Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Adem

Members
  • Gesamte Inhalte

    3.602
  • Benutzer seit

Leistungen von Adem

Newbie

Newbie (1/14)

0

Reputation in der Community

  1. Bismillah ist die Verkürzung von Bismillahirrahmanirrahim. ImForum wird eher das arabische verwendet. Jede Sure (Kapitel) im Koran beginnt mit dieses Wort. Einige sagen dass sie auch zu den Suren gehören und als Ayat (Auszug) des Koran zählen. Wie auch immer, Bismillah ist sehr wichtig. Sogar so wichtig sodass ohne dessen Aussprache das geschächtetes Tier nicht gegessen werden darf. Wort wörtlich heist es: Im Namen des Gottes, des Allerbarmers, des Barmherzigen.
  2. Alman vakýflarýnýn gizli oyunu Eski milletvekilleri ve Doða Savaþçýlarý Derneði Baþkaný, Türkiye’de faaliyet gösteren Alman vakýflarý eliyle dönen kirli oyunlarý çarpýcý örnekleriyle anlattý. Gazeteci Sami Dadaðlýoðlu, Kanaltürk televizyonunda sunduðu Pazar Politika programýnda Alman Vakýflarý’nýn çevrecilik adý altýnda Türkiye'de yürüttükleri kirli oyunlarý masaya yatýrdý. Programa DSP 21. Dönem Milletvekilleri Erol Al ve Zafer Güler ile Doða Savaþçýlarý Derneði Baþkaný Zafer Murat Çetintaþ katýldý. PROJEDE KÝMLER VARDI? Sanayileþmenin temelinde madenciliðin yattýðýna vurgu yapan Erol Al, 2001 yýlýnda Ecevit hükümeti döneminde yeraltý zenginlikleri ile ilgili yaptýklarý çalýþmayý anlattý. “O dönemde rahmetli Ecevit'in oluruyla Türkiye'deki zenginliklerin nasýl harekete geçirileceði konusunda bir çalýþma yapmaya baþladýk” diyen Al, projede Uþak Milletvekili Hasan Özgebek ve Yrd. Doç. Necip Hablemitoðlu’nun da yer aldýðýný söyledi. ÇARK DÖNDÜRÜLMEDÝ Yaptýklarý çalýþma ile “Niçin bazý deðerler Türkiye ekonomisine kazandýrýlamýyor?” sorusuna cevap aradýklarýný ifade eden Al, þöyle dedi: "Baktýk ki hemen paraya dönüþtürülecek deðerlerin baþýnda altýn madenciliði geliyor. 1988'de, çalýþmaya hazýr Bergama'da kurulmuþ bir tesis vardý. Biz çalýþmasýný saðlayana dek -13 yýl bu madene 80 milyon dolar harcama yapýlmýþtý- altýn madenciliði çarký döndürülemiyordu. Dünyanýn neresinde rezerv varsa altýn madenciliði yapýlýyor. Yani yeraltýnda bir deðer varsa sorgu sual etmeden bunu deðerlendiriyorlar. Kendi kaynaklarýný kullanmak bir tarafa dünyanýn baþka bölgelerindeki kaynaklarý sömürge ya da yarý sömürgeyle kazandýklarý bir kapitülasyonlarla kullanmaktalar Biz yapamýyoruz." KÝMSEDEN SES ÇIKMADI Bu araþtýrmayý yaparken çok çarpýcý iddialarla karþýlaþtýklarýný ve bu iddialarýn sýradan kiþiler tarafýndan dillendirilmediðinin altýný çizen Al konuþmasýný þöyle sürdürdü: "Dünyanýn her yerinde bu madencilik yapýlýyor ama Türkiye'de yapýlýnca 'insanlar, inekler, kuþlar ölecek, doða katledilecek' falan... Siyanürün kötü þöhretinden yararlanýlarak bombardýmana tutulmuþ toplum, tamamen yanlýþ bilgilendirildi. Biz bu bombardýmaný yapanlarý tespit edip araþtýrdýk ve bulduk. Ýlgili bakanlýklara raporlar yazdýk. Savcý ihbar kabul edip harekete