Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Sekizinci Kýsým

Isparta Hayatý

 

 

 

(1950'den Sonra)

 

 

 

Üstad Said Nursî, Afyon Hapishanesinden 1949da, bir Eylül sabahý tahliye edildi. Ýki komiser arasýnda faytonla bir eve geldi. Yanýnda hizmetine bakan talebeleri de vardý. Üstadýn Afyon hapsinden sonraki hayatýnda ve hizmet-i Nuriyesinde þu surette bir inkiþaf görünür. Bu tarihe kadar Üstad, evinde, geceleri hiç kimseyi bulundurmazdý. Akþamdan ta kuþluk vaktine kadar kapýsý kilitli olarak kalýrdý. Afyon hapsinden sonra ise, sâdýk talebelerinden bazýlarý hususi hizmetinde kaldý. Üstadýn odasý daima ayrý idi. Ancak bir hizmet olduðu vakit yanýna gelinebilirdi.

 

Afyon hapsinden sonra Üstad -kendi tabirince- bir nevi Üçüncü Said olarak görünüyordu. Çünki, bundan sonra hizmet-i Nuriyye baþka safhalarda tezahür edecekti; külli bir inkiþaf olacaktý. Üstadýn hizmetine koþan ve Nur hizmeti için yanýna gelenler bilhassa mektebli gençlerdendi. Rahmet-i Ýlâhiye Afyon hapis musibetini çok cihetlerle rahmete çevirmiþti.

 

Bir vech-i rahmet þu idi: Mahkeme günlerinde muhtelif vilâyet ve kazalardan gelen Nur talebeleri birbiriyle tanýþarak; hem Üstad, hem Risale-i Nur, hem hizmet-i Nuriyye hususunda malûmat sahibi olurlar; ve uhrevî ve imanî olan ve rýza-yý Ýlâhî uðrundaki Nurdan kopup gelen samimî bir uhuvvet ile bir kuvve-i maneviyye elde ederlerdi. Mahkeme günleri, Üstad ve talebelerinin kahramanlar kafilesi olarak saf halinde mahkemeye geliþleri, müminlerin kalblerinde Allah için sonsuz bir muhabbet ve yakýnlýða vesile oluyordu. Bu mahkemeler, iman ve Ýslâm davasýna hizmet için medar-ý teþvik hükmüne geçiyordu. Din düþmanlarýnýn raðmýna olarak bu musibet, Risale-i Nur hizmet-i îmaniyyesini deruhde edecek ve onunla gaye-i hayat edecek fedakârlarý, kahramanlarý netice verdi. Yeni ve münevver Nur Talebeleri meydana çýktýlar. Hapisten tahliyeden sonra, Üstadýn evinin kapýsý önünde bir-iki polis daimî nöbet bekler ve yanýna kimseyi sokmazlardý. Zaten hapis müddetince halka dehþet verecek þekilde yalan-yanlýþ propagandalarla, Bediüzzamanýn imha edileceði gibi haberler etrafa yaydýrýlmýþtý.

 

 

 

sh: » (T: 587)

 

Üstad, Afyon'da iki ay kadar ikametten sonra Emirdaðý'na geldi. Emirdaðýnda bir çok Risale-i Nur talebeleri vardý. Oradaki hizmet-i Nuriyyeyi bu talebeler ifa ettiler.

 

 

 

AFYON HAPSÝNDEN SONRA HÝZMET-Ý NURÝYE

 

NASIL CEREYAN ETTÝ?

 

Isparta'da, teksir makinesiyle Nur Mecmualarýnýn neþrine devam ediliyordu. Üstad, yine âdeti vechile tashihat ile meþguldü. Yalnýz hapisten sonra hizmet-i Nuriyye birkaç kýsma inkýsam etmiþti; yalnýz teksir ile ve el yazýsý ile neþre münhasýr olmuyordu. Bu zamanlardaki hizmet safhalarý þu suretle ifade olunabilir:

 

1- Muhtelif vilâyet, kasaba ve köylerdeki Nur Talebeleri, bulunduklarý muhitlerinde Nurlarý okumak, yazmak, okutmak ve neþrine çalýþmak..

 

2- Isparta ve Ýnebolu'da, teksir makinesiyle Nur Risalelerinin mecmualar halinde teksiri ve etrafa neþri..

 

3- Ankara ve Ýstanbul'da, muhtelif halk tabakalarý arasýnda, hususan üniversite ve diðer mekteb talebeleri, gençler, memurlar ve hanýmlar arasýnda Nurlarýn yayýlmasý, okunmasý, Risale-i Nur davasýna çoklarýn yakýn manevî alâkalarý. Bunlardan halis fedakârlar ve îman hâdimlerinin çýkmasý. Nur-u imanýn, bu iki büyük merkezde hararetle inkiþafý..

