Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Dinlerarasý Diyalog

Yazar Prof.Dr.Hayrettin Karaman

 

Bu baþlýk üzerine konuþan ve yazanlar -ki, AB ile iliþkiler yüzünden son

günlerde konu daha sýk ele alýnýr olmuþtur- içinde bilenler ve bilmeyenler,

iyi niyetli olanlar ve olmayanlar var. Bilmeden konuþulur mu demeyin,

Türkiye'de konuþuluyor ve pek de ayýplanmýyor. Bu iþin iyi niyetle ne

alakasý var diye sorabilirsiniz; þöyle bir alakasý var: Bir gurup bir baþka

gurup hakkýnda iyi düþünmüyor, arada rekabet, hatta adavet var; bu yüzden

karþýlýklý veya tek taraflý olarak öküzün altýnda buzaðý aranýyor,

yakýþtýrma ve abartmalar yapýlýyor, tahminler ve vehimler birer gerçekmiþ

gibi ortaya atýlýyor, karþý tarafa mal ediliyor ve bütün bunlardan bir sonuç

alýnmak isteniyor: Karþý tarafý yýpratmak, üzerine kuþku bulutlarýný çekmek,

mümkün olursa haritadan silmek.

Dünyanýn þurasýnda burasýnda bu isim altýnda toplantý yapanlarý da ayný kaba

koymak mümkün deðildir; iyi niyetli ve samimi olanlar yanýnda istismarcýlar,

komplocular, kötü maksatla kullanýcýlar da vardýr.

 

Pek azýna olsa da, ben de bu çeþit toplantýlara katýldým. Bunlardan biri,

bir yýl kadar önce Avustralya'da yapýlmýþtý; dört müslüman ile çeþitli

oturumlarda sayýlarý deðiþen hristiyan din ve ilim adamlarý vardý. Tebliðler

sunuldu, müzakereler yapýldý, bazý sonuçlar ede edildi. Bunlarýn arasýnda

Ýslam'a aykýrý olan bir sonuç yoktu; biz dinimizi anlattýk, onlar da

dinlerini anlattýlar; biz tevhidden asla taviz vermedik, ama onlar teslisten

(Allah hakkýnda þirke varan "baba-oðul-ruhulkudüs üçlemesinden") hayli taviz

verdiler; "Allah'ý bir bildiklerini, diðerlerinin O'nun sýfatlarý gibi

olduðunu açýkça söyleyenleri" oldu. Bu arada aslý vahye dayanan dinlerin

mensuplarý olarak dünyanýn, ortak olarak benimsediðimiz problemleri ile

savaþmak, bunlarý çözmek ve durumu iyileþtirmek için ortak gayret sarfetmek

gerektiðinin altý çizildi. Toplantýnýn adý üzerinde de duruldu, "diyalog

dinler arasýnda deðil, dine inananlar arasýnda olur" denildiði için, "dinler

arasý" veya "Ýslam-Hristiyanlýk diyalogu" yerine, "Müslüman-Hristiyan

diyalogu" ismi tercih edildi.

 

Son yýllarda dinler arasý diyalog toplantýlarýný daha çok belli bir cemaatin

mensuplarý yürüttüðü için iþin geçmiþini bilmeyenlere, bu faaliyette kötü

bir niyet bulunduðu zanný verilmeye çalýþýldý. Ayný cemaat Abant

toplantýlarýný da tertip ediyordu ve buraya yalnýzca bir dine inananlarý

veya ilahiyatçýlarý deðil, ülkenin kanaat önderlerini, kamu oyunu etkileyen

ve önde gelen düþünür ve yazarlarý, bunlarýn dine inananlarýný ve

inanmayanlarýný -her yýl listeyi deðiþtirip daha çok ve çeþitli katýlýmcý

çaðýrarak- toplantýlarý sürdürüyordu. Son yýlda yurtdýþýna da taþarak ABD ve

Brüksel'de Abant platformlarýnýn benzerlerini tertiplediler. Bu faaliyetin

de altýnda çapanoðlu arayanlar oldu, oluyor. Benim bizzat þahit olduðum

gerçek odur ki, tertip heyeti her defasýnda þunu tekrarladý: "Biz baþlattýk;

istedik ki, kavga yerine barýþ, kaos yerine düzen ve huzur, güvensizlik

yerine güven, birbirini anlamamak ve dinlememek yerine anlamak ve dinlemek;

paylaþtýðýmýz tek ülke ve tek dünyada bütün insanlarýn zarar gördüðü

olumsuzluklar yerine bazý olumlu geliþmeler.. olsun! Sizler isterseniz biz

size hizmet etmeye devam ederiz; ama baþka bir gurup, heyet, sivil toplum

örgütü bu iþi üstlenirse memnun ve yardýmcý oluruz." Ama bu iþe sahip çýkan

bulunamadý, hizmet yine ayný heyetin omzunda kaldý.

 

"Peki bunlarýn hiç menfaatleri yok mudur?" diye bir soru sorulabilir. Bunu

toplantýlarda da soranlar, hatta "Siz de kendinizi meþrulaþtýrmak ve

bizlerden destek almak için bu toplantýlarý yapýyorsunuz" diyenler oldu.

