Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Bediüzzaman´a kardes olmak

 

 

Bediüzzaman’ýn kardeþi olmak.

 

Veya Bediüzzaman’a kardeþ olmak!...

 

Bu tabirlerden biri kaderin tecellîsi, diðeri hayat tercihinin neticesiydi.

 

Bediüzzaman’a mensubiyet hissetmenin, bilhassa onun ‘Aziz, sýddýk kardeþlerim’ hitabýna muhatap olmanýn yegâne çaresi, bu sýfatlardan birini taþýmaktý.

 

Bu yüzden onu tanýyanlar, bilenler, duyanlar ve varlýðýndan haberdar olanlar mezkûr sýfatlardan birini taþýmaya liyâkat kespetmek istemiþler, birincisi kaderin hükmü olduðu için de hep ikincisine sahip olmaya çalýþmýþlardý.

 

Molla Abdülmecid Efendi müstesna.

 

Kader, o sýfatlarýn ikisini birden taþýma fýrsatýný bir tek ona vermiþti. O da birincisini her zaman iftiharla taþýmýþ ama istismar etme zaafýna düþmemiþti. Hatta ona kardeþ olmayý, onun kardeþi olmaya tercih etmiþ ve hep ikincisini kazanmaya, yani Bediüzzaman’a kardeþ olmaya çalýþmýþtý.

 

Bu maksatla, ailesi ile birlikte yýllarca onun hizmetinde bulunmuþ, on beþ sene ondan ders almýþ, zamanýnýn, emeðinin, gayretinin, yaný sýra; ilmini, bilgisini, dilini de onun dâvâsýna adamýþtý.

 

Hatta kendisinin soyadý olarak seçtiði Ünlükul yerine, resmen deðilse bile fiilen bir aidiyeti ve mensubiyeti ifade eden Nursî kelimesini kullanmayý tercih etmiþti.

 

Ona kardeþ, Risâle-i Nur’a talebe olma uðruna koca bir ömür harcamýþ ve o vasýflarýnýn yaný sýra mütercim sýfatýný da almýþtý.

 

***

 

‘Çok hassas ve duygulu bir insan.’

 

Refika-i hayatý Râbia Haným, böyle tarif etmiþti molla Abdülmecid’i.

 

Lâkin mîzacý sîmasýna sirayet ettiðinden, eþi böyle bir þey söylemese de onun içinde bulunduðu mahzun hâli anlamak pek zor olmazdý.

 

Çocukluk yýllarýndan itibaren ard arda yaþadýðý veya þahit olduðu dehþetli hadiselerden dolayý his ve hayal dünyasý o hassas mizacýnýn tesiriyle an be an deðiþiyor olmalý ki, yüzünde hüzünden baþka çizgi pek tutunamazdý.

 

Bu hüzün; can sýkýntýsý, üzüntü, gam, fütur gibi mânâlar ihtiva eden melâlden ziyade ruha derinlik, düþünceye istikamet kazandýrýp fikre ferahlýk veren hayale meyyaldi ve her türlü teselli telkinini içinde saklayan bir tahassür hâli olduðu için de üzmez, düþündürürdü.

 

Fakat bunlarý, ancak ona yakýn olanlar hissedebilirdi.

 

Bu itibarla, onun bulunduðu yerde yaþadýðýndan ara sýra yolda sokakta gidip gelirken, parkta, bahçede oturup dinlenirken gören insanlar arasýndan ona bakýp hüzünlenenler çýkmýþ olabilirdi.

 

Lâkin onu uzaktan da olsa biraz tanýyan, sohbetine katýlýp dersini dinleyenlerin içinden, ondan sirayet eden hüznü, hüsran hâlinde hissederek düþünce dünyasýný karartan insan pek çýkmazdý.

 

Abdülmecid Efendinin hüznü biraz da fýtratýnýn iktizasý olan mülâyim hâlinden ileri geldiðinden mülâyemet, onun þahsýnda herkesin sahip olmak istediði makul ve matlup bir tavýr hâline gelmiþti.

 

Çünkü onun, hayatý boyunca bir insaný bilerek incittiði, kýrdýðý, rencide ettiði vaki deðildi. Bilmeden öyle bir rahatsýzlýða sebebiyet verdiði zaman da farkýna varýr varmaz telâfi etmeye çalýþtýðý söylenirdi.

 

Müftülük vazifesi sýrasýnda veya öðretmenlik yaptýðý yýllarda her gün yüzlerce problemli insanla muhatap olup kýzacak, öfkelenecek, baðýrýp çaðýracak pek çok hâdise yaþadýðý halde, aðzýndan bir sefer bile yergi, istihza, sitem, bedduâ veya benzeri kem söz sudûr etmemiþti.

 

O zamana, makama veya mekâna göre tavýr sergilemez; cemaatine, talebesine nasýl muamele etmiþse; memuruna, amirlerine ve devlet adamlarýna da ayný þekilde davranmýþtý.

 

Bu itibarla mülâyemet onda, metânetin bir baþka tezahürü hâlinde tecellî etmiþti.