geçmiyor... Devletin kurumlarý seyrediyor..." BAKAN’IN RESMÝ CEVABI Al, dönemin Dýþiþleri Bakaný Ýsmail Cem'in kendisine "Alman vakýflarý Almanya'daki siyasi partilerin esas itibariyle parti kadrolarýnýn, parti eðilimlerine göre kurumsallaþmýþ yapýlardýr. Bunlarý siyasi görüþleri doðrultusunda iþ ve dýþ politikadan sosyal konularý kapsayan çok geniþ yelpazede düþünce alýþveriþi iþlevi görmektedir. Çoðu zaman kamuoyunun oluþmasýna katký saðlamaktadýr" cevabýný yazdýðýný söyledi. PANEL GÝDERÝ VAKIFTAN 2003 ‘te 'Madencilik Yasa Tasarýsýnýn Çevresel Sonuçlarý' adýyla Ýstanbul Çevre Konseyi'nin bulunduðu panel düzenlediðini anlatan Doða Savaþçýlarý Derneði Baþkaný Zafer Murat Çetintaþ panelin yapýldýðý yer ve katýlýmcýlar hakkýnda çarpýcý açýklamalarda bulundu: "Bu panele katýlanlarýn giderlerini Heinrich Böll Vakfý karþýlamýþtýr. Masraflarý Alman vakýflarý tarafýndan karþýlanýyor. Bu çevrecilerin tümünü tanýyorum." EN BÜYÜK SÝYANÜR ÜRETÝCÝSÝ ALMANYA Doða Savaþçýlarý Derneði Baþkaný Zafer Murat Çetintaþ 37 yýlýný çevreciliðe verdiðini belirterek, Yeþiller Partisi'nin kurulmasýyla birlikte Türkiye'deki çevreci hareketlerin farklý noktalara kaydýðýný ileri sürdü. Çetintaþ þunlarý söyledi: "Çevrecilik bir moda olarak algýlanmakla birlikte finansal kaynak gibi de görünmeye baþladý. Bugün siyanür konusunda kendilerini yýrtarlarken dünyanýn tek siyanür üreticisi Almanya'ya hiç sesleri çýkmamaktadýr" Konuþmasýnda turizm alanlarýnda gizli oyuna da deðinen Çetintaþ, çevrecileri turizm çevre istismarýna sessiz kaldýklarýný öne sürdü. Çetintaþ þunlarý söyledi: "Turizm bölgelerinde 2003'ten sonra çok yoðun bir faaliyet baþlatýldý. Bu bölgelerdeki pek çok otelin, orada doðaya daha büyük zarar verdiðini tespit ettik." PKK'LI SOYSAL’IN ÜZERÝNDEN ALMAN GÝZLÝ BELGESÝ ÇIKTI Türkiye'nin önünde PKK sorunu bulunduðuna iþaret eden Zafer Güler, Alman vakýf ve istihbaratýnýn bölücü örgüt ile olan iliþkisini deðerlendirdi. PKK'nýn elebaþýlarýndan Cevat Soysal'ýn 1999'da Moldovya'da yakalandýðýný ve Türkiye’ye getirildiðini hatýrlatan Güler, bu kiþinin üzerinde Alman Federal Biriminin gezi belgesinin çýktýðýný söyledi. FÝSCHER’E GÖSTERÝLDÝ Güler, þöyle devam etti: "Ayný þekilde Moskova'ya yakýn PKK kamplarýnda da çýkan militanlarýn üzerinde de Alman Federal yasalarý çerçevesinde tahsis edilmiþ belgeler vardý. Bu belgeler 2001'de Alman Dýþiþleri Bakaný Fischer'e gösterilince Türkiye Almanya arasýnda çok ciddi bir gerginlik yaþandý. Almanya o olaydan sonra bile PKK'ya desteðini kesmedi. Bu istihbarat kayýtlarýnda da vardýr." KIZKULESi’NÝ YILLARCA DEPO OLARAK KULLANDILAR Türkiye'deki çevre vakýflarýnýn ‘ikiyüzlü’ davrandýðýný ileri süren Doða Savaþçýlarý Derneði Baþkaný Zafer Murat Çetintaþ, Ýstanbul Boðazý’ndaki Kýzkulesi’nin yýllarca siyanür deposu olarak kullanýldýðýný iddia etti. Çetintaþ, “Hiç kimsenin haberi bile yoktu. Sonradan orasý alýnýp güzelleþtirildi. Hemen çýkýp feryat ettiler müze olsun diye. Peki o zamana