Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

ONUNCU MES'ELE

 

 

EMÝRDAÐI ÇÝÇEÐÝ

 

 

 

 

 

[Kur'anda olan tekrarata gelen itirazlara karþý gayet kuvvetli bir cevaptýr.]

 

 

 

Aziz sýddýk kardeþlerim,

 

 

 

Gerçi bu mes'ele, periþan vaziyetimden müþevveþ ve letâfetsiz olmuþ. Fakat o müþevveþ ibâre altýnda çok kýymetli bir nevi i'cazý kat'i bildim, maateessüf ifâdeye muktedir olamadým. Her ne kadar ibâresi sönük olsa da, Kur'ana ait olmak cihetiyle hem ibâdet-i tefekküriyye, hem kudsî, yüksek, parlak bir cevherin sadefidir. Yýrtýk libasýna deðil, elindeki elmasa bakýlsýn. Hem bunu gayet hasta ve periþan ve gýdasýz, bir-iki gün Ramazan'da mecburiyetle gayet mücmel ve kýsa; ve bir cümlede pek çok hakikatleri ve müteaddit hüccetleri dercederek yazdým. Kusura bakýlmasýn. (*)

 

 

 

Aziz sýddýk kardeþlerim; Ramazan-ý Þerif'de Kur'an-ý Muc'ciz-ül-Beyaný okurken Risale-i Nur'a iþaretleri Birinci Þua'da beyan olunan otuzüç âyetten hangisi gelse bakýyorum ki, o âyetin sahifesi ve yapraðý ve kýssasý dahi Risale-i Nur'a ve þâkirdlerine kýssadan hisse almak noktasýnda bir derece bakýyor. Hususan Sûre-i Nur'dan âyet-ün-nur, on parmakla Risale-i Nur'a baktýðý gibi,arkasýndaki âyât-ý zulümat dahi muârýzlarýna tam bakýyor ve ziyade hisse veriyor. Âdeta o makam, cüz'iyetten çýkýp külliyet kesbeder ve bu asýrda o külliyetin tam bir ferdi Risale-i Nur ve þâkirdleridir diye hissetim. Evet, Kur'an'ýn hitabý, evvelâ Mütekelim-i Ezelînin Rubûbiyyet-i âmmesinin geniþ makamýndan, hem nev-i beþer belki kâinat namýna muhatab olan zâtýn geniþ makamýndan, hem umum nev'-i beþer ve benî âdemin bütün asýrlarda irþadlarýnýn gayet vüs'atli makamýndan, hem dünya ve âhiretin arz, ve semâvâtýn, ezel ve ebedin ve Hâlik-ý Kâinatýn-

 

 

 

(*) Denizli hapsinin meyvesine "Onuncu Mes'ele" olarak Emirdaðýnýn ve bu Ramazan-ý Þerifin nurlu bir küçük çiçeðidir. Tekrarat-ý Kur'aniyyenin bir hikmetini beyanla ehl-i dalâletin ufûnetli ve zehirli evhamlarýný izâle eder.

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.57)

 

 

 

rubûbiyyetine ve bütün mahlûkatýn tedbirine dair kavânin-i Ýlâhiyyenin gayet yüksek ihâtalý beyânatýnýn makamýndan aldýðý vüs'at ve ulviyet ve ihâta cihetiyle o hitap, öyle bir yüksek i'cazý ve þümûlü gösterir ki, ders-i Kur'an'ýn muhataplarýndan en kesretli taife olan tabaka-ý âvamýn basit fehimlerini okþýyan zâhirî ve basit mertebesi dahi, en ulvî tabakýyý da tam hissedar eder. Güya kýssadan yalnýz bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret deðil, belki bir küllî düsturun efradý olarak her asra ve her tabakaya hitap ederek, taze nazil oluyor ve bilhassa çok tekrar ile اَظَّالِمِينَ اَظَّالِمِينَ deyip tehditleri ve zulümlerinin cezasý olan musibet-i semâviye ve arziyeyi þiddetle beyaný, bu asrýn emsalsiz zulümlerine Kavm-i Âd ve Semûd ve Firav‎unýn baþlarýna gelen azablarla baktýrýyor ve mazlûm ehl-i îmâna ve Ýbrahim ve Mûsa (Aleyhimüsselâm) lar gibi enbiyânýn necatlarýyle teselli veriyor.

 

 

 

