Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Ýnsaný aldanmaya götüren sebebler nelerdir ?

 

 

Hz. Âdem'den beri insanlar birbirilerine zýd iki ayrý yolda yürüye gelmiþlerdir. Bunlardan birisi hak ve hidayet yolu, diðeri ise küfür ve dalâlet yoludur. Bütün güzellikler, hayýrlar, saadetler birinci yolun; bütün çirkinlikler ve þerler ise ikinci yolun meyveleridir.

 

Ýnsandaki kalb, akýl ve vicdan onu birinci yola sevkederken, nefis, his ve hevâ da ikinci yola iterler. Bunun sonucu olarak insanýn iç dünyasý çalkantýlara ve çarpýþmalara sahne olur.

 

Bu iç harpler bir taraftan iman, salih amel ve istikameti, diðer taraftan küfür, isyan ve anarþiyi doðururlar.

 

Burada insanlarý aldatarak yanlýþ yollara sevk eden ve hakikati görmelerine perde olan sebebler üzerinde duracaðýz.

 

Bu sebeplerin baþlýcalarý þunlardýr:

 

1- YÜZEYSEL BAKIÞ VE GAFLET

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/1_1.jpg

 

Ýnsanlarý hakikattan uzaklaþtýran önemli bir sebeb þu muhteþem kâinata ve onda cereyan eden harika olaylara gaflet ile, üstünkörü bir nazar ile bakmaktýr.

 

Çölde, uzaktan bakýldýðýnda serabýn su zannedilmesi gibi, gerçekleþmesi mümkün olmayan bir hurafe de gaflet ile ve basit nazar ile hakikat zannedilir. Hem uzak mesafelerden bakýldýðýnda bir yýldýz mum kadar görüldüðü gibi, bir hakikat da uzaktan temaþa edildiðinde gereði gibi idrak edilemez. Rabbanî ve Ýlâhî hakikatlere karþý laubali kalmak ve lâkayd davranmak, hakikatleri perdeler ve sonunda insaný aldanýþa götürür. Evet, insan gaflet ve yüzeysel bakmakla bu âlemi baþtanbaþa kuþatan harika nizamý, mükemmel intizamý, gözler kamaþtýran güzelliði göremez. Meselâ, bu kâinatýn bir fabrika gibi kolay ve ahenkli idare edilmesine ve düzenine bakamaz. Hava ile bütün hayat sahiplerinin emzirilmesi, gece ve gündüzün ve mevsimlerin birbiri ardý sýra, hikmetle dizilmesi, bulutlardan yaðmurun saðýlmasý, güneþten ziyanýn süzülmesi gibi harika icraatý temâþâ edemez. Elementlerin bitkilerin imdadýna hikmet ve rahmetle koþturulmasýný, bitkilerin hayvanlarýn yardýmýna gönderilmesini ve hayvanlarýn da insanlarýn ihtiyacýna hizmet ettirilmesini ibret nazarýyla seyredemez.

 

Bütün tohum ve çekirdeklerden çeþit çeþit bitkilerin ve aðaçlarýn maharetle yaratýlmasýný tefekkür edemez.

 

Her bir çiçek ve yapraðýn, her bir çekirdek ve meyvenin birer san'at harikasý olduðunu idrak edemez. Bütün hayvanlarýn ayrý ayrý mahiyetlerini, birbirlerinden farklý hissiyatlarýný, çeþit çeþit cihazatlarýný, muntazam beslenmelerini, doðup ölmelerini düþünemez.

 

Ve sonuç olarak, bu âlemde tecelli eden sonsuz kudretin bir Kâdir'den, bütün varlýklarý kuþatan ilmin bir Alîm'den, bütün varlýklarýn hikmetli ve faydalý þekillerinin bir Hakîm'den geldiðini kavrayamaz.

 

Binbir ismin tecelligâhý olan bu muhteþem kâinata yüzeysel olarak bakan bir insan, ondaki Ýlâhî hikmetleri sezemez, kavrayamaz. Cenâb-ý Hakk'ýn varlýk ve birliðinden, azamet ve kudretinden, saltanat ve haþmetinden gaflet eder.

 

2- ÝNSANIN YARADILIÞINDAKÝ GAYE VE SIRLARI DÜÞÜNMEMEK

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/2_2.jpg

 

Bir diðer aldanma sebebi de, insanýn, kendi yüksek mahiyetinden gaflet etmesi, nereden gelip, nereye gittiðini ve bu dünyadaki vazifesinin ne olduðunu düþünmemesidir.