kadar akýllarý neredeydi" dedi. Çetintaþ, çevreciliðin yükselen deðer olduðu için siyasi çevrelerle çevrecilik adý altýnda kamuoyu yapmaya çalýþtýðýný kaydetti. NECÝP HABLEMÝTOÐLU CÝNAYETÝ BÝR MESAJDI Öðretim üyesi Necip Hablemitoðlu'nun Türkiye'deki çevre vakýflarýnýn Alman istihbaratýyla olan iliþkileri hakkýnda çalýþmalarý olduðunu hatýrlatan Zafer Güler, suikaste götüren sürecin en önemli sebebinin ‘altýn tezi’ olduðunu ileri sürdü. DAHA YÜZEYDEYDÝ Suikastle ‘mesaj’ verilmek istendiðini ifade eden Güler, Hablemitoðlu'nun Alman vakýflarýyla mücadelenin kurbaný olduðunu ileri sürdü. Güler þöyle devam etti: "Hablemitoðlu Alman vakýflarýný derinlemesine araþtýrmaya baþlamýþtý. Ýþin yüzeyindeydi. Daha derine inememiþti ama Almanya'da ‘istenmeyen adam’dý. Almanya'ya giriþi çýkýþý yasaktý. Düþman olarak fiþlenmiþ bir insandý. Türkiye’de Hablemitoðlu'nun çalýþmalarýndan sonra ciddi bir çalýþma yapýlmadý. Kimse elini sürmedi. Çünkü insanlara korku verildi. Cinayetle, 'Kamuoyunu bilgilendirir, yönlendirirseniz sizin de baþýnýza böyle bir sonuç gelir ve Türkiye Cumhuriyeti devleti bile sizin akýbetinizi öðrenemez' gibi bir mesaj verilmiþ oldu. Hablemitoðlu da en az Dink kadar soruþturma hak ediyor." VAKIF ÞEMSÝYESÝNDE Güler konuþmasýnda, Hablemitoðlu cinayetinin Alman istihbarat ve vakýflarýyla olan baðlantýsýna dair önemli ipuçlarý verdi: "Alman Ýstihbarat Teþkilatýnýn ve Federal Anayasayý Koruma Teþkilatý'ndan destek alan bir takým vakýflar Türkiye'de faaliyet içindedir. Bunlar birçok vakýfýn þemsiyesi altýnda 2003'e kadar faaliyet içerisine girmiþlerdir. Konrad Adenauer Vakfý, gibi vakýf yöneticilerinin baþýndaki insanlar hep Alman Ýstihbaratýndan gelmedir. Türkiye'deki vakýflarla birlikte siyasi amaca hareket etmektedirler."Bugün
  3. Adem

    Faiz ve Riba

    Faiz ve riba .Hayrettin Karaman Ýslam'ýn, sermaye elde etmek ve arttýrmak için tercih ve teklif ettiði teþvik aracý faiz deðil, kâr ve zararda ortaklýktýr. Benim "www.hayreddinkaraman.net" adresli siteme girilir ve oradan faiz ve riba maddeleri aranýrsa veya "Ýslam'da Banka ve Sigorta" isimli kitabýma bakýlýrsa, "niçin faiz deðil de kâr" sorusunun cevabý görülür. Burada faizin ve faizciliðin zararlarý, sermaye ile kâr ve zararda ortak olarak ekonomiye katkýda bulunmanýn faydalarý üzerine duracak deðilim. Ancak -bizim gazetenin dünkü sayýsýnda çýkan bir istatistik sebebiyle- modernist takýlan bazý ilahiyatçýlarýn, ribâ ile faizi birbirinden farklý kýlma ve bugün bankalarýn alýp verdiði faizin, Kur'an'ýn geldiði günlerdeki ribâdan farklý olduðunu ileri sürerek "faizin helal olduðuna dair" delil oluþturma teþebbüslerinde kullandýklarý bir argümanýn asýlsýz olduðunu ifade etme fýrsatý buldum, onu yazacaðým. Ýddialarýna göre Hz. Peygamber devrinde parayý faiz karþýlýðýnda ödünç verenler zenginler, faiz ödeyenler ise yoksullar imiþ, Ýslam bu zulmü ortadan kaldýrmak için ribâyý (bu manada faizi) yasaklamýþ. Halbuki bugün