Evet, nazar-ý gaflet ve dalâlette vahþetli ve dehþetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuþ bir mezaristan olan bütün geçmiþ zaman ve ölmüþ karnlar ve asýrlar, canlý birer sahife-i ibret ve baþtan baþa ruhlu, hayatdar bir acib âlem ve mevcut ve bizimle münasebettar bir memleket-i Rabbâniyye suretinde sinema perdeleri gibi, kâh bizi o zamanlara, kâh o zamanlarý yanýmýza getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir i'câz ile dersini veren Kur'an-ý Mu'ciz-ül-Beyan; ayný i'caz ile nazar-ý dalâlette câmid, periþan, ölü, hadsiz bir vahþetgâh ve firak ve zevalde yuvarlanan bu kâinatý bir Kitab-ý Samedânî, bir Þehr-i Rahmâni, bir Meþher-i Sun-i Rabbânî olarak o câmidatý canlandýrýp birer vazifedar suretinde birbiriyle konuþturup ve birbirinin imdadýna koþturup nev'-i beþere ve cin ve meleðe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren bu Kur'an-ý Azîmüþþân'ýn, elbette her harfinde on ve bâzan bin ve binler sevab bulunmasý ve bütün cin ve ins toplansa O'nun mislini getirememesi ve bütün benî-Âdemle ve kâinatla tam yerinde konuþmasý ve her zaman milyonlar hâfýzlarýn kalblerinde zevk ile yazýlmasý ve çok tekrarla ve kesretli tekraratiyle usandýrmamasý ve çok iltibas yerleri ve cümleleri ile beraber çocuklarýn nâzik ve basit kafalarýnda mükemmel yerleþmesi ve hastalarýn ve az sözden müteessir olan ve sekeratta olanlarýn kulaðýnda mâ-i zemzem misillû hoþ gelmesi gibi kudsî imtiyazlarý kazanýr ve iki cihanýn saadetlerini kendi þâkirtlerine kazandýrýr. Ve tercümanýn ümmiyet mertebesini tam riayet etmek sýrriyle hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu, ve hiçbir gösteriþe meydan vermeden selâset-i fýtriyesini ve doðrudan doðruya semâdan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-ý avâmýn basit fehimlerini tenezzülât-ý kelâmiye ile okþamak hikmetiyle en ziyade semâ ve arz gibi en zâhir ve bedihî sahifelerini açýp o âdiyat altýndaki harikulâde mu'cizat-ý kudretini

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.58)

 

 

 

ve mânidar sutûr-u hikmetini ders vermekle lûtf-u irþadda güzel bir i'câz gösterir.

 

 

 

Tekrarý iktiza eden dua ve dâvet, zikir ve tevhid kitabý dahi olduðunu bildirmek sýrriyle güzel, tatlý tekraratýyle birtek cümlede ve birtek kýssada ayrý ayrý çok mânalarý, ayrý ayrý muhatab tabakalarýna tefhim etmekte ve cüz'î ve âdî bir hâdisede en cüz'î ve ehemmiyetsiz þeyler dahi nazar-ý merhametinde ve daire-i tedbir ve iradesinde bulunmasýný bildirmek sýrriyle te'sis-i Ýslâmiyet'te ve tedvîn-i Þeriatta sahabelerin cüz'î hâdiselerini dahi nazar-ý ehemmiyete almasýnda; hem küllî düsturlarýn bulunmasý, hem umumî olan Ýslâmiyet'in ve Þeriat'ýn te'sisinde o cüz'î hâdiseler, çekirdekler hükmünde çok ehemmiyetli meyveleri verdikleri cihetinde de bir nevi i'câzýný gösterir.

 

 

 

Evet, ihtiyacýn tekerrüriyle, tekrarýn lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene zarfýnda pek çok mükerrer suallere cevap olarak ayrý ayrý çok tabakalara ders veren ve koca kâinatý parça parça edip kýyamette þeklini deðiþtirerek dünyayý kaldýrýp onun yerine azametli âhireti kuracak ve zerrattan yýldýzlara kadar bütün cüz'iyat ve külliyâtýn tek bir Zâtýn elinde ve tasarrufunda bulunduðunu isbat edecek ve kâinatý ve arzý ve semâvatý ve anâsýrý kýzdýran ve hiddete getiren nev'-i beþerin zulümlerine, kâinatýn netice-i hilkati hesabýna gadab-ý Ýlâhiyi ve hiddet-i Rabbâniyyeyi gösterecek hadsiz ve nihayetsiz ve dehþetli ve geniþ bir inkýlâbýn te'sisinde binler netice kuvvetinde bâzý cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kýsým âyetleri tekrar etmek, deðil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i'câz ve gayet yüksek bir belâðat ve muktezâ-yý hâle gayet mutabýk bir cezâlettir, bir fesahattir.

 

 

 

Meselâ: Birtek âyet olup yüzondört def'a tekrar edilen بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ cümlesi, Risale-i Nur'un Ondördüncü Lem'a'sýnda beyan edildiði gibi, Arþý Ferþe baðlýyan ve kâinatý ýþýklandýran ve her dakika herkes ona muhtaç olan öyle bir hakikattýr ki, milyonlar def'a tekrar edilse yine ihtiyaç vardýr. Deðil yalnýz ekmek gibi her gün, belki hava ve ziya gibi her dakika ona ihtiyaç ve iþtiyâk vardýr.

 

 

 

Hem meselâ: Sûre-i طسم yedi defa tekrar edilen þu, اِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمِ âyeti, o sûrede hikaye edilen peygamberlerin necatlarýný ve kavimlerinin azaplarýný, kâinatýn netice-i hilkati hesabýna ve rubûbiyyet-i âmmenin nâmýna o binler hakikat kuvvetinde olan âyeti tekrar ederek izzet-i Rabbâniyye, o zâlim kavimlerin azâbýný ve Rahimiyyet-i Ýlâhiyye dahi enbiyanýn necatlarýný iktiza ettiðini ders vermek

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.59)

 

 

 

için binler def'a tekrar olsa yine ihtiyaç ve iþtiyak var ve îcâzlý ve i'cazlý bir ulvî belâðattýr.

