Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

3. Þua


EMRE

Empfohlene Beiträge

Üçüncü Þua

 

Mukaddime

 

Bu Sekizinci Hüccet-i Ýmaniye; vücub-u vücuda ve vahdaniyete delalet ettiði gibi, hem delail-i kat'iye ile rububiyetin ihatasýna ve kudretinin azametine delalet eder. Hem hâkimiyetinin ihatasýna ve rahmetinin þümulüne dahi delalet ve isbat eder. Hem kâinatýn bütün eczasýna hikmetinin ihatasýný ve ilminin þümulünü isbat eder.

 

Elhasýl: Bu Sekizinci Hüccet-i Ýmaniyenin herbir mukaddimesinin sekiz neticesi var. Sekiz mukaddimelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle isbat eder ki; bu cihette bu Sekizinci Hüccet-i Ýmaniyede yüksek meziyetler vardýr.

 

[bu Risâle-i Münacat, hem vücub-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haþmet-i rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüs'at-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i ilim, hem þümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ý îmaniyeyi hârika bir îcaz içinde fevkalâde bir kat'iyet ve hâlisiyet ve yakîniyet ile isbat eder. Haþre iþaratý ve bilhassa âhirdeki þiddetli iþaratý çok kuvvetlidir.]

 

Said Nursi.

 

***

 

sh: » (Þ:41)

 

Münacat

 

 

 

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

 

اِنَّ فِى خَلْقِ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِى َتجْرِى فِى الْبَحْرِ ِبمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَا اَنْزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَاَحْيَا بِهِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ اْلمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَاْلاَرْضِ لاَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

 

[Üçüncü Þua olan bu Münacat Risalesi, mezkûr âyetin bir nevi tefsiridir.]

 

Ya Ýlahî ve ya Rabbî! Ben îmanýn gözüyle ve Kur'anýn talimiyle ve nuruyla ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn dersiyle ve Ýsm-i Hakîm'in göstermesiyle görüyorum ki: Semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki; böyle intizamýyla senin mevcudiyetine iþaret ve delalet etmesin. Ve hiçbir ecram-ý semaviye yoktur ki; sükûtuyla gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarýyla, senin rububiyetine ve vahdetine þehadeti ve iþareti olmasýn. Ve hiçbir yýldýz yoktur ki; mevzun hilkatýyla, muntazam vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün yýldýzlara mümaselet ve müþabehet sikkesiyle senin haþmet-i uluhiyetine ve vahdaniyetine iþaret ve þehadette bulunmasýn. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yýldýz yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve itaatli müsahhariyetiyle ve in-

 

sh: » (Þ:42)

 

tizamlý vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u vücuduna þehadet ve saltanat-ý uluhiyetine iþaret etmesin!..

 

Evet gökler; sekeneleriyle, herbiri tek baþýyla þehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasýyla derece-i bedahette, -ey zemin ve gökleri yaratan yaratýcý!- senin vücub-u vücuduna öyle zâhir þehadet.. -ve ey zerratý, muntazam mürekkebatýyla tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yýldýzlarý manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!- senin vahdetine ve birliðine öyle kuvvetli þehadet ederler ki, göðün yüzünde bulunan yýldýzlar sayýsýnca nurani bürhanlar ve parlak deliller o þehadeti tasdik ederler. Hem bu safi, temiz, güzel gökler; fevkalâde büyük ve fevkalâde sür'atli ecramýyla muntazam bir ordu ve elektrik lâmbalarýyla süslenmiþ bir saltanat donanmasý vaziyetini göstermek cihetiyle, senin rububiyetinin haþmetine ve herþeyi icad eden kudretinin azametine zâhir delalet.. ve hadsiz semavatý ihata eden hâkimiyetinin ve herbir zîhayatý kucaðýna alan rahmetinin hadsiz geniþliklerine kuvvetli iþaret.. ve bütün mahlukat-ý semaviyenin bütün iþlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin herþeye ihatasýna ve hikmetinin her iþe þümulüne þüphesiz þehadet ederler. Ve o þehadet ve delalet o kadar zâhirdir ki; güya yýldýzlar, þahid olan göklerin þehadet kelimeleri ve tecessüm etmiþ nurani delilleridirler. Hem semavat meydanýnda, denizinde, fezasýndaki yýldýzlar ise; muti' neferler, muntazam sefineler, hârika tayyareler, acaib lâmbalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ý uluhiyetinin þa'þaasýný gösteriyorlar. Ve o ordunun efradýndan bir yýldýz olan güneþimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delalet ve ihtarýyla, güneþin sair arkadaþlarý olan yýldýzlarýn bir kýsmý âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz deðiller; belki bâki olan âlemlerin güneþleridirler.

 

Ey Vâcib-ül Vücud! Ey Vâhid-i Ehad! Bu hârika yýldýzlar, bu acib güneþler, aylar; senin mülkünde, senin semavatýnda, senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve senin idare ve tedbirin ile teshir ve tanzim ve tavzif edilmiþlerdir. Bütün o ecram-ý ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Hâlýk'a tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ý hal ile "Sübhanallah, Allahü Ekber" derler. Ben dahi onlarýn bütün tesbihatýyla seni takdis ederim.

