Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

25. Lema


EMRE

Empfohlene Beiträge

Yirmibeþinci Lem'a

 

Yirmibeþ devadýr

 

(Hastalara bir merhem, bir teselli, mânevî bir reçete, bir iyadet-ül mariz ve geçmiþ olsun makamýnda yazýlmýþtýr.)

 

Ýhtar ve Ýtizar

 

Bu mânevî reçete, bütün yazdýklarýmýzýn fevkýnde bir sür'atle (Haþiye) te'lif edildiði gibi; hem umuma muhalif olarak tashihata ve dikkate vakit bulmayarak, te'lifi gibi gâyet sür'atle, ancak bir defa nazardan geçirildi. Demek müsvedde-i evvel hükmünde müþevveþ kalmýþtýr. Kalbe fýtrî bir surette gelen hatýratý, san'atla ve dikkatle bozmamak için, yeniden tedkikata lüzum görmedik. Okuyan zatlar, hususan hastalar bazý nâhoþ ibarelerden veyahud aðýr kelimelerden ve ifadelerden sýkýlýp gücenmesinler, bana da dua etsinler.

 

 

 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

 

اَلّذِينَ اِذَا اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ * وَالَّذِى هُوَ يُطْعِمُنِى وَيَسْقِينِ وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ

 

Þu Lem'ada, nev-i beþerin on kýsmýndan bir kýsmýný teþkil eden musîbetzede

 

ve hastalara hakikî bir teselli ve nâfi' bir merhem olabilecek yirmibeþ devayý icmalen beyan ediyoruz.

 

BÝRÝNCÝ DEVA: Ey bîçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalýðýn sana dert deðil belki bir nevi dermandýr. Çünki ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalýk, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun

 

_________________________________

 

(Haþiye): Bu Risale, dört buçuk saat zarfýnda te'lif edilmiþtir.

 

Evet Evet Evet Evet

 

Rüþdü, Re'fet, Hüsrev, Said

 

sh: » (L: 194)

 

ediyor.. tâ meyveleri verdikten sonra býrakýp gitsin. Ýþte, ömrün hastalýkla uzun olmasýna iþareten bu darb-ý mesel dillerde destandýr ki; "Musîbet zamaný çok uzundur, safa zamaný pek kýsa oluyor."

 

ÝKÝNCÝ DEVA: Ey sabýrsýz hasta! Sabret, belki þükret. Senin bu hastalýðýn, ömür dakikalarýný birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Çünki ibadet iki kýsýmdýr. Biri müsbet ibadettir ki; namaz, niyaz gibi malûm ibadetlerdir. Diðeri menfî ibadetlerdir ki; hastalýklar, musîbetler vasýtasýyla musîbetzede, aczini, zaafýný hisseder. Hâlýk-ý Rahîmine iltica eder, yalvarýr. Hâlis, riyasýz, mânevî bir ibadete mazhar olur. Evet hastalýkla geçen bir ömür, Allah'tan þekva etmemek þartýyla, mü'min için ibadet sayýldýðýna rivayat-ý sahiha vardýr. Hatta bazý sâbir ve þâkir hastalarýn bir dakikalýk hastalýðý, bir saat ibadet hükmüne geçtiði ve bazý kâmillerin bir dakikasý bir gün ibadet hükmüne geçtiði, rivayet-i sahiha ve keþfiyat-ý sadýka ile sabittir. Senin bir dakika ömrünü, bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandýran hastalýktan teþekki deðil, teþekkür et.

 

ÜÇÜNCÜ DEVA: Ey tahammülsüz hasta! Ýnsan bu dünyaya keyf sürmek ve lezzet almak için gelmediðine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaþmasý ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanmasý þahiddir. Hem insan, zîhayatýn en mükemmeli, en yükseði ve cihazatça en zengini, belki zîhayatlarýn sultaný hükmünde iken, geçmiþ lezzetleri ve gelecek belâlarý düþünmek vasýtasýyla, hayvana nisbeten en edna bir derecede, ancak kederli, meþakkatli bir hayat geçiriyor. Demek insan, bu dünyaya yalnýz güzel yaþamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiþtir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî daimî bir hayatýn saadetine çalýþmak için gelmiþtir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eðer hastalýk olmazsa, sýhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayý hoþ gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatýrýna getirmek istemiyor, sermaye-i ömrünü bâd-i heva boþ yere sarfettiriyor. Hastalýk ise, birden gözünü açtýrýr. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut deðilsin, baþýboþ deðilsin, bir vazifen var. Gururu býrak, seni yarataný düþün, kabre gideceðini bil, öyle hazýrlan." Ýþte hastalýk bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürþiddir. ondan þekva deðil, belki bu cihette ona teþekkür etmek; eðer fazla aðýr gelse, sabýr istemek gerektir.

 

DÖRDÜNCÜ DEVA: Ey þekvacý hasta! Senin hakkýn þekva deðil þükürdür, sabýrdýr. Çünki senin vücudun ve âza ve cihazatýn, senin mülkün deðildir. Sen onlarý yapmamýþsýn, baþka tezgâhlardan satýn almamýþ

 

sh: » (L: 195)

 

sýn. Demek baþkasýnýn mülküdür. Onlarýn mâliki, mülkünde istediði gibi tasarruf eder. Yirmialtýncý Söz'de denildiði gibi, meselâ gâyet zengin, gâyet mâhir bir san'atkâr; güzel san'atýný, kýymetdar servetini göstermek için, miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadýyla, bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda, murassa ve gâyet san'atlý diktiði bir gömleði, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde iþler ve vaziyetler verir. Harika envâ-ý san'atýný göstermek için keser, deðiþtirir, uzaltýr, kýsaltýr. Acaba þu ücretli miskin adam, o zata dese: "Bana zahmet veriyorsun, eðilip kalkmakla verdiðin vaziyetten bana sýkýntý veriyorsun, beni güzelleþtiren bu gömleði kesip kýsaltmakla güzelliðimi bozuyorsun" demeye hak kazanabilir mi? Merhametsizlik, insafsýzlýk ettin diyebilir mi? Ýþte aynen bu misal gibi, Sâni-i Zülcelâl sana ey hasta! Göz, kulak, akýl, kalb gibi nuranî duygularla murassa olarak giydirdiði cisim gömleðini, Esmâ-i hüsnasýnýn nakýþlarýný göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni deðiþtirir. Sen açlýkla onun Rezzak ismini tanýdýðýn gibi, Þâfi ismini de hastalýðýnla bil. Elemler, musîbetler bir kýsým Esmâsýnýn ahkâmýný gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem'alar ve Rahmetten þualar ve o þuaat içinde çok güzellikler bulunuyor. Eðer perde açýlsa, tevahhuþ ve nefret ettiðin hastalýk perdesi arkasýnda, sevimli güzel mânâlarý bulursun.