 

 

 

Hem meselâ: Sûre-i Rahman'da tekrar edilen: فَبِاَىِّ اَلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ âyeti ile Sûre-i Mürselât'ta: وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ âyeti, cin ve nev-i beþere, kâinatý kýzdýran ve arz ve semâvâtý hiddete getiren ve hilkat-i âlemin neticelerini bozan ve haþmet-i saltanat-ý Ýlâhiyyeye karþý inkâr ve istihfafla mukabele eden, küfür ve küfranlarýný ve zulümlerini ve bütün mahlûkatýn hukuklarýna tecavüzlerini asýrlara ve arza ve semâvâta tehditkârane haykýran bu iki âyet, böyle binler hakikatlarla alâkadar ve binler mes'ele kuvvetinde olan bir ders-i umumîde binler def'a tekrar edilse yine lüzum var ve celâlli bir icâz ve cemalli bir î'caz-ý belâðattýr.

 

 

 

Hem meselâ: Kur'an'ýn hakikî ve tam bir nevi münâcâtý ve Kur'an'dan çýkan bir çeþit hülâsasý olan Cevþen-ül-Kebir namýndaki münâcât-ý Peygamberîde (A.S.M.) yüz def'a:

 

سُبْحَانَكَ يَا لآ اِلَهَ اِلآّ اَنْتَ اْلاَمَانُ اْلاَمَانُ خَلِّصْنَا وَاَجِرْنَا وَنَجِّنَا مِنَ النَّارِ

 

cümlesinin tekrarýnda tevhid gibi kâinatça en büyük hakikat ve mahlûkatýn Rubûbiyyete karþý tesbih ve tahmid ve takdis gibi üç muazzam vazifesinden en ehemmiyetli bir vazifesi þekâvet-i ebediyyeden kurtulmak gibi nev'-i insanýn en dehþetli mes'elesi ve ubûdiyyet ve acz-i beþerin en lüzumlu neticesi bulunmasý cihetiyle binler defa tekrar edilse yine azdýr.

 

 

 

Ýþte tekrarat-ý Kur'aniye bu gibi esaslara bakýyor. Hattâ bazan bir sahifede iktiza-yý makam ve ihtiyac-ý ifhâm ve belâðat-ý beyan cihetiyle yirmi def'a sarîhan ve zýmmen tevhid hakikatýný ifade eder. Deðil usanç, belki kuvvet ve þevk verir. Risale-i Nur'da, tekrarat-ý Kur'aniye ne kadar yerinde ve münasip ve belâðatça makbul olduðu hüccetleriyle beyan edilmiþ. Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan'ýn Mekke Sûreleriyle Medine Sûreleri belâðat noktasýnda ve i'câz cihetinde ve tafsil ve icmal vechinde birbirinden ayrý olmasýnýn sýrrý ve hikmeti þudur ki: Mekke'de, birinci safda muhatab ve muârýzlarý, Kureyþ müþrikleri ve ümmîleri olduðundan belâðatça kuvvetli bir üslûb-u âli ve i'câzlý, muknî kanaat verici bir icmâl ve tesbit için "Tekrar" lâzým geldiðinden, ekseriyetçe Mekkiyye sûreleri erkân-ý Îmâniyeyi ve tevhidin mertebelerini gayet kuvvetli ve yüksek ve i'câzlý bir îcâz ile tekrar edip ifade ederek mebde' ve meâdi, Allah'ý ve âhireti, deðil yalnýz bir sahifede, bir âyette, bir cümlede, bir kelimede; belki bâzan bir harfde ve takdim te'hir ve târif ve tenkir ve hazf ve zikir gibi hey'etlerde öyle

 

 

 

(Sh:Asâ.60)

 

kuvvetli isbat eder ki, ilm-i belâðatýn dâhî imamlarý hayretle karþýlamýþlar. Risale-i Nur ve bilhassa Kur'an'ýn kýrk vech-i i'câzýný icmâlen isbat eden Yirmibeþinci Söz, zeyilleriyle beraber ve Kur'an'ýn nazmýndaki vech-i i'câzý hârika bir tarzda isbat eden Arabî Risale-i Nur'dan "Ýþârât-ül-Ý'câz" tefsiri bilfiil göstermiþler ki, Mekkiyye olan sûre ve âyetlerde en âli bir üslûb-u belâðat ve en yüksek bir i'câz-ý îcâzî vardýr. Amma, Medeniye sûre ve âyetlerde, birinci safda muhatab ve muârýzlarý ise, Allah'ý tasdik eden Yahudi ve Nasâra gibi ehl-i kitab olduðundan muktezâ-yý belâðat ve irþad ve mutâbýk-ý makam ve hâlin lüzumundan sade ve vâzýh ve tafsilli bir üslûbla ehl-i kitaba karþý dinin yüksek usûlünü ve îmânýn rükünlerini deðil, belki medar-ý ihtilâf olan þeriatta ve ahkâmda ve teferruatýn ve küllî kanunlarýn menþe'leri ve sebepleri olan cüz'iyâtýn beyaný lâzým geldiðinden o Medeniye sûre ve âyetlerde ekseriyetçe tafsil ve îzah ve sade üslûbla beyanat içinde Kur'an'a mahsus emsalsiz bir tarz-ý beyanla birden o cüz'î teferruat hâdisesi içinde yüksek kuvvetli bir fezleke; bir hâtime, bir hüccet ve o cüz'î hâdise-i þer'iyeyi küllîleþtiren ve imtisalini îmân-ý Billâh ile temin eden bir cümle-i tevhîdiyeyi ve îmâniyeyi ve uhreviyeyi zikreder. O makamý nurlandýrýr, ulvîleþtirir. Risale-i Nur, âyetlerin âhirlerinde ekseriyetle gelen:

اِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ اِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

 

gibi tevhidi ve âhireti ifade eden fezlekelerde ve hâtimelerde ne kadar yüksek bir belâðat ve meziyetler ve cezâletler ve nükteler bulunduðunu Yirmibeþinci Söz'ün Ýkinci Þûlesinin Ýkinci Nurunda o fezleke ve hâtimelerin pekçok nüktelerinden ve meziyetlerinden on tanesini beyan ederek; o hülâsalarda bir mu'cize-i kübrâ bulunduðunu muannidlere de isbat etmiþ.

