Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Said Nursî'nin naaşını nakleden uçağın İkinci Pilotu Kadir Özkartal, sır dolu geceyi anlattı

 

"Taşıdığım kişinin Said Nursî olduğunu sonradan öğrendim."

 

 

 

“Hiç kimseyle konuşmayacaksınız. Telsizler hep kapalı olacak. Hiç kimseyle muhatap olmayacaksınız. Rotanız Afyon. Orada karşılanacaksınız. Gerekli emir size bildirilecek!”

 

Bu ifadeler, 1960 yılı Temmuz ayının 12'sini 13'üne bağlayan gecede, çok gizli; ama çok organizeli bir taşıma operasyonu sırasında, Pilot Kadir Özkartal'a verilen çok gizli emirnamede yer alıyordu. Operasyonun odağında ise, dönemin en çok anılan şahıslarından birisi olan Said Nursî'nin naaşı bulunuyordu. 23 Mart 1960 tarihinde vefat ettikten sonra Urfa'da defnedilmişti. Aynı yılın 12 Temmuz'unda bu kabir kırıldı ve naaşı alındı. Ardından C–47 tipi askerî bir uçakla Urfa'dan Afyon'a götürüldü.

 

Bu sır dolu gecenin çok az sayıdaki şahitlerinden olan Kadir Özkartal, kendisiyle gerçekleştirilen röportajda gördükleri ve yaşadıkları hakkında ilginç bilgiler aktardı.

 

C–47 tipi askerî uçağın ikinci pilotu olan Özkartal, verilen gizli bir emirle başlayan nakil yolculuğunu, Yeni Asya muhabiri Nejat Eren'e anlattı.

 

“Yıl 1960, ihtilâl senesi. Diyarbakır'da görevliydim. Akşam evimize vazifeden döndük. Saat gece 02.30. Bir er geldi ve 'Komutanım vazife var. Vazifeye gideceksiniz!' dedi. Bu saatte ne vazifesi var dediysem de, 'Kuvvet komutanın emri!' dedi. Ve arabaya binip üsse geldik.”

 

Pilot Özkartal'ın bu cümlenin devamında aktardığı hatıralara göre gelişmelerin seyri şöyle gerçekleşti:

 

Kuvvet komutanı Suat Eraybay, pilot Kadir Özkartal’a vazifeyi açıklamadan Urfa’ya gideceğini ve orada görevin kendilerine tebliğ edileceğini söyledi. C–47 uçağını hazırlayan ve hareket eden pilot Özkartal, bunun normal bir uçuş olmadığını, alışılmadık bir durumun var olduğunu anladı. Çünkü o sıralarda ihtilâl henüz yeni gerçekleştirilmişti ve büyük bir belirsizlik hakimdi. Çeşitli kesimlerden pek çok kişi yakalanıp tutuklanıyor ve bir yerlere gönderiliyordu. Aldığı bu emir ona bu görevin de öyle bir şey olduğunu düşündürmüştü.

Havaalanına indiklerinde bir ambulansın geldiğini ve içinde bir tabut olduğunu anlatan Özkartal, başka kimse olmadığı için, hemen koşup taşımaya yardım etti. Görevin çok gizli oluşu, tabutun uçağa yerleştirilmesinden sonra kendisine bir zarfla tebliğ edilmesiyle daha da netlik kazandı. Komutan, Pilot Özkartal'a, bu zarfı havaalandıktan sonra açmaları ve telsizleri kapalı bir şekilde kimseyle konuşmadan hareket etmeleri emrini verdi.

Uçağa tabutun yerleştirilmesinin ardından kısa boylu bir sivil de bindi. Kadir Özkartal, bu şahsın kim olduğunu öğrenmek için makinisti gönderdi. Gelen cevaptan, taşıdıkları tabutun içinde Bediüzzaman’ın naaşı olduğunu ve sivil şahsın da kardeşi Abdülmecid Nursî olduğunu öğrenmiş oldu.

 

Uçak havalandıktan sonra zarfı açtılar. Emirde şunlar yazıyordu: “Hiç kimseyle konuşmayacaksınız. Telsizler hep kapalı olacak. Hiç kimseyle muhatap olmayacaksınız. Rotanız Afyon. Orada karşılanacaksınız. Gerekli emir size bildirilecek!”

Afyon’a geldiklerinde sabah 06-07 gibiydi. Isparta ve Afyon Valileri orada hazır bulunuyorlardı. Cenaze bir ambulansa konuldu ve abbulans hızla oradan ayrıldı. Pilot Özkartal ve ekibi, görevlerinin tamamlanmasıyla Diyarbakır’a geri döndüler.

Durumdan habersiz olan eşinin talebiyle, mutfak alışverişi için pazara giden Özkartal, Bediüzzaman'ın naşının nakliyle ilgili bilgilerin halk arasında konuşulduğunu duyunca çok şaşırmıştı.

 

1960 ihtilalinin ardından hem Bediüzzaman'ın naaşının çok gizli şekilde nakledilmesi, hem de şahit olduğu hak ve hukuka sığmayan bazı uygulamalar hakkında şunları söyledi:

"Said Nursî şarkta çok çok sevilirdi, tutulurdu, çok hürmet edilirdi. Zaten o yüzden bu kadar gizli oldu. Yoksa ihtilâl döneminde o kadar adamlar götürdük ki, inanamazsınız. Sivas’ta hayvan ahırlarına milleti tıktılar. İhtilâl dönemi işte, ne kadar sıkıntı çekildi. Kendi ifadesiyle adam diyor ki: 'Benim on bin silâhlı adamım var, ben bu vatana ihanet edecek olsam bu işi yapanlara teslim olur muyum?' Ama ihtilâl dönemi dinlemiyor işte. Öyle haller oldu ki insan utanıyor. Koskoca generali, bir teğmen tekmeleyerek uçağa bindirdi, bütün milletin gözü önünde oldu bu hadiseler, çok şeyler oldu. Ama Allah’a çok şükür iş fazla uzamadı. Milletin sağduyusu var, başka yerde olsaydı çok büyük hadiseler yaşanırdı."

 

Yeni Asya

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 8 Monate später...

Nursi'nin mezarýný taþýyan askerler konuþtu

 

 

Bediüzzaman’ýn mezarýný gizlice taþýyan askerler yýllar sonra konuþtu. Kefeni de bedeni de çürümeyen cenazenin taþýnmasýný kimlerin neden istediðine dair ilginç iddialar var.

 

1960’ýn 12 Temmuz’u… Vakit, gece yarýsýna yaklaþýyor. Urfa’daki Halil Ýbrahim Dergâhý’ndan balyoz sesleri yükseliyor. Etrafý askerlerle çevrili türbede, 111 gün evvel vefat eden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri yatýyor. Ýhtilal komitesi üstadýn mezarýný taþýma kararý almýþ. Ancak balyozlarý tutan askerler mermeri bir türlü kýramýyor. Nihayetinde komutan sesleniyor: “Mezarý kim kýrarsa 30 gün izin.” Pehlivan lakaplý Yusuf öne çýkýyor: “Ben kýrarým.” Orada kimin yattýðýndan ne onun ne de diðer askerlerin haberi var. Verilen emir gereði Pehlivan Yusuf olanca gücüyle balyozu sallýyor. Önce mermer kýrýlýyor, sonra toprak kazýlýyor. Said Nursi’nin naaþý bozulmamýþ kefeniyle kabirden çýkarýlýyor.

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin 84 yýllýk hayatý sýkýntýlarla geçti. Mahkeme mahkeme, þehir þehir dolaþtýrýlýp durdu. Birçok iþkenceye maruz kaldý. Kadir Gecesi’ne denk gelen 23 Mart 1960 tarihinde Ýpek Palas Oteli’nde vefat etti. Ardýndan on binlerin duasý eþliðinde Hz. Ýbrahim Makamý’na defnedildi. Vefatýndan üç gün önce Isparta yolunda talebelerine “Bunlar beni anlamadý.” dedi. Bu sözleri adeta vefatýndan iki ay sonra gerçekleþecek olan 27 Mayýs 1960 ihtilalinin habercisiydi. Ýhtilal olmuþ ve Adnan Menderes’i idam sehpasýna götüren süreç baþlamýþtý. Ýhtilali yapanlar Bediüzzaman’ý vefatýndan sonra da rahat býrakmadý. Yeni iktidar mezarýn taþýnmasýna karar verdi. Urfa’dan naaþ önce uçakla Afyon’a, oradan da Isparta’ya götürüldü. Askerler Bediüzzaman Hazretleri’ni taþýmakla görevlendirildi. Bu sürece þahitlik eden erlerden biri Kahramanmaraþ’ýn Elbistan ilçesinde, diðeri Gaziantep’in Nizip ilçesinde, bir diðeri ise Ýstanbul’da yaþýyor. Pehlivan Yusuf ise üç buçuk ay kadar önce vefat etmiþ. Said Nursi’nin naaþýný taþýyan uçaktaki muhabere subayý ise Bursa’da ikâmet ediyor.

 

KEFENÝ HÝÇ ÇÜRÜMEMÝÞ

 

12 Temmuz gecesi türbeyi 100 civarýnda asker kuþatýr. Ýçeriye kimse alýnmazken bekçilerin de dýþarý çýkmasýna izin verilmez. Onu ziyarete gelenler birer avuç topraðý hatýra olarak yanlarýnda götürmeye baþlayýnca Adana’dan getirilen mermerlerle mezarýn üstü kapatýlýr. Gece yarýsý kabri taþýmak için gelen askerler balyoz darbelerine raðmen bu mermerleri kýramaz. Yusuf Hayal (1 Aralýk 2005’te vefat etti) “Ben kýrarým.” diyerek baþlar vurmaya. Diþleriyle 50 kilogramlýk çuvallarý taþýyan, tek baþýna bir arabayý 10 dakika boyunca kaldýrarak hareket etmesine izin vermeyen Yusuf Hayal, balyozu her indiriþinde mermerden de parçalar ayrýlýr. Mezarýn üstündeki topraðý kürekle dýþarý atar. Ve kefene sarýlý beden ortaya çýkar.

 

Yusuf Hayal’in kendine anlattýklarýný aktaran eþi Emine Hayal, “Ýçini açmamýþlar ama kefen hiç çürümemiþ. Aynen bugün konulmuþ gibi. Sýk sýk anlatýrdý bize Yusuf. Kendi elleriyle naaþý çýkartmýþ. Adanalý bir arkadaþý galiba ona yardým etmiþ.” diyor. Bu sahnelere þahitlik edenlerden biri de Elbistanlý Tahir Aktaþ’týr: “Türbenin etrafý abluka altýna alýnmýþtý. Askerden baþka hiç kimse yoktu. Biz kabre 5-6 metre mesafedeydik. Gördüðüm kadarýyla cenaze sanki bugün defnedilmiþ gibiydi. Bakýþtýk birbirimizle. Merak ediyoruz kim çýkýyor diye. Mübarek adamýn ismini hiç iþitmemiþtik. Ama cenazenin çürümemiþ olmasýndan dolayý tüylerimiz diken diken oldu.”

 

Askere gitmeden önce köylerinde ceset çýkardýklarýný, köylünün kokuya dayanamayarak oradan kaçtýðýný anlatan Aktaþ, “Ama bu mübarek insan çýktýðýnda yeni konulmuþ gibiydi. 3 ay 21 gün önce vefat ettiði düþünülünce çürümüþ olmasý lazýmdý. Ancak kefende bedeni aynen duruyordu.” diyor.

 

Yusuf Hayal’in anlattýklarýný, asker arkadaþý Þenol Baþaslan ise þöyle aktarýyor: “Gümüþhaneli Yusuf’a mezarýn yerini göster, oradan nasýl çýkarttýn diye sordum. Beni götürdü. Mezarýn yerini bir iki gün sonra gösterdi. O zaman anlattýklarýna inandým. Askerdim, cahildim ama Bediüzzaman Hazretleri’ni seviyordum. Bana ‘Hiç leke yok. Aynen bugün konmuþ gibi’ demiþti. Kefen topraða girdikten hemen sonra çürür. Ama o üç aydan fazla kalmýþ. Mübareðin kefeni çürümemiþ.” Baþaslan, kýrýlan mermer parçalarýný da alaydaki yemekhane kapýsýnýn ardýnda gördüðünü kaydediyor. Daha sonra nereye götürüldüðüne dair bilgisi ise yok. Yusuf Hayal’in mermeri kýrmasýndan ötürü hak ettiði izni 30 günden 45’e çýkartýlýr. Bir ay kadar önce çýktýðý Gümüþhane’nin Demirören köyüne yeniden döner.

