Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

ONUNCU HÜCCET-Ý ÝMANÝYE

 

 

 

(YÝRMÝNCÝ MEKTUB)

 

 

 

 

 

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَّبِّحُ بِحَمْدِهِ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

 

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمِنِ الرَّحِيم

 

 

 

لآ اِلَهَ اِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لآشَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ

 

وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ وَاِلَيْهِ الْمَصِيرُ

 

 

 

 

 

[sabah ve akþam namazýndan sonra tekrarý, pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada Ýsm-i A'zam mertebesini taþýyan þu cümle-i tevhidiyyenin onbir kelimesi var. Herbir kelimesinde hem birer müjde ve beþaret, hem birer Mertebe-i Tevhid-i Rubûbiyyet, hem bir Ýsm-i A'zam noktasýnda bir Kibriya-i Vahdet ve bir Kemal-i Vahdâniyyet vardýr. Bu büyük ve ulvî hakikatlarýn izahýný sâir sözlere havale edip, bir va'de binaen, þimdilik mücmel bir hülâsa suretinde, "Ýki Makam", bir "Mukaddeme" ile ona bir fihriste yapacaðýz.]

 

 

MUKADDEME

 

 

 

 

 

Kat'iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fýtratýn en yüce neticesi "îmân-ý Billâh" týr. Ve insâniyetin en âlî mertebesi ve beþeriyetin en büyük makamý, îman-ý billâh içindeki "Mârifetullah"dýr. Cin ve ins'in en parlak saadeti ve en tatlý ni'meti, o mârifetullah içindeki "Muhabbetullah"dýr. Ve ruh-u beþer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o Muhabbetullah içindeki "lezzet-i ruhâniyedir."

 

 

 

Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve þirin ni'met ve sâfi lezzet, elbette Mârifetullah ve Muhabbetullahdadýr. Onlar, onsuz olamaz. Cenbâb-ý Hakký tanýyan ve seven; nihayetsiz saadete, ni'mete, envara, esrara ya bilkuvve veya bilfiil mazhardýr. O'nu hakikî tanýmayan, sevmeyen, nihayetsiz þekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten mütbelâ olur.

 

 

 

(Sh:Asâ.199)

 

Evet, þu periþan dünyada, âvâre nev-i beþer içinde; semeresiz bir hayatta; sahipsiz, hâmîsiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanýn sultaný da olsa kaç para eder. Ýþte bu âvâre nev'-i beþer içinde, bu periþen fâni dünyada; insan sâhibini tanýmazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar bîçâre sergerdan olduðunu herkes anlar. Eðer sahibini bulsa, mâlikini tanýsa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahþetgâh dünya bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.

 

 

BÝRÝNCÝ MAKAM

 

 

 

 

 

Þu kelâm-ý tevhidinin onbir kelimesinin herbirinde birer müjde var. Ve o müjdede birer þifa ve o þifada birer lezzet-i mâneviye bulunur.

 

 

 

BÝRÝNCÝ KELÝME : لآ اِلَهَ اِلاَّ اللَّهُ da þöyle bir müjde var ki: Hadsiz hâcâta mübtelâ, nihayetsiz a'dânýn hücumuna hedef olan rûh-u insanî þu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki, bütün hâcâtýný te'min edecek bir Hazine-i Rahmet kapýsýný ona açar; ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki, bütün a'dâsýnýn þerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanýn sahibi olan kendi mâ'bûd'unu ve Hâlik'ýný bildirir ve tanýttýrýr; sâhibini gösterir; Mâliki kim olduðunu irâe eder. Ve o irâe ile, kalbi vahþet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarýp, ebedî bir ferahý, daimî bir sürûru te'min eder.

 

 

 

ÝKÝNCÝ KELÝME : وَحْدَهُ Þu kelimede þifâlý, saadetli bir müjde vardýr. Þöyle ki:

 

Kâinatýn ekser envâiyle alâkadar ve o alâkadarlýk yüzünden periþan ve keþmekeþ içinde boðulmak derecesine gelen ruh-u beþer ve kalb-i insan وَحْدَهُ kelimesinde bir melce', bir halâskar bulur ki; onu bütün o keþmekeþten, o perîþâniyetten kurtarýr. Yâni; وَحْدَهُ mânen der:

 

 

 

"Allah" birdir. Baþka þeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip, minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eðme, onlarýn arkasýna düþüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme...Çünki: Sultan-ý Kâinat birdir, herþey'in anahtarý O'nun yanýnda, herþey'in dizgini O'nun elindedir; herþey O'nun emriyle halledilir. O'nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.

