Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

carpe_Fortunam,

Selim gardasim,

 

sana kesinlikle katiliyorum...Icabinda bu bacilarimiza maddi destekte bulunup, burslu yurtdisinda okumalari lazim... Ama malesef maddi imkanlar bazen el vermiyor....

 

Tabii �mitsiz degiliz ...�mitvar olacagiz... bazen olaylar vahim gibi g�z�ksede, birden c�z�l�veriyor...Ve biz " Allah Allah, bu tatli r�zgar da nerden esti" diyebiliyoruz...

 

Gecenlerde 10 ncu Lema yi okuyordum....

 

Tokatlarin gelme sebebinden bahsediyor....Talebeleri de hakeza...

 

Onlarin tabiri caiz ise "yaptigi hata" bana g�re ne kadar masum.

 

Karsiliginda kendim bakiyorum...ve ne hatalar...ne ihanetler g�r�yorum.. o kriterlere g�re...

 

Inayeti ilahinin tecelli etmesi icin gereken sebeblerin olusmasi dilegiyle

 

Insaallah Insaallah Insaaallah - diyorum

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Kayserilim,

 

herkes senin gibi düsünse zaten problem olmaz ;) mesele, cogunlugun senin gibi düsünmemesi.

 

Selimin yazdiklari cok önemli. Büyük bir problem var. Ama cogu zaman ya konusulmuyor, yada sacma sapan argumanlar veriliyor....

 

Nur Efsanin dedigi gibi genelleme yapmak istemeyiz, ama hepimiz biliyoruz ki bu konuda cemaatte CIDDI bir problem var. Bunlar istisna degil, genel bir problem.

 

"Her dogruyu her yerde söyleme" kaidesiyle burada belki yazmak dogru olmaz. Ama neyi kast ettigimi ücünüz anladiniz.

 

Önemli olan Hocaefendinin ne demek istedigi degil, önemli olan, oradan cikarilan netice. Bu netice vahim yorumlara sebep veriyor. Bu neticeleri düzeltmek gerekir. Yoksa Hocaefendinin fikih anlayisinda süphemiz yok tabiki.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

"cemaatte CIDDI bir problem var"

 

Buna kismen katilacagim... Haliyle problem olabilir. Zaten g�nahsiz bir toplum olsa insan olmazdi...

 

Bildigimiz sey: Bunu samimiyetle s�yl�rum ve g�rd�g�m duydugum, aralarinda basini acip ta egitimini devam ettirenlerin ici kan agliyor..

 

Asil problem kan aglamayip, okulu basi acmak icin firsat bilip bunu kullananlar... Vicdani meselelere hizmet m�dahele edemez ki?

 

Dolayisiyla asil problem Nurlarin okunmasi... Zaten fertler bununla birlikte suur sahibi, en azindan vicdan mekanizmasini hayata gecirebilir...

 

Yoksa cemaatteyim diyen piyasada cok gezen var diye d�s�n�yorum...

 

Asli var mi Allah bilir...

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Yaziyi yazarken aklima su da geldi. Üzerinde müzakere edebiliriz...

 

Padisahlarin bazilarinin hacca gitmeme gibi durumlari oldu...Farz oldugu halde? Düsünceniz nedir bu konuda sevgili forumcular :-)

 

Lütfen yanlis anlamayin: Bu hic bisekilde basi acmak o zaman caiz olur anlaminda degil... Sadece aklima gelen: Aceba cok hayati önem tasiyan ilim tahsili gibi bir mevzuda hüküm nedir? Tabii ki hic bir alternativi yoksa? Aceba baska alimlerin , hocalarin görüsleri var mi? Merak ettim. Bu soru mutlaka baska zatlarada soruldu..

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Jahre später...

BAŞÖRTÜSÜ, FÜRU'AT VE YERSİZ İTHAMLAR

 

Son zamanlarda sapla samanın birbirine karıştırıldığı çok müzakere ve münakaşalar yapılıyor. Bu konuda özellikle siyasiler ve gazeteciler ve en önemlisi dindar bazı çevreler hata üzerine hata işliyorlar. Hatta Başbakan bile, çevresindeki yanlış telkinlere aldanarak bu meseleyi diline dolayabiliyor.

