Nur Efsan Geschrieben 25. Juli 2009 Teilen Geschrieben 25. Juli 2009 Almanyada silinen Türkü`nün ayak izi Almanyada ilk cami 1792/93 yýlýnda özel barýþýn ve toleransýn göstergesi olarak Schwetzingen þehrinde ”türk bahçesi“ içine yapýlan ”kýrmýzý cami“ dir. Almanyada ilk türk mülk 1789 yýlýnda 3. Friedrich tarafýndan yapýlan ilk kabristandýr. Kabristanýn sahibi önce Osmanlý Ýmparatorluðu, sonra ise Türk Cumhuriyeti olmuþtur. Almanya ile Türkiye arasýnda birinci ticaret antlaþmasý 18. yüzyýlda Sultan 1. Mahmut ile 2. Friedrich Wilhelm arasýnda yapýlmýþtýr. Almanyada ilk Ýslam arþivi 1927 yýlýnda Berlinde kurulmuþtur. Bunlara raðmen, neden Almanyada Türk denildiðinde akýllara 1945-1975 yýllarý geliyor? Halbuki Türklerin Almanyaya çok önceleri hemde esir olarak getirildikleri gerçeði hem bilenler tarafýndan, hemde kiliseler tarafýndan pek de sevilip, benimsenmiyor. Nedense ne Osmanlý Ýmparatorluðu`nun Almanya ile müsbet iliþkileri, ne de savaþ esiri olarak Almanya`ya getirilen müslüman aileler okul ve tarih kitaplarýnda hiç anýlmýyor. 600 yýllýk Osmanlý Ýmparatorluðu ve 300 yýl öncesine dayanan Alman-Türk iliþkileri çok mu önemsiz sayýlýyor? Akýllarda Osmanlýya iliþkin kalan tek þey “Bosporusdaki ihtiyar adam” diye adlandýrýlan son Osmanlý sultanýdýr. *** 17. yüzyýlý sýrasýnda Osmanlý Ýmparatorluðu ve Balkanlar, Orta Avrupa arasýnda sürülen “Türk savaþ”larýndan alýnan yüzlerce esir çoluk çocuk Almanya topraklarýna getirilir. Getirilen esirlerin kaderi hakkýnda hiç bir bilgimiz var mý? Hepsi öldürülmüþmü, sað kalanlar nasýl ve nerede yaþamýþlar? Esirlerin bir kýsmý Osmanlýya duyulan nefretten dolayý vicdansýzca öldürülmüþ. Güzel Türk kadýnlarý ve güçlü Türk erkekleri asaletliler, soylulular, generaller, subaylar ve hükümet tarafýndan bir nevi “çalýþan köle” olarak satýn alýnýr. Esirlerin birbirlerine muhatap olmamalarý ve gruplar oluþturmamalarý öneme alýnarak birbirinden çok uzak þehirlere, kasabalara daðýtýlýrlar.. Ýkinci adým ise dil öðrenimidir. Öðretme metodu genelde incili okumakla ve hiristiyan þarkýlarýný ezberlemekle gerçekleþirdi. Bu görevi çoðu zaman rahipler üstlenirdi. Daha sonraki önlem ise çok daha ürkütücüdür: Vaftiz. ”Türk vaftizi“ diye adlandýrýlýrdý ve çoðunlukla Almanyaya getirildiklerinden iki yýl sonra yapýlýrdý. Bu olay o zamanlarda vatandaþlýða kabul edilme önemini taþýrdý. “Hiristiyanlýkta yaratýcýnýn vaadi nedir?“, ”Türkler nasýl yaratanýn varlýðý hakkýnda yanýlýyorlar?“ gibi onur kýrýcý sorular kendilerine sorulur ve cevap istenirdi. En aþaðýlayýcý olaný ise, Türklerin isimleri deðiþtirilip, yerlerine hiristiyan isimleri konulmasýydý. Bu þekilde insanlarýn kimlikleri tamamen yok ediliyordu. Ahmet, Ayþe, Hasan isimlerinin yerini, vaftýz babalarýn Johann Maurith, Hannelore Rosina gibi isimleri alýrdý. Bazen ise Carl Osman, Maria Anna Fadama gibi karýþýmlar oluþurdu. Tabiki bu Türklerde kendi tabakalarýndan olan almanlarla alman-türk karýþýmý aileler kurmuþlar. Goethe`nin de böyle bir aileden geldiði söyleniyor. Bu demektirki 17. yüzyýldan beri Almanya`da Türkler yaþamýþ, Almanlarla evlilikler yapýlmýþ, uluslar birbiriyle karýþmýþ. Bahsettiðimiz tarihi gerçeðin unutturulmasýyla, dilin ve ismin zorla deðiþmesiyle Türkler alman hayatý ve geleneðiyle erir. Bu köke dayanan þimdiki nesiller böyle bir aileden geldiklerini bilmezler. Son yýllarda ise Almanyada yaþayan müslüman göçmenlerin dinsel, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarý tüm siysetcilerden, sendikalar ve kiliseler tarafýndan sosyal-politik bir problem olarak gündemde tutuluyor. Gözlerinde problem oluþturan bu ihtiyaçlara çözüm olarak sýrf “entegrasyon” ileri sürülüyor. Her tarafda “entegrasyon” çaðýrýlarý yankýlanýyor. Tekrar kendilerine soralým: “Yegane çare olarak gösterdiðiniz entegrasyon, dili öðrenip yaþam þartlarýna uyum saglayarak yaþamakmý? Yoksa entegrasyon kelimesi ile süslediðiniz, dini, dili, ismi çalýp, eritip herkesi asimile etme çabasýmý?” Gizlice “E tabii ikincisi isabetlidir” diye düþünen almanlara bir hatýrlatmada bulunalým: 18. yüzyýlda birinci Prusya Kralý Friedrich Wilhelm´e Kurlanda tarafýndan “uzun adamlar“ ile adlandýrýlan 1735-1739 yýllarýnda sürülen savaþda esir düþen yirmi türk savaþesiri hediye edilir, zira Prusya savaþýna asker yardýmý gerekir. Gönderilen türk askerlerinde ise Kralýn çok hoþuna giden bir vasýf vardýr: dinlerine baðlý olmalarý ve dini emirlerden asla taviz vermemeleri. Kendilerine din özgürlügü tanýnýr ve Kral 1739 yýlýnda Potsdam þehrinde bir salonu mabede çevirtir. Ve Ýkinci Prusya Kralý Friedrich Wilhelm ise zamanýnda þu sözleri söylemiþ: „Tüm dinler, ona tanýklik edip inanan insanlarýn doðru insanlar olmasý þartý itibariyle ayný ve iyidir. Türkler ve dinsizler ülkemize gelse ve burada yaþamak isteseler, biz onlara camiler ve kiliseler yapardýk.“ Ve üstünde duruyoruz: Bir kaç asýr öncesi bile böyle düþünülüyorsa, bilinsinki þimdiki Almanyada yaþayan Türkler ve Müslümanlar “esir” olarak deðil, “hür” insanlar olarak geldiler. Ve hiçbir ülkede 50 yýldýr yaþayan bir insan misafir deðildir, ülkenin bir vatandaþýdýr, bir parçasýdýr. Sümeyye Kilicaslan, Moral Haber, 16/07/2009 http://www.moralhaber.net/yazidetay.php?Yazi_id=12235&yazar=497 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.