Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسًبِّحُ بِحَمْدِهِ

 

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحِمَةُ اللَّه

 

 

 

Hasan Feyzi'nin Denizli hapsinin ve civarýnýn has talebelerini temsil ederek, onlarýn namýna üstadýnýn vasiyetnamesi ve zehirlenmeden þiddetli hasta olmasý münasebetiyle yazdýðý bir mersiyedir. Vefat haberlerini almýþ gibi kalemi aðlamýþ. Lahikaya geçirilsin.

 

Said NURSÝ

 

 

 

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحِمَةُ اللَّه

 

وَبَرَاكَاتُهُ بِعَدَدِ عِلْمِ اللَّهِ فَدَاكَ اَبِى وَاُمِّى وَنَفْسِى يَااُسْتَاذِى

 

 

 

Anam ve babam ve tatlý caným sana feda olsun üstadým. Birkaç gündür, acýlarýmýza zehirler katan ve ciðerlerimize þiþler ve hançerler saplayan ve gözyaþlarýmýzý kýzýl ýrmaklara çeviren acý ve kara haberler almaktayýz. Iþýðýnda derdimize devalar aradýðýmýz o mübarek ay, akibet husufa mý uðruyor. Nuruyla bu güzel vataný aydýnlatan ve parlatan Üstadýmýz, bir daha dönmemek ve bizlere görünmemek üzere, âkýbet göç mü ediyor. Vâ halila.

 

Neþr ve tamim buyurduðunuz vasiyetname, bizler için hakikaten böyle bir kara haberi bildiren bir ye's ve matem iþareti midir ? Yoksa yýllardan beri rûy-ý zeminde aðlayýp, inleyen kimsesiz müslümanlarýn, büsbütün kurtuluþ beþareti midir ? Bize bir haber sal. Sal ki; eðer böyle bir beþaret ise; senelerden beri hep aðlayan gözyaþlarýmýzý tutup, biraz da gülmesini bilelim ve öðrenelim.

 

Acaba bu, bize tahminlerimizi te'yid ve takviye edecek bir nevruzîmi Yoksa Maazallah gözyaþlarýný çaðlatýp umman edecek bir nevmidi mi verecek ? O bir vasiyetnâme mi? Yoksa bir tebriknâme mi ? Yoksa oðul, uþak, ve aileden mahrumum, belki bana yas tutan ve mersiyye yazan olmaz diye, kendi mersiyyeni kendin mi yazdýn üstadým.

 

Sh:»(S.N: 235)

 

Senin sayýsý yüzbinleri aþan büyük bir aile efradýn var. Hem öyle ki: Eðer istesen, hepsi sana hayatlarýný fedaya hazýr, sana üçyüzelli milyon insan yas tutup aðlar. Belki sana aylar ve güneþler de aðlar, sana melekler mersiyeler okur ve yazar. Sana, seninle beraber daima لاَاِلَهَ اِلاَّ اللَّه deyip zikir eden geceler de, gündüzler de aðlar üstadým.

 

Þimdiye kadar hangi ölünün böyle milyonlarca yascýsý, mersiyyecisi ve aile efradý vardýr ki: Bize sultanlarýn ve hakanlarýn bile býrakamayacaðý bir mirasý, çok zengin ve büyük bir hazineyi ölmeyecek olan Risale't-ün Nur'u armaðan edip asýl dosta gidiyorsun.

 

Allah senden ebediyyen râzý olsun üstadým. Demek bundan sonra kederlerimizi onunla giderip, bütün müþkillerimizi o Risale-i Nur'a havale edeceðiz ? Gece ve gündüz hep onunla mý müteselli olacaðýz ?

 

Demek حَيَاتِى خَيْرٌ لَكُمْ وَمَمَاتِى خَيْرٌ لَكُمْ diyerek hayatýnýn bizim hakkýmýzda hayýrlý ve nurlu olduðu kadar, mevtinin de ayný vecihle yine bizler için iyi ve hayýrlý olduðunu göstermek istiyorsun. Þahsýma ait diye, belki bu yazýlarýmý da kabul etmek istemezsin, fakat kabul buyurmaný rica ederim. Çünki ben, seni medh ve sena etmiyorum. Ben seni medhini ve vasfýný, hep Hazret-i Kur'an'a havale ediyorum.

 

Esasen bende o dil, o kudret o iktidar yok ki; ben ancak, bu ölme ve göçme hadisesinin bize saldýðý elemlerden ve yaðdýrdýðý kederlerden, ancak bir damlasýný yazýyorum.

