Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

8. Þuâ


EMRE

Empfohlene Beiträge

Sekizinci Þuâ

 

Üçüncü Bir Keramet-i Aleviye

 

 

 

Bir Ýfade-i Meram

 

[Malûm olsun ki; ben Risâle-i Nur'un kýymetini ve ehemmiyetini beyan etmekle Kur'an'ýn hakikatlarýný ve îmanýn rükünlerini ilân etmek ve za'f-ý îmana düþenleri onlara davet etmek ve onlarýn kuvvetlerini ve hakkaniyetlerini göstermek istiyorum. Yoksa, hâþâ kendimi ve hiçbir cihetle beðenmediðim nefs-i emmaremi beðendirmek ve medhetmek deðildir. Hem Risâle-i Nur zâhiren benim eserim olmak haysiyetiyle sena etmiyorum. Belki yalnýz Kur'anýn bir tefsiri ve Kur'andan mülhem bir tercüman-ý hakikîsi ve îmanýn hüccetleri ve dellâlý olmak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum. Hattâ bir kýsým risaleleri ihtiyarým haricinde yazdýðým gibi, Risâle-i Nur'un ehemmiyetini zikretmekte ihtiyarsýz hükmündeyim. Ýmam-ý Ali'nin (Radýyallahü Anh) Âyet-ül Kübrâ namýný verdiði Yedinci Þua risalesini yazmakta çok zahmet çektiðime bir mükâfat-ý âcile ve bir alâmet-i makbuliyet ve bir medar-ý teþvik olarak bu keramet-i Celcelutiye, inayet-i Ýlahiye tarafýndan verildiðine þüphem kalmamýþ. Tahdis-i nimet kabilinden bunu Sekizinci Þua olarak yazdým. Yoksa haþre dair mühim bir âyetin mu'cizeli olan bürhanlarýný yazacaktým.]

 

* * *

 

 

 

sh: » (Þ: 603)

 

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

 

[Ýmam-ý Ali'nin (Radýyallahü Anh) Risâle-i Nur'a dair üçüncü bir kerametidir.]

 

Evet Onsekizinci ve Yirmisekizinci Lem'alarda izah ve isbat edilen iki zâhir kerametini teyid ve takviye ederek Kaside-i Celcelutiye'sinde Siracünnur'dan sarahat derecesinde haber verdiði gibi, yine o kasidede Siracünnur'un en namdar risalelerine parmak basýyor, âdeta alkýþlýyor; ve sekiz aded remz ile meþhur bir kýsým risalelerini gösteriyor.

 

Birincisi: Risâle-i Nur'a tasrih eden تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً fýkrasýndan sonra Süryanî lisanýyla esma-i hüsnâdan istimdad ve suver-i Kur'aniye ile bir münâcât yapýyor. Tam otuzüç sûrelerle öyle garib ve manidar bir tarzda zikrediyor ki; bir kýsým sýrlarý ve gaybî haberleri dahi bildirmek istediði anlaþýlýyor. Ben sýkýntýlý bir zamanda Ýmam-ý Ali'nin (Radýyallahü Anh) Âyet-ül Kübra namýný verdiði Yedinci Þua'ý bitirdiðim ayný vakitte -itikadýmca bana acele bir mükâfat ve bir ücret olarak- geceleyin Celcelutiye'yi okudum. Birden bir ihtar-ý gaybî gibi kalbime denildi: Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh, Risâle-i Nur ile çok meþguldür. Mecmuundan haber verdiði gibi kýymetdar risalelerine de iþaret derecesinde remzedip îma ediyor. Eðer sarih bir surette gaybdan haber vermek çok zararlarý bulunduðundan, hikmete münafî olduðu cihetle hikmet-i Ýlahiye tarafýndan yasak olmasa idi tasrih edecekti. Meselâ; sûreleri ta'dad ederken, yirmibeþinciye geldiði vakit diyor ki:

 

بِحَقِّ تَبَارَكَ ثُمَّ نُونٍ وَ سَائِلٍ

 

وَبِسُورَةِ التَّهْمِيزِ وَالشَّمْسُ كُوِّرَتْ

 

وَبِالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا وَالنَّجْمِ اِذَا هَوَى

 

وَبِاِقْتَرَبَتْ لِىَ اْلاُمُورُ تَقَرَّبَتْ

 

وَبِسُوَرِ الْقُرْآنِ حِزْبًا وَ آيَةً

 

عَدَدَ مَا قَرَاَ الْقَارِى وَمَا قَدْ تَنَزَّلَتْ

 

فَاَسْئَلُكَ يَا مَوْلاَىَ بِفَضْلِكَ الَّذِى

 

عَلَى كُلِّ مَا اَنْزَلْتَ كُتْبًا تَفَضَّلَتْ

 

 

 

sh: » (Þ: 604)

 

Ýþte bu fýkralarda Eskiþehir Aðýr Ceza Mahkemesini hayrette býrakan ve üstünde göz ile görünen bir kerametiyle ve kýyamet ve haþri isbat eden hârika hüccetleriyle iþtihar eden Yirmidokuzuncu Söz'e Hazret-i Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh, zikr ü ta'dad ettiði sûrelerin yirmidokuzuncu mertebesinde وَالشَّمْسُ كُوِّرَتْ ile ona iþaret eder. Çünki kýyamet kopmasýndan gayet dehþetli haber veren اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ sûresine tam mutabýk bir surette o Yirmidokuzuncu Söz, kýyametin ve harab-ý âlemin ve mevt-i dünyanýn ve hayat-ý âhiretin ve ihya-yý emvatýn kat'î hüccetlerini beyan ederken, bu sûrenin dehþetli tasvirini zikretmesi; hem manada, hem yirmidokuzuncu mertebede tetabuklarý o iþareti isbat eder.

 

Hem tahavvülât-ý zerratta boðulan maddiyyunlarý susturan ve zerratýn tahavvülâtý ve harekâtýný, vazife ve intizamlarýný emsalsiz bir tarzda isbat eden Otuzuncu Söz namýndaki Zerrat Risalesi'ne Hazret-i Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh, otuzuncu mertebede وَبِالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا kasemiyle ona iþaret eder. Evet bu iþarette lafzan ve sureten Sûre-i وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا ve Risâle-i Zerrat, birbirine müþabehet ile beraber mana cihetiyle dahi münasebet var. اünki Sûre-i وَالذَّارِيَات ýn baþýnda tesadüfî ve intizamsýz zannedilen temevvücat-ý havaiye, gayet hikmetli ve vazifedar olarak rubûbiyetin tekvinî emirlerini etrafa yetiþtirir diye ifade ettiði gibi, Risâle-i Zerrat dahi maddiyyunlar tarafýndan tesadüfî ve intizamsýz telakki edilen harekât-ý zerrat dahi, gayet hikmetli ve o zerreler muntazam vazifelerle vazifedar olduklarýný gayet kuvvetli ve kat'î bürhanlar ile isbat ediyor.

 

sh: » (Þ: 605)

 

Hem Mi'rac-ý Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm'ý delail-i akliye ile gayet makul ve kat'î bir surette isbat eden ve Otuzbirinci Söz namýnda ve mertebesinde bulunan Risâle-i Mi'rac'a, Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) otuzbirinci mertebede Mi'rac-ý Ahmedî (A.S.M.) ve Kab-ý Kavseyn'deki müþahede ve mükâlemeyi sarih bir surette baþlayan Sûre-i وَ النَّجْمِ اِذَا هَوَى nýn baþýnda bulunan وَ النَّجْمِ اِذَا هَوَى cümlesi ile sarahata yakýn bir tarzda o risaleye iþaret eder ve Sûre-i وَ الطّوُرِ yi býrakarak وَالذَّارِيَات den sonra وَ النَّجْمِ Sûresini zikretmesi bu iþareti kuvvetlendirir.

 

Hem Þakk-ý Kamer mu'cizesini münkirlere karþý kuvvetli deliller ile isbat eden Mi'rac Risalesi'nin zeyli bulunan Þakk-ý Kamer Risalesi namýnda otuzbirinci mertebenin âhirinde o risaleye, Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) þakk-ý Kamer'i nass-ý sarih ile zikreden Sûre-i اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ den iktibas ederek otuzbirinci mertebenin akabinde zikredilen وَبِاِقْتَرَبَتْ لِىَ اْلاُمُورُ تَقَرَّبَتْ fýkrasýyla sarahata yakýn iþaret eder.

