Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

23.Mart 2006

YENI ASYA

Röportaj: Ýsmail Tezer

 

 

 

 

 

 

MUSTAFA SUNGUR: Peygamberimizin en güzel tarifi Risâle-i Nur’da

 

 

 

** Üstad Peygamber Efendimizi nasýl tarif ediyor?

 

 

Ben ne diyebilirim ki? Üstad en güzel þekilde tarif etmiþ. 19. Mektub ve 19. Söz en güzel tarif edici. Ayrýca tüm risâlelerde var hemen hemen. Ne desem sönük kalýr.

 

Marifetü’n-Nebî çok güzel bir tarif edicidir. Oradan okumak istiyorum:

 

“Mucize-i Muhammedî, ayn-ý Muhammed’dir (a.s.m.).

 

“Zat-ý Zülcelâl ona demiþ: ‘Ve inneke le alâ hulikin azîm / Ve hiç þüphesiz ki sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.’ (Kalem Sûresi: 4)

 

“Bütün ümmet, hatta düþmanlarý da dahil olduðu halde, icma etmiþler ki; bütün ahlâk-ý haseneye câmidir.

 

“Nübüvvetten evvel, ondaki ahlâk-ý hamîdenin kemâline tercüman olan ‘Muhammedü’l-Emîn’ ünvanýyla iþtihar etmiþtir.

 

“Hazret-i Âiþe (r.a.) her vakit derdi: ‘Hulukuhü’l-Kur’ân / Onun ahlâký Kur’ândý’. Demek Kur’ân’ýn tazammun ettiði bütün ahlâk-ý haseneye câmi idi.

 

“Ýþte o zât-ý kerimde icmâ-i ümmetle, tevatür-ü manevî-i kat’î ile sabittir ki:

 

“Ýnsanlarýn sîreten ve sûreten en cemîli ve en halîmi ve en sâbiri ve en þâkiri ve en zâhidi ve en mütevâzýý ve en afîfi ve en cevâdý ve kerîmi ve en rahîmi ve en âdili; herkesten ziyade mürüvvet, vakar, afüvv, sýhhat-i fehm, þefkat gibi ne kadar secâyâ-yý âliye varsa, en mükemmel bir fihriste-i nurânîsidir.

 

“Bunlarýn içindeki nokta-i icaz þudur ki:

 

“Ahlâk-ý hasene çendan birbirine mübayin deðil; fakat derece-i kemâlde birbirine müzahemet eder. Biri galebe çalsa, öteki zaifleþir. Meselâ:

 

“Kemâl-i hilm ile kemâl-i þecaat; hem kemâl-i tevazu ile kemâl-i þehamet; hem kemâl-i adalet ile kemâl-i merhamet ve mürüvvet; hem tam iktisad ve itidal ile tamam-ý kerem ve sehavet; hem gayet vakar ile nihayet haya; hem gayet þefkat ile nihayet el-buðz-u fillah; hem gayet afüvv ile nihayet izzet-i nefs; hem gayet tevekkül ile nihayet içtihad gibi mecâmi-i ahlâk-ý mütezahime, birden derece-i âliyede, bir zatta içtimaý, müzayakasýz inkiþaflarý mucizelerin mucizesidir.” (Þuaât, Marifetü’n-Nebî)

 

 

** Bu güzel tarif ve hakikatlerden insanlýk haberdar edilmeli, deðil mi?

 

 

Peygamber Efendimizi, Üstad’ýn en mükemmel mânâda tarif ettiði, her geçen gün dünyanýn deðiþik yerlerinden tasdik ediliyor Elhamdülillah. Geçenlerde Mýsýr’a yaptýðýmýz seyahatte, Ezher Üniversitesi Usûlüddin Fakültesi Dekan Vekili Mustafa Ýbrahim Lidumeyr de “Peygamberimizi (a.s.m.) müdafaa edecek kimsenin olmadýðý bir zamanda Bediüzzaman çýkmýþ; Peygamberimizi (a.s.m.) bütün dünyaya karþý tek baþýna müdafaa etmiþ” diyordu. Böyle deyince, orada bulunan bir þeyh þöyle diyor: “Madem kimsenin olmadýðý bir dönemde Bediüzzaman çýkýyor, Peygamberimizi müdafaa ediyor. Öyleyse niye onun yoluna gitmiyoruz? Haydi hep beraber onun yoluna gidelim.”