Bunu diyenleri de dýþlamadýlar, bir sonraki yýl tekrar çaðýrdýklarý da oldu.

Ben bu konuda þunu söylemeyi uygun görüyorum: Bir insan veya bir gurup bir

faaliyeti yaparken kendileri ve baþkalarý için bir takým amaçlarý ve

beklentileri olur, bu tabiidir; önemli olan meþruiyet ve fayda-zarar

dengesidir. Bu ikisini deðerlendirmek de katýlýmcýlara düþer; kimse kimseyi

zorlamýyor.

 

Farklý inanç, dünya görüþü ve hayat tarzýna sahip fertler ve guruplar

arasýnda yapýlan buluþma ve görüþmelerin birden fazla amacý vardýr;

bunlardan bazýlarý da þunlar olabilir: 1. Birbirlerini tanýmak, doðru bilgi

sahibi olmak, 2. Biri diðerini ikna ederek kendi inancýna ve hayat tarzýna

insan kazanmak, 3. Guruplar arasýnda veya bütün dünyada mevcut ortak

problemlerin bir kýsmýný çözmek, bütün taraflar için faydalý olacak bazý

eylemlerde iþbirliði yapmak...

 

Yukarýda sýralanan amaçlarýn biri veya birkaçýný saðlamak üzere yapýlan

diyaloglar (buluþmalar, görüþmeler, tartýþmalar, ortak teþebbüsler ve

eylemler) oldukça eski zamanlardan beri yapýlmýþtýr. Müslümanlarýn katýldýðý

diyaloglar ise daha Hz. Peygamber zamanýnda baþlamýþtýr. Sevgili

Peygamberimiz (s.a.) en önemli görevi olan tebliði yapabilmek için zorunlu

olan diyalogu kullanmýþ, ötekilerle ya bizzat veya mektuplarý ve ashabý

vasýtasýyla temas kurmuþ, onlarý önce Ýslam'a, bu olmazsa sulha ve

antlaþmaya, bazý konularda iþbirliðine davet etmiþ, gerektiði zaman

temsilcilerle tartýþmýþtýr. Burada iki örnekle yetineceðim:

 

a) Yerim dar olduðu için özetleyeceðim bu olayý daha geniþ olarak þu eserden

okuyabilirsiniz: M. Hamidullah, Ýslam Peygamberi, I, 863. paragraf vd.

 

Babasý cömertlik ve asaletle ün salmýþ olan hristiyan Adiy b. Hâtim, Mekke

fethinden sonra kendi bölgesine yapýlacak müslüman akýmýndan korkarak,

kýzkardeþini de yanýna alamadan Suriye'ye kaçýyor, bölgesi müslümanlarýn

eline geçiyor, kýzkardeþi de esir alýnarak Medîne'ye getiriliyor. Kadýn,

kardeþinin þerefsiz davranýþýndan þikayet ederek Peygamberimizden merhamet

diliyor; o da hem kadýný serbest býrakýyor, hem de istediði yere gidebilmesi

için binek ve azýk veriyor. Kadýn Suriye'de kardeþini buluyor; önce

hýrpalýyor, sonra da Medine'ye giderek Hz. Pygamberle görüþmesini tavsiye

diyor ve þöyle diyor: "Muhammed gerçekten Allah'ýn Resulü ise onu kim daha

önce kabul ederse daha çok övgüye layýk olur. Sýradan bir hükümdar ise, ona

biat etmek ve teslim olmak sana bir noksanlýk getirmez, ne isen o

kalýrsýn..." Adiy bu tavsiyeye uyarak Medine'ye gelir; mescidde, ashabýnýn

arasýnda, onlardan biri gibi oturur bulduðu Peygamberimiz ona itibar ve

iltifat eder, kendisini evine davet eder; yolda Peygamberimizle görüþmek

isteyen yaþlý bir kadýn onun önünü keserek uzun süre konuþur, meþgul eder;

eve gelince Efendimiz tek minderi müsafirine verir ve kendisi toprak zemine

oturur; Adiy'e, "dini yasakladýðý halde ganimetin dörtte birini kendisi için

alýp almadýðýný" sorarak -baþkasýnýn bilmesi mümkün olmayan- bu kusurunu

itiraf ettirir. Adiy bütün bu olup bitenler karþýsýnda sarsýlýr. Onun

sýradan bir hükümdar olmadýðý kanaatine varýr. Bu sýrada Peygamberimiz bir

son adým daha atarak ona þunlarý söyler: "Bu dine girmene mani olan þey

nedir? Müslümanlarýn yoksul olduðunu zannediyorsan, þunu bil ki, kýsa bir

zaman sonra onlarýn arasýnda sadaka kabul edecek birisi kalmayacaktýr. Þayet

onlarýn zayýf olduðunu sanýyorsan, þunu bil ki, yakýnda Irak'taki

Kadisiyye'den kalkýp haccetmek üzere Mekke'ye gelmek isteyen bir kadýnýn

Allah'tan baþka kimseden korkmasý gerekmeyecek; þayet egemenliðin müslüman

olmayan hükümdarlarýn elinde olduðunu görüyorsan, bil ki, yakýnda Babil'deki

beyaz saraylarýn kapýlarý da onlara açýlacaktýr..."