 

 

 

Evet, Kur'an, o teferruat-ý þer'iye ve kavânin-i içtimaiyenin beyaný içinde birden muhatabýn nazarýný yüksek ve küllî noktalara kaldýrýp, sade üslûbu bir ulvî üslûba ve þeriat dersinden tevhid dersine çevirerek, Kur'an'ý, hem bir kitab-ý þeriat ve ahkâm ve hikmet, hem bir kitab-ý akîde ve îmân ve zikir ve fikir ve dua ve dâvet olduðunu gösterip her makamda çok makasýd-ý irþâdiye-i Kur'aniyeyi ders vermesiyle Mekkiyye âyetlerinin tarz-ý belâðatlarýndan ayrý ve parlak mu'cizâne bir cezâlet izhar eder. Bâzan iki kelimede, meselâ; رَبُّ الْعَالَمِينَ veرَبُّكَ ve deرَبُّكَ tâbiriyle Ehadiyeti veرَبُّ الْعَالَمِينَ ile Vâhidiyyeti bildirir. Ehadiyyet içinde

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.61)

 

 

 

Vâhidiyyeti ifade eder. Hattâ bir cümlede, bir zerreyi bir göz bebeðinde gördüðü ve yerleþtirdiði gibi, Güneþi ayný âyetle, ayný çekiçle göðün gözbebeðinde yerleþtirir ve göðe bir göz yapar. Meselâ: خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضَ âyetinden sonra

 

يُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ âyetinin akabinde: وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ der. "Zemin ve göklerin haþmet-i hilkatinde kalbin dahi hâtýratýný bilir, idare eder." der, tarzýnda bir beyanat cihetiyle o sade ve ümmiyet mertebesini ve avâmýn fehmini nazara alan o basit ve cüz'î muhavere, o tarz ile ulvî ve cazibedar ve umumî ve irþadkâr bir mükâlemeye döner.

 

 

 

B i r S u a l: "Bâzan ehemmiyetli bir hakikat, sathî nazarlara görünmediðinden ve bâzý makamlarda cüz'î ve âdî bir hâdiseden yüksek bir fezleke-i tevhîdî veya küllî bir düsturu beyan etmekte münasebet bilinmediðinden, bir kusur tevehhüm edilir. Meselâ: "Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm, kardeþini bir hile ile almasý" içinde وَفَوْقَ كُلِّ ذِى عِلْمٍ عَلِيمٍ diye gayet yüksek bir düsturun zikri, belâðatça münasebeti görünmüyor. Bunun sýrrý ve hikmeti nedir?"

 

 

 

E l c e v a p: Herbiri birer küçük Kur'an olan ekser uzun sûre ve mutavassýtlarda ve çok sahife ve makamlarda yalnýz iki-üç maksat deðil, belki Kur'an mahiyeti, hem bir kitab-ý zikir ve îmân ve fikir, hem bir kitab-ý þeriat ve hikmet ve irþad gibi, çok kitaplarý ve ayrý ayrý dersleri tazammun ederek Rubûbiyyet-i Ýlâhiyyeninin herþey'e ihâtasýný ve haþmetli tecelliyatýný ifade etmek cihetiyle, kâinat kitab-ý kebîrinin bir nevi kýraatý olan Kur'an, elbette her makamda, hattâ bazan bir sahifede çok maksatlarý tâkiben mârifetullahtan ve tevhidin mertebelerinden ve îmân hakikatlerinden ders verdiði haysiyetiyle, öbür makamda, meselâ zâhirce zaif bir münasebetle, baþka bir ders açar ve o zaif münasebete çok kuvvetli münasebetler iltihak ederler. O makama gayet mutabýk olur, mertebe-i belâðatý yükseklenir.

 

 

 

Ý k i n ci B i r S u a l : "Kur'an'da sarihan ve zýmnen ve iþâreten, âhiret ve tevhidi ve beþerin mükâfat ve mücâzâtýný binler def'a isbat edip nazara vermenin ve her sûrede, her sahifede, her makamda ders vermenin hikmeti nedir?"

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.62)

 

 

 

E l c e v a p: Daire-i imkânda ve kâinatýn sergüzeþtine ait inkýlâblarda ve emânet-i kübrâyý ve hilâfet-i arziyeyi omuzuna alan nev'-i beþerin þekavet ve saadet-i ebediyeye medar olan vazifesine dair en ehemmiyetli, en büyük, en dehþetli mes'elelerinde en azametlilerini ders vermek ve hadsiz þüpheleri izale etmek ve gayet þiddetli inkârlarý ve inatlarý kýrmak cihetinde elbette o dehþetli inkýlâblarý tasdik ettirmek ve o inkýlâblarýn azametinde büyük ve beþere en elzem ve en zarurî mes'eleleri teslim ettirmek için Kur'an, binler def'a deðil, belki milyonlar def'a onlara baktýrsa yine israf deðil ki, milyonlar kere tekrar ile o bahisler Kur'an'da okunur. Usanç vermez, ihtiyaç kesilmez.