bankalar, yoksul ve dar gelirlilerin tasarruflarýný topluyor, bunlarý zenginlere (sanayici ve tüccara) veriyor, onlardan aldýðý faizi yoksullara daðýtýyormuþ; bu sebeple mahiyeti ve fonksiyonu deðiþen fazin artýk helal olmasý gerekiyormuþ. Bir kere fâiz-ribâ ayrýmýnýn dinî ve ilmî dayanaðý yoktur. Kadim Ýslamî ýstýlahlar arasýnda "faiz" deðil, "ribâ" kelimesi vardýr. Bizde fâiz, Araplar'da "fâide" yeni sayýlacak bir zamandan beri kullanýlmaktadýr. Temel fýkýh kitaplarýnýn yazýldýðý dönemlerde kullanýlan ribâ kelimesinin kavram muhtevasý içinde bugün adýna faiz denilen fazlalýk da vardýr ve bunda hiçbir görüþ farký mevcut deðildir; yani fýkýh alimlerinin tamamýna göre, enflasyonun bulunmadýðý bir ekonomik ortamda "bir kimseye yüz lira verir, bir müddet sonra yüz bir lira olarak geri alýrsanýz yüzde bir faiz (ribâ) almýþ olusunuz." Enflasyon varsa, onun farkýný aldýktan sonra bir puan fazla alýrsanýz faiz (ribâ) almýþ olursunuz. Faiz kavramý içine giren baþka iþlemler de vardýr, ama bizi burada ilgilendireni yukarýda verdiðimiz tanýmdýr. Þimdi aþaðýdaki tabloya bakarak bankalardaki mevduatýn yoksullara mý, yoksa zenginlere mi ait olduðunu görelim: 2005 yýlýnda bankalardaki mevdûâtýn daðýlýmý: 10 Bin YTL'ye kadar 23.928 % 10,2 10-50 bin YTL arasý 43.243 % 18,5 50-250 bin arasý 46.401 % 19,8 250 bin-1 milyon arasý 28.896 % 12,3 1 milyon YTL üzeri 91.795 % 39,2 2004 yýlý ile yapýlan karþýlaþtýrma da giderek, büyük rakamlarýn diðerlerine oranýnýn arttýðýný gösteriyor. Sonuç olarak bankalara para yatýrýp faiz alanlarýn dar gelirliler deðil, yoksullar hiç deðil, zenginler, hem de bayaðý zenginler olduðu anlaþýlýyor. Peki faiz son tahlilde kimin cebinden çýkýyor? Tüketicinin cebinden çýkýyor; çünkü üretim giderlerine ve maliyete faiz de ekleniyor ve kâr ile birlikte tüketiciden alýnýyor. Ülkemizde tüketici durumunda olan halkýn kahir ekseriyetinin ekonomik durumu nasýldýr? Dar gelirli ve yoksullardýr. Sonuç: Bugün de faiz, yoksuldan alýnýp zengine veriliyor. Ayný zenginler faiz yeyici deðil de sermayesi ile teþebbüse -kâr ve zararda ortak olarak- katýlýcý olsalardý fiyatlardan faiz düþecek ve yoksullarýn cebinden fazla para çýkmayacaktý. Reformculara duyurulur. 19 Mart 2006 Pazar
  4. Adem

    Kopftuch!

    Was denkt ihr über den Koptuch? Gibt es der Kopftuch nur in islam? Adem
  5. s.a. Arkadaslar. Risalei nur tartismasiz bu asirda en cok okunan, kalabaliklari arkasindan sürüklemis bir kitap. Ancak nedense belirli kesimler tarafindan, özellikle diyanek kaynakli akademisyenler, siyasal islamcilar vs tarafindan adeta görmezden geliniyor. Bircok akademik yazida fehreddin razi, mevlana, seyyid Kutup, elmalilidan alinti yapilip kaynak gösterilirken risalei nur adeta iyok gibi algilaniyor, üstelik o konu hakkinda cok aydinlatici gercekler risalei nurda yer alirken. Bu hep dikkatimi cekmistir. Risalei Nurun dindar entellektueller tarafindan israrla görülmemesinin ardindaki nedenler sizce ne olabilir?
