Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Bayram abi

Said Nursî, en yakýn talebesini Kore Savaþýna niçin gönderdi?

 

 

 

1951 yýlýnda bizzat Bediüzzaman Said Nursî’nin onayý ve teþvikiyle Kore Savaþýna katýlan Bayram Yüksel, Son Þahidler isimli eserin 3. cildinde yer alan hatýralarýnda savaþ sýrasýnda yaþadýðý hadiseleri þöyle anlatýyor:

“1951 senesinde Ceylân Çalýþkan Aðabeyle benim askerliðim gelmiþti. Üstadýmýz bize, ‘Elinizdeki hizmetiniz bitinceye kadar rapor alýn, gitmeyin’ demiþti. Bilâhare, ‘Lüzum yok, askerliðinizi bir an evvel bitirin, gelin’ dedi. Elimizdeki hizmetleri de gece gündüz çalýþýp bitirdik. Üstadýmýz da o günlerde Eskiþehir’de Yýldýz Oteli’nde kalýyordu. Elini öpüp müsaadelerini aldýk. Ceylân Aðabeyle Emirdað’a beraber geldik. Ben köye gittim. O Emirdað’da kaldý. Benim askerliðim Ýskenderun’a çýktý. Onunki Siirt’e çýktý. Hüsnü kardeþimiz de Urfa’ya gitmiþti. Bilâhare benim kur’am Kore’ye çýktý. Ýskenderun’dan Kore’ye gidecek kuvvetleri hazýrlýyorlardý. Ýktidarda Demokrat Parti olduðu için, Halk Partililer Kore’ye asker göndermenin aleyhinde idiler. Bana ‘Bak Kore’deki askerlerimizi kýrdýrýyorlar. Seni Suriye’ye kaçýralým’ dediler. O sýrada radyo, Kunuri Savaþýný, çemberi falan anlatýyor, gazeteler de ayný þeyleri yazýyordu. Herkeste bir telâþ vardý. Ben ‘Üstadýmýza danýþmayýnca Suriye’ye falan kaçmam’ dedim.

“Nihayet bizi Ýskenderun’dan büyük bir merasimle istasyona kalabalýk bir cemaat uðurladý. Trenle Ýzmir Seferihisar’a gidiyorduk. Ben Çay istasyonunda inerek doðru Emirdað’a gidip Üstadýmýza Kore’ye kur’amýn çýktýðýný anlattým. Üstadýmýz çok sevindi. ‘Tamam, ben bir Nur Talebesini Kore’ye göndermek istiyordum. Onu da, ya seni ya Ceylân’ý düþünmüþtüm. Ýnkâr-ý uluhiyete karþý Kore’ye gitmek lâzým’ dedi ve çok sevindi. Üstadýmýz ‘Hiç korkma, bizler daima inayet-i Rabbaniye altýndayýz. Hiç merak etme, Cenab-ý Allah senin yardýmcýn olsun’ diye dua etti. Üstaddan ayrýldým. 15 gün sonra Seferihisar’a vardým. Bir þey demediler.

“Üstadýmýz ‘Japon Baþkumandaný benim ahbabýmdýr. Benden selâm söyle ve bu Risaleleri ona ver’ dedi. Hutbe-i Þamiye gibi beþ altý risaleyi götürmüþtüm.

“Üstadýmýz yine teselli ve cesaret veriyordu. ‘Hiç korkma, Cevþen’i yanýndan hiç býrakma, bizleri Cenab-ý Allah hýfzeder, yine biz bütün Nur Talebeleri inayet-i Rabbaniye altýndayýz. Sen nereye gitsen yanýna bir arkadaþ edin’ demiþti. Hakikaten nereye gittimse yanýma bir arkadaþ edindim. Çok faydasýný gördüm.