 

BEÞÝNCÝ DEVA: Ey maraza mübtela hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatým gelmiþtir ki; hastalýk bazýlara bir ihsan-ý Ýlahîdir, bir hediye-i Rahmânîdir. Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsýz olduðum halde, bazý genç zatlar, hastalýk münasebetiyle dua için benimle görüþtüler. Dikkat ettim ki; hangi hastalýklý genci gördüm, sair gençlere nisbeten âhiretini düþünmeye baþlýyor. Gençlik sarhoþluðu yok. Gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendini kurtarýyor. Ben de bakýyordum, onlarýn tahammül dâhilindeki hastalýklarýný bir ihsan-ý Ýlahî olduðunu ihtar ederdim. Derdim ki: "Kardeþim, senin bu hastalýðýnýn aleyhinde deðilim, hastalýk için sana karþý bir þefkat hissedip acýmýyorum ki dua edeyim. Hastalýk seni tam uyandýrýncaya kadar sabra çalýþ ve hastalýk vazifesini bitirdikten sonra Hâlýk-ý Rahîm inþâallah sana þifa verir." Hem derdim: "Senin bir kýsým emsalin sýhhat belâsýyla gaflete düþüp, namazý terkedip, kabri düþünmeyip, Allah'ý unutup, bir saatlik hayat-ý dünyeviyenin zâhirî keyfi ile, hadsiz bir hayat-ý ebediyesini sarsar, zedeler, belki de harab eder. Sen hastalýk gözüyle, her halde gideceðin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasýnda uhrevî menzilleri görürsün ve onlara göre davranýyorsun. Demek senin için hastalýk, bir sýhhattýr. Bir kýsým emsalindeki sýhhat, bir hastalýktýr."

 

sh: » (L: 196)

 

ALTINCI DEVA: Ey elemden teþekki eden hasta! Senden soruyorum; geçmiþ ömrünü düþün ve o ömürde geçmiþ lezzetli safa günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et. Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yâni, ya elhamdülillah þükür veyahud vâ-hasretâ, vâ-esefâ kalbin veya lisanýn diyecek. Dikkat et, sana oh elhamdülillah þükür dediren, senin baþýndan geçmiþ elemler, musîbetlerin düþünmesi, bir mânevî lezzeti deþiyor ki; senin kalbin þükreder. Çünki elemin zevali, lezzettir. O elemler, o musîbetler zevaliyle, ruhta bir lezzet irsiyet býrakmýþ ki, düþünmekle deþilse, ruhtan bir lezzet akýyor, þükürler takattur ediyor. Sana vâ-esefâ, vâ-hasretâ dedirten, eski zamanda geçirdiðin lezzetli ve safalý o hallerdir ki; zevalleriyle, senin ruhunda daimî bir elem irsiyet býrakýp, ne vakit düþünsen, o elem yine deþiliyor, esef ve hasret akýtýyor. Madem bir günlük gayr-ý meþru lezzet, bazen bir sene mânevî elem çektiriyor. Ve muvakkat bir günlük hastalýkla gelen elem, çok günler mânevî lezzet-i sevabla beraber, zevalindeki halâs ve kurtulmaktan gelen mânevî lezzet vardýr. Senin baþýndaki þimdilik bu muvakkat hastalýðýn neticesi ve iç yüzündeki sevabý düþün, "Bu da geçer yahu!" de, þekva yerinde þükret.

 

ALTINCI DEVA: (Haþiye) Ey dünya zevkini düþünüp hastalýktan ýzdýrab çeken kardeþim! Bu dünya eðer daimî olsa idi ve yolumuzda ölüm olmasaydý ve firak ve zevalin rüzgârlarý esmeseydi ve musîbetli, fýrtýnalý istikbalde mânevî kýþ mevsimleri olmasaydý; ben de seninle beraber senin haline acýyacaktým. Fakat madem dünya bir gün bize haydi dýþarý diyecek, feryadýmýzdan kulaðýný kapayacak, o bizi dýþarý koðmadan biz bu hastalýklar ikazatýyla þimdiden onun aþkýndan vazgeçmeliyiz. O bizi terketmeden, biz onu terke çalýþmalýyýz. Evet hastalýk bu mânâyý bize ihtar edip der ki: "Senin vücudun taþtan, demirden deðildir. Belki daima ayrýlmaya müsaid muhtelif maddelerden terkib edilmiþtir. Gururu býrak, aczini anla, mâlikini taný, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiðini öðren" kalbin kulaðýna gizli ihtar ediyor. Hem madem dünyanýn zevki, lezzeti devam etmiyor. Hususan meþru olmazsa hem devamsýz, hem elemli, hem günahlý oluyor. O zevki kaybettiðinden hastalýk bahanesiyle aðlama; bilakis hastalýktaki mânevî ibadet ve uhrevî sevab cihetini düþün, zevk almaya çalýþ.

 

YEDÝNCÝ DEVA: Ey sýhhatýnýn lezzetini kaybeden hasta! Senin has

 

_______________________________

 

(Haþiye): Fýtrî bir surette bu lem'a tahattur ettiðinden, altýncý mertebede iki deva yazýlmýþ. Fýtrîliðine iliþmemek için öylece býraktýk, belki bir sýr vardýr diye deðiþtirmedik.

 

sh: » (L: 197)

 

talýðýn sýhhatteki nimet-i Ýlahiyyenin lezzetini kaçýrmýyor, bilakis tattýrýyor, ziyadeleþtiriyor. Çünki bir þey devam etse tesirini kaybeder. Hatta ehl-i hakikat müttefikan diyorlar ki: اِنَّمَا اْلاَشْيَاءُ تُعْرَفُ بِاَضْدَادِهَا yâni: "Herþey zýddiyle bilinir." Meselâ, karanlýk olmazsa ýþýk bilinmez, lezzetsiz kalýr. Soðuk olmazsa hararet anlaþýlmaz, zevksiz kalýr. Açlýk olmazsa, yemek lezzet vermez. Mîde harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez. Ýllet olmazsa, âfiyet zevksizdir. Maraz olmazsa, sýhhat lezzetsizdir. Madem Fâtýr-ý Hakîm insana her çeþit ihsanýný ihsas etmek ve herbir nevi nimetini tattýrmak ve insaný daima þükre sevketmek istediðini, þu kâinatta çeþit çeþit hadsiz envâ-ý nimeti tadacak tanýyacak derecede gâyet çok cihazat ile insaný techiz etmesi gösteriyor ki; elbette sýhhat ve âfiyeti verdiði gibi; hastalýklarý, illetleri, dertleri de verecektir. Senden soruyorum: "Bu hastalýk senin baþýnda veya elinde veya mîdende olmasaydý; sen, baþýn, elin, mîdenin sýhhatindeki lezzetli, zevkli nimet-i Ýlahiyeyi hissedip þükreder miydin? Elbette þükür deðil, belki düþünmeyecektin; þuursuz o sýhhatý gaflete belki sefahete sarfederdin."