 

4- Kitablarýn iadesi ve yeniden bazý yerlerde Nurlara ve talebelerine iliþmek, dolayýsýyla resmî makamlarla münasebet: Risale-i Nurun, vatan ve milletin, nesl-i âtinin saadetine vesîlesi cihetinin duyurulmasý.. isbat edilmesi.. yeni Türk Hükûmetinin, Kur'anýn bu yeni ve ekmel Nuruna takdirle bakmasý. En modern neþir vasýtasýyla hem Anadoluya, hem Âlem-i Ýslâma ve insaniyete duyurulmasýnýn temini..

 

5- Þark Vilâyetlerinde Risale-i Nurun intiþarý..

 

Ýþte, Said Nursî, Afyon Hapsinden tahliye edilip Emirdaðý'na geldiði zaman, nazarýndaki hizmet safhalarý bu surette idi ve merkez-i hükûmetle de hizmet itibariyle alâkadardý. Bu zamana kadar Nur hizmeti, ancak risalelerin yazýlýp çoðaltýlmasýna münhasýrdý. Üstad, ta Barladan beri daima has talebeleriyle, Nurlarýn neþrine çalýþanlarla görüþmüþ, onlarýn hizmetlerinden dolayý tebrik ve teþci etmiþti. Bu tarihten sonra mektebliler ve memurlar Nurlara müteveccih oldular. Nur hizmetini hayatlarýnýn gayesi addeden ve bu

 

 

 

sh: » (T: 588)

 

hizmetle vatan, millet ve Ýslâmiyete en büyük faydayý temin eden talebeler meydana çýkarak hizmete baþladýlar.

 

* * *

 

Afyon Mahkemesinin Risale-i Nuru müsadere kararýný, Mahkeme-i Temyiz esastan bozdu. Bozma kararýnda ileri sürdüðü sebeblerden birisi: Kararnamede suç unsuru gösterilen risalelerin, Denizli Aðýr Ceza Mahkemesinde beraet eden eserlerden olup olmadýðýnýn zikredilmediði; þayet beraet edip iade edilen eserlerden ise, kararýn yanlýþ olacaðý; hem Temyizin tasdikinden geçip kaziyye-i muhkeme haline gelen bir davanýn yeniden taht-ý muhakemeye alýnýþýnýn kanuna uygunsuz olduðudur.

 

Temyizin bozma kararýndan sonra, Afyonda tekrar duruþma baþladý. Bu þekilde mahkeme devam ederken iktidarý ele alan Demokrat Parti Hükûmeti, umumi af ilân etti. Afyon Mahkemesi de af kanununun daire-i þümulüne girdiði için dosya ortadan kaldýrýldý. (Hâþiye)

 

***

 

Afyon hâdisesi baþlamadan evvel Diyanet Ýþleri Reisi Ahmed Hamdi, Said Nursî'den iki takým Risale-i Nur eserlerini; bir takýmýný Diyanet Ýþleri Kütübhanesine koymak, bir takýmýný da þahsýna alýkoymak için istemiþti. Fakat hapis hâdisesi çýktý, gönderilemedi. Üstad, hapisten sonra Emirdað'a geldiði vakit, evvelce hazýrlanan iki takýmý tashih ederek Ahmed Hamdi'ye gönderdi ve aþaðýdaki mektubu kendisine yazdý:

 

Muhterem Ahmed Hamdi Efendi!

 

Bu hâdise-i ruhiyyemi size beyan ediyorum:

 

Çok zaman evvel, zâtýnýz ve sizin mesleðinizdeki hocalarýn, zarurete binaen, ruhsata tâbi ve azimet-i þer'iyyeyi býrakan fikirlerine benim fikirlerim muvafýk gelmiyordu. Ben; hem onlara, hem

 

___________________________

 

(Hâþiye): Fakat mahkeme hey'eti, Risale-i Nur eserlerinin beraetine karar vermedi, müsaderesine karar verdi. Bu karar 1956 tarihine kadar devam etti. Mahkeme iki, defa Nur Risalelerine müsadere kararý verdi. Temyiz Mahkemesi bu iki kararý da bozdu. Afyon Mahkemesi Temyizin kararýna uyarak Nurlarýn beraetine karar verdi. Bu sefer Temyiz, usulde noksanlýk yüzünden bozdu ve eserlerin Diyanet Ýþlerince tedkikini istedi. Diyanet Ýþleri Müþavere Kurulunca bütün eserler tedkik ettirildi. Neticede, Nurlarýn hakikatýný bir derece belirten bir rapor verildi.

 

Ehl-i vukufun mezkûr raporuna istinaden Afyon Mahkemesi, Haziran 1956 tarihinde, ittifakla Nurlarýn beraetine ve serbestiyetine karar verdi. Karar kat'ileþti. Artýk bu tarihten sonra, merkez-i hükûmette, Risale-i Nur mecmualarý matbaalarda tab edilmeye baþladý.

