Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

24. Lema


EMRE

Empfohlene Beiträge

Yirmidördüncü Lem'a

 

Tesettür hakkýnda

 

(Onbeþinci Nota'nýn Ýkinci ve Üçüncü Mes'eleleri iken, ehemmiyetine binaen Yirmidördüncü Lem'a olmuþtur.)

 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

 

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ ِلاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلاَبِيبِهِنَّ

 

ilâ âhir... âyeti, tesettürü emrediyor. Medeniyet-i sefihe ise, Kur'anýn bu hükmüne karþý muhalif gidiyor. Tesettürü, fýtrî görmüyor, "bir esarettir" diyor. (*)

 

 

 

Elcevap: Kur'an-ý Hakîm'in bu hükmü tam fýtrî olduðuna ve muhalifi gayr-ý fýtrî olduðuna delâlet eden çok hikmetlerinden, yalnýz "dört hikmet"ini beyan ederiz.

 

Birinci HÝkmet: Tesettür, kadýnlar için fýtrîdir ve fýtratlarý iktiza ediyor. Çünki kadýnlar hilkaten zaîf ve nazik olduklarýndan, kendilerini ve hayatýndan ziyade sevdiði yavrularýný himaye edecek bir erkeðin himaye ve yardýmýna muhtaç bulunduðundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fýtrî bir meyli var. Hem kadýnlarýn on adedden altý-yedisi ya ihtiyardýr, ya çirkindir ki; ihtiyarlýðýný ve çirkinliðini herkese göstermek istemezler. Ya kýskançtýr; kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düþmemek veya tecavüzden ve itti

 

_________________________________

 

(*) Mahkemeye karþý ve mahkemeyi susturan lâyiha-i Temyiz'in müdafaatýndan bir parça:

 

"Ben de Adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üçyüz elli senede ve her asýrda üçyüz elli milyon insanlarýn hayat-ý içtimaiyesinde en kudsî ve hakikî ve hakikatlý bir düstur-u Ýlahîyi, üçyüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarýna istinaden ve bin üçyüz elli sene zarfýnda geçmiþ ecdadýmýzýn itikadlarýna iktidaen tefsir eden bir adamý mahkûm eden haksýz bir kararý, elbette rûy-i zeminde adâlet varsa, o kararý red ve bu hükmü nakzedecektir!.."

 

sh: » (L:185)

 

hamdan korkar, taarruza maruz kalmamak ve kocasý nazarýnda hýyanetle müttehem olmamak için, fýtraten tesettür isterler. Hatta dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan ihtiyarlardýr. Ve on adedden ancak iki-üç tanesi bulunabilir ki; hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sýkýlmasýn. Malûmdur ki; insan sevmediði ve istiskal ettiði adamlarýn nazarýndan sýkýlýr, müteessir olur. Elbette açýk-saçýklýk kýyafetine giren güzel bir kadýn, bakmasýna hoþlandýðý nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuþ ve tefessüh etmeyen bir güzel kadýn, nazik ve seri-üt teessür olduðundan, maddeten tesiri tecrübe edilen belki semlendiren pis nazarlardan elbette sýkýlýr. Hatta iþitiyoruz; açýk-saçýklýk yeri olan Avrupa'da çok kadýnlar, bu dikkat-i nazardan sýkýlarak, "Bu alçaklar bizi göz hapsine alýp sýkýyorlar" diye polislere þekva ediyorlar. Demek medeniyetin ref-i tesettürü, hilaf-ý fýtrattýr. Kur'an'ýn tesettür emri fýtrî olmakla beraber, o maden-i þefkat ve kýymetdar birer refika-i ebediye olabilen kadýnlarý, tesettür ile sukuttan, zilletten ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarýyor.