 

Cenâb-ý Hak, insaný bu kâinat içinde en mümtaz bir mahiyette yaratmýþ, ona âlemdeki hikmetleri teftiþ edebilecek bir akýl, iyi ile kötüyü, hak ile bâtýlý ayrýt edebilecek bir vicdan, bütün ilimlere ayna olabilecek bir istidad ihsan etmiþtir. Ona bütün tatlar âlemini teftiþ edebilecek bir dil, güzelliklerin bütün nevilerini temâþâ edebilen bir çift göz, her çeþit naðmeleri iþiten kulak lütfetmiþtir.

 

Hak Teâlâ, mümtaz olarak yarattýðý bu insaný kendisine dost ve muhatab kýlmýþ, gönderdiði semavî kitaplarla ona emir ve yasaklarýný bildirmiþ, saadet ve istikamet yollarýný göstermiþtir.

 

Ýnsan kendisine verilen bu ulvî cihazlarýn kýymetini takdir edemezse, onlarý ihsan eden Rabbinden gaflet eder. O’nun bir mahlûku ve san'atý olduðunu ve her an O'nun terbiye ve gözetimi altýnda bulunduðunu ve O'nun nimetleriyle beslendiðini unutur. O'na karþý yapmasý gereken vazifelerden yüz çevirir. Kendisini baþýboþ zanneder. Allah’ý tanýmak için verilen bütün istidad ve kabiliyetini yerinde kullanmamakla vehimlere ve hurafelere kapýlýr; hem dünya hem de ahiret saadetini mahveder.

 

3- DÜNYANIN FANÎ ZEVKLERÝNE AÞIRI BAÐLANMAK

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/3_3.jpg

 

Cenâb-ý Hak, bu dünyayý kudsî sýfatlarýna ve esmâ-i hüsnâsýna bir tecelligâh kýlmýþ, ilmini, san'atýný, maharetini ve hikmetini onda göstermiþtir. Dünyayý, insanýn ebedî hayatý için bir çiftlik, kabiliyetlerin geliþmesi için bir imtihan meydaný, Ýlâhî sanatlarýn düþünülmesi için bir sergi salonu olarak yaratmýþtýr.

 

Dünyanýn bu mahiyetinden gaflet eden insanlar, onun fanî ve aldatýcý yüzüne âþýk olurlar. Ebedî hayat için verilen akýl ve kalblerini, istidad ve kabiliyetlerini onun geçici zevklerine sarfederler. Kendilerine verilen sonsuz nimetlerin, sadece nefislerinin tatmini için verildiði vehmine kapýlýrlar. Cenab-ý Allah'ýn rýzâsý yerine insanlarýn teveccühüne itibar ederler. Ahiret mükafatlarý yerine, dünyevî makamlarý arar, onlara talip olurlar. Aþýrý zevk ve sarhoþ edici eðlencelerle ile istikametli düþünme kabiliyetlerini zayi ederler. Gitgide bu hayat tarzlarýný bir dâva haline getirirler. Uhrevî ve manevî mes'elelere önce lâkayd kalýr, daha sonra bunlara cephe alma vaziyetine girerler. Sonunda, Ýlâhî ve Rabbani hakikatlara karþý anlayýþlarý kýsýrlaþýr, muhakemeleri yüzeysel kalmaya baþlar. Az bir dikkat ile muhal olduðu anlaþýlabilecek bir vesveseyi, yahut bir hurafeyi muhakeme etmekten âciz kalýrlar; hakikatsiz vehimlere çabuk aldanýrlar.

 

4- PEYGAMBERLERÝN TEBLÝÐ VE TALÝM BUYURDUÐU HAKÝKATLARDAN MÜSTAÐNÝ KALMAK

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/4_4.jpg

 

