Webmaster Geschrieben 19. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 19. Dezember 2008 Bir çantasý vardý… Bir de davasý… Bir de anasý… Rüyasýnda gördüðü nurani bir zatýn “Niye aðlýyorsun?” sorusuna oðlu küçük Bekir Berk'i göstererek “Bunun Ýslam fedaisi olmasýný istiyorum.” diye cevap veren asil bir ana… Bir gün Ayasofya'yý tahta perdelerle kapatýlmýþ görünce aðlayan ve oðlunun “Aðlama onu ben açacaðým” diye söz verdiði, gönlü mabetlere baðlý bir ana. Demir parmaklarýnýn arkasýna düþtüðünde; “Sevgili oðlum Bekir! Gözlerinden öper, Allah'tan uzun ömürler dilerim. Namaz kýlarken götürmüþler, diye duyunca bilsen ne kadar sevindim. Zira ben seni bu ruhla büyütmüþtüm.” diyen yüce ruhlu bir ana. Bir çantasý vardý… Bir anasý… Bir de davasý … Dolanýrdý Anadolu yollarýný bir mecnun gibi. Gecenin en karanlýðýnda çakan bir þimþek gibi parlardý umutsuzluðun çöktüðü mahkeme meydanlarýnda. Kurtlarýn ulumasýndan baþka seslerin duyulmadýðý karlý daðlarda kükremeyi severdi. O kükrediðinde bütün kurtlar susar onu dinlerdi. Sonra bir bir sývýþýp giderlerdi. Karlý daðlarý velveleye verirdi sesi. Elinde çantasý düþerdi yollara… Sýrtýnda cübbesi, çantasýnda kefeni girerdi salonlara… Onu görünce gözleri parlardý mazlumlarýn. Sularý çekilmeye yüz tutmuþ umut pýnarlarý yeniden coþardý. Bir gün demir parmaklýklarýn arkasýndaki bir avuç kahramanýn savunmasýný yapmak için Ankara'ya gittiðinde ; “Sen bizi deðil, Ýslam davasýný savun.” sözleri beyninde þimþekler çakmasýna vesile olur. Sanýklarýn okuduklarý için tutuklandýðý Nur Risalelerini baþtan sona okur. Iþýðýn göründüðü ufka doðru bir yolculuk baþlar. Yazarýnýn resmine vurulur. “Ben böyle bir resim görmedim. Öyle þehâmetli, öyle cesaretli, öyle boyun eðmeyen bir resim ki ben o resme vuruldum” der. Ziyaretine gider. Altýna koyduklarý iskemleyi iterek Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin önünde diz çöker oturur. “Kardeþim biz istihdam olunuyoruz” Bu sözlerde; temiz yürekli bir Anadolu insanýn yürek atýþýný duyar. Artýk o bir avukat deðil, mazlumlarýn sesi soluðudur. Çemberlitaþ'ta bir yazýhane… 1965'li yýllar… Ayný anda süren 250 ayrý dava… Mütevazý yazýhanenin duvarýnda bir harita… Haritanýn üzerinde rengarenk raptiyeler… Kýrmýzýlar yeni açýlan davalar… Sarýlar süren davalar…. Yeþiller beratla bitenler… Türkiye haritasýna batýrýlmýþ raptiyelerin hemen hepsi o günlerde kýrmýzý ve sarýydý; Anadolu'nun kalbine saplanmýþ oklar gibi… Artýk o hep yollardadýr. Uykusuz geçen geceler, peynir ekmekle geçiþtirilen öðünler, birkaç kiþiden güçlükle tedarik edilen paralarla o günlerde en ucuz otobüs firmasý olan Gazanfer Bilge' den alýnan biletler. Milletin manevi akülerinin boþaltýldýðý yýllar. Düz bir çizgi çizenlerin bile elif yazdýn diye tutuklandýðý, kýþla baharýn en amansýz meydan muharebelerinin yaþandýðý yýllar. Artýk o tam bir Anadolu alperenidir. 1965'in yol koþullarý…Üstünde keçilerin baðlý bulunduðu otobüslerde sabaha kadar meleme sesiyle yapýlan yolculuklar… Otobüs koltuklarýnda diz üstünde daktilo ile yazýlan müdafaalar… Ne yollarý kapayan çýðlar ne arabalarýn tekerlerine sarýlýp býrakmayan çamurlar ne coþkun akan ýrmaklar ne de geçit vermeyen daðlar durdurabildi onu. Daðlar ne kadar yüksek olursa olsun üzerinden geçen bir yol vardýr, derler ya iþte o zirvelerin üzerinden geçen rüzgar kokulu yolcusuydu. Delik ayakkabýlar, ýslak çoraplar, ohlanarak ýsýtýlan ayaklarla aþardý daðlarý… Onun bir çantasý vardý… Bir davasý… Bir de anasý… Annesi “Oðlum ne zaman döneceksin?” diye sorduðunda, annesine; “Sahabelere anneleri; 'Oðlum dönüþün ne zaman' diye sorduklarýnda;'Anneciðim! Ýnþaallah Ahiret'te hep birlikte olacaðýz' diye cevap verirlermiþ.”derdi. “Bir vazife