 

Halbuki İslamiyette itikadî hükümlerle ...ilgili fikir ayrılıkları, İslam’ın “usûl” denilen temel ilkelerini ilgilendirdiğinden, “ehl i sünnet (sünnî)” ve “ehl-i bidât (bâtıl)” ayrımı söz konusu ol-maktadır. Yani İslam'da iman esaslarını ilgilendiren meselelere usul'üddin tabir edilir. Bu konuyla alakalı ilme ilm-i kelam yahut Usul'üddin ilmi denilir.

 

Hukukî (amelî) hükümlerle alakalı fikir ayrılıkları ise “füru” denilen ve içtihadî olan esasları ilgilendirdiğinden, bu sahadaki mezhep arasında sünnî-bâtıl ayrımı söz konusu değildir. Hatta fıkhın hükümler kısmını anlatan kitaplara füru'-ı fıkıh tabir edilir. Bu demek değildir ki, füru'-ı fıkıh, günümüz dilinde anlaşıldığı gibi, teferruat ve önemli olmayan meseleler manasınadır. Füru' içinde fazr da haram da cavip de mekruh da sünnet de mübah da bulunabilir. Başörtüsü, iman esaslarından değil, füru'un farz kısmındandır. Yani Allah'ın farz olan bir emridir; ama yukardaki manada usulden değildir. Fıkıh kitaplarına Fürû-u Fıkıh yani uygulamada esas alınan ayrıntılı hükümleri ihtiva eden tatbikî İslâm hukuku kitapları denmektedir.

 

Muhterem Hocaefendi'nin füruattan sözü bu izahlara göre ilmidir ve yerindedir. Ancak muhataplar konuyu bilmediklerinden yanlış anlaşılmıştır.

 

Burada bir ilmi meseleye daha dikkat çekmek gerekmektedir:

İslam hukukunda hukuk ilmi iki kısma ayrılır: Birincisi, fıkıh veya fürû-u fıkıh ilmi diye bilinir ki, buna dair eserleri yukarıda kısaca tanıttık. İkincisi ise; usûl-ül fıkıh ilmidir. Usûl, aslın çoğuludur. Asıl, temel, esas ve ilke demektir. Fıkıh ise, bilindiği gibi, İslâm hukuku anlamına gelir. O halde isminden anlaşılan ilk etaptaki manâsı şudur: Hukukun kaynaklarını, temel ilkelerini ve genel prensiplerini anlatan ilme usûl-ül fıkıh denir. İslâm hukukçuları bu ilmi, muhtelif delillerinden (kaynaklarından) tatbikî (amelî) mes’elelerle ilgili şer’î hükümlerin öğrenilmesine ve çıkarıl-masına yarayan nazarî hukuk bilgileri ve kaideleri şeklinde tarif etmektedirler. Ger-çekten usûl-u fıkıhla ilgili eserler, Müctehid hukukçuların hukukî hükümleri kaynaklarından çıkarmalarına yarayan usûl ve kaideleri ihtiva etmektedir. Hukuk ilminin tarifi, dalları, gayeleri, İslâm hukukunun kaynakları, hukukun asıl menşei, hukukî hükümlerin çeşitleri, şahıslar, ehliyetleri, içtihad, akit nazariyesi ve benzeri nazarî konular, bu eserlerin başlıca inceleme alanlarını teşkil ederler. Mesela ehliyet ve çeşitleriyle ilgili bilgileri fıkıh kitaplarından ayrıntılı olarak bulmak mümkün değildir.

