Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

21. Lema


EMRE

Empfohlene Beiträge

Yirmibirinci Lem'a

 

Ýhlâs hakkýnda

 

(Onyedinci Lem'anýn Onyedinci Nota'sýnýn yedi mes'elesinden Dördüncü Mes'elesi iken, ihlâs münasebetiyle Yirminci Lem'anýn Ýkinci Nokta'sý oldu. Nuraniyetine binaen Yirmibirinci Lem'a olarak Lemeat'a girdi.)

 

Bu Lem'a lâakal her onbeþ günde bir defa okunmalý.

 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ * وَ قُومُوا لِلّهِ قَانِتِينَ * قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّيَهَا وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّيَهَا * وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً

 

Ey âhiret kardeþlerim ve ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaþlarým! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususen uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir þefaatcý, en metin bir nokta-i istinad, en kýsa bir tarîk-ý hakikat, en makbul bir duâ-yý mânevî, en kerametli bir vesîle-i makasýd, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubûdiyet: Ýhlâstýr. Mâdem ihlâsda mezkûr hassalar gibi çok nurlar var ve çok kuvvetler var.. ve mâdem bu müdhiþ zamanda ve dehþetli düþmanlar mukabilinde ve þiddetli tazyikat karþýsýnda ve savletli bid'alar, dalâletler içerisinde bizler gâyet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduðumuz halde, gâyet aðýr ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i îmaniye ve hizmet-i Kur'aniye omuzumuza ihsan-ý Ýlâhî tarafýndan konulmuþ; elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlâsý kazanmaya mecbur ve mükellefiz ve ihlâsýn sýrrýný kendimizde yerleþtirmek için gâyet derecede muhtacýz. Yoksa hem þimdiye kadar kazandýðýmýz hizmet-i kudsiye kýsmen zâyî olur, devam etmez; hem þiddetli mes'ul oluruz. وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً âyetindeki þiddetli tehdidkârâne nehy-i Ýlâhîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararýna mânâsýz, lüzumsuz, zararlý kederli, hodfuruþâne, sakîl, riyakârane bazý hissiyat-ý süfliye ve menâfi-i cüz'iyenin hatýrý için ihlâsý kýrmakla; hem bu hizmetteki umum kardeþlerimizin hukukuna tecavüz,

 

sh: » (L:150)

 

hem hizmet-i Kur'aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i îmaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiþ oluruz.

 

Ey kardeþlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzýr mânileri olur. Þeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uðraþýr. Bu mânilere ve bu þeytanlara karþý, ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir. Ýhlasý kýracak esbabdan; yýlandan, akrepten çekindiðiniz gibi çekininiz. Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى demesiyle, nefs-i emmâreye itimad edilmez. Enâniyet ve nefs-i emmâre sizi aldatmasýn. Ýhlasý kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri defetmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.

 

BÝRÝNCÝ DÜSTURUNUZ: Amelinizde Rýzâ-yý Ýlâhî olmalý. Eðer O râzý olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eðer o kabul etse, bütün halk reddetse te'siri yok. O razý olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadýðýnýz halde, halklara da kabûl ettirir, onlarý da razý eder. Onun için, bu hizmette doðrudan doðruya yalnýz Cenab-ý Hakk'ýn rýzasýný esas maksad yapmak gerektir.

 

ÝKÝNCÝ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur'aniyede bulunan kardeþlerinizi tenkid etmemek ve onlarýn üstünde faziletfuruþluk nev'inden gýbta damarýný tahrik etmemektir. Çünki, nasýl insanýn bir eli diðer eline rekabet etmez; bir gözü bir gözünü tenkid etmez; dili kulaðýna itiraz etmez; kalb ruhun ayýbýný görmez.. belki birbirinin noksanýný ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacýna yardým eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanýn hayatý söner, ruhu kaçar, cismi de daðýlýr. Hem nasýlki bir fabrikanýn çarklarý birbiriyle rekabetkârane uðraþmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa'ye þevkini kýrýp atalete uðratmaz. Belki bütün istidadlariyle, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardým ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eðer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karýþsa; o fabrikayý karýþtýracak, neticesiz akîm býrakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayý bütün bütün kýrýp daðýtacak.

