Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

12. Þua


EMRE

Empfohlene Beiträge

Onikinci Þua

 

Denizli Mahkemesi Müdafaatýndan

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Evet; biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her asýrda, üç yüz elli milyon dahil mensublarý var ve her gün beþ def'a namazda, o mukaddes cemiyetin prensiblerine kemâl-i hürmetle alâkalarýný ve hizmetlerini gösteriyorlar. اِنَّمَا الْمُؤْمِنِينَ اِخْوَةٌ Kudsî programiyle birbirinin yardýmýna, dualariyle ve mânevî kazançlariyle koþuyorlar. Ýþte biz bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradýndanýz ve hususî vazifemiz de, Kur'ân'ýn îmanî hakikatlarýný tahkikî bir surette ehl-i îmana bildirip, onlarý ve kendimizi îdam-ý ebedîden ve siyasî ve entrikalý cemiyet ve komitelerle ve bizim medâr-ý ittihamýmýz olan cemiyetcilik gibi asýlsýz ve mânasýz gizli cemiyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz.

 

Dünyaya karýþmak arzusu bizde bulunsaydý, böyle sinek výzýltýsý gibi deðil, top güllesi gibi ses ve patlak verecekti. Divan-ý Harb-i Örfî'de ve Mustafa Kemal'in hiddetine karþý divan-ý riyasette þiddetli ve dokunaklý müdafaa eden bir adam, on sekiz sene zarfýnda kimseye sezdirmeden dünya entrikalarýný çeviriyor, diye onu ittiham eden, elbette bir garazla eder. Bu mes'elede, benim þahsýmýn veya bâzý kardeþlerimin kusuriyle Risâle-i Nur'a hücum edilmez! O, doðrudan doðruya Kur'ân'a baðlanmýþ! Ve Kur'ân dahi Arþ-ý Âzam ile baðlýdýr. Kimin haddi var, elini oraya uzatsýn, o kuvvetli ipleri çözsün.

 

Hem, bu memlekette maddî ve mânevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuz üç Âyât-ý Kur'âniye'nin iþârâtý ile ve Ýmam-ý Ali Radýyallahu Anh'ýn üç keremat-ý gaybiyesiyle ve Gavs-ý Âzam'ýn kat'î ihbariyle tahakkuk etmiþ olan Risâle-i Nur, bizim âdi ve þahsî kusurumuzdan

 

sh » (S: 273)

 

mes'ul olmaz ve olamaz ve olmamalý! Yoksa bu memlekette hem maddî, hem mânevî, telâfi edilmiyecek derecede zarar olacak. (Hâþiye) Bâzý zýndýklarýn þeytanetiyle Risâle-i Nur'a karþý çevrilen plânlar ve hücumlar, inþaallah bozulacaklar. Onun þâkirdleri baþkalara kýyas edilmez; daðýttýrýlmaz, vazgeçirilmez, Cenâb-ý Hakk'ýn inâyetiyle maðlûb edilmezler! Eðer maddî müdafaadan Kur'ân menetmeseydi, bu milletin can damarý hükmünde, umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o þâkirdler, Þeyh Said ve Menemen Hâdiseleri gibi cüz'î ve neticesiz hâdiselerle bulaþmazlar; Allah etmesin eðer mecburiyet derecesinde onlara zulmedilse ve Risâle-i Nur'a hücum edilse, elbette hükümeti iðfal eden zýndýklar ve münâfýklar bin derece piþman olacaklar!

 

 

 

Elhâsýl; mâdem biz ehl-i dünyanýn dünyalarýna iliþmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize, îmanî hizmetimize iliþmesinler!..

 

 

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Efendiler!

 

Size kat'î haber veriyorum ki: Buradaki zâtlarýn, bizimle ve Risâle-i Nur'la münasebeti olmayan veya az bulunanlardan baþka, istediðiniz kadar hakikî kardeþlerim ve hakikat yolunda hakikatlý arkadaþlarým var. Biz Risâle-i Nur'un keþfiyat-ý kat'iyesiyle iki kerre iki dört eder derecesinde sarsýlmaz bir kanaatla bilmiþiz ki; ölüm bizim için sýrr-ý Kur'ân ile, idam-ý ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiþ; ve bize muhalif ve dalalette gidenler için o kat'î ölüm, ya idâm-ý ebedîdir (eðer âhirete kat'î imâný yoksa) veya ebedî ve karanlýklý haps-i münferiddir (eðer âhirete inansa ve sefahet ve dalalette gitmiþ ise). Acaba dünyada bu mes'eleden daha büyük, daha ehemmiyetli bir mes'ele-i insaniye var mý ki, bu ona âlet olsun? Sizden soruyorum! Madem yoktur ve olamaz, neden

 

_______________________________

 

(Hâþiye): Bu istida, Kastamonu zelzelesinden yirmi gün evvel yazýlmýþtý. Risâle-i Nur bereketiyle her vilâyetten ziyâde âfâttan mahfuz kalmýþtý. Þimdi âfât baþladý ve dâvamýzý tasdik etti!

 

sh: » (Þ: 274)

 

bizimle uðraþýyorsunuz? Biz en aðýr cezanýza karþý kendimiz, âlem-i nura gitmek için bir terhis tezkeresini alýyoruz diye kemal-i metanetle bekliyoruz.

 

Fakat bizi reddedip, dalâlet hesabýna mahkûm edenleri, sizi bu mecliste gördüðümüz gibi, idam-ý ebedî ile ve haps-i münferidle mahkûm ve pek yakýn bir zamanda o dehþetli cezayý çekeceklerini müþahede derecesinde biliyoruz, belki görüyoruz; onlara insaniyet damarýyla cidden acýyoruz. Bu kat'î ve ehemmiyetli hakikatý isbat etmeye ve en mütemerridleri dahi ilzam etmeye hazýrým! Deðil vukufsuz, garazkâr, maneviyatta behresiz ehl-i vukufa karþý belki en büyük âlim ve feylesoflarýnýza karþý gündüz gibi isbat etmezsem, her cezaya razýyým! Ýþte yalnýz bir nümune olarak, iki cuma gününde mahpuslar için te'lif edilen ve Risâle-i Nur'un umdelerini ve hülâsa ve esaslarýný beyan ederek Risâle-i Nur'un bir müdafaanamesi hükmüne geçen Meyve Risalesi'ni ibraz ediyorum ve Ankara makamatýna vermek için, yeni harflerle yazdýrmaya müþkilâtlar içinde gizli çalýþýyoruz. Ýþte onu okuyunuz, tam dikkat ediniz, eðer kalbiniz (nefsinize karýþmam) beni tasdik etmezse, bana þimdiki tecrid-i mutlak içinde her hakaret ve iþkenceyi de yapsanýz, sükût edeceðim!

 

Elhâsýl; ya Risâle-i Nur'u tam serbest býrakýnýz veyahut bu kuvvetli ve zedelenmez hakikatý elinizden gelirse kýrýnýz! Ben þimdiye kadar sizi ve dünyanýzý düþünmüyordum ve düþünmeyecektim, fakat mecbur ettiniz, belki de sizi ikaz etmek lâzým idi ki, kader-i Ýlâhî bizi bu yola sevketti. Biz de مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düstur-u kudsîyi kendimize rehber edip, herbir sýkýntýlarýnýzý sabýr ile karþýlayacaðýz, diye azmettik.