 

 

 

ÜÇÜNCÜ KELÝME : لآشَرِيكَ لَهُ yâni: Nasýlki ulûhiyyetinde ve Saltanatýnda þeriki yoktur. "Allah" bir olur, müteaddit olamaz. Öyle de; Ru-

 

 

 

(Sh:Asâ.200)

 

 

 

bûbiyyetinde ve icraatýnda ve îcâdâtýnda dahi þerîki yoktur. Bâzan olur ki, sultan bir olur, saltanatýnda þerîki olmaz; fakat icraatýnda o'nun me'murlarý o'nun þerîki sayýlýrlar; ve o'nun huzuruna herkesin girmesine mâni olurlar. "Bize de müracaat et" derler. Fakat Ezel ve Ebed Sultaný olan Cenâb-ý Hak, saltanatýnda þerîki olmadýðý gibi, icraat-ý Rubûbiyyetinde dahi, muînlere, þeriklere muhtaç deðildir. Emir ve iradesi, havl ve kuvveti olmazsa; hiçbir þey, hiçbir þey'e müdâhale edemez. Doðrudan doðruya herkes O'na müracaat edebilir. Þerîki ve muîni olmadýðýndan, o müracaatçý adama "Yasaktýr, O'nun huzuruna giremezsin." denilmez. Ýþte þu kelime ruh-u beþer için þöyle bir müjde verir ki:

 

 

 

Îmâný elde eden ruh-u beþer; mânisiz, müdahelesiz, hâilsiz, mümânaatsýz, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde, o ezel ve ebed ve hazâin-i rahmet mâliki ve defâîn-i saâdet sâhibi olan Cemîl-i Zülcelâl, Kadîr-i Zülkemâl'in huzuruna girip, hâcâtýný arzedebilir. Ve rahmetini bulup kudretine istinad ederek, kemal-i ferah ve süruru kazanabilir.

 

 

 

DÖRDÜNCÜ KELÝME : لَهُ الْمَلِكُ

 

Yâni: Mülk umumen O'nundur. Sen, hem O'nun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalýþýyorsun. Þu kelime, þöyle þifalý bir müjde veriyor ve diyor: Ey insan! Sen kendini kendine mâlik sayma. Çünki, sen kendini idare edemezsin. O yük aðýrdýr, kendi baþýna muhafaza edemezsin, belâlardan sakýnýp, levâzýmatýný yerine getiremezsin...Öyle ise, beyhude ýzdýraba düþüp azab çekme, mülk baþkasýnýndýr. O Mâlik, hem Kadîr'dir, hem Rahîmdir. Kudretine istinad et, Rahmetini ittiham etme. Kederi býrak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyý bul...

 

 

 

Hem der ki: Mânen sevdiðin ve alâkadar olduðun ve periþaniyetinden müteessir olduðun ve ýslah edemediðin þu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm'in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et, O'na býrak; cefasýný deðil, safâsýný çek. O hem Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Mülkünde istediði gibi tasarruf eder, çevirir. Dehþet aldýðýn zaman, Ýbrahim Hakký gibi: "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme.

 

 

 

BEÞÝNCÝ KELÝME : لَهُ الْحَمْدُ

 

Yâni: Hamd ve senâ, medih ve minnet O'na mahsustur; O'na lâyýktýr. Demek ni'metler O'nundur ve O'nun hazinesinden çýkar. Hazine ise, dâimîdir. Ýþte þu kelime, þöyle müjde verip diyor ki: Ey insan! Ni'metin zevâlinden elem çekme. Çünki rahmet hazînesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini düþünüp, o elemden feryad etme. Çünki, o ni'met meyvesi bir rahmet-i bînihayenin semeresidir. Aðacý bâkî ise, meyve gitse de yerine gelen var. Ni'metin lezzeti içinde, o lezzetden yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ý rahmeti hamd ile düþünüp; lezzeti, birden yüz derece yapabilirsin. Nasýlki bir padiþah-ý zîþanýn sana hediye et-