 

SEKÝZÝNCÝ DEVA: Ey âhiretini düþünen hasta! Hastalýk, sabun gibi, günahlarýn kirlerini yýkar, temizler. Hastalýklar, keffaret-üz zünub olduðu Hadîs-i sahih ile sabittir. Hem Hadîste vardýr ki: "Ermiþ aðacý silkmekle nasýl meyveleri düþer; îmanlý bir hastanýn titremesi de, öyle günahlarý silker." Günahlar, hayat-ý ebediyede daimî hastalýklardýr. Bu hayat-ý dünyevîde dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalýklardýr. Sen eðer sabredip þekva etmezsen, þu muvakkat bir hastalýk ile daimî pek çok hastalýklardan kurtuluyorsun. Eðer günahlarý düþünmüyorsan, yahud âhireti bilmiyorsan veya Allah'ý tanýmýyorsan, sende öyle dehþetli bir hastalýk var ki; milyon defa sendeki bu küçük hastalýktan daha büyüktür. Ondan feryad et. Çünki bütün dünyanýn mevcudatýyla kalbin, ruhun ve nefsin alâkadardýr. Mütemadiyen firak ve zeval ile o alâkalar kesilip, sende hadsiz yaralar açýlýr. Bahusus âhireti bilmediðin için, ölümü idam-ý ebedî tahayyül ettiðinden -âdeta- güya yara bere içinde, dünya kadar hastalýklý bir vücudun var. Ýþte en evvel hadsiz yaralý ve hastalýklý bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalýklarýna kat'î ilâç ve kat'î þifa verici bir tiryak olan îman ilâcýný aramak ve itikadýný düzeltmek gerektir ki, o ilâcý bulmakta en kýsa yol, bu maddî hastalýðýn yýrttýðý gaflet perdesinin altýnda sana gösterdiði aczin ve zaafýn penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâl'in kudretini ve Rahmetini tanýmaktýr. Evet Allah'ý tanýmayanýn dünya dolusu belâ baþýnda vardýr. Allah'ý tanýyanýn dünyasý nurla ve mânevî sürurla doludur. Derecesine göre îman kuvvetiyle hisseder. Bu îmandan

 

sh: » (L: 198)

 

gelen mânevî sürur ve þifa ve lezzet altýnda, cüz'î maddî hastalýklarýn elemi erir, ezilir.

 

DOKUZUNCU DEVA: Ey Hâlikýný tanýyan hasta! Hastalýklardaki elem ve tevahhuþ ve korkmak ise; hastalýk bazen ölüme vesile olduðu cihetindendir. Ölüm, nazar-ý gaflet ve zâhirî cihetinde dehþetli olduðundan, ona vesile olabilen hastalýklar korkutuyor, telaþ veriyor.

 

Evvelâ bil ve kat'î îman et ki: "Ecel mukadderdir, tegayyür etmez." Çok aðýr hastalarýn baþýnda aðlayanlar ve sýhhatleri yerinde olanlar ölmüþler, o aðýr hastalar þifa bulup yaþamýþlar.

 

Sâniyen: Ölüm, sureten göründüðü gibi dehþetli deðil. Çok Risalelerde gâyet kat'î, þeksiz, þübhesiz bir surette, Kur'an-ý Hakîm'in verdiði nur ile isbat etmiþiz ki: Ehl-i îman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir; hem dünya meydanýndaki imtihanda, talim ve talimat olan ubûdiyetten bir paydostur; hem öteki âleme gitmiþ yüzde doksandokuz ahbab ve akrabasýna kavuþmak için bir vesiledir; hem hakikî vatanýna ve ebedî makam-ý saadetine girmeye bir vasýtadýr; hem zindan-ý dünyadan bostan-ý cinana bir davettir; hem Hâlýk-ý Rahîminin fazlýndan, kendi hizmetine mukabil ahz-ý ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasýnda budur; ona dehþetli bakmak deðil, bilakis Rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarýyla bakmak gerektir. Hem ehlullahýn bir kýsmýnýn ölümden korkmalarý, ölümün dehþetinden deðildir. Belki daha fazla hayýr kazanacaðým diye, vazife-i hayatýn idamesinden kazanacaklarý hayrat içindir. Evet ehl-i îman için ölüm, Rahmet kapýsýdýr. Ehl-i dalâlet için, zulümat-ý ebediye kuyusudur.

 

ONUNCU DEVA: Ey lüzumsuz merak eden hasta! Sen, hastalýðýn aðýrlýðýndan merak ediyorsun. O merakýn, senin hastalýðýný aðýrlaþtýrýr. Hastalýðýn hafifleþmesini istersen, merak etmemeye çalýþ. Yâni hastalýðýn faidelerini, sevabýný ve çabuk geçeceðini düþün, meraký kaldýr, hastalýðýn kökünü kes. Evet merak, hastalýðý ikileþtirir; maddî hastalýðýn altýnda merak ile mânevî bir hastalýðý kalbine verir; maddî hastalýk ona dayanýr, devam eder. Eðer teslimiyetle, rýza ile, hastalýðýn hikmetini düþünmekle o merak gitse, o maddî hastalýðýn mühim bir kökü kesilir, hafifleþir, kýsmen gider. Hususan evhamla bir dirhem maddî hastalýk, bazen merak vasýtasýyla on dirhem kadar büyür. Merak kesilmesiyle, o hastalýðýn onda dokuzu gider. Merak, hastalýðý ziyade ettiði gibi, hikmet-i Ýlahiyeyi ittiham ve Rahmet-i Ýlahiyeyi tenkid ve Hâlýk-ý Rahîminden þekva hükmünde olduðu için, aks-i maksadýyla tokat yer, hastalýðýný ziyadeleþtirir. Evet nasýlki þükür nimeti ziyadeleþtirir.. öyle de þekva; hastalýðý, musîbeti tezyid eder. Hem merakýn kendisi de bir hastalýktýr. Onun ilâcý, hastalý-

 

sh: » (L:199)

 

ðýn hikmetini bilmektir. Madem hikmetini, faidesini bildin; o merhemi meraka sür, kurtul. Ah yerine oh de, vâ-esefâ yerine "Elhamdülillahi Alâ külli Hal" söyle.