 

 

 

Meselâ: اِنَّ الَّذِينَ اَمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ * لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ خَالِدِينَ فَيهَآ اَبَدًا * âyetinin gösterdiði müjde-i saadet-i ebediyye hakikatý, "Biçâre beþere her dakika kendini gösteren hakikat-ý mevtin; hem insaný, hem dünyasýný, hem bütün ahbabýný idam-ý ebedîsinden kurtarýp ebedî bir saltanatý kazandýrýr." dediðinden milyarlar def'a tekrar edilse ve kâinat kadar ehemmiyet verilse yine israf olmaz, kýymetten düþmez. Ýþte bu çeþit hadsiz kýymetdar mes'eleleri ders veren ve kâinatý bir hane gibi deðiþtiren ve þeklini bozan dehþetli inkýlâblarý te'sis etmekte iknaa ve inandýrmaya ve isbata çalýþan Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan elbette sarihan ve zýmnen ve iþareten, binler def'a o mes'elelere nazar-ý dikkati celbetmek; deðil israf, belki ekmek, ilâç, hava ve ziya gibi birer hâcet-i zaruriye hükmünde ihsanýný tazelendirir. Hem meselâ:

 

اِنَّ الْكَافِرِينَ فِى نَارِ جَهَنَّمَ * وَالظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ

 

gibi tehdit âyetlerini Kur'an gayet þiddetle ve hiddetle ve gayet kuvvet ve tekrarla zikretmesinin hikmeti ise; -Risale-i Nur'da kat'i isbat edildiði gibi - beþerin küfrü, kâinatýn ve ekser mahlûkatýn hukuklarýna öyle bir tecavüzdür ki, semâvatý ve arzý kýzdýrýyor ve anâsýrý hiddete getirip tûfanlarla o zâlimleri tokatlýyor. اِذَا اُولْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِىَ تَفُورُ * تَكَادُ تَمَيَّذُ مِنَ الْغَيْظِ âyetinin sarahatiyle o zâlim münkirlere cehennem öyle öfkeleniyor ki, hiddetinden parça parça olmak ve parçalanmak derecesine geliyor. Ýþte böyle bir cinâyet-i âmmeye ve hadsiz bir tecavüze karþý beþerin küçüklük ve ehemmiyetsizliði noktasýnda deðil, belki zâlimane cinayetinin azametine ve

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.63

 

 

 

kâfirane tecavüzünün dehþetine karþý Sultan-ý kâinat kendi raiyyetinin hukukunun ehemmiyetini ve o münkirlerin küfür ve zulmündeki nihayetsiz çirkinliðini göstermek hikmetiyle fermanýnda gayet hiddet ve þiddetle o cinayeti ve cezasýný deðil bin def'a, belki milyonlar ve milyarlar ile tekrar etse, yine israf ve kusur deðil ki, bin seneden beri yüzer milyon insanlar hergün usanmadan kemâl-i iþtiyakla ve ihtiyaçla okurlar.

 

 

 

Evet, hergün, her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapýsý kendine açýlmasýndan geçici herbir âlemini nurlandýrmak için ihtiyaç ve iþtiyakla لآاِلَهَ اِلاَّ اللَّهُ cümlesini bin def'a tekrar ile o deðiþen perdelerin herbirisine birلآاِلَهَ اِلاَّ اللَّهُ bir lâmba yaptýðý gibi öyle de: O kesretli, geçici perdeleri ve o tazelenen seyyar kâinatlarý karalýklandýrmamak ve âyine-i hayatýnda in'ikas eden sûretlerini çirkinleþtirmemek ve lehinde þâhid olabilen o misafir vaziyetleri aleyhine çevirmemek için, o cinayetlerin cezalarýný ve Padiþah-ý Ezelî'nin þiddetli ve inatlarý kýran tehditlerini Kur'an'ý okumakla takdir etmek ve nefsinin tuðyanýndan kurtulmaya çalýþmak hikmetiyle, Kur'an, gayet manidar tekrar eder ve bu derece kuvvet ve þiddet ve tekrar ile tehdidât-ý Kur'aniyeyi hakikatsiz tevehhüm etmekten, þeytan bile kaçar. Onlarý dinlemiyen münkirlere cehennem azâbý ayn-ý adâlettir, diye gösterir.

 

 

 

Hem meselâ: Asâ-yý Mûsa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kýssa-i Mûsa'nýn (A.S) ve sair enbiyânýn (Aleyhimüsselam) kýssalarýný çok tekrarýnda, Risalet-i Ahmediyenin (A.S.M) hakkaniyetine bütün enbiyânýn nübüvvetlerini bir hüccet gösterip onlarýn umumumu inkâr edemeyen, bu Zât'ýn risâletini hakikat noktasýnda inkâr edemez hikmetiyle ve herkes her vakit bütün Kur'an'ý okumaya muktedir ve muvaffak olamadýðýndan her bir uzun ve mutavassýt sûreyi birer küçük Kur'an hükmüne getirmek için ehemmiyetli erkân-ý îmâniye gibi o kýssalarý tekrar etmesi, deðil israf..belki mukteza-yý belâðattýr ve hâdise-i Muhammediye (A.S.M) bütün beni Âdemin en büyük hâdisesi ve kâinatýn en azametli mes'elesi olduðunu ders vermektir.

