Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Haber Sabah'ýn ta kendisi!

 

Said Nursi'den Fethullah Gülen'e Nur Hareketi baþlýklý yeni yazý dizisi hakkýndaki düþüncelerimi biraz daha açmak istiyorum.

Okursanýz göreceksiniz: Bu dizide henüz bir 'haber' yok. Ancak bence dizinin kendisi daha doðrusu SABAH'ýn kendisi burada haber! Çünkü...

Bizim büyük medya bugüne kadar birçok açýdan bu topluma uzak durdu.

Örneðin Nur hareketi... Baþta Fethullah Gülen olmak üzere Nurcularla ilgili sürüyle haber okudunuz ya da seyrettiniz. Ancak bunlarýn hiçbiri 'anlamaya' yönelik deðildi.

Halbuki ortada bir gerçek var. Beðenin ya da beðenmeyin, hoþlanýn ya da hoþlanmayýn, sevinin ya da üzülün... Hissiniz, tavrýnýz, siyasetiniz, ideolojiniz ne olursa olsun... Nur hareketi bu ülkenin bir gerçeðidir.

Milyonlarca insan kendini bu cemaatten sayýyor. Said Nursi'nin kitaplarýný okuyup tartýþýyorlar. Bazýsý Gülen'in önayak olduðu kuruluþlarda çalýþýyor. Batýlý din sosyologlarý bu konuda incelemelerde bulunuyor. ABD doðumlu Kanadalý Fred Reed gibi kimi Batýlý gazeteciler Said Nursi'nin hayatýný merak edip araþtýrýyor. ('Anadolu Kavþaðý' adlý kitabý hiç de fena deðil.)

Peki onca insanýn yer aldýðý bir hareket nasýl olur da büyük medyada yer almaz. Tekrar edeyim: 'Övelim, bayýlalým, yüceltelim' demiyorum... Ama anlamaya çalýþmamamýzý anlayamýyorum!

Bence böyle bir diziyle Sabah, Türkiye'nin gizli tarihine ýþýk tutuyor. Aslýnda bilinmeyen bir þey yok. Kitaplar, belgeler ortada. 'Gizlilik' þu anlamda: 'Resmi tarih' diyeceðim bir anlayýþ böyle bir geçmiþi yok sayýyor. Büyük, ulusal medya da bu çizgide hareket ediyor.

Bunun benim bildiðim tek istisnasý 1996'da Savaþ Ay'ýn 'A Takýmý'nda yaptýðý kapsamlý TV haberi. Onun dýþýnda kayda deðer bir yaklaþm hatýrlamýyorum.

Mesela ülkemizin en önemli sosyal bilimcilerinden Prof. Þerif Mardin, Said Nursi'yi sosyolojik açýdan incelediði için 'Türkiye Bilimler Akademisi'ne alýnmýyor! Olacak iþ mi?

Size basit bir soru sorayým: Nur cemaati tarikat mý, deðil mi? Eðer Nur cemaati için 'tarikat' kelimesini kullanýyorsanýz... Bu konuda hiçbir þey bilmiyorsunuz demektir. Peki neden bu hareketin bir tarikat oluþumu olmadýðýný öðrenmek istemez misiniz?

Bu ve benzeri tuhaflýklarý ne zaman aþacaðýz?

 

12.12.2004

Sabah Gazetesi

Emre Aköz - Sosyolog

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

12.12.2004

 

Said Nursi... İstanbul'a gelişi, Kurtuluş Savaşı günleri, Meclis'te törenle karşılanışı... İşte bugünkü Nur hareketini başlatan kişi, Said Nursi. Nurslu Said'in hayatı....

 

Usta kalem Emre Aköz, Said Nursi'den Fethullah Güven'e 75 yıllık Nur hareketini yazıyor.

 

- Bitlis'in Nurs köyünde 1876'da doğdu.

- Bir gün rüyasında pergamberi gördü. Çok etkilendi, şevkle dinini öğrenmeye sarıldı.

- Siirtli Molla Fethullah Efendi, üstün becerisi karşısında ona Bediüzzaman (Zamanın Güzeli) demeye başladı.

- Musevi olan İstanbul vekili Karasso'ya 'Beni az daha Müslüman yapacaktı' dedirtecek kadar iyi bir hatipti...

 

Olağanüstü ve sıradışı bir hayat yaşadı

 

Milyonların ilgi duyduğu Nur hareketini başlatan Bediüzzaman Said Nursi 1876-1960) olağanüstü bir hayat yaşadı Fotografik hafızasıyla tuğla gibi kitapları aklında tutan Said Nursi hiç evlenmedi, kadınlardan daima uzak durdu.

 

(Emre Aköz - Nevzat Atal)

Geçen gün İstanbul Beşiktaş'taki Kabalcı Kitapevi'nde dolaşıyordum. Gözüme bir kitap çarptı: 'Atatürk, Din ve Din Adamları.' Yazan: Prof. Ali Sarıkoyuncu. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları'ndan çıkan kitap dört baskı yapmış. Nur hareketi üzerine dizi hazırlıklarımız sürdüğü için merak ettim tabii. Kitabı karıştırdım. Said Nursi'yle ilgili bir bölüm göremedim. Bunun üzerine 'dizin' kısmına baktım. İbare şuydu: "Said-i Kürdi (Nursi): 123." Hemen 123'üncü sayfayı çevirdim. Said Nursi'nin adının geçtiği cümle şöyleydi: "İlk adı Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği) olan Teali-i İslam Cemiyeti'nin yönetim kurulunda, Mustafa Sabri (Başkan), İskilipli Mehmet Atıf (İkinci Başkan), Said-i Kürdi (Nursi) - İttihat ve Muhammediye Cemiyeti önderlerinden - bulunuyordu."

 

RESMİ TARİH YOK SAYIYOR

Ardından da şu cümle: "Teali-i İslam Cemiyeti, Kuva-yı Milliye aleyhinde bildiriler yayınlamıştır." Nasıl yani? Bu kadar mı? Bitti mi? Bunu okuyan herhangi bir kişi şöyle düşünür: "Haa, demek ki Said Nursi, Kurtuluş Savaşı'na karşıydı." Peki o zaman nasıl oldu da 1922 sonbaharında Said Nursi, ısrarla Ankara'ya davet edildi? Nasıl oldu da Millet Meclisi'nde Said Nursi için resmi bir 'hoş geldiniz' töreni düzenlendi? Bu bir çelişki değil mi? Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkan bir din adamı niye Ankara'ya davet edilsin? Niye Meclis'te törenle karşılansın? Ve bir soru daha: Böyle bir dini kişilik nasıl olur da Atatürk'ün din adamlarıyla olan ilişkilerini anlatan bir kitapta yer almaz? Çok tuhaf! Said Nursi üzerine sohbet ettiğim çoğu kişi bu Ankara ve Meclis olayını bilmiyordu. Her duyan, "Ciddi misin, gerçekten böyle bir şey olmuş mu? Peki sonra ne olmuş da Said Nursi, 'Cumhuriyet düşmanı gerici' ilan edilmiş" diye soruyordu. 81 yıllık Türkiye tarihinin bu ilginç kişiliğini anlamamız için daha gerilere gitmemiz gerekiyor... Taa 1876 yılına...

 

BİR RÜYA HAYATINI DEĞİŞTİRDİ

Said Nursi, Bitlis'in Hizan kazasına bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. Annesinin adı Nuriye, babasının adı Mirza'ydı. Kürt kökenli bu ailede tam yedi çocuk vardı: Dürriye, Hanım, Abdullah, Said, Mehmed, Abdülmecid, Mercan... Küçük Said gayet zeki, kendisine söyleneni olduğu gibi kabul etmeyen, sorular soran, zihnine takılan bir şeyin cevabını yıllar sonra bile arayan bir çocuktu. O dönemde TV, radyo yoktu. Köylere gazete gitmezdi. Müslüman halkın fikir ve inanç ihtiyacını dini sohbetler, Nakşi şeyhlerin dersleri karşılıyordu. Hocalar 'medrese' adı verilen bir organizasyonla gençleri eğitiyordu. 'Medrese' deyince aklınıza bugünkü okullar gelmesin. Okumaya, öğrenmeye eğilimi olan meraklı gençler bir hocanın kurduğu, çoğu bir camiye yaslanan, küçük çaplı dershanelerde bir araya geliyor... Burada yiyor, içiyor, eğitim görüyor, medresenin ve hocanın çeşitli işleriyle uğraşıyordu.

