Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Kýrýk Testi

 

“Et-tahiyyâtu” dediði zaman Üstad Hazretleri kim bilir onu kaç defa tekrar ediyordu. Bütün zihin, his, þuur ve iradesiyle Allah'a yönelerek ve tam konsantrasyon içinde belki defalarca “et-Tahiyyâtu...” diyordu; onu söylerken adeta baþý dönüyor, gözleri doluyordu. Çünkü Allah'ýn huzurunda olduðunun tam þuuru içindeydi. Biz, Üstad'ýn zevk enginliði ölçüsünde belki onu duyamayýz ama kendi söz ve mülahazalarýmýzý da Sultan'a arz edilen bir “kýrýk testi” gibi düþünürüz ve kendimizi Üstad Hazretleri'nin Yirmi Dördüncü Söz'de misal olarak gösterdiði o insanýn yerine koyarýz: “Bir adam, beþ kuruþ kýymetinde bir hediye ile bir padiþahýn huzuruna girer. Ve görür ki, herbiri milyonlara deðer hediyeler, makbul adamlardan gelmiþ, orada dizilmiþ. Onun kalbine gelir: "Benim hediyem hiçtir, ne yapayým?" Sonra der: "Ey seyyidim! Bütün þu kýymettar hediyeleri kendi namýma sana takdim ediyorum. Çünkü sen onlara lâyýksýn. Eðer benim iktidarým olsaydý, bunlarýn bir mislini daha sana hediye ederdim." Yani, “Ey padiþahlar Padiþahý! Ey Sultanlar Sultaný! Bu insanlar Sana þu kýymetli hediyeleri arz ediyorlar; benim elimde ise ancak bu pek az sermaye var. Eðer elimden gelseydi, gücüm yetseydi, bütün o hediyeler kadar bir hediye Sana takdim ederdim..” deriz.

 

Bu mülahaza, Rabbimize karþý kulluk vazifelerimize hakim olduðu gibi Efendimize karþý hürmet ve vefa duygumuza da tesir etmelidir. Yani, dudaklarýmýzdan dökülen her salât ve her selam bin bir âh u eninle, acz ve zaaf hüznüyle, hakkýný veremesek de kapýdan da ayrýlmama azmiyle dökülmeli; dilimiz salât okurken gönlümüz de:

 

“Varýp bezmine âþýkân bin bir leâl ister,

Ben bir garîb-i nâlân u þeydâyým Efendim!

 

Geçerler candan, girenler nûr hâlene bir kez,

O dertten bin belâya müptelâyým Efendim..!

 

Olur Mecnûn görenler ruhsârýný a cânân!

Kapýnda mülk-i serâp bir gedâyým Efendim!” demeli.

 

Bazen, ben de kendimi Ravza-i Tahire'nin, muvâcehenin önündeymiþim gibi hissederim. Hayalen o mübârek Merkâd'in önüne varýnca, ümîd ve emel heyecanýyla çýrpýnýp duran yüzlerce âþýk ruh arasýnda, bir-iki kadem ötede Seygili'yle buluþacakmýþým gibi bir his ve heyecanla köpürür ve dilimin döndüðü kadarýyla Ona salât u selam okurum. Sonra da Onun meclisinden sýzýp gelecek en mahrem fýsýltýlarý duymaya çalýþýrým. Merak ederim, acaba ne dedi benim selamýma karþýlýk? Acaba nasýl mukabele de bulundu? Ýçimi derin bir merak sarar... Bir þey demiþtir mutlaka. Zira, salât u selamýn kabul edileceði hususunda þüphe yoktur. Önemli olan onu daha içten, daha gönülden ve derinden söylemektir.

 

Evet, “tahiyyât”ta, kabul olmuþ bir duaya bir ilavede daha bulunur ve “es-selamu aleynâ ve ala ibâdillahissalihîn – Allahým, Habibin hürmetine, bizim üzerimize ve salih kullarýn üzerine de selam olsun” deriz. Belki bazýlarý bu manayý yakalamak için o lafýzlarý üç- dört defa tekrar ediyorlardýr. Siz de vicdanýnýzda duyuncaya kadar “es-selamu aleynâ ve ala ibâdillahissalihîn” deyip tekrar edebilirsiniz. Bir defa demekle o manayý duyuyorsanýz; o sözler, tepeden týrnaða kadar vücudunuzda bir karýncalanma hasýl ediyorsa þayet, gerektiði gibi söylemiþ ve gönlünüzde duymuþsunuz demektir. Yani, o kelimelere þuur derinliði, his derinliði de katmak lazým. O sözlerin içinde irademizle de bulunmak lazým. Vücudumuzun bütün zerratýyla da onlarý söylemek lazým. Bu da ibadet u taati iradî olarak ele almaya, onlarý ayný zamanda tabiatýmýza ait çok önemli bir ihtiyacý yerine getiriyor olma mülahazasýyla yapmaya, her þeyi mutlak duymaya, tezekkür ve tahayyül etmeye baðlýdýr.