 

Bu konuda Bediüzzaman'ın tesbitlerini aktarmak doğru olacaktır:

 

Kur'an, bütün kütüb-ü sâlifenin güzelliklerini ve eski şeriatlarının kavaid-i esasiyelerini cem' etmiş olduğundan, usûlde muaddil ve mükemmildir. Yani ta'dil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın tegayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında müessistir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur. Evet mevasim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilâçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik hikmet ve maslahatın iktizası üzerine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkâm-ı fer'iyede tebeddül vardır. Çünki fer'î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhere dâ' olur. Bu sırdandır ki, Kur'an fer'î hükümlerden bir kısmını nesh etmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir. İşarat-ül İ'caz ( 50 )

 

Medine sure ve âyetlerinin birinci safta muhatab ve muarızları ise, Allah'ı tasdik eden Yahudi ve Nasara gibi ehl-i kitab olduğundan mukteza-yı belâgat ve irşad ve mutabık-ı makam ve halin lüzumundan, sade ve vazıh ve tafsilli bir üslûbla ehl-i kitaba karşı dinin yüksek usûlünü ve imanın rükünlerini değil, belki medar-ı ihtilaf olan şeriatın ve ahkâmın ve teferruatın ve küllî kanunların menşe'leri ve sebebleri olan cüz'iyatın beyanı lâzım geldiğinden, o sure ve âyetlerde ekseriyetçe tafsil ve izah ve sade üslûbla beyanat içinde Kur'ana mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz'î teferruat hâdisesi içinde yüksek, kuvvetli bir fezleke, bir hâtime, bir hüccet ve o cüz'î hâdise-i şer'iyeyi küllîleştiren ve imtisalini iman-ı billah ile temin eden bir cümle-i tevhidiye ve esmaiye ve uhreviyeyi zikreder. Sözler ( 455 )

 

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz, 09.12.2013

 

Rector & President

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Bir 28 Şubat hatırası olarak füruat meselesi

28 Şubat döneminin en talihsiz hatıralarından birini teşkil eden “füruat” meselesi, aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Bu tartışmanın konusunu teşkil eden beyanların sahibini dinde en yüksek ve tartışılmaz otorite olarak kabul edenlerin yanı sıra, bazı safdil dostlarımız da sadece bu talihsiz beyanları savunmakla kalmıyorlar, bir de Haricîlerin kadim âdetine ittibâen muhaliflerini cahillikle suçlayarak bizlere füruat’ın ne mânâya geldiğini öğretmeye kalkıyorlar. Bu durumda, bize de, kendilerinin yüksek müsaadelerine sığınarak, onlara bazı şeyleri — öğretmek demeyelim ama — hatırlatmak düşüyor.

***

Önce hafızalarımızı tazeleyelim. Sayın Fethullah Gülen’in http://tr.fgulen.com/content/view/2257/141/adresinden ulaşabileceğiniz beyanlarında, başörtüsü ile ilgili olarak aynen şu ifadeler geçiyor:

“Dinin füruata ait bir meselesinde bu denli hassas olmak mı, yoksa tercihini başka istikamette kullanmak mı gerekli? Kişi kanaat-ı vicdaniyesi ile bu mevzuda hükmünü verip öyle davranmalıdır. Bana göre okumayı tercih etmelidirler.

“Genç kızlarımızın zorlanmaları halinde tercihlerini eğitim gören hedefinden yana yapmalarını arzu ederim. Tabii ki dini mülahazalarla başlarını örten hanımlara müdahale edilmesine karşıyım. Onların dinin detayına ait bir konuyla tahsilleri arasında tercih yapmak zorunda bırakılmalarına üzülüyorum. Ama toplumumuz hassas bir dönemden geçiyor. Herkesin bunu göz önüne alması lazım. Bir taraf bunu kavga sebebi yapmamalı, diğer taraf da tepkileri kavga başlatıldı diye görüp üzerine gitmemeli... Hukukçu bir dostumuz yazdığı kitaba “Müntesiplerinin Cehaleti, Hasımlarının Kör Düşmanlığı Arasında Talihsiz Müslümanlık” adını koymuş. Çok doğru. Durumumuzu özetliyor kitabın ismi. İki taraf da cehalete yenik düşüyor.

“Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata ait meselelerdir.

Temel meseleler varken, teferruatın kavgasını vermek zannediyorum üslup bakımından yanlış.Onları öne çıkartmak bir yönüyle diğer meselelerin önemsizliğini bir yönüyle ifade etmek gibi bir şey olur.