 

Malûmdur ki; Risâle-i Nur baþta otuzüç aded Sözler'dir ve Sözler namýyla yâd edilir. Fakat Otuzüçüncü Söz müstakil deðil, belki otuzüç aded Mektûbat'tan ibarettir ve Mektûbat namýyla zikredilir. Sonra Otuzbirinci Mektub dahi müstakil deðil, belki otuzbir aded Lem'alardan mürekkebdir ve Lem'alar adý ile müþtehirdir. Sonra Otuzbirinci Lem'a dahi müstakil olmamýþ, o da inþâallah otuzbir aded Þualardan mürekkeb olacak. El-Âyet-ül Kübra yedinci ve bu risale Sekizinci Þualarýdýr. Demek Sözler'in hâtimesi Otuzikinci Söz'dür. Hem Risâle-i Nur'un yýldýzlarý içinde bir güneþ hükmünde þakirdlerince telakki edilen Otuzikinci Söz namýndaki üç mevkýflý risâle-i hârika ve câmia ve Sözler'in bir cihette hâtimesi ve cem'iyetli neticesi olan o risaleye Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.)

 

 

 

sh: » (Þ: 606)

 

onun fevkalâde ehemmiyetini ve câmiiyetini göstermek için Kur'anýn çok sûreleriyle birden otuzikinci mertebede وَبِسُوَرِ الْقُرْآنِ حِزْبًا وَ آيَةً kasemiyle otuzikinci mertebede bulunan o câmi' risaleye iþaret eder. Risâle-i Nur'un Otuzüçüncü Söz'ü ise, bundan evvel beyan ettiðimiz gibi otuzüç aded mektublardan ibaret ve Mektûbat namýnda otuzüç kitab ve yüzden ziyade risalelerdir.

 

Ýþte Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) otuzüçüncü mertebede ve kaseminde Otuzüçüncü Söz'ün eczalarý olan o yüzon kitab ve mektûbata birden iþaret etmek için yüzon semavî suhuf namýnda yüzon muhtasar kitablar ve o büyük mukaddes kitablardan istimdad manasýnda olan þu:

 

فَاَسْئَلُكَ يَا مَوْلاَىَ بِفَضْلِكَ الَّذِى

 

عَلَى كُلِّ مَا اَنْزَلْتَ كُتْبًا تَفَضَّلَتْ

 

kelâmýyla iþaret eder. Malûmdur ki; ilm-i belâgatta ve fenn-i beyanda uzak ve gizli manalara delalet etmek için karine tabir ettikleri emarelerden ve münasebetlerden birisi bulunsa, uzak bir mana ve gizli ve iþarî olan bir mefhum, karinenin kuvvetine göre sarih ve zâhir manasý gibi kabul edilir. Ýþte bu kaideye binaen, bu iþarî manalarýn herbirisine müteaddid karineler, emareler bulunduðu gibi sair arkadaþlarý da ona karineler olur. Risâle-i Nur'un mecmuundan haber veren sarih fýkralar dahi herbirisine kuvvetli bir karinedir.

 

Ýkinci Remz: Kur'anýn El-Âyet-ül Kübra'sý olan تُسَبِّحُ لَهُ السَّموَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ nin hakikat-ý kübrasýný ve tefsir-i ekberini gösteren ve ramazan-ý þerifin ilhamî bir hediyesi bulunan Yedinci Þuâ risalesine Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) Mektûbat'a iþaretten sonra Lem'alar'a iþaret içinde Þuâlar'a bakarak وَ بِاْلآيَةِ الْكُبْرَى اَمِنِّى مِنَ الْفَجَتْ

 

 

 

sh: » (Þ: 607)

 

(Haþiye) deyip ilm-i belâgatça "müstetbeat-üt terakib" ve "maariz-ül kelâm" denilen mana-yý zâhirînin tebaiyetiyle ve perdesinin arkasýyla müteaddid karinelerin kuvvetine göre iþaret eder. Ve o acib ve yüksek ve tevhidin hüccet-ül kübrasý ve El-Âyet-ül Kübra'nýn bir alâmet-i kübrasý ve

 

(Haþiye): Ýmam-ý Ali bu fýkra ile iþaret eder ki, Âyet-ül Kübrâ risalesi yüzünden þakirdleri bir musibete düþecekler ve onun kerameti ve bereketiyle emniyete ve selâmete çýkacaklar. Evet bu keramet-i Aleviye tam tamýna çýktý ki, o risale için hapse düþüp ve onun kuvvetli hakikatlarý ile kurtuldular.

 

bir tefsir-i âzamý olan risaleye "Âyet-ül Kübrâ" namý veriyor. Ve o namla hem menbaý olan Âyet-ül Kübra'nýn azametini, hem bu Yedinci Þuâ olan vahdaniyetin ve tevhidin bürhan-ý âzamýnýn fevkalâde kuvvetini ilân eder, haber verir. Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) bu büyük iltifatýna, bu risalenin liyakatýna her kimin bir þüphesi varsa gelsin bir defa o risaleyi okusun. Eðer evet lâyýktýr demezse, bana tuh desin. Evet Kur'anýn aleyhinde bin seneden beri müntakîmane hazýrlanan dinsizlerin itirazlarýný ve kâfir feylesoflarýn teraküm edip þimdi yol bularak intiþar eden þüphelerini ve Kur'anýn dehþetli darbelerinden intikam besleyen muannid Yahudilerin ve maðrur bir kýsým Hristiyanlarýn hücumlarýný def'edip mukabele eden ve her asýrda Kur'anýn pek çok kahramanlarý ve manevî kal'alarý vardý. Þimdi ihtiyaç bir-ikiden, yüze çýkmýþ. Ve müdafiler yüzden, iki-üçe inmiþ. Hem hakaik-i îmaniyeyi, ilm-i Kelâm'dan ve medreseden öðrenmek çok zamana muhtaç bulunduðundan bu zamanda o kapý dahi kapandý. Hem çabuk, hem herkes anlayacak bir tarzda en derin hakikatlarý talim eden Risâle-i Nur, elbette Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh'ýn bu iltifatýna lâyýktýr.

 

Hem Ýmam-ý Ali (R.A.) onuncu mertebe-i ta'dadýnda onuncu sûre olarak ve kýyamet ve leyle-i berata bakan وَبِسُورَةِ الدُّخَانِ فِيهَا سِرًّا قَدْ اُحْكِمَتْ deyip mana-yý iþarîsiyle Onuncu Söz namýnda ve mertebesinde olan Haþir Risalesi'ne iþaretle beraber o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduðunu ve o zamanýn dumanlý karanlýklarýný izale eden bir leyle-i beratýn bir kandili hükmünde bulunmasýna ve haþir ve kýyametin bir alâmeti olan duhan, hem leyle-i beratýn senevî olarak hikmetli tefrik ve taksim-i umûr noktalarýyla ve baþka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor. Evet Onuncu Söz, çok ehemmiyetli bir belayý def'etti. Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve harb-i umumî sarsýntýsý vaktinde haþri inkâr eden münafýklar, fýrsat bulup çok yerlerde zehirli fikirlerini izhara baþladýklarý bir zamanda, Onuncu Söz çýktý ve tab'edildi. Bin nüshasý etrafa yayýldý. Onu gören herkes kemal-i iþtiyak ve merakla okudu. Zýndýklarýn kâfirane fi-

 

sh: » (Þ: 608)

 

kirlerini tam kýrdý ve onlarý susturdu. Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh'ýn bu takdirine liyakatýný isbat etti. Kimin þübhesi varsa gelsin onu dikkatle okusun, haþrin ne kadar kuvvetli bir bürhaný olduðunu görsün.