 

Zaten þimdiye kadar sana Gavs dedik, Münci dedik, Kutub dedik hiçbirini kabul etmedin. Veli dedik, Hazret dedik, asla iltifat etmedin. Ýsmini ve resmini, nam ve niþanýný hep unutmak ve unutturmak istedin. Kendini hâk ile yeksân ettin, son Ebu't- türab da sen oldun. Senin Kur'an hâdimliðinin meddahý ve vassafý o Hutbe-i Ezeliye iken, biz âcizler seni nasýl medh edebilirdik, nasýl tarif ve tavsif edebilirdik.

 

Madem ki, Kur'an sana Said ( سعيد ) demiþ.. Elbette sen saidsin hem ismin ve hem resmin saiddir.

 

Madem ki, Kur'an sana Said ( صعيد ) demiþ.. Elbette hem için temiz ve tahir, hem de dýþýn.

 

Madem ki, Celcelutiyye sana Bedi' demiþ. Bundan daha güzel medh ve bundan daha a'lâ ve ezka bir vasýf mý olur? Sen böyle niþanlar ve ihsanlarla bu asrýn bir hidayet serdarýsýn. Bizler senin kadrini ve bu kýymetini bilemedik. Senin büyük kadrini ve þanýný gelecek olan asýrlar takdir edip, asýl menkýbe ve mersiyyeni yine onlar yazacaklar.

 

Âh... ne olurdu, þimdi þu sayýlý nefeslerini verdiðin þu anda, þu son de

 

Sh:»(S.N: 236)

 

minde, huzurunda ve yanýnda bulunup, sana hizmet edebilse idim. Son kelamýný ve son vasiyetini iþitebilse idim. Hararetten kuruyan o mübarek aðzýna sýcak bir fincan çay, birkaç damla su verebilse idim. Aðrýyan mübarek kollarýný ellerimle tutup oðuþturabilse idim.

 

Risale't-ün Nur'un te'lifini tamam edip, neþrinin dahi esbabýný te'min ve tanzim ederek ve talebelerinize, biz acizlere býrakarak ebediyete, Refîk-ý A'laya ve Allah'a gidiyorsun. Âlem-i ervaha uçtuðunda bizi unutma.

 

Büyük aðabeyimiz ki, þanlý ve muhterem Þehid Hâfýz Ali'dir. Ona ve bütün kardeþlere ve ecdada ve atalara ve evliyanýn büyük ruhlarýna bizden selâm et. Halet-i nez'imizde, ve berzahýmýzda, Ruz-i ceza ve mahkeme-i kübramýzda bize þefaatçi ol..

 

Âh.. Demek o sû-i kastçýlar, nail-i meram mý oluyor. Demek güzel yüzün, bize artýk haram mý oluyor ?

 

Âh.. Ahbabýn aðlayýp, a'danýn güleceði böyle kara bir günü görmek istemezdik. Biz hep, halâsý bekler ve arardýk. Demek onlara bayram, bize matem mi var. Biz dostlara ne diyelim, seni soranlara ne cevap verelim. Demek bundan sonra, seni bu dünyada þu baþ gözümüzle bir daha görmiyecek miyiz? Artýk vuslat, hasrete mi döndü ? Öyle ise rüyamýzda olsun bize görün dur. Kusurumuza bakma, âlem-i hayal ve menamda olsun teselli buyur. Biz senin terhisini ister ve serbest olmaný dilerdik, fakat öyle mevt tezkeresiyle deðil. Yoksa ten kafesinden uçan cankuþunun, daha þen ve daha serbest beden kýnýndan çýkan o ruh kýlýncýnýn, daha parlak, daha keskin olacaðýný ve o vakit bize daha þefik ve daha rahim ve daha kurtarýcý olacaðý için mi, ölümü arzuladýn Üstadým.

 

Çünkü Hâfýz Ali'yi evvelce yerine bedel göndermeye razý olduðun ve icra ettiðin halde, bu sefer hiç bir bedel ve feda da kabul etmiyorsunuz. Husrev gibi bir sevgilinin, senin yerinde ölmek teklifini red ediyorsunuz.

 

Demek göç ve sefer muhakkak mý üstadým. Demek Hazret-i Ýmam-ý Ali'yi aðlatýp, Ömer'i þaþýrtan, Ehl-i Beyti inletip, Medine-i Münevvereyi karartan o hâl-i pür-melalin bir nümunesi, âkýbet bizim garip baþlarýmýza da mý çöküyor. Pek vakitsiz pek erken deðil mi Üstadým..