Önemli bir aldanma sebebi de insanýn Ýlâhî ve Rabbanî hakikatlarý anlamakta kendi fikir ve muhakemesini yeterli görüp, nübüvvet kapýsýný çalmamasýdýr. Halbuki, Allahü Azîmüþþân'a ve O'nun sýfat ve isimlerine nasýl iman edileceði, O Zât-ý Akdes'in bu kâinatý niçin yarattýðý, insanlarý bu âleme hangi gayeler için gönderdiði, onlara ne gibi vazifeler verdiði, bu âlemden sonra nasýl bir âleme gidileceði gibi hakikatlar, bu sýnýrlý akýl ile kavranamaz. Bunlar ancak vahyin aydýnlýðý altýnda görünebilir. Allahü Teâlâ bu hakikatlarý bildirmek için peygamberler göndermiþ ve kitaplar indirmiþtir. Gezegenleri güneþin, elektronlarý çekirdeðin, arýlarý bir beyin, karýncalarý bir emir'in etrafýnda toplayan Allah, insanlarýn da nübüvvet merkezi etrafýnda toplanmalarýný irâde etmiþtir. Tâ ki, onlarýn kalbleri, ruhlarý ve vicdanlarý, Peygamberlerin (Aleyhimüsselâm) eliyle terbiye edilsin ve kemâle ersinler.

 

Bilindiði gibi, insanlarýn simalarý gibi, fikir ve muhakemeleri, arzu ve hissiyatlarý da birbirinden farklý olduðundan ayný Ýlâhî ve Rabbani hakikate farklý þekillerde nazar edebilirler. Birisinin doðru gördüðüne diðeri yanlýþ diyebilir; birinin hak bildiðini diðeri bâtýl görebilir. Sonunda, insanlar sayýsýnca farklý görüþ ve düþünceler, deðiþik deðerlendirme ve hükümler ortaya çýkar.

 

Ulvî bir hayata aday, ebedî bir saadete aþýk olan insan için bu noksan ve sýnýrlý akýl kâfi bir rehber olamaz. Ýnsan onunla belli bir noktaya kadar gidebilir. Hakikati bulmasý, dünyevî ve uhrevî saadete eriþmesi ancak peygamberlere tâbi olmasý ile mümkündür. Bu hakikata binaen Cenâb-ý Hak insanlara peygamberler göndermiþtir. Tâ ki, hak ile bâtýlý, doðru ile yanlýþý, hakikat ile hurafeyi ayýrabilsinler.

 

Peygamberler (A.S.), insanlara, Cenâb-ý Hakk’n varlýðýný ve birliðini bildirmiþler, kendilerine tâbi olanlarý marifet tabakalarýnda yükseltmiþ ve onlarý küfürden, þirkten ve bâtýl inançlardan kurtarmýþlardýr. O nuranî zâtlar, Cenâb-ý Hakk’ýn isim ve sýfatlarýna en mükemmel âyna olmuþlar, O’nu hakkýyla sevip, ümmetlerine de sevdirmiþlerdir. Kendilerine inananlarý ebedî saadete teþvik etmiþ, Ýlâhî azaptan sakýndýrmýþlardýr.

 

Kâinatta tecelli eden Ýlâhî isimleri onlara okutturmuþlar ve âlemin nasýl seyir ve tefekkür edileceðini öðretmiþlerdir. Kâinatýn yaratýlýþ sýrrýný bildirmiþler, varlýklarýn nereden gelip, nereye gittiðini ve vazifelerinin ne olduðunu en güzel þekilde öðretmiþlerdir. Kýsacasý, Allah'ýn rýzasýný nasýl kazanacaklarýný, Ýlâhî azaptan nasýl kurtulacaklarýný bildirmiþlerdir.

 

Allahü Teâlâ, Peygamberleri (A.S.) en ulvî bir fýtratta yaratmýþ, onlarýn akýl ve kalblerini bütün meleke ve hissiyatlarýný en güzel bir þekilde bizzat terbiye etmiþ ve o mümtaz zâtlarý insanlýk âlemine birer yol gösterici ve muallim olarak göndermiþtir. Bilhassa, Peygamberler Sultaný olan Peygamber Efendimizi (S.A.V.) en güzel ve mükemmel bir surette terbiye etmiþ, ona bütün hakikatlerin güneþi olan Kur'âný göndermiþ, onun bütün hakikatlarýna, en ince sýrlarýna vâkýf kýlmýþ ve insanlarý en yüksek mertebeye çýkartacak bütün meziyetleri o Habib-i Edîb'inde toplamýþtýr. O'nu güzel ahlâkýn bütün þubelerinde en ileri dereceye yükseltmiþ, iman ve ubudiyette, kemâlat ve fazilette O'nu insanlýk alemine en mükemmel bir rehber olarak göndermiþtir.