 

ONBÝRÝNCÝ DEVA: Ey sabýrsýz hasta kardeþ! Hastalýk, hazýr bir elemi sana vermekle beraber; evvelki hastalýðýndan bugüne kadar o hastalýðýn zevalindeki bir lezzet-i maneviye ve sevabýndaki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bugünden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalýk yok, elbette yoktan elem yok; elem olmazsa teessür olamaz. Sen yanlýþ bir surette tevehhüm ettiðin için sabýrsýzlýk geliyor. Çünki bugünden evvel bütün hastalýk zamanýnýn maddîsi gitmekle, elemi de beraber gitmiþ; kendindeki sevabý ve zevalindeki lezzet kalmýþ. Sana kâr ve sürur vermek lâzým gelirken, onlarý düþünüp müteellim olmak ve sabýrsýzlýk etmek divaneliktir. Gelecek günler daha gelmemiþler. Onlarý þimdiden düþünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalýktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düþünüp müteellim olmak, sabýrsýzlýk göstermekle, üç mertebe yok yoða vücud rengi vermek, divanelik deðil de nedir? Madem bu saatten evvelki hastalýk zamanlarý ise sürur veriyor. Ve madem yine bu saatten sonraki zaman madum, hastalýk madum, elem madumdur. Sen, Cenab-ý Hakk'ýn sana verdiði bütün sabýr kuvvetini böyle saða sola daðýtma; bu saatteki eleme karþý tahþid et; "Yâ Sabûr!" de, dayan.

 

ONÝKÝNCÝ DEVA: Ey hastalýk sebebiyle ibadet ve evradýndan mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf eden hasta! Bil ki: Hadîsçe sabittir ki; müttaki bir mü'min, hastalýk sebebiyle yapamadýðý daimî virdinin sevabýný, hastalýk zamanýnda yine kazanýr. Farzý, mümkün olduðu kadar yerine getiren bir hasta, sabýr ve tevekkül ile ve farzlarýný yerine getirmekle o aðýr hastalýk zamanýnda sair sünnetlerin yerini, hem hâlis bir surette, hastalýk tutar. Hem hastalýk, insandaki aczini, zaafýný ihsas eder. O aczin lisanýyla ve zaafýn diliyle hâlen ve kalen bir dua ettirir. Cenab-ý Hak, insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir zaaf vermiþ.. tâ ki daimî bir surette dergâh-ý Ýlahiyeye iltica edip niyaz etsin, dua etsin. قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَاؤُكُمْ yâni "Eðer duanýz olmazsa ne ehemmiyetiniz var" âyetin sýrrýyla insanýn hikmet-i hilkatý ve sebeb-i kýymeti olan samimî dua ve niyazýn bir sebebi hastalýk olduðundan, bu nokta-i nazardan þekva deðil, Allah'a þükür etmek ve hastalýðýn açtýðý dua musluðunu, âfiyeti kesbetmekle kapamamak gerektir.

 

ONÜÇÜNCÜ DEVA: Ey hastalýktan þekva eden bîçare adam! Hastalýk bazýlara ehemmiyetli bir definedir, gâyet kýymetdar bir hedi-

 

sh: » (L:200)

 

ye-i Ýlahiyedir. Her hasta, kendi hastalýðýný o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen deðil; Cenab-ý Hak, insaný yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf ve reca ortasýnda ve hem dünya ve hem âhireti muhafaza etmek noktasýnda tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiþ. Madem her vakit ecel gelebilir; eðer insaný gaflet içinde yakalasa, ebedî hayatýna çok zarar verebilir. Hastalýk gafleti daðýtýr, âhireti düþündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazýrlanýr. Bazý öyle bir kazancý olur ki; yirmi senede kazanamadýðý bir mertebeyi yirmi günde kazanýyor. Ezcümle, arkadaþlarýmýzdan -Allah Rahmet etsin- iki genç vardý. Biri Ýlâma'lý Sabri, diðeri Ýslâmköy'lü Vezirzade Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz olduklarý halde, samimiyette ve îman hizmetinde en ileri safta olduklarýný hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarýndan sonra anladým ki; her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalýk vardý. O hastalýk irþadýyla, sair gafil ve feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kýymetdar bir hizmette ve âhirete nâfi bir vaziyette bulundular. Ýnþâallah iki senelik hastalýk zahmeti, milyonlar sene hayat-ý ebediyenin saadetine medâr oldu. Ben onlarýn sýhhatý için bazý ettiðim duayý, þimdi anlýyorum dünya itibariyle beddua olmuþ. Ýnþâallah o duam, sýhhat-ý uhreviye için kabul olunmuþtur.

 

Ýþte bu iki zat, benim itikadýmca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kâr buldular. Eðer ikisi, bir kýsým gençler gibi sýhhat ve gençliðine güvenip, gaflet ve sefahete atýlsaydýlar; ölüm de onlarý tarassud edip tam günahlarýnýn pislikleri içinde yakalasaydý; o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yýlanlar yuvasý yapacaklardý.

 

Madem hastalýklarýn böyle menfaati var, ondan þekva deðil tevekkül, sabýr ile, belki þükredip, Rahmet-i Ýlahiyeye itimad etmektir.

 

ONDÖRDÜNCÜ DEVA: Ey gözüne perde gelen hasta! Eðer ehl-i îmanýn gözüne gelen perdenin altýnda nasýl bir nur ve mânevî bir göz olduðunu bilsen "Yüzbin þükür Rabb-ý Rahîmime" dersin. Bu merhemi izah için bir hâdise söyleyeceðim. Þöyle ki: Bana sekiz sene kemal-i sadakatla hiç gücendirmeden hizmet eden Barla'lý Süleyman'ýn halasýnýn, bir vakit gözü kapandý. O sâliha kadýn, bana karþý haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zan ederek, "Gözümün açýlmasý için dua et" diyerek, câmi kapýsýnda beni yakaladý. Ben de, o mübarek ve meczube kadýnýn salahatýný duama þefaatçý yapýp, "Ya Rabbi, onun salahatý hürmetine onun gözünü aç" diye yalvardým. Ýkinci gün Burdur'lu bir göz hekimi geldi, gözünü açtý. Kýrk gün sonra yine gözü kapandý. Ben çok müteessir oldum, çok dua ettim. Ýnþâallah o dua, âhireti için kabul olmuþtur. Yoksa benim o duam, onun hakkýnda gâyet yanlýþ bir beddua olurdu. Çünki eceli kýrk gün kalmýþtý. Kýrk gün sonra -Allah Rahmet etsin- vefat eyledi.

 

sh: » (L:201)

 

Ýþte o merhume, kýrk gün Barla'nýn hazînane baðlarýna rikkatli ihtiyarlýk gözüyle bakmasýna bedel; kabrinde, Cennet baðlarýný kýrkbin günlerde seyredeceðini kazandý. Çünki îmaný kuvvetli, salahatý þiddetli idi. Evet bir mü'min gözüne perde çekilse ve gözü kapalý kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temaþa edebilir. Bu dünyada nasýl çok þeyleri biz görüyoruz, kör olan mü'minler görmüyorlar. Kabirde o körler, îman ile gitmiþ ise, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde derecesine göre Cennet baðlarýný sinema gibi görüp temaþa ederler.