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

 

 

* * *

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْخَانَه

 

Zaman-ý Saadet'ten þimdiye kadar câri bir âdet-i Ýslâmiyeye ittibaen Risâle-i Nur'un hususî menbalarý olan yüzer Âyât-ý meþhûreyi, büyük bir en'âm gibi «Hizb-i Kur'ânî» yaptýðýmýzý, «Dinde tahrifat yapýyor» diye muaheze etmiþler.

 

 

 

sh » (S: 275)

 

 

 

Hem, bir sene cezasýný çektiðim ve mahrem tutulan zabýtnamede kaydedildiði gibi odun yýðýnlarý altýndan çýkarýlan Tesettür Risâlesi'yle, bu sene yazýlmýþ ve neþredilmiþ gibi bizi ittiham etmek ister.

 

 

 

Hem, Ankara'da hükûmetin riyâsetinde bulunan birisine (Mustafa Kemal'e) söylediðim itirazlara ve aðýr sözlere mukabele etmeyip sükût eden ve o öldükten sonra onun yanlýþýný gösteren bir hakikat-ý hadîsiyeyi beyandaki fýtrî ve lüzumlu ve mahrem tenkidlerim, medar-ý mes'uliyet yapýlmýþ, ölmüþ ve hükûmetten alâkasý kesilmiþ bir þahsýn hatýrý nerede? Ve hükûmetin ve milletin bir hâtýrasý ve Cenâb-ý Hakk'ýn bir tecelli-i hâkimiyeti olan adaletleri, kanunlarý nerede?..

 

Hem; biz, hükûmet-i cumhuriye ve esaslarýndan en ziyade kendimize medar-ý istinat ve onun ile kendimizi müdafaa ettiðimiz «hürriyet-i vicdan» esasý, bizim aleyhimizde medar-ý mesu'liyet tutulmuþ, güya biz hürriyet-i vicdan esasýna muarýz gidiyoruz.

 

 

 

Hem, medeniyetin seyyiatýný ve kusurlarýný tenkid etmesinden hatýr ve hayalime gelmiyen birþeyi, zabýtnamelerde isnad ediyor. Güya ben, radyo (Hâþiye), tayyare ve þimendiferin kullanýlmasýný kabul etmiyorum, diye terakkiyat-ý hâzýra aleyhinde bulunduðumla mes'ul ediyor.

 

 

 

Ýþte; bu nümunelerine kýyasen ne kadar hilâf-ý adâlet bir muamele olduðunu, inþaallah, insaflý, adâletli olan Denizli müddeiumumisi ve mahkemesi göstererek, o zabýtnamelerin evhamlarýna ehemmiyet vermiyecekler.

 

 

 

Hem en acîbi budur ki; baþka mahkemenin müddeiumumisi benden sordu: «Mahrem Beþinci Þuâ'da demiþsin; (Ordu, dizginini o dehþetli þahsýn elinden kurtaracak) Muradýn, orduyu hükûmete karþý itaatsizliðe sevketmektir.» Ben de dedim: «Maksadým; o kumandan ya ölecek ya tedlil edilecek, ordu tahakkümünden kurtulacak demektir. Acaba; hem gayet mahrem, sekiz senede yalnýz iki def'a elime geçen ve ayný zamanda kaybedilen, hem âhir zamana ait bir hadîsin mânasýný küllî bir surette beyân eden, hem aslý eskiden te'lif edilen bir risâle, hem bir tek nefer görmediði halde nasýl sebeb-i ittiham olur?» Maatteessüf, o insafsýzlarýn o acîb ittihamý iddianameye girmiþ.

 

 

 

______________________________________

 

(Hâþiye): Radyo gibi azîm bir nimet-i Ýlâhiyyeye karþý azîm bir þükür olmak için, «Radyo, Kur'ân'ý okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip küre-i havanýn bir hâfýz-ý Kur'ân olmasýdýr.» demiþtim.

 

 

 

 

 

sh » (S: 276)

 

 

 

Hem en garibi þudur ki; bir yerde demiþtim: Cenâb-ý Hakk'ýn büyük ni'metleri olan tayyare, þimendifer ve radyoyu büyük þükür ile mukabele lâzýmken, beþer etmedi. Tayyareler ile baþlarýna bomba yaðdý. Ve radyo, öyle büyük bir ni'met-i Ýlâhiyyedir ki, ona mukabil þükür ise; o radyo milyonlar dilli bir küllî hâfýz-ý Kur'ân olup, bütün zemin yüzündeki insanlara Kur'ân'ý dinlettirsin. Ve Yirminci Söz'de Kur'ân'ýn medeniyet hârikalarýndan gaybî haber verdiðini beyan ederken, bir âyetin iþareti olarak, «Kâfirler, þimendifer ile Âlem-i Ýslâmý maðlûb ederler.» demiþtim. Ýslâmý, bu hârikalarla teþvik ettiðim halde bir sebeb-i ittiham olarak, «Þimendifer ve tayyare ve radyo gibi terakkiyat-ý hâzýra aleyhinde» diye, iddianamenin âhirinde, beni evvelki müddeiumuminin garazlarýna binâen ittiham eder.

 

Hem; hiçbir münasebeti olmadýðý halde bir adam, Risâle-i Nurun ikinci bir ismi olan «Risâlet-ün-Nur» tâbirinden, «Kur'ân'ýn nurundan bir risâlettir, bir ilhamdýr» demiþ. Ýddianamede, baþka yerin verdikleri yanlýþ mâna ile, güya «Risâle-i Nur bir Resûldür.» diye benim için bir sebeb-i ittiham tutulmuþ.

 

 

 

Hem, müdafaatýmda yirmi yerde kat'î bir surette hüccetler ile isbat etmiþiz ki: Bütün dünyaya karþý da olsa, din ve Kur'ân ve Risâle-i Nur'u âlet edemeyiz ve edilmez! Ve biz, onlarýn bir hakikatýný dünya saltanatýna deðiþtirmeyiz ve bil'fiil öyleyiz! Bu dâvanýn emareleri yirmi senede binlerdir. Mâdem böyledir, ben ve biz bütün kuvvetimizle deriz:

 

 

 

 

 

حَسْبُنَا اللَّهِ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

 

 

 

Said Nursî

 

 

 

* * *

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانًهُ

 

 

 

Ýddiânâmeye karþý itiraznâmenin tetimmesidir.

 

 

 

Bu itirazda muhatabým, Denizli mahkemesi ve müddeiumumisi deðil, belki baþta Isparta ve Ýnebolu müddeiumumileri olarak, yanlýþ ve nâkýs zabýtnameleriyle buradaki acîb iddianâmeyi aleyhimize verdiren garazkâr ve vehham me'murlardýr.