 

Adiy bu diyalog sonunda müslüman olur ve Peygamberimizin haber verdiklerinin

tamamýný gerçekleþmiþ görecek kadar da yaþar.

 

Burada ötekiler kelimesini, ister yerli ister yabancý olsun gayr-i müslimler

için kullanýyorum. Peygamber Efendimizin, dini teblið etmek veya müþriklerin

baský ve zulmünden kurtulmak için baþka putperest kabilelerle ve ehl-i kitap

denilen yahudi ve hristiyanlarla temaslar, sohbetler, tartýþmalar yaptýðý,

bunun için hem ticaret hem eðlence yeri olan panayýrlara bile gittiði

bilinmektedir.

 

Önceki yazýda birincisini verdiðim iki örneðin ikincisi, Medine döneminde,

Yemen sýnýrýnda yaþayan Necran hristiyanlarý ile yaptýðý diyalogdur. Daha

önce de kendileriyle, bazý askeri harekat ve mektup gönderme þeklinde

temaslar yapýlmýþ olan Necran hristiyanlarý, 9. hicrî yýlda Ýslam Peygamberi

ile görüþmek üzere Medine'ye geldiler. Altmýþ kiþilik heyet içinde mahkeme

baþkaný ve büyük din adamlarý da bulunuyordu. Öðleden sonra Mescid'de huzura

kabul edildiler. Bir müddet sonra ibadet saatleri geldiði için izin

istediler, Peygamberimiz dýþarý çýkarak Mescid'i onlara býraktý, doðu

tarafýna yönelerek ibadetlerini yaptýlar.

 

Bir ara yahudilerin de katýldýðý ve tartýþmanýn yahudilik ile hristiyanlýk

üzerine kaydýðý da oldu, ama genel olarak Ýslam ve hristiyanlýk üzerinde

duruldu, l-i Ýmrann sûresinde yer alan ve hristiyanlarýn tanrý inancýný

tenkit ederek düzelten birçok âyet de bu tartýþmalar sýrasýnda vahyedildi.

Apaçýk gerçek karþýsýnda hristiyanlar direnince "mübâhele" adýyla anýlan

usulü anlatan âyetler geldi (3/61-64). Buna göre Peygamberimiz karþý tarafa,

"her iki tarafýn eþlerini ve çocuklarýný yanlarýna alarak gelmelerini ve

yalan söyleyenin Allah'ýn lanetine uðramasý için dua etmelerini" teklif

ediyordu. Heyet düþünmek üzere izin istedi. Kendi aralarýnda konuþtular ve

böyle bir riski göze alamadýlar, ama siyasi baðlýlýðý ifade eden bir

anlaþmaya razý oldular. Bu anlaþma metni de dini hoþgörü bakýmýndan çok

önemli satýrlar ihtiva etmektedir:

 

"...Onlarýn mallarýna, canlarýna, dini inanç ve uygulamalarýna, hazýr

bulunanlarýna ve bulunmayanlarýna, ailelerine, mabetlerine... þamil olmak

(hepsini kapsamak) üzere Allah'ýn himayesi ve Resulullah Muhammed'in zimmeti

(koruma yükümlülüðü) Necranlýlar ve onlara baðlý etraftakiler lehine bir

haktýr. Hiçbir piskopos kendi vazife yerinin dýþýna, hiçbir papaz görevli

olduðu kilisenin dýþýna, hiçbir rahip içinde yaþadýðý manastýrýn dýþýnda

baþka bir yere alýnýp gönderilemeyecektir....".

 

Bu anlaþmadan önce yine Necranlý hristiyanlarýn lidelerine gönderilen

mektubun hem besmele kýsmý (diyalog bakýmýndan), hem de muhtevasý çok

önemlidir:

 

"Muhammed'den Necran papazlarna,

Ýbrahim, Ýshak ve Yakub'un Allah'ýnýn adýyla,

 

Gerçekten de ben sizi yaratýklara tapmaktan Allah'ýn kulluk ve ibadetine

davet ediyorum ve sizi, yaratýklarla yapýlmýþ ittifak anlaþmalarýnýn

ötesinde Allah ile ittifak anlaþmasý yapmaya çaðýrýyorum. Bu duruma göre

þayet reddedecek olursanýz, cizye yükümlülüðü gelir, þayet cizyeyi de

reddedecek olursanýz size harp açarým, Vesselam." (Geniþ bilgi için bak.

M.Hamidullah, Ýslam Peygamberi, 1019. paragraf vd.).

 

Mektup, karþý tarafla ortak olan inanç esaslarýný (hak olduklarýna iki

tarafýn da inandýðý peygamberler ile onlarýn ibadet ettiði bir tek Allah'ý)

anarak söze giriyor, böylece sýcak bir iliþki kurmayý ve sözlerin etkisini

arttýrmayý amaçlýyor.