 

 

 

Evet Kur'an'da Zât-ý Ahmediyeye en büyük makam vermek ve dört erkân-ý îmâniyeyi içine almakla لآاِلَهَ اِلاَّ اللَّهُrüknüne denk tutulan مَحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ Risalet-i Muhammediye (A.S.M), kâinatýn en büyük hakikatý ve Zât-ý Ahmediye (A.S.M), bütün mahlûkatýn en eþrefi ve ha kikat-ý Muhammediye (A.S.M), tâbir edilen küllî þahsiyet-i mâneviyesi

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.64)

 

ve makam-ý kudsîsi, iki cihanýn en parlak bir güneþi olduðuna ve bu hârika makama liyâkatýna dair pek çok hüccetleri ve emâreleri, kat'i bir surette Risale-i Nur'da isbat edilmiþ.Binden birisi þudur ki: "ESSEBEBÜ KE'L-FÂÝL" düsturiyle: Bütün ümmetinin,bütün zamanlarda iþlediði hasenâtýn bir misli O'nun defter-i hasenatýna girmesi ve bütün kâinatýn hakikatlerini, getirdiði nur ile nurlandýrmasý, deðil yalnýz cin ve insi ve meleði ve zîhayatlarý, belki kâinatý ve semâvatý ve arzý minnettar eylemesi ve istidad lisaniyle nebâtâtýn dualarý ve ihtiyac-ý fýtrî diliyle hayvanatýn dualarý, gözümüz önünde bilfiil kabûl olmasýnýn þehadetiyle milyonlar, belki milyarlar fýtrî ve reddedilmez dualarý makbûl olan sulehâ-yý ümmeti her gün o Zâta (Aleyhisselâtü Vesselâm )salât ve selâm ile rahmet dualarý ve mânevî kazançlarýný en evvel o Zâta (A.S.M.) baðýþlamalarý ve bütün ümmetçe okunan Kur'an'ýn üçyüzbin hurufunun herbirisinde on sevaptan tâ yüz, tâ bin hasene ve meyve vermesinde yalnýz kýraat-ý Kur'an cihetiyle defter-i a'mâline hadsiz nurlar girmesi haysiyetiyle o Zâtýn (A.S.M.)þahsiyet-i mâneviyesi olan hakikat-ý Muhammediye (A.S.M.),istikbalde bir þecere-i tûba-i cennet hükmünde olacaðýný Allâm-ül-Guyub bilmiþ ve görmüþ. O makama göre Kur'an'ýnda o azîm ehemmiyeti vermiþ.Ve fermanýnda O'na tebaiyyeti ve Sünnet-i Seniyyesine ittiba ile þefaatine mazhariyeti en ehemmiyetli bir mes'ele-i insaniye göstermiþ ve o haþmetli þecere-i tûbanýn bir çekirdeði olan þahsiyet-i beþeriyetini ve bidayetteki vaziyet-i insaniyesini ara sýra nazara almasýdýr.Ýþte Kur'an'ýn tekrar edilen hakikatleri bu kýymette olduðundan,tekraratýnda kuvvetli ve geniþ bir mu'cize-i mâneviye bulunmasýna fýtrat-ý selîme þehadet eder.Meðer maddiyyunluk tâûniyle maraz-ý kalbe ve vicdan hastalaðýna müptelâ ola

 

قَدْ يُنْكَرُ الْمَرْءُ ضَوْءَ الشَّمْسِ مِنْ رَمَدٍ وَيُنْكِرُ اْلفَمُ طَعْمَ الْمَآءِ مِنْ سَقَمٍ

 

kâidesine dâhil olur.

 

 

 

(Sh:Asâ.65)

 

$

BU ONUNCU MES'ELEYE BÝR HÂTÝME OLARAK ÝKÝ HÂÞÝYE

 

 

 

 

 

B i r i n c i s i: Bundan oniki sene evvel iþittim ki, en dehþetli ve muannid bir zýndýk Kur'an'a karþý suikasdýný tercümesiyle yapmaða baþlamýþ ve demiþ ki: "Kur'an tercüme edilsin, tâ , ne mal olduðu bilinsin." Yâni lüzumsuz tekraratý herkes görsün ve tercümesi O'nun yerinde okunsun diye dehþetli bir plân çevirmiþ. Fakat Risale-i Nur'un cerhedilmez hüccetleri kat'i isbat etmiþ ki; "Kur'an'ýn hakiki tercümesi kabil deðil ve lisan-ý nahvî olan lisan-ý Arabî yerinde Kur'an'ýn meziyetlerini ve nüktelerini baþka lisan muhafaza edemez ve herbir harfi, on adetten bine kadar sevab veren kelimat-ý Kur'aniyenin mu'cizâne ve cem'iyetli tâbirlerinin yerini beþerin âdî ve cüz'i tercümeleri tutamaz. O'nun yerinde câmilerde okunmaz." diye Risale-i Nur her tarafta intiþariyle o dehþetli plâný akim býraktý. Fakat, o zýndýktan ders alan münafýklar, yine þeytan hesabýna Kur'an Güneþini üflemekle söndürmeðe ahmak çocuklar gibi ahmakâne ve divânecesine çalýþmalarý sebebiyle bana gayet sýký ve sýkýcý ve sýkýntýlý bir hâlette bu Onuncu Mes'ele yazdýrýldý tahmin ediyorum. Baþkalar ile görüþemediðim için hakikat-ý hâli bilmiyorum.