 

Hem kadýnlarda, ecnebi erkeklere karþý fýtraten korkaklýk, tahavvüf var. Tahavvüf ise, fýtraten tesettürü iktiza ediyor. Çünki sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acýlaþtýracak sekiz dokuz ay aðýr bir veled yükünü zahmet ile çekmekle beraber, hamisiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ý meþru zevkin belâsýný çekmek ihtimali var. Ve kesretle vaki olduðundan, cidden þiddetle nâmahremlerden fýtratý korkar ve cibilliyeti sakýnmak ister. Ve tesettür ile nâmahremin iþtihasýný açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zaîf hilkatý emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal'asý çarþafý olduðunu gösteriyor. Mesmuatýma göre: Merkez ve payitaht-ý hükûmette, çarþý içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gâyet âdi bir kundura boyacýsý, dünyaca rütbeten büyük bir adamýn açýk bacaklý karýsýna bilfiil sarkýntýlýk etmesi, tesettür aleyhinde olanlarýn hayasýz yüzlerine bir þamar vuruyor!..

 

Ýkinci Hikmet: Kadýn ve erkek ortasýnda gâyet esaslý ve þiddetli münasebet, muhabbet ve alâka; yalnýz dünyevî hayatýn ihtiyacýndan ileri gelmiyor. Evet bir kadýn, kocasýna yalnýz hayat-ý dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat deðildir. Belki hayat-ý ebediyede

 

sh: » (L:186)

 

dahi bir refika-i hayattýr. Madem hayat-ý ebediyede dahi kocasýna refika-i hayattýr; elbette ebedî arkadaþý ve dostu olan kocasýnýn nazarýndan gayrý baþkasýnýn nazarýný kendi mehâsinine celbetmemek ve onu darýltmamak ve kýskandýrmamak lâzým gelir. Madem mü'min olan kocasý, sýrr-ý imânâ binaen onun ile alâkasý hayat-ý dünyeviyeye münhasýr ve yalnýz hayvanî ve güzellik vaktine mahsus muvakkat bir muhabbet deðil; belki hayat-ý ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasýnda esaslý ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardýr. Hem yalnýz gençliðinde ve güzellik zamanýnda deðil, belki ihtiyarlýk ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taþýyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarýna tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi mukteza-yý insaniyettir. Yoksa pek az kazanýr, fakat pek çok kaybeder.

 

Þer'an koca, karýya küfüv olmalý, yâni birbirine münasib olmalý. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasýndadýr. Ne mutlu o kocaya ki; kadýnýnýn diyanetine bakýp taklid eder, refikasýný hayat-ý ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.

 

Bahtiyardýr o kadýn ki; kocasýnýn diyanetine bakýp "ebedî arkadaþýmý kaybetmeyeyim" diye takvaya girer.

 

Veyl o erkeðe ki; sâliha kadýnýný ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttýr o kadýn ki; müttaki kocasýný taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaþýný kaybeder.

 

Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fýskýný ve sefahetini taklid ediyorlar. Birbirine ateþe atýlmasýnda yardým ediyorlar!..

 

Üçüncü Hikmet: Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karý mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açýk-saçýklýk, o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kýrar. Çünki açýk-saçýklýk kýlýðýna giren on kadýndan ancak bir tanesi bulunur ki, kocasýndan daha güzeli görmediðinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalýþmaz. Dokuzu, kocasýndan dahi iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karýsýndan daha güzelini görmüyor. O vakit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle beraber, gâyet çirkin ve gâyet alçakça bir his uyandýrmaya sebebiyet verebilir. Þöyle ki: Ýnsan, hemþire misillü mahremlerine karþý fýtraten þehevanî his taþýyamýyor. Çünki mahremlerin sîmâlarý, karabet ve mahremiyet cihetindeki þefkat ve muhabbet-i meþruayý ihsas ettiði cihetle; nefsî, þehevanî temayülatý kýrar. Fakat bacaklar gibi þer'an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açýk-saçýk býrakmak, süflî nefislere göre gâyet çirkin bir hissin uyanmasýna sebebiyet verebilir.

 

Çünki mahremin sîmâsý mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açýk bacak, mahremin gayrýyla müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikasý olmadýðýndan, hayvanî bir nazar-ý hevesi, bir kýsým süflî mahremlerde uyandýrmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!..