 

Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyasýndan ihtifa etmiþ olan Kadîr-i Zülcelal! Ey Kadir-i Mutlak! Kur'an-ý Hakîminin dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle anladým: Nasýlki gökler, yýldýzlar, senin mevcudiyetine

 

sh: » (Þ:43)

 

ve vahdetine þehadet ederler.. öyle de; cevv-i sema bulutlarýyla ve þimþekleri ve ra'dlarý ve rüzgârlarýyla ve yaðmurlarýyla, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine þehadet ederler.

 

Evet camid, þuursuz bulut, âb-ý hayat olan yaðmuru, muhtaç olan zîhayatlarýn imdadýna göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karýþýk tesadüf karýþamaz. Hem elektriðin en büyüðü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine iþaret ederek ondan istifadeye teþvik eden þimþek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yaðmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayý konuþturan ve tesbihatýnýn gürültüsüyle gökleri çýnlatan ra'dat dahi, lisan-ý kal ile konuþarak seni takdis edip, Rububiyetine þehadet eder. Hem zîhayatlarýn yaþamasýna en lüzumlu rýzký ve istifadece en kolayý ve nefesleri vermek ve nüfuslarý rahatlandýrmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi âdeta bir hikmete binaen "levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder, sonra bozar tahtasý" suretine çevirmekle, senin faaliyet-i kudretine iþaret ve senin vücuduna þehadet ettiði gibi, senin merhametinle bulutlardan saðýp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle, senin vüs'at-i rahmetine ve geniþ þefkatine þehadet eder.

 

Ey Mutasarrýf-ý Fa'al ve ey Feyyaz-ý Müteâl! Senin vücub-u vücuduna þehadet eden bulut, berk, ra'd, rüzgâr, yaðmur; birer birer þehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasýyla keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardým etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve birliðine gayet kuvvetli iþaret ederler. Hem koca fezayý bir mahþer-i acaib yapan ve bazý günlerde birkaç defa doldurup boþaltan rububiyetinin haþmetine ve o geniþ cevvi, yazar deðiþtirir bir levha gibi ve sýkar ve onunla zemin bahçesini sulattýrýr bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin azametine ve herbir þeye þümulüne þehadet ettikleri gibi; umum zemine ve bütün mahlukata cevv perdesi altýnda bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz geniþliklerine ve herþeye yetiþmelerine delalet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakîmane vazifelerde istihdam ve bulut ve yaðmur, o kadar alîmane faidelerde istimal olunur ki; herþeye ihata eden bir ilim ve herþeye þamil bir hikmet olmazsa, o istimal, o istihdam olamaz.

 

Ey Fa'alün Limâ Yürid! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümune-i haþir ve kýyamet göstermek, bir saatte yazý kýþa ve kýþý yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem gayba gönder-

 

sh: » (Þ:44)

 

mek misillü þuunatta bulunan kudretin; dünyayý âhirete çevirecek ve âhirette þuunat-ý sermediyeyi gösterecek iþaretini veriyor.

 

Ey Kadîr-i Zülcelal! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yaðmur, berk ve ra'd; senin mülkünde, senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle müsahhar ve vazifedardýrlar. Mahiyetçe birbirinden uzak olan bu feza mahlukatý, gayet sür'atli ve âni emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren âmir ve hâkimlerini takdis ederek, rahmetini medh ü sena ederler.

 

Ey Arz ve Semavatýn Hâlýk-ý Zülcelali! Senin Kur'an-ý Hakîminin talimiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn dersiyle îman ettim ve bildim ki: Nasýl semavat yýldýzlarýyla ve cevv-i feza müþtemilatýyla senin vücub-u vücuduna ve senin birliðine ve vahdetine þehadet ediyorlar. Öyle de: Arz bütün mahlukatýyla ve ahvaliyle senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatý adedince þehadetler ve iþaretler ederler. Evet zeminde hiçbir tahavvül ve aðaç ve hayvanlarýnda her senede urbasýný deðiþtirmek gibi hiçbir tebeddül -cüz'î olsun, küllî olsun- yoktur ki; intizamýyla, senin vücuduna ve vahdetine iþaret etmesin. Hem hiçbir hayvan yoktur ki, za'fiyet ve ihtiyacýnýn derecesine göre verilen rahîmane rýzkýyla ve yaþamasýna lüzumu bulunan cihazatýn hakîmane verilmesiyle, senin varlýðýna ve birliðine þehadeti olmasýn. Hem her baharda gözümüz önünde icad edilen nebatat ve hayvanattan hiçbir tanesi yoktur ki, san'at-ý acibesiyle ve latif zînetiyle ve tam temeyyüziyle ve intizamýyla ve mevzuniyetiyle seni bildirmesin. Ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin hârikalarý ve mu'cizeleri; mahdud ve maddeleri bir ve müteþabih olan yumurta ve yumurtacýklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden; yanlýþsýz, mükemmel, süslü, alâmet-i farikalý olarak yaratýlýþlarý, Sâni'-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir þehadettir ki, ziyanýn güneþe þehadetinden daha kuvvetli ve parlaktýr. Hem hava, su, nur, ateþ, toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki, þuursuzluklarýyla beraber, þuurkârane, mükemmel vazifeleri görmesiyle, basit ve istilâ edici, intizamsýz, heryere daðýlmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsulleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, senin birliðine ve varlýðýna þehadeti bulunmasýn.