 

 

 

 

 

sh:» (T: 589)

 

sana hiddet ederdim. «Neden azimeti terkedip ruhsata tâbi oluyorlar?» diye Risale-i Nuru doðrudan doðruya sizlere göndermezdim. Üç-dört sene evvel kalbime, size karþý tenkidkârane bir teessüf geldi. Birden ihtar edildi ki: «Bu senin eski medrese arkadaþlarýn olan baþta Ahmed Hamdi gibi zâtlar, dehþetli ve þiddetli bir tahribata karþý «Ehvenüþþer» düsturiyle, bir kýsým vazife-i ilmiyyeyi, mukaddesatýn muhafazasýna sarfedip tehlikeyi dörtten bire indirmeleri, onlarýn mecburiyetle bazý ruhsatlarýna ve kusurlarýna Ýnþâallah kefaret olur» diye kalbime þiddetle ihtar edildi. Ben dahi sizleri ve sizin gibilerini, o vakittenberi yine eski medrese kardeþlerim ve ders arkadaþlarým diye hakikî uhuvvet nazariyle bakmaða baþladým. Onun için benim bu þiddetli tesemmüm hastalýðým vefatýmla neticelenmesi düþüncesiyle, Nurlara, benim bedelime hakikî sahib ve hâmi ve muhafýz olacaðýnýzý düþünerek ve üç sene evvel sizin ýsrarla bir takým Risale-i Nur'u istemenize binaen vermek niyet etmiþtim. Þimdi, -hem mükemmel deðil, hem tamamý deðil- Nur þâkirdlerinden üç zâtýn on beþ sene evvel yazdýklarý bir takýmý, sizin için, þiddetli hastalýðým içinde bir derece tashih ettim. Bu üç zâtýn kaleminin, benim yanýmda on takým kadar kýymeti var. Senden baþka bu takýmý kimseye vermeyecektim. Buna mukabil onun mânevî fiatý üç þeydir.

 

 

 

Birincisi: Siz, -mümkün olduðu kadar- Diyanet Riyasetinin þubelerine, mümkünse eski harf, deðilse yeni harf ile ve has arkadaþlarýmdan tashihe yardým için birisi baþta bulunmak þartiyle memleketteki Diyanet Riyasetinin þubelerine yirmi otuz tane teksir ederek göndermektir. Çünkü, haricî dinsizlik cereyanýna karþý böyle eserleri neþretmek Diyanet Riyasetinin vazifesidir.

 

 

 

Ýkincisi: Madem Nur Risaleleri medrese malýdýr. Siz de medreselerin hem esasý, hem baþlarý, hem þâkirdlerisiniz; Onlar, sizin hakikî malýnýzdýr.

 

 

 

Üçüncüsü: Tevafuklu Kur'ânýmýz -mümkünse- fotoðraf matbaasiyle tâbedilsin ki, tevafuktaki lem'a-i i'caziyye görünsün.

 

 

 

 

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

* * *

 

 

 

sh: » (T: 590)

 

BEDÝÜZZAMAN SAÝD NURSÎ'NÝN VE TALEBELERÝNÝN

 

1950'DEN SONRA YAZDIÐI MEKTUBLARDAN BAZILARI

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Âlem-i Ýslâm Merkezlerindeki Mübarek Müslüman Kardeþlere,

 

Sizleri, bütün ruh u canýmýzla tebrik ediyoruz. Eserleriyle fuhul-i ülemanýn ve fuhul-i müfessirînin en yükseði olan Bediüzzaman Hazretlerine, kýymettar ve mübarek bir mücahid âlim tarafýndan yazýlmýþ olan bir tebriki takdim etmiþtik.

 

 

 

Bediüzzaman Hazretlerinin bizlere yazdýðý cevabî mektublarýnda, o kýymettar, bînazîr Üstad Bediüzzaman Hazretleri, sizleri binlerle tebrik etmiþ ve Anadolu'da Kur'ân îman kahramanlarýnýn halefleri olan Nurcularla, Arabistan'daki hakikat-ý Kur'âniyeye müteveccih Ýslâmlarý, iki kardeþ olarak hizbül-Kur'ânýn dairesi içinde çok saflardan iki muvafýk ve iki müterafýk saf teþkil ettiklerini müjdelemiþ. Ve o mü'min kardeþlerimizin Risale-i Nur'la ciddî alâkalarýyle beraber, bir kýsmýný Arabçaya tercüme edip neþretmek niyetlerinizden fevkalâde memnun olduklarýný ve mübarek Ýslâm cemaatlerinin Urfa'daki Nur þâkirdleriyle ve Nur eczalarýyle himayetkârâne alâkadar olmasýný yazmaklýðýmýzý bizlere emretmiþ bulunuyorlar.