var, öyleyse hemen þimdi derhal” diyen adamdýr o. Dur durak nedir bilmez.. Sanýklarýn kim olduðunu bile bilmez. Düþer yollara. O koþar, yollar övünür. Bir gün Amasya'da bir orta okul talebesi olan Halit Yolcu'yu savunmaya gider. Halit yoksul bir ailenin çocuðudur. Anne-babasý korkularýndan ve yoksulluklarýndan çocuklarýný ziyaret bile edememiþlerdir. Duruþma salonuna getirildiðinde Halit'in periþan hali karþýsýnda Bekir Berk'in gözleri dolar. Halit'in üzerinde kýsa bir pantolon, ayaklarýnda lastik ayakkabýlar vardýr. Günlerdir su yüzü görmediði her halinden bellidir. Pek periþandýr. Duruþma beratla biter. Halit'e ayakkabý ve elbise alýr ve köyüne kadar götürür. Annesi karþýsýnda görünce oðluna öyle bir sarýlýr ki o an görülmeðe deðerdir. Bekir Berk'in bütün yorgunluðu gitmiþtir. Küçük Halit'e; “Sen mutlaka okuyup büyük adam olmalýsýn” der. Halit okur ve öðretmen olur. Onun bir çantasý vardýr… Bir davasý… Bir de yanýndan ayýrmadýðý ilaç torbasý… Daha evvel geçirdiði akciðer rahatsýzlýðý dolaysýyla kendisine yolculuðu yasak eden doktoruna; “Doktor Bey! Yatakta ölmektense müminlerin yardýmýna koþarken ölmeyi tercih ederim.”der. Kan kusarak düþer Anadolu yollarýna. Umutsuzluk nedir hiç bilmez… Umutsuzluðun bir gece gibi çöktüðü o en kötü günlerde bir umut feneri gibi parlar. O alnýndan öpülen insandýr. Rüyasýnda, Rasulullah (sav) tarafýndan sýrtýna zýrh, baþýna miðfer konularak ne yapmasý gerektiði kendisine söylenen adamdýr. . Onun bir davasý vardý… Bir de elinde çantasý… Çantanýn içersinde müdafaa dosyalarý vardý. Bir de kefeni… Mehmet Kýrkýncý ve Osman Demirci'ye biçtirdiði ve zemzemle yýkadýðý kefeni. Dünya ile köprüleri attýðýnýn göstergesi kefeni… Ýkbal ve servete giden yollarý perdeleyen kefeni… Horasan erlerinin, Anadolu'yu ve Rumeli'yi fetheden alperenlerin, kefenleriyle gazaya çýktýklarýný biliyordu. O da mahkeme meydanlarýna kefeniyle giriyordu. Güzeldi… Heybetliydi… Ýyi giyinirdi… Davalara abdestsiz girmezdi. Türk hukuk ve savunma tarihinde onun ayrý bir yeri vardý. Zülfikar kadar keskin ifadeleriyle ve savunmada stratejik zekasýyla, hedefine bir þahin gibi yönelmesiyle muhataplarýný þaþkýna döndürürdü. Korku barýndýrmazdý baðrýnda. Tehditler alýrdý. Bölgemize gelirsen canýnla ödersin, derlerdi. Hiç birini umursamazdý. Bir gün Ankara'da temyiz mahkemesine katýlýr. Salonda manzara müthiþtir. Yuvarlak bir masa etrafýnda 27 Mayýs Ýhtilali'nin karanlýk yüzlü adamlarý çöreklenmiþtir. Bekir Berk'i Yassý Ada'dan tanýyorlardýr. Egeseller, Baþollar oradadýr. Kin ve nefret dolu gözlerle süzerler onu. Sýk sýk ellerini masaya vurur ve de dinlemez gibi görünürler. Bekir Berk, hiç aldýrýþ etmeden 40 dakika savunmasýný yapar ve elindeki bütün belgeleri mahkemeye tek tek sunar. Ve zabta geçirilmesini ister. Egesel, iyice kýzmýþtýr. “Neye güveniyorsun Bekir Berk” diye kükrer. Bekir Berk, yardýmcýsý Hamdi Saðlamer'e, “ver þu çantayý” der. Herkes yeni bir belge sunacaðýný düþünürken, bembeyaz bir kumaþý çýkarýr ve masanýn ortasýna fýrlatýr. Yanýndan hiç ayýrmadýðý kefenidir. Adamlarýn gözleri fal taþý gibi açýlýr. Elleri titremeye baþlar. “Ýþte buna güveniyorum,” diye kükrer. Fransýz ihtilalindeki Berriyar gibi; “Ben size iki þey sunuyorum. Hakikatý ve kafamý. Birinciyi dinledikten sonra ikincisi hakkýnda dilediðiniz kararý verebilirsiniz.” diyecek kadar korkusuzdur. Çünkü onun bütün dünyasýný sýðdýrdýðý bir çantasý vardý… Bir asil anasý… Bir de davasý… O kadar… Harun TOKAK / Yeni Þafak htokak@yenisafak.com.tr Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Adem Geschrieben 19. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 19. Dezember 2008 Iste gercek Veli! Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.