 

Ey Fâtýr-ý Kadîr! Ey Fettah-ý Allâm! Ey Fa'al-i Hallak! Nasýl Arz, bütün sekenesiyle Hâlýkýnýn Vâcib-ül Vücud olduðuna þehadet eder.. öyle de: Senin -ey Vâhid-i Ehad, ey Hannan-ý Mennan, ey Vehhab-ý Rezzak!- vahdetine ve ehadiyetine, yüzündeki sikkesiyle

 

sh: » (Þ:45)

 

ve sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve birbirine yardým etmek ve onlara bakan rububiyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyetine þehadet, belki mevcudat adedince þehadetler eder. Hem nasýl zemin bir ordugâh, bir meþher, bir talimgâh vaziyetiyle.. ve nebatat ve hayvanat fýrkalarýnda bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrý ayrý cihazatlarý muntazaman verilmesiyle, senin rububiyetinin haþmetine ve kudretinin herþeye yetiþmesine delalet eder; öyle de: Hadsiz bütün zîhayatýn ayrý ayrý rýzýklarý, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan, rahîmane, kerîmane verilmesi ve hadsiz o efradýn kemal-i musahhariyetle evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin herþeye þümulünü ve hâkimiyetinin herþeye ihatasýný gösteriyor. Hem zeminde deðiþmekte bulunan mahlukat kafilelerinin sevk ve idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatýn idare ve tedbirleri dahi, herþeye taalluk eden bir ilim ile ve herþeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delalet eder. Hem zeminde kýsa bir zamanda hadsiz vazifeler gِören ve hadsiz bir zaman yaþayacak gibi istidad ve manevî cihazat ile techiz edilen ve zemin mevcudatýna tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ý dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ý zeminde ve bu muvakkat meþherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ý rububiyet, bu hadsiz hitabat-ý Sübhaniye ve bu gayetsiz ihsanat-ý Ýlahiye, elbette ve herhalde bu kýsacýk ve hüzünlü ömre ve bu karýþýk kederli hayata, bu belalý ve fâni dünyaya sýðýþmaz. Belki ancak baþka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ý saadet için olabildiði cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ý uhreviyeye iþaret, belki þehadet eder.

 

Ey Hâlýk-ý Külli Þey! Zeminin bütün mahlukatý, senin mülkünde, senin arzýnda, senin havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve musahhardýrlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müþahede edilen bir rububiyet, öyle ihata ve þümul gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastýr ve her taraftaki icraatý öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzi kabul etmeyen bir küll ve inkýsamý imkânsýz bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rububiyet olduðunu bildiriyor. Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ý kalden daha zâhir hadsiz lisanlarla Hâlýkýný takdis ve tesbih ve nihayetsiz nimetlerinin lisan-ý halleriyle Rezzak-ý Zülcelalinin hamd ve medh ü senasýný ediyorlar.

 

sh: » (Þ:46)

 

Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyasýndan istitar etmiþ olan Zât-ý Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatýyla; seni kusurdan, aczden, þerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalarýyla sana hamd ve þükrederim.

 

Ey Rabb-ül Berri Ve-l Bahr! Kur'anýn dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle anladým ki: Nasýl gökler ve feza ve zemin senin birliðine ve varlýðýna þehadet ederler.. öyle de: Bahirler, nehirler ve çeþmeler ve ýrmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde þehadet ederler. Evet bu dünyamýzýn menba-ý acaib buhar kazanlarý hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcud, hattâ hiçbir katre su yoktur ki; vücuduyla, intizamýyla, menfaatýyla ve vaziyetiyle Hâlýkýný bildirmesin. Ve basit bir kumda ve basit bir suda rýzýklarý mükemmel bir surette verilen garib mahluklardan ve hilkatlarý gayet muntazam hayvanat-ý bahriyeden, hususan bir tanesi, bir milyon yumurtacýklarý ile denizleri þenlendiren balýklardan hiç birisi yoktur ki, hilkatýyla ve vazifesiyle ve idare ve iaþesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanýna iþaret ve Rezzakýna þehadet etmesin.

