Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Tahliller

 

 

 

Uzun bir ayrýlýktan sonra,

 

Belki yirmiyedi, yirmisekiz sene oldu Üstadý görmeyeli. Onu görmek, mübarek simasýný doya doya seyretmek için her zaman gidip ziyaret etmek istediðim halde, meþguliyetten bir türlü vakit bulamadým. Fakat o, kalblerde yaþadýðý için, mânevî varlýðý ile daima beraberdik. Bu, gönüllerdeki iþtiyaký bir dereceye kadar tatmin etmez miydi? Kendisini görüp kucaklaþtýðýmýz zaman, onun nuranî simasýnýn verdiði zevk, maddî hasretin de ne kadar büyük olduðunu gösterdi.

 

Üstadla tanýþmamýz kýrk seneyi geçti. O zamanlar hemen her gün idarehaneye gelir; Akif'ler, Naim'ler, Ferid'ler, Ýzmirli'lerle birlikte saatlerce tatlý tatlý musahabelerde bulunurduk. Üstad, kendine mahsus þivesiyle yüksek ilmî meselelerden konuþur, onun konuþmasýndaki celâdet ve þehamet bizi de heyecanlandýrýrdý. Harikulâde fýtrî bir zekâ, Ýlâhî bir mevhibe. En mu'dil meselelerde, zekâsýnýn kudret ve azameti kendisini gösterir. Daima iþleyen ve düþünen bir kafa. Nakillerle pek meþgul deðil. Onun rehberi yalnýz Kur'ân. Bütün feyiz ve zekâ kaynaðý bu. Bütün o lem'alar, doðrudan doðruya bu kaynaktan nebean ediyor. Bir müçtehid, bir imam kadar rey sahibi. Kalbi bir sahabî kadar imanla dolu. Ruhunda, Ömer'in þehameti var. Yirminci Asýrda Devr-i Saadeti nefsinde yaþatan bir mü'min, bütün hedefi îman ve Kur'ân.

 

Ýslâmýn gayetül-gayesi olan "Tevhid" ve "Allaha Ýman" esasý, onun ve Risale-i Nur'un en büyük umdesidir. Devr-i Saadette, Müslümanlýðýn ilk kuruluþ zamanlarýnda olsaydý, Hazret-i Peygamber, Kâ'be'deki putlarýn parçalanmasý vazifesini ona verirdi. Þirk'e ve putperestliðe o derece düþmandýr.

 

 

 

Mücahede ile, gönüllerde iman ve Kur'ân hakikatlerini yerleþtirmek için geçen uzun, bir asra yakýn bir ömür. Fazilet ve þehametle geçen bir ömür. Harb meydanlarýnda, mücahidlerin önünde, kýlýnç elinde, dimdik ayakta düþmana saldýran bir

 

sh: » (T: 602)

 

kahraman. Esarette, düþman kumandanýna karþý koyan bir kahraman. Ýdam sehpasýnda, düþman kumandanýný düþündüren, insafa getiren bir kahraman...

 

Millet ve memleket için canýný vermekten zerre kadar çekinmeyen bir fedai. Fitnenin, bozgunculuðun en müdhiþ düþmaný. Milletin menfaati için, her türlü zulme, iþkenceye tahammül ediyor. Ona zulmedenlere beddua bile etmez. Onu zindanlara atanlara, ancak salâh ve iman temenni eder. Gaye uðrunda ölüm, onun için basit bir þeydir.

 

Kendisi bir çanak çorba, bir bardak su, bir lokma ekmekle tegaddi eder. Elbisesi pek basit ve fakiranedir. Beyaz Amerikan bezinden pamuklu bir hýrka. Çamaþýrýný kirlenmeden deðiþtirir ve temizletir. Temizliðe fevkalâde itina eder. Kaðýt parayý tutmaz ve üstünde taþýmaz. Mâmelek nâmýna dünyada hiçbir þeyi yok. Kendi için yaþamaz, cemiyet için yaþar.

 

Yapýsý ufak tefektir, fakat heybetlidir, haþmetlidir. Gözleri birer þems-i tâban gibi nur saçar. Bakýþlarý þâhanedir. Maddeten, belki dünyanýn en fakir adamýdýr; fakat mâneviyat âleminin sultanýdýr.

 

Seksen küsûr senenin âlâmý yüzünde bir buruþuk yapamamýþ, yalnýz saçlarýný aðartmýþtýr. Rengi, pembe beyazdýr. Sakalý yoktur. Bir delikanlý kadar zindedir. Halim ve selimdir. Fakat heyecana geldiði zaman bir arslan tavrý alýr, iki dizinin üstüne doðrulur, bir þâhenþâh gibi konuþur.

 

En sevmediði þey siyasettir. 35 senedir bir gazeteyi eline almýþ deðildir. Dünya þuunu ile alâkasýný kesmiþtir. Akþam namazýndan sonra ferdasý öðleye kadar kimseyi kabul etmez, ibadetle meþgul olur. Pek az uyur. Talebelerini de siyasetten þiddetle meneder. Memleketin her tarafýnda 600 bini mütecaviz, belki bir milyonu bulan talebeleri memleketin en faziletli evlâdlarýdýr. Üniversitenin muhtelif Fakültelerinde müsbet ilimler tahsil eden þâkirdleri pek çoktur, yüzlercedir, binlercedir. Hiçbir Nur talebesi yoktur ki, sýnýfýnýn en faziletlisi, en çalýþkaný olmasýn. Memleketin her tarafýnda bulunan bu yüzbinlerce Risale-i Nur talebesinden hiçbirinin, hiçbir yerde âsayiþi muhil hiçbir hareketi, hiçbir vak'asý yoktur. Her Nur talebesi, millet-i Ýslamiyenin huzur ve emniyetinin tabiî birer muhafýzýdýr; âsâyiþin mânevî bekçisidir.

 

sh: » (T: 603)

 

Ýstanbul seyahatinden muzdarib olup olmadýðýný sordum:

 

-Bana ýzdýrab veren, dedi, yalnýz Ýslâmýn mâruz kaldýðý tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydý. Þimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Þimdi, mukavemet güçleþti. Korkarým ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz.. çünkü düþmaný sezmez. Can damarýný koparan, kanýný içen en büyük hasmýný dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleþirse, îman kalesi tehlikededir. Ýþte benim ýzdýrabým, yegâne ýzdýrabým budur. Yoksa þahsýmýn mâruz kaldýðý zahmet ve meþakkatleri düþünmeðe bile vaktim yoktur. Keþke bunun bin misli meþakkate mâruz kalsam da, îman kalesinin istikbali selâmette olsa!

 

-Yüzbinlerce îmanlý talebeleriniz size âtî için ümid ve teselli vermiyor mu?

 

-Evet, büsbütün ümidsiz deðilim.

 

...........................................................................................

 

Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsýlan garb cemiyeti içinde doðan bir hastalýk, bir veba, bir taûn felâketi gittikçe yeryüzüne daðýlýyor. Bu müdhiþ sârî illete karþý, Ýslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karþý koyacak? Garbýn çürümüþ, kokmuþ, tefessüh etmiþ, bâtýl formülleriyle mi? Yoksa Ýslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslariyle mi? Büyük kafalarý gaflet içinde görüyorum. Ýman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnýz îman üzerine mesaimi teksif etmiþ bulunuyorum.

 

Risale-i Nur'u anlamýyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolâstik bataklýðý içinde saplanmýþ bir medrese hocasý zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ý hazýr fen ve felsefesiyle meþgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta bazý eserler te'lif eyledim. Fakat ben, öyle mantýk oyunlarý bilmiyorum. Felsefe düzenbazlýklarýna da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatýný, mânevî varlýðýný, vicdan ve imanýný terennüm ediyorum. Yalnýz Kur'ânýn tesis ettiði tevhid ve îman esasý üzerinde iþliyorum ki Ýslâm cemiyetinin ana direði budur. Bu sarsýldýðý gün, cem'iyet yoktur.

 

Bana, "Sen þuna buna niçin sataþtýn?" diyorlar. Farkýnda deðilim. Karþýmda müdhiþ bir yangýn var. Alevleri göklere yükse-

 

 

 

sh: » (T: 604)

 

liyor. Ýçinde evlâdým yanýyor, îmaným tutuþmuþ yanýyor. O yangýný söndürmeðe, îmanýmý kurtarmaða koþuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiþ de ayaðým ona çarpmýþ. Ne ehemmiyeti var? O müdhiþ yangýn karþýsýnda bu küçük hâdise bir kýymet ifade eder mi? Dar düþünceler! Dar görüþler!

 

Beni, nefsini kurtarmayý düþünen hodgâm bir adam mý zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmanýný kurtarmak yolunda dünyamý da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatýmda dünya zevki namýna bir þey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarýnda, esaret zindanlarýnda, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediðim cefa, görmediðim eza kalmadý. Divan-ý harblerde, bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandým. Memleket zindanlarýnda aylarca ihtilâttan menedildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldým. Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eðer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altýnda çürümüþ gitmiþti.

 

Benim fýtratým, zillet ve hakarete tahammül etmez. Ýzzet ve þehamet-i Ýslâmiye beni bu halde bulunmaktan þiddetle meneder. Böyle bir vaziyete düþünce, karþýmda kim olursa olsun, isterse en zalim bir cebbar, en hunhar bir düþman kumandaný olsa tezellül etmem. Zulmünü, hunharlýðýný onun suratýna çarparým. Beni zindana atar, yahut idam sehpasýna götürür.. hiç ehemmiyeti yoktur. -Nitekim öyle oldu.- Bunlarýn hepsini gördüm. Birkaç dakika daha o hunhar kumandanýn kalbi, vicdaný zulümkârlýða dayanabilseydi Said bugün asýlmýþ ve mâsumlar zümresine iltihak etmiþ olacaktý.

 

Ýþte benim bütün hayatým böyle zahmet ve meþakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin îmaný, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamý feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünki, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüzbin, yahut birkaç milyon kiþinin -adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcýsý beþyüz bin demiþti. Belki daha ziyade- îmanýný kurtarmaða vesile oldu. Ölmekle yalnýz kendimi kurtaracaktým, fakat hayatta kalýp da zahmet ve meþakkatlere tahammül ile bu kadar îmanýn kurtulmasýna hizmet ettim. Allaha bin kere hamdolsun.

 

 

 

 

 

sh: » (T: 605)

 

Sonra, ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdasý var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeþ milyon Türk cemiyetinin imaný namýna bir Said deðil, bin Said feda olsun. Kur'ânýmýz yeryüzünde cemaatsiz kalýrsa Cenneti de istemem; orasý da bana zindan olur. Milletimizin îmanýný selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaða razýyým: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.

 

Hazret coþmuþtu. Bir yanardað gibi lâvlar saçýyordu. Bir fýrtýna gibi gönül denizini dalgalandýrýyordu. Bir þelâle gibi haþmetli zemzemelerle ruhun en derin noktalarýna çarpýyordu. Çok heyecanlanmýþtý. Millet kürsüsünde coþmuþ bir hatib gibi devam ediyor, sözünün kesilmesini istemiyordu. Yorulduðunu hissettim. Bu heyecanlý bahsi deðiþtireyim, dedim.

 

-Mahkemede sýkýldýnýz mý? diye sordum.

 

...............................................................................................

 

Dinî tedrisata, kadýnlarýmýzýn, muhterem hemþirelerimizin terbiye-i Ýslâmiye dairesinde iffet ve þereflerini muhafaza etmelerine taraftar olmanýn bir suç olduðuna dair kanunlarda bir madde var mý? "Kalbe gelen hakikat" gibi tâbirleri de þahsî nüfuz temini maksadýna delil göstermelerinin mânasýný da bu ilimle, hukukla meþgul doçentlerden sorarým.

 

Üstadla görüþmemiz çok uzamýþtý. Müsaade alýp ayrýldýðým zaman vakit hayli geçmiþti.

 

1952

 

EÞREF EDÝB

 

* * *

 

sh: » (T: 606)(RESÝM)

 

 

 

sh: » (T: 607)

 

SAÝD NUR VE TALEBELERÝ

 

Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafý, sekiz yaþýndan seksen yaþýna kadar bütün nesiller tarafýndan sarýlmýþ. Yaþlar ayrý, baþlar ayrý, iþler ayrý, Fakat bu ayrýlýkta gayrýlýk yok! Hepsi bir þeye inanmýþ, Allaha!.. Âlemlerin Rabbý olan Allaha, Onun ulu Peygamberine.. Onun büyük kitabýna.. Kur'ân henüz yeni nâzil olmuþ gibi, herkes aradýðýný bulmuþ gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken, insan kendini âdeta Asr-ý Saadette hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dýþlarý nur Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvî, sonsuz bir þeye baðlanmak, her yerde hâzýr, nâzýr olana, âlemlerin yaratýcýsýna baðlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalýsý olmak Evet!.. Ne büyük saadet!

 

Said Nur, üç devir yaþamýþ bir ihtiyar. Gün görmüþ bir ihtiyar. Üç devir; Meþrutiyet, Ýttihad ve Terakki, Cumhuriyet. Bu üç devir büyük devriliþler, yýkýlýþlar, çökülüþlerle doludur. Yýkýlmayan kalmamýþ! Yalnýz bir adam var. O ayakta Þark yaylâlarýndan, Güneþin doðduðu yerden Ýstanbul'a kadar gelen bir adam. Ýmaný, sýradaðlar gibi muhkem. Bu adam, üç devrin þerirlerine karþý imanlý baðrýný siper etmiþ. Allah! demiþ. Peygamber demiþ, baþka bir þey dememiþ. Baþý Aðrý Daðý kadar dik ve maðrur. Hiçbir zalim onu eðememiþ, hiçbir âlim onu yenememiþ Kayalar gibi çetin, müdhiþ bir irade Þimþekler gibi bir zekâ Ýþte Said Nur!.. Divan-ý harbler, mahkemeler, ihtilâller, inkýlâblar... Onun için kurulan idam sehpalarý... Sürgünler... Bu müdhiþ adamý, bu mâneviyat adamýný yolundan çevirememiþ! O, bunlara îmanýndan gelen sonsuz bir kuvvet ve cesaretle karþý koymuþ. Kur'ân-ý Kerîm'de "Ýnanýyorsanýz muhakkak üstünsünüz" (Âl-i Ýmran sûresi âyet 139) buyuruluyor. Bu Allah kelâmý, sanki Said Nur'da tecelli etmiþ!

 

Mahkemelerdeki müdafaalarýný okuduk. Bu müdafaalar bir nefs müdafaasý deðildir; büyük bir dâvânýn müdafaasýdýr. Celâdet, cesaret, zekâ eseri, þaheseri.

 

Niçin Sokrat bu kadar büyüktür? Bir fikir uðruna hayatý hakîr gördüðü için deðil mi? Said Nur en az bir Sokrat'týr; fakat Ýslâm düþmanlarý tarafýndan bir mürteci, bir softa diye takdim olundu. Onlara göre büyük olabilmek için ecnebi olmak gerek. O, mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Mahkûmken bile hükmedi-

 

sh: » (T: 608)

 

yordu. O hapishanelerden hapishanelere atýldý. Hapishaneler, zindanlar onun sayesinde Medrese-i Yûsufiye oldu. Said Nur zindanlarý nur, gönülleri nur eyledi. Nice azýlý katiller, nice nizam ve ýrz düþmanlarý, bu îman âbidesinin karþýsýnda eridiler; sanki yeniden yaratýldýlar. Hepsi halim selim mü'minler haline, hayýrlý vatandaþlar haline geldiler… Sizin hangi mektebleriniz, hangi terbiye sistemleriniz bunu yapabildi, yapabilir?

 

Onu diyar diyar sürdüler. Her sürgün yeri, onun öz vataný oldu. Nereye gitse, nereye sürülse, etrafý saf, temiz mü'minler tarafýndan sarýlýyordu. Kanunlar, yasaklar, polisler, jandarmalar, kalýn hapishane duvarlarý, onu mü'min kardeþlerinden bir an bile ayýramadý. Büyük mürþidin, talebeleriyle arasýna yýðýlan bu maddî kesafetler; din, aþk, îman sayesinde letafetler haline geldiler. Kör kuvvetin, ölü maddenin bu tahdid ve tehdidleri, ruh âleminin ummanlarýnda büyük dalgalar meydana getirdi. Bu dalgalar, köy odalarýndan baþlayarak, yer yer her tarafý sardý; üniversitelerin kapýlarýna kadar dayandý.

 

Yýllardýr mukaddesatlarý çiðnenmiþ vatan çocuklarý, mahvedilen nesiller, îmana susayanlar; onun yoluna, onun nuruna koþtular. Üstadýn Nur risaleleri elden ele, dilden dile, ilden ile ulaþtý, dolaþtý. Genç-ihtiyar, cahil-münevver sekizinden seksenine kadar herkes ondan bir þey aldý, onun nuruyla nurlandý. Her talebe, bir makine, bir matbaa oldu. Ýman, tekniðe meydan okudu. Nur risaleleri binlerce defa yazýldý, teksir edildi.

