Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Teilen Geschrieben 26. November 2008 Hz. ADEM Hz. Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanlarýn babasý'dýr. Çeþitli memleketlerden getirilen topraklarý melekler su ile çamur yapýp, insan þekline koydular. Mekke ile Taif arasýnda 40 yýl yatýp salsal oldu. Yani piþmiþ gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselamýn nuru alnýna kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her þeyin ismi ve faydasý kendisine bildirildi. Boyu ve yaþý kesin olarak bildirilmedi. Allahü tealanýn emri ile bütün melekler, Adem'e secde etti, ama Ýblis (þeytan) kibirlenip, bu emre karþý geldi ve secde etmedi : « Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin , demiþtik. Ýblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladý, böylece kafirlerden oldu »(Bakara, 34) . Hz. Adem 40 yaþýnda Firdevs adýndaki Cennet'e götürüldü. Cennet'de yahut daha önce Mekke dýþýnda uyurken, sol kaburga kemiðinden Hz. Havva yaratýldý. Allahü teala onlarý birbirine nikah etti. Yasak edilen aðaçtan unutarak ve Ýblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Adem aleyhisselam yedikleri için Cennetten çýkarýldýlar. Adem aleyhisselam Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasýna, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200 sene aðlayýp yalvardýktan sonra , tövbe ve dualarý kabul olup, hacca gitmesi emr olundu: «Sonra Rabbi onu seçkin kýldý; tevbesini kabul etti ve doðru yola yöneltti »(Ta'ha, 122) . Arafat ovasýnda Havva ile buluþtu. Kabe'yi inþa etti. Hz. Adem her sene hac yapardý. Arafat meydanýnda veya baþka meydanda , kýyamete kadar gelecek çocuklarý belinden zerreler halinde çýkarýldý. «Ben sizin Rabbiniz deðil miyim ?» diye soruldu. Hepsi «Evet » dedi. Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline girdiler. Yahut belinden yalnýz kendi çocuklarý çýktý. Sonra Þam'a geldiler. Burada çocuklarý oldu. Neslinden 40.000 kiþiyi gördü. 1500 yaþýnda iken çocuklarýna peygamber oldu. Çocuklarý çeþitli dillerde konuþtu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi. Oruç, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi. Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, týp, eczacýlýk, matematik bilgileri öðretildi. Süryani, Ýbrani ve Arabi diller ile kerpiç üstüne çok kitap yazýldý. Bir rivayete göre 2000 yaþýnda iken Cuma günü vefat etti. Hz. Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina da Mescid-i Hif'de veya Arafat'da olduðu rivayetleri vardýr. Habil ile Kabil Habil ile Kabil Hz. Adem'in oðullarýndan ikisidir. Habil'in Allah'a yaptýðý kurban'ýn kabul edildiði ve kendi kurbanýn Allah tarafýndan kabul edilmediði için Kabil, Habil'i öldürür ve böylece dünyada ilk kâtil olma makamýna mazhar olur. Sonra bir kargadan görüp Habil'i yerin altýna gömdü. Allahü teala Kur'an-ý Kerimde mealen buyuruyor ki : « Allah nezdinde Ýsa'nýn durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattý. Sonra ona «OL !» dedi ve oluverdi »(Al-i Ýmran, 59) . Burada deðinilen durum, Hz.Ýsa'nýn ve Hz. Adem'in babasýz dünyaya gelmeleridir (M.K.). Peygamberimiz Muhammed (S.A.V.) Hz. Adem hakkýnda : « Allahü teala Adem'i (aleyhisselam) yeryüzünün her tarafýndan aldýrdýðý topraktan yarattý. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kýrmýzý renkte olanlar olduðu gibi, bazýlarý da bu renklerin arasýndadýr. Bazýsý yumuþak, bazýsý sert, bazýsý halis ve temiz oldu » (Hadis-i þerif, Müsned-i Ahmed bin Hanbel) buyurmuþtur. Hz. Adem 5 þeyi ile bahtiyar olmuþtur: 1) Hatasýný itiraf etmek 2) Piþmanlýk duymak 3) Nefsini kötülemek 4) Tevbeye devam etmek 5) Rahmetten ümidini kesmemek Ýblis de 5 þeyden bedbaht olmuþtur: 1) Günahýný ikrar (saklamadan söylemek) etmemek 2) Piþmanlýk duymamak 3) Kendini kötülememek 4) Kendini kötülemeyip azgýnlýðýný Allahü Teala'ya nisbet etmek 5) Rahmetten ümidini kesmek Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . NUH A.S. Hz. Nuh, Ýdris aleyhisselamýn göðe çýkarýldýktan sonra azan insanlara peygamber olarak gönderildi. Ýnsanlar putlara tapmaya baþladý. Cenab-ý Hak bunun için Nuh aleyhisselamý peygamber olarak gönderdi. O zaman 50 yaþýnda idi. Yýllarca insanlarý dine davet etti, putlara tapýnmaktan sakýndýrdý ve Allahü Tealaya ibadet etmelerini söyledi. Ama Nuh aleyhisselama kendi oðlu Yam yani Ken'an bile iman etmedi, hatta alaya alýp iþkence ettiler: « Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim ! Allah'a kulluk edin, sizin ondan baska tanrýnýz yoktur. Dogrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabýndan korkuyorum » (A'raf, 59) . Nuh aleyhisselam insanlarýn davetine icabet etmedikleri için onlara beddua etti:« (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak þaþkýnlýklarýný artýr » (Nuh, 24) . Allahü Teala da bundan sonra Nuh aleyhisselam'a gemi yapmasýný emretti: « Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarýnca gemiyi yap ve zulmedenler hakkýnda bana (bir þey) söyleme ! Onlar mutlaka boðulacaklardýr ! » (Hud, 37) . Gemi bitince tufan oldu (denizler taþti ve her taraf su oldu). Nuh aleyhisselam sayýsý 80 kisi kadar olan mü'minler ile 3 katlý olan gemiye bindi. Nuh aleyhisselam gemiye her hayvandan birer çift aldý. Oðlu Ken'an'i da gemiye almak istedi, ama o "Beni sudan koruyacak bir daða sýðýnacaðým" dedi, gemiye binmedi ve hemen bir dalga onu alýp boðdu. Allah Teala da Nuh aleyhisselamýn bu oðlu hakkýnda af dilemesine karþýlýk: « (...) Ey Nuh ! O asla senin ailenden deðildir. Çünkü onun yaptýðý kötü bir iþtir. O halde hakkýnda bilgin olmayan bir þeyi benden isteme.(...) » (Hud, 46) buyurdu. Sular daðlarý aþtý, insanlar ve hayvanlar telef oldu. 150 gün geçtikten sonra Allahü Teala: « Yere suyunu Çek; göðe: ey gök sen de yaðmurunu tut » buyurdu ve bunun üzerine yaðmur durdu, sular çekildi. Gemi Irak'taki Cudi daðýna oturdu. Hz. Nuh'a inanýp kurtulan insanlar aç olduklarý ve daðda yiyecek olmadýðý için Nuh aleyhisselamýn emri üzerine ellerinde olan bütün yiyecekleri birleþtirdiler ve böylece ilk defa Aþure yemeðini yaptýlar. Ýnsanlar Nuh aleyhisselamýn 3 oðlu Sam, Ham ve Yafes'ten türediði için Hz. Nuh'a ikinci Adem de denir. Nuh aleyhisselamýn 1000 yaþýnda vefat ettiði söyleniyor, ama Kur'an-ý Kerim'de : « Andolsun ki biz Nuh'u kavmine gönderdik de o 1000 yýldan 50 yýl eksik bir süre yanlarýnda kaldý.(...) » (El-Ankebut, 14) geçiyor. . Hz. Nuh gemicilerin ve marangozlarýn piri sayýlýr, çünki bu iþleri Allah'ýn ihsanýyla ilk defa o yapmýþtýr. Hz. Nuh'un evladlarýna vasiyeti « Bunlardan (ilk) ikisini býrakmayýnýz, ikisini de hazer ediniz (yapmayýnýz) 1. La ilahe illallah 2. Subhanallah vebi hamdihiy'dir 3. Gavurluktan (sakýnýn) 4. Kibir ('den sizi nehyederim) » Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ZÜLKARNEYN A.S. Hz. Zülkarneyn'in peygamber mi, veli mi oldugu tam belli degildir. Kur'an-i Kerim'de doguya ve batiya düzenledigi seferleri zikr edilmistir. Asil isminin Iskender olup düzenledigi seferlerden dolayi Iskender-i Zükarneyn nâmiyla anilmistir . Kur'an-i Kerim'de : « (Resulüm!) Sana Zülkarneyn hakkinda soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatira okuyacagim » buyurulmustur. Âyette deginilen konu, rivayet edildigine göre, bir gün yahudilerin Mekke'ye gelip Peygamberimizin Tevratta bildirilen son peygamberin olup olmadigini ögrenmek istemeleri'dir. Bunun icin de Peygamberimize bir soru sormuslardir. Baska bir rivayete göre ise bu soruyu Mekke müsrikleri sormustur. Yahudilerin: " Sen bize hep bizden ögrendigin Musa, Ibrahim ve Adem'den haber veriyorsun. Tevratta tek bir yerde bildirilen bir peygamber'den bildir" demeleri üzerine Peygamberimiz : « Bu kisi Zülkarneyn'dir» buyurmus ve bu âyet inmistir . Ibrahim aleyhisselam zamaninda yasayan Zülkarneyn aleyhisselam onunla birlikte haccetti, elini öpüp duasini aldi. Teyzesinin oglu olan Hz. Hizir'i ordusuna kumandan tâyin etti. Bir kavmin istegi üzerine Ye'cûc ve Me'cûc kavminin insanlara zarar vermemeleri icin tas ve demir'den bir sed yapti ve böylece Ye'cûc ve Me'cûc'un hapsetti . Bir rivayete göre bu dilekte bulunan kavim Türkler imis . Bu sed simdiki Cin seddi degildir. Ye'cûc ve Me'cûc kavimleri bu seddi kiyamete yakin delecekler (2. noktaya bakiniz). Hz. Zülkarneyn Asya ve Avrupa kitalarinâ hâkim oldu. Her tarafa Allah'in emirlerini yayip, kâfirlerle savasip, mü'minlere güzel muâmelede bulundu. Medine ile Sam arasinda, Sam'a bes günlük bir mesafedeki Dûmet-ül Cendel denilen yerde vefat etti. Mekke'de veya yine o civarda Tehâme daginda defn edildi . Iskender isimli oldugu icin târihte gecen Iskender isimli bircok hükümdarin Hz. Zülkarneyn'in oldugu itiraf edilmistir. Bediüzzaman bu konu hakkinda mâlumat vermektedir : « Ehl-i tahkikin beyanina göre, hem Zülkarneyn ünvaninin isaretiyle, Yemen padisahlarindan Zülyezen gibi 'zü' kelimesiyle basliyan isimleri bulundugundan bu Zülkarneyn, Iskender-i Rumi degildir. Belki Yemen padisahlarindan birisidir ki, Hazret-i Ibrahimin zamaninda bulunmus ve Hazret-i Hizirdan ders almis. Iskender-i Rumi ise, miladdan tâkriben ücyüz sene evvel gelmis, Aristodan ders almis. Târih-i beseri, muntazaman surette ücbin seneye kadar gidiyor. Bu nâkis ve kisa târih nazari, Hazret-i Ibrahimin zamanindan evvel dogru olarak hükmedemiyor» . Peygamberimiz (S.A.V.) buyurmustur ki : « Ismini duydugunuz kimselerden yeryüzünde dört kisi mâlik oldu. Mü'min olan ikisi, ikisi de kâfir idi. Mü'min olan ikisi, Zülkarneyn ile Süleyman idi. Kâfir olan ikisi de Nemrud ile Buhtunnasar idi. Besinci olarak yeryüzüne benim evlâdimdan biri yâni Mehdi mâlik olacaktir » . Kehf sûresinin 83-101 âyetleri Hz. Zülkarneyn'in kissasini anlatmaktadir. Genis mâlumat icin oraya bakiniz. 