 

Burada kastettiðim þey, mana mülahazasý da deðildir; yani, söylediðimiz, okuduðumuz þeylerin manasýný bilme ve düþünme mülahazasý deðildir. Esas olan, Allah karþýsýnda bulunma þuuru, Hazreti Rasûlullah'a seslenme ve onun cevabî sesini hissediyor gibi olma duygusudur; görüyor ve görülüyor olma esprisine baðlý kalmadýr.. ibadeti bütünüyle bu his, ihsas ve ihtisaslara baðlama ve gevþekliði affetmeme, esnemeyi ve gafleti affetmeme, kendi nefsine hesap sorma.. “Burada bu gevþeklik ve gaflet olmaz a dostum.. burasý teyakkuzda olma yeri ve zamanýdýr” deme.. Ýþte siz bu incelikleri duyuyor ve hissediyorsanýz, Allah Rasûlü'yle gelen armaðanlarý þuurunuzla derinleþtiriyorsunuz demektir. Ne biliyorsunuz, sizin þuurunda olarak ve gönülden hissederek okuduðunuz bir ezan duasý, söylediðiniz bir salât u selam bir yönüyle Efendimizin oradaki makamýnýn daha bir irtikasýna, daha bir irtifasýna, hatta þefaat dairesinin geniþlemesine vesile oluyordur. Dolayýsýyla, siz orada yine kendi kurtuluþunuz adýna bir yatýrým yapýyorsunuz, yine kâr sizin hesabýnýza yazýlýyor. Eðer Allah Rasûlü'nün þefaat edeceði kimseler, burada kendisini Ona tanýtan, bir nevi adres býrakan, salât u selam referanslarýyla Ona müracaat eden kimselerse, Ona karþý ifade ettiðiniz her vefa sözünüzle yine kendi hesabýnýza yatýrým yapýyorsunuz demektir.

 

Mesela; Peygamber Efendimiz, “ Þüphesiz ki, Benim ümmetim “gurr-u muhaccel”dir; kýyamet gününde, abdest izlerinden dolayý yüzleri nurlu, elleri ve ayaklarý parlak olarak çaðýrýlacaktýr.” buyuruyor ve þunu ilave ediyor: “Ben onlarý mahþerde tanýrým, çünkü onlar alýnlarýndaki secde izlerinden bellidir; abdest uzuvlarý nuranidir.” Hadisin metninde geçen "gurr" kelimesinin dilimizdeki karþýlýðý, atýn alnýndaki beyazlýktýr. Ýnsan için kullanýldýðýnda “nurlu yüz” anlamýna gelir. "Muhaccel" de atýn ayaklarýndaki seki yani beyazlýktýr. Bu da insan için kullanýldýðýnda “el ve ayak gibi uzuvlarýn parlaklýðý” anlamýndadýr. Efendimiz kendi ümmetini iman ve ibadetin hasýl ettiði nur ve parlaklýkla tanýyacaðýný hadisteki teþbihle ifade ediyor, “B en tanýrým adamlarýmý” diyor. Demek ki, burada Onun dini istikametinde, dinini yaþama yolunda yapacaðýnýz her þey, bir yönüyle Onun tarafýndan kabule, bilinmeye, aranmaya, hatta Allah korusun, Cehenneme girseniz bile oradan alýnýp çýkarýlmaya vesiledir ve bunlar öyle normal bir borcu ödeme gibi þeyler de deðildir. Allah'ýn size imdadý, inayeti, raiyyeti ve Efendimiz'in þefaati, aleme diyet ödeme gibi deðildir; onlar birer bahanedir. Allah ve Rasulü, sizi belli bahanelerle kendilerine döndürürler, size tevcihâtta bulunur ve kendilerine tevcih ederler. Niçin yaparlar bunu? Ahiretinizi kurtarmak için yaparlar; yoksa sizden bir þey bekleme, bir þey alma deðildir maksatlarý. Siz vermeniz gerekli olan þeyleri ortaya koyun da, Onlar da daha büyüðünü size versinler diye yaparlar.

M.Fethullah Gülen

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...