 

Gözlerinin nuru sönmüþ, iç âlemlerinin ýþýðý sönmüþ, harabeye dönmüþ olan körler; bu nurdan, bu ýþýktan korktular. Bu aziz adamý, dillerden hiç eksik etmedikleri "Ýnkýlâba-lâikliðe aykýrý hareket ediyor" diye, tekrar tekrar mahkemeye verdiler; tekrar tekrar hapishanelere attýlar. Kaç kerre zehirlemek istediler. Ona zehirler, panzehir oldu. Zindanlar dershane... Onun nuru, Kur'ânýn nuru, Allahýn nuru vatan sýnýrlarýný da aþtý. Bütün Âlem-i Ýslâmý dolaþtý. Þimdi Türkiye'de, her teþekkülün, vatanýný seven herkesin, önünde hürmetle durmasý lâzým gelen bir kuvvet vardýr: Said Nur ve Talebeleri. Bunlarýn derneði yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, patýrtýsý nutku, alâyiþi, nümayiþi yoktur. Bu, bilinmezlerin, ermiþlerin, kendini büyük bir dâvâya vermiþlerin þuurlu, îmanlý, inanlý kalabalýðýdýr.

 

O. Yüksek Serdengeçti

 

* * *

 

 

 

sh: » (T: 609)

 

BEDÝÜZZAMAN'I ZEHÝRLEDÝLER

 

Bundan yedi sene önce; kanunlarýn çiðnendiði, beþer haklarýnýn çarmýha gerildiði, hürriyetlerin hiçe sayýldýðý, þahsî arzu ve ihtirasatýn kanunlardan üstün tutulduðu bir devr-i rezilânede, Afyon Vilâyetinin Emirdað kazasýna seksenlik bir ihtiyar, bir din âlimi sürülüyor. Nüfus kütüðüne kaydettirilip burada ikamete mecbur ediliyor. Tek gayesi, Kur'ân-ý Kerîm'in ahkâmýný teblið, insanlarý doðruya, iyiye ve namusluluða sevketmek olan bir fikir adamý, nefyediliyor... Her cephesinde kan döktüðü kendi öz yurdunda, Engizisyon Mahkemelerinin dahi insanoðluna reva görmeyeceði zulme, iþkencelere tâbi tutuluyor. Sakalýna, býyýðýna, kýlýk kýyafetine karýþýlýyor; jandarma dipçikleri altýnda ölüme mahkûm ediliyor.

 

Sürgün olarak gönderildiði yerde dahi rahat býrakýlmýyor. Ecdadýndan misafirperverliði, ihtiyarlarýn, garib ve kimsesizlerin yardýmýna koþmayý miras alan her Türk gibi, bu kaza halký da, ilmî eserleriyle, efal ve hareketleriyle müsellem olan bu zâtýn yardýmýna koþmayý vicdanî bir vazife telakki ediyor.

 

Ýslâmýn ve ilmin, izzet ü vakarýný þerefle muhafaza etmesini bilen ve asla dünya zevkleri için minnet kabul etmeyen bu þahsýn, siyasî hiçbir parti ve teþekkülle de kat'iyyen alâkasý yoktur.

 

Türkiye'de iman ve karakter sahibi her fikir adamýna yapýldýðý gibi, bu kimsenin muhtelif defalar evi aranmýþ, mahkemelere verilmiþ, bütün eserleri, mektublarý en ufak teferruatýna varýncaya kadar müsadere edilerek suçsuz yere hapis-hanelerde süründürülmüþtür.

 

Evet, suçsuz yere diyoruz. Çünkü; vali ve kaymakamýndan tutunuz da, karakoldaki jandarmasýna varýncaya kadar Üstada eza ve cefa etmek, hapishanelerde süründürmek bir vesile-i iftihar; þefin gözüne girebilmek, terfi-i makam edebilmek gibi süflî hýrslarla yanýp kavrulanlar için ise bulunmaz bir fýrsat olmuþtur.

 

Bu zulüm, bu iþkencenin sebeblerini, o devrin dine karþý olan temayülünde, vicdan hürriyetine ve Ýslâmiyete yaptýðý baskýda aramak lâzýmdýr. Bu halin, o devirde hiç de acayib olan bir tarafý yoktur. Zira o devirde memlekette; dinsiz, materyalist, behimî hislerinin zebûnu köle ruhlu bir nesil yetiþtirilmek istenirken, bu zâtýn kendi hayatýný istihkar derecesinde ortaya atýlýp hürriyetle, ah-

 

 

 

sh: » (T: 610)

 

lâkla, îmanla meþbu hayvanî hislerin esiri olmayan bir gençlik istemesi ve bu uðurda çalýþmasý elbette hoþ görülmezdi. Millet haklarýný çiðneyip, milyonlarýn sýrtýndan ahtapotlar gibi geçinmeyi þiar edinenler için korkulacak bir haldir bu. Takibler, baskýlar senelerce devam etti. Onunla konuþanlarýn, mektublaþanlarýn, hizmetine koþanlarýn evleri arandý, kendileri Afyon Hapishanesinde çürütülerek çoluk çocuklarý sokaklarda sürünmeye mahkûm edildi.

 

Onun el yazmasý Kur'ân-ý Kerîmi ile bunun tefsiri olan Risale-i Nur parçalarý birer hýyanet-i vataniye evraký imiþ gibi müsadere edilip savcýlýklara devredildi.

 

Muhakemesine mevkufen devam edilerek yirmi ay suçsuz yere hapishanede býrakýldý.

 

Öyle bir an geldi ki, bu vak'alarýn cereyan ettiði Afyon Hapishanesi, Allaha inanmaktan ve onun emirlerini yerine getirmekten gayri hiçbir suçu olmayan mâsum vatandaþlarla dolup taþtý. Onlara reva görülen zulüm, iþkence, þeytanlarý bile dehþete düþürdü, ayyûka çýktý; vahþet halini aldý. Nasýl Kudüs-i Þerif Yahudilerin vahþetine ve peygamberlere yapýlan zulümlere sahne olmuþsa, Afyon þehri de, insan haklarýnýn çiðnenip vatandaþ haklarýnýn çarmýha gerildiði ikinci bir þehir oldu.

 

14 Mayýs seçimleriyle çeyrek asrýn diktatoryasý zîr ü zeber edilip çatýr çatýr yýkýlýrken, millet, kendi mukadderatýna hâkim olmaktan duyduðu hududsuz bir sevinç içerisinde bayram ediyor.

 

...............................................................................................

 

14 Mayýstan sonra her þeyin deðiþeceðini beklerken yine görüyoruz ki, vali ve kaymakamlar eski alýþkanlýklarýna devamdalar.

 

Taharri memurlarý yine konuþan iki üç vatandaþýn peþinde ve yine Bediüzzaman'ýn evi tarassud altýnda. Öyle ki, bir jandarma çavuþu bile elinde arama emri olmadan Türkiye Cumhuriyeti kanunlarýyla müeyyed bulunan mesken masuniyetine tecavüz ediyor. Ve bu cür'etkâr, bir türlü ceza görmüyor. Yine Üstadýn kýlýk kýyafetiyle uðraþýlýyor, devr-i sâbýkta olduðu gibi, ziyaretine gelenler yine kaydedilip karakollara çaðrýlýyor.

 

.................................................................................................

 

 

 

Kendisini milletine hasreden seksen yaþýndaki ihtiyar bir din âlimi öldürülmek isteniyor; hem de Ramazan Bayramý akþamý, iftar yemeðine zehir konulmak suretiyle.

 

 

 

sh: » (T: 611)

 

Bu ne fecî, bu ne tahammül edilmez bir haldir. Tecrid edilmiþ, daimî bir tarassud altýnda, kapýsýnda bekçi. O içerde ölümle baþbaþa býrakýlýyor.

 

Heyhat! Geliniz ey ehl-i Ýslâm! Hep beraber aðlaþalým. Hayýr, hayýr! Gözyaþlariyle, feryad ile tedavisi mümkün deðil bu derdin. Allah için uðraþalým.

 

NÝHAT YAZAR

 

* * *

 

BEDÝÜZZAMAN SAÝD NUR

 

Büyük ve dâhî adamlarýn beþiði olan Türkiye þimdiye kadar, ne kadar mebzul mücahidler, müceddidler ve bütün mânasiyle büyük insanlar görmüþtür. Onlarýn idrak ettikleri hayat þartlarý ve gördükleri itibar, bulduklarý ve mazhar olduklarý hürmet, kadir ve kýymetlerine asla nâkise vermemekle beraber yürüdükleri hak yolunda muhakkak ki kendilerine büyük kolaylýklar temin etmiþtir. Bu þartlarýn mâkûs tecellisine ve zulmün en aðýrýna mâruz kaldýðýmýz þu geçmiþ yirmibeþ yýl, bize aðýr mücadele ve mücahedeler içinde yoðurulmuþ, dâvâsýnýn ve imanýnýn azametinden ilham almýþ ve büyüklüðünü dünyanýn en hücra köþelerine yaymýþ bir dâhî, bir nur ve fazilet timsali hediye etmiþtir.

 

Nur'u, birçok muzlim vicdanlarý aydýnlatmýþ; kudreti, birçok zayýf imanlý insanlara cesaret vermiþ, dehasý, birçok nasibsiz insanlarýn ruhuna ilham serpmiþ olan bu büyük adam, hiç þübhe yoktur ki, Said Nur Hazretleridir.

 

Ondan fazilet ve fedakârlýk dersi alan birçok yolunu þaþýrmýþ insanlar kendilerini mes'ud ve aydýnlýk bir sahranýn ortasýnda bulmuþlardýr. Dehâsý ve celâdeti kadar îmaný da kuvvetli olan bu muhterem insan; yirmibeþ yýllýk istibdad ve zulme gözlerini kýrpmadan göðüs geren ve onun korkunç iþkence adaletsizliðine îmandan doðan bir cüretle karþý koyan tek þahsiyettir.

 

Bütün Müslüman dünyasý, bu kutbun câzibesinden kendisini kurtaramamýþtýr. Türkiye'nin ýssýz ve tenha bir köþesinde doðan bu nur, ziyasýný Pakistan'lara, Endonezya'lara kadar yaymýþ ve

 

sh: » (T: 612)

 

kendisiyle beraber milletimizin de þan ve þerefine hâleler eklemiþtir.

 

Ne yazýktýr ki; baðrýmýzdan fýþkýrmýþ, bize þeref kazandýrmýþ, kararmýþ gönüllerimizi aydýnlatmýþ, dalâlet yoluna sapmýþ insanlarý hak yoluna getirmiþ olan bu muhteþem ve mübarek insan, bizden hürmet yerine sadece tazyik ve zulüm görmüþtür.

 

Fakat o, bundan ne yýlmýþ, ne de yolunu deðiþtirmiþtir. Bilâkis, o daha iyi biliyor ki; mücadelesiz, fedakârlýksýz, ýzdýrabsýz hiçbir dâvâ kök tutamaz.

 

Ne de olsa, ne kadar biz bu güneþin ýþýðýný söndürmek istesek de onun nuru karanlýk gönüllerde birer meþ'ale gibi yanýyor ve bizi aydýnlatýyor. Bu, büyük insanýn hakký ve dâvâsýnýn meyvesidir. Ne mutlu kendisine!

 

CEVAT RIFAT ATÝLHAN

 

* * *

 

BEDÝÜZZAMAN SAÝD NUR

 

Güzel Türk vatanýnýn yetiþtirip bütün beþeriyete örnek insan olarak hediye ettiði büyük dâhî, büyük mürþid ve muhteþem bir insanýn ismidir. Doksan yýlý dolduran hayatýnýn her günü birer nur hâlesi, birer fazilet ýþýðý, bir azim ve îman halkasý halinde Türk nesillerinin ruhlarýna ve dimaðlarýna girmiþ; ve bu nur, senelerle birçok karanlýk ruhlarý aydýnlatarak onlarý; doðru, güzel ve ýþýklý yollara sevketmiþtir.

 

Ýlâhî bir zekânýn remzi olan büyük Üstad Said Nur Hazretleri, Allahýn müstesna bir lûtuf ve keremi olan muhteþem dehasýný mü'min bir azim ve celâdetle bu aziz milletin hayrý, terakkisi ve yükseliþi uðruna harcamýþ ve onun nuru Türk hududlarýndan taþarak komþu memleketlere, Pakistan ve Endonezya'ya kadar yayýlmýþtýr.

 

Bu nurun ýþýðý ve insanlara bahþettiði ahlâk ve fazilet þulelerinin tek bir kýymet ve takdir ölçüsünde toplanmasý mümkün deðildir.

 

 

 

Ondaki azim ve irade, ondaki yüksek kanaat ve üstün insan

 

sh: » (T: 613)

 

vasfý, hepimiz için örnek teþkil edecek kadar büyüktür.

 

Yalnýz biz deðil, yalnýz Müslümanlar deðil, bütün insanlýk bu büyük insanýn þahsiyetinde asalet ve necabetin, ahlâk ve faziletin ve bilhassa yüksek îmanýn bütün göz kamaþtýrýcý enmuzeclerini temaþa edebilir. Bütün Türk çocuklarý, vatanlarýnýn bu kadar Ýlâhî bir zekâya, bu kadar muhteþem bir þahsiyete, bu kadar temiz bir insana beþik vazifesi gördüðüne iftihar edebilirler.

 

Evvelki gün onun bir mahkemesi vardý. Bu mahkemeden iki þey öðrendik: Biri, asil ve genç Türk neslinin fazilet ve ulüvv-ü ahlâka, yüksek inanç ve iradeye olan derin saygýsý ve yüksek alâkasý...

 

Diðeri de, lükslerini, zenginliklerini, rütbe ve mevkilerini ve bugünkü fâni ve sefil varlýklarýný Türk milletinin sefalet ve geriliðinde arayan ve zehirli ilhamlarýný ve direktiflerini ve kuvvetlerini milletlerarasý gizli, devirici ve bozguncu Türk düþmanlarýndan alan bir soysuzlar ve nesebleri belirsiz insanlarýn takýndýðý tavýr.

 

Binlerce münevver Türk gencinin teþkil ettiði büyük topluluktan bir mikdar irkilerek zehirli, mel'ûn ve müfsid kalemlerini korkak ve titrek dahi olsa sinsi sinsi aleyhte kullanan ve artýk modasý geçmiþ olan palavralarla bu kýymeti küçümsemek isteyen gürûh.

 

Þöyle bir mukayese yapabiliriz: Üstad-ý Azamla (hâþâ mason üstadý deðil), muasýr olan büyük adam ve Hindistan'ýn kurtuluþ rehberi Mahatma Gandi. Biri, Ýngiliz ceberutuna, Ýngiliz emperyalizmine ve onun korkunç istilâ ve istismarýna baþ kaldýrmýþ ve yýllarca büyük dâvâsýna hizmet ederek Ýngiltere'nin bütün haþmet ve kudretini, azîm iradesi önünde âciz ve meflûç bir hale getirmiþtir. Bizim bu tipte yetiþtirdiðimiz büyük insanýn mücadele ve mesai hayatý ve þekli, birincisine çok benzemekle beraber; fazla olarak ona Cenab-ý Hakkýn bahþ buyurduðu Müslümanlýk ve îman nuru da kendi ziyasýný Güneþ gibi Ýslâm iklimlerine ve diyardan diyara aþýrýp götürmüþtür.

 

Arada sadece büyük ve þayan-ý esef bir fark vardýr.

 

Bu fark birincisine dörtyüz milyona yakýn bir insan topluluðunun gösterdiði sarsýlmaz inanç, hürmet ve baðlýlýk... Bizimkine karþý da -mahdud bile olsa- bazý asalet fukarasý soysuzlarýn açýða vuran istihfaf ve sinsi hücumlarý.

 

Yarabbi! Neden bizi böyle her kýymet ve fazileti paçavraya dön-

 

 

 

sh: » (T: 614)

 

dürecek kadar pespâyeleþtirdin? Biliyoruz, sana karþý günahýmýz çok ve büyüktür. Yeter yâ Ýlâhî, yeter bu sukut bize!

 

CEVAT RIFAT ATÝLHAN

 

* * *

 

 

 

Bediüzzaman kimdir?

 

Bediüzzaman mâhud ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, mânevî deðerler bakýmýndan bir nur-u îmanî ve ziya-yý irþadî ile taht-ý emniyete almaða çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatýna vücud vereceðini halk kitleleri arasýnda temessül ettiren insandýr.

 

Bediüzzaman, ahlâkî kýymetler ve millî hasletlerin pozitif ilimlerle müvazi olarak kat-ý mesafe edemediðini, bu mâna ve þekil müvacehesinde yetiþen çöl kadar kuru ve boþ ruhlarla bulanmýþ gençliðin, istikbalde milletimizin rü'yet ufkunda bir kara belâ olacaðý hakikat-ý kat'îyesini gözlere sokan ve çare-i hâlâsý da gösteren kimsedir.

 

Bediüzzaman, þark ve garb arasýndaki azîm müfarakatýn, þahsiyet mefhumunun daralma ve geniþlemesinden neþ'et ettiðini gören ve asrýn maymun taklidçiliðine varan þahsiyetsizliði önünde þahsiyet mefhumunun Ýlâhî yüksekliðini gönüllerin mihrak noktasýnda sembolleþtirmeðe tevessül eden âlimdir.