  6. Zuerst einige historische Bemerkungen Welchen Stellenwert hatten die Armenier in der osmanisch/turkischen Geschichte? Haben sie Jahrhundertelang unter Diskriminierung Leiden müssen, waren sie deswegen ein beunruhigtes Volk? Erstens müssen wir feststellen, dass ein Gebiet „Armenien“ nie existiert hat. Die Armenier waren bisher ein Volk das in verschiedenen Gebieten in Minderheiten gelebt hat. In den osmanischen Reich hatten sie imVergleich zu den anderen Stämmen und Völker eine ausgewogene und friedliche unterkunft. Sie waren mit den Osmanen sehr vertraut, dass sie unter vielen Völkern als „Millet-i Sadika“ (Vertrautes Volk) genannt wurden, was sie gerne annahmen. Viele armänische Historiker berichten, dass die Armenier in 3 christliche Konfessionen unterteilt waren und untereinander Probleme hatten. Nach den 18.JJ fingen Probleme an. Mit finanzieller Unterstützung Rusland und Englands gründete man die terroristische Organisation Masala. Sie stiftete Unruhe und profitierte von der Zeit in dem die Osmanen viele Kriege durchmachen müssten. Diese Situation war eine optimale Gelegenheit England und Rußland seine konjunkturelle und politische Ziele zu folgen und ein Volk mit nationalistischen Appelen zu beeinflussen. Es brachte seine Früchte. Wie jeder Historiker weis, führte Masala im Osmanischen Reich Attentate und stiftete Unruhe. Im Ersten Weltkrieg besonders führten die Russischen Milizen mit den Armenischen Aufständer (unterstützt von Armenischen Bevölkerung) in Ost Anatolien Angriffe auf die zivile Bevölkerung. Die Grabstätte und Belege stehen zurzeit in Archiven in Ankara. Keiner hatte Ahnung was los war. Ein Volk, dass Ehrenwert war und Jahrhundertelang friedlich zusammengelebt hat(in wichtigen Instanzen wie persönlche Beratung Sultans oder Schatzkammervorsitzender u.a.) war auf einmal eine große Gefahr. Selbst der damalige Sultan Abdulhamid wurde damals ein Mordversuch von einem Armenier im Auftrag von Masala, lebend davongekommen. Trotz Kritik hatte er sogar den Täter verziehen und freigelassen. (stellt euch mal vor wie hätte man heute reagiert!) So war die Lage damals. Was behaupten die Armenier, teils von europäern und Amerikanern unterstützt und aufgemuntert? Man behauptet, daß die Türken damals Massenmord begangen und etwa 1.500.000 armenischen Zivilisten ermördet haben. Wenn man die ofizielle Archiven nachforscht sieht man daß damals insgesamt nicht mal 1 mio Armenier existierten! Abgesehen davon lebten sie nicht intensiv in bestimmten Gebieten sondern hatten sie eine heterogene Anwesenheit in teils Ost und teils Mittelanaltolien. Also die gegebene Anzahl von angeblichen Ermordetetn Armenier ist völlig übertrieben und ist eine erfundene Legende. Was war da dann los? Wie oben geschildert hatten die Armenier mit den Russen kooperiert und heimliche Angriffe auf die kurdische und türkische Bevölkerung geübt. Da diese Angriffe schwer zu verhindern waren und heimlich durchführt wurden musste das osmanische Reich etwas unternehmen. Es war Kriegslage und man musste stets Massnahmen ergreifen. Man hat die Armenier, da wo sie angesiedelt waren herausgeholt und mit Begleitung der türkischen Soldaten nach verschiedenen Gebieten wo sie keine Gefahr mehr darstellten konnten geführt. Es war Winterzeit und deswegen kamen auch tausende auf dem Weg unter schweren Umständen ums Leben. Aber nicht nur sie sondern sogar mehr türkische Soldaten