 

Zaten, zaman ve þartlar da öyle olmasýný gerektiriyordu.

 

***

 

Eðer öyle olmasaydý?

 

O zaman daha pek çok müessif hadise vuku bulabilirdi.

 

Zîra ihtilâl zorbalarýnýn aradýklarý þey de öyle bir tavýrdý. Onun için sivil memurlar vasýtasýyla yapabilecekleri bir hareketi bizzat kendileri üzerlerine almýþlar, hazýrlýklarýný yapmýþlar ve harekete geçmiþlerdi.

 

Hedeflerinde yine Said Nursî vardý. Ama bu sefer kendisi ile deðil bir ziyaretgâh hâline gelen Urfa’daki mezarý ile uðraþýyorlar ve nâþýný bilinmeyen bir yere naklederek Nur talebelerinin irtibatlarýný kesmek istiyorlardý.

 

Daha önce pek örneði yaþanmayan böyle bir hareketin halký infiale sevk edeceðinden korktuklarý için bu iþi varislerinin isteði üzerine yapýyormuþ gibi gösterme yolunu seçmiþler ve kardeþini vilayete çaðýrmýþlardý.

 

Ýhtilâlcilerin dehþet saçtýklarý günlerde evine gelen sivil polisler tarafýndan vilayete çaðýrýlan Abdülmecid Efendi, oraya gitmeyi gerektirecek herhangi bir meselenin olmadýðýný düþünerek itiraz etmiþti.

 

Kendisini bizzat Konya Valisinin çaðýrdýðýný söyleyen polislerin hâl ve hareketlerinden gerekirse zorla götürüleceðini anlayýnca fazla direnmemiþ ve onlarla birlikte vilayet konaðýna gitmiþti.

 

Valinin makam odasýnda, Urfa Valisi, Isparta Valisi ve Kara Kuvvetleri Komutanýnýn da aralarýnda bulunduðu generallerden müteþekkil üst düzey bir heyetin kendisini beklediðini görünce þaþýrmýþtý.

 

Onun biraz sakinleþmesi için kendisinden sonra subaylarý ve askerî valileri de tanýtarak selâmlaþma seremonisini uzatan kara kuvvetleri komutaný Cemal Tural sözü aðabeyinin mezarýna getirmiþti.

 

“Aðabeyin Said Nursî’nin mezarý baþýnda ziyaretçi izdihamý yaþanýyor. Hükümet bu durumdan rahatsýz olduðu için onun nâþýný baþka yere nakletmek istiyor” demiþti.

 

Hiç beklemediði bu talep karþýsýnda âdeta donup kalan Abdülmecid biraz düþündükten sonra “O halkýn çok sevdiði bir âlimdir. Siz mezarýný nereye naklederseniz edin, orada da ayný izdiham yaþanacaktýr” diyerek yapýlmak istenen hareketin beklenen neticeyi vermeyeceðini anlatmaya çalýþýnca, Cemal Tural önüne bir dilekçe uzatmýþ ve âmirâne bir tavýrla imzalamasýný istemiþti.

 

O anda fýrtýnalar kopmuþtu Abdülmecid Efendinin ruhunda. Önündeki kâðýda bakarken içinden, yapýlmak istenen hareketin tam bir nebbaþlýk olduðunu haykýrmak geldi ise de bunu yapamamýþ ve dilekçeyi imzalamýþtý.

 

Ardýndan Kara Kuvvetleri Komutaný, Diyarbakýr Kolordu Komutaný ve Vali ile birlikte askerî uçakla Urfa’ya gelip aðabeyinin nâþýný alarak Isparta civarýnda meçhul bir yere defnettikten sonra evine dönünceye kadar, infiali gerektirecek daha pek çok hadise yaþanmasýna raðmen o hepsine mülâyemetle mukabele etmiþti.

 

Aslýnda taþýmakta olduðu nesebî mensubiyetin mesuliyetiyle hareket etmek yerine, içinde yetiþtiði mahallî hassasiyetleri nazara alarak yapýlanlara tehevvürle mukabele etse de o mezar yine kýrýlacak ve aðabeyinin nâþý nakledilecekti.

 

O takdirde muhtemelen hem kendisine, ailesine ve diðer Nur talebelerine olmadýk eziyetler çektirilip iþkenceler edilecek, hem de aðabeyinin nâþý saygýsýz muamelelere maruz kalacaktý.

 

Fakat o, tehevvürle deðil, teenniyle hareket ederek nâhoþ hadiselerin vuku bulmasýna ve kötü muamelelerin irtikap edilmesine fýrsat vermemiþti. Bu ihtiyat, Bediüzzaman’a kardeþ olma hassasiyetiyle hareket etmenin neticesiydi.

 

Böylece nâþýn nakledilmesi ile bir bakýma herkesin istediði olmuþtu.

