Webmaster Geschrieben 1. Mai 2009 Teilen Geschrieben 1. Mai 2009 Ýslam, Nurculuk ve Fethullah Gülen hareketi Nur hareketinin Türk milliyetçiliðine hizmet etmesi, hem bu hareketin ruhuna hem de Ýslam'ýn özüne aykýrýdýr Ýslam dünyasýnda Batý kültürüne ve Batý modeli yaþam tarzýna tepki gösteren en eski ve en etkin akým Nurculuktur. Modernitenin sosyal deðerleri karþýsýnda Ýslam dininin yeniden yorumu ve yabancý bir medeniyetin, hayatýn bütün yönlerini etkisi altýna aldýðý bir çaðda, Müslümanca yaþamanýn fiilen mümkün olduðunu ispatlamaya çalýþan bu akýmýn kurucusu Bediuzzaman Said-i Nursi’dir. Osmanlý döneminin doðu medreselerinde geleneksel eðitim alan bu zat, olaðanüstü zekâsý, fýkýh ve kelam gibi Ýslam dininin temel alanlarýna olan vukufu ile kendi zamanýndaki ulemanýn takdirini kazanmýþtý. 20. asrýn baþlarýnda, her Müslüman düþünürün baþ meselesi, Batý dünyasýna maddeten ve manen mahkûm olan Ýslam âleminin nasýl kurtarýlabileceðiydi. Bu konuda, zaman olarak kendisinden biraz önce, ancak bir bakýma çaðdaþý sayýlabilecek Cemalüddin Afðani ve öðrencisi Muhammed Abduh gibi Ýslam dünyasýnda iyice bilinen alimler de görüþ belirtmiþlerdi. Ýslam düþünce tarihinde bu iki düþünüre genellikle “reformcu” denir. Bunun sebebi, Batý kaynaklý modern bilimlere uygunluk saðlamak amacýyla bazý Kuran ayetlerini ve belki bir kýsým hadisleri farklý tevil etmeleriydi. Said-i Nursi için “reformcu” tabiri pek kullanýlmaz. Said-i Nursi bu iki reformcunun bakýþ açýsýndan farklý olarak, Ýslam dinini Batý deðerleri karþýsýnda kavramsal olarak savundu. Ýmkanlar dâhilinde yeni bilimleri öðrenmeye de çalýþtý. Said-i Nursi, gerek Ýslami bilimlere vukufu ve gerekse Avrupa medeniyetinin esaslarýný kavrama bakýmlarýndan Cemalüddin Afðani ve Mýhammed Abduh’ten daha ehliyetlidir. Ancak üçünün de ortak yönleri, hem Ýslam felsefe tarihini hem de modernitenin felsefi esaslarýný bilmemiþ olmalarýydý. Buna imkanlarý pek yoktu. Çünkü medreselerde felsefe maddesi uzun zamandan beri terk edilmiþti. Ýbn Sina, Ýbn Rüþd gibi filozoflarýn adlarý biliniyor ama eserleri bilinmiyor ve okunmuyordu. Diðer taraftan Batý dünyasýnda yeni geliþmekte olan müspet ve sosyal bilimlerin ana kaynaklarý Doðu dillerine henüz tercüme edilmemiþti. Mevcut tercümeler de Batý mantalitesini köklü bir biçimde aktarmýyordu. Ýþte bu felsefi unsurun eksikliðinden dolayý, Ýslam’ýn savunmasý yetersiz kaldý. Ýdeal mükemmel bir savunma, hâlâ bir beklentidir. Ancak Said- Nursi’nin diðer çaðdaþ düþünürlerden farký ve belki, geçmiþ birçok Ýslam ulemasýndan farklý yönü, pratik yaþamda sergilediði mükemmel kiþiliðidir. Yeni kurulmuþ, adaletin pek tecelli etmediði Cumhuriyet’in mahkemelerinde, dimdik durmuþ, görüþünü, inancýný ve muhalefetini, eðip bükmeden, kendisine has bir vakar içerisinde dile getirmiþti. Bu pervasýz ve nitelikli duruþ, kendisini yargýlayanlarý bile hayrete düþürmüþ, onu mahkûm ederken, onun erdemli þahsiyeti, derin bilgisi, zihinsel yetenekleri karþýsýnda küçülmüþler, ona saygý duymuþlardý. Hangi düþünceye mensup olursa olsun, bir insanýn, Said-i Nursi’nin hayat serüvenini okuyup ondan etkilenmemesi, onun þahsýna hayran kalmamasý mümkün deðildir. Garip olan þudur ki, yenilik ve doðruluk adýna, adalet