mußten sterben. Die Regierung hatte sogar für eine eventuelle Diskriminierung Maßnahmen ergriffen und Soldaten die Grenzen überschritten hatten wurden sofort verurteilt. (Auch diese Belege sind in den Archiven vorhanden) Eine wichtige Frage! Die türkische Regierung hat heute seine Archive in Ankara geöffnet und die Armenier aufgerufen zur einen wissenschaftlichen Auseinandersetzung und Diskussion. Armenien dagegen ignoriert diesen Aufruf und ist damit beschäftigt Politik zu treiben und Lobbys zu stärken. Während die Archive, in denen alle historischen Belege vorhanden sind, geöffnet sind verweigern immer noch die Armenier und Engländer ihre Archive zu öffnen! Wieso? Wovon haben sie denn Angst? Versuchen sie etwa einiges zu verbergen? Wieso kommen sie nicht mit wissenschaftlichen Argumenten entgegen, sondern versuchen sich politisch zu engagieren? Ich glaube die Antworten sind oben zu finden. Adem
  7. BEDÝÜZZAMAN VE ERMENÝLER... / 09.04.2005 Bediüzzaman, Ermeni çeteleri ve Rus ordusuyla savaþtý ama asla sivillere dokunmadý. Bediüzzaman; bu muhârebeler esnasýnda toplanan binlerce Ermeni çocuðunu serbest býrakýp Ruslarýn içindeki ailelerine geri döndürdü .Bu hareket, Ermeniler için büyük bir ibret dersi olup, Müslümanlarýn ahlakýna hayran olmuþlardý. Bunun üzerine Ermeni fedai komiteleri reisleri, Müslüman çocuklarýný kesme adetini býrakýp, "Madem Molla Said bizim çoluk çocuðumuzu kesmedi bize teslim etti, biz de bundan sonra Müslüman çocuklarýný kesmeyeceðiz" diye ahdettiler. Karlý tipili bir gecede Bitlis'te Rus/Ermeni askerleriyle þehir savaþý yaptýðý sýrada bir köprü altýna saklanmak için bir duvardan dereye atlarken ayaðýný kýrýp iki gün bir laðým kanalýnda talebeleriyle buzlar içinde kaldý. Donarak ölmek yerine teslim olmaya mecbur oldular. Müslüman milislerin elinden öldürülmek üzere olan birçok sivil Ermeni'yi kurtardýðýný yine Tarihçe-i Hayat'tan ve Bilinmeyen Taraflarýyla B.S.N kitabýndan okumak mümkündür. Olayýn Bediüzzaman'la ilgili kýsmý özet olarak böyle. Ancak, Ermeni Soykýrýmý meselesinde çok ilginç bir iki yüzlülük var. Onu da maalesef Ermeniler ve Kürtler yapýyor. Ermeniler ve Ermeni terör örgütleri, "tehcir" operasyonunu bir trajediye, Ýttihat Terakki Cemiyeti içindeki hangi "beynelmilel" uzantýlý özel cemaatin dönüþtürttüðünü bilmesine ve daha sonra önemli liderlerini öldürmelerine raðmen bunu dile getirmiyorlar. Niçin? Çünkü, o gün olduðu gibi o günden sonra ve bugün de Ermeni diasporasýný besleyen yine ayný güç merkezi. Bu merkezi aþamýyorlar. Ermeni Soykýrýmý'nýn resmen tanýnmasýna hayatýný adamýþ Prof. Vahakn Dadryan'a "soykýrým bilimine yaptýðý katkýlar nedeniyle" kim ödül vermiþti dersiniz? Uluslararasý Yahudi Holokostu Konferansý. Toplantýlarýný bu yýlýn 5-8 Mart tarihlerinde ABD Florida'da yaptýlar. Bu ekip, 5 yýl önce de Türkiye'nin "Ermeni soykýrýmýný tarihi reddedilemez bir gerçeklik" olarak kabul etmesini istemiþlerdi. Bu isimler arasýnda Austcwitz kampýndan kurtulan ve ABD Baþkanlarýnýn en has danýþmanlarýndan Eli Wisel de bulunuyor. Yýllarca Ermeni "soykýrýmý"ný yadsýyan ve hep son anda Türk tezini destekleyip soykýrým tasarýlarýný kongreden çektiren insanlara son zamanlarda ne oldu acaba? Bu konudaki ilk ithamý 5 yýl önce Ýsrail eski Milli Eðitim Bakaný Yosi Sarid dile getirmiþ ve diplomatik krize neden olmuþtu. Sarid, "Yeni tarihimizde soykýrým üzerine büyük bir bölüm görmek istiyorum ve bu bölümde Ermeni