2. Ye'cûc ve Me'cûc Peygamberimiz kiyamet alametlerinden biri olarak da Ye'cûc ve Me'cûc kavimlerinin yeryüzüne dagilmalarini ve her tarafa küfrü yaymalarindan bahsetmistir. Bu kavimler Hz. Nuh'un Yâfes isimli oglunun soyundandirlar. Yüzleri yassi, gözleri kücük, kulaklari cok büyük, boylari kisadir. Her birinin bin cocugu olur ve böylece sayilari insanlarin ve cinlerin sayisinin 90% kadardir. Kiyamete yakin bir zaman Hz. Zülkarneyn'in yaptigi seddi delip dünyaya yayilacaklardir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ÝSMAÝL A.S. 2. Hz. Ýsmail'in hikayesi Ýsmail aleyhisselam, Þam diyarýnda (Filistin, Suriye) doðdu. Babasi Ýbrahim aleyhisselam, Allahü Tealanýn emriyle, annesi Hacer Hatunla birlikte Mekke'ye götürdü . Yanlarýna bir miktar yiyecek ve su ile birlikte þimdiki Kâbe'nin bulunduðu yere býrakarak Þam'a döndü. Bir rivayete göre Ýbrahim aleyhisselam Hacer Hatunu Kâbe'nin bulunduðu yere býrakýnca o: "Sen bizi kime býrakýyorsun. Bize kim bakacak ?" sorusuna Ýbrahim aleyhisselam:"Ben sizi Allah'a býrakýyorum" demiþtir. Hacer Hatun bunu duyunca:"O zaman iþini yaptýysan gidebilirsin" demiþtir. Hacer Hatun su ararken, þimdiki zemzem kuyusunun yerinde yatan Ýsmail aleyhisselam tepindi. Hacer Hatun oðluna su verebilmek için yedi kez Safa ile Merve arasýnda koþuþtu ise de su bulamadý. O zaman ayaklarýný vurduðu veya Cebrail aleyhisselam ýn vurduðu yerden Zemzem suyu çýktý. Hacer Hatun burada yaþarken, Yemen tarafýndan Cürhüm kabilesi gelip Mekke'nin bulunduðu yere yerleþtiler. 2.1. Ýsmail aleyhisselamýn kurban edilmesi Hz. Ýbrahim bir ara bir rüya gördü. Bu Yüce Allah'ýn bir vahyi idi. Ona oðlu Ýsmail'i kurban etmesi emrolunmuþtu. Bunun üzerine henüz 12 yaþýnda bulunan Hz. Ýsmail'i, Mekke'de Sebir daðýnýn eteðinde tenha bir yere götürdü. Onu Allah rýzasý için kurban etmek istiyordu. Ýsmail aleyhisselam da:" Babacýðým , emrolunduðun þeyi yap. Ýnþallah beni sabredenlerden bulursun" diyordu. Bu Allah yolunda fedâkarlýðýn en yüksek bir niþaný idi . Ama, Allahü Teâlâ rüyasýnda sadakat göstermesi üzerine ona bir koç ihsan buyurdu. Ýsmail aleyhisselam böylece kurban edilmekten kurtuldu. Kurban bayramýný da biz müslümanlar da vak'a yüzünden ihya etmekteyiz. Halilullah'ýn hangi oðlunu kurban ettiði kesinlikle bilinmemektedir. Kur'an-ý Kerim'de sadece oðlunu kurban ettiði belirtilmektedir:«Babasýyla beraber yürüyüp gezecek çaða eriþince: Yavrucuðum ! Rüyada seni bogazladýðýmý görüyorum; bir düþün ne dersin ? dedi. O da cevaben : Babacýðým ! Emrolundugun þeyi yap. Ýnþaallah beni sabredenlerden bulursun, dedi » . Fakat cumhura göre kurban edilen çocuðun Ýsmail aleyhisselam'ýn olduðu kanaatindedir. Bazý müfessirlere göre ise Ýsmail aleyhisselamýn deðil de Ýshak aleyhisselamýn kurban edildiðini öne sürmektedirler. Yalnýz, bu fikri Israilogullarý da söylemektedirler. 2.2. Ýsmail aleyhisselamýn peygamberliði Hz. Ýsmail gençlik çaðýna gelince, Cürhümlülerden iki defa evlendi . Daha sonra tekrar Mekke'ye gelen Ýbrahim aleyhisselamla birlikte Kâbe-i Muazzamayý inþâ ettiler ve hac ibadetini yaptýlar . Ýsmail aleyhisselam Yemen kabilelerine (Cürhüm kabilesi) ve �Amalika" denilen eski bir kavme peygamber olarak gönderildi. Ýnsanlara babasý Hz. Ýbrahim'e bildirilen dinin hükümlerini teblið etti ve daveti 50 yýl sürdü. Buna raðmen malesef pek az kimse iman etti. Ýshak aleyhisselamý yanýna davet edip kýzýný onun oðlu Ýlyas'a nikahla dive bazý vasiyetler de bulundu. Babasý Ýbrahim aleyhisselam'ýn ölümünden 40 sene sonra , 133 veya 137 yaþlarýnda iken Mekke'de vefat etti. Ekseri rivayete göre Mescid-i Haram'da Kabe-i Muazzamanýn kuzey duvarý önünde bulunan Hatim denilen yere defn edildi. Ýsmail aleyhisselamýn 12 oðlundan çoðalan torunlarý zamanla Arabistan Yarýmadasý'nýn her tarafýna yayýldýlar. Peygamber efendimizin (s.a.v.) 20. dedesi Adnan ile Ýsmail aleyhisselam arasýnda 30 baba vardý . Peygamberimiz efendimiz (s.a.v.) de bir Hadis-i þerifinde : « Allahü Teâlâ Ademoðullarýndan (Hz.) Ýsmail'i seçti. Ýsmail'in evlâdýndan (oðullarýndan) Kinane'yi, Kinaneoðullarýndan Kureys'i seçti ve ayýrdý. Kureyþ'ten Haþimoðullarýný, Haþimoðullarýndan da beni seçti ve ayýrdý » (Kadizâde) buyurmuþtur.. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . YUSUF A.S. Kurân'da adý geçen Beni Ýsrail peygamberlerinden biri. Hz. Yûsuf Kurân'da adi geçen peygamberlerden birisi olup, Yakub Peygamberin oðludur. Nesebi Hz. Ýbrahim'e kadar varýr (Kamil Miras, Tecrit Tercümesi, IX, 139). Kur'ân-ý Kerîm'de kendi adýný taþýyan bir sûre vardýr. Tamamý 111 âyet olan bu sûrenin 98 âyeti (4-101) Hz. Yûsuf'tan bahseder. Bu âyetlerde anlatýldýðýna göre Hz. Yûsuf'un hayat hikâyesi özetle þöyledir: Hz. Yûsuf'un on bir tane erkek kardeþi vardý. Yûsuf fevkalâde güzel ve son derece zekî idi. Babalarý Hz. Yakub en çok Yûsuf'u seviyordu. Bu sevgiyi aðabeyleri kýskanýyorlardý. Yûsuf (a.s) bir gece rüyasýnda on bir yýldýzn, Güneþ ve ayin kendisine secde ettiklerini gördü. Bu rüyayý babasýna anlattý. Babasý rüyanýn, Hz. Yûsuf'un büyük bir adam olacaðýna iþaret olduðunu anladý ve Yûsuf'a rüyasýný aðabeylerine anlatmamasýný tembihledi. Ancak, aðabeyleri bundan haberdar oldular ve Yûsuf'u öldürüp bir yere atmayý plânladýlar. Babalarýndan izin alarak, gezip eðlenmek bahanesiyle Yûsuf'u alýp kýrlara,götürdüler. Onu bir kuyuya attýlar, gömleðini da kana bulayarak, "Yûsuf'u kurt kaptý" diye babalarýna yalan söylediler. Kuyunun yanýndan geçmekten olan bir kafile Yûsuf'u buldu ve köle olarak satmak üzere alýp, Mýsýr'a götürdüler. Orada az bir fiyatla onu Azîz (maliye bakaný)'e sattýlar. Azz'in hanýmý Yûsuf'a göz koydu. Onu kendisiyle beraber olmaya çagýrdý. Yûsuf (a.s) bunu kabul etmeyince, ona iftira edip kocasýna þikayet etti ve hapse attýrdý. Hz. Yûsuf senelerce hapiste kaldý. Orada hükümdarýn þerbetçisi ve aþçýsý ile tanýþtý. Onlarýn gördükleri rüyalarýn yorumunu yaptý. Birisinin, kurtulup efendisinin hizmetine devam edeceðini, diðerinin ise öldüreceðini söyledi. Sonunda dediði çýktý. Hz. Yûsuf, kurtulana, kendisini efendisinin yanýnda anmasýný istedi. Hükümdar bir gece rüyasýnda yedi zayýf ineðin yedi semiz ineði yediðini ve yedi yeþil baþakla yedi kuru baþak gördü. Bu rüyanýn yorumunu yaptýrmak istedi. Hz. Yûsuf'un rüya yorumu yaptýðýný örgendi ve onu hapisten çýkarýp, rüyasýný anlattý. Hz. Yûsuf, yedi sene bolluk olacaðýný, peþinden gelen yedi senenin ise kýtlýkla geçeceðini söyledi. Bunun üzerine hükümdar, Hz. Yûsuf'u maliye bakanlýðýna getirdi. Yûsuf (a.s) bolluk yýllarýnda bütün ambarlarý zahire ile doldurttu; kýtlýk yýllarý gelince bu zahireyi halka daðýtmaya baþladý. Ayni kýtlýk, Hz. Yûsuf un babasýnýn memleketi olan Ken'an diyarýnda da yaþandý. Yûsuf (a.s)'un kardeþleri de zahire almak için iki kez Ken'an ilinden Mýsýr'a geldi. Sonunda Yûsuf (a.s) kardeþlerine kendini tanýttý ve onlarý affettiðini belirterek, "Bugün azarlanacak deðilsiniz, Allah sizi baðýþlar, o merhametlilerin merhametlisidir" (Yûsuf, 92) dedi. Yûsuf (a.s), babasý, annesi ve kardeþlerinin tamamýný Mýsýr'a davet etti. Ailesi Mýsýr'a vardýðýnda Yûsuf (a.s) anne ve babasýný tahta oturttu; diðer on bir kardeþi ise Hz. Yûsuf'un önünde eðildiler. O zaman Yûsuf (a.s); "Babacýðým, iþte bu vaktiyle gördüðüm rüyanýn çýkýþýdýr; Rabbim onu gerçekleþtirdi. þeytan benimle kardeþlerimin arasýný bozduktan sonra, beni hapisten çýkaran, sizi çölden getiren Rabbim, bana pek çok iyiliklerde bulundu. Doðrusu Rabbim, dilediðine lütufkârdýr. O þüphesiz, bilendir, hâkimdir" (Yûsuf,100) dedi. Bu þekilde Ýsrail oðullarý, Filistin'den Mýsýr'a gelip yerleþmiþ oldu. Bir süre sonra Yakub (a.s) vefat etti. Yûsuf (a.s), Allah Teâlâ'ya söyle münacatta bulundu: "Rabbim, bana hükümdarlýk verdin, rüyalarýn yorumunu öðrettin. Ey göklerin ve yerin yarataný! Dünya ve âhirette koruyaným sensin! Benim canýmý, Müslüman olarak al! Ve beni iyilere kat!" (Yûsuf, 101). Yûsuf (a.s)'un hayat hikayesi Kur'âný Kerîm'de "Ahsenü'l-Kasas, Kýssalarýn en güzeli" ünvanýný aldý. Pek çok olaylarý içeren bu hayat hikâyesi için Allah Teâlâ söyle buyurdu: Ândolsun ki, Yûsuf ve kardeþlerinin olayýnda, soranlara nice ibretler vardýr" (Yûsuf, 7). Yûsuf (a.s)'un defnedildiði yer, rivâyetlere göre, Ýbrahim (a.s)'in medfun bulunduðu Kudüs yakýnlarýnda Halilü'r-Rahman kasabasýndadýr. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . MUSA A.S. Allah Teâlâ'nýn, dört büyük kitaptan biri olan Tevrat'ý verdiði ve yeryüzünde dinini teblið edip, hakim kýlmasý için gönderdiði Ulu'l-Azm* peygamberlerden biri. Hz. Ýbrahim (a.s)'in soyundan olup, israiloðullarýnýn akidelerini ýslah etmek ve onlarý Allah Teâlâ'nýn dilediði nizama kavuþturmakla görevlendirilmiþti. Küfürle mücadelesi Kur'ân-ý Kerim'de uzun uzun anlatýlmaktadýr. Hz. Adem (a.s)'den, Resulullah (s.a.s)'e kadar pek çok peygamber gelmiþtir. Bu peygamberler, gönderildikleri kavimleri, Allah Teâlâ'ya iman etmeye çaðýrmýþlar; bu yolda kâfirlerle savaþmýþlar, yaþadýklarý diyarlardan çýkarýlmýþlar; ezilmiþler, hor görülmüþler ve hatta öldürülmüþlerdir. Mûsa (a.s) da, Allah Teâlâ tarafýndan israiloðullarý'na gönderilmiþ bir resul idi. O da týpký kendisinden önce gönderilmiþ olan peygamberler gibi kavmini Allah'a iman etmeye çaðýrdý. Kavmine zulmeden ve ilâhlýk iddiasýnda bulunan Firavuna karþý tevhit yolunda mücahede etti. Bu uðurda, bütün peygamberlerin karþýsýna çýkan güçlükler, onun da karþýsýna çýktý. Doðup büyüdüðü diyardan çýkarýldý, kâfirler tarafýndan öldürülmek gayesiyle kovalandý. Allah Teâla Kur'ân-ý Kerim'de bir ayette Hz. Mûsa (a.s)'dan söyle bahsediyor: "Kur'ân'da Musa'yý da an. Çünkü o ihlâs sahibi idi ve israiloðullarý'na gönderilmiþ bir peygamber idi"(Meryem, 19/51). Hz. Musa (a.s)'nýn Firavun ile olan kýssasý, Kuran'ýn bazý sûrelerinde çeþitli üslûplarda ve teferruatlý olarak anlatýlmýþtýr. Firavun ve ordusunun Kýzýldeniz'de boðulmalarý olayýndan sonra, israiloðullarý ile ilgili kýssasýna da geniþçe yer verilmiþtir. Musa (a.s)'nýn Firavun ile olan mücadelesi, bir þahsýn bir kralla, bir peygamberin sadece büyük bir zorba ile olan mücadelesinden ibaret deðildir. Bilâkis bu hak ile bâtýl'ýn çatýþmasý, Rahman'ýn ordusu ile þeytanýn ordusunun kaçýnýlmaz savaþýdýr. Aslýnda hak ile batýl arasýndaki bu savaþ, insanoðlunun yaratýlýþýndan, insanlarý ýslah etmek üzere nebîler ve resullerin hayat sahnesine çýkmasýndan beri devam ede gelmektedir. Sapýklýk ve batýl, daima iblis ve onun ordusu tarafýndan temsil edilmiþ, imana, tevhide, peygamberliðe, kýsaca Hakka sürekli meydan okumuþtur. Fakat kazanan daima Hak olmuþtur. Allah Teâlâ söyle buyuruyor: "Muhakkak ki Biz peygamberlerimizi ve iman edenleri hem dünya hayatýnda, hem de meleklerin þahid olacaðý günde muzaffer kýlacaðýz" (el-Mü'min, 40/51). Hz. Musa (a.s)'da gönderildiði kavmi cehalet ve sapýklýk içerisinde buldu. Onlarý Hakka davet etti, yurdundan çýkarýldý, savaþtý ve sonunda Allah Teâlâ'nýn izniyle kazandý. Hz. Musa (a.s)'nýn Nesebi, Doðumu ve Hayatý Musa (a.s)'nin babasý, imran'dýr Onun babasý Yahser, onun da babasý Kahes'dir. Nesebi Yakub (a.s)'a ulaþýr; ki, onun babasý Hz. ishak (a.s), onun da babasý Hz. Ýbrahim (a.s)'dýr. Musa (a.s)'nýn yanýnda gördüðümüz Harun (a.s) onun kardeþidir. Allah Teâla, Musa (a.s)'yi Firavuna, imana davet için gönderdiðinde, Hz. Harun (a.s)'u da ona yardýmcý olarak seçmiþ ve görevlendirmiþti. Hz. Musa (a.s) Allah Teâla'ya söyle dua ederek, kardeþi Harun (a.s)'u kendisine yardýmcý yapmasýný istemiþti: "Bir de bana ehlimden bir vezir, (yardýmcý) ver. Kardeþim Harun'u (ver)" (Tâhâ, 20/29-30). Hz. Musa (a.s), Mýsýr'ýn çok zor günler yaþadýðý bir dönemde doðdu. Bu sýrada, ilâhlýk iddialarýnda bulunarak haddi aþan Firavun, israiloðullarý halkýna dayanýlamayacak eziyetlerde bulunuyor, bu insanlarý zulümle kasýp kavuruyordu. israiloðullarý, Kýpt kavminin muamelelerinden ve krallarýnýn aðýr baskýlarýndan býkmýþlardý. Mýsýr'da yaþamanýn bir tadý kalmadýðýný biliyor ve dedelerinin yurdu olan Kenan illerine gitmek istiyorlardý. Ama onlardan her isinde istifade eden Firavun, yakalarýný bir türlü býrakmak istemiyordu. Onlara zulmün en akla gelmeyecek olanýný yaptý. Nitekim Kur'ân-ý Kerim'de; "Biz sana Musa ve Firavun'un mühim haberlerinden, iman edecek bir kavim için, gerçek olarak okuyacaðýz. Çünkü Firavun o yerde (Mýsýr'da) baþkaldýrmýþ ve ahalisini parçalara bölüp, kendisine baðlamýþtý" (el-Kasas, 28/3-4) buyuruluyor. Firavun, saltanatý sýrasýnda israiloðullarýna çok kötü eziyetlerde bulundu; onlarý köle yaptý, en çirkin ve adî islerde çalýstýrdý. Allah Teâlâ, israiloðullarýný bu sýkýntýdan, azgýn Firavunun þerrinden, zulüm ve taþkýnlýklarýndan kurtarmak için Hz. Musa (a.s)'yi gönderdi. Sa'lebî, Kýsas-ý Enbiya'sýnda imam Suddî'den; Firavun'un bir rüya gördüðünü, korkup kederlendiðini naklediyor. Rüyasýnda Kudüs tarafýndan gelen bir ateþ gördü. Bu ateþ, Mýsýr'a kadar uzanýp, Firavunun evlerini yaktý. Fakat sadece Kýpti'lere zarar verdi, israiloðullarý ise kurtuldular. Uyanýnca hemen kâhin ve müneccimlerden rüyayý tabir etmelerini istedi. Onlar dediler ki; "israiloðullarý içinden bir çocuk dünyaya gelecek, Mýsýrlýlarýn helâkýna ve senin krallýðýnýn yok olmasýna sebep olacak. Doðacaðý zaman da iyice yaklaþtý." Bu haber üzerine telâþlanan Firavun, israiloðullarýn'dan doðan bütün erkek çocuklarýn öldürülmesini emretti. Kur'ân-ý Kerim'de bu olay söyle anlatýlýyor: "Firavun, memleketin baþýna geçti ve halký fýrkalara ayýrdý. içlerinden bir topluluðu güçsüz bularak onlarýn oðullarýný boðazlýyor, kadýnlarý sað býrakýyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi" (el-Kasas 28/4). israiloðullarý arasýnda is yapabilecek insanlarýn azalmasý üzerine Kýptîlerin ileri gelenleri Firavun'a giderek, "Eðer böyle öldürmeye devam ederseniz, ileride bizim iþlerimizi yapacak kimse bulamayacaðýz" dediler. Firavun da erkek çocuklarýn bir sene öldürülmesini, bir sene de öldürülmemesini emretti. Erkek çocuklarýn öldürülmediði sene Harun (a.s) doðdu. Öldürüldükleri sene ise Musa (a.s)... Musa (a.s) doðunca, annesi çok üzüldü. Allah Teâlâ ona korkmamasýný, üzülmemesini vahyetti. Kalbine bir rahatlýk verdi. Bu, Kuran'da söyle anlatýlýyor: "Musa'nýn annesine: "Çocuðu emzir, baþýna geleceklerden korktuðun zaman onu suya (Nil'e) býrak. Korkma, üzülme. Biz þüphesiz onu sana döndüreceðiz ve peygamber yapacaðýz" diye bildirmiþtik" (el-Kasas, 28/7). Musa (a.s)'nýn annesi de ilham edileni yaptý ve yavrusunu bir muhafaza içerisinde suya býraktý. Ablasýna da, "Onu izle" dedi. Musa (a.s)'yi taþýyan sandýk, Allah'ýn izniyle dalgalarla sürüklenerek, Firavun'un sarayýna ulaþtý. Yýkanmakta olan cariyeler, sandýðý bulup Firavun'un karýsýna götürdüler. Allah Teâlâ, Firavun'un karýsý Asiye'nin kalbine bu çocuðun sevgisini koydu. Firavun çocuðu görünce öldürmek istedi. Ancak Asiye, çocuðu kendisine vermesini istedi. Çünkü hiç çocuklarý olmuyordu. Kur'an-ý Kerim, bunu söyle anlatýyor: "Firavun'un karýsý: Benim de senin de gözün aydýn olsun! Onu öldürmeyiniz, belki bize faydalý olur, yahut onu oðul ediniriz" dedi. Aslýnda iþin farkýnda deðillerdi" (el-Kasas, 28/9). Hz. Musa (a.s) acýkýnca onu emzirmek icab etti. Fakat o kimseden süt emmek istemiyordu. Allah Teâlâ, bunu söyle zikrediyor: "Önceden, süt annelerinin memesini kabul etmemesini saðladýk. Musa'nýn ablasý; "size, sizin adýnýza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkýný tavsiye edeyim mi?" dedi. Böylece onu, annesinin gözü aydýn olsun diye, ona geri çevirdik. Fakat çoðu bilmezler" (el-Kasas, 28/12-13). Musa (a.s) böylece annesine dönmüþ oldu. Üstelik Firavunun sarayýnda büyüdü. Firavun ailesinin sevgisini kazandý. Allah Teâlâ söyle buyuruyor: "Musa erginlik çaðýna gelip olgunlaþýnca ona hikmet ve ilim verdik. iyi davrananlarý böyle mükâfatlandýrýrýz" (el-Kasas, 28/14). Yetiþip delikanlýlýk çaðýna gelen Musa (a.s) bir gün þehre indi. Öðle üzeriydi. Dükkanlar kapalýydý ve halk evlerinde istirahat ediyordu. Kur'ân-ý Kerim'de, þehirde geçen hadise söyle anlatýlýyor; "Musa, halkýnýn haberi olmadýðý bir zamanda þehre indi. Biri kendi adamlarýndan, diðeri de düþmaný olan iki adamý dövüþür buldu. Kendi tarafýndan olan kimse, düþmanýna karþý ondan yardým istedi. Musa, onun düþmanýna bir yumruk vurdu, ölümüne sebep oldu. "Bu þeytanýn iþidir; çünkü o apaçýk saptýran bir düþmandýr" dedi. Musa, "Rabbim! doðrusu kendime yazýk ettim, beni baðýþla" dedi. Allah da onu baðýþladý. O, þüphesiz baðýþlayandýr, merhamet edendir. Musa; "Rabbim! Bana verdiðin nimete and olsun ki, suçlulara asla yardýmcý olmayacaðým " dedi. þehirde, korku içinde, etrafý gözeterek sabahladý. Dün kendisinden yardim isteyen kimse, baðýrarak ondan yine yardým istiyordu. Musa ona: "Doðrusu sen besbelli bir azgýnsýn " dedi. Musa, ikisinin de düþmaný olan kimseyi yakalamak isteyince: "Ey Musa! Dün bir cana kýydýðýn gibi bana da mý kýymak istiyorsun? Sen islah edenlerden deðil, ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun"dedi" (el-Kasas, 28/15-19). israillinin, olayý aðzýndan kaçýrmasý üzerine, bütün halk Musa (a.s)'nýn Mýsýrlýyý öldürmüþ olduðunu öðrendi. Daha