 

Bediüzzaman, hür adamlarýn, hür memleketinin Ýlâhî kuruluþ felsefesini, akýllara ve gönüllere nakþeden din adamýdýr.

 

Bu necib millet Bediüzzaman gibi nefsindeki menfaat putunu deviren insanlarýn hizmetine çok, ama çok muhtaçtýr.

 

Hukuk Fakültesinden

 

ZÝYA NUR

 

* * *

 

sh: » (T: 615)

 

DEMOKRAT KARDEÞLERE TAVSÝYE

 

Diktatörler ve þefler idaresinde memleketin dinini, îmanýný, canýný, hayatýný kasýp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarýnýn þu cançekiþme devrinde Demokratlara tevcih ettikleri silâhlarýn en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeðe çalýþmalarýdýr. Bir kýsmý dindarlýk perdesine bürünerek, Demokratlarýn millete vâdettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar. Bir kýsmý da, irticaý himaye ediyor ithamýyla Demokratlarýn din hürriyetine taraftarlýk etmesini önlemeðe kendileri gibi Demokratlarý da dini, din müesseselerini tahrib etmeðe, din ehline karþý þiddet göstermeðe sevkediyorlar.

 

Demokrat Partinin iktidarý ele alýr almaz komünistlere karþý þiddetli davranmasý, diðer taraftan Ezan-ý Muhammedînin serbestisini temin etmesi, bu sebeble halkýn muhabbetini kazanarak kendi kuvvetinden yirmi defa daha bir kuvvet elde etmesi Halkçýlarý müdhiþ endiþeye düþürdü.

 

Eski devrin din ehline ve Kur'an ehli olan "Nurculara" karþý takib ettiði zalimane siyasetin onlarý bu hale düþürdüðünü Demokratlar idrak edecek bir seviyede olduklarý için, onlarýn pusularýna düþmeyeceklerine itimadýmýz vardýr.

 

Eski devrin belli baþlý þiarý malûmdur. Demokratlar, bekalarýný temin etmek isterlerse, tamamýyla bu þiara karþý bir siyaset takib etmeleri icab eder; bir taraftan komünizme karþý þiddet, diðer taraftan dini ve din ehlini himaye. Açýkça ve mertçe bu yolda yürümek mecburiyetindedir. Bu hususta göstereceði, en ufak bir zaaf, yahut en ufak bir samimiyetsizlik onu Halkçýlarýn çukuruna düþürür.

 

Biz Nur Talebeleri, kat'iyyen siyasetle iþtigal etmeyiz. Bizim yegâne emelimiz, memlekette din hürriyetinin hakikî surette temini, dine ve din ehline ve Kur'an ehli olan Nurculara karþý çeyrek asýrdan beri devam eden zulüm ve tazyikin tamamiyle bertaraf olmasýdýr. Demokrat kardeþlere tavsiye ederiz: Devr-i sabýkýn þeytankârâne oyunlarýna, hilelerine aldanmasýnlar; onlarýn düþtükleri dalâlete düþmesinler. Milletin ruhunu ve iradesini onlar gibi istihfaf etmesinler. Komünizme ve dine karþý tuttuklarý doðru yolda azimle devam etsinler.

 

Nur Talebeleri Namýna

 

SADIK, SUNGUR, ZÝYA

 

 

 

sh: » (T: 616)

 

Bediüzzaman

 

Bergson "Ahlâkla dinin iki kaynaðý" adlý son kitablarýndan birisinde; bilhassa ahlâkýn, bir insan cemiyetinde alçalmýþ vak'a derekesinden ulvî mefkûre seviyesine, ancak dindar ve temiz þahsiyetler sayesinde yükselebileceðini kaydeder.

 

Bu görüþ, insanlýk ve Müslümanlýk tarihinde sayýsýz örneklerle her zaman tahakkuk eylemiþtir. Zaten psikoloji ilmine dayanan terbiye san'atý, -an'anevi yollarýnda- bu umdeye tutunduðu ve yeni bir istikamet verilecek nesilleri bu kabil örnek insanlarý taklide sevkettiði nisbette, bizden evvelki devirlerde, bizden çok mes'ud insanlar yetiþtirmiþtir.

 

Bediüzzaman, hangi cemiyette ve hangi devirde yaþarsa yaþasýn, iþte bu iþaret ettiðimiz örnek insan vasýflarýný muhafaza eden temiz ve müstesna þahsiyetlerden birisidir. Türk Milletini mahvetmek için casus ellerle perde arkasýnda yetiþtirilmiþ ve Türk Milletini yalanla, dolanla her saniye aldatmayý kendine bir geçinme san'atý edinmiþ bir sürü vatan haini ve millet düþmaný mahlûklar, bu temiz þahsiyetin yýllardan beri hayatýný cendereye sokmuþtur. Sorarýz: (Fakat kime soracaðýz? Bu sorgudan da ne umacaðýz?) Bütün tarihimizde, her fýrsatta, en korkunç ve amansýz düþmanlýðýný isbat eden Fener Patrikleri muhteþem saraylarýnda saltanat sürerken; bu aziz topraðýn asýrlardan beri tapusunu -en az bin senelik bir mülkiyet hakkýyla- etinde ve kalbinde taþýyan Bediüzzaman, bu fesad ocaðýnýn bir kapýcýsý kadar da mý yaþamak hakkýndan mahrum kalsýn?

 

Hangimiz, yapraklarý arasýnda fikrî ve ruhî seyahatlere kalktýðýmýz kitablarýmýzýn ansýzýn mukaddes bilinen meskenimize tecavüz edilerek, odamýzda baskýna uðrayarak ellerimizden kapýlýp gasbedilmesine tahammül edebiliriz? Böyle bir hareket -güya taklid edilen- çaðdaþ medenî cemiyetlerden en geri kalan Ýspanyada da vuku bulamaz, hele vukuundan sonra nâmütenahi asla tekerrür edemez.

 

Biz, Bediüzzamanýn ilim, ahlâk, fazilet ve edeb sýfatlariyle bezenen temiz ve yüksek þahsiyetine gösterilen ve hele son günlerde bütün bütün þiddetlenen kötü muamelelerden ve bu

 

sh: » (T: 617)

 

muameleleri ona reva görenlerden nefret ediyoruz. Ahlâksýzlýk çirkefinin bir tufan halinde her istikamete taþýp uzanarak her fazileti boðmaya koyulduðu, Türklerin bu kadar karanlýk günlerinde onun feyzini bir sýr gibi kalbden kalbe mukavemeti imkânsýz bir hamle halinde intikal eder görmekle teselli buluyoruz. Gecelerimiz çok karardý ve çok kararan gecelerin sabahlarý pek yakýn olur.

 

اِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

 

CEVDET SEZER

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Çok Aziz, Çok Mübarek, Çok Müþfik, Çok Sevgili Üstadýmýz Hazretleri,

 

Risale-i Nuru himmet ve dualarýnýzla, dikkat ve tefekkürle okudukça, bu muazzam eser külliyatýnýn týlsým-ý kâinatýn muammasýný keþf ve halleden bir keþþaf olduðunu, hâl ve istikbalin bir mürþid-i ekberi ve bir rehber-i a'zamý olduðunu, yine dua ve himmetinizle idrak ediyoruz. Evet Üstadýmýz Hazretleri! Risale-i Nuru okuyan her idrak sahibi anlýyor ki; Risale-i Nur, gerek bu asrýn, gerekse önümüzdeki asrýn beþeriyetini fikir karanlýklarýndan kurtarýp, tenvir ve irþad edecektir.

 

Risale-i Nur, yalnýz bu vatan ve millet için deðil, Âlem-i Ýslâm ve bütün beþeriyetin ihtiyacýna cevab verecek bir külliyat olarak te'lif edilmiþtir. Bugün, tarihte hiç görülmemiþ bir fecaat ve felâket içerisinde çýrpýnan beþeriyet için, halâskâr olarak Risale-i Nura sarýlmaktan ve ne bahasýna olursa olsun, Risale-i Nurun nurani ve parlak eczalarýný elde edip dikkat ve tefekkürle okumaktan baþka bir kurtuluþ çaresi yoktur. Risale-i Nuru okuyan herkes, bu hakikatý idrak etmiþ ve etmektedir. Eðer biz muktedir olsak; bu hakikatý, kâinata nâzýr bir mahalle çýkýp, bütün kâinata ilân edeceðiz. Fakat madem ki buna muvaffak olamýyoruz, ve mademki Risale-i Nurun cihanþümul kýymetini bu derece Üs-

 

 

 

sh: » (T: 618)

 

tadýmýzýn himmetiyle idrak etmiþiz; þu halde o nur ve feyiz hazinesi, irfan ve kemalât menbaý olan Risale-i Nuru, bir dakikamýzý bile boþ geçirmeden, mütemadi ve devamlý bir þekilde her gün ve her saat okuyacaðýz, ve bu uðurda geceli gündüzlü çalýþacaðýz Ýnþâallah. Fakat, her an bütün iþlerimizde olduðu gibi, bunda da büyük Üstadýmýzýn dua ve himmetiyle muvaffak olabileceðiz.

 

Hem þu hakikat zâhir ve bâhirdir ki: Bir kimse allâme dahi olsa, Risale-i Nurun ve müellifinin talebesidir. Risale-i Nuru okumak zaruret ve ihtiyacýndadýr. Eðer gaflet ederse, kendisini aldatan enaniyetine boyun eðip, Risale-i Nur Külliyatýný okumazsa, büyük bir mahrumiyete düçar olur. Fakat, biz idrak ettiðimiz bu muazzam hakikat karþýsýnda, beþeriyetin halâskârý ve milyarlarca insanlarýn fevkinde olan bir memur-u Rabbaniye nasýl minnetdar ve medyun olduðumuzu tarif edemiyoruz. Yine dua ve himmetinizle idrak etmiþiz ki; Kur'ân-ý Kerîmin bir mucize-i maneviyyesi olan harika Risale-i Nur Külliyatýnýn bir satýrýndan ettiðimiz istifadenin, bir mikdar-ý mukabilini dahi ödemeye gücümüz yetiþmez. Bunun için ancak, Cenab-ý Hakka þöyle yalvarmaða karar verdik:

 

"Ya Rab! Bizi ebedî haps-i münferidden kurtarýp bâki ve sermedi bir âlemin saadetine nâil edecek bir hakaik hazinesinin anahtarýný Risale-i Nur gibi nazirsiz bir eseriyle bahþeden sevgili ve müþfik Üstadýmýzý, zâlimlerin ve düþmanlarýn su-i kasdlarýndan muhafaza eyle, Kur'an ve îman hizmetinde daima muvaffak eyle. Ona sýhhat ve âfiyetler, uzun ömürler ihsan eyle!" diye dua ediyoruz.

 

Evet Üstadýmýz Hazretleri! Risale-i Nuru dikkat ve tefekkürle okumak nimet-i uzmasýna nail olan biz bir kýsým üniversite gençliði, bir hüsn-ü zan veya bir tahmin ile deðil, tahkiki ve tedkikî bir surette, sarsýlmaz ve sarsýlmýyacak olan ilmelyakîn bir kuvvet-i îmaniyye ile inanýyoruz ki; zemin yüzünün bu asra kadar görmediði bir vahþet ve dehþetin sebebi olan dinsizlik ve ilhadý, Bediüzzaman ortadan kaldýrmaða inayet-i Hak ile muvaffak olacaktýr.

 

Bizim bu kanaatýmýz, safdilâne veya tahminle deðildir; ilmî ve delile müstenid bir tahkik iledir. Bunun için, muarýz olan dahi bu hakikatý kalben tasdik edecektir. Dua ve þefkat buyurun Kur'an ve îman hizmetinde fedâi olalým. Risale-i Nuru, bir dakikamýzý bile kaybetmeden okuyalým, yazalým, ihlas-ý tamme muvaffak olalým.

 

Üniversite Nur Talebeleri Namýna

 

ABDÜLMUHSÝN

 

 

 

sh: » (T: 619)

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Çok Mübarek Üstadýmýz Hazretleri,

 

Evvelâ: Geçenlerde alýnan Nur eczalarýnýn hepsi daðýldý; Nurun müþtaklarý sürur içinde kaldýlar. Nurdan kýsmeti olanlar, birer birer çýkýp, ona koþuyorlar. Nur arayan sineler, مَنْ طَلَبَ وَ جَدَّ وَجَدَ hakikatýnca buluyorlar. Bu sefer Ziya kardeþimizin getirdiði otuzdört aded Sözler kapýþýldý. Asâ-yý Musalar Ankaraya ve Anadolu'nun muhtelif yerlerine daðýlýyor.

 

.................................................................................................................................

 

Risale-i Nurun perde arkasýndaki parlaklýðýný görmiyenler dahi ona tarafdardýrlar. Risale-i Nurun Medresetüz-zehrasý Anadolu çapýnda ve Âlem-i Ýslâm ölçüsünde geniþleyeceðini; Risale-i Nurdaki hakikatýn yüksekliðinden ve dikkat ve tefekkürle okuyan müminlerin ve ehl-i ilmin arasýnda vücuda gelen sarsýlmaz uhuvvet ve kardeþlikten anlýyoruz. Medresetüz-zehranýn bu muazzam faaliyeti, zemin yüzünde bahar mevsiminde olan Ýlâhî ve muazzam neþir gibi sessiz, gürültüsüz, þa'þaasýz, gösteriþsiz ve mütevazi ve fakat muazzam bir þekilde cereyan etmektedir. Fýtraten acul olan insanoðlu, âlemde hâkim olan kanun-u Ýlâhîyi düþünmiyerek, her mes'elenin istediði vakitte hal olmasýný istiyor; küçük dairelerdeki vazifelerini atlayýp, büyük dairelere sapýyor.

 

Tohumlarý atýlmýþ ve sünbül vaktine gelmiþ olan Risale-i Nurun yetiþtirdiði hakiki îmanlý zatlar, Ýnþâallah yakýn zamanda Âlem-i Ýslâma birer nümune-i imtisal olup nur-u hidayeti göstereceklerdir.

 

Ankara Üniversitesi Nur Talebeleri Namýna

 

ABDULLAH

 

* * *

 

 

 

 

 

Ankarada Nurlarý Neþretmek Nimet-i Uzmasýna Nail Olmuþ Büyük Bir Âlim Ve Ehl-i Kalb Bir Zatýn Üstada Yazdýðý Bir Mektubdur.

 

Sahibül-ihlâs vennur velkemal velirþad mücahid-i ekber Bediüzzaman Hazretleri!

 

sh: » (T: 620)

 

Meydan-ý ibtilâ ve imtihana Lillâh ve Fillâh için atýldýðýnýz andan bu ana kadar hukukullah ve hukuk-u ibadý müdafaa ve muhafazasýna leyl ü nehar, Hak ve halk huzurunda, zâtýnýza has kudret-i ilmiyye ve kemaliyye ve nuriyye ve irþadiyyelerinizle fevkalâde aðýr þerait dairesinde lâyenkatý' denecek derece sa'y ü gayret ve himmetle çalýþtýðýnýza, Melek, Felek, Arþ, Kürsî, Levh, Kalem, Arz, Semavat, Âlem-i Kevn, ins ve cin, ve hariçteki ehl-i insan ve Ýslâm ve bu abd-i âciz "Eþhedü billâh ilâ âhirid-devran" Þâhid-i dâimî ve ebedîyiz.

 

Sâhibünnur olan Bediüzzamanýmýz! Zât-ý nuraniyelerinizin, abd-i âciz, can ve gönülden dostunuzum. Bu dostluðum, gelip geçici, zevale mahkûm dostluklardan deðildir. Âlem-i mânâda, bezm-i ezel-i elestüdeki fýtrat-ý zâtiyelerimizden müntakil dostluk olduðu gibi, âlem-i þuhudumuzda bir yarým asra tekarrüb buyuran etvar ve ekval ve harekât ve sekenatýnýzdan ve bu müddet zarfýnda devr-i istibdad ve meþrutiyet ve cumhuriyette birbirinden beter iptilâ ve imtihan ve çilelerinizden; ve tevarih-i muhtelifede âzamî aðýr þerait dairesinde Dîvan-ý Harb ve sâir muhâkemelerinizden; ve meydan-ý gazalarda harb ve darbler ve meydan-ý ilimde akran ve emsalinize faik mübahesat ve münakaþat-ý ilmiyye, ve intiþar buyuran âsâr-ý celile ve cemilelerinizden; ihlâsa makrun â'mâl-i sâliha ve efkâr-ý nuriyelerinizden; cihad-ý asgar ve ekberlerinizin seyr ü temaþa ve tilâvetinden aldýðým ders-i ibret ve hikmetler, zât-ý ekmelinize olan kadim dostluðumu her an arttýrdý, son derece tarsin ve tahkim buyurdu; aþka, vecde getirdi. Bu aþk ve þevk ile, Sultan Hamid zamanýndan beri zâtýnýzýn ve Nur Talebelerinizin hukuk-u umumiyye ve hususiyyelerinizin hasbeten lillâh müdafaa ve muhafaza ve himayesi için, yakýndan uzaktan karýnca kudretince, dostluk vecibelerini mânen-maddeten îfada kusur etmemeðe âzamî çalýþtým, çalýþýyorum ve çalýþacaðým. Bu halime Hak ve halk ve Nur talebelerinizin bir kýsm-ý mühimmi âgâhdýrlar.