 

Ýþte ey Risale-i Nûr Þâkirdleri ve Kur'anýn hizmetkârlarý! Sizler ve bizler öyle bir insân-ý kâmil ismine lâyýk bir þahs-ý mânevînin âzalarýyýz.. ve hayat-ý ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanýn çarklarý hükmündeyiz.. ve sâhil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm'a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çýkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalýþan hademeleriz. Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i mâneviyeyi

 

sh: » (L:151)

 

te'min eden sýrr-ý ihlâsý kazanmak ile, tesanüd ve ittihad-ý hakîkîye muhtacýz ve mecburuz. Evet üç elif ittihad etmezse, üç kýymeti var. Sýrr-ý adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kýymet alýr. Dört kerre dört ayrý ayrý olsa, onaltý kýymeti var. Eðer sýrr-ý uhuvvet ve ittihad-ý maksad ve ittifak-ý vazife ile tevâfuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kýrkdört kuvvetinde ve kýymetinde olduðu gibi.. hakikî sýrr-ý ihlâs ile, onaltý fedakâr kardeþlerin kýymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiðine, pek çok vukuât-ý tarihiye þehadet ediyor. Bu sýrrýn sýrrý þudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir ferd, sâir kardeþlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklariyle de iþitebilir. Güya on hakikî müttehid adamýn herbiri yirmi gözle bakýyor, on akýlla düþünüyor, yirmi kulakla iþitiyor, yirmi elle çalýþýyor bir tarzda mânevî kýymeti ve kuvvetleri vardýr. (Hâþiye)

 

ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakda bilmelisiniz. Evet kuvvet hakdadýr ve ihlâstadýr. Haksýzlar dahi, haksýzlýklarý içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanýyorlar. Evet kuvvet hakda ve ihlâsta olduðuna bir delil, þu hizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu dâvâyý isbat eder ve kendi kendine delil olur. Çünki yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve Ýstanbul'da ettiðimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada sizinle yedi-sekiz senede yüz derece fazla edildi. Halbuki, kendi memleketimde ve Ýstanbul'da burada benimle çalýþan kardeþlerimden yüz, belki bin derece fazla yardýmcýlarým varken, burada ben yalnýz, kimsesiz, garib, yarým ümmî, insafsýz memurlarýn tarassudat ve tazyikatlarý altýnda yedi-sekiz sene sizinle ettiðim hizmet; yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakýyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki ihlâstan geldiðine kat'iyyen þüphem kalmadý. Hem îtiraf ediyorum ki: Samimî ihlâsýnýzla, þan ü þeref perdesi altýnda nefsimi okþýyan riyadan beni bir derece kurtardýnýz. Ýnþâallâh tam ihlâsa muvaffak olursunuz, beni de tam ihlâsa sokarsýnýz... Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (R.A.) o mu'cizevârî kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ý Azam (K.S.), o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sýrr-ý ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi

 

_____________________________________

 

(Haþiye): Evet sýrr-ý ihlâs ile samimî tesânüd ve ittihad, hadsiz menfaate medâr olduðu gibi; korkulara hatta ölüme karþý en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddýr. Çünki ölüm gelse, bir ruhu alýr. Sýrr-ý uhuvvet-i hakikiye ile rýzâ-yý Ýlâhî yolunda, âhirete müteallik iþlerde, kardeþleri adedince ruhlarý olduðundan biri ölse, "Diðer ruhlarým saðlam kalsýnlar; zira o ruhlar her vakit sevablarý bana kazandýrmakla mânevî bir hayatý idâme ettiklerinden ben ölmüyorum" diyerek, ölümü gülerek karþýlar. "Ve o ruhlar vasýtasiyle sevab cihetinde yaþýyorum, yalnýz günah cihetinde ölüyorum" der, rahatla yatar.

 

 

 

sh: » (L:152)

 

mânen alkýþlýyorlar. Evet hiç þübhe etmeyiniz ki, bu teveccühleri, ihlâsa binaen gelir. Eðer bilerek bu ihlâsý kýrsanýz, onlarýn tokadýný yersiniz. Onuncu Lem'adaki þefkat tokatlarýný tahattur ediniz. Böyle mânevî kahramanlarý arkanýzda zahîr, baþýnýzda üstad bulmak isterseniz وَ يُؤْثِرُونَ عَلَى اََنْفُسِهِمْ sýrriyle ihlâs-ý tâmmý kazanýnýz. Kardeþlerinizin nefislerini nefsinize; þerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ý maddiye gibi nefsin hoþuna giden þeylerde tercih ediniz. Hatta en lâtif ve güzel bir hakikat-ý îmaniyeyi muhtaç bir mü'mine bildirmek ki; en mâsûmâne, zararsýz bir menfaattir. Mümkün ise, nefsinize bir hodgâmlýk gelmemek için, istemiyen bir arkadaþ ile yaptýrmasý hoþunuza gitsin. Eðer "Ben sevab kazanayým, bu güzel mes'eleyi ben söyliyeyim" arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur. Fakat mâbeyninizdeki sýrr-ý ihlâsa zarar gelebilir.