sonra bir adam koþarak geldi ve kendisini öldüreceklerini söyledi. "Musa korku içinde çevresini gözetleyerek oradan çýktý. Rabbim! Beni zalim milletten kurtar" dedi. Medyen e doðru yöneldiðinde: "Rabbim in bana doðru yolu göstereceðini umarým ", dedi" (el-Kasas; 28/21-22). Musa (a.s) böylece yurdundan uzaklaþtý.. Yanýna yiyecek hiç bir þey de almamýþtý. Tam sekiz günlük yolu, aðaç yapraklarý yiyerek aþtý. Mýsýr ile Medyen arasý sekiz günlük bir mesafedir. Allah Teâlâ'nýn bu seçkin kulu, aç ve bitap düþmüþ olarak bu uzun mesafeyi kat etti ve nihayet Medyen'e ulaþtý. Kur'ân-i Kerim'de kýssa þöyle devam ediyor: "Medyen suyuna geldiðinde, davarlarýný sulayan bir insan topluluðu buldu. Onlardan baþka, hayvanlarýný sudan alýkoyan iki kadýn gördü. Onlara: "Derdiniz nedir?"dedi. "Çobanlar ayrýlana kadar biz sulamayýz. Babamýz çok yaþlýdýr (onun için bu iþi biz yapýyoruz) " dediler. Musa onlarýn davarlarýný suladý. Sonra gölgeye çekildi: "Rabbim! Doðrusu bana indireceðin hayra muhtacým" dedi" (el-Kasas, 28/23-24). Ýbn-i Kesir, El-Bidaye ve'n-Nihaye'de bu olayý söyle anlatýyor: "Medyen suyunda çobanlar koyunlarý suladýktan sonra, kuyunun aðzýna büyük bir kaya koyarlardý. Bu iki kadýn da artan sularla koyunlarýný sulamaya çalýþýrlardý. Musa (a.s), kayayý kuyunun aðzýndan tek baþýna kaldýrdý, su çekti ve kadýnlarýn koyunlarýný suladý. Sonra tekrar kayayý yerine koydu. Bu kayayý ancak on kiþi kaldýrabilirdi. Musa (a.s) ise, on kiþinin halledebileceði bu isleri tek basýna halletmiþti. Kýzlar babalarýna gidip Hz. Musa'yý ve yaptýðý iyiliði anlattýlar. Kur'an-ý Kerim'de kýssa söyle devam ediyor: "O sýrada, kadýnlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi: "Babam sana sulama ücretini ödemek için seni çaðýrýyor dedi. Musa ona gelince, baþýndan geçeni anlattý. O: "Korkma! Artýk zâlim milletten kurtuldun"dedi. iki kadýndan biri: "Babacýðým, onu ücretli olarak tut. Ücretle tuttuklarýnýn en iyisi bu güçlü ve güvenilir adamdýr, dedi. Kadýnlarýn babasý bana sekiz yýl çalýþmana karþýlýk bu iki kýzýmdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eðer on yýla tamamlarsan, o senden bir lütuf olur. Ama sana aðýrlýk vermek istemem. inþallah beni iyi kimselerden bulacaksýn" dedi. Musa: "Bu seninle benim aramdadýr. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayým, bir kötülüðe uðramayacaðým. Söylediklerimize Allah vekildir" dedi" (el-Kasas, 28/25-28). Ibn-i Kesir söyle diyor: "Kýzlarýn babasýnýn kim olduðu hakkýnda görüþ ayrýlýðý vardýr. Bunun Þuayb (a.s), olduðu hususunda kanaatler vardýr. Ulemanýn çoðunluðu da bu görüþtedir. Hasan Basri, Malik b. Enes'den naklolunan bir rivayeti delil getirerek diyor ki: Hz. Þuayb kavmi helâk olduktan sonra uzun bir ömür yaþamýþ, tâ ki Musa (a.s)'a ulaþmýþ ve kýzýný ona nikâhlamýþtýr. Hz. Þuayb (a.s)'in kýzýyla nikâhlandýktan sonra Musa (a.s), Medyen'de kalýp, hanýmýnýn mehri olmak üzere on yýl koyun güttü. Bir rivayete göre, Peygamberimize tam olarak ne kadar çalýþtýðý sorulmuþ; o da on sene olduðunu buyurmuþtur. Buradan anlaþýldýðý üzere, tam on yýl çobanlýk yapmýþtýr. Hz. Musa (a.s) ya Peygamberliðinin Bildirilmesi Musa (a.s) Medyen'de on sene kalýp mehrini tamamladýktan sonra, Mýsýr'a dönmeye karar verdi. Ailesiyle birlikte yola koyuldu. Karanlýk ve soðuk bir gecede yolu þaþýrdý ve dað geçidinin yolunu bir türlü bulamadý. Çakmak tasýyla bir þeyler tutuþturmaya çalýþtý, baþaramadý. Soðuk iyice þiddetlendi. Karýsý da hamileydi ve doðum zamaný da yaklaþmýþtý. Musa (a.s) ve ailesinin gerçekten yardýma ihtiyacý vardý. Kur'an-ý Kerim'de, bu olay þöyle anlatýlýyor: "Musa, süreyi doldurunca ailesiyle birlikte yola çýktý. Tur tarafýndan bir ateþ gördü. Ailesine: "Durunuz, ben bir ateþ gördüm; belki oradan size bir haber veya tutuþmuþ, bir odun getiririm de ýsýnabilirsiniz" dedi. Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sað yanýndaki aðaç cihetinden: "Ey Musa! þüphesiz ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ým " diye seslenildi. "Deðneðini at!." Musa, deðneðin yýlan gibi hareketler yaptýðýný görünce, dönüp arkasýna bakmadan kaçtý. "Ey Musa! Dön, gel. Korkma. þüphesiz güvende olanlardansýn" denildi. "Elini koynuna koy, lekesiz, bembeyaz çýksýn. Korkudan açýlan kollarýný kendine çek! Bu ikisi Firavun ve erkânýna karþý Rabbinin iki delîlidir. Doðrusu onlar yoldan çýkmýþ bir millettir" denildi. Musa: "Rabbim! Doðrusu ben onlardan bir cana kýydým. Beni öldürmelerinden korkarým. Kardeþim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu, beni destekleyen bir yardýmcý olarak benimle gönder, çünkü beni yalanlamalarýndan korkarým" dedi, Allah: "Seni kardeþinle destekleyeceðiz, ikinize bir kudret vereceðiz ki, onlar size el uzatamayacaklardýr. Ayetlerimizle ikiniz ve ikinize uyanlar üstün geleceklerdir" dedi" (el-Kasas, 28/29-35). Tâhâ sûresinin ilk ayetlerinde, Allah Teâlâ ile Musa (a.s) arasýnda geçen konuþma, daha ayrýntýlý bir þekilde verilir. su ayetler Allah Teâlâ'nýn Musa (a.s)'yi rasul olarak görevlendirdiði zamanýn anlaþýlmasýnda yardýmcý oluyor: "Ben seni seçtim, artýk vahyolunaný dinle. þüphesiz ben Allah'ým. Benden baþka ilâh yoktur. Bana kulluk et, Beni anmak için namaz kýl!" (Tâhâ, 20/13-14). Ve daha sonra Allah Teâlâ, Musa (a.s)'ya söyle buyuruyor: "Firavun'a gidin; doðrusu o azmýþtýr. Ona yumuþak söz söyleyin, belki öðüt dinler veya korkar" (Tâhâ, 20/43-44). Allah Teâlâ'nýn, Musa (a.s)'ya bunu emretmesinden sonra, Musa (a.s) ile Firavun arasýnda amansýz bir mücadele de baþlamýþ oluyordu. Hak ile bâtýl'ýn amansýz savaþý. Bütün peygamberlerin birbirlerine miras býraktýklarý tevhit mücadelesi... Hz. Musa (a.s), Allah Teâlâ'nýn bu emriyle Firavun'a gitti. Onu güzellikle Allah'a iman etmeye davet etti: "Musa: Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbinin peygamberiyim! Bana Allah'a karþý ancak gerçeði söylemek yaraþýr. Size Rabbinizden bir mucize getirdim, israiloðullarý'ný benimle beraber salýver" (el-A'raf, 7/104-105). "Firavun: "Musa! Rabbiniz kimdir?" dedi. Musa: "Rabbimiz, her þeye ayrý bir özellik veren, sonra doðru yola eriþtirendir" dedi" (Tâhâ 20/49-50). Firavun, bu davete icabet etmedi ve direndi. Musa (a.s)'yi zindana atmakla tehdit etti. Musa (a.s)'da Firavun'a, belki iman eder diyerek, ispat edici bir delil getirmek istedi. Asasýný yere attý, kocaman bir yýlan oldu. Elini koynuna sokup çýkardý, gözleri kamaþtýran bir güneþ parçasý oluverdi. Musa (a.s)'nýn gösterdiði bu mucizeler karþýsýnda Firavun gerçekten korkmuþtu. Bunun üzerine o da sihirbazlarýný toplayýp, Musa'yý maðlup etmeyi kararlaþtýrdý. Ülkesindeki bütün ünlü sihirbazlarý çaðýrttý ve onlardan Musa (a.s)'nýn yaptýklarýndan daha büyük bir sihir yapmalarýný istedi. Onlarda hazýrlandýlar ve bir gün kararlaþtýrdýlar. O gün gelince de halkýn gözleri önünde Musa (a.s) ile yarýþmaya baþladýlar. "Sihirbazlar: "Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy veya biz koyalým" dediler. Musa: "Siz koyun"dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca, insanlarýn gözlerini sihirlediler ve onlarý ürküttüler, büyük bir sihir yapýlar. Biz de Musa'ya: "Asaný koyuver" dedik o da koyuverdi. Hemen onlarýn uydurduklarýný yutmaya baþladý. Hak tahakkuk etti. Onlarýn yaptýklarý boþa gitti. iste orada yenildiler, küçük düþtüler. Sihirbazlar secdeye kapanýp: "Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandýk" dediler" (el-A'râf, 7/115-122). Sihirbazlarýn iman etmeleri, Firavun'u çok kýzdýrdý. Onlarý öldürmekle tehdit etti. iste küfür, acizliðini bu olayla bir kere daha ortaya koymuþ oldu. Geliþen bu olaylar, Firavun'u yola getireceði yerde, onu daha çok azdýrdý. Ve Musa (a.s) ile kavmini ortadan kaldýrmadýkça rahata kavuþamayacaðýna inanýp, bu arzusunu yerine getirmeye çalýþtý. Musa (a.s), Firavun ve kavmini, imana çaðýrmaya devam etti. Firavun inkâr ettikçe, Allah Teâlâ onun kavmine tufan, çekirge, haþarat, kurbaða, kan gibi çeþitli azaplar gönderdi. Ancak bunlarýn hiç biri, Firavun ve kavmini yola getirmedi. Firavun, küfür ve inadýnda, ýsrar ve Musa (a.s)'nin davetine de icabet etmemeye devam etti. Allah Teâlâ, Musa (a.s)'ya israiloðullarýný bir gece Mýsýr'dan çýkarýp Filistin diyarýna götürmesini vahyetti. Bir gece Musa ve kavmi þehirden çýkýp, Süveyþ halici boyunca Kýzýldeniz'e yöneldiler. Firavun þehirde israiloðullarýndan hiç bir iz göremeyince, kaçtýklarýný anladý ve bütün ordusunu seferber ederek, peþlerine düþtü. Firavun ordusunun çok kalabalýk olduðu rivayet edilmektedir. Firavun iki gün sonra israiloðullarýna yetiþti. israiloðullarýnýn önlerinde geçilmesi mümkün olmayan bir deniz arkalarýnda kocaman bir ordu vardý. israiloðullarý "Yakalandýk yâ Musa" diye yakýnmaya baþladýlar. Kur'ân-i Kerim'de olay þöyle anlatýlýyor: "Musa: "Hayýr, Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir"dedi. Bunun üzerine Biz Musa ya: "Deðneðinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrýldý, her