 

TABUT, C-47 UÇAÐINA SIÐMADI

 

Halilürrahman Dergâhý’nda (Hz. Ýbrahim Makamý) bir saat içinde yaþanýr tüm bunlar. Tabut bir arabaya yerleþtirilip Þanlýurfa Alay Komutanlýðý’na nakledilir. Askerî konvoy nizamiye kapýsýnda durdurulurken sadece Bediüzzaman’ýn naaþýnýn olduðu arabanýn girmesine izin verilir. Küçük havaalanýnda Diyarbakýr’dan gelen C-47 nakliye uçaðý beklemektedir. Uçaktaki dört kiþiden pilot Ahmet Kýrlay, muhabereci Kadri Özkartal ve diðer ekip gece yarýsý apar topar kaldýrýlýp Urfa’ya yönlendirilir. Kadri Bey’in eþi Hikmet Özkartal taþýnan kiþinin Bediüzzaman olduðunu daha sonra öðrendiklerini söylüyor. “Biz þehit var sanmýþtýk. Ama Bediüzzaman Hazretleri olduðunu öðrenince tüylerimiz diken diken oldu.”

 

Tabut, bu uçaða sýðmaz. Naaþ, daha küçük bir tabuta yerleþtirilir. Yusuf Hayal ve arkadaþlarýna ikinci bir emir verilir: “Büyük tabutu þehrin dýþýnda bir yerde yakýn.” Benzinle yakýlmaya çalýþýlýr, ancak tabut bir türlü alev almaz. Askerlerin bu þaþkýnlýðýný Yusuf Hayal’in eþi Emine Haným þöyle anlatýyor: “Benzini dökmüþler ama yakamamýþlar. Vilayetin dýþýnda bir yere götürmüþler. Tabutuna kaç teneke benzin döktük ama yakamadýk derdi. Sonra tabutu oraya gömüyorlar. Bunlarý üzülerek anlatýrdý. O mübareði nereye götürdüler hiç bilemiyordu.”

 

Gece yarýsý Afyon Havaalaný’na inen uçaðý vali ve yaklaþýk 15 asker karþýlar. Buradaki askerlerden biri de Nizipli Ahmet Çam’dýr. Isparta’nýn merkezindeki 58’inci Tümen Karargâh Bölüðü’nde nizamiye nöbetçisidir. “Biraz atýcý, vurucu olduðumuz için bizi alýp götürdüler. Muhafýz olarak gittik, muhafýz olarak geldik.” diyen Çam, subaylarýn havaalanýnda kendilerine katýldýðýný aktarýyor. Bir ambulansa yerleþtirilir Bediüzzaman’ýn naaþý. Peþine de 3-4 tane askerî araç takýlýr. Araçlar daðlarýn arasýndan süzülüp sessizce yol alýr. “Nereden gittiðimizi bilmiyoruz. Daðlarýn tepesiydi. Araba önümüzde gitti, arkadan askerî arabayla gittik. Anayollardan gitmedik, dað yollarýydý. Karanlýktý.”

 

3-4 saatlik yolun sonunda gece yarýsýný geçerken Isparta’da meçhul bir yere gelinir. Yaklaþýk 10 metre ötesinde defnedilen kiþinin kimliðini dahi bilmeyen Ahmet Çam’ýn görevi Bediüzzaman’ý defneden askerlerin tüfeklerini beklemektir. Sabaha karþý defin tamamlanýr, ancak Çam, sadece uzaktan seyreder. Defnin ardýndan bir yüzbaþý erlere “Hiç kimseye söylemeyeceksiniz. Sizi asarlar.” der. Bunun üzerine kimse ne geldikleri yeri, ne de defin iþlemini o günlerde baþkasýna anlatýr. Ahmet Çam, defnettikleri kiþinin kimliðini günler sonra gazetelerden öðrenir.

 

Tahir Aktaþ, Urfa-Suruç’taki birliðine döndükten sonra ilçenin yaþlýlarý ile konuþarak gece yarýsý gizlice kimi çýkarttýklarýný öðrenir. Bediüzzaman Hazretleri hakkýnda bilgi aldýðý kiþilerden biri Bostancý köyünün þeyhidir. “Þeyh efendi hadiseyi anlatýr ve aðlardý. O kadar duygulanýrdý. Ondan bilgi edinmeye çalýþýrdým yasak olduðu zamanlarda.”

 

Eski adý Höyüklü yeni adý Ecek olan köyde vekâleten karakol komutanlýðýný yürüten Tahir Aktaþ’ýn eline Said-i Nursi’nin toplanma emri verilen eserleri ulaþýr: “Þehir merkezi ile pek alakamýz yoktu. Köyleri dolaþýrken ortaya çýkýyordu eserler. Okumayý bilen köylülerde bulunurdu genelde. Karakol komutan vekilliði yaptýðým zamanlarda sýk sýk geçerdi elime. Said Nursi’nin eserlerinin toplanmasý emredilirdi yukardan. Ama ben aldýðým insanlara geri verirdim. Eserler belli ki bir âlimin yazýsýydý. Benim Arapça okumuþluðum vardý. Tehlikeli olmadýðý belliydi. Dinî konulardan bahsediyordu. El koymanýn bir anlamý yoktu.”

 

26 Ekim 1959 tarihinde Van’ýn Erciþ ilçesinde askerliðine baþlayan Tahir Aktaþ, altý aylýk eðitimin ardýndan Þanlýurfa’nýn Suruç ilçesine jandarma olarak gelir. 30 aylýk askerliðin ardýndan memleketine dönerek lokanta açar. Mermeri kýran Yusuf Hayal Van-Erciþ’teki okuldan arkadaþýdýr. Ancak Hayal’in birliði Þanlýurfa vilayetinin karþýsýnda yer alan, yaklaþýk 30 kiþiden oluþan toplu birliktir. 72 yaþýnda vefat eden Yusuf Hayal 1961’de askerlik görevinin sona ermesinden üç yýl sonra Almanya’ya iþçi olarak gider. 24 sene kaldýðý Duisburg’da demir döküm fabrikasýnda çalýþýr. Eþi Emine Haným’ý dönmesine 5 yýl kala yanýna alýr. Her altý ayda bir eþini ziyarete gelir. 1988’de Ýstanbul’a kesin dönüþ yapan Pehlivan Yusuf, askerlikteki anýlarýný eþi Emine Haným’a ve ikisi kýz biri erkek üç çocuðuna anlatýr. Emine Hayal, “Bediüzzaman Hazretleri’ni merak ederdi. Kitabý vardý onda, biri aldý götürdü. Nasýl aldý kabirden, nasýl çýkarttý onu anlatýrdý. Severdi Bediüzzaman Hazretleri’ni.” diyor.

 

“BENÝM KABRÝM BÝLÝNMEYECEK”

 

67 yaþýndaki Ahmet Çam ise Gaziantep’in Nizip ilçesine baðlý Yeniyazma köyünde ikamet ediyor. Isparta’daki askerliði bir kenara konulacak olursa yaþamý köyünün dýþýna taþmamýþ. Bediüzzaman’ýn mezarý ile uðraþýlmasýna þaþýrýyor: “Bir adamýn cenazesinden asker niye korkmuþ ki? Niçin nakletmiþ acaba? Þaþýrýyor insan. Bir adamdan niye korksun devlet.” diyen Ahmet Çam’ýn iki yýl süren askerliðinin baþladýðý tarih de Üstad’ýn vefatýndan tam bir yýl öncesine denk geliyor: 23 Mart 1959. Mart 1961’de de köyüne dönüyor. 68 yaþýndaki Þenol Baþaslan ise askerliðin ardýndan 1963 yýlýnda yerleþtiði Ýstanbul’da Denizcilik Ýþletmeleri’nde manevracý olarak çalýþmýþ. Kadri Özkartal ise Bursa’da yaþýyor. Kendisi konuþmayý arzu etmese de eþi onun yaþadýklarý hakkýnda kýsa bilgiler veriyor.

 

Bediüzzaman Hazretleri vefatýndan üç gün önce Isparta’dan talebeleri Bayram Yüksel, Hüsnü Bayram ve Zübeyir Gündüzalp ile gizlice Urfa’ya geldi. Hükümet temsilcilerinin “Bir an önce ayrýl” uyarýlarýna raðmen, “Ben buraya dönmeye deðil kalmaya geldim.” diyerek vefatýný haber veriyordu. 21 Mart’ta geldiði, herkese kapýsýný açan, sofrasýna misafirsiz oturmayan Hz. Ýbrahim’in makamýnda gözlerini yumdu. Yaþadýðý yýllarda mezarýnýn Urfa’da kalmayacaðýna da iþaret ediyordu: “Benim kabrim çoklar tarafýndan bilinmeyecek.”

 

 

BEDÝÜZZAMAN’IN MEZARININ TAÞINMASINI ÝSTEYENLER MASONDU

 

Bediüzzaman Hazretleri’nin küçük kardeþi Abdülmecid Ünlükul, Konya’da oturuyordu. Temmuz 1960’ýn ilk günlerinde Vali Bey’in kendisini beklediði haberi iletildi. Odaya girdiðinde üç generalle karþýlaþtý: Cemal Tural, Refik Tulga ve Mucip Ataklý.

 

Abisinin mezarýný þark ahalisinden ziyarete gelenler arasýnda kaçaklar olduðu, nazik bir zaman geçirildiði söylenir. Bu yüzden Ýç Anadolu’da bir bölgeye nakledileceði söylenir. Israr etmemesi, buna mecbur olduðu, dilekçeyi imzalamasý gerektiði ifade edilir. Ünlükul, “Bari mezarýnda rahat etsin.” feveranýna raðmen istemeye istemeye dilekçeyi imzalar. Bu dilekçe Milli Birlik Komitesi’ne dönemin Ýçiþleri Bakaný emekli General Ýhsan Kýzýloðlu tarafýndan sunulur. Ancak komiteye talebin Abdülmecid Ünlükul tarafýndan geldiði, abisini ziyaret edemediðinden dolayý ikamet ettiði Konya’ya taþýmak istediði aktarýlýr. Dilekçe metni de orada okunur. Hukuki bir sorun olmadýðý da belirtilir.

 

Ünlükul’u dinlemeye gerek duymayan Milli Birlik Komitesi Ýçiþleri Bakaný’na taþýma yetkisi verir. Komite üyesi Ahmet Er, kararýn alýndýðý toplantýda bulunmadýðýný ancak Cemal Tural, Refik Tulga, Mucip Ataklý ve Ýhsan Kýzýloðlu’nun mason olduðunu iddia ediyor:

 

“Kanaatimi söylüyorum. Bunlar yapabilirler. Bu isimler masondur. Komitenin içinde Ýslam’a karþý olanlar da vardý, olmayanlar da. Ama Ýslamiyet’in büyüklüðünün farkýnda olan hiç kimse yoktu. Dini bütün adam yoktu. Ezanýn Türkçeleþmesi üzerine çok kavgalar ettik. Ýslamiyet havanýn, suyun, ýþýðýn girmediði yere kadar girmiþ. Ýslamiyet hayatýmýzýn bir parçasý deðil A’dan Z’ye kadar bir bütündür.”

 

Milli Birlik Komitesi üyelerinin kandýrýlmýþ olabileceðini deðerlendiren Ahmet Er, “O bir cinayetti. Bu kadar büyük müçtehidi nasýl rahatsýz edersiniz.” diyor. Abdülmecid Ünlükul, aðlaya aðlaya mezarýn taþýnmasýna þahitlik eder. Hatta diðer þahitlerin aktardýðý gibi abisinin kefeni bugün konulmuþ gibidir ve kefeni açtýðýnda tebessüm eden yüzünü görür.

 

CEMAL TURAL KARÞIMDA KALP KRÝZÝNDEN ÖLECEKTÝ

 

Bediüzzaman Hazretleri ile ilgili çalýþmalarýyla bilinen Necmeddin Þahiner, 1966 yýlýnda Genelkurmay Baþkaný olan Cemal Tural’a önce mektup yazar sonra da onu ziyaret eder. “Tural karþýmda kalp krizinden ölecekti. Bir daha bana Said Nursi ile ilgili mektup göndermeyeceksin, beni aramayacaksýn, kitap göndermeyeceksin dedi.” Taþýnma olayýnýn müsebbibi olarak ihtilalcileri gösteren Þahiner, Bediüzzaman’ýn mezarýnýn sadece birkaç talebesi tarafýndan bilinmesiyle ilgili “Bu olay Cenab-ý Hakkýn, onun duasýný zalimlerin eliyle kabul etmesidir.” diyor.