 

Hem denizde kýymetdar, hasiyetli, zînetli cevherlerden hiç birisi yoktur ki, güzel hilkatýyla ve cazibedar fýtratýyla ve menfaatli hasiyetiyle seni tanýmasýn, bildirmesin. Evet onlar birer birer þehadet ettikleri gibi; heyet-i mecmuasýyla, beraberlik ve birbiri içinde karýþmak ve sikke-i hilkatte birlik ve icadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk noktalarýndan, senin vahdetine þehadet ettikleri gibi; arzý, topraðýyla beraber bu küre-i arzý kuþatan muhit denizlerini muallakta durdurmak ve dökmeden ve daðýtmadan güneþin etrafýnda gezdirmek ve topraðý istila ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan, mütenevvi ve muntazam hayvanatýný ve cevherlerini halketmek ve erzak ve sair umûrlarýný küllî ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lâzým gelen hadsiz cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarýndan, senin varlýðýna ve Vâcib-ül Vücud olduðuna mevcudatý adedince iþaretler ederek þehadet eder. Ve senin saltanat-ý rububiyetinin haþmetine ve herþeye muhit olan kudretinin azametine pek zâhir delalet ettikleri gibi, göklerin fevkindeki gayet büyük ve muntazam yýldýzlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaþe edilen balýklara kadar herþeye yetiþen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz geniþliklerine delalet.. ve intizamatýyla ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin herþeye muhit ilmine ve herþeye þamil hikmetine iþaret ederler. Ve senin bu misafirhane-i dünya

 

sh: » (Þ:47)

 

da yolcular için böyle rahmet havuzlarýn bulunmasý ve insanýn seyr ü seyahatýna ve gemisine ve istifadesine musahhar olmasý iþaret eder ki; yolda yapýlmýþ bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden zât, elbette makarr-ý saltanat-ý ebediyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuþ ki, bunlar onlarýn fâni ve küçük nümuneleridirler. Ýþte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda arzýn etrafýnda vaziyet-i acibesiyle bulunmasý ve denizlerin mahlukatý dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki; yalnýz senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin mülkünde, senin emrine musahhardýrlar. Ve lisan-ý halleriyle Hâlýkýný takdis edip "Allahü Ekber" derler.

 

Ey daðlarý zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelal! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakîminin dersiyle anladým ki, nasýl denizler acaibleriyle seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar.. öyle de: Daðlar dahi, zelzele tesiratýndan zeminin sükûnetine ve içindeki dâhilî inkýlabat fýrtýnalarýndan sükûtuna ve denizlerin istilasýndan kurtulmasýna ve havanýn gazat-ý muzýrradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarýna ve zîhayatlara lâzým olan madenlerin hazinedarlýðýna ettiði hizmetleriyle ve hikmetleriyle seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar. Evet daðlardaki taþlarýn enva'ýndan ve muhtelif hastalýklara ilâç olan maddelerin aksamýndan ve zîhayata, hususan insanlara çok lâzým ve çok mütenevvi olan madeniyatýn ecnasýndan ve daðlarý, sahralarý çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle þenlendiren nebatatýn esnafýndan hiçbirisi yoktur ki; tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamýyla, hüsn-ü hilkatýyla, faideleriyle.. hususan madeniyatýn tuz, limontuzu, sulfato ve þap gibi sureten birbirine benzemekle beraber tadlarýnýn þiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatýn basit bir topraktan çeþit çeþit enva'larýyla, ayrý ayrý çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz Rahîm ve Kerim bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahetle þehadet ettikleri gibi; heyet-i mecmuasýndaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menþe' ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylýk ve çokluk ve yapýlmakta çabukluk noktalarýndan, Sâniin vahdetine ve ehadiyetine þehadet ederler.

 

Hem nasýlki daðlarýn yüzünde ve karnýndaki masnu'lar, zeminin her tarafýnda, herbir nevi ayný zamanda, ayný tarzda, yanlýþsýz, gayet mükemmel ve çabuk yapýlmalarý ve bir iþ bir iþe mani olmadan, sair neviler ile beraber karýþýk iken, karýþtýrmaksýzýn

 

sh: » (Þ:48)

 

icadlarý; senin rububiyetinin haþmetine ve hiçbir þey ona aðýr gelmeyen kudretinin azametine delalet eder; öyle de: Zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahluklarýn hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi hastalýklarýný, hattâ muhtelif zevklerini ve ayrý ayrý iþtihalarýný tatmin edecek bir surette, daðlarýn yüzlerini ve içlerini muntazam eþcar ve nebatat ve madeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz geniþliðine ve hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atine delalet.. ve toprak tabakatý içinde, gizli ve karanlýk ve karýþýk bulunduðu halde; bilerek, görerek, þaþýrmayarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, senin herþeye taalluk eden ilminin ihatasýna ve herbir þeyi tanzim eden hikmetinin bütün eþyaya þümulüne ve ilâçlarýn ihzaratý ve madenî maddelerin iddiharatýyla rububiyetinin rahîmane ve kerîmane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlý letaifine pek zâhir bir surette iþaret ve delalet ederler.