 

Ýþte böyle gâyet nurlu ve toprak altýnda iken göklerin üstündeki Cennet'i görecek ve seyredecek bir gözü, bu gözündeki perde altýnda þükür ile sabýr ile bulabilirsin. Ýþte o perdeyi senin gözünden kaldýracak, o gözle seni baktýracak göz hekimi, Kur'an-ý Hakîm'dir.

 

ONBEÞÝNCÝ DEVA: Ey âh ü enin eden hasta! Hastalýðýn suretine bakýp âh! eyleme. Mânâsýna bak oh! de. Eðer hastalýðýn mânâsý güzel birþey olmasa idi, Hâlýk-ý Rahîm en sevdiði ibadýna hastalýklarý vermezdi. Halbuki Hadîs-i sahihte vardýr ki: اَشَدُّ النَّاسِ بَلاَءً َاْلاَنْبِيَاءُ ثُمَّ اْلاَوْلِيَاءُ َاْلاَمْثَلُ فَاْلاَمْثَلُ -ev kema kal- yâni: "En ziyade musîbet ve meþakkate giriftar olanlar, insanlarýn en iyisi, en kâmilleridirler." Baþta Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm, Enbiyalar sonra evliyalar ve sonra ehl-i salahat çektikleri hastalýklara birer ibadet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmâniye nazarýyla bakmýþlar; sabýr içinde þükretmiþler. Hâlýk-ý Rahîm'in Rahmetinden gelen bir ameliyat-ý cerrahiye nev'inden görmüþler. Sen ey âh u fizar eden hasta! Bu nuranî kafileye iltihak etmek istersen, sabýr içinde þükret. Yoksa þekva etsen, onlar seni kafilelerine almayacaklar. Ehl-i gafletin çukurlarýna düþersin!.. Karanlýklý bir yolda gideceksin. Evet hastalýklarýn bir kýsmý var ki; eðer ölümle neticelense, mânevî þehid hükmünde þEhadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir. Ezcümle çocuk doðurmaktan gelen hastalýklar (Haþiye) ve karýn sancýsýyla, gark ve hark ve taun ile vefat eden, þehid-i mânevî olduðu gibi, çok mübarek hastalýklar var ki, velayet derecesini ölümle kazandýrýr. Hem hastalýk, dünya aþkýný ve alâkasýný hafifleþtirdiðinden, vefat ile dünyadan, ehl-i dünya için gâyet elîm ve acý olan müfarakatý tahfif eder; bazen da sevdirir.

 

___________________________________

 

(Haþiye): Bu hastalýðýn mânevî þEhadeti kazandýrmasý, lohusa zamaný olan kýrk güne kadardýr.

 

sh: » (L:202)

 

ONALTINCI DEVA: Ey sýkýntýdan þekva eden hasta! Hastalýk, hayat-ý içtimaiye-i insaniyede en mühim ve gâyet güzel olan hürmet ve merhameti telkin eder. Çünki insaný vahþete ve merhametsizliðe sevkeden istiðnadan kurtarýyor. Çünki اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغَى اَنْ رَآهُ اسْتَغْنَى sýrrýyla, sýhhat ve âfiyetten gelen istiðnada bulunan bir nefs-i emmare, þayan-ý hürmet çok uhuvvetlere karþý hürmeti hissetmez. Ve þayan-ý merhamet ve þefkat olan musîbetzedelere ve hastalýklýlara merhameti duymaz. Ne vakit hasta olsa, o hastalýkta aczini ve fakrýný anlar, lâyýk-ý hürmet olan ihvanlarýna ihtiram eder. Ziyaretine gelen veya ona yardým eden mü'min kardeþlerine karþý hürmeti hisseder. Ve rikkat-ý cinsiyeden gelen þefkat-ý insaniye ve en mühim bir haslet-i Ýslâmiye olan musîbetzedelere karþý merhameti hissedip, onlarý nefsine kýyas ederek, onlara tam mânâsýyla acýr, þefkat eder, elinden gelse muavenet eder, hiç olmazsa dua eder, hiç olmazsa þer'an sünnet olan keyfini sormak için ziyaretine gider, sevab kazanýr.

 

ONYEDÝNCÝ DEVA: Ey hastalýk vasýtasiyle hayrat yapamamaktan þekva eden hasta! Þükret, hayratýn en hâlisinin kapýsýný sana açan, hastalýktýr. Hastalýk mütemadiyen hastaya ve Lillah için hastaya bakýcýlara sevab kazandýrmakla beraber, duanýn makbuliyetine en mühim bir vesiledir. Evet hastalara bakmak ehl-i îman için mühim sevabý vardýr. Hastalarýn keyfini sormak, fakat hastayý sýkmamak þartýyla ziyaret etmek, sünnet-i Seniyyedir; keffaret-üz zünub olur. Hadîste vardýr ki: "Hastalarýn duasýný alýnýz, onlarýn duasý makbuldür." Bahusus hasta, akrabadan olsa, hususan peder ve valide olsa, onlara hizmet mühim bir ibadettir, mühim bir sevabdýr. Hastalarýn kalbini hoþnud etmek, teselli vermek, mühim bir sadaka hükmüne geçer. Bahtiyardýr o evlâd ki; peder ve validesinin hastalýk zamanýnda, onlarýn seri-üt teessür olan kalblerini memnun edip hayýr dualarýný alýr. Evet hayat-ý içtimaiyede en muhterem bir hakikat olan peder ve validesinin þefkatlerine mukabil, hastalýklarý zamanýnda kemal-i hürmet ve þefkat-i ferzendane ile mukabele eden o iyi evlâdýn vaziyetini ve insaniyetin ulviyetini gösteren o vefadar levhaya karþý, hatta melaikeler dahi "Mâþâallah, Bârekâllah" deyip alkýþlýyorlar. Evet hastalýk zamanýnda, hastalýk elemini hiçe indirecek gâyet hoþ ve ferahlý, etrafýnda tezahür eden þefkatlerden ve acýmak ve merhametlerden gelen lezzetler var. Hastanýn duasýnýn makbuliyeti, ehemmiyetli bir mes'eledir. Ben otuz-kýrk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalýktan þifa için dua ederdim. Ben anladým ki, hastalýk dua için verilmiþ. Dua ile duayý, yâni dua kendi kendini kaldýrmadýðýndan anladým ki, duanýn ne

 

sh: » (L:203)

 

ticesi uhrevîdir; (Haþiye) kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalýk ile aczini anlayýp dergâh-ý Ýlahiyyeye iltica eder. Onun için otuz senedir þifa duasýný ettiðim halde, duam zâhirî kabul olmadýðýndan, duayý terketmek kalbime gelmedi. Zira hastalýk, duanýn vaktidir; þifa, duanýn neticesi deðil. Belki Cenab-ý Hakîm-i Rahîm þifa verse, fazlýndan verir. Hem dua, istediðimiz tarzda kabul olmazsa makbul olmadý denilmez. Hâlýk-ý Hakîm daha iyi biliyor, menfaatimize hayýrlý ne ise onu verir. Bazen dünyaya ait dualarýmýzý, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder. Her ne ise... Hastalýk sýrrýyla hulusiyet kazanan, hususan zaaf ve aczden ve tezellül ve ihtiyaçtan gelen bir dua kabule çok yakýndýr. Hastalýk böyle hâlis bir duanýn medârýdýr. Hem dindar olan hasta, hem hastaya bakan mü'minler de bu duadan istifade etmelidirler.