 

Dördüncü HÝkmet: Malûmdur ki; kesret-i nesil herkesçe mat

 

sh: » (L:187)

 

lubdur. Hiçbir millet ve hükûmet yoktur ki, kesret-i tenasüle tarafdar olmasýn. Hatta Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiþ: تَنَاكَحُوا تَكْثُرُوا فَاِنِّى اُبَاهِى بِكُمُ اْلاُمَمَ -ev kema kal- Yâni: "Ýzdivaç ediniz; çoðalýnýz. Ben kýyamette, sizin kesretinizle iftihar edeceðim." Halbuki tesettürün ref'i, izdivacý teksir etmeyip, çok azaltýyor. Çünki en serseri ve asrî bir genç dahi, refika-i hayatýný namuslu ister. Kendi gibi asrî, yâni açýk-saçýk olmasýný istemediðinden bekâr kalýr, belki de fuhuþa sülûk eder. Kadýn öyle deðil, o derece kocasýný inhisar altýna alamaz. Çünki kadýnýn -aile hayatýnda müdür-ü dâhilî olmak haysiyetiyle kocasýnýn bütün malýna, evlâdýna ve herþeyine muhafaza memuru olduðundan- en esaslý hasleti sadakattýr, emniyettir. Açýk-saçýklýk ise bu sadakatý kýrar, kocasý nazarýnda emniyeti kaybeder, ona vicdan azabý çektirir. Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehavet kadýnlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduðu için, ahlâk-ý seyyiedendir, kötü haslet sayýlýrlar. Fakat kocasýnýn vazifesi, ona hazinedarlýk ve sadakat deðil, belki himayet ve merhamet ve hürmettir. Onun için, o erkek inhisar altýna alýnmaz. Baþka kadýnlarý da nikâh edebilir. Memleketimiz Avrupa'ya kýyas edilmez. Çünki orada düello gibi çok þiddetli vasýtalarla açýk-saçýklýk içinde namus bir derece muhafaza edilir. Ýzzet-i nefis sahibi birisinin karýsýna pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar. Hem memalik-i bâride olan Avrupa'daki tabîatlar, o memleket gibi bârid ve câmiddirler. Bu Asya, yâni Âlem-i Ýslâm kýt'asý, ona nisbeten memalik-i harredir. Malûmdur ki; muhitin, insanýn ahlâký üzerinde tesiri vardýr. O bârid memlekette, soðuk insanlarda hevesat-ý hayvaniyeyi tahrik etmek ve iþtihayý açmak için açýk-saçýklýk, belki çok sû-i istimalata ve israfata medâr olmaz. Fakat seri-üt teessür ve hassas olan memalik-i harredeki insanlarýn hevesat-ý nefsaniyesini mütemadiyen tehyic edecek açýk-saçýklýk, elbette çok sû-i istimalata ve israfata ve neslin zaafiyetine ve sukut-u kuvvete sebebdir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ý fýtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda onbeþ gün kadar hayýz gibi arýzalar münasebetiyle kadýndan tecennüb etmeye mecbur olduðundan, nefsine maðlub ise fuhþiyata da meyleder.

 

Þehirliler; köylülere, bedevilere bakýp tesettürü kaldýramaz. Çünki köylerde, bedevilerde, derd-i maiþet meþgalesiyle ve bedenen çalýþmak ve yorulmak münasebetiyle, hem þehirlilere nisbeten nazar-ý dikkati az celbeden masume iþçi ve bir derece kaba kadýnlarýn kýsmen açýk olmalarý, hevesat-ý nefsaniyeyi tehyice medâr olamadýðý gibi; serseri ve iþsiz adamlar az bulunduðundan, þehirdeki mefasidin onda biri onlarda bulunmaz. Öyle ise onlara kýyas edilmez.