 

Her biri birer hidayet yýldýzý olan sahabeler; Ýmam-ý A'zam, Ýmam-ý Þafiî, Ýmam-ý Malik ve Ýbn-i Hanbel gibi büyük müctehidler; Þâh-ý Geylânî, Þâh-ý Nakþibend, Rufaî ve Þazelî gibi kâmil mürþidler, Kur'ân-ý Azîmüþþân'm en ince sýrlarýna vâkýf olan Fahreddin-i Râzi, Taftazanî ve Seyyid-i Cürcânî gibi allâmeler; Muhyiddin-i Arabî, Mevlânâ, Þems-i Tebrizî gibi mutasavvýflar hep o hidayet güneþinin marifet ve imanýndan feyz almýþlardýr.

 

Asrýmýzda küfür ve inkârýn toplumun manevî bünyesini tahrip etmesi, birçok þüphelerin, hurafe ve safsatalarýn insan zihninde mecra bulmasý, bu hidayet güneþinin ders ve terbiyesinden, irþad ve feyzinden yeterli ölçüde istifade edilmemesinden dolayýdýr.

 

Hatta fen ve teknolojinin bu gün ulaþtýðý ileri seviyesine raðmen, fert ve toplum hayatýnda huzuru temin edememesi, toplum hayatýndan sevgi, þefkat, merhamet ve adalet gibi ulvî esaslarýn çekilip, yerini zulme, tecavüze ve anarþiye terk etmesi ve hiçbir felsefî doktrinin cemiyetin bu yaralarýný teþhis ve tedavi edecek güce sahip olamamasý, hatta bazý doktrinlerin bizzat zulüm ve tecavüze sebeb olmasý, hep nübüvvet mektebinin kapýsýný çalmamaktan kaynaklanmaktadýr.

 

5- MATERYALÝST PROPAGANDA VE TELKÝNLERÝN TESÝRÝNDE KALMAK

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/5_5.jpg

 

undefinedÝnsan, dýþarýdan gelen duyarýlara daima açýktýr. Bu haliyle boþ bir kabý andýrýr. Ýçi doðru fikir ve hakikatlerle dolmazsa, onlarýn yerini yanlýþ ideolojiler, hurafe ve safsatalar alýr. Bugün gençliði sarsan ruhî bunalýmlarýn, fikrî ýzdýraplarýn asýl sebebi budur. Bu manevî ýzdýraplardan kurtulmalarýnýn tek yolu, akýl, kalb ve vicdanlarýný, Kur'an' ýn getirdiði ulvî hakikatlerle doyurmak iken, bir kýsým gençler, ilim ve fikir yerine, aldatýcý sloganlara, sihirli reçetelere (!) daha çok meylederler. Manevî boþluklarýný böylece doldurup huzura kavuþacaklarýný zannederler.

 

Materyalistler onlarýn bu halinden istifade ederek onlarý "adalet", "eþitlik" gibi hayalî slogan ve propagandalarla aldatýr, kendilerine çekerler. Onlarý sempatizanlarý haline getirdikten sonra sosyol problemlerin çözümü için ileri sürdükleri hayalî reçeteler yanýnda yer yer bu gençlerin kafalarýna maneviyâtý sarsýcý þüpheler de atarlar. Belli bir noktadan sonra, sürekli ve yoðun telkinlerle o zavallý gençlerin beyinlerini yýkaya yýkaya sonunda onlarý materyalist ve ateist düþünce dýþýnda hiçbir hakikati kabul edemeyecek hale sokarlar. Artýk bu gençler mantýk ve muhakemelerini kaybederek tamamen robotlaþýrlar. Basit bir hanenin dahi ustasýz olamayacaðý bir hakikat iken, þu muhteþem kâinat sarayýný sahipsiz kabul ederler. Bir harfin kâtipsiz olmasý muhal olduðu halde, her harfinde sonsuz hikmetler bulunan þu kâinat kitabýný kâtipsiz telâkki ederler. Hem bütün bitkileri, hayvanlarý ve insanlarý hayatsýz, þuursuz ve iradesiz tabiatýn yaptýðýna, yahut bunlarýn kendi kendine meydana geldiðine inanýrlar. Kendilerini gayesiz, vazifesiz, baþýboþ ve sahipsiz zannederler, korkunç bir dalâlete düþerler.

 

Ýnsanýn mahiyetini elmas derecesinden kömür derecesine indiren, bütün insanî meziyetleri silerek onu hayvandan çok aþaðý dereceye düþüren küfrün iç yüzündeki çirkinliði göremezler. Halbuki, kâinatta hükmeden hiçbir hakikat, küfür ve inkâr ile izah edilemez.