 

Yine Hatice Nebravi isminde bir haným, Üstadýn, Hz. Peygamberin (a.s.m.) metodunu takip ettiðini söyleyerek, “Peygamber (a.s.m.), aslýndan uzaklaþmýþ bir toplumu tekrar aslýna rücû ettirdi. Onun varisi olan Bediüzzaman da, bu asýrda aslýndan uzaklaþmýþ bir toplumu, yavaþ yavaþ aslýna rücû ettiriyor” diyordu.

 

 

** Neþriyatýmýz tarafýndan, “Risâle-i Nur’da Hz. Muhammed (a.s.m.)” isimli, Risâle-i Nur’daki Peygamber Efendimizle ilgili bölümlerin toplandýðý bir tanzim çalýþmasý hazýrlandý. Bunu nasýl deðerlendirirsiniz?

 

 

Çok güzel buluyorum, tebrik ediyorum.

 

 

** Son olarak söylemek istediðiniz birþey var mý?

 

 

Ahmed Feyzi Aðabeyin müdafaasýndan bir bölüm okumak istiyorum:

 

“Tahsil hayatý, üç aydan baþka mevcut olmadýðý halde, bu kadar feyz-i ilim neþreden ve ilmin harikalarýyla en müntehâ mesâil-i ilmiye ve âliyede en yüksek mütefekkirleri dahi hayrette býrakacak bir mantýk ulviyeti ibraz eden ve hayatýnýn yarýsýndan sonra öðrendiði bir lisanla bu kadar cazibedar bir tarz-ý beyan ve sürükleyici bir hareket izhar eden ve gayet feyyâz bir aþk ve heyecan terennüm eden bir derya-yý iman ve bir hazine-i tevhid ve bir umman-ý hikmet halinde coþan bir ikinci Bediüzzaman gösterebilir misiniz?”

 

 

 

 

 

 

Mehmet Fýrýncý: Peygamberimizi Hýristiyan dünyasý da kabul etmeye baþladý

 

 

 

** Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Peygamber Efendimizi siyer kitaplarýndan farklý olarak nasýl tarif etmiþtir?

 

 

 

 

Siyer kitaplarýnda Peygamberimizin (a.s.m.) daha ziyade beþerî halleri nazara veriliyor. Halbuki onun nübüvvet yönü daha baþkadýr. Cenab-ý Hak, onda, ahvâl-i beþeriyeyi deðil, doðrudan doðruya Kâinat Hâlýkýnýn namusu olmak itibariyle nübüvvetin yüksek makamýndan gelen ihsan-ý Rabbânîyi gösteriyor.

 

 

Evet neticede o da bir insandýr, kuldur, ama çok farklý lütuflara mazhardýr. Miraç hadisesi olmuþ, onun isteðiyle kamer iki parça olmuþ... Gerçi siyer kitaplarýnda da bu mucizeler anlatýlýyor. Ama Risale-i Nur’da harika bir izah var.

 

 

Resûlullahý tarif etmekten hakikaten aciziz. Tabiî Üstad þimdiye kadar yapýlabileceklerin en iyisini yapmýþ; fevkalâde belâgatlý, ruha kalbe þerbetler, kevserler içiren bir tarzda ifadelerde bulunmuþ. Ona göre; Peygamberimizin sadece çarþý içinde at alýþveriþindeki beþerî hallerini nazara vermek, onun miraca çýkarkenki büyüklüðünü, yüksek makamýný gölgelemek demektir. Bu hürmetsizliðe sebep olur.