 

sh » (S: 277)

 

Evvelâ, asl ve faslý olmayan ve hatýrýma gelmiyen bir siyasî cemiyet nâmýný, mâsum ve siyasetle hiç alâkalarý olmayan Risâle-i Nur talebelerine takýp ve o dâire içine giren ve îman ve âhiretinden baþka hiçbir maksadlarý bulunmýyan bîçâreleri, o cemiyetin nâþiri, ya fa'al bir rüknü veya mensubu veya Risâle-i Nur'u okumuþ veya okutmuþ veya yazmýþ diye suçlu sayýp mahkemeye vermek ne kadar adâletin mahiyetinden uzak olduðuna kat'î bir hücceti þudur ki: Kur'ân aleyhinde yazýlan Doktor Duzinin ve sair zýndýklarýn o muzýr eserlerini okuyanlara «Hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiye» düsturiyle bir suç sayýlmadýðý halde, hakikat-ý Kur'âniye'yi ve îmaniyeyi, öðrenmeye gayet muhtaç ve müþtak olanlara güneþ gibi bildiren Risâle-i Nur okumak ve yazmak bir suç sayýlmýþ. Ve hem, yüzer risâle i

 

 

 

 

 

Ben ve bana yakýn ve benim ile görüþen dostlarýmý iþhad ve kasemle te'min ederim ki, bu on seneden ziyadedir ki, iki reisden ve bir meb'usdan ve Kastamonu valisinden baþka hükûmetin erkânýný, vükelâsýný; kumandanlarýný, me'murlarý, meb'uslarý kimler olduðunu kat'iyyen bilmiyorum ve bilmeyi de merak etmemiþim. Acaba hiç imkâný var mý ki, bir adam mübazere ettiði adamlarý tanýmasýn ve bilmeye merak etmesin? Dost mu, düþman mý? Karþýsýndakini tanýmasýna ehemmiyet vermesin!

 

 

 

Bu hallerden anlaþýlýyor ki; bil'iltizam, her halde beni mahkûm etmek için gayet asýlsýz bahaneleri îcad ederler. Mâdem keyfiyet böyledir, ben de buranýn mahkemesine deðil, belki o insafsýzlara derim: Ben, sizin bana vereceðiniz en aðýr cezanýza da beþ para vermem! Ve hiç ehemmiyeti yok! اünki ben, kabir kapýsýnda, yetmiþ yaþýndayým. Böyle mazlum ve mâsum bir iki sene hayatý, þehadet mertebesiyle deðiþtirmek benim için büyük saadettir. Risâle-i Nur'un binler hüccetleriyle kat'î îmaným var ki, ölüm bizim için bir terhis tezkeresidir. Eðer idam da olsa, bizim için bir saat zahmet, ebedî bir saadetin ve rahmetin anahtarý olur. Fakat siz, ey zýndýka hesabýna adliyeyi þaþýrtan ve hükûmeti bizim-

 

sh » (S: 278)

 

le sebebsiz meþgul eden insafsýzlar! Kat'î biliniz ve titreyiniz ki: Siz, îdam-ý ebedî ile ve ebedî haps-i münferid ile mahkûm oluyorsunuz. Ýntikamýmýz sizden pek çok ve muzaaf bir surette alýnýyor görüyoruz; hattâ size acýyoruz. Evet, bu þehri yüz def'a mezaristana boþaltan ölüm hakikatý, elbette hayattan ziyade bir istediði var. Ve onun idamýndan kurtulmak çaresi, insanlarýn her mes'elesinin fevkýnde en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ý zarurî ve kat'îsidir. Acaba bu çareyi kendinde bulan Risâle-i Nur þâkirdlerini ve o çareyi binler hüccetler ile bulduran Risâle-i Nur'u âdi bahaneler ile ittiham edenler, ne kadar kendilerini hakikat ve adâlet nazarýnda müttehem oluyor, divâneler de anlar.

 

 

 

 

 

Bu insafsýzlarý aldatan ve hiçbir münasebeti olmýyan bir siyasî cemiyet vehmini veren üç maddedir:

 

 

 

Birincisi: Eskiden beri benim talebelerim, benim ile kardeþ gibi þiddetli alâkadar olmalarý; bir cemiyet vehmini vermiþ.

 

 

 

Ýkincisi: Risâle-i Nurun bâzý þâkirdleri, her yerde bulunan ve cumhuriyet kanunlarý müsaade eden ve iliþmiyen ve cemaat-ý Ýslâmiye hey'etleri gibi hareket etmelerinden bir cemiyet zannedilmiþ. Halbuki, o mahdud üç-dört þâkirdin niyetleri cemiyet memiyet deðil, belki sýrf hizmet-i îmaniyede hâlis bir kardeþlik ve uhrevî tesânüddür.

 

 

 

Üçüncüsü: O insafsýzlar, kendilerini dalâlet ve dünya-perestlikte bildiklerinden ve hükûmetin bâzý kanunlarýný kendilerine müsait bulduklarýndan, fikren diyorlar ki «Herhalde Said ve arkadaþlarý, bizlere ve hükûmetin bizim medenice nâmeþru hevesatýmýza müsait kanunlarýna muhalifdirler. Öyle ise muhalif bir cemiyet-i siyasiyedirler.»

 

 

 

Ben de derim: Hey bedbahtlar! Dünya ebedî olsaydý; ve insan, içinde dâimî kalsaydý; ve insanî vazifeler yalnýz siyaset bulunsaydý; belki bu iftiranýzda bir mâna bulunabilirdi. Hem eðer ben siyasetle iþe girseydim, yüz risâlede on cümle deðil, belki bin cümleyi, siyasetvâri ve mübârezekârâne bulacaktýnýz. Hem farz-ý muhal olarak, eðer biz dahi sizin gibi bütün kuvvetimizle dünya maksadlarýna ve keyflerine ve siyasetlerine çalýþýyoruz diye -ki, þeytan da bunu inandýrmaya çalýþamýyor ve kimseye kabul ettiremez-, Haydi, böyle de olsa, mâdem bu yirmi senede hiçbir vukuatýmýz gösterilmiyor, ve hükûmet ele bakar, kalbe bakamaz ve herbir hükûmet-

 

 

 

 

 

sh » (S: 279)

 

 

 

te þiddetli muhalifler bulunur; Elbette yine adliye kanunu ile bizleri mes'ûl etmezsiniz! Son sözüm:

 

 

 

حَسْبِيَ اللَّهِ لآاِلَهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

 

 

 

Said Nursî

 

 

 

* * *

 

 

 

باِسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Eskiþehir mahkemesinde gizli kalmýþ, resmen zabta geçmemiþ ve müdâfaatýmda dahi yazýlmamýþ bir eski hâtýrayý ve lâtif bir vâkýa-i müdâfaayý aynen beyân ediyorum.