 

Sana bu mektubum acaba son mu olacak, diye titriyorum. Gerçi sen diyorsun; mektuba, þahsa ve söze ne hacet, bize uzaklýk ve yakýnlýk yok, birimiz þarkda, birimiz garbda veya kabirde olsa, yine istediðimiz zaman görüþebiliriz. Evet âmenna bu doðrudur. Fakat benim gibi körler ve körpeler ne yapsýn Üstadým.

 

Otuz yýl evvel lemeatýnýzda yazdýðýnýz:

 

"Yetmiþinci olmuþtur, o mezara bir mezar taþ,

 

Beraber aðlýyor hüsran-ý Ýslam'a."

 

hakikatý bu muydu, böyle mi tecelli edecekti ? Aziz canýnýzýn canan eline cemal güllerine ermesi bu dem mi idi ?

 

Sh:»(S.N: 237)

 

Yirmibeþ yýldýr çekmekte olduðunuz çilelerden halâs ve necatýnýz böyle ölümle mi, ayrýlýkla mý olacaktý ? Acýlar ve aðrýlar çeken ve zehirler içen o mübarek kalbinizin istirahatý, böyle varýp kara topraða yatmakla mý olacaktý ?

 

Hiçbirimizin huzurunuzda hazýr bulunmadan ve bu gözümüzle bir daha görmeden, yapayalnýz ve hücra bir köþede bu ölümün, bu ufulün ne acý ve ne hazin.. Günün birinde birdenbire Üstad ölmüþ âh.. diye bir ses iþitmek, veya bir iki satýrlýk mektup almak, veyahut rüyada görüp pür-telaþ uyanmak ve sarsýlmak ne kadar elim Üstadým..

 

Mübarek vasiyetnamenizi görmek ve okumakla ve korkulu ve endiþeli haberler gelmekle beraber, biz hâlâ bu irtihal ve mevt hâdisesinin bu kadar yakýn bir zamanda vuku bulacaðýna inanamýyoruz. Hattâ bunu þu surette te'vil ve hayýr ile tefsir ederek, bunun eza ve iþkencelerden ve esaretten kurtulmasý ve dirilmesi alametidir diye telakki ediyoruz.

 

Evet madem ki, اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ var. Senin de birgün olup öleceðini biliyoruz. Fakat böyle tenha ve garib, mesmum ve maðmum ve iþkencelerle ve biraz da mevsimsiz olarak deðil;

 

Yirmibeþ senedir, seni hep menfalarda ve hep hücralarda arayan bu hicranlý gönüller, demek hiç mi gülmeyecek. Üç-beþ sene hatta bir senecik olsun, gözlerimizle serbest olarak, bu derdliler ve kimsesizler hiç mi görmeyecek.

 

Zehirli yýlan ve akreplerin bile gezip dolaþmasýna, vahþi ve kafirlerin bile serbest yaþamasýna açýlan bu yeryüzü, yalnýz sana mý yasak. Dünya kurulalý akan ve harlayan ve her zîruha helâl ve mübah olan gümüþ gibi ýrmak ve çaylarýn tatlý ve serin sularý, bað ve bahçe ve gülistanlarý ve bunlarýn türlü çiçek ve meyveleri yalnýz sana mý memnu.

 

Çekilen âhlar yüzünden yalnýz senin deðil, yüzlerle yerinden delinen hepimizin ciðerlerimizin tamiri ve tedavisi kabil deðil. Biz hep aðlayan bu beþeriyetin gözyaþlarýnýn seninle, yani Risale-i Nur ile dineceðine, hep sýzlayýp acýyan kalblerin, hâdim olduðun nurlarla teselli bulacaðýna bel baðlamýþ ve inanmýþtýk.

 

Böyle bir emr-i Hak vuku bulduðunda, seni nerede defn edeceðiz. Konya'da Hazret-i Meylana' da mý ? Civar-ý Hazret-i Eyyüb'de mi ? Yoksa Cennetül Mualla veya Cennet-ül Baki'de mi ? Bunu bize açýkca bildir.

 

Hayýr üstadým, gel biz seni Risale-i Nur tercümaný þahsiyetiyle gönlümüze gömelim. Her zaman seni orada görelim, görüþelim, her zaman sevelim ve seviþelim ve söyleþelim. Yahut bu ciheti

 

مَا قَبَضَ اللَّهُ نَبِيًّا اِلاَّ فِى الْمَوْضِعِ الَّذِى يَجِبُ اَنْ يُدْفَنَ فِيهِ

 

Hadis-i Âlisine havale ederek, vasiyetnamemizde onun için mi beyan ve tasrih buyurmadýnýz. Eðer böyle ise Emirdaðýný intihab ve ihtiyar ettiðiniz anlaþýlýyor.