 

Peygamberimizin birçok davet mektubu yalnýzca dine davet eder, onlarda cizye

ve savaþtan söz edilmez. Necran gibi Ýslam ülkesinin yakýnýnda bulunan

gayr-i müslimlere gelince, onlarýn müslümanlara zarar vermesinden güvende

olmak zorunluluðu vardýr; bunun da yolu, cizye denilen bir vergi alarak

onlarý Ýslam ülkesine baðlý hale getirmek ve bu vergiye karþýlýk onlarýn da

güvenliðini saðlamaktýr. Medine'ye hicret edildiðinde, önce gayr-i

müslimleri cizye ile baðýmlý hale getirmek yerine eþit þartlarda sözleþmeye

(Medine vesikasý) dayalý bir siyasi ve sosyal yapý oluþturma modeli

denenmiþ, karþý tarafýn ihaneti üzerine bu modelin uygulamasý durdurulmuþ,

yukarýda zikredilen "ehl-i zimmet" modeline geçilmiþtir.

 

Diyalogun mana ve maksadý

 

Diyalog konusuna tahsis ettiðim yazýlarýn ilkinde diyalogun mana ve

maksadýný þöyle açýklamýþtým: "Farklý inanç, dünya görüþü ve hayat tarzýna

sahip fertler ve gruplar arasýnda yapýlan buluþma ve görüþmelerin birden

fazla amacý vardýr; bunlardan bazýlarý da þunlar olabilir: 1. Birbirlerini

tanýmak, doðru bilgi sahibi olmak, 2. Biri diðerini ikna ederek kendi

inancýna ve hayat tarzýna insan kazanmak, 3. Gruplar arasýnda veya bütün

dünyada mevcut ortak problemlerin bir kýsmýný çözmek, bütün taraflar için

faydalý olacak bazý eylemlerde iþbirliði yapmak..."

 

Sonraki yazýlarda, geçmiþten günümüze, bu maksatlara da örnek teþkil edecek

diyalog uygulamalarýndan söz ettim ve edeceðim. Ancak geçen günlerde

izlediðim bir tv programýnda diyaloga karþý olanlarýn, daha çok, 1962-1965

yýllarýnda yapýlan II. Vatikan Konsili'nden sonra papalýðýn adýný koyduðu,

kavramlaþtýrdýðý ve uygulamaya baþladýðý diyalog üzerinde durduklarýný fark

ettim. Maksadýmý daha iyi anlatabilmem için TDV Ýslam Ansiklopedisi'nin

Konsil ve Hristiyanlýk maddelerinde iyi bir özeti bulunan II. Vatikan

Konsili, misyonerlik ve bunlara baðlý diyalog kavramý ile ilgili bir iki

pasajý aktarmam gerekiyor:

 

"Kapsayýcý yaklaþýmýn (kurtuluþun Yahudilik, Ýslam gibi diðer ilahi dinlerle

de olabileceðinin kabulünün) doðurduðu bu problemler karþýsýnda papalýk

Dinler Arasý Diyalog Konsili, 1984 ve 1991 yýllarýnda iki doküman neþretme

gereðini duymuþ... bu dokümanlarda misyonerlik açýsýndan diðer dinlerle

ilgili resmi tutum belirlenmiþtir" (17/359).

 

"Katolik kilisesi, diðer dinlerin mensuplarýyla birbirini tanýmak ve inancý

paylaþmak için diyaloga girmek durumundadýr. Çünkü kilise bütün insanlýk

içindir; dolayýsýyla diyalog, bütün insanlýðý kurtuluþa ulaþtýrma

diyalogudur. Katolik kilisesi, dinler arasý diyalogu, Hristiyanlaþtýrma

misyonunun bir aleti olarak kullandýðýný açýkça belirtmekten kaçýnmamýþtýr."

(360).

 

"Bu yüzden Yahudiler, kilisenin diyalog yaklaþýmýna daima þüphe ile

bakmýþlardýr" (s. 361).

 

Papalýk kapsayýcý yaklaþýmý benimsemekle beraber "Hristiyanlýðýn tek gerçek

kurtuluþ dini olduðu iddiasýndan vazgeçmemiþtir. Diyalogun, Hristiyan

öðretisi çerçevesinde 'kurtuluþ diyalogu' olduðunu açýklayan Papalýk Dinler

Arasý Diyalog Konsili, Hristiyan mesajýnýn diðer kültürler içinde

enkarnasyonu (diðer kültürlerin bünyesine sokularak hayat bulmasý ve

yayýlmasý) anlamýna gelen enkültürasyonu teþvik etmiþtir" (s.363).

 

Yukarýdaki alýntýlar, papalýðýn diyalogdan maksadýnýn misyonerlik olduðunu

açýkça ortaya koymaktadýr. Ben de ilk yazýmda (bu yazýnýn baþýna da koyduðum

kýsýmda), "2. Biri diðerini ikna ederek kendi inancýna ve hayat tarzýna

insan kazanmak" ifadesiyle bu maksada yer vermiþtim.