 

Said Nursi de aynı yoldan gitti. 6 yaşındayken Molla Mehmed Efendi'nin medresesine devam etti. Ardından abisi Abdullah'tan dersler aldı. Bir başka eğitim ocağı Tağ medresesiydi. Küçük Said'in kabiliyeti hocalarının dikkatini çekiyordu. Ancak Said henüz ne yapacağını bilemiyordu. Derken bir gün rüyasında peygamberi gördü. Bu rüya onu derinden etkiledi. 1888 yılında büyük bir şevkle din eğitimine yöneldi. Bitlis'teki Şeyh Emin Efendi medresesine gitti. Ardından diğerlerine... Daha sonra onu Erzurum'un Bayezit (bugün Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesi) kasabasındaki Şeyh Mehmed Celali medresesinde görüyoruz. Burada Said'in becerisi, azmi, zekası daha da belirgin hale geldi. Dönemin medreselerinde öğretilen tüm kitapları üç ay gibi çok kısa bir sürede okudu. Aslında bu mucizevi bir beceriydi. Çünkü diğer öğrenciler o kitapları kavramak için uzun yıllar çaba gösteriyordu. Bu becerinin ardında iki temel nokta vardı:

 

* Said kitaplarda yer alan, bugünkü dille 'not' (şerh ve haşiye) bölümlerini atlamış, ayrıntılara girmeden doğrudan ana metinleri okumuştu.

 

* Kısacık bir dönemde 80 kadar önemli kitabı 'kavrayarak' okuyabilmesinin bir başka nedeni de müthiş hafızasıydı. Benim anladığım kadarıyla Said Nursi olağanüstü bir 'fotografik hafıza'ya sahipti. Ancak fotografik hafıza geçicidir. Öğrenilenler bir süre sonra unutulur. Said Nursi daha sonra göreceğimiz gibi kitapları ara ara okuyarak hafızasını tazeliyordu. Dönemin din bilginleri defalarca Molla Said'i sınava çektiler. Bu sınavlarda hem okuduğu kitaplardan bölümler soruldu, hem de bunları yorumlaması istendi. Genç yaşına rağmen Said zorluğun üstesinden geldi; olaya şahit olanlar şaşırıp kaldı.

 

'BEDİÜZZAMAN' NE DEMEK?

Onun bilgisini sorgulayanlardan birisi de Siirt'teki ünlü Molla Fethullah Efendi'ydi. Said'in üstün becerisi karşısında hayran kalan hocası, Said'e 'Bediüzzaman' demeye başladı. Çünkü onu eski din alimlerinden Bediüzzaman-ı Hemadani'ye benzetmişti. 'Bedii' kelimesinin 'güzellik ölçülerine uyan', 'gözü ve gönlü okşayan', 'beğenilen' ve 'estetik' gibi anlamları vardır. O halde Bediüzzaman; 'Zamanın güzeli', 'Dönemin harikası' demektir. Din eğitimi alan öğrenciler neticede birer gençti. Aralarında kıskançlıklar, gruplaşmalar oluyordu. Bir keresinde Molla Said küçük yaşına rağmen tartışmalardan galip çıkınca bazı talebeler üstüne yürümüş, onu dövmeye çalışmışlardı. O günden sonra Said yanında bir hançer taşır oldu. Ona 'Said-i Meşhur' diyenler de vardı. Böylece Said Nursi toplum hayatında önemli bir kişi olarak ortaya çıkmaya başlıyordu.

 

VALİNİN KIZLARINA YÜZ YOK

Nasıl Batı'da zengin ve güç sahibi kişiler sanatçıları himaye ederse... TV'nin olmadığı dönemlerde nasıl çeşitli konularda paneller, geceler, tartışma seansları düzenlenirse... Bunların bir benzeri Osmanlı toplumunda da oluyordu. Said Nursi bir medreseden diğerine geçiyor, bir kentten diğerine seyahat ediyor... Oralarda karşılaştığı din alimleriyle tartışıyordu... Mesela dönemin Bitlis valisi Ömer Paşa'nın konağında kaldığını biliyoruz. Burada kendisine bir oda tahsis edildi. 20 yaşlarındaki Said Nursi vaktini kitap okumakla geçiriyordu. Hem de ne okuma! Kitapları hafızasına kaydediyordu. Bir kitabı ezberliyor, üç ay sonra tekrar ona dönüp ezberini tazeliyordu. Eşi vefat etmiş olan Ömer Paşa'nın altı kızı vardır. Said bu kızlarla ister istemez karşılaşır. Hatta bazen kızlardan biri odasına girmek ister.

 

DEDİKODULAR BOŞA ÇIKTI

Bu arada kentte dedikodu çıkarılır: Nasıl olur da Ömer Paşa, Said gibi bir delikanlıyı, bakire kızlarıyla yalnız bırakmaktadır? Olacak iş midir?" Kızlar ise bambaşka bir hikaye anlatmaktadır babalarına: "Bu Said ne biçim bir adam? Bizi odasından kovuyor. Karşılaştığımızda yüzümüze dahi bakmıyor!" Bu durum iki yıl boyunca sürer. İki yılın sonunda Said hâlâ altı kızı birbirinden ayırt edecek durumda değildir! Bu temayı daha sonra da göreceğiz: Said Nursi hiç evlenmemiş ve ömrü boyunca kadınlardan uzak durmuştur. O halde bir soruyla bugünü bitirelim: Bugün Nur cemaatinin önde gelenleri arasında hiç kadın olmamasının bir nedeni de Said Nursi'nin hayat biçimi olabilir mi?

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

14.12.2004

 

Savaşçı ve Molla Said Nursi

 

Said Nursi Birinci Dünya Savaşı'nda hem din hocası hem askerdi. Ayağı çizmeli, eli kırbaçlı, odası silah ve kitap dolu bir hoca.

 

4 bin gönüllüyle birlikte Ruslar'a karşı savaştı. Esir düştü ve St. Petersburg'da esir kampına götürüldü. Kamptan kaçıp, İstanbul'a döndü.

 

Said Nursi savaşta bir tefsiri, talebesi Molla Habib'e yazdırıyordu. Bu yazdırma faaliyeti kâh at üstünde kâh siperde devam ediyordu.

 

Hem molla hem cengaver!

 

'Fahri Kaymakam' Said Nursi, Birinci Dünya Harbi sırasında 4 bin gönüllüyle Ruslar'a karşı savaştı. Esir düştü. Kaçtı ve Almanya üzerinden İstanbul'a döndü.

 

Çıkan kısmın özeti

Bitlis'in Nurs köyünde doğan Said Nursi (1876-1960) din hocalardan ders aldı. Üstün zekâsı ve hafızasıyla dikkatleri çekti. 1907'de İstanbul'a geldi. Amacı hem din, hem de bilim öğretecek 'Büyük Doğu Üniversitesi'nin kurulmasıydı. Bunun için Saray'a başvurdu. Ancak talebi kaale alınmadı ve tımarhaneye gönderildi. Doktor onun akıllı ve mantıklı bir insan olduğuna dair rapor verdi. 1908'de İkinci Meşrutiyet ilan edildi. Said 'hürriyet'i destekledi. İstanbul'- da, Selanik'te bu yönde konuşmalar yaptı. 1909'da 31 Mart isyanı oldu. Hareket Ordusu'nun İstanbul'a gelip isyanı bastırmasından sonra Divan-ı Harp'te yargılandı. Ancak asilerle bir ilişkisi olmadığı, tersine onları engellemeye çalıştığı saptandı. Beraat etti.

 

Said Nursi bir süre İstanbul'- da bulunduktan sonra 1910 yılında Doğu'ya döndü. Konakladığı, kısa ya da uzun süre kaldığı, kâh dini ve siyasi tartışmalar yaptığı, kâh ders ve konferanslar verdiği yerler arasında İnebolu, Tiflis, Van, Diyarbakır, Urfa ve Birecik vardı. 1911 Said Nursi'nin hayatında önemli bir yıl oldu. Güneye doğru indi. Hedefi Mısır'a giderek, hayalini kurduğu Büyük Doğu Üniversitesi için ünlü Ezher Üniversitesi'ni yerinde görmekti. Geçerken Şam'a uğradı. Israrlar üzerine kentteki görkemli Emeviye Camii'nde kalabalık bir topluluğa karşı konuştu. Sadece sıradan insanlar değil, din alimleri de onu diliyordu.