 

 

 

Sh:»(S.N: 238)

 

Âh..O Emirdaðý... biz onun nasýl bir dað olduðunu hâlâ anlayamadýk. ondaki esrarý hâlâ çözemedik. O dað hakikaten Emirdaðý mý ? Yoksa esirdaðý mý ? O dað ( طاغ ) bize bir dað ( داغ ) oldu. O daðýn vurduðu dað (داغ ) yine bizi daðladý. Onun daðý bizi yaktý, kavurdu. O dað bizim bir daðýmýz üzerine binlerle dað vurup, hepimizi daðdâr-ý hüzün ve elem etti.

 

Âh.. o dað yüzbinlerle kardeþin yetim kalmasýný kasdetti. Hepimizi diri diri ateþlere yaktý. Hasýlý o dað seni harab, bizi kebab etti üstadým. Ona emirdaðý deðil Emerdaðý, eceldaðý demeli. Seni aramýzdan alýp kendine ve içine çeken o daða, emirdaðý deðil, Emendaðý demeli.

 

Ey اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ nefs-i rahmaniyesiyle dirilen Üstadýmýz.. Said öldü desek, ininýrlarmý ? Hem said ölür mü, ölen þaki ve hayvan deðilmidir ? Buyurduðunuz gibi bu ancak bir yer deðiþtirme ve muvakkat bir ayrýlmadýr. Fakat bizim için çok acý çok..

 

"Ey benim kýymetli babam" diye aðlayan Fatýma't-üz Zehra anamýz gibi " Ey seyyidimiz, ey Üstadýmýz.. Va esefa, va kürbeta " diye yaþlar döküp aðlýyoruz. O anamýzýn dediði:

 

صُبَّتْ عَلَيَّ مَصَائِبُ لَوْ اَنَّهَا عَلَى الأَيَّامِ صِرْنَ لَيَالِيًا

 

misillü biz de deriz:

 

Âh sevgili üstadýmýz.. Üzerimize öyle musibetler çöktü ve döküldü ki; eðer o musibetler þu güneþli güzel gündüzler üzerine dökülse ve yaðsa idi, gündüzler kararýr muhakkak gece olurdu. Artýk bundan sonra yapcaðýmýz birþey varsa, o da semler içen, gamlar çeken üstadýnýz göçtü bekaya, hasret kalan kardeþlerim, dostlarým size olsun elveda deyip, aðlamak hep aðlamak.

 

Üstadým sen dünya lezzetini tatmadan, ömründe bir kere olsun bu fena güllerine el uzatmadan ve uzana uzana bir saat bile sýcak ve rahat döþeklerde yatmadan, akýbet býrakýp gidiyorsun. Þimdi biz Hacca't-ül Veda'sýz böyle bir ölüme nasýl inanalým.

 

Ey Fahr-i Alemin nurdan incisi,

 

Ey ehl-i Ýslâm'ýn bir müncisi,

 

Gel sana bir deðil, bu sefer bin bedel verelim de þu rýhlet, þu hicret þu hicran daha bir kaç sene sonraya kalsýn. Hep beraber arz-ý hicaza varalým. Ka'be'ye yüzler sürelim, bizi Arafat'a çýkar. Son sözlerini Hind'den, Yemen'den, Irak'dan, Afgan'dan ve dünyanýn her yerinden o mahall-i mübarek ve mukaddeste toplanan bütün müslümanlara, bütün âþýklara ve bütün hicranlý gönüllere söyle, bize (اَلاهَلْ بَلَّغْتُ)1 tekrarlayýp,

 

Sh:»(S.N: 239)

 

فَلْيُبَلِّغُ الشَّاهِدُ مِنْكُمْ الْغَائِبُ derken , alem-i gayb ve ervaha iþte oradan pervaz et. Mübarek cesedini alýp hürmetle Harem-i Þerif'e getirip, pâk olan vücudunu âb-ý zemzem ile gasl ederken, biz de bir taraftan hiç durmadan akan gözyaþlarýmýzla yýkanýp, arýnalým.