 

 

Risale-i Nur’dan aldýðýmýz ders, onun (a.s.m.) her haline muhabbeti, onun (a.s.m.) her bir kemâline sonsuz hürmeti gerektiriyor. Ýnsan sonsuz bir acz hissediyor onun kemâli karþýsýnda. Tarif etmek bize nasýl düþer? Risâle-i Nur’dan, ancak istifade ederek bir þeyler söylemiþ oluyoruz.

 

 

Gerçekten Üstad, meseleleri en güzel þekilde izah etmiþ. Meselâ; bir kýsým insanlar “Levlâke, levlâke lemâ halaktü’l-eflak” (Ey Habibim! Sen olmasaydýn bu kâinatý yaratmazdým) hadisini mevzu tabir ediyorlar. Bununla ilgili bir hatýram var:

 

 

Haþir Risâlesinin okunduðu bir derse denk gelmiþti. Isparta’da sabah dersindeyiz. Üstad bu hadis için, “Ben bunu þahsiyet-i maneviye-i Muhammediye hesabýna kabul etmiþim” dedi. Emirdað Lâhikasýnda bunu izah eden bir bölüm var, oraya bakýlabilir.

 

 

 

 

** Avrupa’ya gidip gelmektesiniz. Batý dünyasý Peygamberimizi nasýl görüyor acaba?

 

 

 

 

Hýristiyanlarda yeni yeni görüyoruz ki; “O da bir peygamberdir, Kur’ân da Allah’ýn bir kitabýdýr” diye kabul ediyorlar. Ama “Bizim peygamberimiz Ýsa, kitabýmýz da Ýncil” diyorlar.

 

 

Hatta Vatikan Büyükelçiliði Ýstanbul Temsilcisi Monsenyör Marovicth, kendisine gelen giden Hýristiyanlara diyor ki: “Siz Muhammed’i kabul etmiyorsunuz. ‘Çünkü Ýncil’de yazmýyor’ diyorsunuz. Ama bir milyardan fazla insaný Allah’a götüren bir insan, peygamber olmaz da ne olur?”

 

 

 

 

** Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sünnet-i seniyyesi hakkýnda neler söylemek istersiniz?

 

 

 

 

Sünnet-i seniyye; hayatýn her bir safhasýnda binler hikmetleri bulunan meselelerdir.

 

 

Geçen sene gazetenin birinde okudum. Amerika’da tuvaletten çýktýktan sonra el yýkamama yüzünden senede 9 bin kiþi hastalanýyormuþ. Ýþte emr-i Peygamberîde nasýl hikmetler var görüyoruz.

 

 

Üstad sünnete çok önem veriyor. “Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini iþmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir” diyor.

 

 

 

 

** Karikatür meselesini nasýl deðerlendiriyorsunuz?

 

 

 

 

Batýlýlar, hürriyet ve demokrasi uðruna her þeylerini feda ediyorlar. Zamanýnda kilisenin baskýsýndan çok çektikleri için belki, hürriyetlerine dokunulacak diye titriyorlar. Onun için, hürmetten gelen bir tahdidi de kabul etmek istemiyorlar. Halbuki baþkasýnýn hukukunun baþladýðý yerde, senin hürriyetin biter. Bitmezse baþkasýný rencide etmiþ olursun. Böyle demokrasi olmaz. Üstad “Herkes harekât-ý meþrûasýnda þahane serbest olsun” diyor.

 

 

Aþaðý yukarý, 1972’den beri Avrupa’ya gidip geliyoruz. Orada onlarýn gazetelerine bakýyorum. Hz. Ýsa’ya, Hz. Meryem’e v.s. hiç kabul edemeyeceðimiz ifadelerle hitap ediyorlar, karikatür yapýyorlar. Yani çok incitici... Aynen Peygamberimize yapýlýyor gibi, onun ýzdýrabýný da çok çektik biz. Ulü’l-azm olan Allah’ýn bir peygamberine, Kur’ân’da ismine sûre olan mübarek bir anamýza, maalesef onlarda hürmet anlayýþý yok.