 

DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeþlerinizin meziyetlerini þahýslarýnýzda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onlarýn þerefleriyle þâkirâne iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde "fenâ fi-þ þeyh, fenâ fi-r resûl" ýstýlâhatý var. Ben sôfî deðilim. Fakat onlarýn bu düsturu, bizim meslekte "fenâ fi-l ihvân" suretinde güzel bir düsturdur. Kardeþler arasýnda buna "tefânî" denilir. Yâni: birbirinde fâni olmaktýr. Yâni: Kendi hissiyat-ý nefsaniyesini unutup, kardeþlerinin meziyyât ve hissiyâtiyle fikren yaþamaktýr. Zaten mesleðimizin esasý uhuvvettir. Peder ile evlâd, þeyh ile mürid mâbeynindeki vasýta deðildir. Belki hakikî kardeþlik vasýtalarýdýr. Olsa olsa bir üstadlýk ortaya girer. Mesleðimiz "Halîliye" olduðu için, meþrebimiz "hýllet"tir. Hýllet ise, en yakýn dost ve en fedakâr arkadaþ ve en güzel takdir edici yoldaþ ve en civanmerd kardeþ olmak iktiza eder. Bu hýlletin üss-ül-esâsý, samimî ihlâstýr. Samimî ihlâsý kýran adam, bu hýlletin gâyet yüksek kulesinin baþýndan sukut eder. Gâyet derin bir çukura düþmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz.

 

Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübrâ-yý Kur'aniye olan þu mesleðimizden þimdi ayrýlanlar, bize düþman olan dinsizlik kuvvetine bilmiyerek yardým etmek ihtimali var. Ýnþâallâh Risale-i Nur yoliyle Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan'ýn daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlâsa, îmânâ kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.

 

Ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaþlarým! Ýhlâsý kazanmanýn ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, Rabýta-i Mevttir. Evet ihlâsý zedileyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel olduðu gibi; riyadan nefret veren ve ihlâsý kazandýran, râbýta-i mevttir. Yâni: Ölümünü düþünüp, dünyanýn fâni olduðunu mülâhaza edip, nefsin desîselerinden kurtulmak

 

sh: » (L:153)

 

týr. Evet ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur'an-ý Hakîm'in كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ اْلمَوْتِ { اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ gibi Âyetlerinden aldýðý dersle, râbýta-i mevti sülûklarýnda esas tutmuþlar; tûl-i emelin menþei olan tevehhüm-ü ebediyeti o râbýta ile izale etmiþler. Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüþ tasavvur ve tahayyül edip ve yýkanýyor, kabre konuyor farz edip; düþüne düþüne nefs-i emmare o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu râbýtanýn fevâidi pek çoktur. Hadîste اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ -ev kemâ kal- Yâni: "Lezzetleri tahrip edip acýlaþtýran ölümü çok zikrediniz!" diye bu râbýtayý ders veriyor. Fakat mesleðimiz tarikat olmadýðý, belki hakikat olduðu için, bu rabýtayý ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmaða mecbur deðiliz. Hem meslek-i hakikata uygun gelmiyor. Belki âkîbeti düþünmek suretinde, müstakbeli zamân-ý hâzýra getirmek deðil, belki hakikat noktasýnda zamân-ý hâzýrdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmaktýr. Evet hiç hayâle, faraza lüzum kalmadan bu kýsa ömür aðacýnýn baþýndaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnýz kendi þahsýnýn mevtini gördüðü gibi, bir parça öbür tarafa gitse, asrýnýn ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse, dünyanýn ölümünü de müþâhede eder, ihlâs-ý etemme yol açar.