 

Hem Hazret-i Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh ondokuzuncu sûre olarak Sûret-ün Nur'u

 

بِسِرِّ حَوَامِيمِ الْكِتَابِ جَمِيعِهَا

 

عَلَيْكَ بِفَضْلِ النُّورِ يَا نُورُ اُقْسِمَتْ

 

fýkrasýyla zikrederek pek muhtasar olan Ondokuzuncu Söz'e ve pek mükemmel bulunan Ondokuzuncu Mektub'a iþaret için nur lafzýný tekrar etmekle mektublarýn mertebesi, yani Ondördüncü Mektub noksan kalmasýna îmaen Sûre-i Nur'u onbeþincide yine zikretmesiyle gayet latif ve müdakkikane haber veriyor. Ve o iki risaleleri Risâle-i Nur'un büyük nurlarý olduklarýný bildiriyor. Evet risalet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'a dair olan Ondokuzuncu Söz, hem üç cihetle kerametli ve hârika olan Ondokuzuncu Mektub elhak Risâle-i Nur'un en parlak birer nurudurlar. Ve Aiþe-i Sýddýka Radýyallahü Anha'nýn beraeti münasebetiyle, âyet-i Nur'un مَثَلُ نُورِهِ kelimesindeki zamir, üç vecihten birisi ile Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a raci' olmak haysiyetiyle Sûre-i Nur Zât-ý Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm ile ziyade alâkadar bulunduðundan, o sure ile risalet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ý isbat eden o iki risaleye iki nur lafzýyla, belki üç nur kelimeleriyle yine aynen risalet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ý isbat eden Mi'rac Risalesi'ne dahi iþaret etmiþ. Ben itiraf ediyorum ki: Ondördüncü Mektub noksan kaldýðýný unutmuþtum. Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) ayný sûreyi iki defa tekrar etmesiyle tahattur ettim ve iþaratýndaki dikkatine hayran oldum. Fakat o tekrar, yalnýz Ondokuzuncu Söz ve Mektub için sayýlýr; ondan sonrakilere nisbeten sayýlmaz.

 

Üçüncü Remz: Yirmisekizinci Lem'ada izah ve isbat edilen

 

تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً { تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ

 

بِنُورِ جَلاَلٍ بَازِخٍ وَ شَرَنْطَخٍ { بِقُدُّوسِ بَرْكُوتٍ بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ

 

sh: » (Þ: 609)

 

fýkralarýyla Risâle-i Nur'un üç ehemmiyetli vaziyetini haber veriyor. Bu fýkralarýn sarahata yakýn bir surette hem cifir, hem mana cihetiyle Risâle-i Nur'a iþaretini Onsekizinci Lem'ada izahýna binaen, burada ise, orada zikredilmeyen ve Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh'ýn nazar-ý dikkatini celbeden yalnýz üç sýrrý beyan edilecek.

 

Birincisi: Ýslâmlar içinde, dellâllar elinde teþhir suretinde gezdirmeye lâyýk olan Risâle-i Nur, maatteessüf gayet gizli perde altýnda intiþar ve istitara mecbur olmasýna iþareten Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh, iki defa سِرًّا بَيَانَةً ve سِرًّا تَنَوَّرَتْ kelimeleriyle سِرًّا yani yalnýz gizli intiþar edebilir. Müteaccibane haber veriyor.

 

Ýkincisi: Risâle-i Nur, Ýsm-i Âzam cilvesiyle ve Ýsm-i Rahîm ve Hakîm'in tecellisiyle zuhur ettiðinden imtiyazlý hassasý "Allahü Ekber"den iktibasen celal ve kibriya, "Bismillahirrahmanirrahîm"den istifazaten merhamet ve þefkat, وَ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ den istifadeten hikmet ve intizamýn esaslarý üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatý onlardýr. Sair meþreblerdeki aþk yerinde, Risâle-i Nur'un meþrebinde müþtakane þefkattir ve re'fetkârane muhabbettir. Nasýlki Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) sarih bir surette Siracünnur'un tarih-i te'lifini ve tekemmül zamanýný ve meþhur ismini تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fýkrasýyla haber vermiþ. Öyle de بِنُورِ جَلاَلٍ بَازِخٍ وَ شَرَنْطَخٍ ilâ âhir.. fýkrasýyla da Siracünnur'un esaslarýndan haber veriyor. Çünki جَلاَلٍ بَازِخٍ izzet, azamet ve celal ve kibriyadýr. شَرَنْطَخٍ

 

 

 

sh: » (Þ: 610)

 

Süryanîce Rauf ve بَرْكُوتٍ Rahîm'dir. Demek Hazret-i Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh Siracünnur'u tarif ediyor. Hayatýný ve nurunu, kibriya ve azamet ve re'fet ve rahîmiyetten alýyor diye mümtaz hâsiyetini beyan eder.

 

Üçüncüsü: Hazret-i Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh, bu fýkrada بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ cümlesiyle diyor ki: Bin üçyüz ellidörtte (1354) Siracünnur -yani, Risâle-i Nur'un nuru- ile dalaletin tecavüz eden nârý inþâallah sönecek. Yani, fitne-i diniye ateþini ya tahribattan vazgeçirecek veya ileri tecavüzatýný kýracak. Eðer Hicrî tarihi olsa, bundan iki sene evvel, dini dünyadan tefrik fýrsatýndan istifade ile, dinin ve Kur'anýn zararýna olarak ilerleyen dehþetli tasavvuratýn tecavüzatý tevakkuf etmesi, elbette karþýlarýnda kuvvetli bir seddin bulunmasýndandýr. O sed ise, bu zamanda çok intiþar eden Risâle-i Nur'un keskin hüccetleri ve kuvvetli bürhanlarý olduðu, çok emareler ile hissediliyor. Ve bu ikinci ihtimaldeki iþaret-i Aleviye dahi onu teyid ediyor. (Haþiye) Evet cifirce بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ :

 

خ altýyüz, ت dörtyüz, ر ikiyüz, þeddeli ن yüz, م kýrk, د ve üç elif yedi, بِهِ deki ب iki, ه- beþ, yekûnu bin üçyüz ellidört (1354) eder.

 

Lillahilhamd Siracünnur'un El-Âyet-ül Kübrâ'sý gibi çok risaleleri var. Herbiri kuvvetli birer lâmba hükmünde sýrat-ý müstakimi gösterip Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh'ýn haberini tasdik ediyorlar.

 

(Haþiye): Hem de "Ýnna A'tayna"nýn sýrrý kýsmen tahakkuk etmiþ. Çünki Süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehþetlisi bütün bütün çekildi. Kabir altýnda azab çekiyor. Ve en büyüðü dahi alâkasý bilfiil çekilmiþ. Mason komitesinin mahkûmu ve âleti olup azabýyla meþguldür. Yalnýz onun gölgesi hükmediyor. Ýleri tecavüz etmemekle beraber kýsmen geriliyor. Bâki kalan iki þahýs ise, ellerinden gelse tamire çalýþacaklar.

 

 

 

sh: » (Þ: 611)

 

Bu üçüncü sýrrýn münasebetiyle aynen بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ gibi bin üçyüz ellidört (1354) tarihine makam-ý cifrîsiyle bakan ve Said'in (R.A.) iki maruf lâkabýna remzen ve ismen îma eden ve "Kendini muhafaza et" emrini veren ve o tarihte herkesten ziyade müteaddid tehlikelere maruz bulunacaðýný telvih eden "Ercuze"nin âhirlerindeki

 

فَاسْئَلْ لِمَوْلاَكَ الْعَظِيمِ الشَّانِ

 

يَا مُدْرِكًا لِذلِكَ الزَّمَانِ

 

بِاَنْ يَقِيكَ شَرَّ تِلْكَ الْفِتْنَةِوَ شَرَّ كُلِّ كُرْبَةٍ وَ مِحْنَةٍ

 

fýkrasýyla diyor: "Ya Said-el Kürdî! Bin üçyüz ellidört (1354) tarihine yetiþirsen Mevlâ-yý Azîminden, o zamanýn ve o asrýn fitne ve þerlerinden muhafazaný iste ve yalvar." Evet Onsekizinci Lem'ada Birinci Keramet-i Aleviye'nin izahýnda, Kaside-i Ercuziye'nin Risâle-i Nur ve müellifine dair iþarat-ý gaybiyesi beyan edilmiþ. Ýsm-i azam ve sekine tabir ettiði esma-i sitte-i meþhuruyla daima meþgul olan bir þakirdiyle konuþtuðu ve teselli verdiði ve çok emareler ve karinelerle o þakird, Said olduðu isbat edilmiþ. Ve orada o þakirdine demiþ: اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا بِتَّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا Yani, ecnebi huruflarý bin üçyüz kýrksekizde (1348) tamim edilecek, çoluk-çocuk, emirler ve fakirler icbar suretinde gece dersleriyle öðrenmeye çalýþacaklar.

 

Evet سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا cümlesi tam tamýna; iki ت sekizyüz, iki س yüz yirmi, iki ر dörtyüz, iki ط onsekiz, bir ى on, mecmuu bin üçyüz kýrksekizdir. Ayný tarihte Latinî huruflarýna gece dersleriyle cebren çalýþtýrýldý. Sonra Ýmam-ý Ali (R.A.) Sekine ile meþgul olan Said'e bakar, konuþur.