 

SULTAN'LA YOLCULUK

Bu etkili söylev daha sonra 'Hutbe- i Şammiye' adıyla İstanbul'da kitap haline getirildi. Ebuzziya Matbaası'nda basılan eserin kapağında şöyle bir ibare yer alıyordu: "Tamamını dikkatlice okumayan almasın!" Said Nursi, Şam'dan sonra yön değiştirdi. Beyrut'a geçti ve gemiyle İstanbul'a geldi. Kafasında yine üniversite fikri vardı. Bu üniversitenin adını bulmuştu: "Medresetü'z-Zehra". Bu okul Mısır'daki Ezher'in adeta 'kız kardeşi' olacaktı. Ancak kader ağlarını tersten örüyordu! Doğuda değil de, batıdaki bir üniversitenin temel atılışında bulundu. Sultan Mehmed Reşat, 1911'in haziran ayında Barbaros zırhlısı ile İstanbul'dan hareket ettti. Heyette doğu vilayetlerini temsil eden Said Nursi de vardı. Selanik üzerinden Üsküp'e gidildi. Üsküp'te kurulmasına karar verilen üniversitesinin temeli atıldı. Bu arada Said Nursi, "Asıl üniversiteyi doğuda açmalıyız" deyip duruyordu. Neticede Sultan Reşad'ı ve İttihatçı yöneticileri ikna etti. Üç haftalık gezi bittiğinde Sadi Nursi projesi için '19 bin altın' sözü almıştı.

 

KÜLAHLI SAVAŞÇILAR

Sevinçle Van'a dönen Sadi Nursi, gölün hemen kıyısındaki Edremit'te hayalindeki üniversitenin temelini attı. Bunda Van Valisi Tahsin Bey'in büyük katkısı olmuştu. Valinin bu çabasının tek sebebi 'eğitim' değildi elbette. Doğu Anadolu'daki Müslüman Kürtler arasında İran'den esen Şii rüzgârı etkili oluyordu. Üniversite buna karşı bir tedbir olarak da düşünülmüştü. Ne var ki büyük savaşın çıkışı projeyi kadük bıraktı. Birinci Dünya Savaşı 1914'te başladı. Bütün ülke savaş için seferber olmuştu. O sırada Van'da bulunan Bediüzzaman, İstanbul'a gittiğinde tanıştığı Enver Paşa'nın emriyle gönüllülerden oluşan bir milis alayı kurdu. Artık iki görevi birden yerine getiriyordu: Hem din hocası, hem asker! Ayağı çizmeli, beli kamalı, eli kırbaçlı; sert adımlarla yürüyen, sağa sola emirler yağdıran, at mahmuzlayan, odası silah ve kitap dolu bir hoca... Said Nursi'nin yönettiği milis alayının 4 bin kişiden oluştuğu tahmin ediliyor. Onlara 'Keçe Külahlılar' adı takılmıştı. Said Nursi savaşta kahramanlıklar gösterdi. Madalya aldı. Ancak 3 Mart 1916'da Bitlis'i savunurken kırık bir ayak ve vücudunda üç kurşun yarasıyla Ruslar'a esir düştü.

 

İDAMA BEŞ KALA

Savaş esiri Said Nursi, Tiflis Hastanesi'ne yatırıldı. Uzunca bir süre tedavi edildi. Adeta 'hatırlı' bir esirdi. Onun için İstanbul'dan bakım parası gönderilmişti! Ardından da St. Petersburg'un (daha sonra Leningrad) Güney batısında bulunan Kosturma'- daki esir kampına götürüldü. Said Nursi'nin esir kampı hayatı da gayet ilginçti. Mesela bir keresinde, kampı Kafkas Komutanı, Rus Çarı'nın dayısı Nikola Nikolaviç teftiş ediyordu. Ancak Bediüzzaman o geldiğinde ayağa kalkmamıştı. Sebebi sorulduğunda özetle "Benim inancım budur" demişti. Tabii hemen mahkeme kurulmuş ve Said Nursi, Rus Ordusu'na hakaretten idama mahkedilmişti.

 

MİKROPOLİTİK SAİD

Bu kararı umursamazlıkla, hatta sevinerek karşılaması herkesi şaşırtmıştı. Daha sonra tavrının, hakaret amaçlı olmadığı gerçekten inancından dolayı yaptığına kanaat getirilip affedildi. Bediüzzaman idam mangasının önünden dönmüştü. Said Nursi'nin, 'mikropolitik' diye adlandırılabilecek bir düşünce biçimi vardı. Mesela kamptaki bunaltıcı hayat yüzünden esirler tartışmaya giriyorlardı. Herkes kendisinin haklı olduğunu söylüyordu. Said Nursi yine böyle bir olay çıktığında, kendisine bağlı olanlara şöyle demişti: "Koşun ve haksız olana yardım edin." Adamları şaşırmışlardı. Sürekli haktan, hukuktan söz eden Bediüzzaman nasıl olur da haksız konumdaki bir kişiye yardım edilmesini isterdi? Said Nursi sebebini şöyle açıklamıştı: "Haklı adam insaflı olur. Bir dirhem hakkını toplumun yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise ekseriyetle bencil olur, feda etmez, gürültü çoğalır."

 

FAHRİ KAYMAKAM

Zaman geçiyordu. 1917'de Rusya'da devrim olmuş, ortalık birbirine girmişti. Said Nursi karışıklıktan yararlanarak kamptan kaçtı. Petersburg'a geldi. Oradan Varşova'ya geçti. Almanya'ya vardı. Burada iki ay kadar kaldı. Sonra da Viyana üzerinden, Sofya'dan geçip 25 Haziran 1918'de İstanbul'a döndü. Sofya'daki ataşemiliterlik ona verdiği 'vatana dönüş' belgesine, "Rütbesi: Fahri Kaymakam... Kıtası: Gönüllü Kürt Süvari Alayı... Tabiiyeti: Osmanlı" diye yazmıştı. Said Nursi'nin maceralı hayatı devam ediyordu.

 

Emre AKÖZ-Nevzat ATAL

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Ünlü Şam Hutbesi

 

Bediüzzaman Şam'ın Emeviye Camii'ndeki hutbesinde İslam dünyasının içinde bulunduğu sıkıntıyı altı nedene bağlar:

1) Ümitsizliğin büyümesi.

2)Doğruluk ve dürüstlüğün toplumsal ve siyasi hayatta zayıflaması.

3) Kini, düşmanlığı, kavgayı sevmek.

4) İman sahiplerini birbiriyle ilişkilendiren nurani bağları bilmemek.

5) Bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan baskı.

6) Tüm emeği sadece kişisel çıkarlar için harcamak.

 

Said Nursi bu saptamayı yaptıktan daha sonra 'hastalığın tedavi' yolunu gösteriyordu. Nur cemaatinin önde gelen isimlerinden Yavuz Bahadıroğlu, Şam Hutbesi'nin önemine değinirken Bediüzzaman'ın Batı medeniyetinde beş temel esas gördüğünü belirtiyor:

1) Kuvvet,

2) Menfaat,

3) Savaş,

4) Irkçılık,

5) Eğlence.

 

Said Nursi bu beş temel ilkeyi tam tersine çeviriyor. Şöyle:

1) Hak (kuvvet yerine)

2) Fazilet (menfaat yerine)

3) Yardımlaşma (savaş yerine)

4) Dini-vatani birliktelik (ırkçılık yerine)

5) Doğru yol (eğlence ve havailik yerine).

 

Bu tersine çevirme ile Bediüzzaman, Batı'da yeşeren ve zamanla İslam dünyasına da sirayet eden.... "İnsan insanın kurdudur, güçlü olan haklıdır, amaç her türlü aracı mubah kılar"... gibi fikirlerin üstesinden gelmeye çalışıyordu. Said Nursi'nin esas derdi hiçbir zaman Hıristiyanlıkla değildi. Asıl hedefi modern çağla birlikte ortaya çıkan materyalist düşünce tarzı ve dinsizlikti.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Meclis'te dua eden molla

 

Kurtuluş Savaşı destekçisi Said Nursi'ye Meclis'te tören yapıldı.

 

Mustafa Kemal Said Nursi'yi Ankara'ya davet etti. 1922'de Meclis'te özel törenle karşılandı. Kürsüye çıkarak Anadolu gazilerini kutladı, zafere ulaşmaları için dua etti Bediüzzaman, bir süre sonra dini değerlere ilgisizlik oluştuğuna inanarak yöneticileri dine davet eden bir bildiri yayınladı. Mustafa Kemal Paşa, Said Nursi'ye çıkıştı

 

Meclis kürsüsünde bir molla

 

1922'de Ankara'ya giden Said Nursi için Millet Meclisi'nde 'hoş geldiniz' töreni yapıldı.