 

Ýkinci Sebeb: Îmân-ý tahkikînin kuvvetiyle ve mârifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü îmânîden gelen lemeat ile bir nevi huzur kazanýp, Hâlik-ý Rahîm'in hâzýr nâzýr olduðunu düþünüp, Ondan baþkasýnýn teveccühünü aramýyarak; huzurunda baþkalarýna bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif olduðunu düþünmek ile o riyadan kurtulup ihlâsý kazanýr. Her ne ise.. bunda çok derecât, merâtib var. Herkes kendi hissesine göre ne kadar istifade edebilse, o kadar kârdýr. Risale-i Nur'da riyadan kurtaracak, ihlâsý kazandýracak çok hakaik zikredildiðinden ona havale edip, burada kýsa kesiyoruz.

 

Ýhlâsý kýran ve riyaya sevkeden pek çok esbabdan iki-üçünü muhtasaran beyan edeceðiz:

 

Birincisi: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaþ yavaþ ihlâsý kýrar. Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçýrýr. Evet hakikat ve âhiret için çalýþanlara karþý bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiþ. Ve bilfiil onlarýn hakikat-ý ihlâslarýna ve sâdýkane olan hizmetlerine bir cihette iþtirak etmek niye

 

sh: » (L:154)

 

tiyle, onlarýn hâcât-ý maddiyelerinin tedârikiyle meþgul olup, vakitlerini zâyi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardým edip, hürmet etmiþler. Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazýr kalmakla lisan-ý hal ile dahi istenilmez, belki ummadýðý bir halde verilir. Yoksa ihlâsý zedelenir. Hem وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً Âyetinin nehyine yanaþýr, ameli kýsmen yanar. Ýþte bu maddî menfaati arzu edip muntazýr kalmak, sonra nefs-i emmâre hodgâmlýk cihetiyle, o menfaati baþkasýna kaptýrmamak için, hakikî bir kardeþine ve o hususî hizmette arkadaþýna karþý bir rekabet damarý uyandýrýr. Ýhlasý zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder. Ehl-i hakikat nazarýnda sakîl bir vaziyet alýr. Ve maddî menfaati de kaybeder. Her ne ise.. bu hamur çok su götürür, kýsa kesip yalnýz hakikî kardeþlerimin içinde sýrr-ý ihlâsý ve samimî ittifaký kuvvetleþtirecek iki misal söyleyeceðim.

 

Birinci Misâl: Ehl-i dünya, büyük bir servet ve þiddetli bir kuvvet elde etmek için, hatta bir kýsým ehl-i siyaset ve hayat-ý içtimaiye-i beþeriyenin mühim âmilleri ve komiteleri, iþtirak-i emval düsturunu kendilerine rehber etmiþler. Bütün sû-i istimâlât ve zararlariyle beraber, harika bir kuvvet, bir menfaat elde ediyorlar. Halbuki iþtirak-i emvâlin çok zararlariyle beraber, iþtirakle mâhiyeti deðiþmez. Herbirisi umuma -gerçi bir cihette ve nezârette- mâlik hükmündedir, fakat istifade edemez. Her ne ise.. bu iþtirâk-i emval düsturu a'mâl-i uhreviyeye girse; zararsýz azîm menfaate medârdýr. Çünki bütün emval, o iþtirak eden herbir ferdin eline tamamen geçmesinin sýrrýný taþýyor. Çünki nasýlki dört beþ adamdan iþtirak niyetiyle biri gazyaðý, biri fitil, biri lâmba, biri þiþe, biri kibrit getirip lâmbayý yaktýlar. Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iþtirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansýz, parçalanmadan birer lâmba oda ile beraber âyinesine girer. Aynen öyle de: Emvâl-i uhreviyede sýrr-ý ihlâs ile iþtirak ve sýrr-ý uhuvvet ile tesânüd ve sýrr-ý ittihad ile teþrik-ül mesâî.. o iþtirak-i a'mâlden hâsýl olan umum yekûn ve umum nur herbirinin defter-i a'mâline bitemâmiha gireceði ehl-i hakikat mabeyninde meþhud ve vâkidir. Ve vüs'at-ý Rahmet ve kerem-i Ýlâhînin muktezasýdýr.

 

Ýþte ey kardeþlerim! Sizleri inþâallâh menfaat-i maddiye rekabete sevketmiyecek. Fakat menfaat-i uhreviye noktasýnda bir kýsým ehl-i tarîkat aldandýklarý gibi, sizin de aldanmanýz mümkündür. Fakat þahsî, cüz'î bir sevab nerede; mezkûr misal hükmündeki iþtirak-i a'mâl noktasýnda tezâhür eden sevab ve nur nerede....