 

 

 

sh: » (Þ: 612)

 

Akabinde يَا مُدْرِكًا لِذلِكَ الزَّمَانِ der. Ýki-üç yerde kuvvetli iþaret ile Said ismini verdiði þakirdine hitaben "Kendini Sekine ile dua edip muhafazaya çalýþ." Ya-i nidaîden sonra müteaddid karineler ve emareler ile Said var. Demek يَا سَعِيدُ مُدْرِكًا لِذلِكَ الزَّمَانِ olur. Bu fýkra nasýlki مُدْرِكًا kelimesiyle "El-Kürdî" lâkabýna hem lafzan hem cifren bakar. Çünki mimsiz دَرْكًا Kürd kalbidir. (1) Mim ise, "lâm" ve "ye"ye tam muvafýktýr. Öyle de; diðer bir ismi olan Bediüzzaman lâkabýna dahi "ez-zaman"

 

(1) Yani; tersinden okunuþudur. kelimesiyle îma etmekle beraber bin üçyüz ellidört (1354) veya bin üçyüz ellibeþ (1355) makam-ý cifrîsiyle Said'in hakikat-ý halini ve hilaf-ý âdet vaziyetini ve hýfz u vikaye için kesretli duasýný ve halvet ve inzivasýný tamamýyla tabir ve ifade ettiðinden sarahata yakýn bir surette parmaðýný onun baþýna o kasidede teselli için basýyor. Burada da بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ sýrrýna mazhar olan Risâle-i Nur'u alkýþlýyor.

 

Malûm olsun ki; Celcelutiye'nin esasý ve ruhu olan اَلْقَسَمُ الْجَامِعُ وَالدَّعْوَةُ الشَّرِيفَةُ وَاْلاِسْمُ اْلاَعْظَمُ ف Ýmam-ý Ali Radýyallahü Anh'ýn en mühim ve en müdakkik Üveysî bir þakirdi ve Ýslâmiyet'in en meþhur ve parlak bir hücceti olan Hüccet-ül Ýslâm Ýmam-ý Gazalî (R.A.) diyor ki: "Onlar vahy ile Peygamber'e (A.S.M.) nâzil oduðu vakit Ýmam-ý Ali'ye (R.A.) emretti: "Yaz." O da yazdý. Sonra nazmetti." Ýmam-ý Gazalî (R.A.) diyor:

 

اِنَّ هذِهِ الدَّعْوَةَ الشَّرِيفَةَ وَ الْوِفْقَ الْعَظِيمَ وَ الْقَسَمَ الْجَامِعَ وَ اْلاِسْمَ اْلاَعْظَمَ وَ السِّرَّ الْمَكْنُونَ الْمُعَظَّمَ بِلاَ شَكٍّ كَنْزٌ مِنْ كُنُوزِ الدُّنْيَا وَ اْلآخِرَةِ

 

Ýmam-ý Gazalî, Ýmam-ý Nureddin'den ders alarak bu Celcelutiye'

 

(1) Yani; tersinden okunuþudur.

 

sh: » (Þ: 613)

 

nin hem Süryanî kelimelerini, hem kýymetini ve hasiyetini þerhetmiþ.

 

Dördüncü Remz: Ýmam-ý Ali (R.A.) Siracünnur'dan haber verdikten sonra yine otuzüç ve bir cihetle otuziki aded Süryanîce esmayý ta'dad ederken Risâle-i Nur'un en kuvvetli, en kýymetdar olan Mu'cizat-ý Kur'aniye Risalesi'ne ve Otuzikinci Söz'e kuvvetli iþaret ettiði gibi, sair risalelere de remzen veya îmaen veya telvihen bakar. Evet Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) Risâle-i Nur'a bakarak Süryanî isimleri dercederek diyor:

 

تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ* تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً

 

بِقُدُّوسِ بَرْكُوتٍ بِهِ النَّارُ اُخْمِدَتْ *بِنُورِ جَلاَلٍ بَازِخٍ وَ شَرَنْطَخٍ

 

بِيَاهٍ وَيَا يُوهٍ نَمُوهٍ اَصَالِيًا *بِطَمْطَامٍ مِهْرَاشٍ لِنَارِ الْعِدَاسَمَتْ

 

بِهَالٍ اَهِيلٍ شَلْعٍ شَلْعُوبٍ شَالِعٍ *طَهِىٍّ طَهُوبٍ طَيْطَهُوبٍ طَيَطَّهَتْ

 

اَنُوخٍ بِيَمْلُوخٍ وَاَبْرُوخٍ اُقْسِمَتْ *بِتَمْلِيخِ آيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَتْ

 

اَبَازِيخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا *خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ

 

(Haþiye)

 

 

 

بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا

 

 

 

بِذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ * ِشَلْمَخَتٍ اِقْبَلْ دُعَائِى

 

diye dua ile hatmeder. Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) baþta sarahat ile haber verdiði Risâle-i Nur'u, Siracünnur ve Siracüssürc namýyla birinci mertebede aþikâr onu gösterip ta'dad ederken, tâ yirmibeþe geldiði vakit بِتَمْلِيخِ آيَاتٍ شَمُوخٍ تَشَمَّخَتْ der. Âyât-ý

 

(Haþiye): Haþre dair meþhur Yirmidokuzuncu Söz'e, sonra Mi'rac ve zeyli Þakk-ý Kamer'e bakar.

 

 

 

sh: » (Þ: 614)

 

Kur'aniyenin i'cazlarýný beyan ve Kur'anýn kýrk vecihle mu'cize olduðunu yedi aded küllî vecihlerde isbat eden Risâle-i Nur'un en meþhur ve parlak risalesi olan Yirmibeþinci Söz namýndaki Mu'cizat-ý Kur'aniye Risalesi'ne iþaret eder. Çünki baþta Siracünnur'un birinci mertebede sayýlmasý, hem بِتَمْلِيخِ آيَاتٍ fýkrasýnda آيَاتٍ kelimesinin bulunmasý, hem yirmibeþinci mertebede zikretmesi, kuvvetli bir karinedir ki; pekçok âyetleri zikredip i'cazlarý ve sýrlarý beyan eden Yirmibeþinci Söz'e mana-yý mecazî ile bakar. Ve sûrelerin ta'dadýnda dahi yine yirmibeþinci mertebede ibareyi deðiþtirip baþtan baþlar gibi بِحَقِّ تَبَارَكَ diyerek Risâle-i Nur'un en mübarek ve bereketli olan Yirmibeþinci Söz'ün ehemmiyetini gösteriyor. Sonra yirmialtý ve yedide اَبَازِيخَ بَيْذُوخٍ وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا der. Sonra otuz ve otuzbirincide بِبَلْخٍ وَ سِمْيَانٍ وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا deyip yine ibareyi deðiþtirip بَعْدَهَا kelimesini zikreder. Gayet zâhir ve kuvvetli bir karine ile içtihada dair Yirmiyedinci Söz'ün sahabeler hakkýndaki çok mühim ve kýymetdar zeylini ve Mi'raca dair Otuzbirinci Söz'ün Þakk-ý Kamer'e dair ve ona çok ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini بَعْدَهَا kelimesiyle gösterir gibi, kuvvetli iþaret eder. Ben itiraf ediyorum ki; ben bu zeyilleri unutmuþtum. Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) bu ihtarý ile tahattur ettim. Þakk-ý Kamer'i sâbýkan yazdým. Þimdi bu anda sahabeler hakkýndaki zeyli hatýrladým. Ýþte madem ilm-i belâgat ve fenn-i beyanda birtek karine ile mecazî bir mana murad olunabilir ve birtek münasebetle, bir mefhuma iþaret bulunsa, o mefhum bir mana-yý iþarî olarak kabul edilir. Elbette zâhir ve çok karinelerden ve emarelerden kat'-ý nazar, yalnýz bu iki yerde tam zeyillerin bulunduðu ayný makamda ve zeyl manasýnda

 

 

 

 

 

sh: » (Þ: 615)

 

olan بَعْدَهَا kelimesini tekrar suretinde ifadeyi deðiþtirerek söylemesi, tam bir karinedir ki; Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) mana-yý hakikîsinden baþka bir mana-yý mecazî ve iþarîyi dahi ifade etmek istiyor.