 

sh: » (L: 188)

 

بِسْمِهِ سُبْحَانَهُ

 

Ehl-i îman âhiret hemþirelerim olan kadýnlar taifesi ile bir muhaveredir

 

Bazý vilayetlerde taife-i nisadan samimî ve hararetli bir surette Nurlara karþý alâkalarýný gördüðüm ve haddimden pek ziyade, onlarýn Nurlara ait derslerime itimadlarýný bildiðim sýralarda, mübarek Isparta'ya ve mânevî Medreset-üz Zehra'ya üçüncü defa geldiðim zaman iþittim ki; o mübarek âhiret hemþirelerim olan taife-i nisa, benden bir ders bekliyorlarmýþ. Güya vaaz suretinde câmilerde onlara bir dersim olacak. Halbuki ben dört beþ vecihle hastayým ve hem periþan, hatta konuþmaya ve düþünmeðe iktidarsýz bulunduðum halde, bu gece þiddetli bir ihtar ile kalbime geldi ki; madem onbeþ sene evvel gençlerin istemeleriyle Gençlik Rehberi'ni onlar için yazdýn ve pek çok istifade edildi. Halbuki hanýmlar taifesi, gençlerden daha ziyade bu zamanda öyle bir rehbere muhtaçtýrlar. Ben de bu ihtara karþý gâyet periþan ve zaaf ve aczimle beraber "Üç Nükte" ile gâyet muhtasar bazý lüzumlu maddeleri, o mübarek hemþirelerime ve mânevî genç evlâdlarýma beyan ediyorum.

 

BÝRÝNCÝ NÜKTE: Risale-i Nur'un en mühim bir esasý þefkat olmasýndan, nisa taifesi þefkat kahramanlarý bulunmalarý cihetiyle daha ziyade Risale-i Nur'la fýtraten alâkadardýrlar. Ve lillahilhamd, bu fýtrî alâkadarlýk çok yerlerde hissediliyor. Bu þefkatteki fedakârlýk, hakikî bir ihlâsý ve mukabelesiz bir fedakârlýk mânâsýný ifade ettiðinden, þimdi bu zamanda pek çok ehemmiyeti var. Evet bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fýtriyesi itibariyle kendini evlâdýna kurban etmesi gösteriyor ki; hanýmlarda gâyet yüksek bir kahramanlýk var. Bu kahramanlýðýn inkiþafý ile; hem hayat-ý dünyeviyesini, hem hayat-ý ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazý fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kýymetdar seciye inkiþaf etmez veyahût sû-i istimal edilir. Yüzer nümunelerinden bir küçük nümunesi þudur: O þefkatli valide, çocuðunun hayat-ý dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlýðý nazara alýr, onu öyle terbiye eder. "Oðlum paþa olsun" diye bütün malýný verir; hâfýz mektebinden alýr, Avrupa'ya gönderir. Fakat o çocuðun hayat-ý ebediyesi tehlikeye girdiðini düþünmüyor ve dünya

 

sh: » (L: 189)

 

hapsinden kurtarmaða çalýþýyor, Cehennem hapsine düþmesini nazara almýyor. Fýtrî þefkatin tam zýddý olarak o masum çocuðunu, âhirette þefaatçý olmak lâzým gelirken dâvâcý ediyor. O çocuk, "Niçin benim îmanýmý takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?" diye þekva edecek. Dünyada da terbiye-i Ýslâmiyeyi tam almadýðý için, validesinin harika þefkatýnýn hakkýna karþý lâyýkýyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder. Eðer hakikî þefkat sû-i istimal edilmeyerek, bîçare veledini haps-i ebedî olan Cehennem'den ve îdam-ý ebedî olan dalâlet içinde ölmekten kurtarmaya o þefkat sýrrý ile çalýþsa; o veledin bütün ettiði hasenatýnýn bir misli, validesinin defter-i a'mâline geçeceðinden, validesinin vefatýndan sonra her vakit hasenatlarý ile ruhuna nurlar yetiþtirdiði gibi, âhirette de deðil dâvâcý olmak, bütün ruh u caný ile þefaatçý olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlâd olur.

 

Evet insanýn en birinci üstadý ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle ben kendi þahsýmda kat'î ve daima hissettiðim bu mânâyý beyan ediyorum:

 

Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldýðým halde, kasem ediyorum ki; en esaslý ve sarsýlmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum validemden aldýðým telkinat ve mânevî derslerdir ki; o dersler fýtratýmda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleþmiþ. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiðini, aynen görüyorum. Demek bir yaþýmdaki fýtratýma ve ruhuma, merhum validemin ders ve telkinatýný, þimdi bu seksen yaþýmdaki gördüðüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müþahede ediyorum.