parçasý yüce bir dað gibiydi. iste oraya geridekileri de yaklaþtýrdýk. Musa ve beraberinde bulunanlarýn hepsini kurtardýk" (es-þuara, 26/62-65). "Firavun, ordusuyla onlarý takip etti. Deniz de onlarý içine alýverdi. Hem de ne alýþ!" (Tâhâ, 20/78). Kur'an-ý Kerim'de Allah Teâlâ, bir zâlimin, kâfirin sonunu böyle anlatýyor; ve bir kavmi nasýl kurtardýðýný da. iste Hak, Bâtýl'ýn tepesine böyle inip, onu ortadan kaldýrabiliyor. Firavun ordusu, bir tek kiþi kalmamacasýna yok oldu. Firavun ise, ölümün geldiðini anlayýnca iman ettiðini açýkladý: "Firavun boðulacaðý anda: "israiloðullarýnýn inandýðýndan baþka tanrý olmadýðýna inandým, artýk ben de ona teslim olanlardaným" dedi. Ona: "þimdi mi (inandýn)? Daha önce baþkaldýrmýþ ve bozgunculuk etmiþtin"dendi" (Yunus, 10/90, 91). Bu olaydan sonra Allah Teâlâ, Hz. Musa (a.s)'ya kavmiyle birlikte Beyti Makdis'e yönelmelerini emretti. Yola koyuldular. Çölde su bulamayýp, þiddetli bir susuzluða kapýldýlar. Gelip Musa (a.s.)'a sitem ve þikayette bulundular. Allah, Musa (a.s)'a, âsâsýný taþa vurmasýný emretti. Vurunca taþýn oniki yerinden su fýþkýrdý. Her Yahudi kabilesine bir göze düþüyordu. Onlar bu gözelerden kana kana içtiler, susuzluklarýný giderdiler. Allah Teâlâ israiloðullarýna, gökten kudret helvasý ve býldýrcýn eti de gönderdi. Fakat israiloðullarýnýn o ikiyüzlülükleri, bütün bu nimetlere raðmen, kendini burada da ortaya çýkardý. Bir tek yemekle yetinemeyeceklerini söylediler: "Ey Musa! Bir çeþit yemeðe dayanamayacagýz. Bizim için Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiði sebze, kabak, sarmýsak, mercimek ve soðan yetiþtirsin" demiþtiniz de, "hayýrlý olaný daha düþük þeyle mi deðiþtirmek istiyorsunuz? Bir þehre inin, orada þüphesiz istediðiniz vardýr" demiþti" (el-Bakara, 2/61). Sonra Allah Teâlâ Hz. Musa'ya, Filistin'e gitmeyi emretti. Orada Heysanilerin kalýntýlarý ve Kenanlýlardan meydana gelen zalim bir topluluk ile karþýlaþtýlar. Musa (a.s) kavmine, buraya girip bu zalimlerle savaþmalarýný, ve onlarý bu mukaddes beldeden çýkarmalarýný emretti. Fakat, israiloðullarý buna cesaret edemedi: "Ey Musa! "Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceðiz. Sen ve Rabbin gidin savaþýn, doðrusu biz burada oturacaðýz" demiþlerdi" (el-Maide, 5/24). Çünkü israiloðullarý, Firavun ülkesinde zillet ve adiliðe, aþaðýlanmaya alýþmýþlardý. Onlar için bazý deðerleri ele geçirmek için savaþmak, bir manâ taþýmýyordu. Allah'da onlarý Tih çölüne attý ve yollarýný þaþýrttý. Kavmine söz geçiremediðinden yakýnan Musa'ya, Allah Teâlâ: "Orasý onlara kýrk yýl haram kýlýndý. Yeryüzünde þaþkýn þaþkýn dolaþacaklar. Sen, yoldan çýkmýþ bir millet için tasalanma" dedi" (el-Maide, 5/26). Zamanla, bu zillet içinde yasayan nesil, yerini hürriyetle yetiþen ve izzetle yasayan bir nesile terk etti. Bunlar da bir müddet sonra Arz-i Mukaddes'e girmeye muvaffak oldular. israiloðullarý, bu kýrk yýl içinde çok çeþitli sapýklýklarda bulundular. Hz. Musa'nýn Tur daðýnda kýrk gün geçirdiði bir zamanda, Sâmirî isimli bir þahsýn imal ettiði ve "iste sizin de Musa'nýn da tanrýsý" dediði altýndan bir buzaðýya tapmaya baþladýlar. Musa (a.s) döndüðünde onlarý buzaðýya tapýnýr görünce çok üzüldü. Harun (a.s)'a çýkýþtý. israiloðullarýný buzaðýya tapýnmaktan vazgeçirmeye çalýþtý. israiloðullarý ise, her fýrsatta iki yüzlülüklerini sergilediler (Sâmirî olayý bak. Daha fazla bilgi için bk. Sâmirî mad.). Musa (a.s), hayatý boyunca tevhid yolunda mücadele etti. Bu uðurda pek çok eziyetle karþýlaþtý. Yurdundan çýkarýldý, ölümle tehdit edildi ve etrafýnda kendisiyle beraber, inanan pek az insan bulabildi. Musa (a.s), Tih çölünde, Harun (a.s)'dan sonra öldü. israiloðullarýný Arz-i Mukaddes'e sokamadý. Öldüðünde yüz yirmi yaþýnda idi. Buhârî, onun ölümü ile ilgili olarak þunlarý rivayet ediyor: "Ölüm meleði geldiðinde, Musa (a.s) onun yüzüne dikkatle baktý. Canýný almaya gelen Azrail (a.s) korktu ve gözü karardý. Sonra: "Yarabbi, beni bir kuluna gönderdin ki, ölmek istemiyor" diye tazarru eyledi. Allah Teâlâ, o hali üzerinden kaldýrarak, tekrar Musa'ya gönderdi: "Söyle, sayýlý olmak þartýyla istediði kadar yaþasýn". Hz. Musa: "Yarabbi, sonra ne olacak?" dedi. "Öleceksin" buyuruldu. "Öyle ise ölüm simdi gelsin" niyazýnda bulundu. Sonra Allah Teâlâ'dan, kendisini bir taþ atýmý Beyti Makdis'e yaklaþtýrmasýný, orada ölmesini ve oraya gömülmesini istedi. Ebu Hureyre (r.a) söyle diyor: "Rasulullah (s.a.s): "Eðer ben sizinle beraber orada bulunsaydým, onun yol kenarýnda ve kýzýl bir kum tepesinin yanýnda bulunan kabrini size gösterirdim" buyurdu". Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ÝLYAS A.S. Kur'an-ý Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden biri. Hz. Musa (a.s)'dan sonra gelen nesebi Hz. Harun (a.s)'a dayandýðý rivayet edilen bir israiloðullarý Peygamberi. Hz. Musa'dan sonra israiloðullarýnýn çeþitli boylarý. Þam civarýna yerleþmiþtir. þam bölgesindeki "Bek" þehrine yerleþen ve zamanla Allah'a isyan ederek haddi asan bir Beni israil kabilesine Hz. Ýlyas (a.s)'in gönderildiði rivayet edilmektedir. Ýlyas (a.s) Kur'an-ý Kerîm'de iki deðiþik sûrede anýlmýþtýr. Bir yerde diðer Peygamberler ile birlikte ismi geçmiþtir: "(Ýbrahim'e) Zekeriya, Yahya, Ýsa ve Ýlyas'ý da baðýþladýk. Hepsi Salihlerdendi" (el-Enbiya, 21/85). Diðer sûrede ise Ýlyas (a.s)'in kýssasý özetle anlatýlmýþtýr. Musa ve Harun (a.s)'dan bahsedilmiþ, onlarýn Allah'ýn salih kullarý olduðu anlatýldýktan sonra Ýlyas (a.s)'in kýssasýna geçilmiþtir: "Muhakkak Ýlyas da peygamberlerdendi" (es-Sâffat, 37/123). Bu ayet-i kerime Ýlyas (a.s)'in etrafýnda Yahudiler ve Hýristiyanlar tarafýndan oluþturulmuþ olan efsanevî kimliði aralamakta, onun Allah'ýn diðer Peygamberleri gibi bir peygamber olduðunu anlatmaktadýr. Buhârî, Kitâbu'l-Enbiyâ bölümünde Ýlyas (a.s) için bir bab açmýþ ve onun kýssasýný anlatan es-Sâffât suresindeki ayetleri bu babda zikretmiþtir. ibn Mes'ûd ve ibn Abbas'ýn rivayetine göre Hz. Ýlyas ile Ýdris (a.s) ayný þâhýstýr (Buhârî, Enbiyâ, 4). Ýdris (a.s) da Nuh (a.s)'in babasýnýn dedesidir (Buhâri, Enbiyâ, 5). Ýlyas (a.s) Peygamber olarak gönderildiði insanlarý dine davet etmiþtir: "(Hz.Ýlyas) milletine: "Allah'a karþý gelmekten sakýnmaz mýsýnýz? Yaratanlarýn en iyisi olan, sizin de Rabbiniz önceki babalarýnýzýn da Rabbi bulunan Allah'ý býrakýp da Ba'l putuna mý taparsýnýz?" demiþti (es-Sâffât, 37/124-126). Ayet-i Kerime'de geçen "Ba'l" o kavmin tapýndýðý putun ismidir. Oturduðu þehirlerinin ismi "Bek" olan bu halkýn, tapýndýklarý puttan dolayý þehirlerinin isminin "Ba'lebek" olduðu rivayet edilmektedir. Rivayete göre Hz. Ýlyas israiloðullarýna Hizkil (a.s)'dan sonra gönderilmiþtir. insanlarý Allah'a imana çaðýran Hz. Ýlyas, kavminin Ba'l putuna tapmamasýný emretmiþtir. O bölgenin kralý önce iman etmesine raðmen daha sonra irtidat ederek Hz. Ýlyas (a.s)'i öldürmeye kalkmýþtýr. Hz. Ýlyas yedi sene kadar daðlarda bayýrlarda dolaþmýþ, insanlarý Tevrat'ýn emirlerine davet etmiþ, iman etmemeleri üzerine, o beldeye üç yýl hiç yaðmur düþmemiþtir. Daha sonra Hz. ilyas'ýn duasýyla yaðmur yaðmasýna raðmen yine Ýlyas (a.s)'a iman etmemiþlerdir. Kendisinden sonraki Beni israil Peygamberlerinden Kur'an'da ismi zikredilen Elyas'a (a.s)'i Hz. ilyas yetiþtirmiþtir. Rivayete göre kavminin imansýzlýðýna kýzan Ýlyas (a.s), Allahu Teâlâ'dan kendisini gökyüzüne kaldýrmasý için dua etmiþ, bunun üzerine belirlenen bir yerde yanýnda Elyas'a (a.s) da varken gökten gelen ateþ gibi bir ata binip havalanmýþ, nübüvvet simgesi olarak da aþaðýda kalan Elyas'a hýrkasýný atmýþ ve semâya refedilmiþtir. Ancak þurasý unutulmamalýdýr ki bu rivayetler israiloðullarýnýn Tevrat kökenli rivayetleridir. iþin doðrusunu en iyi Allah bilir (ibn Kesîr, Tefsiru'l Kur'ani'l Azîm, VII, 31). Hz. ilyas (a.s)'in, Hýzýr (a.s) ile yýlda bir kez buluþtuðuna inanýlýr, halk arasýnda bu buluþma Hýzýr ilyas (Hýdrellez*) þeklinde simgelenmiþtir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . SÜLEYMAN A.S. Tarih, yaklaþýk olarak Ý.