 

 

 

sh: » (T: 591)

 

Ey aziz ve necib kavm-i Arabýn nûranî âzalarý! Tarihin a'makýna gömülen ve mâziden istikbale atlayan ecdadlarýmýza, bu millet-i Ýslâmý parçalamak için bin dörtyüz seneden beri hücum eden küffar ordularý, en nihayet Birinci Harb-i Umumî'de emellerine muvaffak oldular. Türk ve Arab iki hakikî Müslüman kardeþin bin senelik sarsýlmayan muhabbetlerini pek çok desiselerle, yalanlarla söndürdüler. Ehl-i Ýslâmýn ve nev-i beþerin medar-ý fahri ve bütün mevcudatýn sebeb-i hilkati ve bütün Füyuzat-ý Ýlâhiyenin mazharý o âlî Peygamberin Ravza-i Mutahharasýna yüzler sürmek için pek büyük bir iþtiyaký kalblerinde yaþattýklarýna tahammül edemediler. O âlî Peygamber-i Zîþanýn küçücük bir iltifatýna mazhar olmak için, ruhlarýna varýncaya kadar her þeylerini feda ettiklerini hazmedemediler. Bin dörtyüz seneden beri zeminin yüzünde, zamanýn sahifeleri üzerinde ve þehidlerin ve gazilerin beyaz kýlýnç kalemleriyle kýrmýzý mürekkebleriyle yazýp tarihe emanet býraktýklarý medar-ý iftiharlarý muhteþem yazýlarýný, Müslümanlara unutturmak istediler. Bu azimle yürüyen o amansýz düþmanlar, pek acý iþkenceler altýnda ezdikleri Türk ve Arab bu iki kardeþi, bir daha ittihad etmemek için en müdhiþ muahedelerin zincirleriyle baðladýlar. Çelik zincirler altýnda senelerle inlettirdiler. Her türlü þenaati Müslümanlýða icra ettiler.

 

Heyhat! Ýnayet-i Ýlâhiyenin tekrar yâr olacaðýný, Risale-i Nur gibi pek büyük ve pek hârika bir tefsir-i Kur'anla ve onun âlî müellifi Bediüzzaman'la, Müslümanlýðýn büyük zaferini bilemediler ve göremediler. O eserler ki, vahdaniyyet-i Ýlâhiyye ile Risalet-i Muhammediyyeyi

 

(A.S.M.) ve hakikat-ý haþriyyeyi o kadar kuvvetli ve hakikatli bürhanlarla o kadar parlak bir surette isbat ediyor ki; þimdiye kadar hiçbir feylesof, hiçbir âlim karþýsýna çýkýp itiraz edememiþ.

 

Biz Türkler, seyyidleri, kesretle içinde bulunan ve necib kavm-i Arab olan sizlere ve sizin ecdadlarýnýz olan Sahabe-i Güzin'e, Allah namýna, Peygamber-i zîþan hesabýna sonsuz bir sevgiyi ve nihayetsiz bir hürmeti daima kalbimizde, ruhumuzda besliyoruz ve yaþatýyoruz. O âlî Peygamber-i zîþan için ve Onun âlî dini için, baþta ruhumuz ve her þeyimizi fedaya hazýrýz.

 

Cenab-ý Hakkýn lûtf u kereminden büyük bir ümid ile yalvarýp istiyoruz ki; sevgili Üstadýmýz Bediüzzaman Hazretlerinin

 

sh: » (T: 592)

 

verdikleri hayr-ý beþaretle, Türk ve Arab iki hakikî kardeþ millet, Ýnþâallah yakýn bir âtide ittihad edecek. Ve o ittihad sayesinde, o müdhiþ düþmanlarýn Müslümanlar içine saçtýklarý fesad tohumlarý kendi yüzlerine atýlacak. Ve zincirler altýnda inleyen dörtyüz milyon Müslümanlýk, yeniden hayat-ý kudsiyye-i Ýslâmiyye ile, nev-i beþerin baþýna geçip, sulh ve müsalemet-i umumîyeyi temin edecek, Ýnþâallah.

 

Risale-i Nurun Âciz bir þakirdi

 

HÜSREV

 

* * *

 

 

 

Risale-i Nur'un Vatana, Millete ve Ýslâmiyete Büyük Hizmetini

 

Kabul ve Takdir Eden Baþvekil Adnan Menderese Üstad'ýn

 

Yazdýðý Bir Mektup,

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

 

 

 

 

Ben, çok hasta olduðum ve siyasetle alâkasýz bulunduðum halde, Adnan Menderes gibi bir Ýslâm Kahramaný ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüþmeye müsaade etmediði için; o surî konuþmak yerine, bu mektub benim bedelime konuþsun diye yazdým.