soykýrýmýndan da açýkça bahsedilmelidir. Bu bizim, sizlere ve kendimize karþý görevimizdir." diyordu. Aslýnda, konu çok çapraþýk ama o kadar da kontrol dýþý deðil. Ermeni meselesini anlayabilmek için, Vak'ai Hayriye'yi, Yeniçeriliðin kaldýrýlýþýný, ve büyük olaylar sýrasýnda Yeniçeri aðalarýný kullanarak kazan kaldýrýp kazan indirten Yahudi Cemaati liderinin ekibiyle birlikte ortadan kaldýrýldýðýný, tüm malvarlýðýna el konduðunu, hükümetten Yahudi nüfuzunun silindiðini, Ermenilerin onlarýn yerine geçtiðini bilmek gerekiyor. (Bkz: T. Yahudilerinin Batýlýlaþmasý, Aron Rodrik, Ayraç Yay.) Bu iki azýnlýk arasýndaki çekiþmeler Jön Türkler ve daha sonra da Ýttihat Terakki Cemiyeti (ÝTC) kurulana dek toprak kavgasýndan deðil, iki zümrenin ticari çýkarlarýný çatýþmasýndan kaynaklanýyordu. Ermeniler, her zaman Yahudilerden çok daha zanaatkâr olmuþlardý ve kültürlerinde olmadýðý için genellikle rakiplerini "baþka yollarla tasfiye ederek" ticaret yapmazlardý. Ama rakipleri öyle deðildi. 1870'li yýllarda Selanik merkezli Osmanlý Yahudiliði (Avdetiler, Masonlar dahil) kendi içlerinde toparlanmaya ve güçlenmeye baþladýlar. Fransýz, Ýtalyan ve diðer dýþ güçlerin de yardýmýyla ekonomik alanda kendi güçlerinin boyutlarýnýn farkýna vardýlar. Hanedaný ortadan kaldýrýp, sistemlerini tamamen kendilerinin kuracaðý yeni bir devlet kurmanýn tohumlarýný atmaya baþladýlar. Ancak, planlarýný bozacak en önemli rakip Ermenilerdi. Rumlar, Yunanistan'ýn baðýmsýzlýðýndan beri zaten büyük bir problem oluþturuyordu. Ancak Ermeniler bunlara karþýn "millet-i sadýka" idiler. Anadolu'da ve baþkentte yerleþiktiler. Bu yüzden, ÝTC'nin içinde Ermenileri göremezsiniz. Gerçi, baþlangýçta karþýlýklý sempati vardý ama daha sonra herþey deðiþiverdi. ÝTC'nin "çelik çekirdeði" Ermenileri tasfiye için hazýrlýklara giriþtiler. Amaçlanan, Anadolu'nun çeþitli merkezlerinde yüzyýllardýr güçlü bir yapý kurmuþ olan Ermenileri sürüp, tüm egemenliðin kendilerinin elinde olacaðý yeni bir devlet kurmaktý. Ermeniler, atalarýný "gaza getirenlerin" Avrupa devletleri ve Rusya ile birlikte büyük silah ve finans kartelinin olduðunu hep bildiler. Birinci Dünya Savaþý'nda Ruslarýn yanýnda Osmanlý'ya ihanet ederken, 1991'de baba Bush'a güvenip Saddam'a isyan eden ve yüz binlercesi daðlarda periþan olan peþmergelerin durumuna düþtüler. Ermeniler, hesaplarýnýn asýl kimlerle olduðunu çok iyi biliyorlar ama bugün yapabilecekleri çok fazla bir þey de yok. Onlara yine bir havuç uzatýlmýþ durumda. 6-7 Eylül 1955 olaylarýnýn arkasýnda kimlerin olduðunu, emlaklarýný üç kuruþa kimlerin sahiplendiðini bildikleri gibi. Ýþte, ahlak sorunu da burada aslýnda, söyleyemiyorlar. Onlar Dr. Nazým'ý, Maliye Bakaný Cavid'i, Talat'ý, Cemal'i, ÝTC Genel Sekreteri Mithat Þ. Bleda'yý ve bu ekibin "özel" baðlantýlarýný çok iyi biliyorlar. Özellikle de Bingöl, Bitlis civarýnda bulaþýcý hastalýklara karþý Ermeni köylerinde aþý çalýþmasý yapar gözüküp ahâliye tifo, tifüs mikrobu bulaþtýran ÝTC'li Dr. Yahya Muhlis B.'yi bildikleri gibi. Heyecanlý dönemlere girdiðimiz anlaþýlýyor, ancak her þeye karþýn soðukkanlý olabilmek gerekiyor. Nevruz gösterilerindeki bayraða hakaretin nasýl bir galeyan oluþturduðunu hatýrlayalým. 6-7 Eylül olaylarýnda da "Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandý" palavrasýyla saf ahali Þiþli ve Bakýrköy'e üþüþtürülmüþ Ermeni ve Rumlara yönelik son tasfiye gerçekleþtirilmiþti. Uyanýk olmakta fayda var!