 

ONSEKÝZÝNCÝ DEVA: Ey þükrü býrakýp þekvaya giren hasta! Þekva, bir haktan gelir. Senin bir hakkýn zayi olmamýþ ki þekva ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok þükürler var, yapmadýn. Cenab-ý Hakk'ýn hakkýný vermeden, haksýz bir surette hak istiyorsun gibi þekva ediyorsun. Sen, kendinden yukarý mertebelerdeki sýhhatlý olanlara bakýp þekva edemezsin. Belki sen, kendinden sýhhat noktasýnda aþaðý derecelerde bulunan bîçare hastalara bakýp þükretmekle mükellefsin. Senin elin kýrýk ise, kesilmiþ ellere bak! Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan a’mâlara bak! Allah'a þükret. Evet nimette kendinden yukarýya bakýp þekva etmeye hiç kimsenin hakký yoktur. Ve musîbette herkesin hakký, kendinden musîbet noktasýnda daha yukarý olanlara bakmaktýr ki þükretsin. Bu sýr bazý Risalelerde bir temsil ile izah edilmiþ. Ýcmali þudur ki: Bir zat, bir bîçareyi, bir minarenin baþýna çýkarýyor. Minarenin her basamaðýnda ayrý ayrý birer ihsan, birer hediye veriyor. Tam minarenin baþýnda da en büyük bir hediyeyi veriyor. O mütenevvi hediyelere karþý ondan teþekkür ve minnetdarlýk istediði halde; o hýrçýn adam, bütün o basamaklarda gördüðü hediyeleri unutup veyahud hiçe sayýp þükretmeyerek yukarýya bakar. Keþki bu minare daha uzun olsaydý, daha yukarýya çýksaydým, ne için o dað gibi veyahud öteki minare gibi çok yüksek deðil deyip þekvaya baþlarsa, ne kadar bir küfran-ý nimettir, bir haksýzlýktýr. Öyle de: Bir insan hiçlikten vücuda gelip, taþ olmayarak, aðaç olmayýp, hayvan kalmayarak, insan olup, müslüman olarak, çok zaman sýhhat ve âfiyet görüp, yüksek bir derece-i nimet kazandýðý halde, bazý ârýzalarla, sýhhat ve âfiyet gibi bazý nimetlere lâyýk olmadýðý veya sû-i ihtiyarýyla veya sû-i istimaliyle elinden kaçýrdýðý veyahud eli yetiþmediði

 

____________________________________

 

(Haþiye): Evet, bir kýsým hastalýk duanýn sebeb-i vücudu iken, dua hastalýðýn ademine sebeb olsa, duanýn vücudu kendi ademine sebeb olur; bu da olamaz.

 

sh: » (L:204)

 

için þekva etmek, sabýrsýzlýk göstermek, aman ne yaptým böyle baþýma geldi diye Rubûbiyet-i Ýlahiyyeyi tenkid etmek gibi bir hâlet; maddî hastalýktan daha musîbetli, mânevî bir hastalýktýr. Kýrýlmýþ el ile döðüþmek gibi, þikayetiyle hastalýðýný ziyadeleþtirir. Âkýl odur ki: اَلّذِينَ اِذَا اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ sýrrýyla teslim olup sabretsin; tâ o hastalýk, vazifesini bitirsin gitsin.

 

ONDOKUZUNCU DEVA: Cemil-i Zülcelâl'in bütün isimleri Esmâ-ül hüsna tabîr-i Samedanîsiyle gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcudat içinde en lâtif, en güzel, en câmi âyine-i Samediyet de hayattýr. Güzelin âyinesi güzeldir. Güzelin mehâsinlerini gösteren âyine güzelleþir. O âyinenin baþýna o güzelden ne gelse, güzel olduðu gibi; hayatýn baþýna dahi ne gelse, hakikat noktasýnda güzeldir. Çünki güzel olan o Esmâ-ül hüsnanýn güzel nakýþlarýný gösterir. Hayat, daima sýhhat ve âfiyette yeknesak gitse, nâkýs bir âyine olur. Belki bir cihette adem ve yokluðu ve hiçliði ihsas edip sýkýntý verir. Hayatýn kýymetini tenzil eder. Ömrün lezzetini sýkýntýya kalbeder. Çabuk vaktimi geçireceðim diye, sýkýntýdan ya sefahete, ya eðlenceye atýlýr. Hapis müddeti gibi, kýymetdar ömrüne adavet edip, çabuk öldürüp geçirmek istiyor. Fakat tahavvülde ve harekette ve ayrý ayrý tavýrlar içinde yuvarlanmakta olan bir hayat, kýymetini ihsas ediyor, ömrün ehemmiyetini ve lezzetini bildiriyor. Meþakkatte ve musîbette dahi olsa, ömrün geçmesini istemiyor. "Aman Güneþ batmadý, ya gece bitmedi" diye sýkýntýsýndan of! of! etmiyor. Evet gâyet zengin ve iþsiz, istirahat döþeðinde herþeyi mükemmel bir efendiden sor; ne haldesin? Elbette, aman vakit geçmiyor, gel bir þeþ-beþ oynayalým, veyahud vakti geçirmek için bir eðlence bulalým, gibi müteellîmane sözleri ondan iþiteceksin.. veyahud tul-i emelden gelen, bu þey'im eksik, keþki þu iþi yapsaydým gibi þekvalarý iþiteceksin. Sen bir musîbetzede veya iþçi ve meþakkatli bir halde olan bir fakirden sor; ne haldesin? Aklý baþýnda ise diyecek ki: "Þükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalýþýyorum. Keþki çabuk Güneþ gitmeseydi, bu iþi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Vakýa zahmet çekiyorum, fakat bu da geçer, herþey böyle çabuk geçiyor." diye, manen ömür ne kadar kýymetdar olduðunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor. Demek meþakkat ve çalýþmakla, ömrün lezzetini ve hayatýn kýymetini anlýyor. Ýstirahat ve sýhhat ise, ömrü acýlaþtýrýyor ki, geçmesini arzu ediyor.