 

Ýnþâallah, avn-i Hak ve imdad-ý Muhammediyye ile ve cihad-ý asgar ve ekberdeki fi zamanina bî-misal aþk-ý ihlâsiyelerinizle, kariben hak galib, batýl maðlûb olur. Âlem-i insaniyet Ýslâmiyete inkýlâb ve medeniyet-i Muhammediyye bütün þa'þaasýyla tulû buyurur; ins ve cin, melek ve felek hep birlikte iyd-i ekber eyleriz. Hassaten, bu cihanþümul bayramýmýzý doya doya ve kana

 

 

 

sh: » (T: 621)

 

kana kemal-i sýhhat ve âfiyetle seyr ü temâþalarýnýzý, rahmet-i Ýlâhiyyeden maa-âile duada berdevamýz. Cenab-ý Hak, dergâh-ý Ulûhiyetinde dualarýmýzý Habib-i Kibriya hürmetine müstecab buyursun! Âmîn! Sümme âmin!

 

Pek mübarek kalbî, ruhî, sýrrî dostum! Bilmem, abd-i âcizi hatýrladýnýz mý? Her ihtimale karþý hatýrlatayým: Yurdun her tarafýnda mücahede-i milliyye devam ederken zât-ý hâkimanelerine, Ankarada mücahede-i milliyeye birlikte devamý mutazammýn, muhtelif eþhastan onsekizi mütecaviz davetnâmeler geldiði zaman, bu davetlere icabet edip etmemek hususunda Ýstanbulda ikametgâhýnýzda beynimizde tekarrur eden günde buluþarak istiþare buyurduðunuz alay müftülerinden dost-u kadîminiz Ankaralý Osman Nuri'yim. Son zamanlarda Millî Müdafaa Vekâleti Müftülüðüne tayin olundum. 25 seneye karib burada müftülük yaptým. Üç sene evvel tekaüd oldum. Þimdi Ankara'da evimde ikamet ediyorum. Zâtýnýza ve ehl-i insan ve Ýslâma leyl ü nehar dua ile imrar-ý hayat eyliyorum. En büyük emelim ve arzum, ölmeden evvel, dünya gözüyle zatýnýzý görmek ve ziyaret etmek, hasbeten lillâh bir sohbetinizde bulunmaktýr. Bunu can ü gönülden arzu eyliyorum.

 

Azizlerin azizi azizim! Kemal-i tazimat ve tekrimatla zat-ý hakîmanelerinizi ve talebe-i nuriyelerinizi aþk ve þevk ile selamlar ve hatýrlar, iki cihanda aziz olmalarýný ve olmanýzý Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinden tazarru ve niyaz eyleriz. Pek mübarek ellerinizden hasret ve iþtiyakla takbil eyler, dua-yý ihlâsiyyelerini ve cevab-ý savablarýnýzý bekler, Allaha emanet eylerim, bizim bir tane Sahibinnur Velazm Velirade Velirþad Efendimiz Hazretleri.

 

اَلْبَاقِى هُوَ اْلبَاقِى

 

Yâr-ý gârýnýz,

 

müntehâ-yý zirve-i hiçide

 

biricik abd-i gübar

 

OSMAN NURÝ

 

* * *

 

 

 

 

 

sh: » (T: 622)

 

ÜSTAD'IN EMÝRDAÐINA GÝDÝÞÝ

 

Üstad Said Nursî, Afyon Hapsinden tahliye edildikten sonra, yanýndaki, talebeleriyle beraber Emirdað'a gitti. Ýki sene kadar Emirdað'da kaldý. 1371 yýlýnýn Muharrem ayýnda Eskiþehir'e geldi ve bir buçuk ay kadar Yýldýz Otelinde ikamet etti. Üstadýn bu geliþi manidar idi. 1950ye kadar nefyedildiði mahallerden, hiçbir yere çýkmamýþtý, esasen çýkmasýna müsaade edilmemiþti. Çok zaman, yakýn bir köye dahi gidemiyordu.

 

Üstad, Eskiþehir'de, müþtak talebeleri ile görüþmüþ, Risale-i Nurun yeni ve taze meyveleri olan genç Nur Talebeleri ile konuþmuþ, bir derece hayat-ý içtimaiye ile alâkadar olmuþtu. Orada her sýnýf halktan talebeleri kesretle bulunduðu gibi, askerler içinde, bilhassa havacýlardan pek çok Nur Talebeleri vardý. Bunlarýn her birisi îmanlý ve yüksek ahlâk sahibi olup, þecaat-ý milliye-i Ýslâmiye ile serefirâz, ihlâslý, kalbleri muhabbet-i Nebeviye ve cihandeðer hizmet-i Ýslâmiye ve vataniye ile meþbu kimselerdi.

 

* * *

 

Bir müddet sonra, Üstad, Eskiþehir'den Isparta'ya gitti ve yetmiþ gün kadar orada kaldý. Bu sýrada, Ýstanbul'daki faal talebeleri, "Gençlik Rehberi" ni tab'ettirmiþler, bu yüzden Üstad aleyhine dava açýlmýþ ve Üstad, mahkeme için Ýstanbul'a çaðrýlmýþtý.

 

Üstad Isparta ve Ýstanbul'da iken, "Nur Âleminin Bir Anahtarý" ismiyle neþredilen Tevhid hakkýndaki bahisleri yazmýþ ve mektub olarak talebelerine göndermiþti ki bu bahisler çok kýymetdar birer tevhid hazinesi hükmündedir.

 

* * *

 

Ýstanbul Mahkemesi

 

Bazý üniversiteli gençler, gençliðin îman ve ahlâkýna hizmet maksadýyla "Gençlik Rehberi" ni Ýstanbulda bastýrdýlar. Bunun üzerine, müddeiumumilik tarafýndan, 163 üncü maddeye istina-

 

sh: » (T: 623)

 

den eser, lâikliðe aykýrý olarak, devletin temel nizamlarýný dinî esaslara uydurmak maksadýyla yazýldýðý, propaganda ve telkin mahiyetinde olduðu iddiasýyla, Üstad, Ýstanbul Birinci Aðýr Ceza Mahkemesine sevkolunmuþtu.

 

22/Ocak/1952 muhakeme günü olmak itibariyle, Bediüzzaman Said Nursî, Ispartadan Ýstanbul'a gelerek mahkemede hazýr bulunmuþtu. Üstadýn talebeleri genç üniversiteliler, mahkeme salonunu doldurmuþlardý. Koridorlarda büyük bir kalabalýk göze çarpýyordu. Evvelâ iddianame ve ehl-i vukuf raporu okunmuþ, Üstadýn isticvabý yapýlmýþtý. Ehl-i vukuf raporunda: "Müellifin bu eserde din düþüncesini yaymaya çalýþtýðý; gençlere rehber olacak fikirler serdeylediði, müellifin tesettür tarafdarý olduðu; kadýnlarýn yarým çýplak ve açýk bacakla dolaþmalarýnýn Ýslâmiyete aykýrý ve kadýnýn fýtratýna zýd olduðunu beyan ettiði; kadýný güzelleþtiren þeyin, terbiye-i Ýslâmiye dairesinde âdâb-ý Kur'aniye zîneti olduðunu söylediði, dinî tedrisat tarafdarý olduðu; binaenaleyh devletin temel nizamlarýný dinî esaslara uydurmak istediði..." uzun uzadýya izah edilmiþtir.

 

Bediüzzaman Said Nursînin müdafaasýný Ýstanbul Avukatlarýndan Seniyyüddin Baþak, Mihri Helâv ve Abdurrahman Þeref Lâç deruhde etmiþlerdir.

 

Okunan iddianame ve rapor üzerine, Üstad Said Nursî, cevaben:

 

Otuzbeþ senelik hayatýný misâl göstererek, siyasetle, dünyevî ve menfî cereyanlarla alâkadar olmadýðýný; kendisini meþgul eden ve nazarýný çeken tek þey, hakaik-i îmaniye ve hizmet-i Kur'aniye olduðunu, bütün kuvvetiyle îmaný kurtarmak davâsýnda gittiðini bildirir; müteaddid mahkemelerin beraet ve iade kararlarýný zikreder. "Gençlik Rehberi" adlý eserinin üniversiteli gençler tarafýndan bastýrýlmasýnýn büyük bir memnuniyeti mucib olmasý lâzým geldiðini; içinde bulunduðumuz asrýn menfî cereyanlarýna, bilhassa içtimaî bünyemizi sarsan ahlâksýzlýk ve îmansýzlýk salgýnýna karþý, Gençlik Rehberi gibi Risale-i Nurun bütün eczalarýnýn külliyetle intiþarýnýn, gençliðe ve masum evlâdlara ve kadýnlara umumen okutturulmasýnýn, vatan-millet saadeti nokta-i nazarýndan gayet elzem olduðunu belið bir surette ifade etmiþ; mezkûr gayeler için, kendi haberi olmadan genç üniversitelilerin tab'eylediðini beyan etmiþtir.

 

 

 

sh: » (T: 624)

 

Mahkeme 19/Þubat/1952 gününe talik edilmiþtir.

 

Ýkinci mahkeme gününde, Risale-i Nur Külliyatýndan çok istifade eden bir çok üniversite talebeleri ve ehl-i irfandan müteþekkil büyük bir kalabalýk mahkemeyi dinlemek üzere erkenden koridorlarý doldurmuþlardý. Üstad, alkýþlarla, üniversiteli Nur Talebelerinin kollarý arasýnda mahkeme salonuna girdi; maznun sandalyesine oturdu. Avukatlar da geldiler, yerlerini aldýlar. Mahkeme salonunda müdhiþ bir izdiham vardý. Binlerce kiþi mahkemeyi dinlemek üzere salona girmek istiyor, kalabalýk, dalgalar halinde kapýlardan taþýyordu. Bu hâdisenin zâhiri heybet ve ihtiþamýnýn aksettirdiði mâna, daha muazzam ve daha haþmetli idi. Ýslâmiyet nurunun mücessem bir timsâl-i müþahhasý olan Said Nursî'ye, dinî kültürden mahrum olarak yetiþtirilen gençlik, tazim ederek minnetdarlýðýný ifade ediyordu. Güya lisan-ý halleriyle: "Ey yirminci asrýn zulümatýný Kur'anýn nuruyla yaran, ehl-i Ýslâma nurlu ve beþaretli ufuklar gösteren, insanlýðý, fýtratýna münasib yüksek ve ebedi saadete davet eden büyük mücahid! Ýnsanlýða, bahusus bu vatan evlâdlarýna yaptýðýn büyük hizmeti, bizler, þükranla karþýlýyoruz. Ve istikbal dahi seni takdirle yâdedecektir. Sen mânen ölüme yüz tutan bir nesli, maneviyat âb-ý hayatýna kavuþturan bir hekim olarak çok kýymetdar ve yüksek bir hizmet ifâ ettin. Yokluða, ebedî þekavete atýlmak istenen bir milleti ve gelecek nesillerini, Kur'anýn nuriyle ebedî saadete ulaþtýrmaya ve Allaha kavuþturmaya çalýþtýðýný ve hayatýný bu uðurda feda ettiðini biliyoruz.

 

Ýmanlý nesiller seni takib edecektir;

 

Yýllarca, asýrlarca peþinden gidecektir.

 

diyorlar.

 

Salondaki kalabalýðýn fazla olmasýndan, mahkemenin devamýna imkân kalmamýþtý. Ýntizamý temine tahsis edilen polisler, halkýn tehacümüne mâni olamýyordu. Nihayet mahkeme reisinin halka hitaben:

 

 

 

-Hoca Efendiyi seviyorsanýz biraz meydan veriniz ki, mahkemeye devam edebilelim; demesi üzerine, halk çekilmeye baþladý. Bu suretle, mahkemenin devamýna imkân hasýl oldu.

 

Gençlik Rehberi'ni basan matbaacý, ve sonra polisler dinlendi. Daha sonra Üstad, ehl-i vukuf raporuna karþý itiraz eyledi. Ýkin-

 

 

 

sh: » (T: 625)

 

di namazý vakti geçmek üzere olduðundan, Üstad namaz kýlmak üzere müsaade istedi. Mahkeme Reisi, Üstadýn bu ricasýný kabul ederek muhakemeye nihayet verdi.

 

 

 

Üstad, genç üniversitelilerin ve kendisini candan seven talebelerinin kollarý arasýnda koridorlardan geçerken, binlerce halk tarafýndan alkýþlanýyor, kendisi de iki eliyle sevgili talebelerini selâmlýyordu. Adliye binasýnýn önünde üç-dört bin kiþi toplanmýþ; Üstadý görmek üzere bekliyorlardý. Üstad, binlerce halkýn alkýþ tufaný arasýnda merdivenlerden indi. Bu arada heyecandan aðlayanlar da vardý. Bu izdiham arasýnda yaya yürümek kabil olmadýðý için, Nur Talebeleri tarafýndan Üstad bir otomobile bindirilerek Sultanahmed Camiine gidilmiþ ve cemaatle namaz kýlýnarak ikametgâhýna götürülmüþtü.

 

* * *

 

Üstad 5 Mart 1952, son mahkeme günü, yine genç mekteblilerle halk tabakalarýndan müteþekkil binlerce kendisini sevenlerin arasýnda mahkeme salonuna girdi. Mahkeme salonundaki izdihamýn geçen defaki gibi mahkemenin devamýna mani olacak dereceye varmamasý için, müteaddid polis müfrezeleri Adliye binasýnýn merdivenlerini ve koridorlarý muhafaza altýna almýþlar, geçitleri kapamýþlardý. Bununla beraber, mahkeme salonu kapýlara kadar hýncahýnç dolmuþtu.

 

Mahkeme baþladý. Þahid olarak Gençlik Rehberini bastýran üniversite talebesi dinlendi. Ýfadesinde: Þark ve Garbýn eserlerini okuduðunu, sonra Risale-i Nur eline geçtiðini; bu eserlerden aklý, fikri, ruhu ve kalbi son derece müstefid bulunduðunu, irade ve ahlâký üzerinde mühim tesirler yaptýðýný; Gençlik Rehberinin, gençlerin îman ve ahlâkýný temin ve muhafaza yolunda büyük tesiri olmasý dolayýsýyla, bir hizmet-i vataniyye yapmak emeliyle bastýrdýðýný, suç mahiyetini haiz bir þey görmediðini söylemiþtir.

 

Üstadýn Müdafaasý:

 

Çok uzun süren mazlumane, maceralý hayatýma dair gayet kýsa maruzatta bulunacaðým. Lütfen dinlemenizi rica ederim.

 

Mahkeme, Üstadýn müdafaasýný serbest ve rahatça yapmasýna meydan verdi. Üstad da geniþ ve ferahlý bir müdafaa yaptý.

 

 

 

sh: » (T: 626)

 

-Muhterem hâkimler, yirmi sekiz sene emsalsiz ihanetlere, iþkencelere, tarassud ve hapislere maruz kaldým. Bütün bu iftira ve isnadlarýn esasý birkaç noktaya dayanýr:

 

1- En birinci ithamlarý, beni rejim aleyhdarý olarak telâkki etmeleridir. Malûmdur ki, her hükûmette muhalifler bulunur. Asayiþe, emniyete dokunmamak þartýyla, hiç kimse vicdanýyla, kalbiyle kabul ettiði bir fikirden, bir metoddan dolayý mes'ul olmaz. Bu hukukî bir mütearifedir.

 

Dininde çok mutaassýb ve cebbar bir hükûmet olan Ýngilizlerin yüz sene hâkimiyetleri altýnda bulunan yüz milyondan ziyade Müslümanlar, Ýngilizlerin küfür rejimlerini kabul etmeyip Kur'an ile reddettikleri halde, Ýngiliz mahkemeleri, þimdiye kadar onlara o cihetten iliþmedi.

 

Burada ve bütün Ýslâm hükûmetlerinde eskiden beri Yahudiler, Nasraniler tâbi olduklarý memleketin dinine, kudsî rejimine, muhalif, zýd ve muteriz bulunduklarý halde, o hükûmetler hiçbir zaman kanunlarla onlara o cihetten iliþmediler.

 

Hazret-i Ömer, hilâfeti zamanýnda, âdi bir hristiyan ile mahkemede birlikte muhakeme olundular. Halbuki o hýristiyan, Ýslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhalif iken, mahkemede, onun o hali nazara alýnmamasý açýkça gösterir ki, adalet müessesesi hiçbir cereyana kapýlmaz, hiçbir tarafgirliðe kaymaz. Bu din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki; komünist olmayan Þarkta, Garbda, bütün dünya adalet müesseselerinde câri ve hâkimdir.

 

Ben de din ve vicdan hürriyetinin bu ana umdesine güvenerek yüzlerce Âyât-ý Kur'aniyeye istinaden, medeniyetin bozuk kýsmýna, hürriyet perdesi altýnda yürüyen mutlak bir istibdada, lâiklik maskesi altýnda dine ve dindarlara karþý tatbik edilen en aðýr bir baskýya muhalefet etmiþ isem kanunlar haricine mi çýkmýþ oldum?