 

Ýkinci Misâl: Ehl-i san'at, netice-i san'atý ziyade kazanmak için, iþtirak-i san'at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hatta dikiþ

 

sh: » (L:155)

 

iðneleri yapan on adam, ayrý ayrý yapmaða çalýþmýþlar. O ferdî çalýþmanýn her günde yalnýz üç iðne, o ferdî san'atýn meyvesi olmuþ. Sonra teþrîk-ül-mesâî düsturiyle on adam birleþmiþler. Biri demir getirip, biri ocak yandýrýp, biri delik açar, biri ocaða sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkezâ Herbirisi iðne yapmak san'atýnda yalnýz cüz'î bir iþle meþgul olup, iþtigal ettiði hizmet basit olduðundan vakit zâyi olmayýp, o hizmette meleke kazanarak, gâyet sür'atle iþini görmüþ. Sonra, o teþrik-i mesâî ve taksîm-i a'mâl düsturiyle olan san'atýn semeresini taksim etmiþler. Herbirisine bir günde üç iðneye bedel üçyüz iðne düþtüðünü görmüþler. Bu hâdise ehl-i dünyanýn san'atkârlarý arasýnda, onlarý teþrik-i mesâîye sevketmek için dillerinde destan olmuþtur.

 

Ýþte ey kardeþlerim! Mâdem umûr-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faideler verir; acaba, uhrevî ve nuranî ve tecezzî ve inkýsâma muhtaç olmayarak.. ve fazl-ý Ýlâhî ile herbirisinin âyinesine umum nur in'ikâs etmek ve herbiri umumun kazandýðý misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduðunu kýyas edebilirsiniz! Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssýzlýk ile kaçýrýlmaz.

 

Ýhlâsý Kýran Ýkinci Mâni: Hubb-u câhdan gelen þöhretperestlik sâikasiyle ve þan ü þeref perdesi altýnda teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ý dikkati kendine celbetmekle enâniyeti okþamak ve nefs-i emmâreye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ý rûhî olduðu gibi "þirk-i hafî" tâbîr edilen riyakârlýða, hodfuruþluða kapý açar, ihlâsý zedeler.

 

Ey kardeþlerim! Kur'an-ý Hakîm'in hizmetindeki mesleðimiz hakikat ve uhuvvet olduðu.. ve uhuvvetin sýrrý: Þahsiyetini kardeþler içinde fâni edip (Hâþiye), onlarýn nefislerini kendi nefsine tercih etmek" olduðundan, mâbeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet te'sir etmemek gerektir. Çünki, mesleðimize bütün bütün münâfîdir. Mâdem kardeþlerin þerefi umumiyetle her ferde ait olabilir; o büyük þeref-i mânevîyi, þahsî, hodfuruþâne, rekabetkârâne, cüz'î bir þerefe ve þöhrete feda etmek; Risale-i Nur þakirdlerinden yüz derece uzak olduðu ümidindeyim. Evet Risale-i Nur þakirdlerinin kalbi, aklý, ruhu; böyle aþaðý, zararlý, süflî þeylere tenezzül etmez. Fakat herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bâzý da hissiyât-ý nefsiye damarlara iliþir. Bir derece hükmünü; kalb, akýl ve ruhun raðmýna olarak icrâ eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklýnýzý ittiham etmem. Risale-i Nur'un verdiði te'sire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve hevâ ve his ve vehim bâzen aldatýyorlar. Onun için, bâzen þiddetli îkaz

 

(Hâþiye): Evet, bahtiyar odur ki; kevser-i Kur'anîden süzülen tatlý, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçasý nev'indeki þahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atýp eritendir.

 

sh: » (L:156)

 

olunuyorsunuz. Bu þiddet, nefs ve hevâ ve his ve vehme bakýyor; ihtiyatlý davranýnýz. Evet eðer mesleðimiz þeyhlik olsa idi; makam bir olurdu, veyahût mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid istidadlar namzet olurdu. Gýbtakârâne bir hodgâmlýk olabilirdi. Fakat mesleðimiz uhuvvettir. Kardeþ kardeþe peder olamaz, mürþid vaziyetini takýnamaz. Uhuvvetteki makam geniþtir. Gýbtakârane müzâhameye medâr olamaz. Olsa olsa, kardeþ kardeþe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder. Pederâne, mürþidâne mesleklerdeki gýbtakârâne hýrs-ý sevab ve uluvv-u himmet cihetiyle çok zararlý ve hatarlý neticeler vücûda geldiðine delil: Ehl-i tarîkatýn o kadar mühim ve azîm kemalâtlarý ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtýn ve rekabetin verdiði vahîm neticelerdir ki; onlarýn o azîm, kudsî kuvvetleri bid'a rüzgârlarýna karþý dayanamýyor.