 

Hem bu dünya hanýnda misafir yolcular için, koca daðlarý levazýmatlarýna ve istikbaldeki ihtiyaçlarýna muntazam ihtiyat deposu ve cihazat anbarý ve hayata lüzumu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde iþaret, belki delalet, belki þehadet eder ki;

 

bu kadar kerim ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve þefkatperver ve bu kadar kadîr ve rububiyetperver bir Sâniin, elbette ve herhalde, çok sevdiði o misafirleri için, ebedî bir âlemde, ebedî ihsanatýnýn ebedî hazineleri vardýr. Buradaki daðlara bedel, orada yýldýzlar o vazifeyi görürler.

 

Ey Kadir-i Külli Þey! Daðlar ve içindeki mahluklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle müsahhar ve müdehhardýrlar. Onlarý bu tarzda tavzif ve teshir eden Hâlýkýný takdis ve tesbih ederler.

 

Ey Hâlýk-ý Rahman ve ey Rabb-i Rahîm! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle ve Kur'an-ý Hakîminin dersiyle anladým: Nasýlki sema ve feza ve arz ve deniz ve dað, müþtemilât ve mahluklarýyla beraber seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar.. öyle de: Zemindeki bütün aðaç ve nebatat, yapraklarý ve çiçekleri ve meyveleriyle, seni bedahet derecesinde tanýttýrýyorlar ve tanýyorlar. Ve umum eþcarýn ve nebatatýn cezbedarane hareket-i zikriyede bulunan yapraklarýndan ve zînetleriyle Sâniinin isimlerini tavsif ve tarif eden çiçeklerinden ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkâný olmayan hârika san'at içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve mizan içindeki zînet ve zînet içindeki nakýþlar ve nakýþlar içindeki güzel ve ayrý ayrý kokular ve kokular içindeki

 

sh: » (Þ:49)

 

meyvelerin muhtelif tatlarýyla, nihayetsiz Rahîm ve Kerim bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde þehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasýyla, bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müþabehet ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taalluk eden icad fiilleri ve Rabbanî isimlerde muvafakat ve o yüzbin enva'ýn hadsiz efradlarýný birbiri içinde þaþýrmayarak birden idareleri gibi noktalar, o Vâcib-ül Vücud Sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyetine dahi þehadet ederler. Hem nasýlki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine þehadet ediyorlar.. öyle de; rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teþekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradýn yüzbinler tarzda iaþe ve idareleri; þaþýrmayarak, karýþtýrmayarak mükemmel yapýlmasýyla, senin rububiyetinin vahdaniyetteki haþmetine ve bir baharý bir çiçek kadar kolay icad eden kudretinin azametine ve herþeye taallukuna delalet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafýnda, hadsiz hayvanatýna ve insanlara, hadsiz taamlarýn çeþit çeþit aksamýný ihzar eden rahmetinin hadsiz geniþliðine.. ve o hadsiz iþler ve in'amlar ve idareler ve iaþeler ve icraatlar kemal-i intizamla cereyanlarý ve herþey hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve müsahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delalet etmekle beraber o aðaçlarýn ve nebatlarýn ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin herbir þeyini, herbir iþini bilerek, görerek, faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapýlmakla, senin ilminin her þeye ihatasýna ve hikmetinin herþeye þümulüne pek zâhir bir surette delalet ve hadsiz parmaklarýyla iþaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemal-i san'atýna ve nihayet cemaldeki kemal-i nimetine hadsiz dilleriyle sena ve medhederler. Hem bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kýsa bir zamanda ve az bir ömürde, eþcar ve nebatatýn elleriyle, bu kadar kýymetdar ihsanlar ve nimetler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar iþaret belki þehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ý Rahîm, bütün ettiði masrafý ve ihsaný, kendini sevdirmek ve tanýttýrmak neticesinin aksiyle, yani bütün mahlukat tarafýndan "Bize tattýrdý, fakat yedirmeden bizi idam etti" dememek ve dedirmemek ve saltanat-ý uluhiyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müþtak dostlarýný mahrumiyet cihetinde düþmanlara çevirmemek noktalarýndan, elbette ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî býrakacaðý abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde, ebedî ve Cennet'e lâyýk bir surette meyvedar eþcar ve çiçekli nebatlar ihzar

 

sh: » (Þ:50)

 

etmiþtir. Buradakiler ise, müþterilere göstermek için nümunelerdir.

 

Hem aðaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrýca seni takdis eder. Hususan meyvelerin bedi' bir surette, etleri çok muhtelif, san'atlarý çok acib, çekirdekleri çok hârika olarak yapýlarak o yemek tablalarýný aðaçlarýn ellerine verip ve nebatlarýn baþlarýna koyarak zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ý hal olan tesbihatlarý, zuhurca lisan-ý kal derecesine çýkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irade ve ihsanatýnla, senin rahmet ve hikmetinle musahhardýrlar ve senin herbir emrine mutidirler.

 

Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey kibriya-yý azametinden tesettür etmiþ olan Sâni'-i Hakîm ve Hâlýk-ý Rahîm! Bütün eþcar ve nebatatýn, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle; seni kusurdan, aczden, þerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.