 

Ezcümle; meslek ve meþrebimin dört esasýndan en mühimi olan þefkat etmek ve Risale-i Nur'un da en büyük hakikatý olan acýmak ve merhamet etmeyi, o validemin þefkatlý fiil ve halinden ve o mânevî derslerinden aldýðýmý yakînen görüyorum. Evet bu hakikî ihlâs ile hakikî bir fedakârlýk taþýyan validelik þefkati sû-i istimal edilip, masum çocuðunun elmas hazinesi hükmünde olan âhiretini düþünmeyerek, muvakkat fâni þiþeler hükmünde olan dünyaya o çocuðun masum yüzünü çevirmek ve bu þekilde ona þefkat göstermek, o þefkatý sû-i istimal etmektir. Evet kadýnlarýn þefkat cihetiyle bu kahramanlýklarýný hiçbir ücret ve hiçbir mukabele istemeyerek, hiçbir faide-i þahsiye, hiçbir gösteriþ mânâsý olmayarak ruhunu feda ettiklerine, o þefkatýn küçücük bir nümunesini taþýyan bir tavuðun yavrusunu kurtarmak için arslana saldýrmasý ve ruhunu feda etmesi isbat ediyor.

 

Þimdi terbiye-i Ýslâmiyeden ve a’mâl-i uhreviyeden en kýymetli ve en lüzumlu esas, ihlâstýr. Bu çeþit þefkatteki kahramanlýkta o hakikî ihlâs bulunuyor.

 

sh: » (L: 190)

 

Eðer bu iki nokta o mübarek taifede inkiþafa baþlasa, daire-i Ýslâmiyede pek büyük bir saadete medâr olur. Halbuki erkeklerin kahramanlýklarý mukabelesiz olamýyor; belki, yüz cihette mukabele istiyorlar. Hiç olmazsa þan ü þeref istiyorlar. Fakat maatteessüf bîçare mübarek taife-i nisaiye, zalim erkeklerinin þerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için, baþka bir tarzda, zaafiyetten ve acizden gelen baþka bir nevide riyakârlýða giriyorlar.

 

ÝKÝNCÝ NÜKTE: Bu sene inzivada iken ve hayat-ý içtimaiyeden çekildiðim halde bazý Nurcu kardeþlerimin ve hemþirelerimin hatýrlarý için dünyaya baktým. Benimle görüþen ekseri dostlardan, kendi ailevî hayatlarýndan þekvalar iþittim. "Eyvah!" dedim. Ýnsanýn hususan müslümanýn tahassüngâhý ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyasý aile hayatýdýr. Bu da mý bozulmaða baþlamýþ dedim. Sebebini aradým. Bildim ki: Nasýl, Ýslâmiyetin hayat-ý içtimaiyesine ve dolayýsýyla din-i Ýslâma zarar vermek için gençleri yoldan çýkarmak ve gençlik hevesatýyla sefahete sevketmek için bir iki komite çalýþýyormuþ. Aynen öyle de; bîçare nisa taifesinin gafil kýsmýný dahi yanlýþ yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altýnda çalýþtýðýný hissettim. Ve bildim ki: Bu millet-i Ýslâma bir dehþetli darbe, o cihetten geliyor. Ben de siz hemþirelerime ve gençleriniz olan mânevî evlâdlarýma kat'iyen beyan ediyorum ki: Kadýnlarýn saadet-i uhreviyesi gibi, saadet-i dünyeviyeleri de ve fýtratlarýndaki ulvî seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanýn çare-i yegânesi, daire-i Ýslâmiyedeki terbiye-i diniyeden baþka yoktur!.. Rusya'da o bîçare taifenin ne hâle girdiðini iþitiyorsunuz. Risale-i Nur'un bir parçasýnda denilmiþ ki: Aklý baþýnda olan bir adam; refikasýna muhabbetini ve sevgisini, beþ on senelik fâni ve zâhirî hüsn-ü cemaline bina etmez. Belki kadýnlarýn hüsn-ü cemalinin en güzeli ve daimîsi, onun þefkatine ve kadýnlýða mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli. Tâ ki, o bîçare ihtiyarladýkça, kocasýnýn muhabbeti ona devam etsin. Çünki onun refikasý, yalnýz dünya hayatýndaki muvakkat bir yardýmcý refika deðil, belki hayat-ý ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduðundan, ihtiyarlandýkça daha ziyade hürmet ve merhamet ile birbirine muhabbet etmek lâzým geliyor. Þimdiki terbiye-i medeniye perdesi altýndaki hayvancasýna muvakkat bir refakattan sonra ebedî bir müfarakata maruz kalan o aile hayatý, esasýyla bozuluyor.