 

Sonra yirmidokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda خَمَارُوخٍ يَشْرُوخٍ بِشَرْخٍ تَشَمَّخَتْ der. Yirmibeþte geçen ve sýrlarý bilmek manasýnda olan تَشَمَّخَتْ kelimesini tekrar ile sâbýkan beyan ettiðimiz hârikalý Yirmidokuzuncu Söz'e kuvvetli bir karine ile iþaret eder. Sonra otuzikinci mertebede sûrelerin ta'dadýnda ehemmiyetle iþaret ettiði risâle-i câmia olan Otuzikinci Söz'e yine nazar-ý dikkati kuvvetli celbetmek için ذَيْمُوخٍ اَشْمُوخٍ بِهِ الْكَوْنُ عُمِّرَتْ ve bir nüshada بِهِ الْكَوْنُ عُطِّرَتْ yani Ýsm-i Adl ve Ýsm-i Hakem'in tecellisiyle ve adalet ve mizanýyla ve intizam ve hikmetiyle dünya tamir edilir, tahribden kurtulur. Ýkinci nüsha ile o iki ismin rayiha-i tayyibesiyle ve çok hoþ kokularýyla, dünya güzel kokular alýr. Attar dükkâný gibi rayiha-i tayyibe verir.

 

Ýþte Ýsm-i Adl ve Ýsm-i Hakem'in parlak bir âyineleri ve bir tefsirleri hükmünde olan Otuzikinci Söz'e parmak basýyor ve mana-yý mecazî suretinde ifade eder. ذَيْمُوخٍ kelimesinin tekrarýyla Sözler otuzüç iken bir mertebesi mektublardan ibaret olduðuna ve Otuzikinci Söz son mertebesi bulunduðuna îma eder. Ben Süryanî kelimelerinin manalarýný tamamýyla bilemediðimden ve Ýmam-ý Gazalî (R.A.) dahi tamamýyla izah etmediðinden Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) o kelimeler ile sair risalelere iþaratýný þimdilik býrakýyorum.

 

Beþinci Remz: Madem Celcelutiye vahy ile Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'a nâzil olmuþ. Ve Allâm-ül Guyûb'un ilmiyle ifade-i mana eder. Hem madem Celcelutiye

 

sh: » (Þ: 616)

 

اَقِدْ كَوْكَبِى ve تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fýkralarýnda mana-yý mecazî ile o kasidenin hakikatýný isbat eden Risâle-i Nur'a sarihan ve onun onüç ehemmiyetli risalelerine iþareten haber vermekle beraber, فَيَا حَامِلَ اْلاِسْمِ الَّذِى جَلَّ قَدْرُهُ de dahi o kasidenin bir esasý olan َاْلاِسْمُ الْمُعَظَّمُ ile çok iþtigal ve istimdad eden Risâle-i Nur müellifine ve bunun onüç ehemmiyetli vakýat-ý hayatýna îmaen, remzen, iþareten mana-yý mecazî ile haber veriyor. Hem madem mana-yý mecazî ile ve mefhum-u iþarînin murad olmasýna bir zaîf karine ve bir gizli emare ve birtek münasebet kâfi geliyor. Hem madem Risâle-i Nur ve risalelerine ve müellifi ve ahvaline olan iþaretler birbirine karine olur. Belki mes'elenin vahdeti itibariyle umum iþaretler, karineleriyle beraber her birisine kuvvetli bir karine ve kavî bir emare hükmündedir. Elbette diyebiliriz ki; Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) nasýlki baþta

 

بَدَئْتُ بِبِسْمِ اللّهِ رُوحِى بِهِ اهْتَدَتْ اِلَى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ

 

yani "Hazine-i esrar olan Bismillahirrahmanirrahîm ile baþladým. Ruhum, onun ile o hazineyi keþfetti." diyerek sair iþaratýn karinesiyle bir mana-yý iþarî ve bir medlûl-ü mecazî suretinde Risâle-i Nur'un Bismillahý hükmünde ve fatihasý ve besmelesi ve "Bismillah"taki büyük sýrrýn hakikatýný beyan eden ve kýsa ve gayet kuvvetli Birinci Söz namýnda olan Bismillah Risalesi'ne îma, belki remz, belki iþaret ediyor. Aynen öyle de; sair iþaratýn karine ve münasebetiyle ve huruf-u Kur'aniyenin esrarýndan bahseden ve Rumuzat-ý Semaniye namýnda bulunan sekiz küçük risalelerin mahiyetlerini andýrýr bir tarzda, ibareyi deðiþtirerek huruflarýn esrarýyla istimdad etmeðe baþlamasý karine-i latifesiyle muazzam dua ve münacat ve câmi' kasem-i istimdadînin âhirlerinde ve Sözler'e ve Mektublar'a iþaretten sonra بِوَاحِ الْوَحَا بِالْفَتْحِ وَالنَّصْرِ اَسْرَعَتْ fýkrasýyla Yirmidokuzuncu Mektub'un bir kýsým esrar-ý huruf-u Kur'aniyeyi beyan eden Rumuzat-ý Semaniye

 

sh: » (Þ: 617)

 

namýnda sekiz küçük risalelerin en mühimleri ve feth-i Mekke ve feth-i Þam ve feth-i Kudüs ve feth-i Ýstanbul gibi çok fütuhat-ý Ýslâmiyeden gaybî haber veren Sûre-i اِذَا جَاءَ نَصْرُ اللّهِ وَ الْفَتْحُ nun esrarýný beyan ile, fütuhat-ý Ýslâmiyenin pehlivaný olan Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) nazar-ý dikkatini celbeden Feth ve Nasr Risalesi'ne, hem Sûre-i Feth'in en mühim ve en âhir âyetin beþ vecih ile i'cazýný beyan ve isbat ile, kahraman-ý Ýslâm Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) nazar-ý dikkatini celbeden gayet kýymetli olan Âyet-i Feth Risalesi namýndaki küçük bir risaleye îma belki iþaret eder, itikadýndayým. Böyle itikada iþtirak edilmezse de itiraz edilmemeli.

 

Altýncý Remz: Madem Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.), üstad-ý kudsîsinden aldýðý derse binaen, Kur'ana taalluk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve "benden sorunuz" diye müteaddid ve doðru haberleri verip bir þah-ý velayet olduðunu öyle kerametlerle isbat etmiþ. Ve madem bu asýrda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalalet münafýklarý, dehþetli bir surette Kur'ana hücumu hengâmýnda Risâle-i Nur o seyl-i dalalete karþý mukavemet edip, Kur'anýn týlsýmlarýný keþfederek hakikatýný muhafaza ediyor. Ve madem

 

اَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُورًا وَبَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَاْلاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ

 

fýkrasýyla Yirmisekizinci Lem'ada isbat edildiði gibi sarahata yakýn bir surette Risâle-i Nur'a iþaret etmekle beraber Sûre-i Nur'daki âyet-ün Nur'un Risâle-i Nur'a iþaretine iþaret eder. Ve madem اَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُورًا mana ve cifirce tam tamýna Risâle-i Nur'a tevafuk ediyor. Elbette diyebiliriz ki; bu fýkranýn akabinde:

 

sh: » (Þ: 618)

 

جَلِيلٍ جَلْجَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَهْرَجَتْ *بِآجٍ اَهُوجٍ جَلْمَهُوجٍ جَلاَلَةٍ

 

* بِتَعْدَادِ اَبْرُومٍ وَ سِمْرَازِ اَبْرَمٍ وَ بَهْرَةِ تِبْرِيزٍ وَ اُمٍّ تَبَرَّكَتْ

 

fýkrasýyla Risâle-i Nur'un bidayette Oniki Söz namýnda iþtihar ve intiþar eden oniki küçük risalelerine اَقِدْ كَوْكَبِى karinesiyle, bu fýkradaki oniki Süryanî kelimeler onlara birer iþarettir. Gerçi elimde bulunan Celcelutiye nüshasý en sahih ve en mutemeddir. Ýmam-ý Gazalî (R.A.) gibi çok imamlar Celcelutiye'yi þerh etmiþler. Fakat bu Süryanî kelimelerin manasýný tam bilmediðimden ve nüshalarda ihtilaf bulunduðundan, herbirisinin vech-i iþaretini ve münasebetini þimdilik bilmediðimden býrakýyorum.

 

Elhasýl: Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) bir defa اَقِدْ كَوْكَبِى fýkrasýyla, âhirzamanda Risâle-i Nur'u dua ile Allah'tan niyaz eder, ister ve bidayette oniki risaleden ibaret bulunduðundan yalnýz oniki risalesine iþaret ediyor. Ýkinci defada تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fýkrasýyla daha sarih bir surette Risâle-i Nur'u medh ü sena ile göstererek tekemmülüne iþareten, umum Sözler'i ve Mektublar'ý ve Lem'alar'ý remzen haber verir. Hem Oniki Söz namý ile çok intiþar eden o küçücük risaleler, bu fýkradaki kelimeler gibi birbirine ismen ve sureten benzedikleri gibi bedi' manasýnda olan Celcelutiye kelimesine mutabýk olarak herbiri gayet bedi' bir tarzda, güzel bir temsil ile, büyük ve derin bir hakikat-ý Kur'aniyeyi tefsir ve isbat eder.