 

 

Aksiyon Dergisi

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Jahre später...

Bediüzzaman Hz.leri, ömrünün sonlarýnda neþrettiði mektublarda kabrinin gizli olmasýný vasiyet eder.

 

"Benim kabrimi gayet gizli bir yerde... bir iki talebemden baþka hiç kimse bilmemek lazým geliyor. Bunu vasiyet ediyorum."

 

1960 da (hicri 1379 da) Urfa'da vefat eder. Halilurrahman dergahýna defnedilir. Talebeleri hayret içindedirler. Çünkü, o güne kadar Bediüzzaman'ýn her dediðinin çýktýðýný görürlerken, kabrinin bilinmemesi meselesi çýkmamýþtýr.

 

Her gün, binlerce insan, kabrini ziyaret etmektedir. Ýþin sýrrý 27 Mayýs Ýhtilali'yle ortaya çýkar. Ýhtilal hükümetinin emriyle, 12 Temmuz 1960'da gece yarýsý Bediüzzaman'ýn kabri parçalanýr. Na'þý bir uçakla Isparta istikametine götürülür. Talebeleri o zaman Bediüzzaman'ýn vasiyetini ve þu sözlerini daha iyi anlarlar:

 

"Yýkýlmýþ bir mezarým ki, yýðýlmýþtýr içinde

Said'den yetmiþ dokuz emvat, baasam alama

Sekseninci olmuþtur mezara bir mezar taþ

Beraber aðlýyor hüsran-ý Ýslama."

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Jahre später...

Said Nursi'nin mezarını ben buldum!

04 Mayıs 2011 / 13:35

Mustafa Pestil'in Said Nursi'nin mezarını bulması ve sonrasında yaşanan gelişmeleri anlattığı sözleri

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Hürriyet yazarı Yalçın Bayer ve Haber Türk yazarı Murat Bardakçı bugünkü köşelerinde Said Nursi'nin naaşının Urfa'dan kaçırıldıktan sonra denize atıldığını ileri sürdüler. Ancak Said Nursi'nin talebeleri bu iddianın doğru olmadığını çeşitliş defalar dile getirdiler.

 

Urfa'dan sonra Isparta mesarlığına defnedilen Said Nursi'nin naaşı tevafuk eseri bulunur ve oradan başka yere defnedilir. Isparta'daki mesarı bulan Mustafa Pestil o anları "Ağabeyler Anlatıyor" kitaplarının yazarı Ömer Özcan'a anlattı.

 

Mustafa Pestil'le görüşmesini Risale Haber'le paylaşan Ömer Özcan, naaşın denize atılmasının da gerçek dışı bir iddia olduğunu söyledi.

 

İşte Mustafa Pestil'in Said Nursi'nin mezarını bulması ve sonrasında yaşanan gelişmeleri anlattığı sözleri:

 

Malum, Üstad’ın, mezarının bilinmemesi için vasiyeti vardır. Senirkentli Ali İhsan Tola’nın da bulunduğu bir sırada, "Talebelerimden 12 kişi benim mezarımı bilse zarar vermez’ diyor Üstad. Üstad’ın saçları 10 santim kadar uzunmuş ve saçlarına kına yakarmış. Bu vaziyette iken, Urfa yolculuğuna çıkıyor. Orada vefat ediyor. Biz burada Isparta’dayız. Rahmetli Tahiri Mutlu Ağabey var burada. Biz Üstad’ın vefatını geç haber aldık, o yüzden gidemedik. Üstad’ı Urfa’ya defnediyorlar. Yolda giderken Üstad bir talebesine, ‘Beni Hz. İbrahim (a.s.) çağırdı’ diyor.

 

(Ömer Özcan ve Mustafa Pestil)

 

“60 ihtilâlinde başta Türkeş olarak karar alıyorlar; Üstad’ın kardeşi Abdülmecit’i alarak, kabrini tahta bir tabuta koyup, galvanizli sac’a koyup lehimliyorlar. Boşlukları da kaba talaşla dolduruyorlar. Geceleyin uçakla götürüyorlar, ama Abdülmecit de bilmiyor nereye gittiklerini; fakat ‘Bir gölün üstünden geçtik, bir demir kapıdan geçip oraya defnettik’ diyor; ama muhit neresi, bilinmiyor. Bu böyle kaldı. Sonra polisler

orada nöbet beklediler, ama niçin beklediler bilinmiyor, ama mezarlık tespit edilmişti.

 

Derken Isparta’da olduğu anlaşılmaya başlandı, ama tam kesinlik kazanmadı. Böyle dokuz sene geçti aradan. Dokuz sene zarfında herkes kendi kafasına göre ‘Acaba burada mı?’ diye aramalar yapıyor. Galvanizli sacla gömüldüğü belli ya... Bu yüzden Rüştü Ağabey, ‘Şişle bile aradım ağabey!’ dedi.

 

Bir gün Sav’a derse gitmiştik, orada bu konu açıldı. Herkes bir şey söylüyordu. Ben de dedim: ‘Allah’ın izniyle Üstad’ı ben bulacağım.’ Öyle dedim orada o zaman. Sonra benim yeğenimin bir çocuğu doğdu; sonra öldü! Çocuğu yıkadık, koyduk taksiye… Kış günü, çok soğuk… Gittik mezarlığa. Yalnız benimle gidenler bu işleri bilmiyorlardı; ağa-

beyim de var, ama bu işlerden haberdar değildi. Mezar yeri için karar verdim, ‘Şurayı eşin’ dedim. Bana o anda, kazma vurulunca sanki Üstad’ın başına vurmuşlar gibi bir his geldi… Diz çöktüm, Yâsin okumaya başladım.

 

Ben Yâsin okurken benim amcaoğlu, ‘Amca burada bir sac çıktı; bu ne olabilir?’ dedi. Ben hemen anladım tabiî... ‘Hastahanelerde ölenleri böyle yaparlar, getirirler, böyle gömerler’ dedim. Biraz ilerisini kazdık, çocuğu gömdük. ‘Siz haydi gidin bakalım’ dedim diğerlerine. Onlar gittiler.

 

Eştim baktım, galvanizli sac ve lehimli… ‘Tamam!’ dedim. Ama içini daha bilmiyorum... Sonra küreğin ucuyla kanırttım, o lehimleri söktüm. Üstad’ın kafası önüme çıktı. Pırıl pırıl… Üstad’ın saçları kınalı; bir şey olmamış gibi, hiç bozulmamış... Üstad, sarığı başından hiç çıkarmazdı, o yüzden her tarafı tamam, tanıdım; fakat saçlarını bilemedim.

Neyse kapattım üstünü, örttüm.

 

Kimseye bir şey diyemiyordum, çünkü Üstad’a karşı bir yanlışlık olur diye korkuyordum. Sonra Bozanönü’nde Şaban'a sordum, başkasına sordum. Tarif ediyorlar; fakat bir tanesi bile ‘Üstad’ın saçları kınalıdır’ demiyordu. Bir hafta uğraştım, ama demiyorum kimseye. Hiç kimse kınalı demiyor. Allah, Allah! Ezener vardı mesela, o da diyemiyor kınalı diye. Hepsi, her şey tamam, ‘kınalı’ deseler iş bitecek. Sonra Senirkent’e Ali

İhsan Tola Ağabeye gittim, ona sordum. ‘Üstad’ın saçları nasıldır?’ diye. ‘Üstad’ın saçları 10 santim uzunluktadır ve kınalıdır’ dedi. Babasına rahmet, düğüm çözülmüştü şimdi!

 

Bir de tersine koymuşlar tabutu, geceleyin ayaklar kıbleye gelmiş. Fıkıha göre araştırdık, tabutun kıbleye dönmesi lazım geliyordu. Ama tek kişi bunu yapacak güçte değildi. Bunu üç-dört kişiye anlattık, tabutu oradan çıkardık. Mezarı eştik, tabutu çıkardık. Kanırttığımız yerden Üstad’ın yüzünü tekrar gördük. Ondan sonra çok derin bir mezar kazdık orada, altını da epey saptırdık. Bizde çıkarırlar korkusu vardı...

 

Rahmetli Hacı Nureddin vardı, Atasoyların Ahmet’in babası, İslâmköy’dendir. Nurettin’e

dedim ki: ‘Bunu buradan çıkarmasınlar. Buraya bir mezar yap, ama boşluğa koyacaksın; göçtü mü anlarız! Oraya öyle bir beton koyacaksın ki kolay kolay çıkaramayacaklar…’ Böyle bir tertip aldık. Fakat mübarek, bunu ihmal etmiş, yapmamış… Babası Osman Ağabey vardı, rahmetli oldu, o da gidiyor Isparta’da bulunan bir ağabeye anlatıyor. ‘Minareci böyle böyle… Üstad’ı bulmuş!’ diye anlatıyor. O ağabey de emir veriyor, ‘Çıkarın!’ diye. Salim Gümüş ile Sav’dan Bekir Hafız, bir kişiyi de alıyorlar, tabutu çıkarıyorlar... Götürüyorlar ve başka yere defnediyorlar.

 

http://www.RisaleHaber.com,

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Jahre später...

21 Kasım 2013 Perşembe 11:09

[h=1]TBMM'de 'Said Nursi'nin mezarını buldum' iddiası[/h]

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin mezarı yine tartışma konusu oldu

 

İbrahim Mert'in haberi:

RİSALEHABER-ÖZEL

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin mezarı yine tartışma konusu oldu. TBMM'de verilen bir önergede Said Nursi'nin mezar yerinin bulunması istendi. Zaman zaman kamuoyuna yansıyan tartışmalara karşılık Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri mezar yerinin bilinmemesini vasiyet etmişti. Buna rağmen konu sık sık gündeme getiriliyor.

Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve arkadaşları tarafından, "25 Haziran 1925 günü idam edilen Şeyh Said Efendi ve 46 arkadaşının mezar yerlerinin ailelerine teslim edilmemesinin nedenlerinin" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen Meclis araştırma önergesi üzerinde parti temsilcileri konuştu.

BEDİÜZZAMAN'IN MEZAR YERİNİ AÇIKLIYORUM...

Şeyh Said ile ilgili sözlerinden sonra Bediüzzaman Said Nursi hakkında da konuşan BDP Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, "Mezarı Halilürrahman'da defnedildi 23 Mart 1960'ta ancak 27 Mayıs darbecileri 12 Temmuz 1960'ta mezarını yıktılar, cenazesini bilinmeyen bir yere götürdüler. O bilinmeyen yeri ben şimdi açıklamak istiyorum. İddia odur ki Bediüzzaman Saidi Kürdi'nin mezarıIsparta'nın Barla ilçesindedir, Isparta'nın Barla ilçesindeki bir mezarlıktadır. Bir iddia da Saidi Kürdi'nin mezarının Isparta şehir merkezinde, şehir mezarlığında Huvel Baki ismiyle bir yere defnedildiğinedir. Huvel Baki, doğum tarihi ve vefat tarihi belli olmayan bir meçhul mezar olarak Isparta Şehir Mezarlığında duruyor, bunun da açıklanmasını istiyoruz. Ve bu tarihî şahsiyetlerin mezarlarının yerini açıklayıp kendi halkına iade edilmesini talep ediyoruz. Biz ateş çemberinden geçtik, ölümle sınandık da geldik bugüne, biz Şeyh Sait'in, Seyit Rıza'nın, Beddiüzzaman Saidi Kürdi'nin, Şeyh Ubeydullah'ın, Qazi Muhammed'in, Mele Mustafa Barzani'nin ve daha birçok mücadele önderimizin nasihatlerini cebimizde taşıyarak beynimize nakşederek bugüne geldik" dedi.

CHP'Lİ HÜZEYİN AYGÜN: SAİD NURSİ 1955'TE FİŞLENMİŞ

Önerge üzerine konuşan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ise Said Nursi'nin fişlendiğini belirtti.

