediler. Fakat doktor: 'Kardeþlerim biz emir kuluyuz. Ne yapalým mecburuz' dedi. Hep beraber tabutu açtýk. Ýçimden 'Seyda'nýn kemikleri birbirine karýþmýþtýr' diyordum. Fakat elimi kefene sürünce sanki yeni vefat etmiþ gibi bir hal vardý. Yalnýz kefenin aðýz kýsmý biraz sararmýþtý, dýþýnda da bir su damlasý þeklinde bir leke vardý. Doktor kefenin aðzýný açtý; yüzüne baktým, âdeta tebessüm ediyordu. Yine hep beraber kucakladýk o þanlý mazlum Üstadý, askerlerin getirdiði çok aðýr ve büyük tabuta yerleþtirdik. Tabutun etrafýndaki boþluðu otlar ile doldurdular. Bütün iþler bittikten sonra, bir askerî cemseye bindik. Doðru uçaðýn yanýna. Caddelerde hep süngülü askerler geziyordu.

“Ýlk uçak tabutu almadý. Saatler sonra ikinci uçak geldi, tabutu bunun içine uzattýk. Ben de yanýna oturdum. Ýçimi hüzün, gözlerimi yaþ kaplamýþtý.”

Abdülmecid, bir baþka defa, ayný hadise hakkýnda, daha ayrýntýlý bilgiler nakletmiþtir. Þöyle anlatýr:

“Tahminime göre altý yedi saat bir yolculuk sürdü. Ýkindiye yakýn bir zamanda Afyon’a indik. Tabiî oranýn Afyon olduðunu kendileri söylemiþlerdi. Uçaðýmýz Afyon'a indikten sonra, tabutu çýkarttýlar, askerî bir kamyo­nete yerleþtirdiler. Ben de yine þoför mahalline bindim. Arkamýzda da bir-iki cip ve kamyonetler dizildi. Yola koyulduk. Daðlýk bir bölge idi. Nereye gittiðimizi, hangi tarafa yöneldiðimizi bilmiyordum. Sormuyordum da... Âdeta bu durumlar karþýsýnda þaþkýn bir durumda idim.

“Gitgide tahminen yedi saat kadar gittik, gecenin geç saatlerinde bir yere vardýk, orada durdular. Durduðumuz yerde bir kaç er ve astsubaylar vardý. Bir kabir kazmýþ, bizi bekliyorlarmýþ. Hemen acele acele tabutu indirdi­ler ve o hazýr kabre koydular, üstünü toprakladýlar. Onlar bu iþle meþgul iken, ben saða sola baktým, gözlerim iyi görmemekle beraber orasý bir daðýn yamacýna benziyordu. Bir metre kadar yükseklikte olan bir sur vardý. Surun üstüne çýktým etrafýma baktým, hiç bir ýþýk görünmüyordu. Her taraf kapka­ranlýktý.

“Tabutu gömdüler. Ýþ bitti. Bir astsubay bana: ‘Hocam, siz bu gece burada mý kalmak istersiniz, yoksa evinize mi dönmek istersiniz?’ dedi. Ben düþündüm, burada kalýp da ne yapayým? dedim: ‘Eðer beni evi­me gönderirseniz evime gitmek isterim.’ Ah niye kalmadým? Belki kalmýþ olsaydým, hiç olmazsa o yeri tanýmýþ olurdum! Astsubay: ‘Peki hemen sizi gönderelim’ dedi. Az sonra siyah bir otomobil geldi. Þoförü askerdi. Bindim ve yürüdü. Siyah otomobille tahminen bir, bir buçuk saat kadar gittikten sonra, ýþýklarý yanan bir þehre yaklaþtýk. Þoföre sordum, ‘Bu ýþýklar nerenin? Burasý hangi þehir oðlum’ dedim. Asker: ‘Burasý Eðridir efendim’ diye cevap verdi. Böylece yolumuza devam ettik. Sabahleyin saat sekiz dokuz sýralarýnda Konya'ya evime dönmüþ oldum.”

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 4 Wochen später...

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...