 

 

Bir noktada, dünyada geliþen bazý þeyleri kullanmak için, bir kýsým mihraklarýn bu karikatür meselesini çýkarttýðýný düþünebiliriz. Ama bu hadisenin bütün dünyada hayra döndüðü inancýndayým inþallah. Meselâ Alman gazetesinde bir yazar, yazdýðý makalede, Müslümanlarýn mukaddeslerine ne kadar baðlý olduklarýný söylüyor. Bu hadiseden bu dersi çýkarmýþ. “‘Allah’a inanýyor musun?’ dendiði zaman ‘Hayýr katiyen inanmam’ sözünü gururla söylüyoruz. Bu aptallýktan, artýk vazgeçmemiz lâzým. Ýþte bu hadisede gördük ki, biz

 

 

maneviyattan mahrum hale gelmiþiz” diyor.

 

 

 

 

 

 

ABDULLAH YEÐÝN: Karikatür krizi Peygamber Efendimizi merak ettirdi

 

 

 

** Peygamber Efendimizin, Danimarka’da bir gazetede karikatürünün çizilerek yayýnlanmasýný ve bu sebeple meydana gelen krizi nasýl deðerlendiriyorsunuz?

 

 

Malûm en büyük düþmanýmýz cehalet. Onun için Üstadýmýz, “Bizim düþmanýmýz cehalet, zaruret ve ihtilâftýr” buyuruyor.

 

Danimarka’da, Yahudi asýllý kimseler çok. Hem de Peygamberimizi (a.s.m.) çok iyi bilmiyorlar. Bir de bizim milletimiz, maalesef Ýslâmiyeti tam mânâsýyla yaþamadýklarýndan, güzel ahlâký tam elde edemediklerinden ve oradaki bazý yanlýþ hareketleri yüzünden, kendi üzerlerine dikkat çekiyorlar. Halbuki medenî milletler hiçbir zaman insanýn kusurunu araþtýrmaz, umumî bir görüþ sahibidir. Maalesef bizim buradaki Müslümanlarýn yaþantýsý, Ýslâmî sahada herkesi tatmin edecek þekilde olmadýðýndan, bu iþ kaynaklanýyor. Bir de bazý siyasî gayeler var. Orada, çok aþýrý derecede anarþistleri bile serbest býrakan bir görüþ varmýþ. Artýk oranýn muhitini, þartlarýný bilemiyorum ben.

 

Nasýl Cenâb-ý Hak þeytaný yaratmýþ; mü’minlerin derecesinin arttýrýlmasýna vesile oluyor; araþtýrmaya vesile oluyor ve nasýl Amerika’da, þurada, burada Müslümanlarýn aleyhinde yazýlan yazýlar, yapýlan gösteriler, edilen iftiralar v.s. Ýslâmiyetin daha çok tanýnmasýna vesile olduysa, aynen burada, çoklarý, meselâ kitap yazmaya baþladýlar, araþtýrmaya baþladýlar. Ýslâmiyet hakkýnda, Peygamberimiz (a.s.m.) hakkýnda bilmediklerini öðrenmeye, merak etmeye baþladýlar.

 

Yani bu hizmet-i imaniye baþý boþ deðildir. Mutlaka Cenâb-ý Hak, hakkýn yardýmcýsýdýr. Böyle olduktan sonra, ileride galebe hakkýndýr, hakikatindir, Ýslâmiyetindir.