 

 

 

Gayet kýsa birkaç esasý, Ýslâmiyetin bir kahramaný olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.

 

 

 

Birincisi: Ýslâmiyetin pek çok kanun-u esasîsinden birisi وَلاَ تَزِرُ وَازَةٌ وِزْرَ اُخْرَى Âyet-i Kerîmesinin hakikatýdýr ki; birisinin cinayetiyle, baþkalarý akraba ve dostlarý mes'ul olamaz. Halbuki, þimdiki siyaset-i hâzýrada particilik taraftarlýðý ile, bir câninin yüzünden pek çok mâsumlarýn zararýna rýza gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden taraftarlarý veyahut akrabalarý dahi þenî gýybetler ve tezyifler edilip bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiðinden, gayet dehþetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ý içitimaîyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düþmanlarýn parmak karýþtýrmala-

 

sh:» (T: 593)

 

rýna tam bir zemin hazýrlamaktýr. Ýran ve Mýsýr'daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiði anlaþýlýyor. Fakat, onlar burasý gibi deðil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. -Allah etmesin- bu hal bizde olsa, pek dehþetli olur.

 

Bu tehlikeye karþý çare-i yegâne: Uhuvvet-i Ýslâmiyeyi ve esas Ýslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taþý yapýp, mâsumlarý himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasýr býrakmak lazýmdýr.

 

Hem emniyetin ve âsayiþin temel taþý, yine bu kanun-u esasîden geliyor. Meselâ: Bir hanede veya bir gemide bir mâsum ile on câni bulunsa, hakikî adaletle ve emniyet ve âsayiþ düstur-u esasîsi ile, o mâsumu kurtarýp tehlikeye atmamak için, gemiye ve haneye iliþmemek lâzým; tâ ki mâsum çýkýncaya kadar.

 

Ýþte bu kanun-u esasî-i Kur'ânî hükmünce, asayiþ ve emniyet-i dahiliyeye iliþmek, on câni yüzünden doksan mâsumu tehlikeye atmak gazab-ý Ýlâhiyyenin celbine vesile olur. Madem Cenab-ý Hak bu tehlikeli zamanda bir kýsým hakikî dindarlarýn baþa geçmesine yol açmýþ, Kur'ân-ý Hakîmin bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlýk edenlere karþý siper yapmak lâzým geldiðini zaman ihtar ediyor.

 

Ýslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasîsi þu Hadîs-i Þeriftir: سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ hakikatiyle memuriyet bir hizmetkârlýktýr; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti deðil. Bu zamanda terbiye-i Ýslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubûdiyetin za'fiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet bulmuþ. Memuriyeti, hizmetkârlýktan çýkarýp, bir hâkimiyet ve müstebidane bir tahakküm ve mütekebbirane bir mertebe tarzýna getirdiðinden, abdestsiz, kýblesiz namaz kýlmak gibi; adalet olmaz esasiyle de bozulur ve hukuk-u ibad da zîr ü zeber olur. Hukuk-u ibad, Hukukullah hükmüne geçemiyor ki hak olabilsin; belki nefsanî haksýzlýklara vesile olur.

 

 

 

Þimdi, Adnan Menderes gibi, Ýslâmiyetin ve dinin icablarýný yerine getireceðiz diye ve mezkûr iki kanun-u esasîyeye karþý muhalefet edip tam zýddýna olarak iki dehþetli cereyan, gayet büyük rüþvet ile halklarý aldatmak ve ecnebilerin müdahalesine yol açmak vaziyetinde hücum etmek ihtimali kuvvetlidir.

 

 

 

sh:» (T: 594)

 

Birisi, Birinci Kanun-u Esasîye muhalif olarak, bir câni yüzünden kýrk mâsumu kesmiþ; bir köyü de yakmýþ. Bu derecede bir istibdad-ý mutlak, her nefsin zevkine geçecek memuriyete bir hâkimiyet suretinde rüþvet vererek, dindar hürriyet-perverlere hücum ediliyor.

 

 

 

Ýkinci hücum da, Ýslâmiyet milliyet-i kudsiyesini býrakýp -evvelki gibi- bir câni yüzünden yüz mâsumun hakkýný çiðneyebilen, zâhiren bir milliyetçilik ve hakikatte ýrkçýlýk damariyle, hem hürriyetperver, dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmiþi sair unsurlardan bulunanlara, hem hükûmet aleyhine, hem biçare Türkler aleyhine, hem Demokratýn takip ettiði siyaset aleyhine çalýþarak ve serseri ve enaniyetli nefislere gayet zevkli bir rüþvet olarak, bir ýrkçýlýk kardeþliði veriyor. O zevkli kardeþliðin içinde, o zevkli faideden bin defa daha ziyade hakikî kardeþleri düþmanlýða çevirmek gibi acîb tehlikeyi, o sarhoþluðuyla hissedemiyor. Meselâ: Ýslâmiyet milliyeti ile dörtyüz milyon hakikî kardeþin, her gün