 

 

 

Orada benden sordular ki: «Cumhuriyet hakkýnda fikrin nedir?» Ben de dedim: Eskiþehir mahkeme reisinden baþka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduðumu elinizdeki tarihçe-i hayâtým isbat eder. Hülâsasý þudur ki: O zaman, þimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karýncalara verirdim, ekmeðimi onun suyu ile yerdim. Ýþitenler benden soruyordular, ben de derdim: «Bu karýnca ve arý milletleri, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet-perverliklerine hürmeten tanelerini karýncalara verirdim.» Sonra dediler: «Sen, selef-i sâlihîne muhalefet ediyorsun?» Cevaben diyordum: «Hulefâ-i Râþidîn; herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sýddîk-ý Ekber (R.A.), Aþere-i Mübeþþere ve Sahâbe-i kirâm elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânasýz isim ve resim deðil, belki hakikat-ý adâleti ve hürriyet-i þer'iyyeyi taþýyan mânayý didar cuhuriyetin reisleri idiler.»

 

 

 

Ýþte ey müddeiumumî ve mahkeme âzâlarý! Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eðer lâik cumhuriyet soruyorsanýz; ben biliyorum ki, lâik mânasý, bîtaraf kalmak, yâni hürriyet-i vicdan düsturiyle dinsizlere ve sefahatçilere iliþmediði gibi, dindarlara ve takvâcýlara da iliþmez bir hükûmet telâkki ederim. On senedir -þimdi yirmi sene oluyor- ki, hayât-ý siyasiye ve içtimaiyeden çekilmiþim. Hükûmet-i cumhuriye ne

 

 

 

sh » (S:280)

 

 

 

hal kesbettiðini bilmiyorum. El'iyâzübillâh, eðer dinsizlik hesabýna îmânýna ve âhiretine çalýþanlarý mes'ul edecek kanunlarý yapan ve kabul eden bir dehþetli þekle girmiþ ise, bunu size bilâ-perva ilân ve ihtar ederim ki: Bin caným olsa, îmana ve âhiretime fedâ etmeye hazýrým. Ne yaparsanýz yapýn! Benim son sözüm,

 

حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ olarak, söz beni îdam ve aðýr ceza ile zulmen mahkûm etmenize mukabil derim: Ben, Risâle-i Nurun keþf-i kat'îsi ile idam olmuyorum, belki terhis edilip nur âlemine ve saadet âlemine gidiyorum. Ve sizi, ey dalâlet hesabýna bizi ezen bedbahtlar; îdam-ý ebedî ile ve dâimî haps-i münferid ile mahkûm bildiðimden ve gördüðümden, tamamiyle intikamýmý sizden alarak, kemal-i rahat-ý kalble teslîm-i ruh edmeye hazýrým!

 

 

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

 

 

* * *

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Efendiler!

 

Çok emarelerle kat'î kanaatým gelmiþ ki; hükûmet hesabýna, "hissiyat-ý diniyeyi âlet ederek emniyet-i dâhiliyeyi ihlâl etmek" için bize hücum edilmiyor. Belki bu yalancý perde altýnda, zýndýka hesabýna, bizim îmanýmýz için ve îmana ve emniyete hizmetimiz için bize hücum edildiðine çok hüccetlerden bir hücceti þudur ki: Yirmi sene zarfýnda, Risâle-i Nur'un yirmibin nüshalarý ve parçalarýný yirmibin adamlar okuyup kabul ettikleri halde, Risâle-i Nur'un þakirdleri tarafýndan emniyetin ihlâline dair hiçbir vukuat olmamýþ ve hükûmet kaydetmemiþ ve eski ve yeni iki mahkeme bulmamýþ. Halbuki, böyle kesretli ve kuvvetli propaganda, yirmi günde vukuatlar ile kendini gösterecekti. Demek hürriyet-i vicdan prensibine zýd olarak, bütün dindar nasihatçýlara þamil, lastikli bir kanunun 163'üncü maddesi sahte bir maskedir. Zýndýklar, bazý erkân-ý hükûmeti iðfal ederek, adliyeyi þaþýrtýp, bizi herhalde ezmek istiyorlar.

 

Madem hakikat budur, biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düþen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapýnýz. Dünyanýz baþýnýzý yesin ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman baþlar feda olduklarý bir kudsî hakikata, baþý-

 

sh: » (Þ: 281)

 

mýz dahi feda olsun! Her ceza ve idamýnýza hazýrýz! Hapsin harici bu vaziyette, yüz derece dâhilinden daha fenadýr. Bize karþý gelen böyle bir istibdad-ý mutlak altýnda hiçbir hürriyet -ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye- olmamasýndan, ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ý hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten baþka bir çare kalmaz. Biz de اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ diyerek Rabbimize dayanýyoruz.

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

* * *

 

 

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Mahkeme Reisi Ali Rýza Beyefendi!

 

Hukukumu müdafaa etmek için ehemmiyetli bir talebim ve bir ricam var. Ben yeni harfleri bilmiyorum ve eski yazým da pek nâkýstýr; hem beni baþkalarla görüþtürmüyorlar, âdeta tecrid-i mutlak içindeyim. Hattâ iddianame, onbeþ dakikadan sonra benden alýndý. Hem avukat tutmak iktidarým yok. Hattâ size takdim ettiðim müdafaatýmýn, çok zahmetle, bir kýsmýný gizli olarak ancak yeni harf ile bir suretini alabildim. Hem Risâle-i Nur'un bir nevi müdafaanamesi ve mesleðinin hülâsasý olan Meyve Risalesi'nin bir suretini müddeiumuma vermek için ve bir-iki suretini Ankara makamatýna göndermek için yazdýrmýþtým. Birden onlarý elimden aldýlar, daha vermediler. Halbuki Eskiþehir adliyesi, bize bir makineyi hapse gönderdi. Biz müdafaatýmýzý onda, yeni harfle bir-iki nüsha yazdýk; hem o mahkeme dahi yazdý. Ýþte ehemmiyetli talebim: Ya bize bir makineyi siz veriniz veya bize müsaade ediniz, biz celbedeceðiz. Tâ ki hem müdafaatýmý, hem Risâle-i Nur'un müdafaanamesi hükmündeki risaleyi yeni harfle iki-üç suretini alýp, hem Adliye Vekaletine, hem Heyet-i Vekileye, hem Meclis-i Meb'usana, hem Þûra-yý Devlete göndereceðiz. Çünki iddianamede bütün esas, Risâle-i Nur'dur ve Risâle-i Nur'a ait dava ve itiraz, cüz'î bir hâdise ve þahsî bir mes'ele deðil ki çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükûmeti ciddî alâkadar edecek ve dolayýsýyla âlem-i Ýslâmýn nazar-ý dikkatini ehemmiyetli bir surette celbedecek bir küllî hâdise hükmünde ve umumî bir mes'eledir.

 

 

 

sh: » (Þ: 282)

 

Evet Risâle-i Nur'a perde altýnda hücum eden, ecnebi parmaðýyla bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan âlem-i Ýslâmýn teveccühünü ve muhabbetini ve uhuvvetini kýrmak ve nefret verdirmek için siyaseti dinsizliðe âlet ederek perde altýnda küfr-ü mutlaký yerleþtirenlerdir ki, hükûmeti iðfal ve adliyeyi iki defadýr þaþýrtýp, der: "Risâle-i Nur ve þakirdleri, dini siyasete âlet eder, emniyete zarar ihtimali var."