 

Said Nursi'nin Rusya'daki esir kampından kaçıp Almanya üzerinden İstanbul'a dönüşünü 25 Haziran 1918 tarihli Tanin gazetesi okurlarına şöyle duyurmuştu: "Kürdistan ulemasından olup talebeleriyle beraber Kafkasya cephesinde muharebeye iştirak eylemiş ve Ruslar'a esir düşmüş olan Bediüzzaman Said Kürdi Efendi ahiren şehrimize muvasalat (ulaşma) eylemiştir." Enver Paşa başta olmak üzere askeri ve dini çevreler Said Nursi ile konuşuyorlardı. Ona yeni görevler vermek isteyenler vardı. Ancak Said çok yorgundu. Hem bedenen, hem de zihnen...

 

RİSALELER'İN FATİHASI

Onun en büyük isteği, savaştığı sırada kaleme aldığı tefsir kitabını bastırmaktı. Enver Paşa buna katkıda bulunmak istiyordu. Öyle mi yapalım, böyle mi yapalım derken neticede kitabın kağıdını Enver Paşa sağladı ve İşaratü'l-İ'caz basıldı. Sonraki yıllarda Said Nursi bu kitabını 'Risale-i Nur' külliyatının 'fatihası' olarak niteleyecekti. Ama yine de 'Nur Hareketi'nin başlamasına daha çok vardı. Savaş Bakanı Enver Paşa'nın yüklemek istediği görevleri kabul etmeyen Said Nursi'ye hizmetlerinden dolayı yüz elli lira ve madalya verilmişti.

 

İNGİLİZLER'E TÜKÜRÜN

Bu arada Darü'l-Hikmeti'l-İslami açılmıştı. Bu bir tür İslam akademisiydi. Kuruluşun üyeleri arasında, daha sonra İstiklal Marşı'nın sözlerini yazacak olan Mehmet Akif (Ersoy), İzmirli İsmail Hakkı, Kuran tefsiri hâlâ yaygın biçimde okunan Elmalılı Hamdi (Yazır) da vardı. Kendi talep etmemesine karşın Said Nursi de 'akademiye' üye yazılmıştı. Ancak hastalığı yüzünden bu görevini yerine getiremiyordu. Bu arada savaş kaybedilmiş, İstanbul işgal edilmişti. İmparatorluk dağılmaktaydı. Said Nursi işgalcilere karşı 'Hutuvat-ı Sitte' adlı bir kitap yazmıştı. Kitap gizlice basıldı ve el altından dağıtıldı. Said Nursi gazetelerde "İngiliz'in yüzüne tükürün" diye yazılar kaleme almaktaydı. İngiliz yanlıları onu ihbar etmişti. İşgal kuvvetleri peşindeydi.

 

ONLAR ASİ DEĞİL

Mütareke döneminde Bediüzzman'ın en büyük, en önemli çıkışı Anadolu'da, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde yürütülen Kurtuluş Şavaşı'na verdiği destekti. 11 Nisan 1920 tarihinde dönemin şeyhülislamı, Dürrizade Abdullah Efendi, Kuva-yı Milliye'nin aleyhine bir fetva yayınladı. Ortalık birbirine girmişti. Bazı müftüler ve din alimleri harekete geçip 'karşı fetva'lar verdiler. Şeyhülislam'ın fetvasına karşı çıkanlar arasında Said Nursi de vardı. Özetle şöyle diyordu: "Bu fetva geçersizdir. Çünkü İngilizler'in emri ve baskısı altında yayınlanmıştır. Düşman işgaline karşı savaşanlar asi değildir." Bu tavır Said Nursi'ye büyük prestij kazandırmıştı.

 

EMRE AKÖZ- NEVZAT ATAL

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Çıkan kısmın özeti

 

Said Nursi (1876-1960) Bitlis'in Nurs köyünde doğdu. Zekâsı ve hafızası çok güçlüydü. Medrese eğitimi aldı. 1907'de İstanbul'a geldi ve Saray'dan Doğu'da dini ve bilimi aynı anda öğretecek bir üniversite kurulmasını talep etti. 1908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'i destekledi. '31 Mart'ta yargılandı, asileri engellemeye çalıştığı anlaşılıp beraat etti. Birinci Dünya Savaşı çıkınca dört bin kişilik milis gücünün komutanı olarak Ruslar'a ve Ermeni çetelerine karşı savaştı. Yaralandı. 1917 devrimi olunca Rusya'daki esir kampından kaçıp yurda döndü.

 

EMRE AKÖZ- NEVZAT ATAL

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Mustafa Kemal'i çok kızdırdı

 

Said Nursi 1923'te siyasetçileri ve yöneticileri dine davet edince Paşa'yla arasındaki ilişkiler bozuldu.

 

Said Nursi'nin İngilizler'e ve onlarla işbirliği yapanlara karşı mücadele etmesi, Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesi Ankara'nın dikkatini çekmişti. O dönemde Mustafa Kemal Paşa, mücadelesine destek bulmak için hocalarla ve Kürt ileri gelenleriyle arasını sıcak tutuyordu. Çünkü bu gruplar halkı etkileyerek kurtuluş mücadelesine katılmalarını, maddi ve manevi yardımlar yapmalarını sağlıyor, ayrıca Ankara yönetimine meşruiyet sağlıyordu. Mustafa Kemal Paşa, Said Nursi'- yi Ankara'ya davet etti. Aynı daveti daha sonra Mareşal Fevzi Çakmak ve eskiden tanıdığı Van Valisi Tahsin Bey de tekrarladı. Said Nursi önce iki talebesini Ankara'ya milli hükümeti desteklemek üzere gönderdi. Bediüzzaman ise İstanbul'daki mücadelesini sürdürmek istiyordu. Ancak çağrılar yoğunlaşınca 1922'de Ankara'ya gitti. Halk ve bazı milletvekilleri onu istasyonda karşıladı. Böyle etkili bir kişinin Ankara'ya gelmesi sevinç vericiydi.

 

MECLİS'TEKİ TÖREN

9 Kasım 1922 günü Bediüzzaman, Meclis'te 'hoşamedi' edildi. Yani resmi bir 'hoş geldin töreni' düzenlendi. Alkışlarla karşılandı. Dua etmesi için kürsüye davet edildi. Said Nursi kürsüye çıkarak Anadolu gazilerini kutladı, zafere ulaşmaları için dua etti. Dışarıdan bakıldığında bir sorun yoktu. Kurtuluş Savaşı başarıya koşuyordu. Millet Ankara hükümetinin çevresinde yeniden birlik oluyordu. Meclis 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırdığını resmen açıklamıştı. Cumhuriyetin ilanına doğru kaçınılmaz bir süreç başlamıştı. Daha önce, 1908'de Meşrutiyet'i destekleyen, halkın yönetime katılımını arzulayan Said Nursi için saltanatın kaldırılması karşı çıkacağı bir durum değildi. Ancak bir nokta vardı... Bu kritik nokta Said Nursi'nin fikir ve inanç alemine uygun değildi. Bediüzzaman, Ankara'da dinden uzaklaşıldığını görmüştü. Mesela milletvekillerinin çoğu namaz kılmıyordu. Dine ve dini değerlere karşı bir ilgisizlik görülüyordu.

 

HEM İLİM HEM BİLİM

Durum gerçekten böyle miydi? Bence bunun pek önemi yok. En azından Said Nursi durumu öyle algılamıştı. Ve bu, onun gibi bir din aliminin kabul edeceği bir gelişme değildi. 47 yaşındaydı. O güne dek din, hayatının merkezinde yer almıştı. Aklı, bilinci, mantığı, ruhu hep onun çevresinde oluşmuş ve işlemişti. Üstelik pozitif bilimlerin önemini kavramış bir din adamıydı. Onun 'kurtuluş' formülü 'ilim+bilim'di. Yani: Aynı anda Kuran ve fen. Medresede bilim, üniversitede din okutulmasını arzuluyordu.

 

GAZİ'YLE TARTIŞMA

Gidişattan memnun olmayan Said Nursi 19 Ocak 1923'te 10 maddelik bir bildiri yayınladı. Tek cümleyle özetlersek bildiri yöneticileri dine davet ediyordu. Bildiri etkili olmuş, bazı milletvekilleri tekrar namaza başlamıştı. Hatta eski mescit artık yetmiyordu. Bu gelişme başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere başka planları olan önder kadroyu rahatsız etmişti. Çünkü onlar egemenliği dinle değil milliyetçilikle pekiştirmek istiyordu. Birlik ve bütünlük böyle sağlanacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Said Nursi'ye çıkışmıştı. Özetle, "Biz senden neler bekliyoruz, sen neler yapıyorsun; yapıyorsun; aramızda ihtilaf yaratıyorsun" demişti. Said Nursi ise ona namazı savunan sert bir cevap vermişti. Onun 'Hubab Risalesi'ni matbaasında basan muhalif ikinci gruptan Ali Şükrü Bey'in öldürülmesi bardağı taşıran damla oldu. Said Nursi artık Ankara'da bir yerinin kalmadığını anlamıştı. İstanbul'- a gitmesinin de bir anlamı yoktu. Yeni düzende onun sözünü dinleyecek kimse olmayacaktı.