 

Ey hasta kardeþ! Bil ki, baþka Risalelerde tafsilâtýyla kat'î bir surette isbat edildiði gibi; musîbetlerin, þerlerin, hatta günahlarýn aslý ve mayesi ademdir. Adem ise þerdir, karanlýktýr. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, tevakkuf gibi hâletler ademe, hiçliðe yakýnlýðý içindir ki, ademdeki karanlýðý ihsas edip sýkýntý veriyor. Hareket ve tahavvül ise vücud

 

sh: » (L:205)

 

dur, vücudu ihsas eder. Vücud ise hâlis hayýrdýr, nurdur. Madem hakikat budur; sendeki hastalýk, kýymetdar hayatý safileþtirmek, kuvvetleþtirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ý insaniyeyi o hastalýklý uzvun etrafýna muavenetdarane müteveccih etmek ve Sâni-i Hakîm'in ayrý ayrý isimlerinin nakýþlarýný göstermek gibi, çok vazifeler için, o hastalýk senin vücuduna misafir olarak gönderilmiþtir. Ýnþâallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve âfiyete der ki; sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör, bu hane senindir, âfiyetle kal.

 

YÝRMÝNCÝ DEVA: Ey derdine derman arayan hasta! Hastalýk iki kýsýmdýr. Bir kýsmý hakikî, bir kýsmý vehmîdir. Hakikî kýsmý ise Þâfi-i Hakîm-i Zülcelâl, küre-i arz olan eczahane-i kübrasýnda, her derde bir deva istif etmiþ. O devalar ise, dertleri isterler. Her derde bir derman halketmiþtir. Tedavi için ilâçlarý almak, istimal etmek meþrudur. Fakat tesiri ve þifayý, Cenab-ý Hak'tan bilmek gerektir. Dermaný o verdiði gibi, þifayý da o veriyor. Hâzýk mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtýr. Çünki ekser hastalýklar sû-i istimalâttan, perhizsizlikten ve israftan ve hatiattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekim, elbette meþru bir dairede nasihat eder ve vesayada bulunur. Sû-i istimalâttan, israfattan men'eder, teselli verir. Hasta o vesaya ve o teselliye itimad edip hastalýðý hafifleþir, sýkýntý yerinde bir ferahlýk verir. Amma vehmî hastalýk kýsmý ise; onun en müessir ilâcý, ehemmiyet vermemektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, þiþer. Ehemmiyet vermezse küçülür, daðýlýr. Nasýlki arýlara iliþtikçe, insanýn baþýna üþüþürler, aldýrmazsan daðýlýr. Hem karanlýkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayale ehemmiyet verdikçe büyür. Hatta bazen onu divane gibi kaçýrýr; ehemmiyet vermezse, âdi bir ipin yýlan olmadýðýný görür, baþýndaki telaþýna güler. Bu vehmî hastalýk çok devam etse, hakikata inkýlab eder. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalýktýr. Habbeyi kubbe yapar; kuvve-i maneviyesi kýrýlýr. Hususan merhametsiz yarým hekimlere veyahud insafsýz doktorlara rastgelse, evhamýný daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malý gider; yoksa ya aklý gider veya sýhhatý gider.

 

YÝRMÝBÝRÝNCÝ DEVA: Ey hasta kardeþ! Senin hastalýðýnda maddî elem var, fakat o maddî elemin tesirini izale edecek ehemmiyetli bir mânevî lezzet seni ihata ediyor. Çünki peder ve validen ve akraban varsa, çoktan beri unuttuðun gâyet lezzetli o eski þefkatleri senin etrafýnda yeniden uyanýp, çocukluk zamanýnda gördüðün o þirin nazarlarý yine görmekle beraber; çok gizli perdeli kalan etrafýndaki dostluklar, hastalýðýn cazibesiyle yine sana karþý muhabbetdarane baktýklarýndan, elbette onlara karþý senin bu maddî elemin pek ucuz düþer. Hem sen müftehirane hizmet

 

sh: » (L:206)

 

ettiðin ve iltifatlarýný kazanmasýna çalýþtýðýn zatlar, hastalýðýn hükmüyle sana merhametkârane hizmetkârlýk ettiklerinden, efendilerine efendi oldun. Hem insanlardaki rikkat-i cinsiyeyi ve þefkat-i nev'iyeyi kendine celbettiðinden, hiçten çok yardýmcý ahbab ve þefkatli dost buldun. Hem çok meþakkatli hizmetlerden paydos emrini yine hastalýktan aldýn, istirahat ediyorsun. Elbette senin cüz'î elemin, bu mânevî lezzetlere karþý seni þekvaya deðil, teþekküre sevketmelidir.

 

YÝRMÝÝKÝNCÝ DEVA: Ey nüzul gibi aðýr hastalýklara mübtela olan kardeþ! Evvelâ sana müjde ediyorum ki; mü'min için nüzul mübarek sayýlýyor. Bunu çoktan ehl-i velayetten iþitiyordum. Sýrrýný bilmezdim. Bir sýrrý þöyle kalbime geliyor ki: Ehlullah, Cenab-ý Hakk'a vâsýl olmak ve dünyanýn azîm mânevî tehlikelerinden kurtulmak ve saadet-i ebediyeyi temin etmek için, iki esasý ihtiyaren takib etmiþler:

 

Birisi: Rabýta-i mevttir. Yâni: Dünya fâni olduðu gibi, kendisi de içinde vazifedar fâni bir misafir olduðunu düþünmekle, hayat-ý ebedîsine o suretle çalýþmýþlar.

 

Ýkincisi: Nefs-i emmarenin ve kör hissiyatýn tehlikelerinden kurtulmak için, çilleler ile, riyazetlerle nefs-i emmarenin öldürülmesine çalýþmýþlar. Sizler ey yarý vücudunun sýhhatýný kaybeden kardeþ! Sen ihtiyarsýz kýsa ve kolay ve sebeb-i saadet olan iki esas sana verilmiþ ki; daima senin vücudunun vaziyeti, dünyanýn zevalini ve insanýn fâni olduðunu ihtar ediyor. Daha dünya seni boðamýyor, gaflet senin gözünü kapayamýyor. Ve yarým insan vaziyetinde bir zata, nefs-i emmare elbette hevesat-ý rezile ile ve nefsanî müþtehiyat ile onu aldatamaz, çabuk o nefsin belâsýndan kurtulur.

 

Ýþte mü'min sýrr-ý îman ile ve teslimiyet ve tevekkül ile, o aðýr nüzul gibi hastalýktan az bir zamanda, ehl-i velayetin çilleleri gibi istifade edebilir. O vakit o aðýr hastalýk çok ucuz düþer.