 

 

 

اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ

 

 

 

dua-yý umumîsi ile mânevî yardým görmek yerine, ýrkçýlýk dört yüz milyon mübarek kardeþleri, dörtyüz serseriye ve lâübalilere yalnýz dünyevî ve pek cüz'î bir menfaati için terkettiriyor. Bu tehlike; hem bu vatana, hem hükûmete, hem de dindar Demokratlara ve Türklere büyük bir tehlikedir ve öyle yapanlar da hakikî Türk deðillerdir. Necib Türkler, böyle hatâdan çekinirler. Bu iki taife her þeyden istifadeye çalýþýp, dindar Demokratlarý devirmeye çalýþtýklarý ve çalýþtýrdýklarý, meydandaki âsar ile tahakkuk ediyor. Bu acîb tahribata ve bu iki kuvvetli muarýzlara karþý, kýrk Sahabe ile dünyanýn kýrk devletine karþý meydan-ý muarazaya çýkan ve galebe eden ve bin dörtyüz sene zarfýnda ve her asýrda üçyüz, dörtyüz milyon þâkirdi bulunan hakikat-ý Kur'âniyyenin sarsýlmaz kuvvetine dayanmak ve onun içindeki dünyevî ve uhrevî saadet-i ebediyenin zevklerine o câzibedar hakikatla beraber nokta-i istinad yapmak, o mezkûr muarýzlarýnýza ve hem dahil ve hariçteki düþmanlarýnýza karþý en lâzým ve elzem ve zarurî bir çare-i yegânedir. Yoksa, o insafsýz dahilî ve haricî düþmanlarýnýz, sizin bir cinayetinizi binler yapýp ve eski-

 

 

 

 

 

sh:» (T: 595)

 

 

 

lerin de cinayetlerini ilâve ederek, baþkalarýn baþýna yükledikleri gibi, size de yükleyecekler. Hem size, hem vatana, hem millete telâfi edilmiyecek bir tehlike olur. Cenab-ý Hak, sizleri, Ýslâmiyet lehindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkûr tehlikelerden muhafaza eylesin diye, ben ve Nurcu kardeþlerimiz, yapacaðýnýz hizmete ve mezkûr hakikatý kabul etmenize mukabil dua etmeye karar vereceðiz.

 

 

 

Üçüncüsü: Ýslâmiyetin hayat-ý içtimaîyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi bu Hadîs-i Þerifin

 

 

 

اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبَنَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهَ بَعْضًا

 

 

 

hakikatýdýr. Yâni; hariçteki düþmanlarýn tecavüzlerine karþý, dahildeki adaveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. Hattâ, en bedevî taifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamýþlar ki; hariçteki bir düþman çýktýðý vakit, o taife birbirinin babasýný, kardeþini öldürdükleri halde; o dahildeki düþmanlýðý unutup, hariçteki düþman defoluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki; benlikten, hodfürûþluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirâne fikriyle kendi tarafýna þeytan yardým etse, rahmet okutacak, muhalifine melek yardým etse lânet edecek gibi hâdisatlar görünüyor. Hattâ bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gýybet ettiði ve Ýslâmiyet aleyhinde bir zýndýðý, onun fikrine uygun ve taraftar olduðu için hararetle sena ettiðini gördüm ve þeytandan kaçar gibi, otuzbeþ senedenberi siyaseti terk ettim.

 

 

 

Hem þimdi birisi; hem Ramazan-ý Þerife, hem Þeair-i Ýslâmiyeye, hem bu dindar millete büyük bir cinayeti yaptýðý vakit, muhaliflerinin, onun o vaziyeti hoþlarýna gittiði görüldü. Halbuki, küfre rýza küfür olduðu gibi, dalâlete, fýska, zulme rýza da, fýskdýr, zulümdür, dalâlettir.

 

 

 

Bu acîb halin sýrrýný gördüm ki; kendilerini, millet nazarýnda ettikleri cinayetlerinden mâzur göstermek damariyle, muhaliflerini, kendilerinden daha dinsiz, daha câni görmek ve göstermek istiyorlar.

 

 

 

sh:» (T: 596)

 

 

 

Ýþte bu çeþit dehþetli haksýzlýklarýn neticeleri pek tehlikeli olduðu gibi, içtimaî ahlâký da zîr ü zeber edip, bu vatan ve millete ve hâkimiyet-i Ýslâmiyeye büyük bir suikasd hükmündedir.

 

Daha yazacaktým, fakat bu üç nokta-i esasiyeyi þimdilik dindar hürriyetperverlere beyan etmekle iktifa ediyorum.