“Vapurla Kýzýldeniz’den geçerken papaz bize Kâbe’nin yakýnýndan geçtiðimizi söyledi. Bütün askerlerle dua ettik. Vapurda mescidimiz vardý. Namazýmýzý cemaatle kýlýyorduk. Kore’ye 23 günde gittik. Pusan limanýnda indiðimizde Güney Kore’yi çok periþan bir halde gördük. Çadýr gibi çeltik otundan küçük evlerde yaþýyorlardý. Çok sýkýntýlý durumdaydýlar. Hallerine acýmamak mümkün deðildi. Ekmek yediklerini görmedim. Devamlý ekmeksiz, yaðsýz, tuzsuz pirinç lapasý yerlerdi. Hattâ kýrlarda ihtiyarlarýn ot yediklerini görürdük. Bunlarýn vaziyetlerini gördüðümüz zaman ‘Ya Rabbi! Bu vaziyeti bizim memleketimize gösterme’ diye dua ederdik. Bize, yani Birleþmiþ Milletlere çok iyi bakýyorlardý. Her þeyimiz boldu. Yemekler artardý. Bizim yemekleri birlikler, kýrlara döktükleri zaman Koreliler koþup gelirler, bir kýsmýný tenekelerine doldurur, bir kýsmýný aðýzlarýna doldururlardý.

 

Harp sahneleri

“Biraz talim yaptýktan sonra muhtelif cephelerde harbe iþtirak ettik. Harp ekseriyetle gece olurdu. Gündüzleri hedef göstermemek için sakin kalýrdýk. Bizim birliðin iki taburunun komutanlarý dindardý; Niyazi Bengisu ve Kemal Bey. Ýstirahata çekildiðimizde muhakkak çadýrdan büyük bir cami kurardýk. Tabur Komutaný Niyazi Bengisu, imamlýk yapardý. Ben de müezzinlik yapardým. Hem Cuma namazýný, hem de beþ vakit namazý cemaatle kýlardýk. Ezan okuduðum zaman masum Koreliler beni taklit ederek okurlardý. Çadýrlar çeltik otundandý. On-on beþ çocuk da ezan okurdu, ama ne okuduklarý anlaþýlamýyordu. Ben saða sola döndükçe onlar da dönerdi. Bunlarý Üstadýmýza anlatmýþtým. Üstadýmýz, ‘Bu zamanda lisan-ý hal, lisan-ý kalden daha tesirlidir. Bak Kore’de Ýslâmî faaliyetler baþladý’ demiþti. Hakikaten Ýslâmiyeti çok çabuk kabul edenler oldu. Eserleri çantamda taþýdým. Çok zaman tehlikeli harblere girdim. Allah’ýn izniyle Üstadýmýzýn duasý, Cevþen ve Risale-i Nur’un himmetiyle hiçbir þey olmadý. Düþman benim bulunduðum yerleri istilâ ettiði halde, ben düþmana makineli tüfekle ateþ ediyordum. O çarpýþmada on bin mermi yaktým. Makinalý tüfeðin namlusu kýp kýrmýzý olmuþtu. Yanýmdaki arkadaþlar mermi getirmeye gitmiþlerdi. O sýrada düþman etrafýmý sardý ‘Çap çap’ demeye baþladýlar. Ekmeðe, yemeðe çap çap derlerdi. Düþman bana hiç iliþmedi, daima ayaðýmýn dibindeki boþ kutularla meþguldüler. Boylarý kýsa kýsa, hepsinin ayaðýnda lastik ayakkabý vardý. Ben onlara bakýyordum, onlarsa bana hiç bakmýyorlardý. Hepsi aç, hepsi de tek tip elbise giyiyorlardý. Hiçbirinde silâh yoktu. Bazýlarýnda sadece boðma âleti vardý. Ben de makineli tüfeðimi omzuma aldým. Ýçlerinden çýktým, elli metre kadar geri geldim. Bizim arkadaþlar durumu telsizle geriye bildirmiþler. Bizim tabur komutaný benim þehit veya esir olduðumu duyunca çok üzülmüþ, benim ruhuma Yasin-i Þerif okumuþ. Tabii ki sað görünce çok sevindi Ertesi günü o cepheyi terk etmek mecburiyetinde kaldýk. Bu Vakas Cephesi çok tehlikeli bir cephe idi. 1200 metre yükseklikteydi.