 

Mübarek nâþýný Risale-i Nur'dan yapýlan ak kefene kat kat sarýp, Misk-i anberle buhurladýktan sonra, öd aðacýndan yapýlan hususi tabuta koyup, son defa olmak üzere, bir daha ellerini öperek Kabe-i muazzamanýn kara perdesini de üstüne çekerek, Hacer-ül Esved huzuruna çýkalým. Ka'be avlusunda toplanan ve daireler þeklinde saf, saf dizilen yüzbinlerle ehl-i îman ve melaike-i arz ve âsumana, o aziz ruhun imam olup cenaze namazýný eda edilim. Arþtan ve hatiften duyulan " nice bilirsiniz " sualine;

 

Fahr-i Alemin nurdan bir incisi bu,

 

Ehl-i Ýslâmýn büyük bir müncisi bu,

 

Þanýnda söylemiþ Kur'an-ý Mecid,hep, فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ

 

diye cümleten cevap verip, oradan baþlarýmýz ve parmaklarýmýz üstünde, yalýn ayak ve baþ açýk, arz-ý Hicazý velveleye ve dehþete salan tekbir ve tehlil sadalarý ve meleklerin de çýkardýðý yas ve matem sesleriyle, Medine-i Resulullah'a ve Ravza-i Mutahhara'ya الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَارَسُولَ اللَّه

 

Ýþte emanetin, iþte Risale't-ün Nur'un kahramaný, iþte Kur'an'da ( Said) ve Hadiste ( Seyyid) diye söylenen mübarek üstadýmýz diyerek, seni fahr-i Aleme sunalým. O nurani yeþil perdeler arkasýnda uzanan Muhammedimizin ( S.A.V.) mahbubumuzun nur elleri, tabutunu kendine ve kabr-i saadetine çekerken, hepimiz bayýlýp bir daha ayýlmamak üzere, ALLAH na'rasýyla Ravza-i Pâk'e serilip ve

 

اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ olup biz de canlarýmýzý cananýmýza verelim ve

 

 

 

وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُوا اَنْفُسَهُمْ جَاؤُكَ فَاسْتَغْفِرُوا اللَّه وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّه تّوَّابًا رَحِيمًا

 

sýrrýna erelim.

 

Sh:»(S.N: 240)

 

$

 

Hazretinize Buradan Ayrýlýk Söylemiþtim.

 

 

 

Çekilip nur-u hidayet, yine zindan olacak

 

Yine firkat, yine hasret, yine hüsran olacak,

 

Yine sen, yaþ yerine kan akýtýp aðla gözüm,

 

Çünki hicran dolu kalbim, yine hicran olacak.

 

Yine göç var diye, mecnuna haber verme sakýn,

 

Yine matem, yine zâri, yine efgan olacak.

 

Açýlan ol gül-ü tevhid, sararýp solsa gerek,

 

Kapanýp Ka'be-i irfan, yine viran olacak.

 

Haber aldým ki, yarýn yâd olacakmýþ bize yâr

 

Ne büyük yare ki, kimler buna derman olacak,

 

Bu büyük dert-i elemden, kime þekva edeyim.

 

Ýþiten nâlemi, hep ben gibi nâlân olacak

 

O þifa-bahþ olan envarýný sen çeksen eðer,

 

Bana kim nur verecek, kim bana Lokman olacak.

 

O temiz pak nefsin âb-ý hayatý bu çölün,

 

Onu dûr etme ki, her ferd ona reyyan olacak.

 

Hele ol nur-u þerifin, kime deðmiþse eðer,

 

Küçücük zerre de olsa, meh-i tâbân olacak.

 

O lütufkâr, o keremkâr eli öptükçe, benim,

 

Bu küçük kalb-i hazinim, yine handan olacak.

 

Bab-ý feyzinden ýrak olmayý asla çekemem,

 

Dahi nezrim bu ki, caným sana kurban(Haþiye) olacak.

 

Nazarýn erse, garib baþýma ey nur-u hüda,

 

Bu gün artýk bu hakir bende de umman olacak.

 

Bu anasýr, yüzüne her ne kadar çekse hicab;

 

Yine haksýn, buna þahid yine Kur'an olacak.

 

Kab-ý Kavseynden alýp dersimi, bildim ki ayân,

 

O güzel nur-u bedi' mânevi sultan olacak.

 

Sakýnýp, Feyzi-i bîçareye bahs açma bugün,

 

Yeni baþtan yine þeyda, yine giryan olacak.

 

Bîçare talebeniz

 

HASAN FEYZÝ

 

Haþiye: Bu þehid kardeþ gibi, Nurun kahraman fedakar þakirdlerinin pek kuvvetli dualarý o zehiri kýrdý. O vasiyetnamenin hükmünü te'hire vesile oldu.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...