 

Üstadýmýz, malûm diyor ki: “Ýslâmiyet güneþ gibidir, üflemekle sönmez, gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz, gözünü kapayan yalnýz kendine gece yapar.” Bakýnýz, iþiteceksiniz, göreceksiniz ki bu hadiseden sonra Müslümanlarýn sayýsý Danimarka’da çoðalmýþtýr, çoðalýyor, her tarafta çoðalýyor. Bu bizim için hayýrdýr. Yalnýz bizim yapacaðýmýz þey müsbet hareketle, iknayla, sevgiyle, onlara kýzmadan, hakaret etmeden hakikati söylemek, onlara duyurmaktýr. Ýnþallah bizim Peygamberimiz (a.s.m.) hakkýnda kitaplar hazýrlanýyor, hazýrlanmýþtýr ve orada onlarýn diliyle neþrolacak, böylece Peygamberimizin (a.s.m.) hakikaten ne kadar büyük bir hizmette bulunduðunu bilmeyenler de öðrenmeye çalýþacak inþallah.

 

Bir ekip meydana gelmiþ. Baþta Vehbi Vakkasoðlu v.s... Peygamberimizin (a.s.m.) hayatýný hülâsa eden bir kitap hazýrlayýp, onu Danimarka diliyle neþretmeyi kararlaþtýrmýþlar. Ýnþallah bu Peygamberimizin (a.s.m.) tanýnmasýna daha çok hizmet edecek, vesile olacak. Malûm, Ýslâmiyet üfledikçe parlayan bir nurdur, onun önüne geçilmez.

 

Üstadýmýz, 19. Söz’de, 19. Mektub’da ve Ýþârâtü’l-Ýcâz’da nübüvvet bahsinde Peygamberimiz (a.s.m.) hakkýnda geniþ geniþ izahat vermiþtir. Ben þimdiye kadar bu yaþa geldim, çok kitap okumuþumdur. Fakat Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretleri kadar Peygamberimizi kýsaca, belâgatli bir þekilde tarif eden görmedim.

 

19. Mektub’da Peygamberimizin (a.s.m.) mucizelerinden bahsediyor. 19. Söz’ü yazýyor. 19. Söz’den bir kýsmýný tekrar etsek herhalde iyi olur. Þimdi Üstadýmýzýn sözünü tekrarlayalým:

 

“On dört reþahatý tazammun eden...” (Ýlk beþ reþhayý okuyor. Devamý için bakýnýz: Sözler, s. 214)

 

Risâle-i Nur’daki Peygamberimizle ilgili görüþler, bütün þüpheleri vesveseleri giderecek kuvvettedir. Meselâ 19. Mektub’da, delilleri ve ispatýyla, ravîleriyle beraber 300’den fazla Peygamberimizin (a.s.m.) mucizesi anlatýlýyor. Yani, aklý baþýnda olan sadece 19. Mektub’u okusa, bütün þüphelerini giderebilir kuvvettedir.

 

 

** Yeni Asya Neþriyat tarafýndan, “Risâle-i Nur’da Hz. Muhammed (a.s.m.)” isimli, Risâle-i Nur’daki Peygamber Efendimizle ilgili bölümlerin toplandýðý bir tanzim çalýþmasý hazýrlandý. Bunu nasýl deðerlendirirsiniz?

 

 

Güzel, iyi bir þey olur. Bir de Danimarka diline veya Ýngilizce’ye çevrilip Danimarka’ya gönderilirse, daha iyi bir hizmet olur. Çünkü orada, o karikatürü çizen v.s. kimse, onlar okusunlar, bilmiyorlar.

 

 

** Bediüzzaman Hazretleri bir çok yerde Peygamberimiz için “Muhammed-i Arabî” tabirini kullanýyor. “Arabî” ifadesini vurgulamasýnýn hikmeti ne olabilir?