Ö. 970-931 yýllarý arasýnda yaþadýðý düþünülen Hz. Davud'un oðlu Hz. Süleyman'ýn kurduðu muhteþem krallýða þahitlik eder. Öyle ki Hz. Süleyman, babasýndan sýnýrlarý Mýsýr'dan Fýrat'a kadar uzanan bir krallýk devralmýþ ve kýsa sürede hakimiyetini güçlendirmiþti. Ve kendi yaþadýðý dönemde öylesine büyük bir hakimiyet kurmuþtu ki, Allah'a olan imanýnýn ve üstün aklýnýn kendisine kazandýrdýðý bu ihtiþam, yüzyýllar sonra bile insanlarýn hayranligini ve dikkatini üzerine çekmeye devam etmektedir.Hz. Süleyman'ýn hayati, Allah'a gönülden iman eden bir müslümanýn aklýnýn ne kadar fazla, ufkunun ne kadar geniþ olduðunu bütün insanlýða gösteren çok çarpýcý bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve insanlardan oluþan ordusu ile kurduðu hakimiyeti, muhteþem bir saraydan yönetiyordu. Ve bu saray döneminin en ileri tekniði kullanýlarak üstün bir estetik anlayýþý ile inþa edilmiþti. Sarayýnda göz alýcý sanat eserleri ve görenleri hayran býrakýp etkileyen deðerli eþyalar, benzersiz bir estetik anlayýþý ile yerleþtirilmiþti. Elbette Hz. Süleyman'ýn bu mekâni, görenlerde büyük hayranlýk uyandýrýyordu. Ýnsanlarýn bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise, insan fýtratýna en uygun olan estetik anlayýþýný ve ortamý birden karþýlarýnda görmeleri olmuþtur. Zira Hz. Süleyman, yaptýrdýðý bu görkemli sarayý, imanýn nuru ve onun getirdiði üstün bir akýl ile yaptýrmýþtý. Ve bir Müslümanýn hangi çaðda veya hangi þartlarda yaþarsa yaþasýn Allah'ýn kendisine verdiði imkânlarý en güzel þekilde kullanarak eþsiz bir mekân oluþturabileceðinin en güzel örneðini sergilemiþti. Nitekim Kur'ân-ý Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti, onunla ayný dönemde yaþayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'ýn ihtiþamlý sarayýný gördükten sonra ona biat ettiðinden bahseder. Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkýs'ýn varlýðýný kendisine haber getiren Hüdhüd sayesinde öðrenmiþti:"Derken uzun zaman geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin kuþatamadýðýn (öðrenemediðin) þeyi, ben kuþattým ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadýn buldum ki, ona her þeyden (bolca) verilmiþtir ve büyük bir tahtý var. Onu ve kavmini, Allah'ý býrakýp da güneþe secde etmektelerken buldum, þeytan onlara yaptýklarýný süslemiþtir, böylece onlarý (doðru) yoldan alýkoymuþtur; bundan dolayý onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Sûresi 22-24) Bu bilginin üzerine Hz. Süleyman, Allah'ý ilâh olarak kabul etmeyip güneþe secde eden ve þeytanýn kendilerine süslü gösterdiði bir sistemi kabul eden Sebe halkýný, imana davet etmek için onlara "Rahman ve Rahim olan Allah'ýn adýyla" baþlayan bir mektup göndermiþti. Ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çaðýrmýþtý. "Gerçek þu ki, bu, Süleyman'dandýr ve 'þüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in Adýyla' (baþlamakta)dýr. (Ýçinde de:) "Bana karþý büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazýlmaktadýr). (Neml Sûresi 30-31) Sebe Melikesi o ana kadar hiç karþýlaþmadýðý kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarlýðýný kendisine katmasýný isteyen Hz. Süleyman'ýn, bu mektubu karþýsýnda çok þaþýrmýþtý. Ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacaðýndan emin olduðu bu hükümdarý, kararýndan vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmiþti. Ne var ki Allah'ýn rýzasýný ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman da, Sebe Melikesi Belkýs'ýn hediyelerini geri çevirmiþ ve elçileri vasýtasýyla ona ne kadar kararlý, onurlu ve Allah'a baðlý olduðunu gösteren þöyle bir haber göndermiþti:"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldiði zaman: "Sizler bana mal ile yardýmda mý bulunmak istiyorsunuz? Allah'ýn bana verdiði, size verdiðinden daha hayýrlýdýr; hayýr, siz, hediyenizle sevinip öðünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarýn karþý koymalarý mümkün deðil ve biz onlarý oradan horlanmýþ aþaðýlanmýþ ve küçük düþürülmüþler olarak sürüp çýkarýrýz." (Neml Sûresi 36-37) Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkýs'a Allah'ýn adý ile baþladýðý mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldiðini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip olduðunu hissettirmiþti. Nitekim Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan oluþan, ona büyük bir teslimiyetle ve þevkle baðlý bir orduya sahipti. Öyle ki bu ordunun her üyesi Süleyman Aleyhisselam ýn bütün sözlerini büyük bir hoþnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'ýn ordusunun tüm gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'ýn ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti. Sebe Melikesi Belkýs, onun (Hz. Süleyman'ýn) sarayýna gittiðinde o güne kadar hiç görmediði büyük bir mülk ve zenginlikle karþýlaþmýþtý: "Ona: "Köþke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandý ve (eteðini çekerek) ayaklarýný açtý. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiþ bir köþk zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artýk) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Sûresi 44) Kendisi de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi Belkýs, Hz. Süleyman'ýn sarayýna girince o güne kadar gördüðünden çok farklý bir estetik ve bir zenginlikle karþýlaþmýþ ve ruhuna hitap eden büyük bir akla þahit olmuþtur. Aslýnda Sebe Melikesi Belkýs'ýn duyduðu hayranlýk ve þaþkýnlýk içine girdiði saraya deðil, Hz. Süleyman'ýn aklýnadýr. Çünkü Belkýs'ýn karþýlaþtýðý manzara, o dönemin þartlarýnda yapýlabilecek en mükemmel eser olarak tarif edilebilecek en güzel yerdir. Âyette de ifade edildiði gibi camdan olan köþk zemini öylesine gerçekti ki, Sebe Melikesi Belkýs, ýslanmamasý için eteklerini toplayarak ilerlemesi gerektiðini düþünmüþtü. Sarayýn muhteþemliði ve görkemi, Müslümanlarýn ruhlarýnda yaþadýðý zenginliði yansýtýyordu. Belkýsýn baþka bir ülkenin hükümdarý olmasýna ve bu ülkenin en büyük servetine sahip olmasýna raðmen Hz. Süleyman'ýn yaþadýðý mekândan ve onun zenginliðinden etkilenme sebebi de budur. Teknik anlamda büyük servetler harcanan mekânlarda yaþamasýna raðmen, pek çok kiþi insan fitratýnýn hoþlanacaðý estetiði saðlayamayabilir. Oysa Hz. Süleyman'ýn sarayýnýn her köþesinde görülen zevk, akýl ve mükemmellik sadece servetle elde edilebilecek bir görünüm deðildir. Ýþte aradaki bu farký daha sarayýn giriþini görür görmez anlayan Belkýs, böyle bir yeri meydana getiren akla ve o aklýn üstünlüðüne hemen teslim olmuþtur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamýn aklýnýn sahibi olan Cenâb-ý Allah'a iman ettiðini söylemiþ ve müslümanlardan olmayý kabul etmiþtir. Hz. Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler, Allah'ýn kendilerine verdiði bu büyük mülkü taþýmaya lâyýk ve ehil kimselerdi. Rabbine karþý son derece güzel ahlâklý, teslimiyetli ve mütevazi bir peygamber olan Hz. Süleyman, kendisine nimet olarak bahsedilen bu büyük zenginliði yine yalnýzca Allah'ý razý etmek ve onlarýn kalbini Islâm'a ýsýndýrmak için kullanýyordu. Pek çok peygamber de ayný Hz. Süleyman gibi insanlara dini teblið ederken halkýn karþýsýna büyük bir zenginlikle çýkarak, onlarý etkileme yoluna gitmiþti. Hazinenin baþýna getirilen Hz. Yusuf, kendisine büyük bir mülk verilen Hz. Ýbrahim, görenleri hayrete düþürecek kadar ihtisamlý bir hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin kýlýnan Peygamberimiz Hz. Muhammed, yaþadýklarý hayat boyunca bunun en güzel örneklerini sergilemiþlerdir. Peygamberlerin bu zenginliði ve yaþadýklarý üstün ahlâki gören insanlar, hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine sunmadýðý böyle bir maneviyatý ve maddî ihtiþamý elde edebilmenin yolunu merak ediyorlardý. Bu nedenle Islâmý henüz tanýmayan insanlar, ilk basta bu zenginliðin sebebine ve gördükleri ahlâkî yapýsýna karþý duyduklarý merakla Islâma yaklasmýþlardýr. Ahlâkî üstünlükleri ve tümüyle Allah yolunda kullandýklarý zenginlikleriyle halkýn kalbini Islâma ýsýndýran peygamberler, böylece kýsa sürede Allah'ýn izniyle büyük kitlelere dini yaymayý baþarmýþlardýr. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ÜZEYR A.S. israilogullarina (Yahudilere) göre meshur bir peygamber olan Üzeyr (a.s)'in adi Kur'an-i Kerîm'de geçmektedir. Fakat Islâm'a göre onun peygamber olup olmadigi hususunda ihtilaf vardir. Üzeyr (a.s)'in adi hakkinda da alimlerin farkli yorumlari vardir. Bazi alimlere göre onun adi Arapça bir isimdir. Diger bazi alimlere göre ise, Üzeyr kelimesi Arapça degil, ibranicedir (el-Ukberî, imlau ma menne bihi'r Rahman, Misir, 1961, II, 7). ibranice'de Üzeyr kelimesinin karsiligi "Azra"dir. Tevrat'in bu dildeki nüshasinda böyle geçmektedir (Biblio Hobraica, nsr. Rud. Kittel, Stuttgart,1952; Esra, VII,1; Nehemio, VIII,13). Üzeyr (a.s), Harun Peygamber'in neslinden gelmektedir (es-Sa'lebî, el-Arais, Misir, 1951, 344). Üzeyr (a.s)'in adi, Kur'an-i Kerîm'de bir yerde geçmektedir: "Yahudiler. 'Üzeyr, Allah'in ogludur; dediler. Hristiyanlar da: Mesih Allah'in ogludur', dediler. Bu, onlarin agizlariyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini), önceden inkâr etmis(olan müsrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onlari kahretsin, nasil da (haktan batila) çevriliyorlar!.. Hahamlarini ve rahiplerini Allah'tan ayri rehber edindiler, Meryem oglu Mesîh'i de. Oysa kendilerine yalniz tek Tanri olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmisti. Ondan baska ilâh yoktur. O, onlarin ortak kostuklari seylerden münezzehtir" (et-Tevbe, 9/30, 31). Burada söz konusu olan Üzeyr (a.s) hakkinda çesitli rivâyetler vardir. En meshuru ibn Abbas'in rivâyetidir. Buna göre, Yüce Allah isrâil ogullarinin elinde bulunan Tevrat'i onlardan aldi. Tevratin içinde bulundugu sandigi kaybettiler. Ayni zamanda Tevrat zihinlerinden de silindi. israil ogullari buna çok üzüldüler. Bilhassa Üzeyr (a.s) Allah'a çok ibâdet etti; O'na yalvarip yakardi. Allah'tan inen bir nur, onun kalbine girdi. Unutmus oldugu Tevrat'i hatirladi. Ondan sonra Tevrat'i yeniden israil ogullarina ögretti. Daha sonra Tevrat'in içinde bulundugu sandik bulundu. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'in ögrettiginin aslina uygun oldugunu gördüler. Bunun üzerine Üzeyr (a.s)'i çok sevdiler. Fakat bu hususta asiri gittiler. "O, olsa olsa Allah'in ogludur" dediler (ibn Cerir et-Taberî, Camiu'l-Beyân, Misir,1951, X,111). Bu âyetler, onlarin bu hususta asiri gitmelerini ve Hristiyanlarin da, isâ (a.s) Allah'in ogludur diye söylemelerini reddetme mahiyetinde nazil olmustur. Onlarin bu sözlerinin batil oldugu anlatilmis ve Yüce Allah'in, onlarin bu iddialarindan münezzeh oldugu ifâde edilmistir (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl ve Esraru't Te'vîl, Misir, 1955, I, 196). Yahudilerin bu hususta asiri gitmeleri, Kur'an'in baska yerlerinde de tenkid edilmistir. "Vay haline o kimselerin ki, Kitabi elleriyle yazip, az bir paraya satmak için, "Bu Allah'in katindandir. " derler. Ellerinin yazarligindan ötürü vay haline onlarin! Kazandiklarindan ötürü vay haline onlarin!" (el-Bakara, 2/79) mealindeki âyette Yahudiler kasdedilmektedir. Onlarin Tevrat'i tahrif ettikleri, ondan sonra kendileri tarafindan yazilan bir kitabi Allah'in kitabi diye tanitmalari söz konusudur. Onlar bu sekilde kitab yazmislar, Allah'in kelâmi olarak ileri sürmüsler ve bununla menfaat ile nüfûz saglamaya çalismislardir. Bu âyette, onlarin bu yaptiklari tenkid edilmektedir (Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetu't-Tefâsir, istanbul, 1987, I, 71 vd). Asagidaki âyette de, Yahudilerin bu durumu tenkid edilmistir: "Onlardan bir grup, okuduklarini kitaptan sanasiniz diye kitabi okurken, dillerini egip bükerler. Halbuki okuduklari, kitaptan degildir. Söyledikleri Allah katindan olmadigi halde, "Bu, Allah katindandir. " derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar" (Âlu imran, 3/78). ibn Abbas (r.a)'dan nakledildigine göre, bu ayette de Yahudiler kasdedilmektedir. Buna göre, onlar Allah'in kelâmini kaybetmisler. Kendi uydurduklarini Allah'in kelami olarak tanitmaya çalismislar. Onlarin bu yaptiklari yalan ve uydurmadir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire,1977, I, 182 vd.). Üzeyr (a.s) ile ilgili bulundugu söylenen diger bir ayet de söyledir; "Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin çatilari duvarlari üzerine çökmüs (yikik dökük olmus) issiz bir kasabaya ugradi. "Ölümünden sonra Allah bunlari nasil diriltir acaba!" dedi. Hemen Allah onu öldürdü, yüz sene sonra tekrar diriltti. "Ne kadar kaldin burada?" dedi. "Bir gün yahut bir kaç saat" dedi. Allah ona: "Bilakis yüz sene kaldin. Yiyecegine ve içecegine bak, henüz bozulmamistir. Bir de esegine bak. Seni Insanlar için bir âyet (ibret isâreti) kilalim diye (yüz sene ölü tuttuk sonra tekrar dirilttik). simdi sen kemiklere bak, onlari nasil birbiri üstüne koyuyor, sonra ona nasil et giydiriyoruz. " dedi. Durum kendisince anlasilinca, "süphesiz Allah'in her seye kadir oldugunu bilmeliyim" dedi (el-Bakara, 2/259). Bu ayette söz konusu olan zatin kim oldugu hususunda çesitli rivâyetler vardir. Fakat alimlerin ekseriyetine göre bu zat, Üzeyr (a.s)'dir (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl, I, 57). Hz. Muhammed (s.a.s), Üzeyr (a.s)'in peygamber olup olmadigi hususunda söyle buyurmustur: "Bilmiyorum, Üzeyr peygamber midir, degil midir?" (Ali Nasif et-Tâc, III, 302). Bundan dolayi Islâm inancinda Üzeyr (a.s)'in peygamberligi ihtilafli kabul edilmistir. Peygamber olsun veya olmasin, Üzeyr (a.s) Allah'a tam manasiyla inanmis, kamil imân sahibi olan bir zatti. Hayati boyunca, Allah'in rizasini kazanmak için serden kaçmis, hayra kosmustur. Çevresindeki Insanlari da bu sekilde inanmaya ve Allah'in emir ile yasaklarina riâyet etmeye davet etmistir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ÝSA A.S. Kur'an-ý Kerîm'de adý geçen ve israiloðullarýna gönderilen peygamberlerden. Hz. Ýsa (a.s) batýlý tarihçilere göre miladi yýldan dört veya beþ sene kadar önce doðmuþtur. Yine batýlý tarihçilere göre Hz. Ýsa (a.s) Romalýlarýn elinde bulunan Yahudiye'de Romalýlardan Tiberius iktidarý döneminde otuz yaþlarýna doðru peygamberliðini Ýnsanlara bildirdi. Önce Celile'de sonra Kudüs'te insanlarý hak dine davet etti. Yahudilerin dinini ikmal onlarýn dine kattýklarýný düzeltmek için gönderilen Hz. Ýsa (a.s) kendisine indirilen Ýncil adlý kutsal kitapta bunu þöyle anlatýr: "Ben yok etmeðe deðil, tamamlamaya geldim." Hz. Ýsa (a.s), Yahudilerin tahrif ettiði Eski Ahid'i onlarýn anlayýþýndan kurtarmaya, Hz. Musa (a.s)'in getirdiði akideyi yerleþtirmeye ve Yahudilere daha önce bildirilen zahmetli bazý ilahi kanunlarý hafifletmeye çalýþtý. Memleketi Celile'de Genaseret gölü kýyýsýnda ilk vaaz ve tebliðlerini bildiren Hz. Ýsa daha sonra Kudüs'e gitti. Yahudiler Hz. Ýsa'yý, dönemin Romalý Kudüs valisi Pontus Pilatus'a þikayet ettiler. Havarilerin içinde Yahuda isimli birisi Hz. Ýsa'ya ihanet etti ve Hristiyanlarýn inancýna göre Hz. Ýsa çarmýha gerilerek öldürüldü. Kur'an-i Kerîm'de ise hadise þöyle anlatýlmaktadýr: "Halbuki onlar Ýsa'yý öldürmediler ve asmadýlar. Fakat kendilerine bir benzetme yapýldý" (en-Nisa, 4/156). Rivayete göre Hz. Ýsa'ya ihanet eden Yahuda, Romalýlar tarafýndan Ýsa (a.s.) zannedilerek asýlmýþtýr. Ýsa (a.s); orta boylu, kýrmýzýya çalar beyaz benizli, daðýnýk, düz saçlý idi. Saçýný uzatýr, omuzlarý arasýna salardý. Geniþ göðüslü, küçük yüzlü çok benli idi: Sýrtýna yün elbise, ayaðýna aðaç kabuðundan yapýlmýþ sandal giyer, çoðu zaman da yalýnayak yürürdü. Kendisinin geceleri varýp barýnacaðý bir evi, ev eþyasý ve zevcesi yoktu. Hiç bir þeyi yarýn için biriktirip saklamazdý. Ýsa (a.s) dünyadan yüz çevirir, ahireti özler, Allah'a ibadete koyulurdu. Yeryüzünde nerede Güneþ batarsa orada konaklar iki ayaðýnýn üzerinde namaza durur; gece namaz gündüz de oruç ile günlerini geçirirdi (M. Asim Köksal, Peygamberler Tarihi, II. 334, 335). Ýsa (a.s) göðe kaldýrýldýðý zaman, yün bir kaftan, bit çift mesti, bir de deri daðarcýktan baþka bir þey býrakmamýþtý (Abdurrezzak, Musannef, XI, 309). Kur'an-ý Kerîm'e göre Hz. Ýsa (a.s)'in annesi Hz. Meryem'dir. Meryem (a.s), yine Kur'an'da ismi geçen dört seçkin aileden biri olan imrân ailesinden idi. Hz. Meryem, Zekeriya (a.s)'in korumasý ve gözetim altýndaydý. Meryem, Beytü'l-Makdis'te, doðu tarafta özel bir bölmeye yerleþtirilmiþti. Zekeriya (a.s), Meryem'in yanýna geldikçe orada, rýzkýný ve yiyeceðini hazýr görürdü. Hz. Meryem, Beytü'l Makdis'te zikirle, ibadetle hayatýný geçiriyordu. iste bu sýrada Allah, ona bir beþer sûretiyle Cebrail'i gönderdi. bu durum, Kur'an-ý Kerim'de su þekilde anlatýlýr: "Meryem dedi ki; ben senden Rahman'a sýðýnýrým. Eðer O'ndan korkuyorsan bana dokunma! O da, ben, temiz bir oðlan baðýþlamak için Rabbinin sana gönderdiði elçiden baþkasý deðilim, dedi. Meryem; bana bir insan temas etmemiþken, ben kötü kadýn olmadýðým halde nasýl oðlum olabilir? dedi. Cebrail, bu böyledir; çünkü Rabbin, "bu bana kolaydýr, onu insanlar için bir mucize ve katýmýzdan da bir rahmet kýlacaðýz," diyor, dedi. iþ olup bitti. Böylece Meryem, Ýsa'ya gebe kalarak bir köþeye çekildi. Doðum sancýlarý baþladý ve baþýna gelen bu hadiseden dolayý çok üzülerek, keþke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim, dedi" (Meryem, 19/1 8-23). Cebrail, Meryem (a.s)'e, babasýz doðuracaðý çocuðun özelliklerini ve mücadelesini haber vermiþ, Meryem'i teselli etmiþ ve ayrýlýp gitmiþti. Hz. Meryem'in kendisini Allah'a ibadete verdiðini ve onun tertemiz bir kadýn olduðunu bilenler de bilmeyenler de bu duruma hayret etmiþ ve doðumun bu þekilde nasýl olabileceði tartýþmasýna girmiþlerdi. Hz. Meryem ise olayý, çocuða sormalarýný iþaret etmiþti. Fakat "Onlar, biz beþikteki çocukla nasýl konuþabiliriz? dediler. Çocuk, ben þüphesiz Allah'ýn kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptý. Nerede olursam olayým, beni mübarek kýldý. Yaþadýðým sürece namaz kýlmamý ve zekât vermemi, anneme iyi davranmamý emretti. Beni bedbaht bir zorba kýlmadý. Doðduðum gün de, öleceðim gün de, dirileceðim gün de, bana selâm olsun, dedi" (Meryem, 19/23-33). Ýsa (a.s)'in babasýz olarak mucizevî bir þekilde doðuþu, Allah'ýn dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katýnda, oluþ itibariyle Adem (a.s) ile Ýsa (a.s) arasýnda fark yoktu. Nitekim ayet-i kerimede, durum su þekilde izah edilir: "Gerçekten Ýsa'nýn babasýz dünyaya geliþ hâli de Allah katýnda Adem'in hâli gibidir. Allah, Âdem'i topraktan yarattý, sonra da ona ol dedi; o da hemen (insan) oluverdi" (Âli imrân, 3/59). Ýsa (a.s) otuz yaþýnda iken peygamberlik görevi aldýðýnda, hemen israiloðullarýna durumu bildirdi. Ýsa (a.s)'nýn