 

Hey bedbahtlar! Risâle-i Nur'un gerçi siyasetle alâkasý yoktur; fakat küfr-ü mutlaký kýrdýðý için, küfr-ü mutlakýn altý olan anarþiliði ve üstü olan istibdad-ý mutlaký esasýyla bozar, reddeder. Emniyeti, asayiþi, hürriyeti, adaleti temin ettiðine yüzer hüccetlerden biri, bu müdafaanamesi hükmündeki Meyve Risalesi'dir. Bunu âlî bir heyet-i ilmiye ve içtimaiye tedkik etsinler, eðer beni tasdik etmezlerse, ben her cezaya ve iþkenceli idama razýyým!

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Reis Beyefendi,

 

Kararnamede üç madde esas tutulmuþ:

 

Birisi: Cem'iyettir. Ben buradaki bütün Risâle-i Nur þakirdlerini ve benimle görüþenleri veya okuyan ve yazanlarýný aynýyla iþhad ediyorum, onlardan sorunuz ki, ben hiç birisine dememiþim: "Bir cem'iyet-i siyasiye veya cem'iyet-i nakþiye teþkil edeceðiz." Dâima dediðim budur: Biz îmanýmýzý kurtarmaya çalýþacaðýz. Umum ehl-i îman dâhil olduklarý ve üçyüz milyondan ziyâde efradý bulunan bir mukaddes cemaat-ý Ýslâmiyeden baþka mabeynimizde medar-ý bahs olmadýðýný ve Kur'ânda "Hizbullah" namý verilen ve umum ehl-i îmanýn uhuvveti cihetiyle kendimizi, Kur'âna hizmetimiz için Hizb-ül Kur'ân, Hizbullah dairesinde bulmuþuz. Eðer kararnâmede bu mâna murad ise, bütün ruhumuzla, kemal-i iftiharla itiraf ederiz. Eðer baþka mânalar murad ise, onlardan haberimiz yoktur!

 

Ýkinci Madde: Kararnâmenin itirafýyla, Kastamonu zabýtasýnýn rapor ve tasdikiyle, hiç neþrolunmayacak tarzda odun ve kömür yýðýnlarý altýnda ve mýhlý sandýklarda bulunan ve Eskiþehir

 

sh: » (Þ: 283)

 

Mahkemesinin tedkikinden ve tenkidinden geçen ve bir hafif cezayý çektiren ve kat'iyen mahrem tutulan Tesettür Risalesi ve Hücumat-ý Sitte ve Zeyli Risalesi gibi kitablardan bazý cümlelerine yanlýþ mana vererek dokuz sene evvelki zamana bizi götürüp, cezasýný çektiðimiz suç ile mes'ul etmek istiyor.

 

Üçüncü Madde: Kararnâmede kaç yerinde: "Devletin emniyetini ihlâl edebilir veya yapabilir." gibi tabirlerle imkânat, vukuat yerinde istimal edilmiþ. Herkes mümkündür ki bir katl yapsýn, bu imkân ile mes'ul olabilir mi?

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Reis Beyefendi!

 

Ankara makamatýna ve reis-i cumhura istida suretinde gönderdiðim müdafaanamemi ve baþvekaletin de bunu ehemmiyetle kabul ettiklerini gösteren cevabî mektubunu rabten sunuyorum, takdim ederim. Makam-ý iddianýn aleyhimizde beyan ettiًi asýlsýz, ittihamkârane evhamýn kat'î cevablarý bu müdafaatýmda vardýr. Sair yerlerin garazkârane ve sathî zabýtnâmelerine bina edilen buranýn ehl-i vukuf raporunda hilaf-ý vaki' ve mantýksýz çok sözler vardýr ki, onlara karþý da bu itiraznâmem takdim edilmiþti. Ezcümle:

 

Size evvelce arzettiðim gibi, Eskiþehir Mahkemesine, 163 üncü madde ile beni mahkûm etmek istedikleri zaman demiþtim: Hükûmet-i Cumhuriyenin ikiyüz meb'usu içinde ayný rakam 163 meb'usun imzalarýyla Van'daki Dâr-ül Fünunuma (medreseme) yüzellibin banknot tahsisat kabul etmeleri ve onun ile hükûmet-i Cumhuriyenin bana karþý teveccühü, bu 163 üncü maddeyi hakkýmda hükümden iskat ediyor, dediðim halde; o ehl-i vukuf, "163 meb'us Said aleyhinde tâkibat yapmýþlar" diye tahrif etmiþ. Ýþte makam-ý iddia da, bu ehl-i vukufun böyle bütün bütün asýlsýz ittihamlarýna binâen bizi mes'ul tutuyor. Halbuki meclisinizin kararýyla, en yüksek heyet-i ilmiye ve fenniyenin tedkikine ve tahkikine havale edilen Risâle-i Nur'un bütün eczalarý tedkikten sonra bil'ittifak, hakkýmýzda verdiði kararda: "Said'in ve Risâle-i Nur þakird-

 

 

 

sh: » (Þ: 284)

 

lerinin yazýlarýnda; dinî, mukaddesâtý âlet edip, devletin emniyetini ihlâle teþvik veya bir cem'iyet kurmak ve hükûmete karþý bir su-i maksadý bulunmak kasdýnda olduðunu gösterir bir sarahat ve emare olmadýðýný ve Said'in þakirdleri, muhaberelerinde hükûmete karþý kötü bir kasd beslemek, bir cem'iyet kurmak veya tarîkat gütmek fikriyle hareket etmedikleri anlaþýlmaktadýr." diye müttefikan karar vermiþler.

 

Hem ehl-i vukuf "Said Nursî'nin yüzde doksan risalesi, hem samimî, hem hasbî, hem ilim ve hakikat ve din esaslarýndan hiçbir cihetle ayrýlmamýþlar; bunlarda dini âlet etmek veya cem'iyet teþkil etmeye, emniyeti ihlâl hareketinin bulunmadýðý sarihtir. Þakirdlerin birbiriyle ve Said Nursî'yle muhabere mektublarý da bu nevidendirler. Beþ-on mahrem ve þekvalý ve gayr-ý ilmî olan risalelerden baþka bütün risaleleri herbiri bir âyetin tefsiri ve bir hadîs-i þerifin hakikatý namýna yazýlmýþlardýr. Din, îman, Allah, peygamber, âhiret akidelerini ve ibarelerini açýkça anlatmak için temsiller ile yazýlmýþ ve ilmî görüþleri ve ihtiyarlara ve gençlere ahlâkî öðütler ve hayat tecrübesinden alýnmýþ ibretli vak'alarý ve faideli menkýbeleri ihtiva eden mevcudun yüzde doksanýný teþkil eden risalelerdir. Hükûmete ve idareye ve asayiþe iliþecek hiçbir ciheti yoktur." diye müttefikan karar vermiþlerdir.