 

Bu hilaf-ý hakikat bir hareket sayýlabilir mi? Haksýzlýða karþý, zulme karþý, kanunsuzluða karþý muhalefet hiç bir hükumette suç sayýlmaz, bilâkis muhalefet meþru ve samimî bir muvazene-i adalet unsurudur.

 

2- Bana zulüm ve cefayý reva gören Devr-i Sabýkýn yaptýðý is-

 

 

 

sh: » (T: 627)

 

nadlarýn ikincisi, emniyet ve asayiþi ihlâldir. Bu vehim ve hayal ile, bu düzme isnad ile yirmisekiz sene bana ceza çektirdiler. Memleket memleket, mahkeme mahkeme süründürdüler. Zindandan zindana attýlar. Kimse ile görüþtürmediler. Tecrid ettiler; zehirlediler, türlü türlü hakaretlerde bulundular.

 

Biz ki beþyüz bin fedakâr Nur talebeleri, memleketin her tarafýnda emniyet ve âsayiþin fahrî mânevî muhafýzlarýyýz; bize böyle bir isnadda bulunmalarý günahlarýn en büyüðüdür. Onlar bize o kadar zâlimane ihanetlerde bulunduklarý halde; biz asla hislerimize kapýlmayarak, gönüllerde emniyet ve âsayiþi temin yolunda, îman ve Kur'âna hizmet yolunda, gafletle anarþiye sapanlarý düþtükleri fevza gayyasýndan kurtarmak yolunda çalýþmaktan bir an hâli kalmadýk.

 

Muhterem hâkimler, þunu kat'î olarak arzederim ki, bu delilsiz bir iddia deðildir. Bizim zulüm ve menfa sahamýz olan altý vilâyetin altý mahkemesi, uzun ve ince tedkikler neticesinde, emniyet ve âsayiþi ihlâl yolunda hiçbir vukuat kaydetmemiþtir. Bu hareketimiz isbat eder ki, Nur mekteb-i irfanýnýn talebeleri kalbler üzerinde iþler, emniyet ve asayiþin bekçisini kafalara, kalblere yerleþtirir. Bizim îman derslerimiz anarþiye karþýdýr, bozgunculuða karþýdýr, farmasonlara ve komünistlere karþýdýr. Memleketin bütün zabýta dairelerinden sorulsun, beþyüz bin Nur irfan mektebi talebesinden birinin olsun nizam ve intizama aykýrý bir vukuatý var mýdýr? Yoktur. Elbette yoktur. Çünki hepsinin kalbinde nizam ve intizamýn en saðlam muhafýzý olan îman bekçisi vardýr.

 

Sebilürreþad'ýn 116 ncý nüshasýnda "Hakikat konuþuyor" baþlýklý makalemde bu hakikatleri uzun uzadýya izah ettim. Bütün dünyasýný, hattâ icabederse hayatýný, hattâ âhiretini dinine feda ettiði, bütün hayatý þehadet eden, otuzbeþ seneden beri siyaseti terkeden, müteaddid mahkemelerin o kadar incelemelerine raðmen bu yolda bir delil bulunamayan, sekseni aþmýþ, kabir kapýsýna gelmiþ, dünya metaýndan hiçbir nesneye mâlik olmamýþ ve ehemmiyet vermemiþ bir adam hakkýnda "Dini, siyasete âlet ediyor" diyen, yerden göðe kadar, gökten yere kadar haksýz ve insafsýzdýr.

 

 

 

sh: » (T: 628)

 

Biz Nur mekteb-i irfaný þâkirdlerinin Kur'ân-ý Hakîmden aldýðýmýz hakikat dersi þudur ki: Evde, yahut bir gemide, bir mâsum, on câni bulunsa, Adalet-i Kur'âniye o mâsumun hakkýna zarar vermemek için o haneyi, o gemiyi yakmayý menettiði halde; on mâsumu bir tek câni yüzünden mahv için, o hâne, o gemi yakýlýr mý? Yakýlýrsa en büyük zulüm, en büyük hýyanet ve gadir olmaz mý? Bu sebeble âsayiþi ihlâl yolunda yüzde on câni yüzünden doksan masumun hayatýný tehlikeye ve zarara sokmayý adalet-i Ýlâhîye ve hakikat-ý Kur'âniye þiddetle menettiði için biz bütün kuvvetimizle bu ders-i Kur'âniyeye ittibaen âsayiþi muhafazaya kendimizi dînen mecbur biliriz.

 

Ýþte bizi böyle haksýz isnadlarla itham eden Devr-i Sabýktaki gizli düþmanlarýmýz þübhe yok ki, ya siyaseti dinsizliðe âlet etmek istediler, yahut bilerek, bilmeyerek bozuk ideolojileri memleketimize yerleþtirmek gayretine düþtüler. Görülüyor ki, nizam ve intizamý bozan, maddî, mânevî memleketin emniyet ve âsayiþini ihlâl eden bizler deðil, asýl onlardý. Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü'min hiçbir zaman anarþiye ve bozgunculuða taraftar olmaz. Dinin þiddetle menettiði þey, fitne ve anarþidir. Çünkü, anarþi hiçbir hak tanýmaz. Ýnsanlýk seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda "Ye'cüc" ve "Me'cüc" komitesi olduðuna Kur'ân-ý Hakîm iþaret buyurmaktadýr.

 

Ýþte muhterem hâkimler, yirmisekiz sene bana ve talebelerime böyle eza ve cefada bulundular. Ve mahkemelerde savcýlar bize hakaretlerde bulunmaktan çekinmediler. Biz, bunlarýn hepsine tahammül ettik. Ýman ve Kur'ân'a hizmet yolunda devam ettik. Ve Devr-i Sabýk ricalinin bütün o zulüm ve cefalarýný affettik. Çünkü onlar müstehak olduklarý âkibete uðradýlar. Biz de, hak ve hürriyetimize kavuþtuk. Sizler gibi âdil ve imanlý hâkimler huzurunda söz söylemek fýrsatýný Allah bize bahþettiðinden dolayý þükrederiz. Hâzâ min fadlýrabbî.

 

SAÝD NURSÎ

 

* * *

 

 

 

sh: » (T: 629)

 

Avukat Mihri Helâv'ýn Müdafaasýndan Parçalar:

 

Risale-i Nur müellifi, bütün müellif ve muharrirlerin en mütevaziidir. Þöhret ve tekebbürün en büyük düþmanýdýr. Bütün dünya metaýna arka çevirmiþtir. Ne mal, ne þöhret, ne nüfuz... Bunlarýn hiçbirisi onun pâyine ulaþamamýþtýr ve ulaþamaz. Gandi bile onun kadar dünyadan elini çekememiþtir. Günde elli gram ekmekle ve bir çanak çorba ile tegaddi eden bu büyük adam, yaþýyorsa ancak Kur'ân ve imana hizmet için yaþýyor. Baþka hiç, hiçbir þeyin, onun nazarýnda kýymet ve ehemmiyeti yoktur. Böyle iken, eserinin medh ü sitayiþinde bulundu diye onu suçlandýrmaða çalýþmak, 163 üncü maddenin cürüm aðýna sokmaða uðraþmak; hak ve adaletle, insafla, ilimle, insanî düþünce ile, hukuk fikriyle, mantýkla, akýl ve fikirle kabil-i telif midir? Burasý yüksek mahkemenin takdirine aittir.

 

.................................................................................................................................

 

Hükûmete muhalefet bahsi hakkýnda da birkaç söz söyleyerek mâruzatýmý neticelendirmek isterim. Karþýnýzda kemal-i saffet ve samimiyetle âdilâne kararlarýnýza intizar eden bu asýrdîde zat, ömründe hiçbir defa hilâf-ý hakikat beyanda bulunmaða tenezzül etmiþ bir adam deðildir. Ýlk celse-i muhakemede, bugünkü hükûmetten memnun olduðunu ve muvaffakýyetine dua ettiðini, onun beðenmediði ve tenkid ettiði hükûmet, eski hükûmetler olduðunu alenen söylemiþtir. Filhakika, müvekkilim, bütün milletle beraber istibdada karþý mücadele etmiþ, hürriyet ve demokrasinin tesisine çalýþmýþ ve bu hususta husule gelen muvaffakýyetten dolayý da memnun olmuþtur. Risale-i Nur'un gayesi de içtimaî nizam ve intizamý kalblere yerleþtirmektir. Siyasî rical, siyasî sahada nizam-ý içtimaîyi, milletin hak ve hürriyetlerini temine çalýþtýklarý gibi, Risale-i Nur müellifi de mânevî sahada, kalblerde bunlarý yerleþtirmeye çalýþýyor. Gayeler müþterektir. Bir mekteb-i irfan olan Risale-i Nur'un müellifi ve þâkirdleri âsayiþin, millet-i Ýslamýn huzur ve intizamýnýn fahrî ve mânevi bekçileridir. Mânevi sahada, kalblerde ve dimaðlarda anarþinin, bozgunculuðun kalkmasýna çalýþmaktadýrlar. Kemal-i samimiyetle, hiçbir ivaz ve garaz olmaksýzýn, hiçbir karþýlýk beklemeksizin, yalnýz Allah rýzasý için, millet ve memleketin menfaati için çalýþmaktadýrlar. Bunu yapmak bir cürüm ve cinayet deðil, millet ve memlekete bir

 

 

 

sh: » (T: 630)

 

hizmettir. Muahâzeye deðil, takdire lâyýktýr. Beraetini istemek hakkýmýzdýr. Karar yüksek mahkemenindir.

 

* * *

 

Avukat Seniyyüddin Baþak'ýn Müdafaasý:

 

Müteakiben, müellifin diðer vekili olan avukat Seniyyüddin Baþak kalkmýþ, kýsa birkaç söz söylemiþtir:

 

-Artýk mesele aydýnlanmýþ, hakikat Güneþ gibi tezahür etmiþtir. Yüksek Mahkeme her þeye vâkýf olmuþtur. Benim buna ilâve edecek bir sözüm yoktur. Böyle kýymetli, faziletli, millet ve memleket için cansiperane ve hiçbir ivaz ve bedel mukabili olmayarak fisebilillâh çalýþan zevatý buralara getiren, cinayet sandalyalarýna oturtan zihniyet hakkýnda bazý mütalâada bulunmak isterdim; fakat onun yeri burasý deðildir. Bunun için ayrýca bir eser yazmak icabeder. Çünkü bu zihniyetle mücadele herkes için bir vazifedir. Yüksek mahkemenin yüksek vicdaný beni müdafaadan müstaðni kýlacak derecede itmi'nanbahþtýr. Müvekkilimin beraetini istemekle þeref duyarým.

 

* * *

 

Avukat Abdurrahman Þeref Lâç'ýn müdafaasý:

 

Müteakiben, diðer mümtaz avukat arkadaþlarý gibi Üstadýn müdafaasýný fahrî olarak deruhde eden imanlý ve kudretli meþhur ve mümtaz avukat Abdurrahman Þeref Lâç müdafaaya baþladý. Evvelâ bir mukaddime yaptý. Dedi ki:

 

-Sanýk olarak huzurunuza gelen seksen yaþýný mütecaviz bu mübarek zâtýn suçla hiçbir münasebet ve taallûku olmadýðý tamamiyla tezahür etmiþtir. Yüksek mahkemece de buna tam kanaat hâsýl olduðunu, beraetine karar verileceðini de kuvvetle ümid ederim. Ancak, aleyhimizde bir karar verilmesine binde bir ihtimal olsa da üzerime aldýðým bir mâsumun müdafaasýný ihmal etmeyi bir vazifesizlik sayarým. Yüksek Temyiz Mahkemesinin kanaat ve nokta-i nazarýný da hesaba katmak icabeder. Burada bahsedilmedi diye usûl noktasýndan bir eksiklikte bulunmuþ olmamalýyým. Onun için müdafaamý yapmama yüksek mahkeme-

 

 

 

sh: » (T: 631)

 

nin müsaadelerini rica ederim.

 

-Peki Abdurrahman Bey, son müdafaanýzý dinleyeceðiz. Buyurun.

 

.................................................................................................................................

 

-Gençlik Rehberi isimli eser, Kur'ân-ý Azîmüþþanýn emir ve tefsirlerinden ibaret bulunmasýna, Ýslâm dininin ve bu dinin emir ve nasihatlerini ihtiva eylemesine ve Anayasanýn 70 inci maddesine göre: Þahsî masuniyet, vicdan, tefekkür, söz ve neþir hak ve hürriyeti Türklerin tabiî haklarýndan olduðu.. Anayasanýn 75 inci maddesine göre de hiçbir kimse, mensub olduðu din ve mezhebden dolayý muaheze edilemeyeceðinden; müvekkilimin Anayasa ile kendisine bahþedilmiþ bulunan bu din ve neþir hürriyetinden mahrum edilerek cezaî tâkibe mâruz býrakýlmasý Anayasa hükümlerine mugayirdir.

 

.................................................................................................................................

 

-Yukarýda izah ettiðimiz kanunî taraflarýmýz farz-ý muhal nazar-ý dikkate alýnmaz, Türk Ceza Kanununun antidemokratik 163 üncü maddesine göre müvekkilimin tâkibi mümkün farzedilirse, isnad edilen suçun tahliline geçer ve þöyle deriz:

 

Bir Müslüman, Ak saçlý, yaþlý bir Müslüman. Saçýný baþýný ve yaþýný bütün ömrü boyunca nurla aðartmýþ bir Müslüman. Saçý, baþý, yaþý ve bütün vücudu Allahýn nuriyla yýkanmýþ tertemiz ve bembeyaz bir Müslüman. Bütün ömrü boyunca in'am-ý Hak olan hayatýný, Türk Milletinin salâh ve hakikî saadeti için vakfetmiþ; emr-i Ýlâhî olan ruhunu, feleðin hakikî mâliki Allaha teslim edinceye kadar ayný yolda yürümeðe azmetmiþ; bina-yý Sübhanî olan bedenini, yalnýz Allah yolunda yýpratmýþ olan büyük bir Müslüman, bugün "Demokrasi vardýr" denilen bir gün, kalkýyor, yalnýz "Allah" diyor, "Kitab" diyor, "Resûl" diyor ve gençliðe "Dikkat" diyor. Der demez arkasýndan savcý (dâvâyý açan savcý) yapýþýyor.

 

-Gel buraya... Suç iþledin! diyor.

 

Ve âfâký kapkara bir zulmet kaplamýþtýr.

 

Fakat, bakýn þu asîl ve necib ihtiyar Müslümana! Ne kadar sakin ve ne kadar rahattýr. Zira kesrette deðil, vahdettedir. Gecenin zulmetinden ve gündüzün rengârenginden bîfütûrdur. Belâ

 

sh: » (T: 632)

 

zindanýnda safayý seyretmektedir. Cefa sofrasýnda vefa bulan, mazhar-ý tecelli olandýr. Zira eþya hakikatlerinden haberdardýr. Kesafeti letafete kalbetmiþtir. Kaný çekilmiþ, damarlarýnda kan yerine, feyz-i Hak ve nur cereyan etmektedir ve savcý (dâvâyý açan savcý) bu Müslümaný kolundan yakalamýþ, hapse sürüklemektedir.

 

Niçin? Neden? Ne yaptý bu pîr-i fânî? Nedir kabahati bu ihtiyar Müslümanýn? Ne mi yaptý? Bakýn savcýya (dâvâyý açana) göre neler ve neler yaptý?

 

"Gençlik Rehberi" adiyle bir kitab çýkardý

 

A- Lâikliðe aykýrý hareket etti. Allah, din, iman lâikliðe aykýrý olur mu? Olur. Peki, baþka?

 

B- Devletin içtimaî, iktisadî, siyasî ve hukukî temel nizamlarýný dinî esaslara uydurmak istedi. Nasýl, niçin ve ne maksadla yaptý bunlarý?..

 

C- Þahsî nüfuz temin ve tesis etmek maksadýyla.

 

Peki, ya siyasî menfaat kasdý var mý acaba? Hayýr bu yok. Ehl-i vukuf da bu maksadý görmemiþ. Savcý da bunu diyemiyor. Peki amma, madem ki siyasî menfaat kasdý yokmuþ, bu pîr-i fânînin þahsý, cüssesi, bedeni ne ki, dünyadan ne bekliyor ki nüfuz temin etmek istesin?

 

Savcý, "Ben orasýný bilmem" diyor, istiyor iþte. Hem bunu böylece bilirkiþiler de söylüyorlar.

 

Peki, nasýl yaptý bu iþleri bu Müslüman?

 

A- Dini, dinî hissiyatý ve dince mukaddes tanýlan þeyleri âlet etmek suretiyle.

 

Nedir bu mukaddes tanýlan þeyler? Ýslâm dini, Müslümanlýk hisleri, Allah kelimesinin kalbdeki haþyeti, Kur'ân, tefsir... Demek savcý bunlarý biliyor. Bunlarýn mukaddesat olduðuna inanýyor.