 

 

 

(Sh:Asâ.201)

 

 

 

tiði bir elma lezzeti içinde yüz, belki bin elmanýn lezzetinin fevkinde, bir iltifat-ý þâhâne lezzetini sana ihsas ve ihsan eder. Öyle de: لَهُ الْحَمْدُ kelimesiyle, yâni hamd ve þükür ile; yâni ni'metten, in'amý hissetmekle; yâni Mün'ime tanýmakla ve in'âmý düþünmekle; yâni O'nun rahmetinin, iltifatýnýn ve þefkatinin teveccühünü; ve in'âmýnýn devamýný düþünmekle, ni'metten bin derece daha leziz, mânevî bir lezzet kapýsýný sana açar.

 

 

 

ALTINCI KELÝME : يُحْيِى

 

Yâni: Hayatý veren O'dur. Ve hayatý rýzk ile idâme eden de O'dur. Ve levâzýmat-ý hayatý da ihzar eden, yine O'dur. Ve hayatýn âlî gayeleri O'na aittir ve mühim neticeleri O'na bakar; yüzde doksan dokuz meyvesi O'nundur. Ýþte þu kelime, Þöyle fâni ve âciz beþere nida eder, müjde verir ve der:

 

 

 

Ey insan! Hayatýn aðýr tekâlifini omuzuna alýp zahmet çekme. Hayatýn fenâsýný düþünüp hüzne düþme. Yalnýz dünyevî, ehemmiyetsiz meyvelerini görüp, dünyaya geliþinden piþmanlýk gösterme. Belki, o sefine-i vücudundaki hayat makinesi, Hayy-ý Kayyûm'a aittir. Masarif ve levâzýmatýný, O tedarik eder. Ve o hayatýn pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve O'na aittir. Sen, o gemide bir dümenci neferisin. Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak. O hayat sefinesi, ne kadar kýymetdar olduðunu ve ne kadar güzel faideler verdiðini; ve o sefine sahibi zâtýn, ne kadar Kerîm ve Rahîm olduðunu düþün, mesrur ol ve þükret ve anla ki: Vazifeni istikametle yaptýðýn vakit, o sefinenin verdiði bütün netâic, bir cihetle senin defter-i a'mâline geçer; sana bir hayat-ý bâkiyeyi te'min eder; seni ebedî ihyâ eder.

 

 

 

YEDÝNCÝ KELÝME : وَيُمِيتُ

 

Yâni: Mevti veren O'dur. Yâni: Hayat vazifesinden terhis eder; fâni dünyadan yerini tebdil eder; külfet-i hizmetten âzad eder. Yâni: Hayat-ý fâniyeden, seni hayat-ý bâkiyeye alýr. Ýþte þu kelime fâni cin ve inse baðýrýr!. Der ki:

 

 

 

"Sizlere müjde!. Mevt; idam deðil, hiçlik deðil, fena deðil, inkýraz deðil, sönmek deðil, firak-ý ebedî deðil, adem deðil, tesadüf deðil, fâilsiz bir in'idam deðil, belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafýndan bir terhistir; bir tebdil-i mekândýr. Saadet-i Ebediye tarafýna vatan-ý aslîlerine bir sevkiyattýr. Yüzde doksan dokuz ahbabýn mecmaý olan âlem-i berzaha bir visal kapýsýdýr."