 

Þu sorularýn materyalist ve ateist felsefede tahmin ve varsayýmdan öte net bir cevabý yoktur:

 

"Bu kâinatý ve içindeki harika varlýklar nasýl var olmuþlardýr ?"

"Kâinatta atomdan en büyük galaksilere kadar cereyan eden bu mükemmel ve ölçülü sistem nasýl oluþmuþtur ?"

"Tüm kainatýn elemenleri, su-toprak gibi unsurlarý, canlý-cansýz varlýklarý ile doðrudan veya dolaylý olarak insana hizmet etmesini nasýl açýklarsýnýz ?"

"Bilimin þahitliði doðrultusunda gayesiz ve faydasýz hiç bir þeyin olmadýðý bu kainatta insanýn gaye ve amacý ne olmalýdýr ?"

"Kainatta hergün binlerce insanýn vefatlarý ile tasdik edip doðruladýklarý ölüm nedir? Ölüm celladýndan kurtulmanýn çaresi var mýdýr?"

 

Ýnsan ancak bu sorulara cevap bulmakla tatmin olur, huzur bulur, dünyada rahata, âhirette saadet ve selâmete kavuþur.

 

Hem inkar etmek; kendi kendine muhaldir, mahiyeti yalandýr. Meselâ, Selimiye Camii'nin mimarýný inkâr etmek, hakikatsiz bir safsata ve büyük bir yalandýr. Mükemmel plâný, hârika estetiði, san'atkârâne yapýlýþý ile akýllarý hayrete düþüren böyle muhteþem bir eser ortada iken, onun mimarýný inkâr etmek en büyük bir safsata ve en hakikatsiz bir hurafedir.

 

Aynen bu misâl gibi, þu muhteþem kâinat sarayýnýn yaratýcýsý, sahibi ve idarecisi olan Cenab-ý Allah'ý inkâr etmek, bu misâlden hadsiz derecede çirkin bir yalan, müthiþ bir hezeyan, korkunç bir safsatadýr.

 

6- ALLAHÜ AZÎMÜÞÞÂNI MAHLÛKATINA KIYAS ETMEK

 

Ýnsanlarý dalâlete götüren bir diðer yanýlma sebebi de Allah’ýn zâtýna ve sýfatlarýna dair hakikatleri, yarattýðý diðer varlýklara kýyas etmektir. Halbuki Cenâb-ý Hak, vâcib-ül vücuddur, ezelî ve ebedîdir. Bütün sýfatlarý nihayet derecede kemâldedir. Aczden, ihtiyaçtan, mekân ve zamandan münezzehtir; hiçten yarattýðý âciz, zelil, fani mahlûkatý ile hiçbir cihetle kýyasa girmez.

 

Malûmdur ki iki þeyin birbiriyle mukayese edilebilmesi için, aralarýnda ortak noktalar bulunmasý lâzýmdýr. Meselâ, insanýn mahiyeti, taþýn mahiyeti ile hiçbir cihetle kýyasa girmez. Farklý mahiyetteki iki mahlûk dahi birbiriyle kýyasa girmezken, vâcib, mümkin ile; Hâlýk, mahluku ile nasýl mukayese edilebilir!

 

7- ALLAH’IN KUDSÎ MAHÝYETÝNÝ AKLIN, ANLAYAMAYACAÐINI BÝLMEMEK

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/6_6.jpg

 

Her insan, aklýyla Allahü Teâlâ'nýn varlýðýný bilebilir. "Bir eser ustasýz, bir bina mimarsýz olamayacaðý gibi ben de Hâlýk'sýz, Mâlik'siz olamam. Þu gökyüzü ve þu yeryüzü de Hâkim'siz, Sâni'siz olamazlar" diyebilir. Ancak, akýl Cenâb-ý Hakk'ýn Zâtýný anlamaktan âcizdir; bu vadide bir adým dahi atamaz.

 

Malûmdur ki, birþeyin varlýðýný bilmek baþka, mahiyetini bilmek baþkadýr. Kâinatta çok þey vardýr ki akýl onlarýn varlýklarýný apaçýk bildiði halde, mahiyetlerini kavrayamamaktadýr. Ruh, yerçekim kanunu, elektrik, hayal, þefkat gibi nice hakikatlar vardýr ki bunlarýn varlýklarýný bilmek bir hakikat olduðu gibi, mahiyetlerinin idrak edilemeyeceðini bilmek de ayrý bir hakikattir. Aklýn idrak edemeyeceði mahiyetleri anlamaya zorlanmak cerbezedir, cehalettir. Ýnsan bu hali ile sýrat-ý müstakimden sapar ve takatinin son derecede üstünde olan bir yükün altýna girmekle kendisini helak eder.