 

Hristiyanlýðýn vazgeçemeyeceði vazifelerinden biri misyonerlik; yani bütün

insanlarý Hristiyanlaþtýrmak için çaba göstermektir ve bunu da asýrlardan

beri yapmaktadýr. Buna raðmen Müslümanlar onlarla diyalog içinde olmuþlar,

"Hristiyanlarý Müslümanlaþtýrmak" amacý da dahil birçok maksatlarla biraraya

gelip görüþmüþ, tartýþmýþ, ortak bazý iþler tutmuþlardýr. Bugün yurt dýþýnda

yaþayan dindaþlarýmýz yoðun bir misyonerlik taarruzu karþýsýnda bulunuyorlar

ve oradaki din rehberlerimiz çeþitli maksatlarla Hristiyan din adamlarýyla

bir araya geliyor, diyaloglar yapýyorlar.

 

Bu noktada önemli olan kýrmýzý çizgilere dikkat etmek, dengeyi bozmamak, kâr

zarar hesabýný iyi yapmaktýr; eðer bu çeþit diyalog Ýslam'ýn ve

Müslümanlarýn menfaatine deðil, zararýna olursa zinhar ondan uzak durmaktýr.

 

 

Müslümanlar, "Dinlerarasý Diyalog Ýçin Papalýk Konseyi misyonunun bir

parçasý olmak üzere" diyaloga girmezler, kendi davalarýnýn þuurlu bir

"misyoneri: davetçisi, tarafý" olarak diyaloga girerler.

 

Gelecek yazýda diyalog örneklerini vermeye devam edeceðim, burada bir daha

tekrar edeyim: Diyalog zorunludur, kendi duvarlarýnýzýn içine hapsolarak

teblið baþta olmak üzere Ýslam'ýn çaðdaþ temsilini gerçekleþtiremezsiniz,

oyunlara müdahale edemezsiniz, ama oyuna gelmemek, pirinç peþinde iken

eldeki bulguru da kaybetmemek için azami titizliði göstermeniz de ayrý bir

vecîbedir.

 

Din tartýþmasý

 

Bugün vereceðim diyalog örneði, biri dinsiz, diðerleri, aslý vahye dayanan

dinlere ve bunlarýn mezheplerine mensup on kiþi arasýnda, inançlarýnýn

esaslarýnýn temel noktalarýný tartýþma þeklinde cereyan ediyor. Tartýþmayý

Londra'da, 1842 Haziran'ýnda tertip eden þahýs bir Ýngiliz, uzun

incelemelerden sonra her biri kendi alanýnda uzman ve otorite olan on kiþiyi

tespit ediyor, bunlarýn bütün masraflarýný karþýlayarak Londra'ya davet

ediyor, kendisini oturumlara baþkan olarak seçiyorlar, günlerce devam eden

tartýþmalar sonunda bazý gerçekler ortaya çýkýyor, karanlýk noktalar

aydýnlanýyor.

 

Toplantýyý tertip eden kiþi amacýný (özetle) þöyle açýklýyor: Hali vakti

yerinde olanlar çeþitli hayýrlara ve kamu yararýna açýk kurumlara büyük

paralar harcýyor, bununla da insanlara hizmet etmeyi amaçlýyorlar. Bana göre

insanlara yapýlacak iyiliklerin baþýnda, sonu çatýþmalara ve büyük kayýplara

varan ihtilaflarýn halledilmesi, hepsi bir kökten gelen insanlýk âleminin

barýþ ve dayanýþma içinde yaþamalarýnýn yolunun açýlmasý geliyor. Ýnsanlýk

ideoloji, din ve mezhepler þeklinde guruplara ayrýlýyor ve birbirlerinden

nefret ediyorlar karþýlýklý olarak düþmanca duygulara sahip oluyorlar. Bunun

sebebi ve giderilme yolu nedir? (Giriþimcinin bu soruya verdiði cevabý kendi

ifadesinden aynen vereceðim:

 

"Bu karýþýklýk, kanâatime göre, her topluluðun, kendilerine yabancý olanlar

hakkýnda, onlarýn düþünce ve kararlarýný güzelce anlamaksýzýn kendi kendine

bir fikir ve karar edinmiþ, bunu kendi taraftarlarýnýn zihnine yerleþtirmiþ,

buna karþý olan düþünce ve kararlar doðru bile olsa onlarý bozuk ve eksik

olarak deðerlendirmeye azmetmiþ olmalarýndan kaynaklanýyor. Bu yol, bazý

nüfuzlu çýkar sahipleri tarafýndan destekleniyor ve devam etmesi saðlanýyor.

Bu ise tabiatý gereði akýl sahibi olan insanlarýn ortadan kaldýramayacaðý

bir problem deðildir; yeter ki, bunlarýn her biri, kendi düþünce, mantýk ve

kararlarýndan ötekileri haberdar etsinler. Bu hasýl olduðunda farklý

insanlar birbirlerine "Arkadaþ, senin yanýldýðýn, yanlýþ anladýðýn nokta

þudur, þurasýdýr" diyebilecek ve ihtilaf sebebinin düzetilmesine dikkat

çekilebilecektir. Ayrýca bu incelemeler ve düzeltmeler sonunda bir fikir

birliði; yani insanlýk birliði (ittihad-ý beþer) hasýl olacak, çeþitli

guruplarýyla insanlýk arasýndaki ihtilafýn çözüme baðlanmasý yönünde bir

güven doðacaktýr."