 

Çünkü bu sayede hem Said Nursî’nin “Benim kabrimin gayet gizli bir yerde olmasý ve bir iki talebemden baþka hiç kimsenin bilmemesi gerekiyor. Bunu vasiyet ediyorum” þeklindeki vasiyeti tahakkuk etmiþ, hem de ihtilâlciler kendilerine göre hedeflerine ulaþmýþlardý.

 

Ne var ki onlar bununla iktifa etmemiþler, muhataplarýnýn mülâyim hâlinden istifade ederek Said Nursî’nin mezarýndan sonra eserleri olan Risâle-i Nur Külliyatýný da ortadan kaldýrma hevesine kapýlmýþlardý.

 

Bu maksatla yüksek rütbeli subaylardan, üst düzey bürokratlardan ve hukukçulardan müteþekkil bir heyet kurarak onu tekrar huzurlarýna çaðýrýp önüne diðerinden daha uzun istekler ihtiva eden yeni bir dilekçe koymuþlardý.

 

Kâðýtta, Said Nursî’nin yasal varisi olmasý hasebiyle, kendi izni olmadan Risâle-i Nur Külliyatýnýn basýlýp satýlmasýnýn yasaklanmasýný, mevcut kitaplarýn da toplatýlmasýný isteyen ifadeler olduðunu görünce hayret etmiþ ve dikkatle okumaya baþlamýþtý.

 

Onlarýn, bu dilekçeyi de hemen imzalamasýný beklediklerini bunu yapmadýðý takdirde önce zorla imzalatacaklarýný, sonra da kendisini devreden çýkarýp eserlerin kontrolünü kendilerinin tensip edecekleri bir heyete vereceklerini anlamýþtý.

 

Okumayý bitirdikten sonra, bu meselenin maddî tarafý olduðu için diðer akrabalarýna da sormasý gerektiðini söyleyerek zaman kazanmýþtý. Bu arada Bekir Berk’in, Bediüzzaman’ýn avukatý sýfatýyla meseleye müdahale etmesini saðlamýþ ve kendisi üzerinden oynanmak istenen bu oyunu da bozmayý baþarmýþtý.

 

Bir yandan taþýdýðý kardeþlik ve talebelik sýfatlarýndan gelen mesuliyet hissiyle bunlarý yaparken diðer yandan Bediüzzaman’ýn kardeþi olmasý hasebiyle böyle elîm hadiselere muhatap olmanýn elemini yaþamýþtý.

 

Týpký yýllar önce aðabeyi Said Nursî’nin de yaþadýðý gibi.

 

***

 

“Elîm bir vaziyetimde gayet elîm iki vefat haberini aldým. Biri hem âlî mekteplerde birinciliði kazanan, hem Risâle-i Nur’un hakîkatlerini neþreden birâder-zâdem merhum Fuad. Ýkincisi, hacca gidip sekerât içinde tavaf ederken, tavaf içinde vefat eden Âlime Haným namýndaki merhum hemþirem.”

 

O vefatlar karþýsýnda hissettiði elemi iþte böyle ifade etmiþti Said Nursî.

 

Zaten hüzün hatlarýnýn Abdülmecid’in masum simasýný mesken tutmasýnýn sebeplerinden biri de bu vefatlardý. Bilhassa Yüksek Ziraat Fakültesinin en baþarýlý talebesi olan oðlu Fuad’ýn, dokuz Haziran’da on dokuz yaþýnda vefat etmesi, kendi tabiri ile ‘gündüzünü en kara bir geceye’ çevirmeye yetmiþti.

 

Elîm hadiselerin geceleþtirdiði hayatý Risâle-i Nur hizmetleri ile nurlandýrýp gündüze çevirmeye çalýþýrken aðabeyi Said Nursî’nin vefat etmesi dünyasýný tekrar karartmaya yetmiþti.

 

O acýlarýn üzerine bir de bu hadiseleri yaþayýnca âdeta ölümü beklemeye baþlamýþtý.

 

Fakat meçhulün deðil, mâlumun bekleyiþiydi bu. Aðabeyi kendisine ‘Merak etme, sen benim vefatýmdan yedi sene sonra vefat edeceksin’ dediði için hayata veda edeceði zamaný biliyor ve onun hassasiyeti içinde hareket ediyordu.

 

Bediüzzaman, 1960 Mart’ýnda vefat ettiði için, 1967 yýlý geldiðinde “Bu benim son senemdir” diyerek herkesle helâlleþip vedalaþmýþ, Mart ayý geçtikten sonra da her an Azrail Aleyhisselâma muntazýr hâle gelmiþti.

 

Nihayet vâde yetip vakit tamam olunca, Haziran’ýn on birinde yüzündeki hüzün çizgileri yerini sürûr hatlarýna býrakmýþ ve masum sîmasýný nurlandýran mehtabî hâleler arasýnda âhirete irtihâl etmiþti.

 

Hem de son nefesini kucaðýnda verdiði oðlu Suad’ýn ifadesiyle ‘tekrar tekrar yaþamak istenecek’ kadar uhrevî hazlar içinde.

 

 

Islam Yasar

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...