 

 

Bazý milliyetçi cereyanlar var. Ýcabýnda Peygamber Efendimizi (a.s.m.) kendi milletinden saymaya, inandýrmaya çalýþanlar var. O tabirin kullanýlmasý milliyetçilik deðil; Arabistan’da geldiði için... Yani Peygamberimiz (a.s.m.), getirdiði hakikatler ile ahlâkça, medeniyetçe en geri kalmýþ Arabistan gibi bir yarýmadayý, kýsa bir zamanda medenî bir hale ve bütün medenî milletlere ders verecek hale getirmiþ.

 

O bakýmdan tabiî, esas aslýný zikretmesi daha doðrudur. Yani hiç kimse onu kendi kabilesine, milletine alamaz. Doðrudan doðruya hakikaten Cenâb-ý Hakkýn emriyle en muhtaç bir yerde gönderilmiþ.

 

 

** Urfa’da bulunuyordunuz. Üstad vefat etmeden önce, onunla en son ne zaman görüþtünüz?

 

 

Üstadýmýzýn vefatýndan tahminen bir ay kadar önce, bir vesileyle Isparta’ya ziyaretine gitmiþtim. O zaman kendisine sormuþtum: “Siz Ankara, Konya, Ýstanbul ve daha bazý yerleri seyahat edip geziyorsunuz, ziyaret ediyorsunuz. Peki siz 10 sene evvel bizi Urfa’ya gönderirken demiþtiniz ki ‘Ben de Urfa’ya geleceðim’. Þimdi Urfa’ya gelmeyecek misiniz?”

 

Üstadýmýz dedi ki:

 

“Urfa’da Risâle-i Nur yok mu?”

 

“Var” dedim.

 

“Risâle-i Nur varken, bana ihtiyaç kalmamýþtýr. Risâle-i Nur benim vazifemi yapar” dedi.

 

“Peki gelmeyecek misiniz?” dedim.

 

Hiçbir þey demedi, sükût etti...

 

Sonra ben tabiî, kat’î kanaat getirdim ki, Üstad yalan söylemez, Urfa’ya gelecektir. Hakikaten bir ay sonra, bir gün, ben Kadýoðlu Camii’nin hücresinde iken, baktým ki Zübeyir Aðabey koþarak geldi. Öðle vaktiydi. “Üstad geldi, nereye gideceðiz?” diye sordu. Gittik, Üstadýn arabasýna bindik. Üstad zaten çok rahatsýzdý, hasta bir vaziyette idi. Bir Urfalý giderken dedi ki: “Ýpek Palas Oteli en iyidir”, onun yerini bize tarif etti. Hüsnü Bayram þofördü, Zübeyir Aðabey yanýndaydý. Bir de rahmetli Bayram kardeþ vardý. Pazartesi günüydü geldikleri gün. Ramazan’ýn 21’i idi zannediyorum. Bir süre sonra hükümet, “Said Nursî Urfa’da durmasýn” demeye baþladý. Ankara’dan haberler geliyordu. Emniyete emirler veriliyordu. Biz de saða sola telgraflar çekiyorduk, telefon ediyorduk. “Niye Üstadýmýzý burada býrakmýyorlar, v.s..” diye.

 

Yalnýz Salý sabahý beni çaðýrdý Üstad. O zaman dedi ki: “Urfa mübarek bir yerdir. Urfa hizmet-i imaniyesi olmasaydý Arap-Türk birleþmezdi” dedi. O zaman Baðdat Paktý vardý. Bu meseleye ehemmiyet veriyordu. Þimdi anlýyoruz ki, o zaman Urfa’dan ve sâir yerlerden giden kitaplar v.s.’ler Irak’ta anlaþýlmaya baþlamýþ. Meselâ o dönem, Iraklý Kasým Efendi Risâle-i Nurlarý okumuþ, fakat o zaman ehemmiyetinin farkýna iyice varamamýþ. Sonradan onlar tercüme ettiler. Risâle-i Nur Arapça’ya çevrildi. Bütün Araplar þimdi Elhamdülillah Risâle-i Nur’u yavaþ yavaþ anlamaya baþladý. Üstadýn dediði aynen zuhur etti yani.