 

Tartýþmalar yirmi iki celse sürüyor, ortaya çýkan sonuçlarýn duyurulacaðý ve

kullanýlacaðý konusu da son celsede müzakere ediliyor. Gazetelerde

yayýmlayalým diyenlere karþý çýkanlar, "kendi kamu oylarý nezdinde itibar

kaybýndan" korkuyorlar. Hindistan'dan katýlan sünnî müslüman Þihabuddîn'in

teklifi ise þöyledir:

 

"Bu dünyanýn en büyük iþi genel bir barýþa ulaþmaktýr; çünkü insan en fazla

huzur ve rahata muhtaç, en çok yaþamaya istekli bir yaratýktýr. Bunun

meydana gelmesi ise düþünce ve görüþlerde birlik saðlamaya baðlýdýr. Ýslam,

Hristiyan ve diðerleri arasýndaki uyuþmazlýklarý bir tarafa býrakalým,

doðrudan Hristiyan milletinin her bir mezhebi ve her bir mezhebin her bir

þubesi ve her bir þubenin her bir cemaati arasýnda o kadar düþünce farký

vardýr ki, bunlarýn tamamýnýn yol, yöntem ve maksadýný açýklamaya kalkýþsak

bir kütüphane dolusu kitap yazmak gerekir. Bu kadar farklý inanç ve

mezheplere bölünmüþ olanlarý bir noktada toplamak, ancak onlarýn önderlerini

ve yöneticilerini bir müzakere meclisine sevk etmekle mümkün olabilir. Bunu

da ancak yöneticiler yapabilir; þu halde onlardan bunu istememiz gerekir..."

 

 

Osmanlýca'ya çevrilerek basýlmýþ nüshasý (288) sayfa tutan bu diyalog

metnini (Ýstanbul, 1333), yakýnda bugünkü dile çevirerek neþretmeyi

düþünüyorum.

 

Bu diyalog örneðinden çýkaracaðýmýz sonuçlara gelince:

 

a) Zamanýmýzdan bir buçuk asýr önce de dinler ve inançlar arasý diyalog

toplantýlarýnýn yapýldýðý görülmektedir.

 

b) Bu toplantý ve müzakerenin amacý karþýlýklý tanýma, birbirini doðru

anlama ve bütün insanlýðýn barýþ içinde yaþamalarýný saðlayacak ortak

noktalar bulmaya çalýþma þeklinde özetlenebilir.

 

c) Dinler ve kültürler arasýndaki çatýþma, farklýlýðý istismar eden ve

çýkarlarý için kullanan elebaþýlarýn destek ve yönlendirmeleri ile

gerçekleþmekte veya þiddet kazanmaktadýr.

 

Trablus Diyalogu

 

Ýslam tarihi boyunca faklý dinlerden din adamlarý ile Ýslam alimleri

arasýnda karþýlýklý görüþmeler, tartýþmalar, davetler olmuþtur. Bu arada

taraflarýn birbirleri hakkýnda yazdýklarý kitaplar kütüphaneleri dolduracak

kadar çoktur. Bu kitaplarda Ýslam alimlerinin karþý tarafa iftira ettiðine,

asýlsýz iddialar ileri sürerek onlarý karaladýðýna dair örnek bulmak zordur.

Yahudilerin kutsal saydýklarý Hz. Musa ile Hristiyanlarýn kutsal bildikleri

Hz. Ýsa üzerine Ýslam alimlerinin toz kondurmasý da mümkün ve vaki deðildir.

Bütün Müslümanlar bu iki zatýn peygamber olduklarýna inanýrlar ve onlara

saygý ve sevgi duyarlar. Ýslam alimlerinin yaptýklarý, eldeki deðiþtirilmiþ

kutsal kitaplardaki çeliþkilere dikkat çekmek, Hz. Muhammed'in o kitaplarda

da müjdelenmiþ olduðunu açýða çýkarmak ve hahamlar ile kilise babalarýnýn

-kendi dinlerinin de aslýnda bulunmayan- yanlýþ inanç ve uygulamalarýný

tenkit etmektir. Karþý tarafa gelince bunlar hem Müslümanlara, hem onlarýn

kutsal kitaplarýna ve peygamberlerine daima dil uzatmýþ, iftiralarda

bulunmuþ, karalamak için ellerinden geleni yapmýþlardýr. En insaflýlarý bile

açýk ve seçik bir þekilde "...þehadet ederim ki Muhammed Allah'ýn peygamberi

ve elçisidir" diyememiþtir. Deyim yerinde ise "top onlarýn ayaðýndadýr", biz

vazifemizi yaptýk, onlarýn peygamber veya (haþa) tanrý bildiklerine, "birer

peygamber olarak" inanýyor ve saygý gösteriyoruz, þimdi sýra onlarda, "onlar

da bizim Peygamberimiz'i ve kitabýmýzý Allah'ýn peygamberi ve kitabý olarak"

kabul etsinler, meselenin (ayrýlýk gayrýlýðýn ve çatýþmanýn) en önemli

sebebi ortadan kalksýn! Bunu yapmadýklarý sürece (yani Peygamberimiz'i

yeterince tanýdýklarý halde ona inanmadýkça) dinleri ne olursa olsun onlar,

Müslümanlara göre "kâfirler: yani inkarcýlar"dýr, Müslümanlara göre

ötekilerdir; bu durumda diyalog da Müslümanlarla ötekiler arasýnda bir

diyalog olacaktýr.