 

YENİ SAİD'E DOĞRU

Kararını verdi: Artık inzivaya çekilecekti. 'Eski Said' dediği dönemi geride bırakacak... Yani artık bir 'aksiyon' adamı olmayacak; kendini dine ve fikirlerini yaymaya adayacaktı. "Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım" diyerek 3 Mayıs 1923'te onu Van'a ve 'Yeni Said'e götürecek olan trene bindi.

 

EMRE AKÖZ- NEVZAT ATAL

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Nurculuk bir aðacýn üstünden yayýldý!..

 

Giderek yaþlanmakta olan Said Nursi çok az yemek yiyordu. Sýk sýk hastalanýyordu. Ama yine de risaleleri yazdýrmayý sürdürüyordu. Talebeleri bu risaleleri çoðaltýyor ve talep edenlere daðýtýyordu. Bediüzzaman'ýn ününü duyanlar ziyarete geliyordu. Onu baðlanmasý gereken bir 'þeyh' gibi görenler vardý. Said Nursi ise þeyhliði kesin bir dille reddediyordu: "Zaman tarikat zamaný deðil, imaný kurtarma zamanýdýr" diyordu.

 

CEZAEVÝYLE TANIÞMA

1932 yýlýnda Meclis karar almýþtý: Arapça'dan vazgeçilecek ve ezan Türkçe okunacaktý. Ýnançlý kesimin rahatsýzlýðý daha da artmýþtý. Bu ve benzeri kararlar o kesimin'arayýþýný' daha da güçlendiriyor, dolayýsýyla Said Nursi'nin talebeleri giderek artýyordu. 1935 yýlýnýn bahar aylarýnda devlet harekete geçti. Nur talebeleri gözaltýna alýndý. Nisan sonunda Said Nursi de bu gruba dahil edildi. 59 yaþýndaki Bediüzzaman 120 talebesiyle birlikte Eskiþehir Cezaevi'ne kapatýlmýþtý. Talebelerinden Zübeyir Gündüzalp'in anlattýðýna göre günlerce yemek verilmemiþ, tuvalete çýkarýlmamýþlardý. Mahktalebeler koðuþun bir köþesini kazarak tuvaletlerini yapmýþlardý. Böylece... Nur Hareketi devlet babanýn öteki yüzüyle karþýlaþýrken, Türkiye de yeni bir 'dini' grubun varlýðýný öðreniyordu.

Emre AKÖZ- Nevzat ATAL

 

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Türk'e kýlýç çektirmem

 

Þeyh Said destek istediðinde, Said Nursi þöyle demiþti: "Türk milleti asýrlarca Ýslam'ýn bayraktarlýðýný yapmýþtýr. Onlara karþý kýlýç çekilmesine izin vermem..

 

Said Nursi 1923'ün mayýs ayýnda sadece Ankara'yý deðil eski yaþamýný da geride býrakarak Van'a gelmiþti. Artýk yeni bir Said olacaktý. Ýki yýl boyunca yazlarý Van'ýn Çoravanis köyünde ve Erek daðýndaki bir manastýr harabesinde geçirdi. Kýþ aylarýnda Van'da oturan kardeþi Abdülmecid'in yanýna gidiyordu. Kendini dini düþünceye ve derslerine vakfetmiþti. Savaþ arkadaþý Ali Çavuþ ve Molla Hamid ona hem talebelik ediyor, hem de yardýmcý oluyordu.

 

SÝYASET YAKASINI BIRAKMADI

Molla Hamid o günlerle ilgili anýlarýný anlatýrken birkaç ilginç noktaya deðinmiþtir. Mesela bir keresinde hocasý þöyle demiþti: "Ýstanbul'dayken arkadaþlarým beni takip etmiþ. 'Bakalým söylediði gibi mi davranýyor' diye... Sonunda benim özü sözü bir insan olduðumu anlamýþlar. Ýstanbul'da onca sene kaldým, bir kere dahi kadýnlara bakmadým." Bir baþka gün ise Van gölündeki Akdamar adasýna uzun uzun bakmýþ ve kendinden emin bir biçimde, "Þu adada 10 yýl boyunca 50 talebe yetiþtirsem, Ýslam'ý bütün dünyaya yayabilirim" demiþti. Bu iki olayý birbirine baðladýðýmýzda þunu görüyoruz: Said Nursi dünyevi zevklerden uzak durarak, bütün enerjisini kendi Ýslam yorumuna verecekti. Zaten öyle de oldu. Said Nursi içine kapanmýþtý ama tarih devam ediyordu. 3 Mart 1924'te Hilafet kaldýrýlmýþtý. Din yerine milliyetçiliði öne çýkaran, laikliðe doðru ilerleyen yeni rejim Kürt gruplarýn hoþuna gitmiyordu. Ýsyan hazýrlýklarý vardý. Günün birinde Kürt aþiret aðalarýndan, zamanýnda Ýkinci Abdülhamid'in kurduðu Hamidiye Alaylarý'nda görev yapmýþ olan Kör Hüseyin Paþa kapýsýný çaldý.

 

"TÜRK ÝLE KÜRT KARDEÞTÝR"

Said Nursi'ye para getirmiþti. "Adamlar ve silahlar hazýr; emrini bekliyoruz" diyordu. Niçin? "Mustafa Kemal ile savaþmak için!" Bediüzzaman köpürmüþtü: "Asker vatanýn evladýdýr. Senin benim akrabamdýr. Müslüman Müslüman'a silah çeker mi?" Kör Hüseyin Paþa fena halde bozulmuþtu. "Ýtibarýmý beþ para ettin" diye söyleniyordu. Said Nursi geri adým atmýyordu: "Kullar arasýnda beþ para ol. Allah katýnda makbul ol." Ayaklanmaya hazýrlanan Kürt gruplar Said Nursi'nin manevi gücünü arkalarýna almak istiyordu. Derken Þeyh Said'den bir mektup geldi. Özetle "Ýsyanýmýzda bize yardým edin" diyordu. Said Nursi yine bir mektupla ona cevap verdi: "Türk milleti asýrlardan beri Ýslam'ýn bayraktarlýðýný yapmýþtýr. Bu yolda çok þehit vermiþtir. Böyle bir milletin torununa kýlýç çekilmez. Biz Müslümanýz. Türk-Kürt birdir, kardeþtir. Bizim asýl büyük düþmanýmýz cehalettir. Teþebbüsünüz bir iþe yaramaz. Olan masum insanlara olur." Tabii Þeyh Said, adaþýna kulak asmadý. Dini temalarla, Aðlasun Çeltikçi Ýstanbul Isparta Ankara Yakaören temalarla, Kürtçülük temalarýnýn iç içe geçtiði ayaklanma 13 Þubat 1925'te baþladý. Asiler Elazýð kentini ele geçirdi. Ardýndan Diyarbakýr'a doðru indiler. Ankara hükümeti olayýn 'yerel' olduðunu düþünüyordu. Ancak isyan yayýldý. Bunun üzerine Fethi Okyar baþbakanlýktan gitti, yerine Ýsmet Ýnönü geldi. Takrir- i SükKanunu devreye girdi. Devlet bir yandan bütün

 

gücüyle Þeyh Said'in üstüne giderken, diðer yandan ülkenin diðer bölgelerindeki, özellikle de Ýstanbul'daki muhalefeti susturdu. Sonuçta Þeyh Said yakalandý ve idam edildi. Said Nursi açýsýndan tarih tekerrür ediyordu. Hem Kürt'tü, hem de din adamý. Ayný 31 Mart'taki gibi, deðil isyana katýlmak, tersine engellemeye çalýþmasýna raðmen hükümetin kararý ona da uygulandý: Diðer Kürt ileri gelenleri gibi o da Batý'ya gönderilecekti. 1926'nýn þubat ayýnda askerlerin eþliðinde yola çýktý. Önce Erzurum'a, sonra da Trabzon'a geldiler. Gemi ile Ýstanbul'a vardýlar. Said Nursi bir süre Ýstanbul'da kaldý. Sonra tekrar gemiye binip Ýzmir'e, ardýndan da Antalya'ya ulaþtý. Yedi ayý burada yaþadý. Ardýndan Burdur'a götürüldü.