 

"Eser, ustasýný idrâk edemez" hakikatýnca, akýl da Hâlýk'ýnýn hakikatini kavrayamaz. Çünkü, O'nun mahlukudur, eseridir. Her mahluk gibi akýl da sýnýrlýdýr. Görmenin, iþitmenin ve diðer bütün hislerin sýnýrlý birer sahasý olduðu gibi, aklýn da belli bir idrak sahasý, belli bir intikal gücü vardýr. Cenâb-ý Hakk'ýn kudsî mahiyetini idrak etmek, aklýn kavrama ve intikal sahasý içinde deðildir.

 

Bir insan, deðil Allah'ýn zâtýný, kendi ruhunun, hayâlinin, vicdanýnýn dahi mahiyetlerini kavrayamaz. Çünkü, bunlar cismanî olmadýklarýndan akýl onlara bir suret giydiremez, bir þekil veremez. Meselâ, hayal için ne uzunluktan, ne kýsalýktan; ne yaþlýktan, ne kuruluktan; ne büyüklükten, ne küçüklükten söz edilemeyeceði için akýl ona bir bir hudud çizemez ve onu kavrayamaz. Bununla birlikte hiçbir insan, mahiyeti meçhul olan bu varlýðý inkâr da edemez.

 

Kendi mahiyetini bilmekten âciz olan insanýn, bütün akýllarýn, hayallerin, ruhlarýn, hislerin, vicdanlarýn, hafýzalarýn, meleklerin yaratýcýsý olan Allah’ýn Zâtýný anlamaya zorlanmasý en büyük bir cehalet ve cerbezedir.

 

Allah' ýn bütün sýfatlarý sonsuzdur, mutlaktýr, ezelî ve ebedîdir. Akýl ise sýnýrlýdýr, kayýtlýdýr, sonradan yaratýlmýþtýr. Kayýtlý olan mutlak olaný, sýnýrlý olan sonsuz olaný, sonradan yaratýlan ezelî ve ebedî olaný elbette kavrayamaz. Ýnsanýn bunu bilmesi, yâni Cenâb-ý Hakk'ýn kudsî mahiyetini idrâkten âciz olduðunu anlamasý gerçek idraktir.

 

Akýl, Allahü Teâlâ'yý "varlýðý vâcib, kudreti sonsuz, iradesi sýnýrsýz, ilmi her þeyi kapsýyan" olarak bilmekle mükelleftir. Zaten onun yaradýlýþýnýn gayesi de budur.

 

O halde, Cenab-ý Hakk’ýn kudsî mahiyeti ne idrâk edilebilir, ne hayal edilebilir, ne de hissedilebilir. Akýlla anlaþýlan ve duygularla hissedilen herþey mahlûktur. Allah'ýn varlýðý bu dünyada ancak akýl nuruyla görülür, kalbin ziyasý ile sezilir.

 

Hakikat bu iken, insanýn Allahü Teâlâ'yý zâtiyle anlamaya zorlanmasý vehimden baþka birþey deðildir.

 

Evet, aklýn vazifesi, Cenâb-ý Hakk'ýn kâinatta görünen büyüklüðünü, azametini, kudretini, hâkimiyetini, sonsuz hikmetini, inayetini, lütuf ve ikramlarýný anlamak ve tüm bunlara kainattaki diðer varlýklarla beraber þuurlu bir þekilde tanýklýk etmekden ibarettir.

 

Kur'ân-ý Mûcizü'l-Beyan birçok âyetlerinde ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) pek çok hadis-i þeriflerinde bize bu hakikati ders vermiþlerdir.

 

Ýnsan için Allah'ýn kudsî mahiyetini idrâk etmek þu cihetle de imkânsýzdýr: O Vahid-i Ehad'in misli, misâli yoktur ki insan, kýyas ve temsil ile veya tecrübe yoluyla O'nun kudsî hakikatini anlamaya yol bulabilsin.

 

Bir gül yapraðý üzerinde parlayan bir damla su, semanýn geniþlik ve derinliðini hakikatýyla kavrayamayacaðý gibi, insanýn da, o sýnýrlý aklý, sonsuz âlemleri yoktan var eden bir Vâcibü'l-Vücud'un kudsî mahiyetini kavrayamaz.