 

Peki amma, bunlarý bilmek, inanmak ve sonra söylemek âlet etmek midir? Evet, dâvayý açan savcýya göre âlet etmektir. Öyle ise savcý da bunlarý âlet ediyor.. hem de siyasî bir kanuna âlet ediyor.. hem de bir Müslümaný mahkûm ettirmek için âlet ediyor. Þu halde o da 163 üncü maddeye göre suç iþlemiyor mu?

 

"Hayýr" der savcý, ben propaganda yapmýyorum O propaganda ve telkin yaptý. Ne dedi peki? Þunlarý söyledi:

 

"...Bu zamanda, zýndýka dalâleti Ýslâmiyete karþý muharebe-

 

 

 

sh: » (T: 633)

 

sinde nefs-i emmarenin plânýyla þeytan kumandasýna verilen fýrkalardan en dehþetlisi yarým çýplak hanýmlardýr ki, açýk bacaðýyla, dehþetli býçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldýrýyorlar. Nikâh yolunu kapamaða, fuhuþ yolunu geniþlettirmeye çalýþarak çoklarýn nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarýný kebair ile yaralýyorlar; belki o kalblerden bir kýsmýný öldürüyorlar."

 

Peki yalan mý bunlar? Fuhþu teþvik ve nikâhý imha eden fâhiþeler gürûhu inkâr mý ediliyor? Gizli ve âþikâr fuhuþla ve devlet eliyle mücadele yok mu? Ceza Kanunu, Fuhuþla Mücadele Nizamnamesi ve ahlâk zabýtasý bunlarla geceli gündüzlü mücadele etmiyor mu?

 

Var; var amma, buna biz karýþýrýz. Allah ne karýþýr? diyor savcý. Peki böyle desin. Desin amma.. kanun, zabýta ve savcý, suç iþlendikten sonra iþleyeni ve iþleteni yakalýyor. Yâni iþ olup bittikten sonra, namus pâyimal olup adam öldükten sonra. Daha evvel tedbir almaða kanunen imkân yok; fakat dinen buna imkân var: Allah korkusu ve din. Bu korku sayesinde her türlü rezaletin önü alýnabileceðini bildiriyor. Ýslâm dini bunu emrediyor. Tedbiri evvelden alýn diyor. Nasýl? Nasihat edin, ikaz edin, Allahý tanýtýn, insanýn kalbinde Allah korkusu, Allah sevgisi, ateþ, Cehennem, ebedî azâb, ebedî saadet yer etsin, bilsin, anlasýn, sevsin ve korksun; korksun ki fenalýklardan kaçsýn, hem kendisi kurtulsun, hem de cemiyet; savcý da, devlet de, hükûmet de, millet de rahat etsin. Bunun için Allah korkusunu ve sevgisini insanlara aþýlayýn.

 

Nasýl yapalým bu iþi? Söyleyin, yazýn okutun. Peki amma o zaman propaganda diyorlar. Ne olur? Bunlar Allahýn emirleri, Kur'ân-ý Azîmüþþanýn hikmetleri deðil mi? Din, sizin en tabiî hakkýnýz deðil mi? Kim meneder sizi bundan (Allah yolundan)? Suç diyorlar buna. Öyle mi? Allahýn emrini okuyun:

 

اِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدّوُا عَنْ سَبِيلِ اللّهِ وَشَاقّوُا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى لَنْ يَضُرُّوا اللّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ

 

Meali: "Haberiniz olsun ki o küfür edip halký Allah yolundan meneyleyen ve hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra Peygambere karþý gelenler, hiçbir zaman Allaha zerrece bir zarar

 

 

 

sh: » (T: 634)

 

edecek deðiller. O, onlarýn amellerini heder edecektir."

 

Peki amma, dinlemezlerse? Dinleyenlere, iman edenlere tekrar edin; çünkü yaptýðýnýz iþ iyidir.. insanlar için, cemiyet için, millet için, hükûmet için, devlet için hayýrlýdýr; þerden, belâdan koruyucudur. Ýman edenlere deyin ki:

 

يَا اَيُّهَا الّذِينَ آمَنُوا اَطِيعُوا اللّهَ وَاَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلاَ تُبْطِلُوا اَعْمَالَكُمْ

 

Meali: "Ey bütün iman edenler.. Allaha ve Resûlüne itaat edin de amellerinizi ibtal eylemeyin."

 

Buna da inanmazlarsa, deyin ki: Tehlike.. vatan ve milletiniz için tehlike, dinde, dinin propagandasýnda deðil, dinsizliktedir. Bunu Baþvekilimiz de söyledi: "Saðcýlýðýn, memleket için tehlikeli olduðu görülmemiþtir. Bugün din propagandasýna mâni bir hal yoktur; tedbir almaða da lüzum kalmamýþtýr."

 

Muhterem hâkimler! Siz bilirsiniz, fakat bir kerre de dâvâyý açan savcýya sorunuz.. bakalým hayýr diyebilecek mi? Allahýn emirleri, Kur'ân-ý Azîmüþþanýn hikmetleri gençlere anlatýlmaz, bildirilmezse, propaganda suçtur diye menedilirse, ahlâksýzlýk, iffetsizlik, köksüzlük, fuhuþ, zina, katil suçlarýnýn önüne geçmek yalnýz ceza kanunlarýyla kabil midir? "Komünizm" gibi bütün dünyayý tehdid eden erzel âfetin, gizli ve âþikâr, seri ve sinsi tahribatýný tamamen ne ile önlemek mümkündür?

 

Muhterem vatansever, Allahýna ve mukaddesatýna baðlý necib Türk hâkimleri! Þu korkunç küfür propagandasýna körpe Müslüman Türk çocuklarýnýn temiz ve saf dimaðlarýný senelerce tahrib ederek felce uðratan korkunç din düþmanlarýnýn akýttýðý zehirlere bakýn.

 

Ne korkunç hal ve tezadlar içindeyiz. Savcý bunu görmez, Ýslâm dinine ve bütün mukaddes dinlere yapýlan bu korkunç taarruz ve hakareti tâkib etmez de, bu taarruzdan gençliðe muhafaza tedbirleri tavsiye edeni mi yakalar?

 

Pek muhterem Türk Müslüman hâkimler! Siz Kur'ân-ý Mübînin Allahýn nurunun pýrýltýlarý ile dolu olan ve yalnýz o nur-u Ýlâhîyi aksettiren Risale-i Nur Gençlik Rehberinden dolayý müvekkilimi mahkûm edemezsiniz!..

 

Muhterem, asîl ve Müslüman Türk hâkimleri! Pek iyi bilirsi-

 

sh: » (T: 635)

 

niz ki, hakikî irþad âlimleri Enbiyanýn vârisleridir. Bu mübarek zatlar da kendilerine miras kalan va'z u nasihatý, Kur'ân-ý Mübînin emirlerine göre yaymakla mükelleftirler. Vazifesini yaparken hiçbir ücret ve ivazýn talibi deðildirler. Vazifelerini fisebilillâh yaparlar. Ancak, Allah ve Resûlünün rýzasýna talibdirler. Son nefeslerine kadar bu mukaddes vazifeye devam ederler. Çünkü, bu vazife onlara Allah ve Resûlünün emanetidir. Müvekkilim, bu emaneti ehline tevdi ediyor diye nasýl tâkib ve tâzib edilir? Nasýl bu ihtiyar yaþýnda zayýf ve nahif bünyesi, inanamayacaðý aðýr bir teklif ile mükellef tutulur?

 

- Gel zindana gir!

 

Bu, en korkunç bir zulüm olur. Bu zulme mâni olmak vazifesi de sizlere emanet edilmiþtir.

 

Bütün fenalýklarý, günahlarý, ahlâksýzlýðý, rezaleti, fesad ve fitneyi imha edecek nurdur...

 

 

 

................................................................................................................................. يُرِيدُونَ اَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللّهِ ِباَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبَى اللّهُ اِلاَّ

 

اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

 

Meali: "Onlar Allahýn nurunu aðýzlarýyla söndürmek istiyorlar. Allah ise, -muhakkak- nurunu tamamlamak (tamamen parlatmak) istiyor.. kâfirler hoþlanmasalar da."

 

Avukat

 

ABDURRAHMAN ÞEREF LÂÇ

 

Bu müdafaayý müteakib Üstad Said Nursî'ye baþka bir diyeceði olup olmadýðý mahkeme reisi tarafýndan sorulmuþ, mumaileyh ayaða kalkarak:

 

-Yalnýz bir kelime söylemek için müsaadenizi rica ederim.

 

-Buyurunuz.

 

-Muhterem vekillerim benim þahsým hakkýnda söylemiþ olduklarý senakâr sözlere ben lâyýk deðilim. Ben, Kur'an ve iman hizmetinde çalýþan âciz bir adamým. Baþka bir diyeceðim yoktur.

 

 

 

sh: » (T: 636)

 

Beraet kararýnýn tebliði:

 

Bunun üzerine muhakeme hitam bulmuþ; heyet-i hâkime müþavereden sonra ittifakla beraet kararýný teblið etmiþ ve bu karar mahkemede hazýr bulunan üniversiteliler ve halk tarafýndan þiddetle alkýþlanmýþtýr. Savcýlýk tarafýndan temyiz edilmediði için karar kesinleþmiþtir.

 

* * *

 

 

 

Bediüzzaman'ýn Ýstanbul'a Teþrifi Münasebetiyle Üniversiteli Bir Nur Talebesinin Arkadaþýna Yazdýðý Mektub:

 

Sevgili Üstadýmýzýn teþrifinden dolayý bizi ve Ýstanbul'u tebrikinize teþekkür ederim. Bu muhteþem, müstesna hâdiseden dolayý, koca þehir kaynadý; için için bayram yapýyor. Âlimi-cahili, fakiri-zengini, genci-ihtiyarý mahkemelerde, otelde her yerde onu görmeye ve dinlemeye koþuyor.

 

Rüyalarýmýz dahi neþ'e ve ferahla dolu... Düþmanlarýmýzýn ise yüzleri daha ziyade karardý. Nifaklarýnýn hiçbir þey yapmadýðýný ve yapamayacaðýný artýk biliyorlar. Üstadýmýz, Ýstanbul'un þahsiyet devrinin yadigârý olan her þeye yeniden can verdiler. Kardeþlerimizin gözünde, þehrin manzarasý birdenbire deðiþti. Ayasofya, Sarayburnu'na kadar uzandý. Minarelerinde yine Ezan-ý Muhammedî (A.S.M.) okunuyor; içinde, hâfýzlar yeniden Kur'ân-ý Kerîm tilâvetine baþladýlar. Fâtih, her gün türbesinden kalkarak, fethettiði þehrin büyük ve mübarek misafirine, "Hoþ geldiniz!" diyor ve onu tebrik ediyor. Yeni Camiin þerefesinden, Beyoðlu'nun en karanlýk ve mülevves izbesine kadar nüfuz edecek ýþýk tufanýný þimdiden görür gibi oluyoruz. Hepsinin; Ayasofya'nýn, Fâtih'in, Sultan Ahmed'in, Eyyüb'ün ve Süleymaniye'nin ve bütün Müslüman Ýstanbul'un hicab perdelerini yüzlerinden atýþý ve bize daha muhteþem ve daha samimî görünmeleri, bu büyük teþriften ve bu ulvî nurdan.. Üstadýmýz, artýk bu þehrin güneþi. O giderse, ufkundaki güneþ de onu takib edecek ve milyonluk þehir kararýverecek. Tesellimiz, Fâtih þehrinin Risale-i Nur'la aydýnlanacaðý ve parlayacaðý ümididir.

 

 

 

sh: » (T: 637)

 

Üstadýmýzýn teþrifini telefonla haber verdikleri zaman, cansýz vücudumdan birdenbire bir cereyan geçti. Öldürücü ve uyuþturucu deðil; dirilten, canlandýran bir cereyan... Maddî ve manevî varlýðýmýn bir anda kuvvet bulup, muazzam bir mýknatýsýn beni çektiðini hissettim. Aðýr Ceza Mahkemesine vâsýl olduðum zaman, biraz evvelki tahassüslerimin bütün cem'iyette hâkim olduðunu farkettim. Mahkemenin içi ve dýþý týklým týklým dolu idi. Kalabalýðý yararak içeri girmek istedim; fakat gözüm iki üniversiteli talebenin arasýnda yürüyen Üstad'a iliþti. Manasýyla olduðu kadar maddesi ve kýyafeti ile de bambaþka olan ve þu anda milyonlarca gözün onun üzerinde toplandýðý müstesna varlýk, sanki hiçbir þeyle alâkadar deðildi ve hiçbir hâdiseden haberi yoktu.

 

.................................................................................................................................

 

Mahkemenin içindeyim. Ulvî isim zikredilir edilmez, büyük adam koca bir milletin, dinin ve devrin tarihî mümessili olarak içeri girdi. Ufak bir kaynaþmayý müteakib çýt yok. Herkes, bu muhteþem ve muazzam ânýn mânasýný ve heyecanýný duymakta...

 

Hastayým demelerine raðmen Üstadýmýzýn yerlerinden yýldýrým gibi fýrlayarak itiraz ve izahlarý.. mahkeme heyetinin hayranlýkla büyük adamý seyri... ikinci celsede daha muazzam bir kalabalýk... Üstadýmýzýn, vukufsuz ehl-i vukuf raporuna bizzat verdikleri harikulâde cevablar.. ve mahkemenin 5 Marta tâliki... titreyerek, günah ve zaaflarýma bin teessüf ve tövbe ederek yaklaþýp, mübarek ellerini sonsuz bir iþtiyakla öptüðüm ve içimi tertemiz tutmaya çabalayarak gözlerini bulmaya cesaret ettiðim o an, o gün, hâtýralarýmýn en büyük ve en nâdide yadigârý olacak. Üniversiteli diðer kardeþlerim, Üstadýmýzýn hizmetinde bulunmakla þeref-i uzmaya kavuþmuþlar. O Üstadýmýzdan, Cenab-ý Hak ebediyen razý olsun; ve bütün talebelerine ve bilhassa benim gibi biçare, zavallý ve âcizlere akýl, dirayet, azim ve ihlâs ihsan buyursun. Âmin. Evet kardeþim, bu asrýn mânevî þahý olduðu hayatý ve eserleriyle sâbit olan bir Üstadýn eserlerini biz muhtaçlara lûtfeden Cenab-ý Hakka hadsiz þükürlerle beraber; þu zamanýn yaralarýna en münasib bir ilâç, bir merhem ve zulümatýn tehacümüne mâruz heyet-i Ýslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düþenler için en doðru bir rehber

 

 

 

sh: » (T: 638)

 

olan Risale-i Nur'u, ölünceye kadar okuyacaðýz, neþredeceðiz Ýnþâallah.

 

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

 

Ýstanbul Üniversitesi Nur Talebelerinden

 

KÂMÝL

 

* * *

 

 

 

ÜSTAD'IN EMÝRDAÐ'A GÝDÝÞÝ

 

Üstad Bediüzzaman Ýstanbul'daki muhakemesinin beraetle neticelenmesini müteakib Emirdað'a geldi. Emirdað'da Ramazan ayýnýn bir gününde kýra çýktýðý zaman, bir baþçavuþ ve üç silâhlý jandarma yanýna gönderilerek, gelecek fýkrada beyan edildiði gibi, kendisine þapka giymesi teklif ediliyor; bu sebeble karakola celbediliyor. Bunun üzerine Üstad bir istida yazarak, Adliye ve Dahiliye Vekâletine gönderiyor; Ayný zamanda Ankara'daki bir talebesine de göndererek alâkadar mebuslara hâdisenin duyurulmasýný bildiriyor. Ankara'daki talebeleri, bu þekvanýn bir nüshasýný, Samsun'da münteþir Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar. Yazý, Büyük Cihad'da "En Büyük Ýsbat" baþlýðý altýnda ve bir hâþiye ilâve edilerek neþrediliyor. Sonra, Ankara ve Ýstanbul Üniversitesindeki Nur talebeleri de iki-üç makale yazý, Büyük Cihad gazetesine gönderiyorlar ve neþrediliyor. Bu sýralarda Malatya hâdisesi vukua geliyor, dindarlar aleyhinde bir sürü yalan, iftira, tezvir propagandasý baþlýyor. Bu tahriklere aldanan bazý þahsiyetler, dinî gazetelerden medar-ý ittiham noktalar bulmak için çalýþýyorlar. Samsun'da da mezkûr "En Büyük Ýsbat" baþlýklý yazý ve Üniversite Nur talebelerinin makaleleri dolayýsýyla, gazete neþriyat müdürü ile Ankara'dan bu yazýlarýn bazýlarýný gönderen bir Nur talebesi tevkif edilerek mahkemeye veriliyor. Nurculuðun memlekette inkiþafý aleyhinde gazetelerde beyanatlar, kanaatlar ileri sürülüyor. 600 kadar Nur talebesinin mahkûmiyetini istihdaf eder þekilde, Türkiye'de yirmibeþ yerde taharri yapýlýp, bir kýsmýnda dâvâ açýlýyor. Neticede; Risale-i Nur'da ve Nur Ta-

 

 

 

sh: » (T: 639)

 

lebelerinde medar-ý ittiham bir nokta olmayýp, suç bulunmadýðý kanaatine varýlýyor.