 

Üstadýmýz, Urfa’yý Ýslâm âleminin merkezi gibi görüyordu. Oradaki hizmete çok ehemmiyet veriyordu. Biz oradan postane vasýtasýyla sansür edilmeden mektuplar, kitaplar v.s. dâhile veya hârice, istediðimiz yere gönderebiliyorduk. Oranýn müdürü, Zübeyir Aðabey vasýtasýyla Risâle-i Nur’u tanýmýþtý. O bakýmdan çok kolaylýk gördük biz Urfa postanesinde.

 

Netice olarak, Çarþamba’yý Perþembe’ye baðlayan gece saat 04.00 sularýnda, ben ‘Üstadýmýzý niye rahat býrakmýyorlar’ diye merhum Adnan Menderes’e telgraf çekmek için gitmiþtim. Geldiðimde, Bayram kardeþ “Üstadýmýz bayýldý” dedi. Ben koluna, göðsüne baktým, hiç baygýnlýða benzemiyor, hiçbir hareket yok. Sýcaklýðýyla beraber duruyor. Vefat etmiþ olduðuna ben kanaat getirdim.

 

O zaman emniyet müdürü ve askeriyeden de gelmiþlerdi. Üstadý ne yapýp edip Isparta’ya göndermeyi tasarlamýþlar. “Üstad vefat etti” deyince, onlar da duydular. Ondan sonra, iþte artýk her tarafa Üstadýn vefat ettiðini telefonlarla bildirdik. Adnan Menderes emir vermiþ: “Ýstedikleri gibi merasim yapsýnlar, serbesttirler, istedikleri gibi hareket edebilirler.”

 

Perþembe’yi Cuma’ya baðlayan akþam Üstad, dergâhtaki þimdiki makamýna defnedilmiþti. Tabiî o zaman kalabalýktý, her taraftan gelmiþlerdi, ziyaret ediyorlardý. Maalesef milletin cehaleti iþte, Üstad’ýn kabri baþýnda, onun sevmediði þeyleri yapýyorlardý. Yani Üstadýmýzýn kabrinin oradan kaldýrýlmasýna, sanki zemin hazýrlandý. Üstadýmýzýn 4 sene evvel bize yazdýðý bir vasiyetnâmesi vardý: “Benim mezarým gizli olacak, birkaç talebemden baþka kimse bilmeyecek.” Ben Urfa’da 10 sene kaldým. Üstadýn vefatýndan sonra bir miktar kaldýk. 27 Mayýs ihtilâlinden sonra bizi orada da býrakmadýlar, mecburen Urfa’yý terkettik. Bize “Buradan gideceksiniz” dediler, askeriye mecbur etti, “Hepinizi hapsederiz” dediler.

 

 

** Son bir mesajýnýz var mý?

 

 

Cenâb-ý Hak tesirini halk etsin. Üstadýmýzýn vasiyetiymiþ gibi, ben bütün kardeþlerime þöyle diyebilirim. 16. mektubun 5. meselesinde Üstadýmýz diyor ki:

 

“Dünya madem fânîdir. Hem madem ömür kýsadýr. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ý ebediye burada kazanýlacaktýr. Hem madem dünya sahipsiz deðil. Hem madem þu misafirhane-i dünyanýn gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalýk cezasýz kalmayacaktýr. Hem madem “La yükellifullâhü nefsen illâ vüs’ahâ” sýrrýnca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsýz yol, zararlý yola müreccahtýr. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapýsýna kadardýr. Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasýn, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ý ebediyesini hayat-ý dünyeviye için bozmasýn, mâlâyâni þeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane Sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapýsýný açýp saadet-i ebediyeye girsin.”

 

Röportaj: Ýsmail Tezer / tezer@yeniasya.com.tr

 

23.03.2006

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...