 

MAREÞAL KORUMAYA ÇALIÞTI

Bu dönemde Said Nursi siyasetten uzaktý. Sadece okuyor, düþünüyor, ibadet ediyor ve dersler veriyordu. Ancak bu kadarý da yönetimde rahatsýzlýk uyandýrýyordu. Mesela Burdur valisi, Bediüzzaman'ý Mareþal Fevzi Çakmak'a þikâyet etmiþti: "Bizi dinlemiyor, din dersleri veriyor." Mareþal "Ona iliþmeyin, bir zararý olmaz" demiþti ama devletin kuþkusu devam etmekteydi. Sonunda Said Nursi, Burdur'dan alýndý ve Isparta'nýn Eðirdir ilçesine götürüldü. Burada jandarma eþliðinde Eðirdir gölü yelkenli bir kayýkla geçildi ve Barla'ya ulaþýldý. Bediüzzaman, Barla'ya vardýðýnda bir elinde içinde çay demliði, iki üç bardak, bir seccade bulunan bir sepet; diðer elinde ise bir Kuran vardý. Bir de parmaðýnda gümüþ yüzük... Tüm eþyasý bundan ibaretti. Artýk zorunlu olarak burada oturacaktý. Takvimler 1927'nin mart ayýný gösteriyordu. Barla'da, Said Nursi'ye baðlý olan kiþilerden biri de marangoz Mustafa Çavuþ'tu. Bediüzzaman için bir aðacýn üstüne küçücük bir kulübe yaptý. Said Nursi burada hem ibadet ediyor, hem de tefekküre dalýyordu. Said Nursi yýllarca Barla'da kaldý. Fikirlerini kah kendi kaleme alýyor, kah Þamlý Hafýz Tevfik, Hafýz Halit, Muallim Galip Bey gibi talebelerine yazdýrýyordu. Önce 'Sözler' isimli kitabýný tamamladý. Ve ilk kez çalýþmalarýna 'Risale-i Nur' adýný koydu. (Ara notu: Risale kelimesinin iki anlamý vardýr: 1. Mektup, 2. Küçük kitap. Her iki anlam da bu yazýlar için geçerlidir. Çünkü Said Nursi sadece 'kitap' deðil, 'mektup'lar da yazmýþtýr ve külliyata tümü dahildir.)

 

12 SAATTE 150 SAYFALIK KÝTAP

Risale-i Nur'un yazýlýþ süreci de ilginçti. Mesela Hz. Muhammed'in ortaya koyduðu 'mucize'yi anlattýðý 19'uncu Mektup, 12 saatte yazýlmýþtý. Said Nursi talebeleriyle birlikte daðda bayýrda dolaþýyordu. Yaðmur yaðdýðýnda bir þemsiyenin altýna sýðýnýyorlardý. Hoca söylüyor, talebeleri bunu kayda geçiriyordu. Bediüzzaman sýra dýþý hafýzasýyla, hiçbir kitaba baþvurmadan 'alýntýlarý' belleðinden yazdýrýyordu. Böylece ortaya 150 sayfalýk bir kitap çýkmýþtý. Daha sonra Said Nursi yazýlanlarý okuyup düzeltiyordu. Ayrýca kendisine gönderilen mektuplarda sorular oluyordu. Said Nursi bunlara da cevap veriyordu. Böylece Barla'da, bugün 'Nur Hareketi' diyeceðimiz oluþum baþlamýþ oldu.

Emre AKÖZ- Nevzat ATAL

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Köy Enstitüsü'nden 'Nur'a

 

Mustafa Sungur: "AKP gibi adamlar Ýslam birliðine çalýþýyor. Ama içeriden ihanetler var..

 

Bugün Nur hareketinin en önemli isimlerinden biri de Mustafa Sungur. Sungur Said Nursi'nin en yakýnýnda bulunmasý nedeniyle cemaat içinde ayrý bir yere sahip. 1929'da Karabük'e baðlý Eflani'de doðan Mustafa Sungur cemaate 15-16 yaþlarýndayken katýlmýþ. Kastamonu Gölköy Enstitüsü mezunu olan Sungur ile Üsküdar'daki "mülk" olarak nitelendirilen ama bir nevi dergâh olarak kullanýlan binada konuþtuk. 76 yaþýndaki Mustafa Sungur ile yaptýðýmýz röportajda birkaç farklýlýk dikkatimizi çekti. Oldukça "mülayim" görünen diðer Nurcu kanaat önderlerinin tersine Sungur'un tavýrlarý biraz daha sert ve radikal. Ýþte Bediüzzaman'ýn talebesi ve hizmetkârý olan Sungur'un anlattýklarý:

 

KÖY ENSTÝTÜSÜ... Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü'nden 1944 senesinde mezun oldum. Oðulköy'e 1 yýl staja gönderildik. Oraya giderken bizi götüren kiþi uzun uzun Said Nursi'den bahsetti. Onun adýný ilk böyle duydum. Safranbolu'ya gittiðimde bir tanýdýðýmýzýn dükkânýnda kitaplarýný gördüm.

 

ZÝYARET... Kastamonu'dayken uzun uzun anlattýlar. Böylece etrafýmýz geniþlemeye baþladý. Bundan bir sene sonra 1947 yýlýnda Üstad'ý ziyarete gittik. Emirgân'da.

 

ASRI KUCAKLADI... Þimdi esas mesele þu. Said Nursi bu asrý baþtan baþa kucaklamýþtýr. Onu bir anlamak lazým. Sevgiye yanaþmadýktan sonra anlaþýlmaz zaten. Bazen anlamýyorlar 'ne diyor' diye soruyorlar. Halbuki içine girseler sonsuz istifade ederler.

 

ÝZAH GEREKSÝZ... Eskiden fedakârlar, her þeyi göze alanlar ne bir izaha, ne bir lügata, ne bir sadeleþtirmeye meydan kalmadan meselelerde arif oldular. Ama þimdi dilini anlamýyoruz diyorlar, sadeleþtirelim diyorlar.

 

BÖLÜNMELER... Çeþitli gruplara bölünmek doðru deðil. Çünkü fikir ayrýlýklarý doðru deðil. Bazý arkadaþlar bu tip ayrýlýklarý arýlarýn oðul vermesi gibi deðerlendiriyor. Hani arý oðul verir bir kovandan iki kovan olur. Ben de bu düþüncedeyim tabi. Esasta bir ayrýlýk yok. Nur hakikatlerinde umumi esaslarda ayrýlýk yok.

 

AKP... AKP gibi adamlar Ýslam birliðine çalýþýyor. Ama içinde ihanetler var. Kendi içinde de muhalifler var. Atatürkçüler var. Bütün bu þeyler ehven yol olarak görünüyor. Öyle yani.

 

AB... (Sungur AB ile ilgili soruya Risale-i Nur'dan uzunca bir bölüm okuyarak yanýt veriyor. Özetle söylediði, din düþmanlarýna karþý Avrupa'nýn inanan Hýristiyanlarý ile birlikte olunabilir.)

 

TELEVÝZYON... Bu gibi televizyonlarýn çoðu kepazelik. Medeni ve manevi bir olduðu gibi bütün ahlaki seviyenin Kuran'ýn ilmi ve ameli icadýna karþý maðlup oluyor.

 

DÜNYANIN SONU... Dünyanýn sonu gelmiþtir. (Mustafa Sungur Said Nursi'nin Kuran'da dünyanýn sonunun geldiðine iliþkin bilgiden bahseden Risale-i Nur bölümünü okuyor. Okumanýn sonunda bugün itibariyle dünyanýn sonuna 80 yýl kaldýðýný belirtiyor.)

 

VASÝYET... Üstad ölmeden evvel talebelerine bir vasiyet býrakmýþtýr. O vasiyetinde müspet hareket edin, menfi hareket etmeyin diyor. Bizler asayiþi muhafazayý netice veren müspet iman hizmeti içinde her bir sýkýntýya karþý sabýrla, þükürle mükellefiz diyor. En büyük alimlerin reisinin görüþü böyle.

 

KADIN... Her kadýn þey yapýyor ama kadýn kadýndýr. Büyük imamlar ne dediyse doðrudur. Mesela Abdülmecit'in kýzý muallim olmuþ.

Emre AKÖZ- Nevzat ATAL

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Nur postacýlarý

 

Devlet baskýsý artýnca Nur postacýsý denilen gönüllü kuryeler risaleleri kentten kente, köyden köye gizli gizli taþýmaya baþlamýþtý.