Teferruata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana müteallik meseleleri çok geri plana atıyoruz.

***

Bugün bir kere daha okuyup hafıza tazeledikten sonra her ne kadar bu beyanları kimsenin savunmaya teşebbüs edebileceğini sanmasak da, yarın yine bu sözler unutulacak ve safdil dostlarımız yine “füruat” açıklamaları yapmaya devam edeceklerdir. Onun için, biz de şimdiden bu dostlarımıza, Mecelle’nin üçüncü maddesinde ifadesini bulan bir kaideyi hatırlatıyoruz.

Ukudda itibar makasıd ve maânîyedir, elfaz ve mebânîye değildir” der bu madde. Yani, maddî bir sonucu olan akidlerde dahi itibar olunacak şey hangi kelimenin ve hangi cümle yapısının kullanıldığı değil, söylenen sözle neyin kastedildiği ve hangi mânânın anlaşıldığıdır. Şimdi, bu gerçeğin ışığında, yukarıdaki beyanları bir gözden geçirelim:

Teferruat” kelimesi, bu beyanlarda tekrar tekrar ve ısrarla kullanılmış, ayrıca “detay” kelimesiyle de takviye edilmiş, bu şekilde kastedilen mânânın “sıkıntılı bir durumda gözden çıkarılması gereken bir ayrıntı” şeklinde anlaşılması iyice sağlama alınmış, sadece, ihtiyaç ânında bir savunma aracı olarak kullanılmak üzere, araya bir “füruat” lâfı yerleştirilmiştir. İnsanların safdilliğine güvenmekle Sayın Gülen’in hiç de hatâ etmiş olmadığını, hâlâ devam eden tartışmalar bize açıkça gösteriyor.

Başörtüsü mücadelesine açıkça “Teferruatta boğulmayalım” sözüyle karşı çıkıyor Sayın Gülen. Bu kadarla da kalmıyor, başörtüsü mücadelesini verenleri, başörtüsünü yasaklayanlarla aynı kefeye koyarak “İki taraf da cehalete yenik düşüyor” iddiasında bulunuyor. Cemaatin içindeki insaf ve iz’an sahiplerine soruyorum, hocanızın şu sözünde savunulacak bir taraf bulabiliyor musunuz?

Sayın Gülen’in başörtüsü konusundaki tavrı sadece beyanat seviyesinde kalmamış, Cemaatin herkes tarafından bilinen tatbikatıyla da, herhangi bir tevile imkân bırakmayacak şekilde tarihe geçmiştir. Türkiye’yi bırakın, yurt dışındaki öğrencilerine bile başlarını açtıran ve Peygamberimizin rüyalara girip de “Başınızı açın” dediği iftirasını yayan insanlar Ay’da yaşayan bir cemaatin mensupları mıydı? Veya bütün bunların üzerinden çok uzun jeoloijk çağlar mı geçti de bu hatıralar insanların zihinlerinden silindi?

***

Dostlara hatırlatacağımız ikinci husus, şeâir kavramı olacaktır. Bunlar, herkesin bildiği gibi, dinin alâmeti olan şeylerdir; bu sebeple de başka herşeyden daha üstün ve daha önemlidirler. Hattâ, Bediüzzaman Hazretleri, şeâirin nâfile nev’inden olanlarının dahi şahsî farzlardan daha önemli olduğunu bize hatırlatmıştır. Bir ülkede ezan okunmasının yahut bayram namazı kılınmasının veya kurban kesilmesinin önem itibarıyla şahsî farzlardan öne geçmesi işte bu sebepledir.