ve çaðdaþlýk uðruna onu yargýlayan zihniyet, ona denk düþebilecek bir þahsiyet henüz yetiþtirebilmiþ deðildir. Ancak bu hayranlýðýmýz onun görüþlerini eleþtirmemize engel olmamalýdýr. Çünkü dostluk ve hayranlýk, nazariyelerde ittifaký gerektirmez. Bizzat kendisinin, kavramsal analizlerde görüþ farkýnýn doðal ve yararlý olduðu yönünde sözleri vardýr. Said-i Nursi’nin yazmýþ olduðu kitaplara genel olarak, “Risale-i Nur” veya “Risale-i Nur Külliyatý” denir. Bu kitaplarýn dili, Osmanlýca’ya daha yakýn olmakla beraber kendi devrinde kullanýlan Osmanlýca’dan farklýdýr. Yazar, medrese eðitimini Kürt diliyle aldýðýndan ve Türkçe eðitimi almadýðýndan, eserlerinde bolca Arapça kelimeler kullandý. Terimler peþpeþe mastar kipleriyle kullanýldý. Kendine has bir üslup olan bu ifade tarzýnýn Arapça ve Ýngilizce çevirileri de farklý bir þekil aldý. Bu sebeple, Risale-i Nur’larda Türk dili kullanýmý açýsýndan edebi bir sanat aramak gereksizdir. Ayrýca yazar, Türkçe kelime haznesi bakýmýndan bazen öyle zorlanýr ki, bir kitabýnda “bir avuç zebib” diye bir ifade kullanýr. “Zebib” Arapça bir kelimedir ve “üzüm” anlamýndadýr. Siyasi hüviyet Risale-i Nur münderecatý, Ýslam’a bir methiye ve moderniteye karþý bir savunma (apology) olmakla birlikte, 21. asýrdaki bir Müslümanýn yaþam rehberi olmaktan uzaktýr. Çünkü, gayrý Ýslami kültürel unsurlarýn ve pratiklerin egemen olduðu bir ortamda yaþayan bir müminin, Ýslamca yaþama endiþesini sadece kavramsal grafiklerle kotarmak yeterli deðildir. Mümin, çoðu zaman, bir hareketinin dine uygun olup olmadýðýný öðrenmek ister. Baþka bir deyiþle bir fýkýh otoritesinden fetva ister. Nur cemaati içinde bu tür otoritelere pek rastlanmaz. Bu hususu dile getirmemin bir amacý vardýr. O da þudur: Genellikle barýþçýl, þiddetten uzak, modern yaþam biçimiyle pek çatýþmayan bir çizgi çizen Nurcular, daha özgür bir ortamda nasýl yaþayacaklar? Baþka bir deyiþle, laik rejimin baskýlarý altýnda mazereti olan bir Ýslami yaþamla iktifa eden bu cemaat, yarýn iktidarýn bir kýsmýný ele geçirirse, daha mükemmel olabilecek Ýslami bir yaþantýya nasýl geçecekler? Kendi içlerinde bir fetva makamýndan yoksun olduklarýndan, bu konuda hangi kaynaða baþvuracaklar? Laik rejimin bir kurumu olan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’na mý, yoksa, El-Ezher gibi Ýslam âleminin diðer yetkin merkezlerine mi? Modern çaðda Ýslamca yaþamanýn kodlarýný baþka bir kaynaktan alacak olsalar, acaba hâlâ barýþçýl, þiddetten uzak çizgilerini koruyabilecekler mi? Çünkü, dine uygun yaþamak adýna modern yaþamla çatýþan, tavýr koyan ve hatta þiddeti mubah gören birçok Ýslami akým mevcuttur. Ýkinci ve daha önemli bir husus ise, Ýslam dinini, bir ruh ve ahlak disiplini olarak takdim eden Nur hareketinin siyasi bir hüviyet kazanmasýdýr. Günümüze kadar kendilerine ait, siyasi bir partinin olmamasýna raðmen, siyasi tercihlerini kendilerine yakýn partiler yönünde kullanmýþlardýr. Bu durum, Nur cemaatini siyasetin kirliliklerinden uzak tutmuþtu. Ýslam âlemindeki diðer siyasi Ýslam hareketlerinde olduðu gibi, dine ve dindara malolan zararlarýn failleri de olmamýþlardý. Ancak, son on yýlda Fethullah Gülen liderliðindeki Nur cemaati, yurtiçi ve yurtdýþý