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

Adnan Menderes'e gönderilmek niyetiyle evvelce yazýlan içtimaî hayatýmýza ait bir hakikatýn hâþiyesini takdim ediyoruz:

 

Hâþiye: Eskilerin lüzumsuz keyfi kanunlarý ve suistimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticani mes'elesini dindar Demokratlara yüklememek ve Âlem-i Ýslâmýn nazarýnda Demokratlarý düþürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düþünüyorum: Ezan-ý Muhammedinin (A.S.M.) neþriyle, Demokratlar, on derece kuvvet bulduðu gibi; Ayasofyayý, beþyüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen Ýslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i Ýslâmýn hüsn-ü teveccühünü kazandýran yirmisekiz sene mahkemelerin muzýr cihetini bulamadýklarý ve beþ mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nurun resmen serbestisini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalýdýrlar. O vakit Âlem-i Ýslâmýn teveccühünü kazandýklarý gibi, baþkalarýnýn, zâlimane kabahatlarý onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, Hususan Adnan Menderes gibi zatlarýn hatýrlarý için, otuzbeþ senedenberi tekrkettiðim siyasete bir-iki saat baktým ve bunu yazdým.

 

 

 

SAÝD NURSÎ

 

 

 

Ankara'daki Nur Talebelerinin Bir Mektubu

 

Aziz Sýddýk Kardeþlerimiz,

 

Mektubunuzdan, Ýslâm güneþinin bir ziyasýný sezer gibi olduk. Yüzlerce seneden beri insaniyet aleyhine, Ýslâmiyet zararýna mütecaviz fikir neþreden ehl-i küfrün tahriblerini tamir için ortaya

 

 

 

sh: » (T: 597)

 

atýlan Risale-i Nurun -sizlerin mektubunuzdan- gençlerin arasýna yayýldýðýný sezdik. Ebedî hayat yolunun hakperest yolcularý, hayâlî boþ laflarý terkedip, Risale-i Nurla küfür tohumlarýný eriteceklerdir. Nur'un talebeleri, ehl-i kalb ve imanýn hakikî kardeþleridirler. Siz kardeþlerimizin mektublarý, bizlere hýz veriyor ve verecek. Kur'ânýn tefsîri olan Risale-i Nur, bize dalâlette kalmanýn ve küfürle mücadele etmemenin bu zamanda büyük ahmaklýk olduðunu bildiriyor. Komünistliðin, anarþistliðin, masonluðun kuvvet kazandýðý bir devirde en mühim bir vazife, Nur'a hizmet etmek ve rýza-yý Ýlâhîyi tahsil için onu isteyene vermektir. Bu en baþ ve en ehemmiyetli, en kýymetli ve mübarek vazifemizden bizi döndürmek isteyen en aðýr hücumlar dahi, bizlerin hýzýný arttýracaktýr. Risale-i Nur bize öðretiyor ve isbat ediyor ki: Bu dünya, bir misafirhanedir. Ebedî hayatý isteyenler, misafirhanedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nisbette memnun edilirler. Demek ki þimdi en esaslý vazifemiz bataklýktan kurtulmak isteyen ehl-i dinin; karanlýktan usanmýþ, gýdasýz kalmýþ kalblerin yardýmýna koþmak, kendimizden baþlayarak Nur'un dellâllýðýný yapmaktýr. Bilhassa ve bilhassa þurasý çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki, en baþta ve en evvel Risale-i Nur'u dikkat ve tefekkürle devamlý olarak okumak ve o muazzam eser külliyatýndaki Kur'ân ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve þartlarla, o hârika eser külliyatýný bir an evvel ikmal etmektir. Ýþte bu nimet-i uzmâya nail olan her genç ve herkes, bire yüz, bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faideli olur. Vatan, millet, gençlik ve Âlem-i Ýslâm çapýnda hizmet edebilecek bir vaziyete gelebilir. Bunun için, baþta Hazret-i Üstadýmýz Bediüzzaman ve onun hakikî ve ihlâslý talebeleri olmaya lâyýk sizlerden dua istirham ediyoruz ki, Risale-i Nur'un mecmualarýný bir an evvel temin edelim, arayalým, bulalým, dikkat, tefekkür ve ihlâsla okuyalým. Kur'ân ve îman hizmetine bu vaziyette koþalým. Risale-i Nur'un bu asýrdaki makbuliyetine iþaret eden deliller fazlasýyla mevcud olduðuna göre, insaf sahibi her mü'min kardeþimiz, onun tabiî bir yardýmcýsýdýr.