 

Samsun'da açýlan dâvâda evvelâ mahkûmiyete karar verilmiþse de, mahkeme-i temyizin Risale-i Nur eserleri ve müellifi Bediüzzaman hakkýnda serdettiði mütalâa ile mahkûmiyet kararýný esastan bozmasý sebebiyle, tekrar yapýlan duruþmada, yazýlarda suç unsuru bulunmadýðý kanaatine varýlarak beraet kararý verilmiþtir.

 

"En Büyük Ýsbat" baþlýklý yazýdan dolayý Samsun'da Üstadýmýz aleyhine de dâvâ açýlmýþtý. Samsun'a mahkemeye celbi isteniyordu.

 

Çok rahatsýz ve ihtiyar olmasý sebebiyle kaza tabibliðinden aldýðý bir raporu nazar-ý itibare alýnmayarak, mutlaka mahkemede bulunmasý isteniyordu. Nihayet Üstad, Samsun'da mahkemede bulunmaða karar vererek Ýstanbul'a geldi. Fakat sýhhatinin bozukluðu ve tahammül edememesinden yola devam edemeyip hey'et-i sýhhîyeden bir rapor alýp mahkemeye gönderdi. Raporda, Said Nursî'nin, yapýlan muayene neticesi, ne karadan, ne denizden ve ne de havadan Samsun'a gitmeye vücudu tahammül edemeyeceði yazýlý idi. Mahkemede, müddeiumumî þiddetli ýsrarlarla Said Nursî'nin mutlaka mahkemede bulunmasýný istemiþse de, mahkeme heyeti, sýhhýye raporuna istinaden, Bediüzzaman'ýn Ýstanbul mahkemelerinden birinde istinabe suretiyle ifadesinin alýnmasýna karar verdi. Nihayet, devam eden mahkemeler neticesinde, Samsun mahkemesi dâvâ mevzuu yazýda mahkûmiyeti icabettirecek bir kasýd görmediðinden, Said Nursî'nin beraetine karar verdi.

 

* * *

 

 

 

sh: » (T: 640)

 

ÜSTADIMIZ BEDÝÜZZAMAN SAÝD NURSÎ BU MÜDAFAAYI ÝSTANBUL MAHKEMESÝNDE OKUMUÞ VE MAHKEMESÝ BERAETLE NÝHAYET BULMUÞTUR

 

Gizli düþmanlarýmýz, bu Ramazan-ý Þerifte, tekrar, adliyeyi benim aleyhime sevkettiler. Mes'ele de, bir gizli komünist komitesiyle alâkadardýr.

 

Birisi: Bütün bütün kanun hilâfýna olarak, beni tek baþýmla ve yalnýz olarak kýrda ve daðda otururken, üç silâhlý jandarma ile bir baþçavuþ yanýma gönderdiler. "Sen baþýna þapka giymiyorsun" diye zorla beni karakola getirdiler. Ben de, adaleti hedef tutan bütün adliyelere söylüyorum ki:

 

Böyle beþ vecihle kanunsuzluk edip kanun namýna beþ vecihle Ýslâm kanunlarýný kýran adam, hakikî kanunsuzluk ile ittiham edilmek lâzým gelirken, onlarýn o acîb kanunsuzluðu ve bahanesiyle, iki seneden beri vicdanî azâb verdiklerinden; elbette mahkeme-i kübra-yý haþirde bunun cezasýný çekeceklerdir. Evet otuzbeþ senedir münzevî olduðu halde hiç çarþý ve kasabalarda gezmeyen bir adamý, "Sen firenk serpuþunu giymiyorsun" diye ittiham etmeye, dünyada hangi kanun müsaade eder?

 

Yirmisekiz seneden beri beþ vilâyet ve beþ mahkeme ve beþ vilâyetin zabýtalarý onun baþýna iliþmedikleri halde, hususan bu defa Ýstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde, hem iki ay da yaya olarak her yeri gezdiði halde, hiçbir polis iliþmediði ve hem mahkeme-i temyiz bere yasak deðil diye karar verdiði, hem bütün kadýnlar ve baþý açýk gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadýklarýndan ve giymesinde hiçbir maslahat bulunmadýðýndan ve benim resmî bir vazifem olmadýðýndan -ki resmî bir libastýr- bereyi giyenler de mesul olmazlar denildiði halde; hususan münzevî ve insanlar arasýna girmeyen ve Ramazan-ý Þerifin içinde böyle hilâf-ý kanun en çirkin bir þey ile ruhunu meþgul etmemek ve dünyayý hatýrýna getirmemek için has dostlarýyla dahi görüþmeyen, hattâ þiddetli hasta olduðu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meþgul olmamak için ilâçlarý almayan ve hekimleri çaðýrmayan bir adama; þapka giydirmek, ecnebi papazlara benzetmek için ona teklif etmek ve adliye ile tehdid etmek, elbette zerre kadar vicdaný olan bundan nefret eder.

 

sh: » (T: 641)

 

Meselâ: Ona teklif eden demiþ: "Ben emir kuluyum." Cebr-i keyfî kanun ile emir olur mu ki, emir kuluyum desin. Evet, Kur'ân-ý Hakîm'de, Yahudi ve Nasranîlere baþta benzememek için ona dair Âyet olduðu gibi, يَا اَيُّهَا الّذِينَ آمَنُوا اَطِيعُوا اللّهَ وَاَطِيعُوا الرّسُولَ وَاُولِى اْلاَمْرِ مِنْكُمْ Âyeti, ulülemre itaati emreder. Allah ve Resûlünün itaatine zýd olmamak þartýyle, o itaatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu mes'elede, an'ane-i Ýslâmiye kanunlarý hastalara þefkatle incitmemek, gariblere þefkat edip incitmemek, Allah için Kur'ân ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emrettiði halde; hususan münzevî, dünyayý terketmiþ bir adama ecnebi papazlarýnýn serpuþunu teklif etmek on vecihle deðil yüz vecihle kanuna muhalif ve Ýslâmýn an'anevî kanunlarýna karþý bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir hesabýna o kudsî kanunlarý kýrmaktýr. Benim gibi kabir kapýsýnda, ga-

 

 

 

________________

 

Hâþiye: Rusun Baþkumandaný kasden önünden üç defa geçtiði halde ayaða kalkmýyan ve tenezzül etmiyen ve onun idam tehdidine karþý izzet-i Ýslâmiyeyi muhafaza için ona baþýný eðmiyen; Ýstanbulu istilâ eden Ýngiliz Baþkumandanýna ve onun vasýtasýyla fetva verenlere karþý, Ýslâmiyet þerefi için, idam tehdidine beþ para ehemmiyet vermeyen ve "Tükürün zâlimlerin o hayasýz yüzüne!" cümlesiyle ve matbuat lisanýyla karþýlayan; ve Mustafa Kemalin, elli meb'us içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip "Namaz kýlmayan haindir" diyen; ve Dîvan-ý Harb-i Örfînin dehþetli suallerine karþý, "Þeriatýn tek bir mes'elesine ruhumu feda etmeye hazýrým" deyip, dalkavukluk etmeyen ve yirmisekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayý ihtiyar eden bir Ýslâm fedaisi ve hakikat-ý Kur'aniyenin fedakâr hizmetkârýna maslahatsýz, kanunsuz denilse ki: "Sen, Yahudi ve Hýristiyan papazlarýna benziyeceksin, onlar gibi baþýna þapka giyeceksin, bütün Ýslâm ülemasýnýn icmaýna muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceðiz." denilse, elbette öyle herþeyini hakikat-ý Kur'aniyeye feda eden bir adam, deðil dünyevî hapis veya ceza ve iþkence, belki parça parça býçakla kesilse, Cehenneme de atýlsa, kat'iyyen; yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatýnýn þehadetiyle, feda edecek!

 

Acaba, bu vatan ve dinin gizli düþmanlarýnýn bu eþedd-i zulm-ü nemrudanelerine karþý, mânevi pek çok kuvveti bulunan bu fedakârýn tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfi cihette mukabele etmemesinin hikmeti nedir? Ýþte bunu, size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki; yüzde on zýndýk dinsizin yüzünden doksan masuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle dahildeki emniyet ve asayiþi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir yasakçý býrakmak için, Kur'an-ý Hakîm ona o dersi vermiþ. Yoksa bir günde yirmisekiz senelik zalim düþmanlarýmdan intikamýmý alabilirim. Onun içindir ki; asayiþi masumlarýn hatýrý için muhafaza yolunda haysiyetini, þerefini tahkir edenlere karþý müdafaa etmiyor ve diyor ki: Ben, deðil dünyevî hayatý, lüzum olsa âhiret hayatýmý da millet-i Ýslâmiye hesabýna feda edeceðim.

 

sh: » (T: 642)

 

yet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevî, Sünnet-i Seniyeye muhalefet etmemek için otuzbeþ seneden beri dünyayý terkeden bir adama bu tarz muameleler kat'iyyen þek ve þübhe býrakmadý ki; komünist perdesi altýnda, anarþilik hesabýna vatan ve millet ve Ýslâmiyet ve din aleyhinde müdhiþ bir suikasd eseri olduðu gibi, Ýslâmiyete ve vatana hizmete niyet eden ve müdhiþ haricî tahribata karþý cephe alan dindar mebuslar ve Demokratlara dahi büyük bir suikasddýr. Dindar mebuslar dikkat etsinler, bu dehþetli suikasda karþý müdafaada beni yalnýz býrakmasýnlar.

 

 

 

SAÝD NURSÎ

 

* * *

 

 

 

Ey mübarek, Müþfik ve Muazzez Üstadýmýz Hazretleri

 

Bu acîb madde ve dinsizlik asrýnda, nazarlar kýsalmýþ; kalbler, fenalýklar ve kötülüklerle dolmuþ; yalnýz ve yalnýz Kur'ân-ý Hakîmin bu zamandaki en hakikî ve kat'î tereþþuhatý olan Risale-i Nur; o kýsalmýþ nazarlarý, âdeta maddenin ruhuna nüfuz ettiriyor; o kötü kalblerin zindan gibi karanlýk olan içini, nurla dolduruyor. Bunun için, bu asra "Nur asrý" denmesi münasibdir.

 

...........................................................................................................................

 

Risale-i Nur, beþeriyetin bu tamiri imkân olmayan yarasýný uhrevî ilâçlarla tedavi ediyor.

 

Risale-i Nur ve onun hârika müellifi siz mübarek Üstadýmýz, binlerce münevver gence halâskârlýk vazifenizi yapmýþ ve yapmaktasýnýz. Bunun böyle olduðuna imanlarý kurtarýlan bu âcizler canlý þahidleriz. Bu dehþetli asýrda, materyalizmi, maddeciliði temelinden yýkan, mason ve komünistlerin bâtýl ideolojilerini bütün ilim ve idrak müvacehesinde zîr ü zeber eden Risale-i Nur, okuyucularýna -bu asrýn talihli insanlarýna- bu dünya ile, hattâ kâinatla bile deðiþilmez âb-ý hayatý, ebedîlik suyunu, yâni beka âleminin bileti olan îmaný bahþediyor.

 

sh: » (T: 643)

 

Ey aziz ve mübarek Üstadýmýz! Bu kadar kýymetli bir hediyeyi bizlere veren siz Üstadýmýza ne kadar hürmet ve muhabbet beslesek azdýr. Siz kurtarýcý Üstadýmýzla Risale-i Nur talebeleri arasýndaki bað, ebedî bir baðlýlýktýr. Bunu hiçbir kuvvet çözemez. Hürmetle mübarek ellerinizden öper, dualarýnýzý beklerim.

 

Üniversite Nur Talebeleri Namýna

 

Siyasal Bilgiler Fakültesinden

 

AHMED ATAK

 

* * *

 

 

 

BU MEKTUB SAMSUN'DA MÜNTEÞÝR BÜYÜK CÝHAD GAZETESÝNDE ÝNTÝÞAR ETMÝÞTÝR. MÜFTERÝLERÝN TAHRÝKATÝYLE SAMSUN'DA MUHAKEME AÇILMASINA VESÝLE OLMUÞTUR. MUHAKEME BERAETLE NETÝCELENMÝÞTÝR.

 

 

 

Âlem-i Ýslâmýn halâskârý, ehl-i imanýn sertacý, Risale-i Nurun tercümaný Üstadýmýz Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine;

 

Bu defa dindar Demokratlarýn delâletiyle Afyon Mahkemesince Risale-i Nur'un serbestiyetine, bütün risale, mektub ve mecmualarýnýn suç mevzuu teþkil etmediðinden iadelerine karar verilmesini; senelerce evvel ilân ettiðiniz "Risale-i Nur benim deðil, Kur'ânýn malýdýr; Kur'ânýn feyzinden gelmiþtir. Hiçbir kuvvet onu Anadolu'nun sinesinden koparýp atamayacaktýr. Risale-i Nur, Kur'âna baðlýdýr; Kur'ân ise, Arþ-ý A'zamla baðlanmýþtýr; kimin haddi var ki, onu oradan söküp atsýn!" diye olan hakikatlý beyanatýnýzýn açýk bir tezahürü ve bu ulvî hizmetinizin Ýlâhî ve Kur'ânî olduðunun parlak bir delili bilerek, bu beraet kararýnýn Âlem-i Ýslâmýn ve bâhusus bu millet-i Ýslâmiyenin saadetlerinin baþlangýcý olmasý itibariyle, baþta bütün varlýðýyla bu zaferleri bekleyen ve Nur ailesine reis ve hakikatlar deryasýna kaptan tâyin edilen ve zulmet-i küfürle tuðyan etmiþ insanlýða hâdi ihsan olunan aziz, sevgili Üstadýmýz ve buna vesile olmakla ehl-i imaný kendilerine dost ve taraftar eyleyen dindar Demokratlarý ve âdil heyet-i hâkimeyi sonsuz minnetlerle tebrik eder ve arzederiz ki:

 

Uzun senelerden beri terakki ve tealisi için çalýþtýðýnýz ve uð-

 

sh: » (T: 644)

 

runda feda-yý nefs ve can eylediðiniz hakikat-ý Kur'âniyenin bugün bütün bir memleket, bir millet çapýnda ehl-i imanýn kalblerine sürûrlar getirerek fevkalâde inkiþafý, hizmetine memur kýlýndýðýnýz ve bilfiil muvaffak olduðunuz kudsî dâvâ ve hizmetinizin ne kadar yüksek ve parlak olduðunu güneþ gibi isbat ediyor.

 

Yirmibeþ-otuz seneden beri bütün mânilere ve sýkýntýlara raðmen bu kadar sabýr ve metanetiniz ve Kur'ândan kalb-i münevverinize gelen Risale-i Nurun neþri cihetinde bu hârika hizmet ve mücahedeleriniz, istikbalin nesillerine ve Ýslâmýn kahraman mücahidlerine bir nümune-i iktida ve imtisal oluyor. Kur'ân güneþinin sönmeyen nurlarý ve ebedî lem'alarý olan Nur þualarýyla cehl ve dalâlet karanlýklarýný izale ederek, milyonlar kalbleri o nurla nurlandýrýp, ehl-i imaný kendinize minnetdar ettiniz. Bu vatan ve bu millet, bu tarih ve bu toprak, sizin bu hizmetinizi, bu fedakârlýðýnýzý hiçbir zaman unutmayacaktýr. Ebediyet âlemine göç eylediðinizde dahi, sizin bu hizmetiniz bir çekirdek olup, ondan fýþkýran bir þecere-i âliye her tarafý kaplayacak ve o Nur aðacýnýn etrafýna toplanan büyük cemaatler ve Risale-i Nur'un yükselen ebedî þualarý, o hizmetinizi ilelebed ve daha parlak ve daha þaþaalý idame edecekler.

 

Siz, Risale-i Nur'un tercümaný haysiyetiyle ve bu iman hizmetinizin Ýslâm ufuklarýnda parlamasý cihetiyle, bu asrýn bir hidayet serdarýsýnýz.

 

Kur'ân-ý Kerîmin Ondördüncü Asr-ý Muhammedîdeki (A.S.M.) aziz dellâlý ve o müdhiþ zamanýn müdhiþ zulümatýna karþý Nur-u Kur'ânla mukabele eden büyük fedakârý ve Risale-i Nur'un yüzbinler nüshalarýný yüzbinler talebelerinin kalemleriyle her tarafta neþredip dinsizliðe ve küfr-ü mutlaka karþý bir sedd-i Kur'ânî tesis eden muhteþem kahraman sevgili Üstadýmýz!

 

Âlemlere rahmetler ve saadetler getiren ve insanlýða selâmet ve teselliler bahþeden bu mukaddes hizmetinizle ehl-i imana zuhurunu müjde verip isbat ettiðiniz ve emareleri gözükmeye baþlayan ve bütün kýtalara þâmil hâkimiyet-i Ýslâmiyenin nurlu ve büyük bayramýný bütün ruhumuzla tebrik eder, Cenab-ý Haktan uzun ömürlerinize dualar eder, ellerinizden tâzimle öperiz.