 

8- BÜTÜN VARLIK ÂLEMÝNÝ BEÞ DUYU ÝLE KAVRAMAYA ZORLANMAK

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/7_7.jpg

 

Bazý insanlarý aldatan sebeblerden biri de beþ duyu ile hissedemedikleri hakikatleri inkâr etmeleridir. Halbuki, varlýk âlemi sadece beþ duyu ile hissedilenlerden ibaret deðildir.

 

Malûmdur ki, insan görme duyusu ile ancak maddî varlýklarý görür. Dili ile, tatlar âlemini, kulaðýyla sesler âlemini, burnuyla kokular âlemini hisseder. Halbuki melekler, ruhani varlýklar, elektrik, çekme ve itme kanunlarý gibi nice hakikatler vardýr ki bunlar ne görülürler, ne iþitilirler. Bununla birlikte bu hakikatlarýn varlýklarý da þüphe götürmez.

 

Bu hakikatten gaflet eden bir kýsým insanlar "görmediðime inanmam" diyerek bütün varlýk âlemini sadece gözleriyle gördükleri maddi varlýklardan ibaret sanmakla büyük bir hataya düþerler. Halbuki, görünmemek olmamaya delil olamaz. Bu âlemde görmediklerimiz þeyler gördüklerimizden çok daha fazladýr. Hatta insan vücudunda akýl, hayal, hafýza, vicdan, sevgi, korku, merak gibi görünmeyen þeyler, görünenlerden kat kat fazladýr.

 

"Görmediðim þeye inanmam" safsatasýnýn altýnda aklýn vazifesini göze yükleme hurafesi yatmaktadýr. Halbuki, insandaki her bir his ayrý bir âlemin kapýsýný açar; birinin vazifesi diðerinden beklenemez. Meselâ göz, kulaðýn; burun dilin vazifesini göremez. Ýnsan, gözü ile ne yemeðin tadýna, ne bülbülün sesine, ne de gülün kokusuna bakabilir. Göz bu azalarýn vazifelerini yapmaktan âciz iken, elbette aklýn vazifesini yüklenemez.

 

Herhangi bir eser göz ile görüldüðü halde, ustasý akýl ile idrâk olunur. Görmediðime inanmam, diyen bir kimse, bu eserin ustasýný inkâr durumuna düþer. Aynen öyle de, bir insanýn, þu muhteþem kâinatý seyr edip ondaki derin hikmetlere hayran kaldýðý halde, onun san'atkârýný "göremiyorum" diye inkâra kalkýþmasý büyük bir cehalettir.

 

Böyle bir insan, bu kâinatta her an tecelli eden ve Allah'ýn varlýðýný güneþ gibi gösteren yaratma, hayat verme, rýzýklandýrma, büyütüp geliþtirme, þekil verip güzelleþtirme gibi sonsuz iþleri ne ile açýklayacaktýr?

 

Cenâb-ý Hakk'ýn görünmemesi “þiddet-i zuhurundan ve zýddýnýn yokluðundandýr.” Meselâ, atmosferin küremizi her yandan kuþatmasý gibi güneþin de bütün uzay âlemini cismi ile kuþattýðýný farzetsek, o zaman güneþi göz ile görmek mümkün olmaz. Artýk güneþ þiddet-i zuhurundan görünmez olur. Hem gece gibi bir zýddý da olmadýðý için zýddýnýn yokluðundan güneþ görülemez. Bununla beraber ziyâsýyla her yerde hazýr ve nazýr olan o güneþin varlýðýný inkâr etmek de büyük bir cehalet olur.

 

Allahü Azîmüþþân'm "þiddet-i zuhurundan ve zýddýnýn yokluðundan" görünmemesine bu misâlin ýþýðýnda bir derece bakýlabilir.

 

Evet, "herþeyi maddede arayanlarýn akýllarý gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür."

 

9- ÝNSANIN FITRÎ VAZÝFESÝ OLAN ÝBADETÝ TERKEDÝP ÝSYANA GÝRMESÝ

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/8_8.jpg

 

Cenâb-ý Hak, bu kâinatý ve içindeki bütün mevcudatý insan için yaratmýþ ve onu bu âleme en büyük gaye ve netice yapmýþtýr. Elbette insanýn da kâinatýn ötesinde büyük bir gayesinin olmasý zarurîdir. Bu gaye ise ancak Allah'a iman ve O'na ibadet ve itaat etmektir.