 

 

 

Hâtimeden Ýkinci Haþiye:Denizli hapsinden tahliyemizden sonra meþhur Þehir Otelinin yüksek katýnda oturmuþtum. Karþýmda güzel bahçelerde kesretli kavak aðaçlarý birer halka-i zikir tarzýnda gayet lâtif, tatlý bir surette hem kendileri, hem dallarý, hem yapraklarý, havanýn dokunmasiyle cezbedârâne ve cazibekârane hareketle rakslarý, kardeþlerimin müfarakatlarýndan ve yalnýz kaldýðýmdan hüzünlü ve gamlý kalbime iliþti. Birden güz ve kýþ mevsimi hâtýra geldi. ve bana bir gaflet bastý. Ben, o kemâl-i neþ'e ile cilvelenen o nâzenin kavaklara ve zîhayatlara o kadar acýdým ki, gözlerim yaþ ile doldu. Kâinatýn süslü perdesi altýndaki ademleri, fîraklarý ihtar ve ihsasiyle kâinat dolusu îraklarýn, zevallerin hüzünleri baþýma toplandý. Birden hakikat-ý Muhammediyenin (A.S.M) getirdiði nur, imdâda yetiþti. O hadsiz hüzünleri ve gamlarý, sürurlara çevirdi. Hattâ o nurun, herkes ve her ehl-i îmân gibi benim hakkýmda milyon feyzinden yalnýz o vakitte, o vaziyete temas eden imdat ve tesellisi için Zât-ý Muhammediyeye (A.S.M) karþý ebediyyen minnettar oldum. Þöyle ki:

 

 

 

Ol nazar-ý gaflet, o mübarek nâzeninleri; vazifesiz, neticesiz, bir mevsimde görünüp, hareketleri neþ'eden deðil, belki güya ademden ve firaktan

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.66)

 

 

 

titriyerek hiçliðe düþtüklerini göstermekle, herkes gibi bendeki aþk-ý beka ve hubb-u mehâsin ve þefkat-i cinsiye ve hayatiyeye medar olan damarlarýma o derece dokundu ki, böyle dünyayý bir mânevi cehenneme ve aklý bir tâzib âletine çevirdiði sýrada, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn beþere hediye getirdiði nur perdeyi kaldýrdý; îdam, adem, hiçlik, vazifesizlik, abes, firak yerlerinde o kavaklarýn herbirinin yapraklarý adedince hikmetleri ve mânalarý ve Risale-i Nur'da isbat edildiði gibi, üç kýsma ayrýlan neticeleri ve vazifeleri var diye gösterdi.

 

 

 

Birinci Kýsým :Sâni-i Zülcelâl'in esmâsýna bakar. Meselâ: Nasýl bir usta hârika bir makineyi yapsa; herkes o zâta "Mâþâallah, Bârekâllah" deyip alkýþlar. Öyle de : O makine dahi, ondan maksud neticeleri tam tamýna göstermesiyle, lisan-ý hâliyle ustasýný tebrik eder, alkýþlar Her zîhayat ve herþey böyle bir makinadýr, ustasýný tebriklerle alkýþlar.

 

 

 

Ýkinci Kýsým Hikmetleri ise:Zîhayatýn ve zîþuurun nazarlarýna bakar. Onlara þirin bir mütalâagâh, birer kitab-ý mârifet olur. Mânalarýný zîþuurun zihinlerinde ve sûretlerini kuvve-i hâfýzalarýnda ve elvah-ý misaliyede ve âlem-i gaybýn defterlerinde daire-i vücudda býrakýp, sonra âlem-i þehadeti terkeder, âlem-i gayba çekilir. Demek, sûrî bir vücudu býrakýr, mânevî ve gaybî ve ilmî çok vücutlarý kazanýr. Evet, madem Allah var ve ilmi ihâta eder. Elbette adem, îdam, hiçlik, mahv, fena; hakikat noktasýnda ehl-i îmânýn dünyasýnda yoktur ve kâfirlerin dünyalarý ademle, firakla, hiçlikle, fânilikle doludur. Ýþte bu hakikatý, umumun lisanýnda gezen bu gelen darb-ý mesel ders verip, der: "Kimin için Allah var, ona herþey var ve kimin için yoksa, herþey ona yoktur..hiçtir."

 

 

 

E l h a s ý l: Nasýlki îman, ölüm vaktinde insaný îdam-ý ebediden kurtarýyor; öyle de: Herkesin hususî dünyasýný dahi îdamdan ve hiçlik karanlýklarýndan kurtarýyor. Ve küfür ise.. hususen küfr-ü mutlak olsa; hem o insaný, hem hususî dünyasýný ölümle îdam edip mânevi cehennem zulmetlerine atar. Hayatýnýn lezzetlerini acý zehirlere çevirir. Hayat-ý dünyeviyeyi âhiretine tercih edenlerin kulaklarý çýnlasýn. Gelsinler, buna ya bir çare bulsunlar veya îmâna girsinler. Bu dehþetli hasarâttan kurtulsunlar.

 

 

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

 

 

Duanýza çok muhtaç ve size çok müþtak

 

Kardeþiniz

 

S A Ý D N U R S Î

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.67)

 

 

 

[Onuncu Mes'ele münâsebetiyle Hüsrev'in Üstadýna yazdýðý mektub.]