 

Hem madem, Risale-i Nur bu asra has hususiyetler taþýyor, hem madem, binlerce âlimlerin takdirleriyle karþýlanýyor; hem madem, Kur'ânýn dellâllýðýný yapan kahraman Üstad, eþine rastlanmayacak bir mükemmeliyetle, dürüst adýmlarla, hakikî pren-

 

sh: » (T: 598)

 

sipleriyle, bütün hayatýný îman ve Ýslâmiyete vakfetmiþ, dünyevî hiçbir menfaat aramadan sýrf Allah rýzasý uðruna çalýþmýþtýr; hem mâdem, bütün kuvvetiyle Nur talebeleri de, îman ve Ýslâmiyete Ehl-i Sünnet dairesinde hizmet için hayatlarýný dahi çekinmeden veriyor ve süflî menfaat peþinde deðildirler ve madem yüz binlerce Nur talebeleri bütün tazyik ve tehdidlere raðmen bu hakikati fiilen isbat etmiþler; hem her talebe, bugün cereyan eden bâtýl felsefenin akidelerine, hakikî, mantýkî cevablar vermek üzere yetiþmiþler ve yetiþiyorlar; hem her ihtiyacýmýza Kur'ân cevab veriyor, onda lâzým olan her hakikat sarih olarak vardýr ve madem Kur'ân, en güzel þekilde ders veren Allahýn hediyesi, bir nuru ve rahmetidir... öyle ise, bu hazine-i rahmeti ve menba-ý hakikatý ders veren ve hakikî surette gençliðin ve âvamýn anlayabileceði bir þekilde bildiren Risale-i Nur'u, dikkat ve tefekkürle ve devamlý olarak müsaid vakitlerimizi boþa gidermeden okumak ve yazmak en büyük ibadet ve zevk kaynaðýdýr. Hal ve istikbalin ve biz gençlerin, çok leziz ve iþtiyakla alacaðý gayet nâfi ve vâfi bir ilâç ve bir tiryaktýr, bir mânevî kurtarýcýdýr. Bu kat'î hakikatlar meydanda iken, ona bütün kuvvetimizle sarýlmamak, baþtan aþaðý Risale-i Nur'u tedkik etmemek, alâkadar olmamak, ancak gafletin eseri olabilir.

 

Hem, kim hakikat peþinde koþuyorsa, Risale-i Nur'dan ders almasý lâzýmdýr. Ve Nur yolunda giden her münevver, hakikî saadete kavuþacak ve yeryüzünün mahiyetini derkedecektir diye, biz Ankara Nur talebeleri dahi ittifak ediyoruz. Ebedî hayat hazinesini gösteren Kur'ân-ý Hakîm'in nuru olan Risale-i Nur, elbette bir zaman dünyayý çýnlatan nurlu sesini yükseltecektir.

 

Madem Ýslâm âlimleri -Hadîs-i Þerife göre- dünya ikbal ve heveslerinin peþinde koþmadýkça, peygamberlerin en emin vârisleridirler. Biz de Risale-i Nur'u, onun tam vârisi biliyoruz. Risale-i Nur'un þahs-ý mânevîsi, hakikî vâris olmanýn esasýný yaþamýþ ve yaþýyor. Onun karþýsýna çýkan körler ve saðýrlar ve hissiz gafiller küçüleceklerdir. Böyle muazzam bir olgunluða sahib olan Risale-i Nur, elbette bütün feylesoflarý, dünya ilim ve hak erbabýný çaðýracak ve her akl-ý selim ve kalb-i kerim olan mübarek insanlarý talebesi yapacak. Bu da inþâallah uzakta deðil, yakýnda tahakkuk edecektir. Dünya, ekserî feylesoflarýn ve âlimlerin dediði gibi, yepyeni bir oluþun eþiðindedir. Dünya, nurunu arýyor. Hakikat

 

 

 

sh: » (T: 599)

 

þairi Mehmed Âkif:

 

O nuru gönder Ýlâhî asýrlar oldu yeter!

 

Bunaldý milletin âfaký bir sabah ister.

 

diye iþte bu nura iþaret ettiði, bugün bizce bir hakikattýr.

 

Aziz Kardeþlerimiz,

 

Risale-i Nur'a lâyýk olacak þekilde çalýþmamýz için bize de dua ediniz ki, Ankara muhiti, bizi içine alýp eritmesin. Nur, her ne kadar karanlýðý gideriyorsa da, yine onu görecek göz, anlayacak kafa lâzým. Böyle bir muhitte, gözlerimize perde inmesin. Biz biçarelere dua ediniz. Allah hepimizi Risale-i Nur'a sarýlmakla aziz din-i mübinimize hizmet edenlerden eylesin; Âmin...

 

Bir kardeþimiz dedi ki: Bugün, sabah namazýndan sonra þu mýsralar mülhem oldu, kardeþlerimize bildirelim.

 

Dinim Ýslâm, kitabým Kur'an, Ýmaným haktýr.

 

Bu uðurda can vermek, ebedî yaþamaktýr.

 

Sizleri Çok Seven

 

Ankara Üniversitesi Nur Talebeleri

 

* * *

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...