Başörtüsü ise, hem hem farz, hem de şeâir özelliğini taşıyan bir yükümlülüktür; onun için, dinî hassasiyet sahibi olan aklı başında bir kişi, başörtüsü ile ilgili bir suale muhatap olduğu zaman, insanların bu İslâm alâmetine olan bağlılıklarını zaafa uğratacak bir sözü telâffuz etmek şöyle dursun, aklından bile geçirmez. Bediüzzaman’ın tesettürü müdafaa eden risalesi, onun hayatı boyunca aldığı yegâne mahkûmiyetin sebebiydi; bu mahkûmiyetten sonra Bediüzzaman’ın yaptığı iş ise, eserin başına o kararı veren mahkemeyi suçlayan zehir zemberek bir not ekleyerek tekrar neşretmek olmuştur. Böyle bir davranışı “imana müteallik meseleleri çok geri plana atmak” şeklinde yaftalayan Gülen’in “cehalete yenik düşüyorlar” ithamı, herkesten önce Bediüzzaman’ı şümulüne almıyor mu? Yoksa Sayın Gülen bu sözlerinin tam hedefinde Bediüzzaman’ın bulunduğunu fark edemiyor mu?

***

Fakat Gülen cephesinden Bediüzzaman’ın nasıl görüldüğünden daha önemli olan, Bediüzzaman cephesinden Gülen’in nasıl göründüğüdür. Sayın Gülen’in yaptığı günü kurtarmak için bir manevradan ibarettir; Bediüzzaman’ın sözleri ise, tarihe yadigâr kalacak ve istikbalin nesillerine yol gösterecek olan tesbitlerdir. Bediüzzaman, Kur’ân-ı Kerimin irşadı doğrultusunda, şeâiri doğrudan doğruya vicdan ile, hattâ toplumun vicdanı ile irtibatlandırır ve şeâirin terk edilmesi halinde vicdanların bozulacağını haber verir. Başörtüsü konusundaki talihsiz beyanları takip eden ve MGK’nın meş’um 28 Şubat kararlarına içtihad sevabı bağışlamak, İsrail’i İslâm topraklarında meşru otorite saymak, Hz. Peygamberin lehviyat meclislerinde görüldüğünü iddia etmek, kendisine muhalif saydığı Müslümana Firavun ithamı yöneltmek gibi Müslüman vicdanını yaralayan akla ziyan nice iddialar, Bediüzzaman Hazretlerinin bu tesbitini tedâi ettiriyor ve “Acaba sırada bundan sonra ne var?” sorusunu hatıra getiriyor.

Sırada başka nelerin gün yüzüne çıkmak için beklediği konusu sürpriz olarak kalabilir; ancak en azından Risale-i Nur’un şimdiden işleme girmiş bulunduğunu biliyoruz. İslâm şeâirine “dinin detayı” gözüyle bakan Cemaat, dar zamanlarda uzak görünmeye çalıştığı Risale-i Nur’a bir müddettir esrarengiz bir hamiyetle el attı ve onu sadeleştirmeye (veya daha doğru bir tabirle kendisine benzetmeye) başladı!

Ne diyor Alman atasözü:

“Tilki vaaz vermeye başladığı zaman gözünüz tavuklarda olsun!”

 

 

Ümit Simsek, 12.12.2013

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Monate später...

25 Mart 2014 Salı 10:10

[h=1]Bediüzzaman'a göre başörtüsü füruat mıdır?[/h]

Eğer merhum Bediüzzaman bu gün hayatta olsaydı...

Emir Selçuk'un yazısı:

28 Şubat döneminden hafızalarımızda hâlâ çınlayan bir beyanat vardır: 'Başörtüsü füruattır!' Sincan'da yürütülen tanklar kalplerimizi nasıl ezmişse, fetva makamındaki bu beyanat da morallerimizi yerle bir etmiş, vicdanlarımızı yaralamış, haklı ve onurlu başörtüsü mücadelesini zaafa uğratmıştı.

Tarih bir ibret sahnesidir. Bir yanda, 31 Mart bahanesiyle kendisine idam sehpaları hazırlayanlara Bayezit Meydanı'nda 'Zalimler için yaşasın cehennem!' diye haykıran Bediüzzaman'ın cesur sedası; diğer yanda -90 yıl sonra- yine Bayezid Meydanı'nda kıyafetlerinden dolayı üniversiteye alınmayan genç kızlara 'Başörtüsü füruattır!' diyen teslimiyet çağrısı.