 

 

 

Bak Nur postacýsý geliyor!

 

Dizimizin dünkü bölümünde Said Nursi ve 120 talebesini Eskiþehir Cezaevi'nde býrakmýþtýk. Takvimler 1935'in bahar aylarýný gösteriyordu. Savcýnýn suçlamalarýný tahmin etmek kolaydý: Gizli cemiyet kurmak... Ýrticai faaliyette bulunmak... Rejimi yýkmayý amaçlamak ve benzeri... Neticede Said Nursi'ye 11 ay hapis cezasý verildi. 15 yakýn talebesi 6'þar ayla cezalandýrýlmýþ, diðerleri ise beraat etmiþti. Hem tutukluluk döneminde, hem de verilen cezayý çekerken Bediüzzaman risalelerini yazdýrmaya devam ediyordu.

Ara notu: Burada ilginç bir nokta daha var. Bu noktayý Türkiye 1970'lerde sol gruplarda, 1980'lerin baþýnda ise PKK'da görecektir: Cezaevleri bir okul, bir eðitim merkezi haline geliyordu. Nur Hareketi de benzeri bir süreçten geçmiþti. Muhalifler inançlarýna daha da yoðun bir biçimde sarýlmýþ ve diðer mahkumlarý da etkilemiþlerdir. Hapisteki birçok kiþi Ýslam'a dönmüþ, bazýsý Nur cemaatine katýlmýþtý.

 

NURUN ÝSKELE MEMURU!

Said Nursi 11 aylýk cezasýný çektikten sonra hapisten çýktý. Tabii kendi haline býrakýlmadý. Bu kez Kastamonu'ya götürüldü. Ciddi biçimde mimlenmiþti. Kastamonu'da karakolun karþýsýndaki eve yerleþtirildi. Artýk hayatý polis kontrolünde geçecekti. Bediüzzaman ve talebeleri çalýþmalarýna devam ediyordu. Bu arada devletin açýk ya da gizli baskýsýný enselerinde hissediyorlardý. Bu þartlar altýnda 'Nur postacýlarý' ortaya çýkmýþtý. Postacýlar Said Nursi'nin risalelerini il il daðýtýyorlardý. Bir risaleyi alan Nur talebesi hemen bunu çoðaltýyordu. Çoðaltma iþine bazýlarý öylesine kendini kaptýrmýþtý ki yýllarca evinden çýkmadan yüzlerce kopya çýkartanlar oluyordu. Bu 'yatay' organizasyonda kilit isimler vardý. Mesela Isparta'daki Bedre köyünün imamý Tahiri Mutlu bunlardanbiriydi. Bir risale önce ona gelirdi. Ýmam Tahiri bunu hemen çoðaltýr ve diðer köylere ve illere gönderirdi. Ýmam Tahiri'ye bu kilit rolü sebebiyle 'Nur Santralý' denirdi. Bir baþka lakabý da 'Nur Ýskele Memuru'ydu!

 

ÇIÐIR AÇAN ÇALIÞMA

Bu noktada Said Nursi'nin hayat hikâyesine ara verelim. Ve ortaya bir soru atalým: Devletin baskýsýna, mahkemelere, soruþturmalara, hapislere raðmen nasýl oluyordu da bir sürü insan Nur Hareketi'ne katýlýyordu? Dertleri, amaçlarý neydi? Bediüzzaman onlarýn hangi ihtiyacýna cevap veriyordu? Nur tarihini hazýrlarken yararlandýðýmýz kaynaklarý dizinin sonunda belirteceðiz. Bunlardan biri de Türkiye'nin en önemli sosyal bilimcilerinden biri olan Prof. Þerif Mardin'in "Bediüzzaman Said Nursi: Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Deðiþim" adlý kitabýdýr. 'Dýþarýdan' bir gözle Nur Hareketi'nin doðuþunu ve geliþmesini anlatan kitap önce Ýngilizce kaleme alýnmýþ, daha sonra Ýletiþim Yayýnlarý tarafýndan Türkçe'ye çevrilmiþtir.

 

BATILILIK NEREYE KADAR?

Hem Prof. Mardin'i, hem de diðer incelemeleri okuduðumuzda üç aþaðý beþ yukarý þöyle bir manzarayla karþýlaþýyoruz:

 

Cumhuriyet rejimi Hilafet'i 1924'te kaldýrmýþ, 30 Kasým 1925'te de tekke ve zaviyeleri kapamýþ, tarikat faaliyetine son vermiþti. Bu kurumlar sýradan halkýn sadece dini deðil, diðer konulardaki taleplerini de yönetime iletmelerinin bir aracýydý. Artýk bu imkândan mahrum kalmýþlardý.

 

Halkýn çoðunluðu Müslümanlar'dan oluþuyordu. Bunlarýn dinsel ihtiyaçlarý Cumhuriyet yönetimi tarafýndan dikkate alýnmýyordu. Çünkü tehdit olarak görülüyordu.

 

Ülkeyi hýzla modernleþtirmek isteyen Cumhuriyet yönetimi laik eðitimin yapýldýðý okullara aðýrlýk veriyordu. Sýradan vatandaþlar için bu yetersizdi.

 

Batýlýlaþma hareketiMüslüman halký tedirgin ediyordu. Yeni iletiþim araçlarýyla ve Batý'dan gelen seküler deðerlerle nasýl baþ edeceðini, onlarý kendi anlam dünyasýna nasýl oturtacaðýný bilemiyordu. Kökeni Hýristiyan Batý olan bilime, teknolojiye, modern deðerlere toptan mý karþý çýkmalýydý; yoksa bunlarýn bir kýsmý Ýslam ile uyuþabilir miydi?

 

BÜYÜK MANEVÝ BOÞLUK

Yukarýda saydýklarýmýza baþka maddeler de eklenebilir. Ama neticede halkýn önemli bir bölümünde bir ruhsal boþluk, bir tedirginlik oluþmuþtu. Bu manevi eksikliði gidermek, kendi deðerlerinden hareketle ama onlardan taviz vermeden modernleþmeye ayak uydurmak gerekiyordu... Ama nasýl? Sözünü ettiðimiz manevi boþluk özellikle Anadolu'nun orta ve alt sýnýflarýndan insanlarý bir arayýþa yöneltmiþti. Bunlar yeni rejimde kendilerine yer bulamayan, kâh itilip kakýlan, kâh önemsenmeyen kiþilerdi. Kulaklarý kiriþteydi: Sanki birisi gelecek, kapýlarýný çalacak, "Hadi yürü gidelim" diyecekti. Ancak mekanizma tersine iþledi: Onlar aradýklarýna gittiler!

 

Said Nursi'ye baðlanan birçok talebede benzeri bir hikâye ortaya çýkýyor: "Bediüzzaman'ýn bir risalesini okudum... Sarsýldým... Onu tanýmak için yola koyuldum." Bunlardan biri de dün dizi sayfasýnda yer alan Mustafa Sungur'dur. Prof. Þerif Mardin'in kitabýnda onun þu sözlerinden alýntý yapar: "Yýl 1946... Köy Enstitüsü'nden 18 ay önce mezun olmuþtum. Bana Ayet-ül Kübra'dan, daktilo ile yazýlmýþ, 20 sayfalýk bir forma vermiþlerdi. Berberde oturup okumaya baþladým. Okuduðum satýrlar bende þimþekler çaktýrýyordu. Ýlk defa okuduðum bu satýrlardan mis gibi kokular ruhuma ulaþýyordu." Geleneksel Ýslami 'zaman' kavramýnýn alt üst olduðu bir çaðda yolunu yitiren Sungur, risalelerin etkisiyle kendineyeni bir 'zaman' bulmuþtur. Okulda öðrendiði seküler 'zaman' yerine, Allah'la baþlayýp, Allah'la biten baþka bir zaman anlayýþý Sungur'un rahatsýzlýðýna ilaç olmuþtur. Artýk ilk fýrsatta Said Nursi'ye ulaþmaya çalýþacaktý.