 

YÝRMÝÜÇÜNCÜ DEVA: Ey kimsesiz, garib, bîçare hasta! Hastalýðýnla beraber kimsesizlik ve gurbet, sana karþý en katý kalbleri rikkate getirirse ve nazar-ý þefkati celbederse; acaba Kur'anýn bütün surelerinin baþlarýnda kendini Rahmân-ir Rahîm sýfatýyla bize takdim eden ve bir lem'a-i þefkatýyla umum yavrulara karþý umum valideleri, o harika þefkatýyla terbiye ettiren ve her baharda bir cilve-i Rahmetiyle zemin yüzünü nimetlerle dolduran ve ebedî bir hayattaki Cennet, bütün mehâsiniyle bir cilve-i Rahmeti olan senin Hâlýk-ý Rahîmine îman ile intisabýn ve onu tanýyýp hastalýðýn lisan-ý acziyle niyazýn, elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalýðýn, herþeye bedel onun nazar-ý Rahmetini sana

 

sh: » (L:207)

 

celbeder. Madem o var, sana bakar, sana herþey var. Asýl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki; îman ve teslimiyetle ona intisab etmesin veya intisabýna ehemmiyet vermesin.

 

YÝRMÝDÖRDÜNCÜ DEVA: Ey masum hasta çocuklara ve masum çocuklar hükmünde olan ihtiyarlara hizmet eden hasta bakýcýlar! Sizin önünüzde mühim bir ticaret-i uhreviye var. Þevk ve gayret ile o ticareti kazanýnýz. Masum çocuklarýn hastalýklarýný, o nazik vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanýn daðdaðalarýna mukavemet verdirmek için bir þýrýnga ve bir terbiye-i Rabbaniye gibi, çocuðun hayat-ý dünyeviyesine ait çok hikmetlerle beraber ve hayat-ý ruhiyesine ve tasaffi-i hayatýna medâr olacak büyüklerdeki keffaret-üz zünub yerine, mânevî ve ileride veyahud âhirette terakkiyat-ý maneviyesine medâr þýrýngalar nev'indeki hastalýklardan gelen sevab, peder ve validelerinin defter-i a'mâline, bilhassa sýrr-ý þefkatle çocuðun sýhhatýný kendi sýhhatýna tercih eden validesinin sahife-i hasenatýna girdiði, ehl-i hakikatça sabittir. Ýhtiyarlara bakmak ise; hem azîm sevab almakla beraber, o ihtiyarlarýn ve bilhassa peder ve valide ise, dualarýný almak ve kalplerini hoþnud etmek ve vefakârane hizmet etmek, hem bu dünyadaki saadete, hem âhiretin saadetine medâr olduðu rivayat-ý sahiha ile ve çok vukuat-ý tarihiye ile sabittir. Ýhtiyar peder ve validesine tam itaat eden bahtiyar bir veled, evlâdýndan ayný vaziyeti gördüðü gibi; bedbaht bir veled eðer ebeveynini rencide etse, azab-ý uhrevîden baþka, dünyada çok felâketlerle cezasýný gördüðü, çok vukuatla sabittir. Evet ihtiyarlara, masumlara, yalnýz akrabasýna bakmak deðil; belki ehl-i îman (madem sýrr-ý îmanla uhuvvet-i hakikiye var) onlara rastgelse, muhterem hasta ihtiyar ona muhtaç olsa, ruh u canla ona hizmet etmek Ýslâmiyetin muktezasýdýr.

 

YÝRMÝBEÞÝNCÝ DEVA: Ey hasta kardeþler! Siz gâyet nafi ve her derde deva ve hakikî lezzetli kudsî bir tiryak isterseniz, îmanýnýzý inkiþaf ettiriniz. Yâni tövbe ve istiðfar ile ve namaz ve ubûdiyetle, o tiryak-ý kudsî olan îmaný ve îmandan gelen ilâcý istimal ediniz. Evet dünyaya muhabbet ve alâka yüzünden güya âdeta ehl-i gafletin dünya gibi büyük, hasta, mânevî bir vücudu vardýr. Ýman ise, o dünya gibi zeval ve firak darbelerine, yara ve bere içinde olan o mânevî vücuduna birden þifa verip; yaralardan kurtarýp, hakikî þifa verdiðini pek çok Risalelerde kat'î isbat etmiþiz.

 

Baþýnýzý aðrýtmamak için kýsa kesiyorum. Ýman ilâcý ise, feraizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor. Gaflet ve sefahet ve hevesat-ý nefsaniye ve lehviyat-ý gayr-ý meþrua, o tiryakýn tesirini meneder. Hastalýk madem gafleti kaldýrýyor, iþtihayý kesiyor, gayr-ý meþru

 

sh: » (L:208)

 

keyflere gitmeye mani oluyor; ondan istifade ediniz. Hakikî îmanýn kudsî ilâçlarýndan ve nurlarýndan tövbe ve istiðfar ile, dua ve niyaz ile istimal ediniz. Cenab-ý Hak sizlere þifa versin, hastalýklarýnýzý keffaret-üz zünub yapsýn. Âmîn âmîn âmîn...

 

رَبِّنَا بِاْلحَقِ وَقَالُوا اْلحَمْدُ لِلّهِ الَّذِى هَدَينَا لِهذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلاَ اَنْ هَدَينَا اللّهُ لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ

 

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

اَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَ دَوَائِهَا وَ عَافِيَةِ اْلاَبْدَانِ وَ شِفَائِهَا وَ نُورِاْلاَبْصَارِ وَ ضِيَائِهَا وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ وَ سَلِّمْ

 

 

 

* * *

 

وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ Meali: "Bu kitab her derde dermandýr." Tevâfukat-ý lâtifedendir ki; Re'fet Bey'in birinci tesvidden gâyet sür'atle yazdýðý nüsha ile beraber, Hüsrev'in yazdýðý diðer bir nüshada, ihtiyarsýz hiç düþünmeden, satýr baþlarýnda gelen elifleri saydýk; aynen bu وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ cümlesine tevâfuk ediyor. (Haþiye-1) Hem bu Risalenin müellifinin Said ismine, bir tek fark ile yine tevâfuk ediyor. (Haþiye-2) Yalnýz Risalenin ünvanýna ait yazýdaki bir elif hesaba dâhil edilmemiþtir.

 

Cây-ý hayrettir ki: Süleyman Rüþdü'nün yazdýðý nüsha, hiç elif hatýra gelmeden ve düþünmeden, yüz ondört elif, yüz ondört þifa-yý kudsiyeyi tazammun eden, yüz ondört suver-i Kur'aniyenin adedine tevâfukla beraber وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ þeddeli lâm bir sayýlmak cihetiyle, yüz ondört harfine tamtamýna tevâfuk ediyor.

 

* * *

 

Yirmibeþinci Lem'anýn Zeyli

 

Onyedinci Mektub olup, Mektubat Mecmûasýna idhal edildiðinden buraya dercedilmedi.

 

* * *

 

__________________________________

 

(Haþiye-1): Sonradan yazýlan ihtarýn iki elifi bu hesaba dâhil olamayacaðý için dâhil edilmemiþtir.

 

(Haþiye-2): Madem Keramet-i Aleviyede ve Gavsiye'de, Said'in âhirinde nida için vaz'edilmiþ bir elif var, Saida olmuþ; belki fazla olan bu elif, o elife bakýyor.

 

Re'fet, Hüsrev

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...