 

Ýþte makam-ý iddia, bu yüksek ehl-i vukufun raporuna bakmayarak eski ve müþevveþ ve nâkýs rapora binaen acib tarzlarda bizi ittiham etmesinden hakikaten fevkalhad müteessir bulunmaktayýz. Bu insaflý mahkemenin müsellem insaflarýna elbette yakýþtýrmayýz. Hattâ temsilde hata olmasýn bir bektaþiye: "Ne için namaz kýlmýyorsun?" demiþler. O da: "Kur'anda لاَ تَقْرَبُوا الصّلَوةَ var" demiþ. Ona demiþler: "Bunun arkasýný, yani وَ اَنْتُمْ سُكَارَى yý da oku" denildiðinde, "Ben hâfýz deðilim" demiþ olmasý kabilinden, Risâle-i Nur'un bir cümlesini tutup o cümleyi ta'dil ve neticeyi beyan eden âhirini almayarak aleyhimizde verilmektedir. Takdim edeceðim müdafaanâmemde, o iddianâmeye karþý mukayese edildiðinde bunun otuz-kýrk misali görülecektir. Bu nümunelerden latif bir vakýayý beyan ediyorum:

 

Eskiþehir mahkemesinde makam-ý iddianýn nasýlsa bir sehiv neticesi, Risâle-i Nur'un îman derslerine "Halklarý ifsad ediyor" gibi bir tabir ve sonradan o tabirden vazgeçtiði halde, Risâle-i Nur

 

sh: » (Þ: 285)

 

þakirdlerinden Abdürrezzak nâmýnda bir zât mahkemeden bir sene sonra demiþ:

 

"Hey bedbaht! Otuzüç âyât-ý Kur'aniye iþârâtýnýn takdirine mazhar ve Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) üç kerametinin ihbar-ý gaybîsiyle ve Gavs-ý Âzam'ýn (K.S.) kuvvetli bir tarzda ihbarýyla kýymet-i diniyesi tahakkuk eden ve bu yirmi sene zarfýnda idareye hiçbir zararý dokunmayan ve hiç kimseye hiçbir zarar vermemesi ile beraber binler vatan evlâdýný tenvir ve irþad eden ve îmanlarýný kuvvetlendiren ve ahlâklarýný düzelten Risâle-i Nur'un irþadlarýna "ifsad" diyorsun. Allah'tan korkmuyorsun, dilin kurusun!" demiþ.

 

Þimdi bu þakirdin haklý olarak bu sözünü makam-ý iddia gördüðü halde, "Said, etrafýna fesad saçmýþ" tabirini insafýnýza ve vicdanýnýza havale ediyorum.

 

Makam-ý iddia, Risâle-i Nur'un içtimaî derslerine iliþmek fikriyle, "Dinin tahtý ve makamý vicdandýr, hükme kanuna baðlanmaz. Eskiden baðlanmasýyla içtimaî keþmekeþler olmuþtur." dedi. Ben de derim ki: "Din yalnýz îman deðil, belki amel-i sâlih dahi dinin ikinci cüz'üdür. Acaba katl, zina, sirkat, kumar, þarab gibi hayat-ý içtimaiyeyi zehirlendiren pek çok büyük günahlarý iþleyenleri onlardan men'etmek için, yalnýz hapis korkusu ve hükûmetin bir hafiyesinin görmesi tevehhümü kâfi gelir mi? O halde her hanede, belki herkesin yanýnda dâima bir polis, bir hafiye bulunmak lâzým gelir ki, serkeþ nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler. Ýþte Risâle-i Nur amel-i sâlih noktasýnda, îman canibinden, herkesin baþýnda her vakit bir manevî yasakçýyý bulundurur. Cehennem hapsini ve gazab-ý Ýlahîyi hatýrýna getirmekle fenalýktan kolayca kurtarýr.

 

Hem makam-ý iddia bir risalenin güzel ve fevkalâde kerametkârane bir tevafukunun imza edilmesiyle "bir cem'iyet efradý" diye manasýz bir emare beyan etmiþ. Acaba esnaflarýn ve hancýlarýn defterlerinde bulunan bu nevi imzalara cem'iyet ünvaný verilir mi? Eskiþehir'de ayný böyle bir vehim oldu. Cevab verdiðim ve Mu'cizat-ý Ahmediye Risalesi'ni gösterdiðim zaman taaccüble karþýladýlar. Eðer mabeynimizde dünyevî bir cem'iyet olsaydý, bu derece benim yüzümden zarar görenler, elbette kemal-i nefretle benden kaçacak idiler. Demek nasýl ben ve biz, Ýmam-ý Gazalî ile irtibatýmýz var, kopmuyor; çünki uhrevîdir, dünyaya bakmýyor. Aynen öyle de; bu masum ve safi ve hâlis dindarlar, benim gibi bir bîçareye îman derslerinin hatýrý için bir kuvvetli alâka göstermiþler. Ondan bu asýlsýz mevhum bir cem'iyet-i siyasiye vehmini ver

 

 

 

sh: » (Þ: 286)

 

miþ. Son sözüm:

 

حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

 

Mevkuf, haps-i münferidde

 

Said Nursî

 

* * *

 

Bu gelen kýsým çok ehemmiyetlidir

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Son Sözün Bir Mühim Bir Parçasý

 

Efendiler! Reis bey, dikkat ediniz! Risâle-i Nur'u ve þakirdlerini mahkûm etmek, doðrudan doðruya küfr-ü mutlak hesabýna, hakikat-ý Kur'aniye ve hakaik-i îmaniyeyi mahkûm etmek hükmüne geçmekle binüçyüz seneden beri her senede üçyüz milyon onda yürümüþ ve üçyüz milyar müslümanlarýn hakikata ve saadet-i dâreyne giden cadde-i kübralarýný kapatmaya çalýþmaktýr ve onlarýn nefretlerini ve itirazlarýnýzý kendinize celbetmektir. Çünki o caddede gelip gidenler, gelmiþ geçmiþlere dualar ve hasenatlarýyla yardým ediyorlar. Hem bu mübarek vatanýn baþýna bir kýyamet kopmaya vesile olmaktýr. Acaba mahkeme-i kübrada, bu üçyüz milyar davacýlarýn karþýsýnda sizden sorulsa ki: "Doktor Duzi'nin, baþtan nihayete kadar serapa Ýslâmiyetiniz ve vatanýnýz ve dininiz aleyhinde ve firenkçe "Tarih-i Ýslâm" namýndaki eseri ki, zýndýklarýn kütübhanelerinizdeki eserlerine, kitablarýna ve serbest okumalarýna ve o kitablarýn þakirdleri kanununuzca cem'iyet þeklini almalarýyla beraber, dinsizlik veya komünistlik veya anarþistlik veya pek eski ifsad komitecilik veya menfî Turancýlýk gibi siyasetinize muhalif cem'iyetlerine iliþmiyordunuz? Neden hiçbir siyasetle alâkalarý olmayan ve yalnýz îman ve Kur'an cadde-i kübrasýnda giden ve kendilerini ve vatandaþlarýný idam-ý ebedîden ve haps-i münferidden kurtarmak için Kur'anýn hakikî tefsiri olan Risâle-i Nur gibi gayet hak ve hakikat bir eseri okuyanlara ve hiçbir siyasî cem'iyetle münasebeti olmayan o hâlis dindarlarýn birbiriyle uhrevî dostluk ve uhuvvetlerine cem'iyet namý verip iliþmiþsiniz. Onlarý pek acib bir kanunla mahkûm ettiniz ve etmek istediniz." dedikleri

 

sh: » (Þ: 287)

 

zaman ne cevab vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz. Ve sizi iðfal eden ve adliyeyi þaþýrtan ve hükûmeti bizimle, vatana ve millete zararlý bir surette meþgul eyleyen muarýzlarýmýz olan zýndýklar ve münafýklar, istibdad-ý mutlaka "cumhuriyet" namý vermekle, irtidad-ý mutlaký rejim altýna almakla sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismini vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iðfal, hem hükûmeti iþgal, hem bizi periþan ederek, hâkimiyet-i Ýslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabýna darbeler vuruyorlar.