 

'BEN ÞEYH DEÐÝLÝM'

Prof. Mardin'in hikâye ettiði bir baþka kiþi ise 1895 doðumlu Ýbrahim Hulusi Yahyagil'dir. 1929 yýlýnda Eðirdir'de kýdemli yüzbaþý rütbesiyle orduya hizmet vermektedir. Hulusi Bey çeþitli sebeplerden dolayý kendini yalnýz, arka plana atýlmýþ, 'marjinal' hissetmektedir. Bu sebeplerden biri Çanakkale'de yaralanmýþ sadýk bir asker olmasýna raðmen, Kürt kökenli olduðu için özellikle Þeyh Said isyanýndan sonra kendisine kuþkuyla bakýlmasýdýr. Derken Barla'da bir 'tarikat þeyhi' olduðunu iþitir. Bir at bulup Sadi Nursi'nin yanýna gelir. Konuþurlar. Said Nursi ýsrarla þeyh olmadýðýný, tarikat kurmadýðýný, sadece bir imam (cemaat lideri) olduðunu söyler. Hulusi Bey'e, kendisine (Said Nursi'ye) deðil, risalelere baðlanmasý, onlarý yürekten kavramasý gerektiðini belirtir. Yani mesaj 'insan'da deðil 'metin'dedir. O günden sonra Hulusi Yahyagil, Bediüzzaman'ýn talebesi olur.

 

MÜHENDÝS NURCULAR

Tekrar hikâyemize dönmeden önce ortaya bir soru daha atalým: Prof. Mardin'i izleyerek, Nur Hareketi'ne ilk katýlanlarýn çoðunlukla orta ve alt sýnýflardan insanlar olduðunu söyledik. Peki mesela mühendis ve doktor gibi hem pozitif bilimlerle uðraþan, hem de sistemden daha fazla yararlanan insanlarý Risale-i Nur'a çeken neydi? Yarýn kendisine baþvuran Kastamonu Lisesi öðrencilerine Bediüzzaman'ýn verdiði son derece önemli cevabý konu edineceðiz. Sanýrým o zaman bu sosyolojik meselenin özü aydýnlanmýþ olacak.

Emre AKÖZ / Nevzat ATAL

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

'Kürtçü' suçlamasý

 

Said Nursi, Eskiþehir mahkemesinde 'Kürtçülük' yapmakla da suçlanmýþtý. Aslýnda bu tuhaf bir bakýþ açýsýydý. Çünkü... Evet Said, Kürt kökenliydi ama 'Kürt milliyetçisi' deðildi. Türkiye'yi oluþturan farklý etnik gruplarýn Ýslam'la birbirine yapýþtýrýlmasýndan, kaynaþtýrýlmasýndan, bütünleþtirilmesinden yanaydý. Tabii bu yaklaþým Cumhuriyet rejiminin arzuladýðý 'Türk milliyetçiliði' fikrine uymuyordu. Mahkemede Said Nursi, Kürtçülük suçlamasýna karþý kendini þöyle savunmuþtu: "Ben her þeyden evvel Müslümaným ve Kürdistan'da dünyaya geldim. Fakat Türkler'e hizmet ettim ve olumlu hizmetimin yüzde doksan dokuzu Türkler için olmuþtur. Ömrümün çoðunluðu Türkler içinde geçmiþtir. En sadýk, en halis kardeþlerim Türkler'den çýkmýþtýr. Benim için rehber Kuran'dýr ve Ýslam ordularýnýn en kahramaný Türkler olduðu için en çok Türkler'i severim. Beni Kürt diye suçlayan ve kendilerini milliyetperver olarak gösteren adamlar benim binde birim kadar bile Türk milletine hizmet etmemiþtir."

 

Nur Santralý Tahiri Mutlu

 

Said Nursi'nin ünlü takipçilerinden biri 1900 yýlýnda Isparta'nýn Atabey kazasýnda doðan ve yandaki fotoðrafta ilk dönem Nur talebeleriyle birlikte görülen Tahiri Mutlu'ydu (ayakta, soldan ikinci). Isparta'daki Bedre köyünün imamý olan Tahiri Mutlu'ya 'Nur Santralý' lakabý takýlmýþtý. Çünkü risaleler önce ona gelir, çoðaltýlýr ve tekrar daðýtýlýrdý. 1935'te talebe olan Mutlu için Bediüzzaman, 'Nur fabrikasýnýn mensubu' demiþti. Tahiri Mutlu 1977 yýlýnda vefat etti.

 

 

Devlete isyan olmaz

 

Biz devletle beraberiz. Devlete itaat etmemek baþka, isyan etmek baþka. Ýsyan etmek yasak. Ama itaat etmeyebilirsin.

 

Nur hareketinin kendine özgü simalarýndan biri de Erzurumlu Mehmed Kýrkýncý. Cemaatteki adýyla Kýrkýncý Hoca. 76 yaþýndaki Kýrkýncý Hoca da 13-14 yaþlarýnda tanýþmýþ Risale- i Nur fikirleriyle. 12 Eylül yönetimine destek vermesi nedeniyle diðer Nurcu gruplardan ayrýlan Kýrkýncý Hoca ayný zamanda Fetullah Gülen'i cemaate kazandýran kiþi olarak da tanýnýyor. Sakalýyla, yerel giysisiyle dikkat çeken Kýrkýncý Hoca ile röportajýmýzý Erzurum'daki evinde gerçekleþtirdik. Bahçesinde Selçuklular'dan kalma bir kümbet (türbe mezar) bulunduðu için Kümbet Medresesi olarak anýlan evde Kýrkýncý Hoca'ya pek çok soru yöneltiyoruz. Ancak yýllardýr Risale-i Nur fikirlerini teblið etme alýþkanlýðýndan olsa gerek Kýrkýncý Hoca sorularýmýza Risale-i Nur'dan uzun uzun bölümler okuyarak yanýt veriyor. Bu bölümleri okurlar Said Nursi'nin eserlerinden kendileri okuyabileceði için biz Kýrkýncý Hoca'nýn ancak aþaðýdaki yanýtlarýný vermeyi tercih ettik:

 

AB ÜYELÝÐÝ... AB dost olmak onlarýn da faydasýna, bizim de faydamýza. Türkiye'nin faydasýna.

 

SÝYASET... Bazýlarý din adýna siyasete girdi. Biz onlara katýlmadýk. Neden katýlmadýk çünkü Ýslam dini hiçbir þeye alet olamaz. Çünkü her þeyin üstündedir. Siyasetin de üstündedir. Said Nursi kendisinin 28 yýldýr dini siyasete alet etmekle suçlanýp cezaevi cezaevi gezdirildiðini ama bunun kanýtlanamadýðýný söylüyor.

 

DEMOKRASÝ... Bediüzzaman bir cemaat kurdu. Bu cemaat Türkiye'yi aþtý, Almanya'da var, Hollanda'da var, Amerika'da var. Öyle bir cemaat ki karýncayý çiðnemiyorlar. Bunlar anarþiye karþý, fitneye karþý. Bunlar üstadýn sözleriyle bir muhabbet fedaileri. Husumete vaktimiz yoktur. Husumetle insan hem kendini mahveder hem baþkasýný. Sen ona düþman olursan o da sana düþman olur.

 

DEVLET... Bugün Nur cemaati dünyanýn her yerinde en sevilen cemaat. En büyük itibarý devletin önündeki itibarý. Çünkü biz devletle beraberiz. Devlet bize ne diyecek ki? Devletine baðlý adamlar yetiþtiriyoruz. Devletine sahip çýkan, alicenap insanlar yetiþtiriyoruz. Mesela devlete isyan olmaz. Devlete itaat etmemek baþka, isyan etmek baþka. Ýsyan etmek yasak. Ama itaat etmeyebilirsin. Çünkü devlet sana derse ki namazýný kýlma, hayýr ben namazýmý kýlarým. Çünkü ben senden önce Allah'ýn kuluyum.

 

TÜRK ÝSLAMI... Said Nursi 20 yüzyýla yani bu asra göre Ýslamiyet'i anlatýyor. Daha doðrusu Ýslamiyet'i bugünkü insanlarýn aklýna göre, vicdanýna göre anlatýyor. Bediüzzaman'ý bu sebepten dolayý Allah ihsan etmiþ. Ona anlatma ihsan etmiþ, ifade ihsan etmiþ.

 

AKP... AKP'ye oy verdik. Bunlar sadece memlekete maddi hizmetinden dolayý, memleketin itibarýný saðlamak için ortaya çýktýðý için biz de ondan dolayý onlara oy verdik. Adalet Partisi'ne de oy verdik gene bu noktadan. Demokrat Parti'ye oy verdik gene bundan. O çerçevede nasip onundu. Bu hükümet çok samimi bir hükümettir. Milleti seven, hizmete aþýk bir hükümet ve beceriyor da. Benim kanaatim budur. Harice karþý siyasetleri daha tesirli. Bu hükümetin dini siyasete alet etmek noktasýnda bir þeyi varsa bunlar Fazilet Partisi'nden o noktada ayrýldýlar.

 

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 4 Wochen später...

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...