 

 

 

Çok sevgili üstadým efendim!

 

 

 

Cenâb-ý Hakk'a hadsiz þükürler olsun, iki aylýk iftirak üzüntülerini ve muhaberesizlik ýztýraplarýný hafifleþtiren, ve kalblerimize taze hayat bahþeden ve ruhlarýmýza yeni, sâfi bir nesim ihda eden Kur'an'ýn celâlli ve izzetli, rahmetli ve þefkatli âyetlerindeki tekraratýn mehâsinini tâdâd eden, hikmet-i tekrarýnýn lüzum ve ehemmiyetini îzah eden ve Risale-i Nur'un bir hârika müdafaasý olan "Denizli Meyvesinin Onuncu Mes'elesi" namýný alan "Emirdað Çiçeði"ni aldýk. Elhak takdir ve tahsine çok lâyýk olan bu çiçeði kokladýkça ruhumuzdaki iþtiyak yükseldi. Dokuz aylýk hapis sýkýntýsýna mukabil, Meyve'nin Dokuz Mes'elesi nasýl berâetimize büyük bir vesile olmakla güzelliðini göstermiþ ise, Onuncu Mes'elesi olan çiçeði de Kur'an'ýn îcâzlý îcâzýndaki hârikalarý göstermekle o nisbette güzelliðini göstermektedir.

 

 

 

Evet, sevgili üstadým, gülün çiçeðindeki fevkalâde letâfet ve güzellik, aðacýndaki dikenleri nazara hiç göstermediði gibi; bu nuranî çiçek de bize dokuz aylýk hapis sýkýntýsýný unutturacak bir þekilde o sýkýntýlarýmýzý da hiçe indirmiþtir. Mütâlâasýna doyulmayacak þekilde kaleme alýnan ve akýllarý hayrete sevkeden bu nuranî çiçek, muhtevî olduðu çok güzelliklerinden bilhassa, Kur'an'ýn tercümesi suretiyle nazar-ý beþerde âdîleþtirilmek ihânetine mukabil, o tekraratýn kýymetini tam göstermekle Kur'an'ýn cihan deðer ulviyetini meydana koymuþtur.

 

 

 

Sâliklerinin her asýrda fevkalâde bir metânetle sarýlmalarý ile ve emir ve nehyine tamamen inkýyad etmeleriyle, güya yeni nazil olmuþ gibi tazeliði isbat edilmiþ olan Kur'an-ý Mu'cizü'l-Beyan'ýn, bütün asýrlarda, zâlimlerine karþý þiddetli ve dehþetli ve tekrarlý tehditler ve mazlumlarýna karþý þefkatli ve rahmetli mükerrer taltifleri, hususiyle bu asrýmýza bakan tehdidâtý içinde zâlimlerine misli görülmemiþ bir hâlette, sanki fezâ-i ekberden bir nümuneyi andýran semavî bir Cehennemle altý-yedi seneden beri mütemadiyen feryad-u figan ettirmesi ve keza mazlumlarýnýn bu asýrdaki küllî fertleri baþýnda Risale-i Nur talebelerinin bulunmasý ve hakîkaten bu talebeleri de ümem-i sâlifenin enbiyalarýna verilen necatlar gibi pek büyük umumî ve hususî necatlara mazhar etmesi ve muârýzlarý olan dinsizlerin Cehenmemî azapla tokatlanmalarýný göstermesi, hem iki güzel ve lâtif haþiyelerle hâtime verilmek suretiyle çiçeðin tamam edilmesi bu fakir talebeniz Hüsrev'i o kadar büyük bir sürurla sonsuz bir þükre sevketti ki; bu güzel

 

 

 

 

 

(Sh:Asâ.68)

 

 

 

çiçeðin verdiði sevinç ve sürûru müddet-i ömrümde hissetmediðimi sevgili Üstadýma arzettiðim gibi, kardeþlerime de kerratla söylemiþim. Cenâb-ý Hak, zaif ve tahammülsüz omuzlarýna pek azametli bâr-ý sakîl tahmil edilen siz sevgili Üstadýmýzdan ebediyen râzý olsun. Ve yüklerinizi tahfif etmekle yüzlerinizi ebede kadar güldürsün, âmin.

 

 

 

Evet sevgili Üstadým, biz Allah'tan, Kur'an'dan, Habîb-i Zîþandan ve Risale-i Nur'dan ve Kur'an dellâlý siz sevgili Üstadýmýzdan ebediyen râzýyýz. Ve intisabýmýzdan hiçbir cihetle piþmanlýðýmýz yok. Hem kalbimizde zerre kadar kötülük etmek için niyet yok. Biz ancak Allah'ý ve rýzâsýný istiyoruz. Gün geçtikçe, rýzâsý içinde Cenab-ý Hakk'a vuslat iþtiyaklarýný kalbimizde teksif ediyoruz. Bilâ-istisna bize fenalýk edenleri Cenâb-ý Hakk'a terketmekle affetmek ve bil'akis bize zulmeden o zâlimler de dahil olduðu halde, herkese iyilik etmek Risale-i Nur talebelerinin kalblerine yerleþen bir þiar-ý Ýslâm olduðunu, biz istemeyerek ilân eden Hazret-i Allah'a hadsiz hudutsuz þükürler ediyoruz.

 

 

 

Çok kusurlu talebeniz

 

H ü s r e v

 

* * *

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...