 

Ey efendiler! Dört senede dört defa dehþetli zelzeleler, tam tamýna dört defa Risâle-i Nur þakirdlerine þiddetli bir surette taarruz ve zulüm zamanlarýna tevafuku ve herbir zelzele dahi tam taarruz zamanýnda gelmesi ve hücumun durmasýyla zelzelenin durmasý iþaretiyle, þimdiki mahkûmiyetimiz ile gelen semavî ve arzî belalardan siz mes'ulsünüz!

 

Denizli Hapishanesinde tecrid-i mutlak ve haps-i münferidde Mevkuf

 

Said Nursî

 

* * *

 

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Son Sözün Bir Kýsmý

 

Efendiler! Þimdiki hayat-ý içtimaiyeyi bilemediðimden, makam-ý iddianýn gidiþatýna göre, sizce musammem mahkûmiyetimize bir bahane olmak için, pek musýrrane ileri sürdüðünüz cem'iyetçilik ittihamýna karþý pek çok kat'î cevablarýmýzý Ankara ehl-i vukufunun dahi müttefikan tasdikleriyle beraber, bu derece bu noktada ýsrarýnýza çok hayret ve taaccübde bulunurken kalbime bu mana geldi: Madem hayat-ý içtimaiyenin bir temel taþý ve fýtrat-ý beþeriyenin bir hacet-i zaruriyesi ve aile hayatýndan tâ kabile ve millet ve Ýslâmiyet ve insaniyet hayatýna kadar en lüzumlu ve kuvvetli rabýta ve her insanýn kâinatta gördüðü ve tek baþýna mukabele edemediði medar-ý zarar ve hayret ve insanî ve Ýslâmî vazifelerin îfasýna mani maddî ve manevî esbabýn tehacümatýna karþý bir nokta-i istinad ve medar-ý teselli olan dostluk ve kardeþane cemaat ve toplanmak ve samîmane uhrevî cem'iyet ve uhuvvet,

 

sh: » (Þ: 288)

 

hem siyasî cephesi olmadýðý halde ve bilhassa hem dünya, hem din, hem âhiret saadetlerine kat'î vesile olarak îman ve Kur'an dersinde hâlis bir dostluk ve hakikat yolunda bir arkadaþlýk ve vatanýna ve milletine zararlý þeylere karþý bir tesanüd taþýyan Risâle-i Nur þakirdlerinin pek çok takdir ve tahsine þayan ders-i îmanda toplanmalarýna, "cem'iyet-i siyasiye" namýný verenler, elbette ve herhalde ya gayet fena bir surette aldanmýþ veya gayet gaddar bir anarþisttir ki, hem insaniyete vahþiyane düþmanlýk eder, hem islâmiyet'e nemrudane adavet eder, hem hayat-ý içtimaiyeye anarþiliðin en bozuk ve mütereddi tavrýyla husumet eder ve bu vatana ve millete ve hâkimiyet-i Ýslâmiyeye ve dinî mukaddesata karþý mürtedane, mütemerridane, anudane mücadele eder. Veya ecnebi hesabýna bu milletin can damarýný kesmeye ve bozmaya çalýþan el-hannas bir zýndýktýr ki, hükûmeti iðfal ve adliyeyi þaþýrtýr, tâ o þeytanlara, firavunlara, anarþistlere karþý þimdiye kadar istimal ettiðimiz manevî silâhlarýmýzý kardeþlerimize ve vatanýmýza çevirsin veya kýrdýrsýn.

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

* * *

 

Efendiler! Otuz-kýrk seneden beri ecnebi hesabýna ve küfür ve ilhad namýna bu milleti ifsad ve bu vataný parçalamak fikriyle, Kur'an hakikatýna ve îman hakikatlarýna her vesile ile hücum eden ve çok þekillere giren bir gizli ifsad komitesine karþý, bu mes'elemizde kendilerine perde yaptýklarý insafsýz ve dikkatsiz memurlara ve bu mahkemeyi þaþýrtan onlarýn Müslüman kisvesindeki propagandacýlarýna hitaben, fakat sizin huzurunuzda zâhiren sizin ile birkaç söz konuþacaðýma müsaade ediniz.

 

(Fakat ikinci gün beraet kararý, o dehþetli konuþmayý geriye býraktý.)

 

Tecrid-i mutlakta ve haps-i münferidde

 

Mevkuf

 

Said Nursî

 

* * *

 

Mühim Bir Suale Hakikatlý Bir Cevabdýr.

 

Büyük memurlardan birkaç zât benden sordular ki: "Mustafa Kemal sana üçyüz lira maaþ verip, Kürdistan'a ve vilayat-ý þarkýyeye, Þeyh Sünusî yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden

 

 

 

 

 

sh: » (Þ: 289)

 

kabul etmedin? Eðer kabul etseydin ihtilâl yüzünden kesilen yüzbin adamýn hayatlarýný kurtarmaya sebeb olurdun!" dediler.

 

Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmiþer-otuzar senelik hayat-ý dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadýðýma bedel, yüzbinler vatandaþa, herbirisine milyonlar sene uhrevî hayatý kazandýrmaya vesile olan Risâle-i Nur, o zayiatýn yerine binler derece iþ görmüþ. Eðer o teklifi ben kabul etseydim, hiçbir þeye âlet olamayan ve tabi olmayan ve sýrr-ý ihlasý taþýyan Risâle-i Nur meydana gelmezdi. Hattâ ben, hapiste muhterem kardeþlerime demiþtim: Eðer Ankara'ya gönderilen Risâle-i Nur'un þiddetli tokatlarý için beni idama mahkûm eden zâtlar, Risâle-i Nur'la îmanlarýný kurtarýp idam-ý ebedîden necat bulsalar, siz þahid olunuz, ben onlarý da ruh u canýmla helâl ederim!

 

Beraetimizden sonra Denizli'de beni tarassudla taciz edenlere ve büyük âmirlerine ve polis müdürüyle müfettiþlere dedim: Risâle-i Nur'un kabil-i inkâr olmayan bir kerametidir ki; yirmi sene mazlumiyet hayatýmda, yüzer risale ve mektublarýmda ve binler þakirdlerde hiçbir cereyan, hiçbir cem'iyet ile ve dâhilî ve haricî hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alâka, dokuz ay tedkikatta bulunmamasýdýr. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu hârika vaziyeti versin. Birtek adamýn, birkaç senedeki mahrem esrarý meydana çýksa, elbette onu mes'ul ve mahcub edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki: "Pek hârika ve maðlub olmaz bir deha bu iþi çeviriyor" veya diyeceksiniz: "Gayet inayetkârane bir hýfz-ý Ýlahîdir." Elbette böyle bir deha ile mübareze etmek hatadýr, millete ve vatana büyük bir zarardýr. Ve böyle bir hýfz-ý Ýlahî ve inayet-i Rabbaniyeye karþý gelmek; firavunane bir temerrüddür.