"Seyit Rıza'ların idamının üzerinden 77, Şeyh Sait'in idamının üzerinden 89, Bediüzzaman olarak tabir edilen yani zamanların harikası diye tabir edilen Said Nursi'nin mezarının kaybedilmesinin üzerinden 53 yıl geçtiğini" hatırlatan Aygün, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Seyit Rıza tartışması ve Şeyh Sait olayı yine Saidi Nursi olayına dair başka bir belgeyle geldim.Şimdi, bu tarihe yaklaşım gerçekten sorunlu, herkes kendi mağdurunun hakkını savunuyor ve başkasının acısına bakmama gibi bir eğilim genel hâle geliyor. Ben bir tane fiş getirdim, bizim tarihimizde ta Osmanlıdan beri çok sayıda fişler var. Bilirsiniz, Abdülhamit döneminde Yıldız Sarayı evraktan geçilmezdi. Bu fiş 23 Mart 1955'te düzenlenmiş, Saidi Nursi'yle ilgili. Düzenleyen Hükûmet, Adnan Menderes Hükûmeti. Saidi Nursi'yi fişlemişler ve sinsi ve kurnaz bir şahıs olan adı geçenin, işte gizliden gizliye din devleti kurma, Kürtçü faaliyetler yürütme yönünde çabalar içinde olduğu yazılıyor. Eğer Seyit Rıza'nın acısına doğru bakmazsak Saidi Nursi'nin kayıp olan mezarı meselesine de doğru bakmayız; Seyit Rıza meselesinde taraf olursak, kutuplaşırsak diğer acıları da, kanımca, görmezden geliriz."

BDP Bingöl Milletvekili İdris Baluken de "Şeyh Sait Efendinin, Pir Seyit Rıza'nın, Bediüzzaman'ın naaşlarının halkına verilmesi, ailesine verilmesinin insani bir talep" olduğunu ifade etti.

Önerge, karar yeter sayısı bulunamadığı için oylanamadı.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Monate später...

05 Mart 2014 Çarşamba 13:01

[h=1]Darbeciler Said Nursi’nin naaşına asit döktü[/h]

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Said Özdemir ağabeyin röportajının ikinci bölümü

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Said Özdemir ağabeyin Habervaktim sitesine verdiği röportajın ikinci bölümü de yayınlandı. Said Özdemir ağabey, bu bölümde Bediüzzaman Hazretlerinin kabrine dair ayrıntıları anlatıyor:

 

Erol Metin’in röportajı:

 

Sanırım vefatında Üstad’ın yanında değildiniz?

20 Mart 1960’da Ulucanlar’da hapse girdik. Sikke-i Tasdik-i Gaybi’den dolayı. 23 Mart’ta yani 3 gün sonra Üstad Urfa’ya gitti, vefat etti orada.

 

Vefatını nasıl duydunuz?

Gazetede duyduk.

 

Nasıl bir duyguydu hapiste olup da Üstad’ın cenazesine gidememek?

Üzüldük. Dedik ki; biz onun cenazesine gidemedik. 33 gün sonra hapisten çıktık. Ondan sonra Urfa’ya gittik. Üstad’ın kabrini ziyaret ettik.

 

Zaten kabri darbeden sonra kaldırıldı?

Ondan sonra kaldırdılar. İlk önce askeriye onu kaldırdı. Abdülmecit Abi’den (Said Nursi’nin kardeşi) bizzat duydum. “Urfa’da cenazeyi çıkardılar. Tayyareye binip bilinmeyen bir istikamete geldik” diyor. Gece olduğu için bir de ihtiyar kendisi, neresi olduğunu bilmiyor. “Askeri cemseler geldi. Oraya bindirdiler. Bir hayli yol gittik. Sonra bir yere geldik. Askerler yeri kazdı” diyor. Üstad’ı sandukasını olduğu gibi koymuşlar. Bunlar kapatmışlar.

 

Mezarlığa mı koymuşlar?

Evet mezarlığa koymuşlar.

 

Şu an kabrinin nerede olduğu konusunda herhangi bir şey çıkmadı mı?

Biliyoruz ama söylemeye iznimiz yok.

 

Siz nerede olduğunu biliyor musunuz?

Biliyorum.

 

Şu an Türkiye’nin neresinde olduğunu biliyorsunuz?

Biliyoruz. Abilerle beraber onu defnettik.

 

Nasıl yani?

Mezarlıktaki bir yeri kazarken Üstad’ın sandukasına rastlıyorlar. Ondan sonra Abi’lerle beraber bizi çağırdılar. Aldık Üstad’ı kendi vasiyet ettiği yere götürdük. Orada defnettik.

 

Siz kendiniz defnettiniz öyle mi?

Evet. Fakat söylemeye izin yok.

 

Hangi ilde olduğu konusunda, Isparta diyorlar?

Bir şey diyemem.

 

Yani darbecilerin sahipsiz bir şekilde koyduğu yerden çıkarttınız. Sandukasını kim tanıdı?

Sandukası belliydi zaten. Sandukayı da ters koymuşlar. Sandukayı açtık, Üstad belli görünüyor zaten.

 

Naaşını gördünüz öyle mi?

Evet.

 

Sandukasını nasıl ters koymuşlar, naaşını ters mi gömmüşler?

Ters koymuşlar böyle. Gece olduğu için.

 

Sırt üstü değil, yüz üstü koymuşlar?

Evet sandukayı olduğu gibi koymuşlar.

 

Peki kıbleye göre ayarlama yapmışlar mıydı?

Yok askerler öyle gömüp gitmişler.

 

Biran önce gömüp gidelim diye öyle Üstad’ın naaşını saygısız bir şekilde koymuşlar yani?

Evet.

 

Ne hissettiniz gördüğünüzde?

Tabii sevindik. Üstad’ın vasiyetini yerine getirdik.

 

“ASİT DÖKMÜŞLER”

 

Tabutu açtığınızda Üstad’ın naaşı bozulmuş muydu?

Bozulmamıştı. Hatta onlar bozmak için çok uğraşmışlar ama Allah’ın lütfu hiçbir şey olmamış.

 

Nasıl yani?

Tabutun içine asit dökmüşler. Ama Allah’ın izniyle hiç zarar vermemiş.

 

Darbeciler Üstad’ın cesedi bozulsun diye tabuta asit koymuşlar ama bulunduğunda bugünkü gibi sağlamdı öyle mi?

Evet.

 

Kiminle beraber gittiniz?

Üstad’ın ilk talebeleriyle beraber. Söylemem onu.

 

Gittiniz oradan aldınız?

Ondan sonra da Üstad’ın kendi vasiyet ettiği yere götürdük.

 

Sonradan sıkıntı çıkarttılar mı size?

Yok.

 

Habersiz mi götürdünüz?

Tabii.

 

Başka bir ile götürdünüz?

Evet.

 

Peki sadece has talebeleriyle mi gittiniz, orada bulunanlardan birisi söylerse?

Üstad’ın talebeleriyle beraber.

 

Mezarlık mıydı bu defnettiğiniz yer?

Söylemiyoruz.

 

Yani başka birisi meçhul diye kazıp açsa öyle bir durum olmaz mı?

Öyle bir durum yok.

 

Peki ziyaret ediyor musunuz Üstad’ın kabrini?

Bazen ediyoruz.

 

Bazen gidip ziyaret ediyorsunuz?

Evet.

 

Hocam neden kabrinin bilinmesini istemiyorsunuz?

Üstad kendisi istemiyor. Diyor ki: “ben Risale-i Nur’un önüne bir perde olmayayım. Üstad böyleydi, Üstad şöyleydi… Esas Risale-i Nur’dur.”

 

Türbeye çevrilmesin diye?

Kendisi perde olmasın. Bütün nazarlar hep Risale-i Nur’a dönsün diye.

 

Peki sizden sonra kimse bilmeyecek mi?

Biz ona karışmıyoruz.

 

Amiyane tabirle bu sır sizinle beraber mezara mı gidecek?

Artık bilmiyoruz. Üstad kendisi bize öyle söyledi.

 

“TÜRKEŞ BUNLARI BİLMİYORDUM DEDİ”

 

1960 darbesinden sonra cuntacılar size baskı yaptı mı?

Darbeden sonra Alparslan Türkeş’in evine gittik. Onlar bize gelmeden biz onlara gidelim diye. Anlattık Risalelerdeki müspet milliyetçiliği. Türkeş ‘bunları bilmiyordum’ dedi. Ondan sonra bize ilişmediler.

 

Türkeş Risalelerden etkilendi mi?

Evet etkilendi.

 

Kaynak: Habervaktim

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

13 Mart 2014 Perşembe 09:51

[h=1]Başbakandan Said Nursi'nin mezarını bulmasını istedi[/h]

BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan

BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan Said Nursi'nin mezar yerini açıklamasını istedi.

Tan, Doğu ve Güneydoğu’daki mitinglerinde Said Nursi’den söz edip, o dönem CHP'nin kendisine çektirdiğini anlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdi. Tan, Başbakan Erdoğan’ın Şanlıurfa, Muş ve Bitlis'teki mitinglerinde Said Nursi'ye övgüler yağdırdığını ve Fethullah Gülen'i, Said Nursi'nin eserleri üzerinden vurduğunu belirterek, "Başbakan Erdoğan, Said Nursi'yi CHP iktidarlarının sürgün ve hapiste çürüttüğünü, Urfa'da vefat ettikten sonra defnedildiği mezardan çıkarılarak götürüldüğünü, darbecilerle CHP'lilerin ittifak içinde olduklarını söylemektedir"dedi.

Başbakan Erdoğan'a "Bu basit seçim polemiklerini bırak" diyen Tan, "12 yıldır iktidardasın MİT ve devletin tüm belgeleri elinde Said Nursi'nin mezarı nerede? Bunu söyle. Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarları nerede? Açıkla. Bedava Bediüzzaman meddahlığı yapma. Üzerine düşeni yap, Kemalistleri koruma. Mezar yerlerini açıkla" dedi.

DHA

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 1 Monat später...

24 Nisan 2014 Perşembe 15:46

 

Said Nursi mezar vasiyetini yazarken ordaydım

 

Bugün vefat eden Üzeyir Şenler, yazarımız Ömer Özcan’a o ilginç anları anlatmıştı

 

İLGİLİ HABERLER

 

» *Bediüzzaman’ın talebesi Üzeyir Şenler vefat etti

 

» *Üzeyir Şenler ağabey dua bekliyor

 

» *Üzeyir Şenler: Kardeşlerden dua istiyorum

 

Risale Haber-Haber Merkezi

 

*

 

Bugün günün ilk saatlerinde vefat eden*Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Üzeyir Şenler'in bir çok hatırası vardı. Üzeyir ağabey vefatından önce*"Ağabeyler Anlatıyor" kitaplarının yazarı Ömer Özcan'a konuşmuştu.

 

*

 

Hatıralarından biri de Bediüzzaman Hazretlerinin mezarına dair vasiyetini yazdırırken o an'a şahit olmasıydı. İşte o hatıra:

 

*

 

Kabrinin yerinin bilinmemesi için vasiyetini yazdırdı

 

*

 

Üstad Hazretleri yüzüne bakılmasını istemez, rahatsız olurdu. Ama ben bir kere doyasıya baktım. Şöyle olmuştu:*

 

*

 

1957’de Isparta’da asker iken yanında kaldığım seneydi.Üstadın Emirdağ Lâhikasında kabri ile alakalı vasiyeti vardır. O vasiyetin yazılması anında oradaydım.*

 

*

 

Üstad Hazretleri yatsı namazını vaktinde kılar ve dünya kelamı konuşmadan yatardı. Tabi biz de Üstada uyarak öyle yapıyorduk.*

 

*

 

Bir gün zil çaldı. Zübeyir ağabey fırladı Üstadın odasına koştu. Hemen geri geldi,*“Üstad hepinizi acilen çağırıyor”dedi. Üstad’ın yatsıdan sonra konuşma âdeti yoktu ki; bunda bir iş var dedik. Neyse hemen alel-acele toplanıp gittik. Hatta iyi hatırlıyorum bende çizgili bir pijama vardı. Pijama ile gittim… Baktık Üstad karyolasında oturmuş bizi bekliyor... Oturun, diye eliyle işaret etti.*“Ceylan git kâğıt kalem al gel”*dedi. Ceylan tam kalkarken, Üstad: “Dur! Dur! Dikkatim dağıldı” dedi. Şimdi beni çok iyi dinle, vasiyetimi yazdıracağım. Buradan çıkar çıkmaz hemen kaleme al, yaz bana getir” dedi. Ceylan hem seri yazar, hem de çok güzel yazısı vardır.*

 

*

 

Üstad başladı söylemeye:*“Dünyada beni sohbetten men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat…"şeklinde konuşmaya başladı. Netice olarak,*“…Vasiyetim odur ki kabrimin yerinin kimse tarafından bilinmesi istemiyorum”*dedi.*

 

*

 

Biraz durdu, daha sessizce:*“İki üç kişi müstesna”*dedi. Sonra kaşlarını şöyle çattı ve sağ elinin avucu yere doğru açık halde başının seviyesine kadar başıyla beraber yukarıya doğru kaldırarak:*“Zaten kimse bilmeyecek”dedi.*

 

*

 

İşte tam o sırada başım öne doğru eğikken, birden başımı kaldırdım ve mübarek veçhesini doya doya seyrettim. Üstadın gözleri çok haşmetlidir. Bazen cemalî cilve ile bakar, bazan de Celalî bakardı ki, her iki hali de çok hoştur.*

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 1 Monat später...