 

 

 

SEKÝZÝNCÝ KELÝME : وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ

 

Yâni: Bütün kâinatýn mecudatýnda görünen ve vesîle-i muhabbet olan kemal ve hüsün ve ihsanýn hadsiz bir derece fevkinde bir cemal ve kemal ve ihsanýn sahibi ve bütün

 

 

 

(Sh:Asâ.202)

 

 

 

mahbublara bedel bir tek cilve-i cemâli kâfi gelen bir Ma'bud-u Lemyezel, bir Mahbub-u Lâyezâl'in ezelî ve ebedî bir hayat-ý dâimesi var ki; þâibe-i zevâl ve fenâdan münezzeh; ve avârýz-ý naks ve kusurdan müberradýr. Ýþte þu kelime, cin ve inse ve bütün zîþuura ve ehl-i muhabbet ve aþka ilân eder ki:

 

 

 

Sizlere müjde; mahbublarýnýzdan nihayetsiz firaklarýn yaralarýný tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâkîniz var. Mâdem O var ve bâkidir, baþkalarý ne olursa olsun merak çekmeyiniz. Belki o mahbublarda, sebeb-i muhabbetiniz olan hüsn ve ihsan, fazl ve kemal, o Mahbub-u Bâki'nin cilve-i cemal-î bâkîsinden -çok perdelerden geçip-gayet zaîf bir gölgenin gölgesidir. Onlarýn zevalleri sizleri incitmesin. Çünkü; onlar bir nevi' âyinelerdir. Âyinelerin deðiþmesi þa'þaa-i cemâlin cilvesini tazeleþtirir, güzelleþtirir. Mâdem O var, herþey var.

 

 

 

DOKUZUNCU KELÝME: بِيَدِهِ الْخَيْرُ

 

 

 

Yâni: Her hayýr, O'nun elindedir. Her yaptýðýnýz hayrat, O'nun defterine geçer. Her iþlediðiniz a'mâl-i sâliha, yanýnda kaydedilir. Ýþte þu kelime, cin ve ins'e nida edip müjde veriyor. Diyor ki:

 

 

 

Ey bîçâreler! Mezaristana göçtüðünüz zaman, "Eyvah! Malýmýz harap olup, sa'yimiz heba oldu; þu güzel ve geniþ dünyadan gidip; dar bir topraða girdik." demeyiniz.. feryad edip me'yus olmayýnýz... Çünki: Sizin herþey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazýlmýþtýr. Her hizmetiniz kaydedilmiþtir. Hizmetinizin mükâfatýný verecek; ve her hayýr elinde; ve her hayrý yapabilecek bir Zât-ý Zülcelâl sizi celb edip, yer altýnda muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldýrýr. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meþakkat bitti, ücret almaða gidiyorsunuz. Evet, geçen baharýn defter-i a'mâlinin sahifeleri ve hidemâtýnýn sandukçalarý olan tohumlarý, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci bir baharda, gayet þa'þaalý, belki yüz derece aslýndan daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neþreden Kadîr-i Zülcelâl elbette sizin de netâic-i hayatýnýzý öyle muhafaza ediyor; ve hizmetinize pek kesretli bir surette mükâfat verecektir.

 

 

 

ONUNCU KELÝME : وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ

 

Yâni: O Vâhid'dir, Ehad'dir, herþey'e kadirdir. Hiçbir þey O'na aðýr gelmez. Bir baharý halketmek bir çiçek kadar O'na kolaydýr. Cennet'i halketmek, bir bahar kadar O'na rahattýr. Her günde, her senede, her asýrda yeniden yeniye icad ettiði hadsiz masnûatý, nihayetsiz kudretine nihayetsiz lisanlarla þehadet ederler. Ýþte þu kelime dahi þöyle müjde eder. Der ki:

 

 

 

(Sh:Asâ.203)

 

 

 

Ey insan! Yaptýðýn hizmet, ettiðin ubûdiyet boþuboþuna gitmez. Bir dâr-ý mükafat, bir mahall-i saadet, senin için ihzar edilmiþtir. Senin þu fâni dünyana bedel, bâki bir cennet seni bekler. Ýbâdet ettiðin ve tanýdýðýn Hâlik-ý Zülcelâl'in va'dine îman ve îtimad et. O'na va'dinde hulfetmek muhaldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. Ýþlerine acz müdahale edemez. Senin küçük bahçeni halk ettiði gibi, Cennet'i dahi senin için halk edebilir ve halk etmiþ ve sana va'd etmiþ. Ve va'dettiði için, elbette seni onun içine alacak.