 

Eðer deseniz: "Seni serbest býraksak ve tarassud ve nezaret etmesek derslerinle ve gizli esrarýnla hayat-ý içtimaiyemizi bulandýrabilirsin."

 

Ben de derim: Benim derslerim, bilâ-istisna bütünü, hükûmetin ve adliyenin eline geçmiþ; bir gün cezayý mûcib bir madde bulunmamýþ. Kýrk-elli bin nüsha risale, o derslerden milletin ellerinde dikkat ve merakla gezdiði halde, menfaatten baþka hiçbir zararý hiçbir kimseye olmadýðý, hem eski mahkemenin, hem yeni mahkemenin mûcib-i mes'uliyet bir madde bulamamalarý cihetiyle, yenisi ittifakla beraetimize; ve eskisi, dünyaca bir büyüðün hatýrý için yüzotuz risaleden beþ-on kelime bahane edip, yalnýz kanaat-ý vicdaniye ile yüzyirmi mevkuf kardeþlerimden yalnýz onbeþ adama altýþar ay

 

sh: » (Þ: 290)

 

ceza verebilmesi kat'î bir hüccettir ki, bana ve Risâle-i Nur'a iliþmeniz, manasýz bir tevehhümle çirkin bir zulümdür. Hem daha yeni dersim yok ve bir sýrrým gizli kalmadý ki, nezaretle ta'diline çalýþsanýz.

 

Ben þimdi hürriyetime çok muhtacým. Yirmi seneden beri lüzumsuz ve haksýz ve faidesiz tarassudlar artýk yeter! Benim sabrým tükendi. Ýhtiyarlýk za'fiyetinden, þimdiye kadar yapmadýðým bedduayý yapmak ihtimali var. "Mazlumun ahý, tâ arþa kadar gider." diye bir kuvvetli hakikattýr.

 

Sonra o zalim, dünyaca büyük makamlarda bulunan bedbahtlar dediler: "Sen yirmi senedir birtek defa takkemizi baþýna koymadýn, eski ve yeni mahkemelerin huzurunda baþýný açmadýn, eski kýyafetin ile bulundun. Halbuki onyedi milyon bu kýyafete girdi." Ben de dedim: Onyedi milyon deðil, belki yedi milyon da deðil, belki rýzasýyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin Avrupaperest sarhoþlarýn kýyafetlerine ruhsat-ý þer'iye ve cebr-i kanunî cihetiyle girmektense; azimet-i þer'iye ve takva cihetiyle, yedi milyar zâtlarýn kýyafetlerine girmeyi tercih ederim. Benim gibi yirmibeþ seneden beri hayat-ý içtimaiyeyi terkeden adama, "Ýnad ediyor, bize muhaliftir." denilmez. Haydi inad dahi olsa, madem Mustafa Kemal o inadý kýramadý ve iki mahkeme kýrmadý ve üç vilayetin hükûmetleri onu bozmadý; siz neci oluyorsunuz ki, beyhude hem milletin, hem hükûmetin zararýna, o inadýn kýrýlmasýna çabalýyorsunuz! Haydi siyasî muhalif de olsa, madem tasdikiniz ile yirmi senedir dünya ile alâkasýný kesen ve manen yirmi seneden beri ölmüþ bir adam, yeniden dirilip, faidesiz kendine çok zararlý olarak hayat-ý siyasiyeye girerek sizin ile uðraþmaz; bu halde onun muhalefetinden tevehhüm etmek, divaneliktir. Divanelerle ciddî konuþmak dahi bir divanelik olmasýndan, sizin gibilerle konuþmayý terkediyorum. "Ne yaparsanýz minnet çekmem!" dediðim, onlarý hem kýzdýrdý, hem susturdu. Son sözüm,

 

حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ { حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

 

* * *

 

 

 

sh: » (Þ: 291)

 

Bu defaki küçük müdafaatýmda demiþtim:

 

Risâle-i Nur'daki þefkat, vicdan, hakikat, hak, bizi siyasetten men'etmiþ. Çünki masumlar belaya düþerler, onlara zulmetmiþ oluruz. Bazý zâtlar bunun izahýný istediler. Ben de dedim:

 

Þimdiki fýrtýnalý asýrda gaddar medeniyetten neþ'et eden hodgâmlýk ve asabiyet-i unsuriye ve umumî harbden gelen istibdadat-ý askeriye ve dalaletten çýkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eþedd-i zulüm ve eþedd-i istibdadat meydan almýþ ki, ehl-i hak hakkýný kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eþedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak, o halette o da ezlem olacak ve maðlub kalacak. Çünki mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamýn hatasýyla yirmi-otuz adamý, âdi bahanelerle vurur, periþan eder. Eðer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnýz vuraný vursa, otuz zayiata mukabil yalnýz biri kazanýr, maðlub vaziyetinde kalýr. Eðer mukabele-i bilmisil kaide-i zalîmanesiyle, o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasýyla yirmi-otuz bîçareleri ezseler, o vakit hak namýna dehþetli bir haksýzlýk ederler.

 

Ýþte Kur'anýn emriyle, gayet þiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karýþmaktan kaçýndýðýmýzýn hakikî hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki, hakkýmýzý tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik. Hem madem herþey geçici ve fânidir ve ölüm ölmüyor ve kabir kapýsý kapanmýyor ve zahmet ise rahmete kalboluyor; elbette biz, sabýr ve þükürle tevekkül edip sükût ederiz. Zarar ile icbar ile sükûtumuzu bozdurmak ise; insafa, adalete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zýddýr, muhaliftir.

 

Hülâsa-i kelâm: Ehl-i hükûmetin ve ehl-i siyasetin ve ehl-i idarenin ve inzibatýn ve adliye ve zabýtanýn bizimle uðraþacak hiçbir iþleri yoktur. Olsa olsa, dünyada hiçbir hükûmetin müdafaa edemediði ve aklý baþýnda hiçbir insanýn hoþlanmadýðý küfr-ü mutlak ve dehþetli bir taun-u beþerî ve maddiyyunluktan gelen zýndýkanýn taassubuyla, bir kýsým gizli zýndýklar þeytanetiyle bazý resmî memurlarý aldatarak evhamlandýrýp, aleyhimize sevketmek var. Biz de deriz: Deðil böyle birkaç vehhamý, belki dünyayý aleyhimize sevketseler, Kur'anýn kuvvetiyle, Allah'ýn inayetiyle kaçmayýz. O irtidadkâr küfr-ü mutlaka ve o zýndýkaya teslim-i silâh etmeyiz!..

 

Said Nursî

 

* * *

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...