 

Peki Müslümanlarla ötekiler arasýnda bir diyalog olamaz mý?

 

Bundan önceki yazýlarýmda bunun olabileceðini, olduðunu ve olmasý

gerektiðini yazdým. Þartlarýna ve hassas noktalarýna da iþaret ettim. Bu

yazýlarda verilen son örnek olarak, kendi nev'i içinde ilk olan bir

diyalogdan daha söz etmek istedim: 1976 Þubat'ýnda, Libya'nýn baþkenti

Trablus'ta, Libya Arap Cumhuriyeti ile Vatikan'ýn ortaklaþa hazýrladýklarý

"Ýslam-Hristiyan Diyalogu Semineri". Ýlk oluþu, taraflarýn kimlik ve

özelliklerinden gelmektedir.

 

Diyalog seminerine din ve düþünce adamlarý, medya mensuplarý ve diðerleri

olmak üzere 600 kiþi katýlmýþ, diyalogun taraflarýný da seçilmiþ on beþer

kiþi temsil etmiþtir. Türkiye'den gözlemci olarak katýlan yedi kiþi

þunlardýr: Dr. Lütfi Doðan (o zamanki Diyanet Ýþleri Baþkaný), Dr. Ali

Arslan Aydýn (o tarihte Din Ýþleri Y. Kurulu Baþkan Vekili), þimdi

unvanlarýyla Prof. Dr. Mehmet Hatipoðlu, Prof. Dr. Salih Tuð, Mustafa Runyun

(mehum), Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçý, Osman Saraç (merhum).

 

Seminerde tartýþmak üzere dört ana konu seçilmiþtir: 1. Ýki dinin modern

dünyada bir hayat ideolojisi olma þanslarý. 2. Allah inancýnýn sosyal

adalete ulaþmadaki rolü. 3. Ýki din arasýndaki ortak inanç esaslarý. 4.

Batýl inançlar ve iki dinin mensuplarýný birbirine düþüren inanç ve

anlayýþlarý ortadan kaldýrma metodlarý.

 

Bu dört konuda karþýlýklý tebliðler sunulmuþ ve tartýþmalar yapýlmýþtýr.

(Hem teblið hem de tartýþmalarýn özetini, seminere katýlan D. Ali Arslan

Aydýn'ýn Ýslam-Hristiyan Diyalogu... isimli kitabýnda bulabilirsiniz;

Ankara, 1977).

 

Benim bir iki yazýda vermek istediðim noktalarýna gelince:

 

1. Devlet Baþkaný Muammer Kaddafi bazý celselere katýlmýþ ve oldukça önemli

konulara temas eden bir konuþma yapmýþ, taraflara da bazý sorular sormuþ,

tekliflerde bulunmuþtur. Bu tekliflerden bir de Hz. Muhammed'in, karþý

tarafça da peygamber olarak tanýnmasýdýr. Bu konuda Kaddafi þunlarý

söylemiþtir:

 

"Bizce Yahudilerin ve Hristiyanlarýn en büyük problemi Hz. Muhammed'in (s.a.)

peygamberliðine itiraz etmeleridir. Bu büyük bir hatadýr... Hz. Muhammed'in

peygamberliðini murad eden yüce Allah'ýn ezeli irade ve takdirine karþý

çýkmaktýr... Bu inkar hareketi zamanla (Yahudilerden) Hristiyanlara da

intikal etmiþ, dört Ýncil'den ve Kitab-ý Mukaddes'ten Hz. Muhammed'in ismi

silinmiþ, peygamber olduðunu açýklayan ayetler deðiþtirilmiþtir. Bu husus

Kur'an'da Hz. Muhammed'e bildirilmiþ, Allah tarafýndan ilan edilmiþtir...

Þimdi Ehl-i Kitab'a soruyorum: 'Hz. Muhammed'in peygamberliðini inkar

etmeye... devam edilecek mi, yoksa gerçeðe dönülecek mi?..."

 

Kaddafi'nin bu konuþmasýndan sonra söz alan Hristiyan heyeti baþkaný

Kardinal S. Pignodelli, "Hz. Muhammed'in peygamberliði" meselesinin

Vatikan'da incelenmekte olduðunu ifade etmiþtir.

 

Yüzlerce seneden beri bu inceleme bir türlü bitmiyor ve sanýrým hâlâ

inceliyorlar veya böyle geçiþtiriyorlar.

 

1-6 Þubat-1976 tarihinde yapýlan ve dört ana konu etrafýnda cereyan eden

diyalog seminerinde yapýlan konuþmalar ve tartýþmalar sonunda bu dört konu

ile ilgili olarak þu sonuçlar açýklanmýþtýr.