okul, dersane ve diðer etkinlikleriyle siyasi ve ekonomik bir güç haline geldi. Bu güç, halihazýrda, devlet yönetiminin karar merkezlerine kadar ulaþtý. Devletin bazý kurumlarýyla geçmiþin muhasebesi adýna bir cedel içine de girdi. Üçüncü husus bu hareketin görünen ve görünmeyen yönleriyle ilgilidir. Kendilerine ait eðitim kurumlarýnda Kemalist laik eðitimin tüm þartlarýný yerine getirdikleri görünüyor. Ýddialarý da bu yöndedir. Ancak tarihi bir realite olarak, Said-i Nursi ile Mustafa Kemal arasýndaki ihtilaf bilinir. Said-i Nursi’nin Kemalist reformlarý benimsemediði ve onlara karþý mücadele verdiði de bilinir. Bu yüzdendir ki merhumun hayatýnýn uzun yýllarý hapishanelerde geçti. Birçok Nurcu hapsedildi, Nur eserleri yasaklandý. Gülen Nurculuðunun Kemalist çizgisi öyle bir noktaya ulaþmýþ olmalý ki, Bülent Ecevit gibi Cumhuriyet’in deðerlerine baðlý bir devlet adamý bile ikna oldu ve bu okullarý savundu. Acaba görünmeyen yüzü de böyle midir? Hiç de öyle olduðunu sanmýyorum. Nurcularý yakýndan tanýyan ve bütün Nur külliyatýný okumuþ biri olarak, Nur hareketinin Kemalizm’le barýþmasýný, zýtlarýn buluþmasý olarak görürüm. Yoksa, bu durum hâlâ, “takiyye” denilen, korkudan dolayý içyüzünü saklama fenni midir? Yoksa bu Fethullah Gülen’nin Nur hareketine bir katkýsý mýdýr? Çünkü din gibi insanýn ruhuna hitap eden mesajýn saklanmaya ihtiyacý yoktur. Dürüstlük ve samimiyet isteyen bir dini hareketin, iki yüzünün bir olmasý gerekir. Nitekim bu hareketin kurucusu, en çetin þartlarda “takiyye” yapmamýþ, sözünü açýk seçik söylemiþ, mesajýný evirip çevirmeden teblið etmiþti. Muhaliflerinin görüþlerine meyletmemiþ, verdikleri cezaya aldýrmamýþ, ama onlardan büyük saygý ve takdir görmüþtü. Ümmet ve milliyetçilik Dördüncü husus, Fethullah Gülen liderliðindeki Nur hareketinin ümmet prensibinden vazgeçip Türk milliyetçiliðini benimsemesidir. Said-i Nursi, Ýslam uðruna, inanç birliði uðruna, Kürt kimliðini terk etmiþti. Ýslam davasýna bu içten baðlýlýk, çok iyi fark edilmiþ olmalý ki, onun birinci derecedeki þakirtleri Türk kökenlidir. Bu birinci nesil Nurcularda milliyet unsuruna pek rastlanmýyor. Nur hareketinin Türk milliyetçiliðine hizmet etmesi, hem bu hareketin ruhuna hem de Ýslam’ýn özüne aykýrýdýr. Ýslam tarihi, kavmiyet esasýna dayalý dini akýmlarýn, dine ve dindara ne tür felaketler getirdiðinin örnekleriyle doludur. Nur hareketinin en büyük kaynaðý, dünya nimetlerinden, bedensel hazlardan, þöhret ve kibirden uzak duran, davasýný, en açýk bir dille korkmadan ürkmeden teblið eden Said-i Nursi’nin þahsiyetidir. Bu þahsiyet olmasaydý Nur külliyatý, sadece teorik fikirleriyle bu etkiyi yaratamazdý. Çarmýha gerilmeyen Ýsa peygamberin, Hýristiyanlýðý etkin hale getiremeyeceði gibi. Nur hareketinin liderliðini yapmakta olan Fethullah Gülen’in de dünya hazlarýndan uzak, sade bir hayat yaþadýðý biliniyor. Bu kiþiliðiyle hem taraftarlarýný cezbettiði hem de hayýr sahibi mütedeyyinleri, davaya hizmet ve baðýþ yapmaya ikna ettiði doðrudur. Ancak davaya siyasi bir nitelik ve milliyetçi unsur katarak, Nur hareketinin mecrasýný deðiþtirmiþtir. YASÝN CEYLAN: Prof. Dr., ODTÜ Felsefe Bölümü Radikal, 19.04.2009 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.