 

Eðer bir muannid tarafýndan denilse: Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) bu umum mecazî manalarý irade etmemiþ?

 

Biz de deriz ki: Faraza Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) irade etmezse, fakat kelâm delalet eder ve karinelerin kuvvetiyle iþarî ve zýmnî delaletle manalarý içine dâhil eder. Hem madem o mecazî manalar ve iþarî mefhumlar haktýr, doðrudur ve vakýa mutabýktýr ve bu iltifata lâyýktýrlar ve karineleri kuvvetlidir; elbette Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) böyle bütün iþarî manalarý irade

 

sh: » (Þ: 619)

 

edecek küllî bir teveccühü faraza bulunmazsa -Celcelutiye vahiy olmak cihetiyle- hakikî sahibi Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) üstadý olan Peygamber-i Zîþan'ýn (A.S.M.) küllî teveccühü ve üstadýnýn üstad-ý Zülcelalinin ihatalý ilmi onlara bakar, irade dairesine alýr.

 

Bu hususta benim hususî ve kat'î ve yakîn derecesindeki kanaatimin bir sebebi þudur ki: Müþkilât-ý azîme içinde, El-Âyet-ül Kübrâ'nýn tefsir-i ekberi olan Yedinci Þuâ'ý yazmakta çok zahmet çektiðimden, bir kudsî teselli ve teþvike cidden çok muhtaç idim. Þimdiye kadar mükerrer tecrübeler ile bu gibi haletlerimde, inayet-i Ýlahiye imdadýma yetiþiyordu. Risaleyi bitirdiðim ayný vakitte -hiç hatýrýma gelmediði halde- birden bu keramet-i Aleviyenin zuhuru, bende hiçbir þübhe býrakmadý ki; bu dahi benim imdadýma gelen sair inayet-i Ýlahiye gibi, Rabb-ý Rahîm'in bir inayetidir. Ýnayet ise aldatmaz, hakikatsýz olmaz.

 

Yedinci Remz: Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) nasýlki

 

وَ بِاْلآيَةِ الْكُبْرَى اَمِنِّى مِنَ الْفَجَتْ

 

وَ بِحَقِّ فَقَجٍ مَعَ مَخْمَةٍ يَا اِلهَنَا

 

وَ بِاَسْمَائِكَ الْحُسْنَى اَجِرْنِى مِنَ الشَّتَتْ

 

حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ

 

وَ اسْمُ عَصَا مُوسَى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ

 

diye birinci fýkrasýyla Yedinci Þuâ'a iþaret etmiþ. Öyle de, ayný fýkra ile âlî bir tefekkürname ve tevhide dair yüksek bir marifetname namýnda olan Yirmidokuzuncu Arabî Lem'aya dahi iþaret eder. Ýkinci fýkrasýyla Ýsm-i Azam ve Sekine denilen esma-i sitte-i meþhurenin hakikatlarýný gayet âlî bir tarzda beyan ve isbat eden ve Yirmidokuzuncu Lem'ayý takib eyleyen Otuzuncu Lem'a namýnda altý nükte-i esma risalesine بِاَسْمَائِكَ الْحُسْنَى اَجِرْنِى مِنَ الشَّتَتْ cümlesiyle iþaret ettiðinden sonra akabinde risâle-i esmayý takib eden Otuzbirinci Lem'anýn Birinci Þuâ'ý olarak, otuzüç âyet-i Kur'aniyenin Risâle-i Nur'a iþaratýný kaydedip, hesab-ý cifrî münasebetiyle, baþtan baþa ilm-i huruf risalesi gibi görünen ve bir mu'cize-i Kur'aniye hükmünde bulunan risaleye حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ

 

sh: » (Þ: 620)

 

kelimesiyle iþaret edip, der'akab وَ اسْمُ عَصَا مُوسَى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ kelâmýyla dahi, risâle-i hurufiyeyi takib eden ve El-Âyet-ül Kübrâ'dan ve baþka Resâil-i Nuriye'den terekküb eden ve Asâ-yý Musa namýný alan ve asâ-yý Musa gibi, dalaletin ve þirkin sihirlerini ibtal eden Risâle-i Nur'un þimdilik en son ve âhir risalesine Asâ-yý Musa namýný vererek iþaretle beraber, manevî karanlýklarý daðýtacaðýný müjde ediyor. Evet وَ بِاْلآيَةِ الْكُبْرَى kelimesiyle Yedinci Þua'a iþareti, kuvvetli karineler ile isbat edildiði gibi, ayný kelime, diðer bir mana ile elhak Risâle-i Nur'un Âyet-ül Kübrasý hükmünde ve ekser risalelerin ruhlarýný cem'eden ve Arabî bulunan Yirmidokuzuncu Lem'aya bu kelâm, "müstetbeat-üt terakib" kaidesiyle ona bakýyor, efradýna dâhil ediyor. Öyle ise Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) dahi bu fýkradan ona bakýp iþaret eder diyebiliriz. Hem sair iþaratýn karinesiyle, hem Mektûbat'tan sonra Lem'alar'a baþka bir tarz-ý ibare ile îma ederek; Lem'alarýn en parlaðýnýn te'lifi, dehþetli bir zamanda ve hapis ve idamdan kurtulmak ve emniyet ve selâmet bulmak için, mana-yý mecazî ve mefhum-u iþarî ile, Hazret-i Ali (R.A.) kendi lisanýný, büyük tehlikelerde bulunan müellifin hesabýna istimal ederek; وَ بِاْلآيَةِ الْكُبْرَى اَمِنِّى مِنَ الْفَجَتْ yani "Ya Rab! Beni kurtar, eman ve emniyet ver" diye dua etmesiyle, tam tamýna Eskiþehir hapishanesinde idam ve uzun hapis tehlikesi içinde te'lif edilen Yirmidokuzuncu Lem'anýn ve sahibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle, kelâm zýmnî ve iþarî delalet ettiðinden diyebiliriz ki; Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) dahi bundan, ona iþaret eder. Hem Otuzuncu Lem'a namýnda ve altý nükte olan risâle-i esmaya bakarak وَ بِاَسْمَائِكَ الْحُسْنَى deyip, sair iþaratýn karinesiyle, hem Yirmidokuzuncu Lem'aya takib karinesiyle, hem ikisinin isimde ve esma lafzýnda tevafuk karinesiyle, hem teþettüt-ü hale ve sýkýntýlý bir gurbete ve periþaniyete düþen müellifi, onun te'lifi bereketiyle teselli

 

sh: » (Þ: 621)

 

ve tahammül bulmasýna ve mana-yý mecazî cihetinde, Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) lisanýyla kendine dua olan وَ بِاَسْمَائِكَ الْحُسْنَى اَجِرْنِى مِنَ الشَّتَتْ yani ism-i azam olan o esma risalesinin bereketiyle beni teþettütten, periþaniyetten hýfzeyle ya Rabbi meali, tam tamýna o risale ve sahibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle kelâm mecazî delalet ve Ýmam-ý Ali (R.A.) ise gaybî iþaret eder diyebiliriz.