 

1. Din bütün ideoloji ve doktrinlerden daha üstündür, onlardan biri gibi ele

alýnamaz.

 

2. Müslümanlýk ve Hristiyanlýk "Bir ve tek olan Allah'a iman"da

birleþtiklerine göre ruhi ve manevi deðerlerin, ahlak kurallarýnýn ve insan

mutluluðunun geliþmesi için ortak çalýþmalar yapmalýdýrlar.

 

3. Sosyal adalet Allah'a imanýn tabii bir sonucudur, meyvesidir.

 

4. Ýki taraf insanlýðýn hayrý ve saadeti için ortak çalýþma, yardýmlaþma ve

karþýlýklý saygýya dayalý yeni bir dönemin açýlmasýna gayret etmelidirler.

 

Diyalogun karar ve tavsiyeleri de 24 maddede toplanmýþtýr. Burada önemli

birkaç maddeyi vermekle yetineceðim.

 

1- Taraflar, semavi dinlerin tamamýnda adý geçen bütün peygamberlere

saygýlarýný teyit ve bunlara dil uzatanlarý takbih ederler (kýnarlar).

 

2- Allah'ýn deðerli kýldýðý "insan haysiyetini" zedeleyen ýrk ayrýmcýlýðýnýn

bütün þekillerini reddederler ve kýnarlar.

 

3- Taraflar inanç özgürlüðünün zorunlu olduðunu, din kurallarýna uyulmasý

gerektiðini, ailelerin çocuklarýný inançlarýna göre yetiþtirme haklarýnýn

bulunduðunu belirterek din ve inanç yüzünden yapýlan her türlü baskýyý

protesto ederler.

 

4- Taraflar, barýþýn, dinin temel ilkelerinden bir olduðunu hatýrlatýr,

bunun hak ve adalet temeli üzerinde gerçekleþmesini ümit ederler.

 

5- Her iki taraf, bütün semavi kitaplarýn dünya dillerine tercüme edilmesini

teþvik eder ve bunlarýn yayýmlanmasýný, okunmasýný yasaklamayý kýnarlar.

 

6- Taraflar, ders kitaplarýnda, iki din ile ilgili olarak yer alan yanlýþ

bilgilerin, inanç esaslarýna uygun olarak düzeltilmesi için ortak bir

çalýþma yapýlmasýnýn zaruretini beyan ederler.

 

7- Her iki taraf, karþý tarafýn mensuplarýný dinlerinden döndürmek için

yapýlan çalýþmalardan vazgeçilmesini tavsiye ederler.

 

8- Her iki taraf Kudüs þehrinin Araplýðýný inkar eden ve Kudüs'ün

Yahudileþmesini, bölünmesini veya uluslararasý bir þehir statüsüne

sokulmasýný hedef alan planlarý ve kutsal yerlere saygýsýzlýk teþkil eden

giriþimleri reddederler.

 

Trablus diyalogunda yapýlan konuþmalar ve alýnan kararlar gözden

geçirildiðinde diyalogun yararlý olduðu açýkça anlaþýlmaktadýr. Ancak bu ve

benzeri toplantýlarda alýnan kararlarýn çoðunun kaðýt üzerinde kaldýðý,

toplantýlarýn arka planýnda hemen daima baþka maksatlarýn bulunduðu ve asýl

bu masatlarýn gerçekleþmesi için gayret gösterildiði de bir gerçektir. Ama

durum ne olursa olsun insanlar niyetlerine göre deðil, beyanlarýna

(söylediklerine, altýna imza attýklarý sözleþmelere, teahhütlere) göre

sorgulanýr, sorumlu tutulurlar. Gerek Trablus toplantýsýnda ve gerekse daha

sonra yapýlan toplantýlarda yapýlan konuþmalar ve alýnan kararlar da bu

beyan ve sözleþmelere dahildir. Taraflar bu kararlarýn üzerine gitmeli,

bunlarý referans olarak kullanmalý ve hem bu iki dine hem de diðer inançlara

mensup olan insanlýðýn daha huzurlu, daha adil, daha az problemli bir

dünyada yaþamalarý için ortak gayret sarfetmeye devam etmelidirler.

 

Not: Bayramýnýzý þimdiden tebrik ederim. Nasip olursa bir bayram yazýsý

yazarým. Ama o gün geç olacaðý için þunu þimdiden söylemek ihtiyacýný

hissettim: Sýradan insanlar bayram günlerini tespit ile yükümlü

kýlýnamazlar, bu iþ onlarý aþar. Yapacaklarý þey, Diyanet'in belirleyip

takvimine yazdýðý gün bayram yapmalarý, baþkalarýna da kulak vermemeleridir.

Onlarýn sorumluluðu bundan ibarettir. Niçin Diyanet? Çünkü o kurum bu iþi,

(siyasi veya baþka) hiçbir baský altýnda kalmaksýzýn ilmin ve dinin

gerektirdiði gibi yapmaktadýr.

 

17.Aralýk.2004 - 16.Ocak.2005

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...