25 Mayıs 2014 Pazar 13:16

[h=1]Said Nursi'nin kabrinin nerede olduğunu açıkladı[/h]

Araştırmacı Yazar Necmeddin Şahiner Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin kabrinin yerini açıkladı.

Risale Haber - Haber Merkezi

 

Bir mezar taşının bile olmadığını ifade eden Şahiner, "orada bir kabir değil bir külliye yapılması gerekir" dedi.

 

Sabah'ta İsa Tatlıcan'a verdiği röportajda Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin vefatının ardından naaşının Urfa'dan nakledilmesi ile ilgili olaylar hakkında bilgiler verdi.

 

Röportajın ilgili kısımları şöyle:

 

27 Mayıs darbecileri mezar soyguncusu

 

27 Mayıs'ta darbecilerin icraatlarından biri Said Nursi'nin mezarını bilinmeyen bir yere nakletmekti. Belgelerle Bediüzzaman'ın Kabir Olayı kitabını yazan Necmeddin Şahiner: Kabir meselesiyle ilgili generallerle ve Alparslan Türkeş ile görüştüm. Türkeş korkuyor ve kaçıyordu

 

27 Mayıs darbesinin üzerinden geçen 54 yıla rağmen acılar hâlâ unutulmadı.

 

Bu darbenin tek mağduru siyasiler değildi.

 

27 Mayıs darbesinin zulmettiği insanlardan biri de Bediüzzaman Said Nursi'ydi.

 

Darbecilerin ilk icraatlarından biri Bediüzzaman'ın mezarını gaspetmek ve bilinmeyen bir yere götürmek oldu. Ömrünün 50 yılını Bediüzzaman'ı hayatının bilinmeyenlerini ortaya çıkarmaya adayan Necmeddin Şahiner, darbecilerin mezar kaçırma hadisesini Belgelerle Bediüzzaman'ın Kabir Olayı ismiyle kitaplaştırdı. Said Nursi hakkında 30'dan fazla kitaba imza atan Şahiner ile Bediüzzaman'ın izinde yaptığı 50 yıllık yolculuğu ve darbecilerin mezar soygunculuğu hikayesini konuştuk.

 

- 27 Mayıs darbesinden sonra Bediüzzaman'ın mezarı kırılarak başka bir yere nakledildi. O günlerden biraz bahseder misiniz?

- Ankara'da 27 Mayıs darbesinin kudretli generalleri ve albaylarında 1960 yılının temmuz ayında bir hareketlilik başladı. Niyetleri Bediüzzaman'ın kabrini yerinden çıkarıp bilinmeyen bir yere götürmekti. Yaptıkları hırsızlığa bir kılıf uydurmak için Abdulmecit Ünlükul'a zorla bir kağıt imzalatıyorlar.

 

Bediüzzaman'ın kabrini yerinden çıkaran askerlere 20 gün izin vaat ediyorlar.

 

Askerle ne yaptığını kimin mezarını kırdıklarını bile bilmiyor. Urfa'daki tarlaya bir askeri uçak iniyor. Cenazeyi uçağa koyup Abdulmecit Ünlükul'un eşliğinde Afyon'a götürüyorlar.

 

- Pilotlarla görüştünüz mü?

- Pilot Ahmet Kırlay ile yıllar sonra Bornova'da görüştüm. Ağlayarak karşıladı ve "Beni bir günahtan kurtarmaya geldin, kim olduğunu bilmiyordum daha sonra öğrendim" dedi.

 

- Cenaze nereye götürüldü?

- Afyon'dan Isparta'ya götürüyorlar ve şehir mezarlığına defnediyorlar.

Daha sonra 1967 yılında bir cenaze defni sırasında galvaniz bir tabuta rastlıyorlar. Mezarda Üstad'ın naşını buluyorlar. Sonra ağabeyler tarafından oradan da alınıp Isparta'daki Sav mezarlığına götürülüyor. Şu anda mezarı Isparta Sav mezarlığında bulunuyor.

Defalarca gittim ziyaret ettim. Mezartaşı bile yok. Bu olayı Belgelerle Bediüzzaman'ın Kabir Olayı adıyla kitap haline getirdim.

 

- Bediüzzaman'ın mezarının bilinmemesi gerektiğini düşünenler var.

- Ben o inançta değilim. Üstad manevi bir işaretle bu mesele ile ilgilenmemi söyledi. Üstad "mezarım bilinmeyecek" dedi ve bu isteği yerine geldi.

Artık bence orada bir kabir değil ama külliye yapılması gerekir.

 

- Darbecilerle görüşebildiniz mi?

- Kabir meselesi ile ilgili generallerle ve iki defa Alparslan Türkeş ile görüştüm.

Korkuyor ve kaçıyordu. Kabir meselesi açılınca çok rahatsız oluyorlar.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 5 Monate später...

20 Kasım 2014 Perşembe 09:26

 

Said Nursi’nin mezar yerinin kaydı devlette var

 

İlgili belgelere çalışırken bir kez daha farkettim ki, bunların hepsinin kaydı devlette var

 

Risale Haber-Haber Merkezi

 

*

 

Abdülkadir Selvi, "Bediüzzaman Said Nursi’nin mezar yeriyle ilgili belgelere çalışırken bir kez daha farkettim ki, bunların hepsinin kaydı devlette var" dedi.

 

*

 

Yeni Şafak'taki yazısında*Seyit Rıza ve Şeyh Said'in mezar yerlerine dair konuyu değerlendiren Selvi, şunları yazdı:

 

*

 

"Eski bir Cumhurbaşkanımız ise Seyit Rıza’nın mezarının yerinin açıklanmasını isteyen bir yazara,*“Seyit Rıza işini karıştırmayın. Arkasından Şeyh Said’in mezarı gelir. Devlet bu işin altında kalır”*demişti.

 

*

 

Kalırsa bu zulmü yapanlar kalır.

 

*

 

Yeni Türkiye’de ölümlerden korkan bir devlet istemiyoruz.

 

*

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin mezar yeriyle ilgili belgelere çalışırken bir kez daha farkettim ki, bunların hepsinin kaydı devlette var.

 

*

 

Bu kayıtlar açılsın*Seyit Rıza’nın ve Şeyh Said’in mezarlarının yeri açıklansın.

 

*

 

Öcalan’la çözüm süreci yürütürken, Seyit Rıza’ya, Şeyh Said’e bağlı olanlar en azından mezarlarını ziyaret edebilsinler...

 

*

 

*

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 5 Wochen später...

Anasayfaya DönKarakter boyutu :****20 Aralık 2014 Cumartesi 13:29

 

Bediüzzaman’ın mezarını bulan Mustafa Pestil vefat etti

 