 

Ankara Üniversitesi Nur Talebelerinden

 

ÝSMAÝL, SALÝH, ATIF, AHMED, ZÝYA, MEHMED, ABDULLAH

 

* * *

 

 

 

sh: » (T: 645)

 

ÜSTAD SAÝD NURSÎ'NÝN ISPARTA'DA ÝKAMETLERÝ

 

1953 senesi yaz aylarýnda Üstad Emirdaðý'ndan Isparta'ya geldi. Isparta'da pek çok sadýk talebeleri vardý. Daha evvel gönderdiði mektublarýnda Isparta'yý taþýyla, topraðýyla mübarek olarak tavsif ediyor ve Risale-i Nur'un zuhuru ve intiþarýyla vücud bulan manevî hayatýnýn idamesine en kuvvetli medar Isparta olduðunu beyan buyuruyordu. Filhakika Isparta, Üstadýn bu iltifatýna lâyýk olduðunu uzun senelerdeki hâdiselerin þehadetiyle isbat etmiþ ve göstermiþtir. Çünkü, Risale-i Nur'un birinci medresesi ve te'lif yeri olan Barla, Isparta'nýn bir nahiyesidir. Risale-i Nur'un büyük mecmualarý burada te'lif edilmiþtir.

 

Risale-i Nur'u binler kalemlerle en korkulu zamanlarda yazýp neþredenler Isparta ve köylerindeki talebelerdir. Misal olarak Sav Köyünü göstermek kâfidir. Üstad Kastamonu'da bulunduðu zaman, Isparta'nýn yalnýz Sav köyünde bin kadar kalem senelerce Nurlarý yazmýþ, çoðaltýlmasýnda çalýþmýþtýr.

 

Her birisi birer vilâyet kadar, belki daha ziyade Risale-i Nur'a alâka gösteren ve Nurlarýn yayýlmasýnda birer santral misillü çalýþan Nur merkezleri Isparta'dadýr. Gül ve Nur fabrikalarý ve bunlarýn etrafýnda Medrese-i Nuriye þakirdleri, Mübarekler Heyeti, hep Isparta vilâyeti dahilindedir.

 

Hem her birisi hizmet-i Kur'âniyye itibariyle birer kutub hükmünde olan Nur talebelerinin medar-ý iftihar büyük kardeþleri de yine Ispartalýdýrlar.

 

Hem Isparta adliyesi ve emniyeti daima Nurlara insafla muamele etmiþtir. Üstad, Isparta adliyesine çok defa dua etmiþ, sair vilâyetlere bu noktada da Isparta'yý hüsn-ü misal göstermiþtir.

 

Bu ve bu gibi sebebler tahtýnda Üstad, âhir ömrünü Isparta'da geçirmek, ölümünü oradaki mübarek, sâdýk kardeþlerinin arasýnda karþýlamak, mezarýný Isparta'da Sav'da veya Barla'da vasiyet etmek üzere Isparta'ya geldi. Kira ile bir eve yerleþti. Yanýnda dört-beþ talebesi vardý. Bu talebeleriyle Üstad, hususî dershane-i Nuriyyesini vücuda getirmiþti.

 

* * *

 

 

 

ISPARTA'DAKÝ HAYATINDAN MUHTELÝF SAFHALAR

 

Mahkeme safahatý: Afyon Mahkemesi tarafýndan kitablar ser-

 

sh: » (T: 646) (RESÝM)

 

sh: » (T: 647) (RESÝM)

 

sh: » (T: 648)

 

best býrakýlmadan, Malatya hâdisesi münasebetiyle bazý vilâyet ve kasabalarda taharriler yapýldý, mahkemeler açýldý. Ezcümle: Mersin'de, Rize'de, Diyarbakýr'da Nurlar ve Nurcular aleyhine dâvâ açýldý; neticede mahkemeler beraet verdi. Birçok vilâyetlerde yapýlan taharriler ve soruþturmalar ile Nurcular aleyhine umumî bir dâvâ açýlmasý için Isparta müddeiumumîliði harekete geçti. Sekseni mütecaviz Nur talebesi hakkýnda iddianame hazýrlandý ve dosya sorgu hâkimliðine tevdi edildi.

 

Emniyetin pek çok gizli mensublarý, Nur talebeleri arasýnda dolaþmaya, her hareketlerini kontrola baþladýlar. Ankara, Ýstanbul, Adapazarý, Safranbolu, Karabük, Dinar, Ýnebolu, Van gibi yerlerde araþtýrmalar, sorgular yapýldý. Yapýlan bütün tedkikat ve taharriler neticesi: Vatan, millet aleyhinde zerre kadar bir hareket bulunmayýp, bilâkis her vatandaþýn göðsünü iftiharla kabartacak ilmî, imanî, vatanî hizmetler, ahlâkî gayret ve faaliyetler ile hareket ettikleri, Risale-i Nur'u okumak, okutmak ve neþrine çalýþmaktan baþka bir gaye ve maksadlarý bulunmadýðý anlaþýlmasýyla, "Nurcularda suç bulamýyoruz, medar-ý mesuliyet bir hareket ve faaliyetleri görülmemiþtir" diye umumen kanaat getirildi. Bu soruþturmalar, Risale-i Nur'un hakkaniyetinin anlaþýlmasýna vesile oldu. Neticede Nurlarýn beraetine karar verildi.

 

Urfa ve Diyarbakýr'daki faal Nur talebeleri birer medrese-i Nuriyye kurdular. Risale-i Nur'u her sýnýf halktan, bilhassa talebelerden, gençlerden gelen cemaate okumak suretiyle ilmî derslere baþladýlar. Bu zamanda pek ehemmiyetli olan talebe-i ulûmun þerefini ihya ettiler. Þark havalisinde büyük hizmet-i imaniyye ifa olundu. Bir aralýk Diyarbakýr'da orada Nurlarla imana ve Kur'ana hizmet eden faal bir Nur talebesi aleyhine dâvâ açýldý, beraetle neticelendi; mü'minlerin sürûr ve minnetdarlýðýna vesile oldu.

 

Afyon'da da devam eden mahkeme neticelendi. 1956 tarihinde Risale-i Nur'u inceleyen Diyanet Ýþleri Müþavere Kurulu verdiði bir raporla, Risale-i Nur'un iman ve ahlâkî tekemmülâta hizmet hususundaki vasfýný ilân etti. Afyon mahkemesi de bu rapora istinaden, Risale-i Nur eserlerinin beraetine ve serbestiyetine karar verdi; hüküm kat'îleþti.

 

Afyon Mahkemesinin beraet kararýndan sonra, Isparta Sorgu Hâkimliði de men-i muhakeme kararý verdi. Böylece, Risale-i

 

 

 

sh: » (T: 649)

 

Nur, birçok adlî süzgeçlerden geçerek umumî ve küllî bir serbestiyet ve hüsn-ü kabule mazhar oldu.

 

Nurlarýn Neþri: Anadolu'nun birçok yerlerinde Nurlara hizmet devam etmekle beraber; bilhassa Ankara, Ýstanbul, Diyarbakýr, Urfa Medrese-i Nuriyeleri yalnýz bulunduklarý muhitte deðil, çok geniþ bir sahada hizmet-i imaniyyede bulundular. Bu hizmetleri; yalnýz bir kiþi deðil, bir merkez deðil, yalnýz malûm þahýslar deðil; hizmet-i Kur'âniyye olduðu için, pek çok vecihlerde, pek çok zatlar tarafýndan ifa edildi. Ýsmi bilinmeyen nice halis talebeler, sadýk mü'minler, bu hizmet-i kudsiyede çalýþtýlar, Nur-u Muhammedî'nin yayýlmasýna gayret ettiler.

 

Ankara'da, üniversiteli talebeler ve muhterem hamiyetperver zatlar, Risale-i Nur mecmualarýný matbaalarda tab ile her tarafa neþrine, bilhassa yeni harfle istifadeye muntazýr kitlenin ellerine ulaþmasýna çalýþtýlar. Risale-i Nurun küllî neþriyatýný gençliðin, mekteblilerin deruhde etmeleri bu hususta büyük fedakârlýk göstermeleri ise; bu millet ve vatan için büyük bir saadet oldu. Çünkü, hiçbir þahsî menfaat taleb etmeden ve yalnýz rýza-yý Ýlâhî için hareket etmeleri; onlarýn, bu asîl milletin hakikî evlâdlarý olduðunu gösterdi.

 

Üstadýn Barla'ya Gidiþi

 

Üstad, Barla'dan yirmibeþ sene evvel ayrýlmýþ ve o zamana kadar hiç gitmemiþti. Barla ile, kendi Nurs köyünden ziyade alâkadardý. Çünki, hayat-ý mâneviyesi olan Risale-i Nur burada te'lif edilmeye baþlamýþtý. Kur'an-ý Hakîmin hidayet nurlarýný temsil eden "Sözler" ve "Mektubat" ve "Lemeat-ý Nuriye" buradan etrafa yayýlmýþtý. Bu itibarla Barla, Risale-i Nur dershanesinin ilk merkezi idi.

 

Barla'daki hayatý gerçi nefiy ve inziva içinde ve tarassud altýnda geçmekle acý idi; fakat Risale-i Nur hakikatlarýnýn te'lif yeri olduðundan Üstad'ýn en tatlý ve þirin hayatý da yine Barla hayatýdýr denilebilir. Bu defa Barla'ya nefiy ile deðil, hapis ile deðil, kendi rýzasý ile ve serbest olarak gidiyordu. Güzel bir bahar günü Barla'ya geldi. Barla'daki talebelerinin mühim bir kýsmý Üstad'ý karþýladýlar. Üstad, sekiz senelik ikametgâhý olan Medrese-i Nuriyesine yaklaþýrken kendini tutamadý, mübarek gözlerinden yaþlar boþandý. Haþmetli çýnar aðacý da adeta kendisini

 

selâmlý-

 

 

 

sh: » (T: 650)(RESÝM)

 

sh: » (T: 651)(RESÝM)

 

sh: » (T: 652)

 

yordu. Bir vakitler, -yani Barla'da sekiz sene ikâmetten sonra Isparta'ya celb edilmiþti. O zamanki gidiþinde mübarek çýnar aðacý Üstadý mânen teþci etmiþ, haþmetli kanatlarý olan dallarýnýn Cenab-ý Hakka olan secdevâri ubudiyetiyle Üstad'ý uðurlamýþtý. Bu defa da yine uzun bir müfarakattan sonra tekrar Üstada kavuþmanýn süruru içinde Hâlik-ý Rahmâna secde-i þükrana kapanýyordu. Üstad, o mübarek çýnar aðacýna sarýlmýþ yanýndaki talebelerine ve ahaliye kendisini yalnýz býrakmalarýný söylemiþti; zaten göz yaþlarýný tutamýyordu. Sonra, Nur Dershanesi olan odasýna girdi ve iki saat kadar kaldý, hazin aðlayýþý dýþarýdan iþitiliyordu.

 

Evet, þübhesiz rahmet-i Ýlâhiyenin nihayetsiz tecellilerine mazhardý. Bir zamanlar Þarkî Anadoludan Isparta havalisine sürülmüþtü... Isparta'dan da, daðlar arasýndaki Barla Nahiyesine nefyedilmiþti.. burada ölüp gidecekti. Eski tarihçe-i hayatýnýn þehadetiyle çok kahraman ve fedakâr olan bu zât, doðrudan doðruya Kur'ân-ý Hakîmin hakikatlarýný benimseyen; ferdî ve millî saadeti, Ýslâmiyet hakikatlarýna sarýlmakta gören ve bunu haykýran ve delâil-i akliye ile ilim meydanýna çýkan bir kimse idi.

 

Üç devir geçirmiþ, cebbar kumandanlara boyun eðmemiþ, kudsî dâvasýndan dönmemiþ; yaralanmýþ, zehirlenmiþ, ölmemiþ; daðlar gibi hâdiselerin dalgalarýndan yýlmamýþtý...

 

Milletleri, kavimleri içine alan, zihniyet ve telâkkileri deðiþtiren, asr-ý hâzýrýn cerayanlarý, bu zâtý Kur'an ve îman davasýndaki yolundan çevirememiþti. O, ruhundaki þecaat-ý îmaniye ile kat'î inanýyordu ki, dâva ettiði hakikat bir gün milletçe benimsenecek; bir Said, binler belki yüzbinler Said olacak. Ýnsanlýk camiasýnda neþrettiði hakaik-i îmaniyenin fütuhatý ve inkiþafý baþlayacak.. ve âfâk-ý Ýslâmý saran zulmet bulutlarý Kur'andan eline verilen bu meþ'ale-i hidayetle daðýtýlacak.. ölmeye yüz tutmuþ zannedilen îman ruhu yeniden canlanacak.. canlara can katacak.. mânen ölmeye yüz tutan millet-i Ýslâmiyeyi ihya edecek.. âleme efendi olan Ýslâmiyetin -Biiznillah- cihana efendiliðinin maddî mânevî mübeþþiri olacaktý.

 

Ýþte, bu kudsî hakikatýn hâmili ve naþiri olan ve hakikatta bugünkü beþeriyetin medar-ý iftiharý bulunan bu aziz zât, din düþmanlarýnýn plânýyla -vaktiyle- bu beldeye gönderilmiþ, Anado-

 

 

 

sh: » (T: 653)

 

lu'da tesis ettirilen rejimin aleyhinde bulunmasýna, fiilî müdahalesine mümanaat olunmuþtu. Heyhat! Esasen kendisi siyasetten çekilmiþti; ehl-i dünyanýn dünyasýna karýþmýyordu; O, istikbali nurlandýracak bir hakikatýn te'lif ve neþrine çalýþýyordu. Kâinatýn sahibi ve hâdiselerin mutasarrýfý olan Allah; onun hâmisi, muîni ve yardýmcýsý idi.

 

Ýþte, otuz sene sonra tekrar Barla'ya döndüðü zaman, hizmet-i îmaniyesinde nail olduðu büyük ikramlarý, inayetleri düþünerek, müþahede ederek mesrur oldu ve sürurundan aðlýyordu, secde-i þükrana varýyordu.

 

Hâl-i hazýrda Üstad Isparta'da ikamet eder. Bazan Emirdaðý'na, bazan Barla'ya gider. Buralarý, Risale-i Nur'un te'lif ve inkiþaf merkezleri olduðu için ruhen çok alâkadardýr. Hem, kendisi doksan yaþýna yaklaþtýðý ve birçok defalar zehirlendiði için, rahatsýzdýr. Hastalýðý tarif edilmiyecek derecede aðýrdýr ve þiddetlidir. Ruhen, hissiyatý kuvvetli; ve âlem, bahusus Âlem-i Ýslâm, bilhassa Risale-i Nur dairesi, vücud-u manevisi hükmünde olduðundan, her iki vücudundaki ýzdýrab þediddir. Gerçi talebelerin dualarý ve neþr-i envar-ý îmaniye o ýzdýrabýna bir merhem ve deva ise de, yine de pek vâsi' þefkatý itibariyle zaman zaman ýzdýrabý þiddetlenmektedir. Bu itibarla, tebdil-i havaya çok muhtaçtýr. Bir yerde fazla kalamýyor. Tebdil-i havaya çýktýðý zaman hastalýðý kýsmen azalýyor, rahat nefes alabiliyor.

 

Üstad, Risale-i Nur kesretle intiþar ettiðinden ve her yerde pek çok Nur talebeleri mevcud olduðundan halklarla konuþmayý tamamýyla terk etmiþtir. "Risale-i Nur, benimle sohbetten on derece ziyade faidelidir." deyip ziyaretçi de kabul etmemektedir. Hatta yanýndaki talebeleriyle dahi zaruret halinde konuþmaktadýr.

 

 

 

Artýk hayatýnýn son safhasýna geldiðini söylemekte, daima içinde yaþadýðý ayý çýkarabileceðinden þübhe eder bir vaziyette ecelini beklemektedir. Nurlarýn neþriyatýndan memnun ve müteþekkirdir. Millet ve devletçe Ýslâmiyet ve saadet yolunda atýlan her adýmý takdir

 

ve tasvible karþýlamakta. Hak yolunda yürüyen, Ýslâmî þeâiri ihya edenlere dua etmektedir. Ayný zamanda, Âlem-i Ýslâmýn maddeten ve mânen selâmet ve saadetini dilemekte ve bu yolda giriþilen dahil ve hariçteki gayretlerden hadsiz derece sevinç ve memnuniyet duymaktadýr.

 

sh: » (T: 654)

 

Risale-i Nur'u Kur'an-ý Hakîmin bu zamana mahsus bir mu'cizesi bilmekte, bu vataný komünizm tehlikesinden Risale-i Nur'daki hakikat-ý Kur'aniye muhafaza ettiðini beyan etmekte ve Âlem-i Ýslâmla hakiki kardeþliðe ve uhuvvete ve ittifaka medar olacaðýný, dünyevî ve uhrevî saadetimizin bu hakikata yapýþmamýzda bulunduðunu duyurmaktadýr.

 

Risale-i Nur'un Anadolu'dan baþka diðer Müslüman memleketlerde yayýlmasýnýn elzem olduðu kanaatindedir. Siyasî gayret ve faaliyetlerden evvel, Risale-i Nur'un neþrolmasýnýn daha menfaatdar olacaðýný ihbar etmektedir.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...