 

Ey Fâtýr-ý Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakîm'in dersiyle anladým ve îman ettim ki; nasýl nebatat ve eþcar seni tanýyorlar, senin sýfât-ý kudsiyeni ve esma-i hüsnaný bildiriyorlar.. öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kýsmý olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet muntazam saatler gibi iþleyen ve iþlettirilen dâhilî ve haricî âzalarýyla ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleþtirilen âlât ve duygularýyla ve cesedinde gayet san'atlý bir yapýlýþ ve gayet hikmetli bir tefriþ ve gayet dikkatli bir müvazene içinde konulan cihazat-ý bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sýfatlarýnýn tahakkukuna þehadet etmesin. Çünki bu kadar basirane nazik san'at ve þuurkârane ince hikmet ve müdebbirane tam müvazeneye, elbette kör kuvvet ve þuursuz tabiat ve serseri tesadüf karýþamazlar ve onlarýn iþi olamaz ve mümkün deðildir. Ve kendi kendine teþekkül edip öyle olmasý ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki o halde herbir zerresi; herbir þeyini ve cesedinin teþekkülünü, belki dünyada alâkadar olduðu herþeyini bilecek, görecek, yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalý bir ilim ve kudreti bulunacak. Sonra teþkil-i cesed ona havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir. Ve heyet-i mecmuasýndaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, aðýz gibi nokta

 

sh: » (Þ:51)

 

larda ittifak cihetinde müþahede edilen sikke-i fýtratta birlik ve herbir nev'in efradý sîmalarýnda görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaþede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'î þehadette bulunmasýn! Ve herbir ferdinde, kâinata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakla, vâhidiyet içinde senin ehadiyetine iþareti olmasýn.

 

Hem nasýlki insan ile beraber hayvanatýn, zeminin bütün yüzünde yayýlan yüzbin enva'ý, muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve musahhariyetle ve en küçükten tâ en büyüðe kadar,rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarýyla o rububiyetinin derece-i haþmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kýymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber gayet çabuk yapýlmalarý ve gayet san'atlý olmakla beraber gayet kolay yapýlýþlarýyla kudretinin derece-i azametine delalet ettikleri gibi; þarktan garba, þimalden cenuba kadar yayýlan mikroptan tâ gergedana kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuþa kadar bütün onlarýn rýzýklarýný yetiþtiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fýtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ý silâha alýnmýþ bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz geniþliðine kat'î delalet ederler. Hem nasýlki hayvanattan herbirisi, kâinatýn bir küçük nüshasý ve bir misal-i musâggarý hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karýþýk eczalarý karýþtýrmayarak ve bütün hayvanlarýn ayrý ayrý suretlerini þaþýrmayarak, hatasýz, sehivsiz, noksansýz yapýlmalarýyla, ilminin herþeye ihatasýna ve hikmetinin herþeye þümulüne, adedlerince iþaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar san'atlý ve güzel yapýlmasýyla, çok sevdiðin ve teþhirini istediðin san'at-ý Rabbaniyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliðine iþaret ve herbirisi, hususan yavrular gayet nazdar, nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularýnýn tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet þirin cemaline hadsiz iþaretler ederler.

 

Ey Rahmanürrahîm! Ey Sadýk-ul Va'd-il Emin! Ey Mâlik-i Yevmiddin! Senin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmýnýn talimiyle ve Kur'an-ý Hakîminin irþadýyla anladým ki: Madem kâinatýn en müntehab neticesi hayattýr.. ve hayatýn en müntehab hülâsasý ruhtur.. ve zîruhun en müntehab kýsmý zîþuurdur.. ve zîþuurun en câmii insandýr.. ve bütün kâinat ise, hayata musahhardýr ve onun için çalýþýyor.. ve zîhayatlar, zîruhlara musahhardýr, onlar için dünyaya gönderiliyorlar.. ve zîruhlar, insanlara musahhardýr, onlara yardým

 

sh: » (Þ:52)

 

ediyorlar.. ve insanlar fýtraten Hâlýkýný pek ciddî severler ve Hâlýklarý onlarý hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir.. ve insanýn istidadý ve cihazat-ý maneviyesi, baþka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakýyor.. ve insanýn kalbi ve þuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor.. ve lisaný, hadsiz dualarýyla beka için Hâlýkýna yalvarýyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanlarý dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmýþ iken, ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil deðildir. Belki baþka bir ebedî âlemde mes'udane yaþamasý hikmetiyle, bu dünyada çalýþmak ve onu kazanmak için gönderilmiþtir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kýsa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onlarýn âyinesi olan insanlarýn, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarýna iþaret ederler.

 

Evet, ebedînin sadýk dostu, ebedî olacak. Ve Bâki'nin âyine-i zîþuuru, bâki olmak lâzým gelir.

 

Hayvanlarýn ruhlarý bâki kalacaðýný ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Naka-i Sâlih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ý Kehf gibi bazý efrad-ý mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceði ve herbir nev'in arasýra istimal için birtek cesedi bulunacaðý rivayet-i sahihadan anlaþýlmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza ederler.