 

Hem Risale-i Nur'un bir cüz'ünde denilmiþ ki: Bahtiyardýr o adam ki; refika-i ebediyesini kaybetmemek için sâliha zevcesini taklid eder, o da sâlih olur. Hem bahtiyardýr o kadýn ki; kocasýný mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaþýný kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur; saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanýr. Bedbahttýr o adam

 

sh: » (L: 191)

 

ki; sefahete girmiþ zevcesine ittiba eder; vazgeçirmeye çalýþmaz, kendisi de iþtirak eder. Bedbahttýr o kadýn ki; zevcinin fýskýna bakar, onu baþka bir surette taklid eder. Veyl o zevc ve zevceye ki; birbirini ateþe atmakta yardým eder. Yâni; medeniyet fantaziyelerine birbirini teþvik eder.

 

Ýþte, Risale-i Nur'un bu mealdeki cümlelerinin mânâsý budur ki: Bu zamanda aile hayatýnýn dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadýnlarda ulvî seciyelerin inkiþafýnýn sebebi, yalnýz daire-i þeriattaki âdâb-ý Ýslâmiyetle olabilir. Þimdi aile hayatýnda en mühim nokta budur ki; kadýn, kocasýnda fenalýk ve sadakatsýzlýk görse, o da kocasýnýn inadýna kadýnýn vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa, aynen askerîdeki itaatýn bozulmasý gibi, o aile hayatýnýn fabrikasý zîr ü zeber olur. Belki o kadýn, elinden geldiði kadar kocasýnýn kusurunu ýslaha çalýþmalýdýr ki, ebedî arkadaþýný kurtarsýn. Yoksa o da, kendini açýklýk ve saçýklýkla baþkalara göstermeðe ve sevdirmeðe çalýþsa, her cihetle zarar eder. Çünki hakikî sadakatý býrakan, dünyada da cezasýný görür. Çünki nâmahremlerin nazarýndan fýtratý korkar, sýkýlýr, çekilir. Nâmahrem yirmi erkeðin onsekizinin nazarýndan istiskal eder. Erkek ise, nâmahrem yüz kadýndan ancak birisinden istiskal eder, bakmasýndan sýkýlýr. Kadýn o cihette azab çektiði gibi, sadakatsýzlýk ittihamý altýna girer; zaafiyetiyle beraber, hukukunu muhafaza edemez.

 

Elhasýl; nasýlki kadýnlar kahramanlýkta, ihlâsta þefkat itibariyle erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlýkta onlara yetiþemiyorlar; öyle de o masum hanýmlar dahi, sefahette hiçbir vecihle erkeklere yetiþemezler. Onun için fýtratlarýyla ve zaîf hilkatleriyle nâmahremlerden þiddetli korkarlar ve çarþaf altýnda saklanmaða kendilerini mecbur bilirler. Çünki erkek, sekiz dakika zevk ve lezzet için sefahete girse, ancak sekiz lira kadar birþey zarar eder. Fakat kadýn sekiz dakika sefahetteki zevkin cezasý olarak dünyada dahi sekiz ay aðýr bir yükü karnýnda taþýr ve sekiz sene de o hâmisiz çocuðun terbiyesinin meþakkatine girdiði için sefahette erkeklere yetiþemez, yüz derece fazla cezasýný çeker. Az olmayan bu nevi vukuat da gösteriyor ki; mübarek taife-i nisaiye, fýtraten yüksek ahlâka menþe' olduðu gibi, fýsk ve sefahette dünya zevki için kabiliyetleri yok hükmündedir. Demek onlar daire-i terbiye-i Ýslâmiye içinde mes'ud bir aile hayatýný geçirmeðe mahsus bir nevi mübarek mahlukturlar. Bu mübarekleri ifsad eden komiteler kahrolsunlar!.. Allah bu hemþirelerimi de bu serserilerin þerlerinden muhafaza eylesin, âmîn.