 

 

 

Mâdem bilmüþahede görüyoruz. Her senede, yer yüzünde, hayvanat ve nebatatýn üçyüzbinden ziyade enva'larýný ve milletlerini, kemâl-i intizam ve mîzan ile, kemâl-i sür'at ve suhûletle haþr edip, neþreder. Elbette böyle bir Kadîr-i Zülcelâl, va'dini yerine getirmeðe muktedirdir. Hem mâdem; her senede, öyle bir Kadîr-i Mutlak; Haþrin ve Cennet'in nümunelerini binler tarzda îcad ediyor. Hem mâdem;bütün semâvî fermanlarý ile saadet-i ebediyeyi va'd edip, Cennet'i müjde veriyor.

 

 

 

Hem mâdem; bütün icraatý ve þuunatý hak ve hakikattýr ve sýdk ve ciddiyetledir; hem mâdem âsârýnýn þehadetiyle bütün kemâlât, O'nun nihayetsiz kemâline delâlet ve þehadet eder. Ve hiçbir cihette naks ve kusur O'nda yoktur. Hem mâdem, hulfulva'd ve hilâf ve kizb ve aldatmak, en çirkin bir haslet ve naks ve kusurdur. Elbette ve elbette; O Kadîr-i Zülcelâl, O Hakîm-i Zülkemâl, O Rahîm-i Zülcemâl, va'dini yerine getirecek, saadet-i ebediye kapýsýný açacak, Âdem babanýzýn vatan-ý aslîsi olan Cennet'e sizleri ey ehl-i îman idhal edecektir.

 

 

 

ONBÝRÝNCÝ KELÝME : وَاِلَيْهِ الْمَصِيرُ

 

Yâni: ticaret ve me'muriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ý imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar; ticaretlerini yapýp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra; yine onlarý gönderen Hâlik-i Zülcelâl'ine dönecekler ve Mevlâ-yý Kerîm'lerine kavuþacaklar. Yâni: Bu dâr-ý fâniden gidip dâr-ý bâkide huzur-u kibriyaya müþerref olacaklar. Yâni, esbab daðdaðasýndan ve vesaitin karanlýk perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîm'lerine, makarr-ý saltanat-ý ebedîsinde perdesiz kavuþacaklar. Doðrudan doðruya herkes, kendi Hâlýk, ve Ma'budu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduðunu bilecek ve bulacaklar. Ýþte þu kelime bütün müjdelerin fevkinde, þöyle müjde eder. Ve der ki:

 

 

 

Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun? Ve nereye sevk olunuyorsun? Otuzikinci Söz'ün âhirinde denildiði gibi: Dünyanýn bin sene mes'ûdane hayatý, bir saat hayatýna mukabil gelmiyen Cennet hayatýnýn; ve o Cennet hayatýnýn dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâl'in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müb-

 

 

 

(Sh:Asâ.204)

 

 

 

telâ ve meftun ve müþtak olduðunuz mecâzi mahbublarda ve bütün mevcudat-ý dünyeviyedeki hüsün ve cemâl, O'nun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmasýnýn bir nevi' gölgesi.. ve bütün Cennet, bütün letâifiyle, bir cilve-i rahmeti.. ve bütün iþtiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem'a-i muhabbeti olan bir Ma'bud-u Lemyezel'in, bir Mahbub-u Lâyezâl'in dâire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgâh-ý ebedîsi olan Cennet'e çaðrýlýyorsunuz. Öyle ise, kabir kapýsýna aðlýyarak deðil, gülerek giriniz. Hem þu kelime þöyle müjde veriyor, diyor ki:

 

 

 

Ey insan! Fenâya, ademe, hiçliðe, zulümata, nisyana, çürümeye, daðýlmaya ve kesrette boðulmaya gittiðinizi tevehhüm edip düþünmeyiniz! Siz fenâya deðil, bekaya gidiyorsunuz. Ademe deðil, vücud-u dâimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata deðil, âlem-i nûra giriyorsunuz. Sahib ve Mâlik-i Hakikî'nin tarafýna gidiyorsunuz... Ve Sultan-ý Ezelî'nin payitahtýna dönüyorsunuz. Kesrette boðulmaya deðil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Firaka deðil, visale müteveccihsiniz!..

 

 

 

* * *

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...