 

Ey Kadîr-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîþuur senin mülkünde, yalnýz senin kuvvet ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirinle ve rahmet ve hikmetinle, rububiyetinin emirlerine teshir ve fýtrî vazifelerle tavzif edilmiþler. Ve bir kýsmý, insanýn kuvveti ve galebesi için deðil, belki fýtraten insanýn za'fý ve aczi için, rahmet tarafýndan ona musahhar olmuþlar. Ve lisan-ý hal ve lisan-ý kal ile Sâni'lerini ve Mabudlarýný kusurdan, þerikten takdis ve nimetlerine þükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasýný yapýyorlar.

 

Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyasýndan perdelenmiþ olan Zât-ý Akdes! Bütün zîruhlarýn tesbihatýyla seni takdis etmek niyet edip سُبْحَانَكَ يَا مَنْ جَعَلَ مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَىٍّ diyorum.

 

Ya Rabb-el Âlemîn! Ya Ýlahe-l Evvelîne Ve-l Âhirîn! Ya Rabb-es Semavat-ý Ve-l Aradîn! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle ve Kur'an-ý Hakîm'in dersiyle anladým ve îman ettim ki: Nasýl sema, feza, arz, berr ve bahr, þecer, nebat, hayvan; efradýyla,

 

sh: » (Þ:53)

 

eczasýyla, zerratýyla seni biliyorlar, tanýyorlar ve varlýðýna ve birliðine þehadet ve delalet ve iþaret ediyorlar; öyle de: Kâinatýn hülâsasý olan zîhayat ve zîhayatýn hülâsasý olan insan ve insanýn hülâsasý olan enbiya, evliya, asfiyanýn hülâsasý olan kalblerinin ve akýllarýnýn müþahedat ve keþfiyat ve ilhamat ve istihracatýyla, yüzer icma ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat'iyetle senin vücub-u vücuduna ve senin vahdaniyet ve ehadiyetine þehadet edip, ihbar ediyorlar. Mu'cizat ve keramat ve yakînî bürhanlarýyla, haberlerini isbat ediyorlar.

 

Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zâta bakan hiçbir hatýrat-ý gaybiye; ve ilham edici bir zâta baktýran hiçbir ilhamat-ý sadýka; ve hakkalyakîn suretinde sýfât-ý kudsiye ve esma-i hüsnaný keþfeden hiçbir itikad-ý yakîne; ve enbiya ve evliyada bir Vâcib-ül Vücud'un envarýný aynelyakîn ile müþahede eden hiçbir nurani kalb; ve asfiya ve sýddýkînde, bir Hâlýk-ý Külli Þey'in âyât-ý vücubunu ve berahin-i vahdetini ilmelyakîn ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akýl yoktur ki, senin vücub-u vücuduna ve sýfât-ý kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyetine ve esma-i hüsnana þehadet etmesin, delaleti bulunmasýn ve iþareti olmasýn. Ve bilhassa bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sýddýkînin imamý ve reisi ve hülâsasý olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn ihbarýný tasdik eden hiçbir mu'cizat-ý bâhiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakikat-ý âliyesi ve bütün mukaddes ve hakikatlý kitablarýn hülâsat-ül hülâsasý olan Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan'ýn hiçbir âyet-i tevhidiye-i katýasý ve mesail-i îmaniyeden hiçbir mes'ele-i kudsiyesi yoktur ki, senin vücub-u vücuduna ve kudsî sýfatlarýna ve senin vahdetine ve ehadiyetine ve esma ve sýfâtýna þehadet etmesin ve delaleti olmasýn ve iþareti bulunmasýn!..

 

Hem nasýlki bütün o yüzbinler muhbir-i sadýklar, mu'cizatlarýna ve keramatlarýna ve hüccetlerine istinad ederek, senin varlýðýna ve birliðine þehadet ederler; öyle de: Herþeye muhit olan Arþ-ý Azam'ýn külliyat-ý umûrunu idareden, tâ kalbin gayet gizli ve cüz'î hatýratýný ve arzularýný ve dualarýný bilmek ve iþitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden rububiyetinin derece-i haþmetini.. ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eþyayý birden icad eden hiçbir fiil bir fiile, bir iþ bir iþe mani olmadan, en büyük bir þeyi en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini icma' ile, ittifak ile ilân ve ihbar ve isbat ediyorlar.

 

Hem nasýlki bu kâinatý zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren ve cenneti ve saadet-i ebediyeyi cin ve inse ihzar eden ve en küçük bir zîhayatý unutmayan ve en

 

 

 

 

 

 

 

sh: » (Þ:54)

 

âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalýþan rahmetinin hadsiz geniþliðini.. ve zerrattan tâ seyyarata kadar bütün enva'-ý mahlukatý emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de: Kâinatý, eczalarý adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ý kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuz'un defterleri olan Ýmam-ý Mübin ve Kitab-ý Mübin'de bütün mevcudatýn bütün sergüzeþtlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum aðaçlarýnýn fihristlerini ve proðramlarýný ve zîþuurun baþlarýnda bütün kuvve-i hâfýzalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarýný yanlýþsýz, muntazaman yazdýran ilminin herþeye ihatasýna; ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ herbir aðaçta meyveleri sayýsýnca neticeleri verdiren; ve herbir zîhayatta âzalarý, belki eczalarý ve hüceyratlarý adedince maslahatlarý takib eden; hattâ insanýn lisanýný çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamlarýn tatlarý adedince zevkî olan mizancýklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir þeye þümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celalî ve cemalî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebed-ül âbâdda devam edeceðine ve bu fâni âlemde nümuneleri müþahede edilen ihsanatýnýn daha þaþaalý bir surette Dâr-ý Saadette istimrarýna ve bekasýna ve bu dünyada onlarý gören müþtaklarýn ebedde dahi refakatlarýna ve beraber bulunmalarýna bil'icma', bil'ittifak þehadet ve delalet ve iþaret ederler.

 

Hem yüzer mu'cizat-ý bâhiresine ve âyât-ý katýasýna istinaden, baþta Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ý Hakîm'in olarak, bütün ervah-ý neyyire ashabý olan enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabý olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabý olan asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiðin va'dlerine ve tehdidlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi kudsî sýfatlarýna ve þe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ý rububiyetine itimaden ve keþfiyat ve müþahedat ve ilmelyakîn itikadlarýyla, saadet-i ebediyeyi cin ve inse müjdeliyorlar. Ve ehl-i dalalet için Cehennem bulunduðunu haber verip ilân ediyorlar ve îman edip þehadet ediyorlar.

 

Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman-ý Rahîm! Ey Sadýk-ul Va'd-il Kerim! Ey izzet ve azamet ve celal sahibi Kahhar-ý Zülcelal! Bu kadar sadýk dostlarýný ve bu kadar va'dlerini ve bu kadar sýfât ve þuunatýný tekzib edip, saltanat-ý rububiyetinin kat'î mukteziyatýný ve sevdiðin ve onlar dahi seni tasdik ve itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadýnýn hadsiz dualarýný ve davalarýný reddederek, küfür ve isyan ile ve seni va'dinde tekzib etmekle,

 

sh: » (Þ:55)

 

senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celaline dokunduran ve uluhiyetinin haysiyetine iliþen ve þefkat-i rububiyetini müteessir eden ehl-i dalalet ve ehl-i küfrü, haþrin inkârýnda tasdik etmekten yüzbin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten senin nihayetsiz adaletini ve cemalini ve rahmetini takdis ediyorum!

 

سُبْحَانَهُ وَ تَعَالَى عَمّا يَقُولُونَ عُلُوّ ًا كَبِيرًا âyetini, vücudumun bütün zerratý adedince söylemek istiyorum! Belki senin o sadýk elçilerin ve o doðru dellâl-ý saltanatýn hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada ihsanatýnýn definelerine ve dâr-ý saadette tamamýyla zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine þehadet, iþaret, beþaret ederler. Ve bütün hakikatlarýn mercii ve güneþi ve hâmisi olan "Hak" isminin en büyük bir þuaý, bu hakikat-ý ekber-i haþriye olduðunu îman ederek, senin ibadýna ders veriyorlar.

 

Ey Rabb-ül Enbiya Ve-s Sýddýkîn! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzaftýrlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile Küre-i Arz'ý bir zikirhane-i azam, bu kâinatý bir mescid-i ekber hükmünde göstermiþler.

 

Ya Rabbî ve ya Rabb-es Semavatý Ve-l Aradîn! Ya Hâlýkî ve ya Hâlýk-ý Külli Þey! Gökleri yýldýzlarýyla, zemini müþtemilatýyla ve bütün mahlukatý bütün keyfiyatýyla teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakký için, nefsimi bana musahhar eyle! Ve matlubumu bana müsahhar kýl! Kur'ana ve îmana hizmet için, insanlarýn kalblerini Risâle-i Nur'a musahhar yap! Ve bana ve ihvanýma, îman-ý kâmil ve hüsn-ü hâtime ver. Hazret-i Musa Aleyhisselâm'a denizi ve Hazret-i Ýbrahim Aleyhisselâm'a ateþi ve Hazret-i Davud Aleyhisselâm'a daðý, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a Þems ve Kamer'i teshir ettiðin gibi, Risâle-i Nur'a kalbleri ve akýllarý musahhar kýl!.. Ve beni ve Risâle-i Nur talebelerini, nefis ve þeytanýn þerrinden ve kabir azabýndan ve Cehennem ateþinden muhafaza eyle ve Cennet-ül Firdevs'te mes'ud kýl! Âmîn, âmîn, âmîn!..

 

sh: » (Þ:56)

 

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

وَ آخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

 

* * *

 

Kur'andan ve münacat-ý Nebeviye olan Cevþen-ül Kebir'den aldýðým bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-ý Rahîmimin dergâhýna arzetmekte kusur etmiþsem, kusurumun afvý için Kur'aný ve Cevþen-ül Kebir'i þefaatçý ederek rahmetinden afvýmý niyaz ediyorum.

 

Said Nursî

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...