 

Üçüncü Mâni: Korku ve tama'dýr. Bu mâni diðer bir kýsým mânilerle beraber Hücumât-ý Sitte'de tamamiyle izah edildiðinden ona havale edip, Cenâb-ý Erhamürrâhimîn'den bütün Esmâ-i Hüsnâsýný þefaatçý yapýp niyaz ediyoruz ki: "Bizleri ihlâs-ý tâmme muvaffak eylesin... Âmîn..."

 

اَللّهُمَّ بِحَقِّ سُورَةِ اْلاِخْلاَصِ اِجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الْمُخْلِصِينَ الْمُخْلَصِينَ آمِينَ آمِينَ

 

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

* * *

 

 

 

Bir kýsým kardeþlerime hususî bir mektubdur

 

Yazýda usanan ve ibadet aylarý olan þuhûr-u selâsede sâir evrâdý, beþ cihetle ibadet sayýlan (Hâþiye) Risale-i Nur yazýsýna tercih eden kardeþlerime iki Hadîs-i Þerîfin bir nüktesini söyleyeceðim.

 

Birincisi: يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ بِدِمَاءِ الشُّهَدَاءِ -Ev kemâ kal- Yâni: "Mahþerde ülema-i hakikatýn sarfettikleri mürekkeb, þehidlerin kaniyle müvazene edilir; o kýymette olur."

 

Ýkincisi: مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ -Ev kemâ kal- Yâni:"Bid'alarýn ve dalâletlerin istilâsý zamanýnda Sünnet-i Seniyyeye ve hakikat-ý Kur'aniyeye temessük edip hizmet eden, yüz þehid sevabýný kazanabilir." Ey tenbellik damariyle yazýdan usanan ve ey sôfî-meþreb kardeþler! Bu iki Hadîsin mecmuu gösterir ki: Böyle zamanda hakâik-î îmâniyeye ve esrâr-ý Þeriat ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden mübarek hâ

 

* * *

 

sh: » (L:157)

 

lis kalemlerden akan siyah nur veya âb-ý hayat hükmünde olan mürekkeblerin bir dirhemi, þühedânýn yüz dirhem kaný hükmünde yevm-i mahþerde size faide verebilir. Öyle ise, onu kazanmaya çalýþýnýz.

 

Eðer Deseniz: Hadîste "âlim" tâbîri var, bir kýsmýmýz yalnýz kâtibiz.

 

Elcevap: Bir sene bu Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanýn mühim, hakikatlý bir âlimi olabilir. Eðer anlamasa da, madem Risale-i Nur Þâkirdlerinin bir þahs-ý mânevîsi var, þübhesiz o þahs-ý mânevî bu zamanýn bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o þahs-ý mânevînin parmaklarýdýr. Kendi nokta-i nazarýmda liyâkatsýz olduðum halde, haydi hüsn-ü zannýnýza binaen bu fakire bir üstadlýk ve tebaiyet noktasýnda bir âlim vaziyetini verdiðinizden baðlanmýþsýnýz. Ben ümmî ve kalemsiz olduðum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayýlýr, Hadîste gösterilen ecri alýrsýnýz.

 

Said Nursî

 

 

 

_________________________________

 

(Hâþiye): Bu kýymetli mektubda Üstadýmýzýn iþaret ettiði beþ nevi ibadetin kendilerinden izahýný talep ettik. Aldýðýmýz izah aþaðýya yazýlmýþtýr.

 

1 - En mühim bir mücahede olan ehl-i dalâlete karþý mânen mücahede etmektir.

 

2 - Üstadýna neþr-i hakikat cihetinde yardým suretiyle hizmet etmektir.

 

3 - Müslümanlara îman cihetinde hizmet etmektir.

 

4 - Kalemle ilmi tahsil etmektir.

 

5 - Bâzen bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî olan ibadeti yapmaktýr.

 

Rüþtü, Husrev, Re'fet

 

 

  • Like 1
Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...