Bir Mecelle kaidesi: 'Ukûdda itibar makâsıd ve maânîyedir, elfaz ve mebânîye değildir.' Yani, akitlerde itibar olunacak şey hangi kelimenin, hangi cümlenin kullanıldığı değil, söylenen sözle neyin kastedildiği ve hangi mânânın anlaşıldığıdır.

'Füruat' kelimesi de 'teferruat' manasıyla anlaşılacak şekilde kullanılmış ve bu mana ile de amel edilmiştir. Bir zamanlar örtünmelerine vesile olunan genç kızlar, bu fetva mucibince, ikna evlerinde 'hizmet için' açılmaya çalışılmıştır.

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ NE DEMİŞ?

Evet, fıkıh kitaplarında dini esaslar usûl ve füruat şeklinde iki dala ayrılır. Usûl kısmına iman esasları; füruat kısmına da amelle ilgili esaslar girer: Namaz, oruç, tesettür, hac, zekat... gibi. Yani bu tasnife göre namaz, zekât ve hac ne kadar füruat ise, başörtüsü de öyle füruattır. 'Başörtüsü füruata ait bir meseledir, teferruatta boğulmayalım' sözü ile 'Namaz füruata ait bir meseledir, teferruatta boğulmayalım' sözü arasında hiç bir fark yoktur esasen.

Peki, Bediüzzaman Said Nursi'nin tesettür/başörtüsü konusundaki tavrı ne olmuştur? Üstad bu sorunun cevabını bizzat hayatı ve eserleriyle vermiştir. Din düşmanlığının en şiddetli olduğu bir dönemde, 1934 yılında 'Tesettür Risalesi'ni yazmış, örtünmenin Kur'an'ın bir emri olduğunu beyan etmekten çekinmemiştir. Bu risalesi sebebiyle 11 ay Eskişehir Hapishanesi'nde eziyet gördüğü halde davasından asla taviz vermemiştir.

Bediüzzaman'a göre tesettür/başörtüsü Kur'an'ın bir emridir, farzdır ve 'Şeâir-i İslâm'dandır. Nedir Şeâir? İslâm'ın sembolü, alâmeti demek. Yani, 'Allah tarafından vazedilen, O'na kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken ibadet.' Bunlara saygı göstermek Allah'a saygı göstermek, saygısızlıkta bulunmak O'na saygısızlık yapmak hükmündedir. (Bkz. Diyanet Ans. 'Şiar' mad.) Mesela, hac, kâbe, Kur'an, ezan… birer şeâirdir.

BEDİÜZZAMAN BUGÜN YAŞASAYDI!

Bediüzzaman, şeâirin şahsî farzlardan daha önemli olduğunu da hatırlatır. Bir ülkede ezan okunmasının, cuma namazı kılınmasının veya hacca gidilmesinin önem itibarıyla şahsî farzlardan öne geçmesi işte bu sebepledir. Başörtüsü ise hem farz, hem de şeâirdir.

Çileli bir hayatı vardır Bediüzzaman'ın. Fakat sürgünler, hapisler, zehirlenmeler onun için küçük hadiselerdir. O kendi çilesine sabretmiş, fakat bin yıldır İslâm'ın bayraktarlığını yapan bir milletin torunlarının mahvedilmesine, pervaneler misali ateşe atılmalarına ağlamıştır. İşte hazin bir hapishane hatırası: (Kendi dilinden)

'Bir zaman, Eskişehir Hapishanesi'nin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramı'nda oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar, kat'î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: 'Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.' Evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretle ve teellümlerle ağlayacaklardı.' [Asâ-yı Mûsa, s.16]

Bu tablodan şunu da anlıyoruz: Eğer merhum Bediüzzaman bu gün hayatta olsaydı, olimpiyat sahnelerinde Müslümanların gözü önünde raks ettirilen yetişmiş kızların akıbetlerine ağlardı. Onlara alkış yağdıran Müslümanların haline ağlardı. Ve bunun 'İslâm'a hizmet' adına icra edilmesine kahrolur, hıçkıra hıçkıra gözyaşı dökerdi.

Yeni Şafak

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...