  8. @Adem Liebe Forumteilnehmer, ich habe letzlich erfahren, dass in Athen überhaupt keine Moscheen zugelassen werden. Es leben zurzeit in Athen tausende Moslems, abgesehen von den Touristen, die sich während den Olympischen Spielen dort aufhalten werden. Es ist kaum zu glauben, dass in einer Europäischen Hauptstadt sowas zugelassen werden kann(Mittlerweile ist es keine Überraschung!) Es gab früher in Athen (Von osmanisches Reich) etwa 3000 religiöse Einrichtungen, und NUR 4 sind davon übriggeblieben, alle andere sind zerstört worden!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Und die vier Moscheen sind verschlossen. Komisch und unglaublich finde ich, dass die Griechische Regierung trotz hohe Bedürfnisse diese Moscheen nicht freigibt und dazu noch neue Moscheen verbietet. Griechenland............................... Ein Land der aufgrund der olympischen Spiele groszügig seine Offenherzigkeit und Einigung der Kulturen verkündet und behauptet sie sei der Mittelpunkt der Demokratie!!! Ich erlaube mir jetzt zu fragen: Wo sind unsere Humanistischen Freunde?? Wo sind die unpatreiischen Demokraten?? Wo sind die Freiheitskämpfer?? Wo seid ihr? Ist diese Ignoranz deswegen vorhanden, weil in diesem Fall die Moslems sind die diskriminiert werden? Adem
  9. M.Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bazý talebelere Risale-i Nur'u anlamak üzere ve sadeleþtirme hakkýnda sohbetinde, talebelerin kaydettiði bazý beyan ve ifadeleri: Arapça'da 62.000 kelimenin Türkçe karþýlýðý yoktur. Siz isteseniz de tam tercüme yapamazsýnýz. Mesela Rububiyet, Uluhiyet..., gibi. Bu kelimelerin karþýlðý yoktur. Arapça'dan tercüme kesinlikle orjinal olmaz ve mana bozulur. En az verim de maalesef Türkçe tercümede olmaktadýr. Risaleleri anlamak için sadece dilde ýsrar etmemelidir. Biraz sabýr, azýcýk gayret ve dikkat inþallah hedefe ulaþtýrýr. Kitap sadeleþtirme speküle bir meseledir, mevzudur. Tercüme edilen eserler bir bakýma incil akibeti gibidir. Her sadeleþtirmede bir çok tavizler verilir. Ve açýlan kapý kapanamaz. Risalelerin en aðýr yerleri ya Medrese-i Yusufiye'de ya da 10-12 hastalýðýn insanýn üzerinde abandýðý dönemlerde katip usulü yazýlmýþtýr. (Katip usulü demekle; Hocaefendi Nurlarýn tamamen ihtiyarý haricinde mahza Ýlham-ý Ýlahî olduðunu beyan etmektedir.) Yazýlýþýnda dahi bir hikmet vardýr. Ýslam'a doymuþ ve dolmuþ insanlar olmak için bu kitaplarý mukayeseli olarak en az 5 (beþ) defa okumak gereklidir. Bir ara 3 (üç) defa okunsa da olur demiþtim ki Üstadým beni rüyada iken ikaz etti tekrar bu sayýyý beþe çýkardým. Kitaplarý iyi bilen aðabeyleri ve kardeþleri bulmaya çalýþýn ve mütalaa edin. Risale-i Nurlar çok kýskançtýr ve kendine aþýk olmayana yüzündeki peçeyi sýyýrmaz. Müellifi Muhteremin neþredilmemiþ kitaplarýndan tutun da; Lenin'e, Freud'a, Marks'a kadar hepsini okudum. Dedim ki; onlarýn yollarýný taktiklerini de öðreneyim. Ama þimdi diyorum ki; bu kitaplarý (Risale-i Nurlarý ) en az beþ defa okuyun, baþka bir þey istemez!... Risaleleri þu zamanda iyice anlamadan baþka þeylere tevessül ederseniz; bir yerde mutlaka mantýk hatasý yaparsýnýz. Eðer siz Ýstanbul'da üçlerin, Urfa'da ikilerin elle sayýldýðý bir dönemi idrak etseydiniz, þimdiki þu halde þükreder ve vefa ne demek o zaman anlardýnýz. Risaleler okyanus gibidir... Bazý yerleri sahil kýyýsý gibidir. Bazý yerleri 25-30 metre gibidir, -ihtisas ister. Bazý yerler vardýr ki bir kaç yüz metredir ve kalp ve ruhun derece-i hayatýna çýkmayan orada yüzemez. Bazý yerler bir kaç bin metre derinlikteki yerlere benzerler. Kalbi nefsine, cesedi midesine galebe edemeyenler oralarda yüzemezler. En büyük transatlantikler dahi Guamm çukurundaki merkezkaç kuvveti riskini göze almazlar. Bazý yerler Allah'ýn kainata va'zettiði mizana ayna olarak Everest tepesinin zýddý. Guamm çukuru gibi derindir ki (11.000m.) orada yüzmek için Vekil-i Müceddit-i Elf-i Salis-i Aþr olmak; öyle bir dalgýç olmak lazýmdýr.
×
×
  • Neu erstellen...