İnna lillah ve inna ileyhi raciunRisale Haber-Haber MerkeziBediüzzaman Hazretleriyle görüşen Son şahitlerden Mus*ta*fa Pes*til vefat etti. “Mi*na*re*ci Mus*ta*fa” olarak da bilinen Mustafa Ağa*bey, Bediüzzaman Hazretlerinin Urfa’dan sonra gizli gömülen kabrini bulan kişidir.1928 Sürmene doğumlu olan Mustafa ağabey lâ*ka*bın*dan da an*la*şı*la*ca*ğı gi*bi mi*na*re us*ta*sı*dır. Bir*çok de*fa ha*yat*ta iken Üs*tad Bediüzzaman Haz*ret*le*ri*ni gör*müş*tür. Bediüzzaman Hazretlerinin na*a*şı*nın Ur*fa’dan ka*çı*rı*lıp meç*hul bir ye*re gö*tü*rül*me*sin*den 9 buçuk se*ne son*ra Is*par*ta Doğancı Kab*rista*nı’n*da bul*mak Mus*ta*fa Pestil Ağa*be*ye na*sip olu*yor.Mustafa Pestil ağabey Bediüzzaman hazretlerinin naaşını nasıl bulduğunu “Ağabeyler Anlatıyor” kitaplarının yazarı Ömer Özcan’a şöyle anlatmıştı:“Üs*tad Haz*ret*le*ri Fıt*nat Ha*nım’ın evin*de ka*lı*yor*du. Fıt*nat Ha*nım ders*ha*ne*ler*den yetiş*miş bir ka*dın*dı ve çok kuv*vet*li bir Os*man*lı*ca’sı var*dı. Ma*lum, Üs*tad’ın, me*za*rı*nın bi*linme*me*si için va*si*ye*ti var*dır. Se*nir*kent*li Ali İh*san To*la’nın da bu*lun*du*ğu bir sı*ra*da, ‘Ta*le*be*lerim*den 12 ki*şi be*nim me*za*rı*mı bil*se za*rar ver*mez’ di*yor Üs*tad. Üs*tad’ın saç*la*rı 10 san*tim ka*dar uzun*muş ve saç*la*rı*na kı*na ya*kar*mış. Bu va*zi*yet*te iken bi*li*yor*su*nuz, Ur*fa yol*cu*lu*ğu*na çı*kı*yor Üs*tad. Ora*da ve*fat edi*yor. Biz Is*par*ta’da*yız. Rah*met*li Ta*hi*ri Ağa*bey bura*da. Biz Üs*tad’ın ve*fa*tı*nı geç ha*ber al*dık, o yüz*den gi*de*me*dik. Üs*tad’ı Ur*fa’ya def*ne*di*yor*lar. Yol*da gi*der*ken Üs*tad bir ta*le*be*sine, ‘Be*ni Hz. İb*ra*him (a.s.) ça*ğır*dı’ di*yor.“60 ih*ti*lâ*lin*de baş*ta Tür*keş ola*rak ka*rar alı*yor*lar; Üs*tad’ın kar*de*şi Ab*dül*me*cit’i alarak, kab*ri*ni tah*ta bir ta*bu*ta ko*yup, gal*va*niz*li sac’a ko*yup le*himli*yor*lar. Boş*luk*la*rı da ka*ba ta*laş*la dol*du*ru*yor*lar. Ge*ce*le*yin uçak*la gö*tü*rü*yor*lar, ama Ab*dül*me*cit de bil*mi*yor ne*re*ye gittik*le*ri*ni; fa*kat ‘Bir gö*lün üs*tün*den geç*tik, bir de*mir ka*pı*dan ge*çip ora*ya def*net*tik’ di*yor; ama mu*hit ne*re*si, bi*lin*mi*yor. Bu böy*le kal*dı. Son*ra po*lis*ler ora*da nö*bet bek*le*di*ler, ama niçin bek*le*di*ler bi*lin*mi*yor, ama me*zar*lık tes*pit edil*miş*ti.“Der*ken Is*par*ta’da ol*du*ğu an*la*şıl*ma*ya baş*lan*dı, ama tam ke*sin*lik ka*zan*ma*dı. Böy*le do*kuz se*ne geç*ti ara*dan. Do*kuz se*ne zar*fın*da her*kes ken*di ka*fa*sı*na gö*re ‘Aca*ba bu*ra*da mı?’ di*ye ara*ma*lar ya*pı*yor. Gal*va*niz*li sac*la gö*mül*dü*ğü bel*li ya... Bu yüz*den Rüş*tü Ağa*bey, ‘Şiş*le bi*le ara*dım ağa*bey!’ de*di. O za*man*lar çok sı*kıy*dı. Be*nim evi*me ya*pı*lan bas*kın*la*rın sa*yı*sı*nı bi*le bil*mi*yo*rum, o ka*dar çok sı*kı... Bü*yük bir is*yan yap*mı*şız gi*bi ağır ce*za*da ben ve ha*nı*mım çok yar*gı*lan*dık!“ÜS*TAD’IN NA*A*ŞI HİÇ BO*ZUL*MA*MIŞ*TI”“Bir gün Sav’a der*se git*miş*tik, ora*da bu ko*nu açıl*dı. Her*kes bir şey söy*lü*yor*du. Ben de de*dim: ‘Al*lah’ın iz*niy*le Üs*tad’ı ben bu*la*ca*ğım.’ Öy*le de*dim ora*da o za*man. Son*ra be*nim yeğe*ni*min bir ço*cu*ğu doğ*du; son*ra öl*dü! Ço*cu*ğu yı*ka*dık, koy*duk tak*si*ye… Kış gü*nü, çok soğuk… Git*tik me*zar*lı*ğa. Yal*nız be*nim*le gi*den*ler bu iş*le*ri bil*mi*yor*lar*dı; ağa*be*yim de var, ama bu iş*ler*den ha*ber*dar de*ğil*di. Me*zar ye*ri için ka*rar ver*dim, ‘Şu*ra*yı eşin’ de*dim. Ba*na o an*da, kaz*ma vu*ru*lun*ca san*ki Üs*tad’ın ba*şı*na vur*muş*lar gi*bi bir his gel*di… Diz çök*tüm, Yâ*sin oku*ma*ya baş*la*dım. Ben Yâ*sin okur*ken be*nim am*ca*oğ*lu, ‘Am*ca bu*ra*da bir sac çık*tı; bu ne ola*bi*lir?’ de*di. Ben he*men an*la*dım ta*biî... ‘Hastanelerde ölen*le*ri böy*le ya*par*lar, ge*ti*rir*ler, böy*le gö*mer*ler’ de*dim. Bi*raz ile*ri*si*ni kaz*dık, ço*cu*ğu göm*dük. ‘Siz hay*di gi*din ba*ka*lım’ de*dim di*ğer*le*ri*ne. On*lar git*ti*ler.(Mustafa Pestil ağabey Ömer Özcan'a konuşmuştu...)“Eş*tim bak*tım, gal*va*niz*li sac ve le*him*li… ‘Ta*mam!’ de*dim. Ama içi*ni daha bil*mi*yorum... Son*ra kü*re*ğin ucuy*la ka*nırt*tım, o le*him*le*ri sök*tüm. Üs*tad’ın ka*fa*sı önü*me çık*tı. Pı*rıl pı*rıl… Üs*tad’ın saç*la*rı kı*na*lı; bir şey ol*ma*mış gi*bi, hiç bo*zul*ma*mış... Üs*tad, sa*rı*ğı ba*şın*dan hiç çı*kar*maz*dı, o yüz*den her ta*ra*fı ta*mam, ta*nı*dım; fa*kat saç*la*rı*nı bi*le*me*dim. Ney*se ka*pattım üs*tü*nü, ört*tüm.“Kim*se*ye bir şey di*ye*mi*yor*dum, çün*kü Üs*tad’a kar*şı bir yan*lış*lık olur di*ye kor*ku*yordum. Son*ra Bo*zan*önü’nde Şa*ban (Akdağ) var*dır, bi*lir*si*niz. Üs*tad’ın çok ku*lunç*la*rı*nı ez*miş*tir. Ona sor*dum, baş*ka*sı*na sor*dum. Ta*rif edi*yor*lar; fa*kat bir ta*ne*si bi*le ‘Üs*tad’ın saç*la*rı kı*na*lı*dır’ de*mi*yor*du. Bir haf*ta uğ*raş*tım, ama de*mi*yo*rum kim*se*ye. Hiç kim*se kı*na*lı de*mi*yor. Al*lah, Al*lah! (Mustafa) Eze*ner var*dı me*se*la, o da di*ye*mi*yor kı*na*lı di*ye. Hep*si, her şey ta*mam, ‘kı*na*lı’ de*se*ler iş bi*te*cek. Son*ra Se*nir*kent’e Ali İh*san To*la Ağa*be*ye git*tim, ona sor*dum. ‘Üs*tad’ın saç*la*rı nasıl*dır?’ di*ye. ‘Üs*tad’ın saç*la*rı 10 san*tim uzun*luk*ta*dır ve kı*na*lı*dır’ de*di. Ba*ba*sı*na rah*met, düğüm çö*zül*müş*tü şim*di!“ÜS*TAD, BAŞ*KA BİR YE*RE DEF*NE*Dİ*Lİ*YOR”“Bir de ter*si*ne koy*muş*lar ta*bu*tu, ge*ce*le*yin ayak*lar kıb*le*ye gel*miş. Fı*kıha gö*re araş*tırdık, ta*bu*tun kıb*le*ye dön*me*si la*zım ge*li*yor*du. Ama tek ki*şi bu*nu ya*pacak güç*te de*ğil*di. Bu*nu üç-dört ki*şi*ye an*lat*tık, ta*bu*tu ora*dan çı*kar*dık. Bun*lar*dan iki*si öl*dü, di*ğe*ri Sa*lim Gün*taş. Me*za*rı eş*tik, ta*bu*tu çı*kar*dık. Ka*nırt*tı*ğı*mız yer*den Üs*tad’ın yü*zü*nü tek*rar gör*dük. On*dan son*ra çok de*rin bir me*zar kaz*dık ora*da, al*tı*nı da epey sap*tır*dık. Biz*de çı*ka*rır*lar kor*ku*su vardı... Rah*met*li Ha*cı Nu*red*din var*dı, Ata*soy*la*rın Ah*met’in ba*ba*sı, İs*lâm*köy’den*dir.“O sı*ra*lar*da ben de neş*ri*yat ya*pı*yo*rum Is*par*ta’da. An*tal*ya, Ga*zi*pa*şa... Fet*hi*ye’ye kadar neş*ri*yat ben*de. On beş se*ne kel*le kol*tuk*ta, Al*lah’ın ina*ye*tiy*le bu neş*ri*ya*tı yap*tık. Yal*nız bu*ra*dan ora*ya git*mek zor ol*du*ğun*dan bu*ra*yı, ya*ni Antalya-El*ma*lı’yı mer*kez ya*pa*yım de*dim. Nu*rettin’e de*dim ki: ‘Bu*nu bu*ra*dan çı*kar*ma*sın*lar. Bu*ra*ya bir me*zar yap, ama boş*lu*ğa ko*ya*cak*sın; göç*tü mü an*la*rız! Ora*ya öy*le bir be*ton ko*ya*cak*sın ki ko*lay ko*lay çı*ka*ra*ma*ya*cak*lar…’ Böy*le bir ter*tip al*dık. Fa*kat mü*ba*rek, bu*nu ih*mal et*miş, yap*ma*mış… Ba*ba*sı Os*man Ağa*bey var*dı, rah*met*li ol*du, o da gi*di*yor Is*par*ta’da bu*lu*nan bir ağa*be*ye an*la*tı*yor. ‘Mi*na*re*ci böy*le böy*le… Üs*tad’ı bul*muş!’ di*ye an*la*tı*yor. O ağa*bey de emir ve*ri*yor, ‘Çı*ka*rın!’ di*ye. Çı*kar*ma*ya baş*layın*ca el*le*rin*de*ki kü*rek*le*rin sap*la*rı ka*fa*la*rı*na vu*ru*lu*yor, çı*ka*ra*mı*yor*lar, bı*ra*kıp dö*nü*yor*lar. Bu*nu ba*na ora*da ye*ri ka*zı*yan*lar*dan bi*ri*si an*lat*tı. Üs*tad mü*sa*a*de et*mi*yor.“On*dan son*ra bu ar*tık du*yu*lu*yor. Du*yul*duk*tan son*ra Sa*lim Gü*ntaş ile Sav’dan Be*kir Ha*fız, bir ki*şi*yi de alı*yor*lar, ta*bu*tu çı*ka*rı*yor*lar... Sav’a gö*tü*rü*yor*lar. Üstad şu anda Sav’da.*(Mustafa Pestil Ağabeyin bahsettiği tarihten sonra Bayram Yüksel Ağabey Hz. Üstad’ın mübarek naaşını tekrar başka bir yere nakletmiştir. Ömer Özcan)*Bi*zim Nu*ret*tin de on gün son*ra Is*par*ta me*zar*lı*ğı*na gi*di*yor, ta*bu*tun çı*ka*rıl*dı*ğı*nı bil*me*den ora*ya be*ton*dan me*za*rı ya*pı*yor. Ama Üs*tad çı*ka*rıl*dık*tan son*ra... Ben bu ara*da El*ma*lı’da*yım. Bir gün El*ma*lı’ya Is*par*ta’dan bi*ri gel*di; ba*na, Üs*tad’ın me*za*rı*nın gö*tü*rül*dü*ğü*nü an*lat*tı. Dedi ki: ‘Is*par*ta’ya bü*yük bir ge*lir kay*na*ğı ola*cak*tı, zi*ya*re*te ge*len tu*rist*ler ola*cak*tı, pa*ra ge*lecek*ti…’ Fe*na bo*zul*muş*tum ora*da. Her*kes du*y*muş! Son*ra git*tim Is*par*ta’ya, bak*tım Nu*ret*tin me*za*rı yap*mış… ‘Çı*ka*rıl*sa me*zar bo*zu*lur*du, bu be*ton bo*zu*lur*du’ de*dim. Me*ğer Üs*tad çı*karıl*dık*tan son*ra yap*mış me*za*rı... Şim*di Üs*tad ar*tık ora*da de*ğil…“İKİ ED*DAİ Şİ*İ*Rİ*NİN SE*BE*Bİ*Nİ ŞİM*Dİ AN*LA*MIŞ*TIK…”“Biz bu kab*ri 9,5 se*ne son*ra bul*muş*tuk. 1969’da... Üs*tad’ın yü*zün*de hiç*bir bo*zul*ma yo*ktu; yal*nız bir ye*ri*ne ilâç dök*müş*ler, bel*li olu*yor*du. Bu*ra*da bir şey daha var ki: Söz*ler’de*ki Ed*dai şi*i*rin*de, ‘Yı*kıl*mış bir me*za*rım ki, yı*ğıl*mış*tır için*de / Said’den yet*miş do*kuz em*vat bâ-âsam âlâ*ma. / Sek*se*nin*ci ol*muş*tur, me*za*ra bir me*zar taş’ di*yor Üs*tad Haz*ret*le*ri... Üs*tad’ın hic*rî tak*vi*me gö*re ve*fat ta*ri*hi 1379’dur, ona işa*ret var... Şu*a*lar’da*ki Ed*dai şi*i*rin*de ise, ‘Yı*kılmış bir me*za*rım ki, yı*ğıl*mış*tır için*de / Said’den alt*mış do*kuz em*vat bâ-âsam âlâ*ma / Yet*mişin*ci ol*muş*tur, me*za*ra bir me*zar ta*şı’ de*mek*te*dir Üs*tad Haz*ret*le*ri... Me*za*rı*nın bu*lun*du*ğu mi*lâ*dî 1969 se*ne*si*ne işa*ret et*mek*te*dir. Ara*da*ki 10 se*ne fark bu*nu gös*te*ri*yor.”*

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Monate später...

[h=1]Şahiner, Said Nursi’nin mezar yerini açıkladı[/h]

Peki Said Nursi'yi çok seven biri olarak bu konuyu sizin açıklamanız bir çelişki değil mi?

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman'ın hayatını araştıran Necmettin Şahiner, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin mezar yerini açıkladı.

 

Sabah’tan İsa Tatlıcan’a konuşan Şahiner’in açıklamaları şöyle:

-27 Mayıs darbesinden sonra Bediüzzaman'ın mezarı kırılarak başka bir yere nakledildi. O günlerden biraz bahseder misiniz?

Ankara'da 27 Mayıs darbesinin kudretli generalleri ve albaylarında 1960 yılının temmuz ayında bir hareketlilik başladı. Niyetleri Bediüzzaman'ın kabrini yerinden çıkarıp bilinmeyen bir yere götürmekti. Yaptıkları hırsızlığa bir kılıf uydurmak için Abdulmecit Ünlükul'a zorla bir kağıt imzalatıyorlar.

BİR ÖLÜNÜN MEZARINI GASPETMENİN DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK

-Bir insanın mezarını kırıp, cenazesini gasp edip başka yere taşımak nasıl bir şey anlaşılır gibi değil

Bir cenazeyi mezardan kaçırmanın insanlık tarihinde örneği yok. Nebbaş mezar soyguncusu demek. Bir ölünün mezardan alınması dünyada örneği yok.

-Akrabaları müdahale etmiyor mu mezarın tahrip edilip cenazenin çıkarılmasına?

Üstad'ın kardeşi Abdulmecid Ünlükul çekingen birisi. Vefatından 3 ay sonra kabir nakli için bir talepte bulunmasını istiyorlar. Ama kendisinin böyle bir talebi yok. Konya Valisi tarafından zorla bir evrak imzalatılıyor. Oradan kendisini Urfa'ya götürüyorlar. Urfa'da o gün güvenlik önlemleri had safhaya ulaşıyor. Darbeciler şehirde kuş uçurtmuyor. Mezarın gasp edilmesi için bütün şartları hazırlıyorlar.