 

“Üçüncü Tabur yandý”

“Bizim üsteðmen, topçu taburundan bir üsteðmen ile düþmaný gözetlemek için benim mevziye gelmiþlerdi. Mevzimiz çok muhkemdi. Üzerinde büyük kalaslar vardý. Üstünde yedi kat kum torbasý vardý. Düþman bizi anladý. Yaðmur gibi havadan ateþine tuttu. Mevziye bir havan ateþine tuttu. Mevziye bir havan mermisi isabet etti. Üsteðmen aðýr yaralandý. Benim makineli tüfeðin ayaðý kýrýldý. Bana hiçbir þey olmadý. Mevzide otuz in mermi vardý. Mermilere de isabet etmedi. Düþman ikinci sefer o cepheye taarruza geçtiðinde biz istirahate çekilmiþtik. Biz Üçüncü Tabura cepheyi teslim etmiþtik. Düþman bizim tabura kýrk bin kiþiyle taarruz etmiþti. Biz de geride istirahatte idik. Tam iftar zamaný oruç açýyorduk. Allah’a þükür hiçbir zaman namazýmý terk etmedim. Hattâ cephede namazýmý kýlarken tüfek üzerinde secde ediyordum. Düþmanýn havan mermisi mevziimin üzerine isabet etti. Bu esnada aðzýma toprak doldu. Ben gene namazýmý hiçbir zaman terk etmedim. Cenab-ý Hak çok sýkýntýlar içinde, çok kolaylýklar ihsan etti.

“Biz cepheye tekrar takviye gitmiþtik. Cephe bir ana-baba günü idi. Zifiri karanlýk... Ateþ, barut, havan toplarý. Ben o esnada tüfek komutaný idim. Ýki tane aðýr makinalýya bakýyordum. Bir üsteðmen gördüm ‘Üçüncü Tabur yandý, Allah’ýný, Peygamberini seven yürüsün’ diyordu. O anda Üsdadýmýzýn sen korktuðun zaman beni hatýrla’ sözü hatýrýma geldi. Ben o esnada ezan okudum. Ve arkadaþlar ‘Ateþ!..’ dedim ve yürüdük. O gece çok sevdiðim manga arkadaþlarýmdan þehit olanlar oldu. Sabahleyin taarruz ettik. Cepheyi aldýk. Ýkindi namazý geçiyordu. Hemem teyemmüm ettim, iki rekât ikindi namazýnýn farzýný kýldým. Beþ metre gitmeden düþmanýn bir havan topu sesi geldi. Havan topu mermisi tam baþýma isabet etti. Beni yere oturttu. Havan topu mermisi patlamadý, yuvarlandý, gitti. Sadece miðferimde ufacýk bir çukur açmýþtý. Bana bir þey olmadý. Yalnýz bir tank mermisi bir çavuþ arkadaþýmýn kolunu kopardý. Hemen kolunu sardýk, Çavuþ ölmedi, fakat kolu gitti.

“Gece oldu. Düþman kýrk bin mevcutla taarruza geçti. Amerika 8. Kolordu’dan bize emir geldi, cepheyi terk etmemiz için. Gece cepheyi terk ettik. Bizim uçaklar gece geldi. Cepheyi yangýn bombalarý ile yaktýklar, düþmana da birþey kalmadý, bize de. Geri çekildiðimiz zaman bizim tabur komutaný geldi. Beni çaðýrdý, tebrik etti. Gözlerimden öptü. ‘Bu gece senin ruhuna Yasin-i Þerif okumuþtum’ dedi. Ben de kendisinden rica ettim, Tokyo’ya gitmek için izin vermesini istedim. Bediüzzaman’ýn teslim ettiði kitaplarý Japon Baþmutanýna götürmem gerektiðini söyledim. O da, ‘Ben götüreyim’ dedi. Verdim.Birkaç gün sonra emireri geldi, ‘Komutan, götüremedim, diye sýzlanýyordu’ dedi. Zaten biz de Türkiye’ye dönme hazýrlýðý yapýyorduk. Dördüncü Tümen Türkiye’ye dönmüþtü.

 

“Eserleri Japonya’ya götürmemiz lâzým”

“O zamanlar Nurculuk yoktu. Hep bana Bediüzzamancý derlerdi. Subaylarýmýz da çok severlerdi. Hattâ bazý subaylar, ben oruç tuttuðum için cephede kendi sularýný bana verirlerdi. Üstadýmýz bana, ‘Bu eserleri Japon Baþkomutanýna vereceksin’ demiþti. Ben de Kore’ye vardýðýmýzda ‘Bu eserleri Japonya’ya acaba nasýl götüreceðim?’ diye merak ediyordum. Mutlaka bu eserleri Japonya’ya götürmem lâzýmdý. Ama erlerin Japonya’ya gitmesi yasaktý. Subaylar 15 gün, astsubaylarla bir hafta Tokyo’da izin yaparlar, dönerlerdi.