 

Hem madem Celcelutiye'nin aslý vahiydir ve esrarlýdýr ve gelecek zamana bakýyor ve gaybî umûr-u istikbaliyeden haber veriyor. Ve madem Kur'an itibariyle bu asýr dehþetlidir ve Kur'an hesabýyla, Risâle-i Nur bu karanlýk asýrda ehemmiyetli bir hâdisedir. Ve madem sarahat derecesinde çok karine ve emarelerle; Risâle-i Nur Celcelutiye'nin içine girmiþ, en mühim yerinde yerleþmiþ. Ve madem Risâle-i Nur ve eczalarý bu mevkie lâyýktýrlar ve Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) nazar-ý takdirine ve tahsinine ve onlardan haber vermesine liyakatlarý ve kýymetleri var. Ve madem Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) Siracünnur'dan zâhir bir surette haber verdikten sonra ikinci derecede perdeli bir tarzda Sözler'den, sonra Mektublar'dan, sonra Lem'alar'dan, risalelerdeki ayný tertib, ayný makam, ayný numara tahtýnda, kuvvetli karinelerin sevkiyle kelâm delalet ve Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) iþaret ettiðini isbat eylemiþ. Ve madem baþta بَدَئْتُ بِبِسْمِ اللّهِ رُوحِى بِهِ اهْتَدَتْ اِلَى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ risalelerin baþý ve Birinci Söz olan Bismillah Risalesi'ne baktýðý gibi, kasem-i câmi-i muazzamýn âhirinde, risalelerin kýsm-ý âhirleri olan son Lem'alar'a ve Þualar'a, hususan bir âyet-ül kübrâ-yý tevhid olan Yirmidokuzuncu Lem'a-i hârika-i Arabiye ve Risâle-i Esma-i Sitte ve Risâle-i Ýþarat-ý Huruf-u Kur'aniye ve bilhassa þimdilik en âhir Þua ve Âsâ-yý Musa gibi, dalaletlerin bütün manevî sihirlerini ibtal edebilen bir mahiyette bulunan ve bir manada Âyet-ül Kübrâ namýný alan risâle-i hârikaya bakýyor gibi bir tarz-ý ifade görünüyor. Ve madem birtek mes'elede bulunan emareler ve karineler, mes'elenin vahdeti haysiyetiyle, emareler birbirine kuvvet verir, zaîf bir münasebetle bir tereþþuh dahi menbaýna ilhak edilir. Elbette bu yedi aded esaslara istinaden deriz: Hazret-i Ýmam-ý

 

 

 

sh: » (Þ: 622)

 

Ali (R.A.) nasýlki meþhur Sözler'e tertibleri üzerine iþaret etmiþ ve Mektûbat'tan bir kýsmýna ve Lem'alar'dan en mühimlerine tertible bakmýþ; öyle de بِاَسْمَائِكَ الْحُسْنَى اَجِرْنِى مِنَ الشَّتَتْ cümlesiyle, Otuzuncu Lem'aya, yani müstakil Lem'alardan en son olan Esma-i Sitte Risalesi'ne tahsin ederek bakýyor. Ve حُرُوفٌ لِبَهْرَامٍ عَلَتْ وَ تَشَامَخَتْ kelâmýyla dahi, Otuzuncu Lem'ayý takib eden Ýþarat-ý Huruf-u Kur'aniye Risalesi'ni takdir edip, iþaretle tasdik ediyor. وَ اسْمُ عَصَا مُوسَى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ kelimesiyle dahi þimdilik en âhir risale ve tevhid ve îmanýn elinde Âsâ-yý Musa gibi hârikalý, en kuvvetli bürhan olan mecmua risalesini senakârane remzen gösteriyor gibi bir tarz-ý ifadeden bilâperva hükmediyoruz ki: Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) hem Risâle-i Nur'dan, hem çok ehemmiyetli risalelerinden mana-yý hakikî ve mecazî ile; iþarî ve remzî ve îmaî ve telvihî bir surette haber veriyor. Kimin þüphesi varsa, iþaret olunan risalelere bir kerre dikkatle baksýn. Ýnsafý varsa, þüphesi kalmaz zannediyorum.

 

Buradaki mana-yý iþarî ve medlûl-ü mecazîlere, karinelerin en güzeli ve latifi; ayný tertibi muhafaza ile verilen isimlerin münasebetidir. Meselâ: Yirmidokuz, otuz ve otuzbir ve otuziki mertebe-i ta'dadda, Yirmidokuz ve Otuz ve Otuzbir ve Otuzikinci Sözler'e gayet münasib isimler ile; baþta, Sözler'in baþý olan Birinci Söz'e, ayný Besmele sýrrýyla ve âhirde, þimdilik risalelerin âhirine mahiyetini gösterir lâyýk birer isim vererek iþaret etmesi gerçi gizli ise de, fakat çok güzeldir ve letafetlidir. Ben itiraf ediyorum ki: Böyle makbul bir eserin mazharý olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatým yoktur. Fakat küçük ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca dað gibi bir aðacý halketmek; kudret-i Ýlahiyenin þe'nindendir ve âdetidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki: Risâle-i Nur'u senadan maksadým, Kur'anýn hakikatlarýný ve îmanýn rükünlerini teyid ve isbat ve neþirdir.

 

Hâlýk-ý Rahîmime yüzbinler þükrolsun ki; kendimi kendime beðendirmemiþ, nefsimin ayýblarýný ve kusurlarýný bana göstermiþ ve o nefs-i emmareyi, baþkalara beðendirmek arzusu kalmamýþ. Kabir kapýsýnda bekleyen bir adam, arkasýndaki fâni dünya-

 

 

 

sh: » (Þ: 623)

 

ya riyakârane bakmasý, acýnacak bir hamakattýr ve dehþetli bir hasarettir. Ýþte bu halet-i ruhiye ile, yalnýz hakaik-i îmaniyenin tercümaný olan Risâle-i Nur'un doðru ve hak olduðuna latif bir münasebet söyleyeceðim. Þöyle ki:

 

Celcelutiye, Süryanîce bedi' demektir ve bedi' manasýndadýr. Ýbareleri bedi' olan Risâle-i Nur, Celcelutiye'de mühim bir mevki tutup ekser yerlerinde tereþþuhatý göründüðünden, kasidenin ismi ona bakýyor gibi verilmiþ. Hem þimdi anlýyorum ki; eskiden beri benim liyakatým olmadýðý halde bana verilen Bediüzzaman lâkabý benim deðildi, belki Risâle-i Nur'un manevî bir ismi idi. Zâhir bir tercümanýna âriyeten ve emaneten takýlmýþ. Þimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiþ. Demek, Süryanîce bedi' manasýnda ve kasidede tekerrürüne binaen kasideye verilen Celcelutiye ismi iþarî bir tarzda, bid'at zamanýnda çýkan Bediülbeyan ve Bediüzzaman olan Risâle-i Nur'un hem ibare, hem mana, hem isim noktalarýyla bedi'liðine münasebetdarlýðýný ihsas etmesine ve bu isim bir parça ona da bakmasýna ve bu ismin müsemmasýnda, Risâle-i Nur çok yer iþgal ettiði için, hak kazanmýþ olmasýna.. tahmin ediyorum. رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا

 

Sekizinci Remz: Bu remzin beyanýndan evvel en mühim iki suale cevab yazýlacak.

 

Birinci Sual: Bütün kýymetdar kitablar içinde Risâle-i Nur, Kur'anýn iþaretine ve iltifatýna ve Hazret-i Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) takdir ve tahsinine ve Gavs-ý Azam'ýn teveccüh ve tebþirine vech-i ihtisasý nedir? O iki zâtýn kerametle Risâle-i Nur'a bu kadar kýymet ve ehemmiyet vermesinin hikmeti nedir?

 

Elcevab: Malûmdur ki, bazý vakit olur bir dakika; bir saat ve belki bir gün, belki seneler kadar.. ve bir saat; bir sene, belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur. Meselâ: Bir dakikada þehid olan bir adam, bir velayet kazanýr; ve soðuðun þiddetinden incimad etmek zamanýnda ve düþmanýn dehþet-i hücumunda bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmüne geçebilir. Ýþte aynen öyle de: Risâle-i Nur'a verilen ehemmiyet dahi, zamanýn ehemmiyetinden, hem bu asrýn þeriat-ý Muhammediyeye (A.S.M.) ve þeair-i Ahmediyeye (A.S.M.) ettiði tahribatýn dehþetinden, hem bu âhirzamanýn fitnesinden eski zamandan beri bütün ümmet istiaze etmesi cihetinden, hem o fitnelerin savletinden mü'minlerin îmanlarýný kurtarmasý noktasýndan Risâle-i Nur öyle bir ehemmiyet kes-

 

 

 

sh: » (Þ: 624)

 

betmiþ ki; Kur'an ona kuvvetli iþaretle iltifat etmiþ ve Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) üç kerametle ona beþaret vermiþ ve Gavs-ý Azam (R.A.) kerametkârane ondan haber verip tercümanýný teþci' etmiþ. Evet bu asrýn dehþetine karþý, taklidî olan itikadýn istinad kal'alarý sarsýlmýþ ve uzaklaþmýþ ve perdelenmiþ olduðundan; her mü'min, tek baþýyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir îman-ý tahkikî lâzýmdýr ki dayanabilsin. Risâle-i Nur bu vazifeyi; en dehþetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacaðý bir tarzda, hakaik-i Kur'aniye ve îmaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek, o îman-ý tahkikîyi taþýyan hâlis ve sadýk þakirdleri dahi, bulunduklarý kasaba, karye ve þehirlerde -hizmet-i îmaniye itibariyle- âdeta birer gizli kutub gibi, mü'minlerin manevî birer nokta-i istinadý olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüþülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadlarý cesur birer zabit gibi, kuvve-i maneviyeyi ehl-i îmanýn kalblerine verip, mü'minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar.