MEZARINI PARÇALAYANLAR AĞLAYARAK BANA SARILDI

- Mezarı kimler parçalıyor?

Götürdükleri askerler içinde Pehlivan Yusuf isimli bir er var. Kim ne kadar çok çalışırsa, yorulursa ona 30 gün izin vereceğiz diyorlar. Askerler kimin mezarını kazdıklarını bile bilmiyorlar.

- Daha sonra tanıştınız mı o isimlerle?

Askerlerle tanıştım. Kimin mezarını gasp ettiklerinden bile habersizlerdi. Üstad'ın mezarını taşıyan iki pilotla görüştük. Birisinin adı Ahmet Kırlay. Evine gittim ağlayarak karşıladı beni. Sarıldı "neden bu kadar geç geldin" diye sordu. "Biz ne yaptığımızı bilmiyorduk" dedi.

TÜRKEŞ'E SORDUĞUMDA ÇOK ÖFKELENDİ

- 27 Mayıs darbesinden yer alan Alparslan Türkeş mezarın parçalanması olayının neresinde?

Alparslan Türkeş'le görüştüm. Yazılı olarak cevap vereceğini söyledi ama cevap vermedi. Bu soru ile muhatap olunca nedense çok kızıyor. Bana da kızmıştı. Said Nursi'nin mezar meselesi denilince alevleniyor, öfkeleniyor. 27 Mayıs'ta radyolarda konuşan darbenin kudretli albaydı Alparslan Türkeş. Elbette bu sorunun muhatabıdır. Ama asıl sorumlular kim derseniz. Birinci sorumlu Orgeneral Cemal Gürsel ve ikinci sorumlu İçişleri Bakanı Muharrem İhsan Kızıloğlu'dur. Ama Türkeş'in de işin içinde olduğunu biliyoruz. İhtilalden sonra yaptığı bir konuşmada kendisine Nurculuk sorulmuş ve "biz Said Nursi'nin mezarını kaldırmakla o meseleyi hallettik" demiştir.

- Said Nursi'nin gasp edilen cenazesi nereye götürülüyor?

Üstad'ın cenazesi Urfa'da bir askeri uçağa bindiriliyor. Önce tabut uçağa sığmıyor. Yeni galvanizli tabut getiriliyor ve diğer tabut yakılıyor. Uçak Afyon'da askeri bir havaalanına iniyor. Tabutu erler alıyor ve askeri bir ambulansa koyuyor. Karşılama sırasında Isparta Valisi de var. Bir de Hamdi Ömeroğlu isimli demokrasi düşmanı bir darbeci var.

- Cenaze Isparta'ya nasıl götürülüyor?

Isparta Valisi'nin eşliğinde Afyon'dan Isparta mezarlığına getiriliyor. Oraya defnediliyor. Abdülmecid ağabey devamlı gözyaşları içinde defin işlemini bekliyor. Yıllar sonra Üstad'ı Isparta'da gömen isim Ahmet Çam'ın evine gittim. Daha sonra Abdulmecid abi'yi Isparta'dan alıp Konya'da evine teslim ediyorlar. Konya'da eşi Rabia Ünlükulu sapasağlam aldım diye imzalatıyorlar. Adeta bir kargo paketi gibi.

http://www.risalehaber.com/d/other/cenaze.jpg

MEZARI BİR KAZI SONUCUNDA BULUNUYOR

- Peki mezar nasıl bulunuyor?

1967 yılında Minareci lakaplı Nur talebesi bir ağabeyin çocuğu vefat ediyor. Çocuğuna mezar aranırken Allah'ın yardımıyla Bediüzzaman'ın galvanizli tabutuna rastlıyorlar. Darbeciler tabutu ters koymuşlar. Ayak yerine baş, baş yerine ayak konulmuş. Saçlarından tanıyorlar Bediüzzaman'ı önce. Sonra vücut hatlarından kesinleştiriyorlar.

- Cenaze bugünkü yerine nasıl taşınıyor?

Üstad'ın ilk talebelerinden Zübeyir Gündüzalp var. Lise ve Üniversite yıllarında onunla bulunmak nasip oldu. Zübeyir ağabey'e telefon ediyorlar. O günlerde sağlık sorunları varmış. Telefon edenlere "ben çok hastayım, Bayram Yüksel ağabeye telefon edin" diyor. Bayram ağabey cenazeyi daha düzenli bir yere taşımak için Ankara'dan Isparta'ya geliyor.

- Kimler şahitlik ediyor Said Nursi'nin bugünkü mezar yerine gömülmesine?

Bayram Yüksel, Tahiri Mutlu ve onlara yardım eden 5-6 tane Isparta'lı Nur talebeleri mezarı taşıyorlar. Mezarı kazıyorlar galvanizli tabutu çıkarıyorlar. Bir gece Ispartalı Avşarlar ailesinin evinde kalıyor tabut.

ISPARTA SAV MEZARLIĞINDAKİ YERİ ÇOK AZ KİŞİ BİLİYOR

- Siz görüştünüz mü bir gece cenazeyi evinde tutan aile ile?

Evet görüştüm. "Tabutu açıp baktınız mı" diye sordum. Bakmışlar, kınalı saçlarından, boyundan, gözlerinden, burnundan, alnından Üstad'ın cenazesi olduğuna kanaat getirdikten sonra tabutu tekrar kapatmışlar .

- Peki şu an Bediüzzaman'ın kabri nerede?

Risale-i Nur Külliyatı'ndan çok geçen Isparta Sav Köyü var. Bediüzzaman'ın cenazesi Sav mezarlığında bulunuyor. Bir mezar taşı da yok. Ben gittim gördüm. O bölgedeki Nur talebeleri ve ağabeyler yerini bilirler ama bu konu Nur talebeleri arasında hiç konuşulmaz.

MEZARININ PARÇALANACAĞINI 1923 YILINDA YAZMIŞTI

- Said Nursi'nin mezarının yeri yıllarca sır gibi saklandı. Talebeleri de bu konuyu hiç gündeme getirmedi. Bunun özel bir nedeni var mı?

Üstadın vasiyeti olduğu için bunu yıllarca sır gibi sakladılar. "Kendini Risale-i Nur'a adamış birkaç talebem dışında mezarımın yerini kimse bilmesin" diyor. Başka bir yerde "Hz. Ali'nin mezarı nasıl kesin olarak bilinmiyorsa ben de mezarımın bilinmesini istemiyorum" diyor. Mezar adabının bilinmediğinden yakınıyor. 1923'te yazdığı Lemaat isimli eserinde yıkılmış mezarından bahseden bir şiire yer veriyor. Ağabeylerde bunlara binaen mezar hadisesini hiç gündeme getirmiyorlar.

- Peki Said Nursi'yi çok seven biri olarak bu konuyu sizin açıklamanız bir çelişki değil mi?

Bu soru bana çok sık soruluyor. Bediüzzaman'ın mezarının parçalanarak gaspedilmesi çok sarsıcı bir hadise. Dünya görüşü ne olursa olsun bu konu anlatıldığında insanların gözleri açılıyor. CHP zihniyetini ve zulmünü anlatan bir olay. Ben o yüzden bu konunun sürekli gündemde tutulması ve Üstad'ın adının geniş kitlelere duyurulması gerektiğini düşünenlerdenim.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 6 Monate später...

[h=1]Bediüzzaman’ı mezarından nasıl çıkardıklarını anlattı[/h]

 

Ana Sayfa» BEDİÜZZAMAN

http://s.risalehaber.com/i/1x1.gifhttp://s.risalehaber.com/i/1x1.gif

 

23.09.2015 14:46

http://d.risalehaber.com/news/185702.jpg

Bediüzzaman Said Nursi’nin Şanlıurfa'daki mezarının taşınmasında jandarma olarak görev alan Tahir Aktaş, cenazeyi çıkardıkları geceyi anlattı

http://www.risalehaber.com/d/banner/uygulama.jpg

K.Maraş Elbistanlı Tahir Aktaş, kabrin taşınmasında etkin rol almış bir kişi olarak o günleri anlattı. O dönemde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde jandarma olarak görev yapan Aktaş, Bediüzzaman Said Nursi’nin vefatından 1,5 ay sonra bile kefeninin solmadığını gördüklerini ve mezar taşını çok zorlu bir çalışma sonrasında kırabildiklerini anlattı.

26 Ekim 1959 tarihinde Van'ın Erciş ilçesinde askerliğine başlayan Tahir Aktaş, 6 aylık eğitimin ardından Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine jandarma olarak gelir. Burada görev yaptığı sırada ‘Gizli’ ibareli bir yazıulaştığını aktaran Aktaş, “İhtilalden 15-20 gün sonraydı. Gizli bir yazı geldi. Gizli yazıları biz açamayız. Bölük komutanları açardı. Ben o zaman birlik kalem amiriydim. Götürdüm. Kazım Ertunç isminde de bölük komutanı vekili vardı. O yazıyı okudu. 'Vilayetten 2 asker istiyorlar, müsaitsen yanına birini al git' dedi. 'Müsaidim' dedim. Kuşandık gittik vilayete. Jandarmada merkez komutan vekili vardı. Ona Suruç’tan geldiğimizi söyledik. ‘Silahlarınızı hazırlayın akşam göreve gideceksiniz’ dedi. Yatsıdan sonraydı. İçtima yaptılar. Vilayetlerde o zaman toplu birlik jandarmaları olurdu göreve gitmek için. Bir hayli asker kuşandık. Doldur boşalt yaptık silahlarımızı. Bir eğitim yaptık. Arabalara bindik." dedi.

http://www.risalehaber.com/d/other/bediuzzaman-said-nursi-mezar-kabir-.jpg

[h=2]SAİD NURSİ'NİN MEZARINI BALYOZLARLA KIRDIK

CENAZEYİ GÖRÜNCE...[/h]Çarşının içinden Balıklıgöl'e doğru gittiklerini anlatan Aktaş şöyle devam etti: "Çarşının içinden postal sesleri geliyordu. Bir hayli asker vardı. Parke taş döşeli yerlerden postal seslerini duyuyorduk. Balıklıgöl’e geldik. O zaman elektrik kısıtlıydı. Yapılmış bir mezar vardı. Arabalardan kazma kürek aldık indik. Mermerden yapılı bir mezardı. Balyozlarla kırmaya başladık. Vura vura balyozlar kullanılmaz hale geldi. O derece sağlam mermerden yapılmıştı. Kırıldıktan sonra kazma işi başladı. O anda insanın içi ürperiyor. Cenaze çıkıyor, neyin nesi, bildiğimiz yok. Yarım saat kadar uğraştık. Çıkardık. Daha kefeni solmamış, olduğu gibi duruyordu. Bir ceset. Halbuki cenaze defin olalı en az 1,5 ay oluyordu. Askeri arabaya aldık. Siverek yolu üzerinde süvari birliği vardı. Cenazenin olduğu araba alaydan içeri girdi. Diğer arabalar konvoy halinde dışarıda bekledi. Cenazeyi içeriye teslim etti araç. Geri dönüş yaptı. Bizler birliklerimize döndük.”

Aktaş şunları kaydetti: “Sabah oldu. Bölük komutanı beni çağırdı. 'Balıklıgöl'de bir mezar açtık, cenaze çıkarttık' dedim. 'Kim olduğunu bilmiyorum' dedim. O zamana kadar Said Nursi adını duymamıştım. O zaman hükümeti idare eden Alparslan Türkeş idi. Hükümet bildirileri onun imzasıyla yayınlanırdı. O biliyordu mezarının nerede olduğunu. O zamanki Jandarma Komutanı bilebilir. O gece caddelerde askerler geziyordu. Çok asker vardı. Silahlar hazırdı.”

Cenazenin Said Nursi’ye ait olduğunu geç öğrendiğini belirten Aktaş sözlerini şöyle tamamladı: "Öğrendikten sonra ben göreve çıktım. Bostancı köyü vardı. Orada Şeyh Osman diye bir zat vardı. Onun yanına gittim. Olayı anlattım. Şeyh Osman, ‘Vah yavrum vah’ dedi. O mübareği yerinde de mi bırakmadılar? Mezarında da mı rahat vermediler? Hayatı cezaevlerinde geçmişti, bu seferde mezarda mı başladılar?' deyip ağlamaya başladı.”