“Bana bazý Kore’deki hâdiselerden dolayý bölük komutaný ve bazý üsteðmenler söz vermiþlerdi; ‘Seni ne yapýp yapýp Tokyo’ya göndereceðiz’ derlerdi. Ben de eserleri Tokyo’ya götürmeyi çok arzu ediyordum. Allah’a hadsiz þükür olsun ki, Üstadýmýzýn arzusu tahakkuk etti.

“Oradaki yaralý subaylarý almak için bizim tabur olduðu gibi Tokyo’ya uðradý. Hattâ giderken gemiden yanardaðý gördük. Yüksek bir daðda lavlar fýþkýrýyordu. Türkiye’ye dönüþte oradaki yaralý gazileri almak için bizi beþ bin kiþilik kampa koydular. Ben kumandanlara çýktým. Ben, ‘Üstadým olan Bediüzzaman’ýn kitaplarýný getirdim. Japon Baþkomutanýna getirdim, kendisine vereceðim’ dedim. Hiç itiraz etmediler, ‘Yalnýz olmaz, yanýna iki kiþi daha al, git’ dediler. Ben de bizim bölükten namaz kýlanlardan bir çavuþla bir er aldým.

“Eserleri yanýmýza aldýk. Sevinçle hemen bir taksi tuttuk. Zaten adres almýþtýk. Türklerin bulunduðu camiye vardýk. Caminin müezzinini bulduk. Müezzin bizi evine götürdü, memnun oldu, yemek yedirdi. Sonra Abdülvahab ismindeki reislerinin evine götürdü. Bizimle çok alâkadar oldular. Ben de üstadýmýzýn selâmlarýný söyledim. ‘Bu kitaplarý Üstadýmýz Japon Baþkomutanýna gönderdi, o Üstadýmýn arkadaþý imiþ. Üstadla muhabere ederlermiþ, Ýstanbul’da görüþmüþler’ dedim. Onlar çok sevindiler. ‘Bizi buraya getiren zaten o zattý. Biz kazan Türkleri’yiz. Japon ve Rus Harbinden sonra bizler buraya geldik, bize bu camiyi yaptýrdý, verdi. Müslümanlarý çok severdi, maalesef o zat vefat etti. Bizler Üstadý çoktan tanýyoruz. Üstad müstesna insandýr. Biz, onu tâ Rusya’da iken takdir ediyorduk. Bak bu camimizi, evimizi Üstadýn dostu olan kumandan bize hediye etti’ dedi. (Çok güzel de Türkçe konuþuyorlardý.) ‘Biz bu kitaplarý neþrederiz’ dediler.

“Abdülvahab’ýn kerimesi oradaki Türk çocuklarýna, Türkçe dersi veriyor, muallimelik yapýyordu. Eserleri kendilerine verdim. Çok memnun oldular. ‘Üstada selâmlarýmýzý söyleyin, bizlere dua etsin’ dediler.

 

“Türkiye’ye mesaj gönderdim”

“Çok samimî hava içinde onlardan ayrýldýk. Ben kendilerine camide namaz kýldýrdým. Kore’de iken birgün teybe benim konuþmamý almýþlardý. (Harp cephesinde subaylarla bazý þahsýlara teypler gelmiþti.)

“Ben de Üstadýmýz Bediüzzaman’a, Emirdað Nur Talebelerine, Isparda Nur Talebelerine, Ankara ve Ýstanbul Nur Talebelerine selâmlarýmý radyoda okurken, Üstadýmýz o zaman Gençlik Rehberi Mahkemesi vesilesiyle Ýstanbul’daymýþ. Þoför radyoyu açmýþ, Üstad radyodan duymuþ, memnun olmuþ. Herkese söylüyormuþ, ‘Bayram, Kore’de harp ediyor’ diye.”

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Monate später...

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...