 

Ýbadet, Cenâb-ý Hakk'ýn azamet ve büyüklüðünü, sonsuz mükemmeliðini kusursuzluðunu anlama ve ilan etme; hadsiz lütuf ve ihsanýna þükür ve hamd etmektir. Ýnsan, hakiki insaniyet mertebesine ancak ibadet ile çýkabilir. Zira, ibadet insanýn hayvanî arzularýný kayýt altýna alýr. Onu Rabbine yaklaþtýrýr. Ruhunu ulvi hedeflere yükseltir, kalbini temizler. Ýnsaný yüksek ahlâk ve güzel seciye sahibi kýlar.

 

Ýnsanýn fýtri vazifesi ibadettir. Bu vazifeyi terkeden insan, ahlaken çok alçalýr ve hayvanî hislerinin mahkûmu olur. Hak ve hukuk dinlemez. Ruhen düþüþe geçer, günahlarýn iç yüzündeki dehþetli çirkinliði göremez. Ýþlediði günahlar onu adým adým inkâra doðru götürebilir. Günahlarý iþleye iþleye kalbi ve vicdaný kararýr. Latifeleri söner, idraki felç olur. Saðlam düþünme kabiliyetini kaybeder.

 

Bilindiði gibi, âmirinin verdiði vazifeleri yapmayan bir memur, ona karþý önce mahcubiyet duyar. Eðer itaatsizliðe devam ederse sonunda bu mahcubiyet yerini bir nevi düþmanlýða, isyana terkeder. Aynen bu misâl gibi insan da, Yaratýcý' sýnýn emir buyurduðu kulluk vazifelerini terk ettiðinde önce sýkýlýr, mahcup olur. Günaha devam ede ede, kalbinden Rabbine karþý muhabbet ve korku silinir, yerini kin ve düþmanlýða terkeder. Ýsyanda ýsrar ettikçe ibadetten nefret etmeye baþlar. Kadere itiraz eder, Cenâb-ý Hakk'ýn rahmetini yargýlamaya baþlar. Yaptýðý isyanlarý savunmaya baþlar. Artýk böyle bir insan, din ve mukaddes þeyler hakkýndaki telkinlere ve propagandalara kapýlmaya hazýr hale gelmiþtir. Böyle bir insan, ulûhiyet, âhiret, kader, haþir gibi imanî mes'elelerde küçük bir vesveseyi, kuvvetli bir delil olarak görmeye baþlar. Böylece, sorumluluktan kurtulup selâmete çýkacaðý vehmine kapýlýr. Ýfsat komiteleri bu tip insanlarý kolayca aldatýp kendilerine baðlayabilirler.

 

10- DÝNE AÝT HAKÝKATLARDA YETKÝLÝ KÝÞÝLERE MÜRACAAT EDÝLMEMESÝ

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/editorial/images/article/9_9.jpg

 

undefinedGünümüz insaný ilmî ve fennî sahalarda haklý olarak, yetkili kiþilere müracaat etmektedir. Bu hassasiyeti, dini mes'elelerde çok daha fazlasýyla göstermesi gerekirken, böyle yapmayýp ya kendi aklý ile yetinmekte, yahut bu sahada ehliyetsiz kiþilerin sözlerine itibar etmektedir. Halbuki, dinde ehil olmayan kiþi baþka sahalarda uzman bile olsa, onun sözü dinde delil kabul edilmez. Malûmdur ki, bir ilimde, alim olan kiþi baþka bir fende cahil kalabilir. Onun sözü bu fende geçerli sayýlmaz. Mesela, bir doktor týp ilminde ne kadar ileri giderse gitsin, onun sözü mühendislikte delil kabul edilmez; bu sahada ona müracaat edilmez. Gerçek bu iken, akýl ile kavranýlmasý mümkün olmayan "imanî, Kur'anî ve dinî hakikatlerde” insan ne kendi aklýna güvenebilir ve ne de bu sahada yetkili olmayan kimselerin sözüyle hareket edebilir. Bu hususta ona düþen görev, dinî konularda yetkili kiþilere müracaat etmek, yahut onlarýn yazdýðý eserlere baþvurmaktýr. Bunu yapmayanlar çoðu zaman kendi arzularýný, vehim ve hayallerini fikir sanmakla hakikatten uzaklaþýrlar.

 

 

Mehmet Kýrkýncý

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...