Cihan

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Bediüzzaman’ı mezarından nasıl çıkardıklarını anlattı[/h]

 

Ana Sayfa» BEDİÜZZAMAN

http://s.risalehaber.com/i/1x1.gifhttp://s.risalehaber.com/i/1x1.gif

 

23.09.2015 14:46

http://d.risalehaber.com/news/185702.jpg

Bediüzzaman Said Nursi’nin Şanlıurfa'daki mezarının taşınmasında jandarma olarak görev alan Tahir Aktaş, cenazeyi çıkardıkları geceyi anlattı

http://www.risalehaber.com/d/banner/uygulama.jpg

K.Maraş Elbistanlı Tahir Aktaş, kabrin taşınmasında etkin rol almış bir kişi olarak o günleri anlattı. O dönemde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde jandarma olarak görev yapan Aktaş, Bediüzzaman Said Nursi’nin vefatından 1,5 ay sonra bile kefeninin solmadığını gördüklerini ve mezar taşını çok zorlu bir çalışma sonrasında kırabildiklerini anlattı.

26 Ekim 1959 tarihinde Van'ın Erciş ilçesinde askerliğine başlayan Tahir Aktaş, 6 aylık eğitimin ardından Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine jandarma olarak gelir. Burada görev yaptığı sırada ‘Gizli’ ibareli bir yazıulaştığını aktaran Aktaş, “İhtilalden 15-20 gün sonraydı. Gizli bir yazı geldi. Gizli yazıları biz açamayız. Bölük komutanları açardı. Ben o zaman birlik kalem amiriydim. Götürdüm. Kazım Ertunç isminde de bölük komutanı vekili vardı. O yazıyı okudu. 'Vilayetten 2 asker istiyorlar, müsaitsen yanına birini al git' dedi. 'Müsaidim' dedim. Kuşandık gittik vilayete. Jandarmada merkez komutan vekili vardı. Ona Suruç’tan geldiğimizi söyledik. ‘Silahlarınızı hazırlayın akşam göreve gideceksiniz’ dedi. Yatsıdan sonraydı. İçtima yaptılar. Vilayetlerde o zaman toplu birlik jandarmaları olurdu göreve gitmek için. Bir hayli asker kuşandık. Doldur boşalt yaptık silahlarımızı. Bir eğitim yaptık. Arabalara bindik." dedi.

http://www.risalehaber.com/d/other/bediuzzaman-said-nursi-mezar-kabir-.jpg

[h=2]SAİD NURSİ'NİN MEZARINI BALYOZLARLA KIRDIK

CENAZEYİ GÖRÜNCE...[/h]Çarşının içinden Balıklıgöl'e doğru gittiklerini anlatan Aktaş şöyle devam etti: "Çarşının içinden postal sesleri geliyordu. Bir hayli asker vardı. Parke taş döşeli yerlerden postal seslerini duyuyorduk. Balıklıgöl’e geldik. O zaman elektrik kısıtlıydı. Yapılmış bir mezar vardı. Arabalardan kazma kürek aldık indik. Mermerden yapılı bir mezardı. Balyozlarla kırmaya başladık. Vura vura balyozlar kullanılmaz hale geldi. O derece sağlam mermerden yapılmıştı. Kırıldıktan sonra kazma işi başladı. O anda insanın içi ürperiyor. Cenaze çıkıyor, neyin nesi, bildiğimiz yok. Yarım saat kadar uğraştık. Çıkardık. Daha kefeni solmamış, olduğu gibi duruyordu. Bir ceset. Halbuki cenaze defin olalı en az 1,5 ay oluyordu. Askeri arabaya aldık. Siverek yolu üzerinde süvari birliği vardı. Cenazenin olduğu araba alaydan içeri girdi. Diğer arabalar konvoy halinde dışarıda bekledi. Cenazeyi içeriye teslim etti araç. Geri dönüş yaptı. Bizler birliklerimize döndük.”

Aktaş şunları kaydetti: “Sabah oldu. Bölük komutanı beni çağırdı. 'Balıklıgöl'de bir mezar açtık, cenaze çıkarttık' dedim. 'Kim olduğunu bilmiyorum' dedim. O zamana kadar Said Nursi adını duymamıştım. O zaman hükümeti idare eden Alparslan Türkeş idi. Hükümet bildirileri onun imzasıyla yayınlanırdı. O biliyordu mezarının nerede olduğunu. O zamanki Jandarma Komutanı bilebilir. O gece caddelerde askerler geziyordu. Çok asker vardı. Silahlar hazırdı.”

Cenazenin Said Nursi’ye ait olduğunu geç öğrendiğini belirten Aktaş sözlerini şöyle tamamladı: "Öğrendikten sonra ben göreve çıktım. Bostancı köyü vardı. Orada Şeyh Osman diye bir zat vardı. Onun yanına gittim. Olayı anlattım. Şeyh Osman, ‘Vah yavrum vah’ dedi. O mübareği yerinde de mi bırakmadılar? Mezarında da mı rahat vermediler? Hayatı cezaevlerinde geçmişti, bu seferde mezarda mı başladılar?' deyip ağlamaya başladı.”

Cihan

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Life always has many mysteries and full of broken magic draws us constantly researching to find out, I stay Nursi's grave contains more profound things with what we believe thay.theo tui point 1 some other mysteries of the ancients in the Earth's core or in the air with 1 shielded somehow obscured 1 city hidden overhead. can now find not as bright shining future will be
Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 7 Jahre später...

[h=1]Ahmet Maranki: Said Nursi'nin mezarını sizin için görüntüledik[/h][h=2]Üstadın Urfa'dan Isparta'ya Isparta'dan sabah mezarına gömülmesinden sonraki bütün safhaları dinledik, kayıt altına aldık[/h]Risale Haber-Haber Merkezi

Seminer için Isparta'ya giden Prof. Dr. Ahmet Maranki, Bediüzzaman Hazretlerinin kaldığı evi ziyaret etti. Risale-i Nur hizmetinin önemli mekanlarından biri olan Sav kasabasına da uğradı. Paylaşımlarda bulunan Maranki, son şahitlerle de sohbet etti.

Maranki'nin paylaşımları şöyle:

SAİD NURSİ'NİN KALDIĞI EV MÜZE

Isparta Sav kasabasında şimdi köy olan merkez camiinde ilim irfan noktasında Üstadına hizmet etmiş bütün hocalarmıza ve "işin sahibine" dualarda bulunduk, fatihalar okuduk! Hayatınızda gidebilirseniz Isparta'ya Sav kasabasında Merkez Camiinde ilim irfan noktasında asrın ihtiyaçlarına göre eser veren Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi hazretleri ve bütün ilim erbabının ruhlarına birer fatiha okuyun. Ruhları için el fatiha. Kozmik mesajı alanlar bir kere daha düşünsünler ve ona göre dualarını yapsınlar vesselam.

http://www.risalehaber.com/d/other/maranki_saidnursi_ev.jpgIsparta'da Said Nursi hazretlerinin kaldı ev müze olarak kullanılıyor sizler için ziyaret ettik.

ISPARTA'DA GÖMÜLMESİNDEN SONRAKİ BÜTÜN SAFHALARI KAYIT ALTINA ALDIK

Isparta Sav köyünde Sav Medresesinin önünde tarihi çınar 90 yaşına yaklaşmış Bediüzzaman Said Nursi hazretleri ile hasbihal etmiş, sohbetinde bulunmuş, mezarında hizmetinde bulunmuş tarihi çınar Abdülkadir Zeybek abiyle uzun uzun sohbet ettik. Üstadın Urfa'dan Isparta'ya Isparta'dan sabah mezarına gömülmesinden sonraki bütün safhaları dinledik, kayıt altına aldık. Allah hayırlı uzun ömürler versin. Kendisine de rahatsızlığıyla ilgili şifa reçeteleri sunduk, duaları aldık! Allah bütün ölmüşlerimizi rahmet etsin. Yaşayanlarımıza Şafii ismi hürmetine şifa ihsan eylesin âmin âmin âmin.

Isparta Sav ilçesindeyiz, merkez camiindeyiz. Öğlen namazını kıldık cemaat ve misafirlerle bu önemli yerde bir hatıramız olsun dedik. Önümüzdeki yılların en büyük aydınlanma ve cazibe merkezlerinden biri kozmik bir bakış ile vesselam Bediüzzaman Said Nursi hazretleri. Isparta'dan sonra buraya getirilerek defnedildiği mekanlardan biri olduğu rivayet ediliyor şahitlerce vesselam!

MEZARLIĞI SİZLER İÇİN GÖRÜNTÜLEDİK

Isparta'da Said Nursi hazretlerinin Urfa'dan getirildiğinde ilk gömüldüğü mezarlık sizler için görüntüledik. Daha sonra buradan alınarak Sav ilçesinde Hasan'la da vasiyeti gereği bilinmeyen bir yere gömülmüştür.

Isparta Sav mezarlığında Mustafa Gül, İbrahim Gül ve diğer nur talebelerinin kabristanlığında fatihalar okuduk bütün ölmüşlerimize rahmet olsun..

Kaynak: Ahmet Maranki: Said Nursi'nin mezarını sizin için görüntüledik

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Kemal Benek'in haberi:RİSALEHABER-ÖZEL23 Mart 1960 yılında Şanlıurfa'da vefat eden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ilk olarak Balıklıgöl bölgesindeki Dergah Camiinin bahçesine defnedildi. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra darbeciler bir gece mezarı kırıp Bediüzzaman'ın naaşını bilinmeyen bir yere götürdü.O günden bu yana Said Nursi'nin mezarı sürekli gündeme getiriliyor. Geçtiğimiz günlerde konuyu gündemine alan Şanlıurfa Barosu, olayın aydınlatılması için iki avukatı görevlendirdi.Baro başkanı Avukat Ahmet Tüysüz'ün başkanlığında toplanan yönetim kurulu, 5 Temmuz 2017 tarihli 43/26-41 sayılı yazıda "Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin mezarının parçlanıp, naaşının ortadan kaldırılması, kaybedilmesi olayının aydınlatılması ile ilgili olarak gerekli işlemlerin yapılmasına, gerekli bildirimlere bulunulması hususuna Av. Murat Aydeniz ve Av. Fırat Ayçiçek'in yetkilendirilmesine oy birliği ile karar verildi" ifadeleri yer aldı.Baronun görevlendirdiği avukatlar hukuki ve idari soruşturmalara başlayacak.Said Nursi'nin mezar vasiyetiBediüzzaman Said Nursi'nin mezarının bilinmemesi medyada her zaman polemik ve merak konusu oldu. Bediüzzaman'ın bu konuda net izahları olmasına, Nur talebelerinin bu nedenle mezar meselesini gündeme getirmemesine rağmen zaman zaman aynı konu gündeme getirilmekte.Bediüzzaman Said Nursi, hayatta iken de diğer büyük zatlardan farklı olarak bir tarz ortaya koymuştur. Bunun nedeni ise çağın gereği ve ihtiyacından kaynaklanmıştır. Eskide şahıs zamanı idi ama içinde bulunduğumuz asır ise şahıs zamanı değil, şahsı manevi zamanıdır.Üstad Bediüzzaman da zamanın gereği olarak, dikkatleri kendine değil, şahs-ı maneviye çekmeye çalışmıştır. Bunu yaşarken yaptığı gibi, ölümünden sonra da yapmış oluyor. Zaten kendisi de vefatından önce mezarının bilinmemesi gerektiğini söylemiş ve hatta haber vermiştir. Dediği gibi de olmuştur. Hayatta iken teveccühten rahatsız oluyordu. Vefatından sonra da bu rahatsızlığı yaşamak istemediğini ifade etmiştir.Bediüzzaman, arkasında bir halife değil, Risale-i Nur Külliyatı gibi bir hazineyi bırakarak Hakk'ın rahmetine kavuştu. Hayatta iken, arzu etmediği bir hususun vefatından sonra gerçekleşmesini asla istemedi. Önce, gereksiz kabir ziyaretinin yapılmaması ikazında bulundu. "Dostlar uzaktan ruhuma fatiha okusunlar, manevi dua ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risale-i Nur'daki azami ihlas ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir manevi sebep hissediyorum" dedikten sonra, kendisini Nurlara vakfetmiş birinin kabri başında nöbet tutarak, lüzumsuz ziyaret edenlere bu hususu bildirmesini ister.Emirdağ Lahikası'nda yer alan, talebelerine yaptığı son dersinde ise, daha dikkat çekici ifadelere yer verir."Benim kabrim gayet gizli bir yerde... bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lazım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor."Kaynak: Şanlıurfa Barosu Said Nursi'nin mezarını bulmak için harekete geçti

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...