 

Hemþirelerim! Mahremce bu sözümü size söylüyorum: Maiþet derdi için; serseri, ahlâksýz, firenkmeþreb bir kocanýn tahakkümü altýna girmektense, fýtratýnýzdaki iktisad ve kanaatla, köylü masum kadýnlarýn nafakalarýný kendileri çýkarmak için çalýþmalarý nev'inden kendinizi idareye

 

sh: » (L: 192)

 

çalýþýnýz, satmaða çalýþmayýnýz. Þayet size münasib olmayan bir erkek kýsmet olsa, siz kýsmetinize razý olunuz ve kanaat ediniz. Ýnþâallah rýzanýz ve kanaatinizle o da ýslah olur. Yoksa þimdiki iþittiðim gibi, mahkemelere boþanmak için müracaat edeceksiniz. Bu da, haysiyet-i Ýslâmiye ve þeref-i milliyemize yakýþmaz!

 

ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Aziz hemþirelerim; kat'iyen biliniz ki: Daire-i meþruanýn haricindeki zevklerde, lezzetlerde; on derece onlardan ziyade elemler ve zahmetler bulunduðunu Risale-i Nur yüzer kuvvetli delillerle, hâdisatlarla isbat etmiþtir. Uzun tafsilatý Risale-i Nur'da bulabilirsiniz.

 

Ezcümle: Küçük Sözlerden Altýncý, Yedinci, Sekizinci Sözler ve Gençlik Rehberi benim bedelime sizlere tam bu hakikatý gösterecek. Onun için daire-i meþruadaki keyfe iktifa ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki masum evlâdlarýnýzla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir. Hem kat'iyen biliniz ki; bu hayat-ý dünyeviyede hakikî lezzet, îman dairesindedir ve îmandadýr. Ve a’mâl-i sâlihanýn her birisinde bir mânevî lezzet var. Ve dalâlet ve sefahette, bu dünyada dahi gâyet acý ve çirkin elemler bulunduðunu Risale-i Nur yüzer kat'î delillerle isbat etmiþtir. Âdeta îmanda bir Cennet çekirdeði ve dalâlette ve sefahette bir Cehennem çekirdeði bulunduðunu, ben kendim çok tecrübelerle ve hâdiselerle aynelyakîn görmüþüm ve Risale-i Nur'da bu hakikat tekrar ile yazýlmýþ. En þedid muannid ve mu'terizlerin eline girip; hem resmî ehl-i vukuflar ve mahkemeler o hakikatý cerhedememiþler. Þimdi sizin gibi mübarek ve masum hemþirelerime ve evlâdlarým hükmünde küçüklerinize, baþta Tesettür Risalesi ve Gençlik Rehberi ve Küçük Sözler benim bedelime sizlere ders versin.

 

Ben iþittim ki; benim size câmîde ders vermekliðimi arzu ediyorsunuz. Fakat benim periþaniyetimle beraber hastalýðým ve çok esbab, bu vaziyete müsaade etmiyor. Ben de sizin için yazdýðým bu dersimi okuyan ve kabul eden bütün hemþirelerimi, bütün mânevî kazançlarýma ve dualarýma Nur þakirdleri gibi dâhil etmeðe karar verdim. Eðer siz benim bedelime Risale-i Nur'u kýsmen elde edip okusanýz veya dinleseniz, o vakit kaidemiz mucibince; bütün kardeþleriniz olan Nur þakirdlerinin mânevî kazançlarýna ve dualarýna da hissedar oluyorsunuz.

 

Ben þimdi daha ziyade yazacaktým; fakat çok hasta ve çok zaîf ve çok ihtiyar ve tashihat gibi çok vazifelerim bulunduðundan, þimdilik bu kadarla iktifa ettim.

 

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

 

Duanýza muhtaç kardeþiniz

 

Said Nursî

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...