 

Ýkinci Sual: Keramet izhar edilmezse daha evlâ olduðu halde, neden sen ilân edersin?

 

Elcevap: Bu, bana ait bir keramet deðildir. Belki Kur'anýn i'caz-ý manevîsinden tereþþuh ederek has bir tefsirinden keramet suretinde bizlere ve ehl-i îmana bir ikram-ý Rabbanî ve in'am-ý Ýlahîdir. Elbette mu'cize-i Kur'aniye ve onun lem'alarý izhar edilir. Ve nimet ise, þükür niyetiyle ilân etmek, bir tahdis-i nimettir. وَ اَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ âyeti izharýna emreder. Benim için medar-ý fahr ve gurur olacak bir liyakatým ve istihkakým olmadýðýný kasemle itiraf ediyorum. Ben çekirdek gibi çürüdüm ve kurudum. Bütün kýymet ve hayat ve þeref o çekirdekten çýkan þecere-i Risâle-i Nur ve mu'cize-i maneviye-i Kur'aniyeye geçmiþ biliyorum. Ve öyle itikad ettiðimden i'caz-ý Kur'anî hesabýna izhar ederim. Bütün kýymet bir mu'cize-i Kur'aniye olan Risâle-i Nur'dadýr. Hattâ eskiden beri taþýdýðým Bediüzzaman ismi onun imiþ, yine ona iade edildi. Risâle-i Nur ise, Kur'anýn malýdýr ve manasýdýr. Bu remizde hususî kanaatýmý teyid eden ve kendime mahsus çok emare ve karineler var. Fakat baþkalara isbat edemediðimden yazamýyorum. Yalnýz iki-üçüne iþaret etmeðe münasebet gelmiþ.

 

Birincisi: Ben Celcelutiye'yi okuduðum vakit, sair münacatlara muhalif olarak kendim bizzât hissiyatýmla münacat ediyorum

 

 

 

sh: » (Þ: 625)

 

diye hissederdim. Ve baþkasýnýn lisanýyla taklidkârane olmuyordu. Benim için gayet fýtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ý ruhiyeme hoþ bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risâle-i Nur ile münasebetini gördüm ve anladým ki; o halet, bu münasebetten ileri gelmiþ.

 

Ýkincisi: Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) baþta رُوحِى بِهِ اهْتَدَتْ اِلَى كَشْفِ اَسْرَارٍ بِبَاطِنِهِ انْطَوَتْ ve ortalarýnda

 

بِاَسْرَارِ عِلْمٍ يَا حَلِيمُ بِكَ انْجَلَتْ *وَاَمْنِحْنِى يَا ذَا الْجَلاَلِ كَرَامَةً ve âhirde:

 

وَ سِرُّ عُلُومٍ لِلْخَلاَئِقِ جُمِّعَتْ *مَقَالُ عَلِىٍّ وَابْنِ عَمِّ مُحَمَّدٍ Bir hazine-i ulûm olarak gösteriyor. Halbuki zâhirinde yalnýz bir münacattýr. Hattâ Ýmam-ý Ali'nin (R.A) hakikat-feþan sair kasideleri ve ilmî baþka münacatlarý gibi, esrar-ý ilmiye ile tam münasebeti görünmüyor. Benim hususî kanaatým þudur ki: Celcelutiye, madem Risâle-i Nur'u içine almýþ ve sînesine basýp manevî veled gibi kabul etmiþ, elbette وَ سِرُّ عُلُومٍ لِلْخَلاَئِقِ جُمِّعَتْ fýkrasý ile, kendi hazinesinin bir kýsým pýrlantalarýný âhir zamanda neþreden Risâle-i Nur'u þahid gösterip Celcelutiye'yi bir hazine-i ulûm ve bir define-i ilmiyedir diye bihakkýn medh ü sena edebilir.

 

Üçüncüsü: Malûmdur ki, bazan gayet küçük bir emare, bazý þerait dâhilinde gayet kuvvetli bir delil hükmüne geçer. Yakîn derecesinde kanaat verir. Bana böyle kanaat veren çok misallerinden yalnýz sâbýk beyan ettiðim birtek misal bana kâfi geliyor. Þöyle ki:

 

Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fýkrasýyla Risâle-i Nur'u tarihiyle ve ismiyle ve mahiyetiyle ve esaslarýyla ve hizmetiyle ve vazifesiyle gösterdikten sonra, Süryanîce isimleri ta'dad ederek münacat eder. Otuziki veya otuzüç aded isimlerde iki defa بَعْدَهَا kelimesini tekrar eder. Biri, yirmiyedincide

 

 

 

sh: » (Þ: 626)

 

وَ ذَيْمُوخٍ بَعْدَهَا ; diðeri, otuzbirde وَ بَازُوخٍ بَعْدَهَا der. Ýþte Risâle-i Nur'un Sözler'i otuzüç ve bir cihette otuziki.. ve Mektûbat namýndaki risalelerin dahi bir cihette otuziki ve bir cihette otuzüç olup bu münacatla mutabýk olmasý ve yalnýz risale þeklinde iki aded zeyilleri bulunmasý ve o zeyillerin birisi Yirmiyedinci Söz'ün ehemmiyetli zeyli ve diðeri Otuzbirinci Söz'ün kýymetdar zeyli olmasý ve o iki zeyl risalesinin müstakil mertebe ve numaralarý bulunmamasý ve بَعْدَهَا kelimesi dahi ayný yerde, ayný manada tevafuk etmesi bana iki kerre iki dört eder derecesinde kanaat veriyor ki; Hazret-i Ýmam-ý Ali (R.A.) tebeî bir mana ile ve iþarî bir mefhum ile Risâle-i Nur'a, hattâ zeyillerine bakmak için öyle yapmýþ. Daha çok karineler ve birer Söz'e iþaret eden münasebetler var. Fakat gizli ve ince olduklarýndan zikredilmedi. (Haþiye)

 

(Haþiye): Meselâ, yirmisekizinci mertebede وَبِسُورَةِ التَّهْمِيزِ kelimesiyle Yirmisekizinci Söz'ün âhiri olan Cehennem mes'elesinin çok kuvvetli bir bürhanýna iþaret edip baþtaki Cennet mes'elesinin yalnýz iki-üç sual ve cevaba dair bahsi ise, baþka yerde iþaret ettiðinden münasebet gizlenmiþ. Hem meselâ ikinci mertebede يس kelimesiyle, hem Ýkinci Söz'e, hem Ýkinci Mektub'a, hem Ýkinci Lem'aya, hem Ýkinci Þua'a baktýðýndan münasebet geniþlendiðinden gizlenmiþ.

 

Hem meselâ: يس ve ها ve يا ve عَيْن ve صاَد yani كهيعص beþinci mertebede bulunmasý, hem Beþinci Söz'e, hem Beþinci Mektub'a, hem Beþinci Lem'aya ve Dördüncü Þua olan Âyet-i Hasbiye Risalesi'ne, hem Üçüncü Þua olan Münacat'a baktýðý cihetle münasebet geniþlenmiþ, gizlenmiþ. Buna baþkalarý kýyas edilsin.

 

sh: » (Þ: 627)

 

لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ { وَاللّهُ اَعْلَمُ بِالصَّوَابِ

 

اَستَغْفِرُاللّهَ مِنْ خَطَائِ وَخَطِيئَاتِى وَ مِنْ سَهْوِى وَغَلَطَاتِى وَالْحَمْدُ لِلّهِ عَلَى نِعْمَةِ اْلاِيمَانِ وَ الْقُرْآنِ بِعَدَدِ حَاصِلِ ضَرْبِ حُرُوفِ رَسَائِلِ النُّورِ الْمَقْرُوئَةِ وَ الْمَكْتُوبَةِ وَ الْمُتَمَثِّلَةِ فِى الْهَوَاءِ فِى عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ حَيَاتِى فِى الدُّنْيَا وَ الْبَرْزَخِ وَ اْلآخِرَةِ

 

اَللّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ اَصْحَابِهِ بِعَدَدِ هَا وَارْحَمْنَا وَ ارْحَمْ طَلَبَةَ رَسَائِلِ النُّورِ بِعَدَدِ هَا آمِينَ وَ الْحَمْدُ ِللّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

 

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...