çagrýsýna kulak týkayan ve ellerindeki Tevrat'ý tahrif edip pek çok deðiþiklikler yapan israiloðullarý, Hz. Ýsa (a.s)'a inanmadýlar. Ayrýca Allah, Hz. Ýsa'nýn risâletini destekleyen mucizelerde gösteriyordu. Kur'an-ý Kerim'de zikri geçen mucizeleri þunlardýr: Ýsa (a.s) nýn, çamurdan kuþ biçiminde bir heykel yapmasý ve onu üfleyince kuþ olup uçmasý, ölüleri diriltmesi; anadan doðma körleri ve alaca hastalýðýna tutulmuþ olanlarý tedavi etmesi; gökten sofra indirmesi (el-Mâide, 5/110-115); Havarîlerin ve diðer arkadaþlarýnýn evlerinde ne yediklerini ve neler sakladýklarýný söyleyerek gaybdan haber vermesi (Âlu imrân, 3/49). israiloðullarý, Ýsa (a.s.)'i ve ona tâbi olanlarý durdurmak için pek çok yol denediler; sonunda Hz. Ýsa'yý öldürmeðe karar verdiler. Ancak Allah, onlarýn planlarýný etkisiz hâle getirdi. Yahudiler, Ýsa (a.s.)'a benzeyen birini yakalayýp astýlar ve "Meryem oðlu Ýsa Mesih'i öldürdük" dediler (en-Nisâ, 4/157). Öte yandan Kur'aný Kerîm, asýl durumu su þekilde açýklar: "Halbuki onlar Ýsa'yý öldürmediler ve asmadýlar. Fakat kendilerine bir benzetme yapýldý. Ayrýlýða düþtükleri þeyde, doðrusu þüphededirler. Onlarýn bu öldürme olayýna ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peþindedirler. Kesin olarak onu öldürmediler, bilakis Allah, onu kendi katýna yükseltti. Allah güçlüdür, hâkimdir" (en-Nisâ, 4/157-158). Ýsa (a.s) ayette de belirtildiði gibi, öldürülmeden göðe yükseltilmiþtir. Mezarý dünyada deðildir. Ayrýca Mi'rac'da, peygamberimiz kendisini görmüþtür. Hz. Ýsa, göðe yükselmeden önce, havârîlerine ve tüm insanlýða þu müjdeyi vermiþti: "Ey israiloðullarý! Doðrusu ben, benden önce gelmiþ olan, Tevrat'ý doðrulayan ve benden sonra gelecek ve adý Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah'ýn size gönderilmiþ bir peygamberiyim" (es-Saf, 61/6). Hz. Ýsa (a.s) göðe çekildiði sýralarda kendisine inananlarýn sayýsý çok azdý. Daha sonra bir ara Hz. Ýsa'nýn getirdiði inancý kabul edenler çoðaldý ise de, sonunda Hýristiyanlar da israiloðullarý gibi yoldan çýktý ve pek çok yanlýþlýklara saptýlar. Bugün, Hýristiyanlarýn sahip olduklarý teslis inancý, Ýsa (a.s)'nýn göðe yükseltilmesinden hemen sonra ortaya çýkmýþtýr. Ýsa (a.s)'in annesi Hz. Meryem Hz. Ýsa'nýn göðe çekilmesinden sonra altý sene kadar daha yaþamýþ ve ölmüþtür (Hakim, Müstedrek, II, 596). Hz. Ýsa (a.s)'a dört büyük ilâhi kitaptan biri olan Ýncil verilmiþtir. Kur'an-i Kerîm'de Ýncil'in Hz. Ýsa'ya verilisi ile ilgili þu bilgiler vardý: "Arkalarýndan da izlerince Meryem oðlu isa'yý Tevrat'ýn bir tasdikçisi olarak gönderdik; ona da bir hidâyet, bir nur bulunan Ýncil'i, ondan evvelki Tevrat'ýn bir tasdikçisi ve sakýnanlara bir hidâyet ve öðüt olmak üzere verdik" (el-Mâide, 5/11). Ancak bu Ýncil de Tevrat gibi tahrifata ugramýþ: týr. Bununla birlikte Allah Teâlâ tarafindan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'e indirilen Kur'an-ý Kerîm, Zebur, Tevrat ve Ýncil'in hükümlerini ve geçerliliklerini ortadan kaldýrmýþtýr. Hz. Ýsâ Ýslâm âlimlerinin çoðunluðuna göre cisim ve ruhuyla göðe yükseltilmiþtir. Kýyamet vaktine yakýn yeryüzüne inecek, haçý kýracak, domuzu öldürecek ve Ýslâm þeriatiyla hükmedecektir (bk. Buhârî, Buyu', 102). Hz. Ýsa bedeniyle göðe yükseltildiðinden, Kur'an-ý Kerim'de bildirilen "ölümden evvel" (en-Nisa, 4/159) ve "öleceðim güne ve diri olarak ba'þ edileceðim güne" (et-Tevbe, 9/34) mealindeki ayetler Hz. Ýsa'nýn nüzûlünden sonraki ölümünü anlatýr. Hz. Ýsa gökten Arz-i Mukaddes'e inecek, elinde bir Kargý olacak; Afik denilen bir yerde ortaya çýkacak ve Kargý ile Deccâl'i öldürecek ve sabah namazýnda Kudüs'e gelecektir. imam kendi yerini ona vermek isteyecek fakat o imâm'ýn gerisinde Hz. Peygamber (s.a.s)'in þeriatýna uygun olarak namazýný kýlacaktýr. Sonra domuzu öldürecek ve haçý kýracak, sinagoglar ve kiliseleri yýkacak ve kendisine iman etmeyen bütün Hýristiyanlarla savaþacaktýr. Hz. Ýsa nüzûlünden sonra kýrk sene daha yaþayacak, öldüðünde Müslümanlar namazýný kýlacak ve Ýslâm dinine uygun olarak gömülecektir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . Þ Ý T (A.S.) Adem aleyhisselamýn oðullarýndan Kabil'in Habil'i þehid etmesinden 5 veya 30 sene sonra dünyaya gelen Þit aleyhisselamýn alnýna son peygamber Muhammed (S.A.V.)'in nuru intikal etti ve onun alnýnda parladý. Hz. Adem bu oðlunu diðer çocuklarýndan çok severdi. Bütün evladý üzerine onu reis yaptýðý gibi, vefat edeceði zaman bütün yeryüzünün halifeliði için onu tayin etti. Þit aleyhisselam babasý Hz. Adem ile veya kardeþleriyle beraber Kabe'yi balçýk çamuru kullanarak taþtan yaptý. Adem alehisselamýn vefatýndan sonra, Þit aleyhisselama peygamber olduðu bildirilip vahiy geldi. Allahü Teala Þit aleyhisselama 50 suhuf (sayfa) kitap gönderdi. Hz. Þit'e nazil olan suhuf'da; hikmet ve riyaziye (matematik) ilimleri, kimya, simya ilmi ve çeþitli sanatlar, ayrýca daha bir çok þeyler bildirildi. Þit aleyhisselam dininin esaslarý, Adem aleyhisselam'ýn bildirdiði dinin esaslarýna uygun idi. Þit aleyhisselam 1000 þehir kurup sýnýrlarýný tespit etti. Her þehrin kapýsýnda : « La ilahe illallah, Adem Safvetullah, Muhammed Habibullah » yazýlý idi. Þit aleyhisselamýn çocuklarý ve torunlarý kurduklarý þehirlerde huzurlu ve mesut yaþadýlar. Þam'dan Yemen'e de giden Þit aleyhisselam, Habil'i þehit ettikten sonra Yemen'e gidip azgýnlaþan Kabil'in çocuklarýna ve torunlarýna Allah'ýn yasaklarýný ve emirlerini anlattý. Bu kavim Hz. Þit'in davetini kabul etmeyip azgýnlýk gösterdiler. Hz. Þit onlar ile cihat etti. Bu savaþta kýlýç kullandý. Þit aleyhisselam vefat etmeden önce yerine oðlu Enus'u halife tayin etti. Þit aleyhisselam vefat ettikten sonra kuvvetli rivayete göre Mina'daki mescidin minaresi dibinde medfün olan Adem aleyhisselam'ýn yanýna defn edildi. Adem aleyhisselam vefat edeceði zaman oðlu Þit aleyhisselama: "Yavrum ! Bu alnýnda parlayan nur, son peygamber olan MUHAMMED (S.A.V.)'in nurudur. Bu nuru mü'min, temiz ve iffetli hanýmlara teslim et ve oðluna da böyle vasiyette bulun" buyurdu. Ebu Zer Gifari radiyallahu anh þöyle rivayet etti: "Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem'e: «Ya Resulallah ! Allahü Teala kaç kitap gönderdi ? » diye sordum. « 104 kitap gönderdi. Þit'e 50 sahife indirdi...» buyurdu." Þit aleyhisselam hakkýnda bilgimiz azdýr, Çünkü hakkýnda herhangi bir ayet inmemiþtir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . HUD A.S . Hz. Hud Yemen'de bulunan Ad kavmine gönderilen peygamberdir: «Ad kavmine de kardeþleri Hud'u (gönderdik). (...) » . Nuh aleyhisselamin oglu Sam'in neslindendir. Bir ismi de Abir olup, lâkabý Nebiyyullahtýr. Hz. Hud'un ismi (veya nesebi) hakkýnda 2 rivayet vardir: Hud bin Abdullah bin Riyah (veya Ribah) bin Él-Halud bin Ad bin Avs bin Irem bin Sam bin Nuh Hud ibni Salih ibni Erfahd ibni Sam ibni Nuh ibni Ebi Ad'dir. Yemen'de Aden ile Umman (Oman) arasýnda bulunan Ahkaf diyarýnda Hz. Hud doðup büyüdü. Çocukluktan itibaren Allah'a ibadet ederdi. Ara sýra ticaret yapan Hz. Hud gayet þefkatli ve çok cömert idi. Kavmi (Ad) bolluk ve bereket içinde ve gösteriþli binalar yaparak azmýþtýr. Bütün nimetleri kendilerine veren Allah'ý unutan Ad kavmi putlara tapmaya baþladý. Hud aleyhisselam bu kavme peygamber olarak gönderildi ve Hz. Hud Nuh aleyhisselam ýn bildirdiði dinin esaslarýný Ad kavmine bildirdi: «(...) O dedi ki: " Ey kavmim ! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan baþka tanrýnýz yoktur. Hala sakýnmayacak mýsýnýz ? » . Allah'a itaat edip, Ona ibadet etmelerini söyledi. Allah "onlara putlara tapmaktan, zulüm etmekten vazgeçmeleri, insanlara merhametli olup onlara eziyet etmemeleri, insanlarý þaþýrtmak maksadýyla yollara aldatýcý iþaretler ( Ad kavmi, yolcularý þaþýrtmak ve onlarýn çölde kaybolup gitmelerine gülmek (alay etmek) için yollara yanlýþ iþaretler koyarlardý, M.K.) koymamalarý, insanlarla alay etmemeleri, onlarý öldürüp mallarýný soymamalarýný ve bütün varlýðý yaratan bir olan Allah'a ibadet etmeleri için nasihatte bulunmak " üzere Hud aleyhisselamý Ad kavmine yolladý. Ne yazýk ki birçok kabileler gibi Ad kavmi de peygamberine karþý geldi: « Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancýlardan sanýyoruz » . Hud aleyhisselam onlarý Allah'ýn azabý ile korkuttu ise de pek az kiþi iman etti. Ama Hud aleyhisselam yelmedi ve imana davet etmeye devam etti: « Ey kavmim ! Rabbinizden baðýþ dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göðü (yaðmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsýn. Günah isleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin » . Kavmi ise ona hakaret etti, hatta kendinden geçinceye kadar onu dövdü. Bu - alçakca - dövme olayý da Sadad isimli Ad kavminin en zengini ve böylece bunlarýn baþýnýn (emir): " Ey Hud ! Bu söylenenleri duymadýn mý ? Ýþte ben Avc'i kendime vekil tayin seçtim. Benim namýma senin Allah'ýna cenk (savaþ, harp; M.K.) edecek, hadi sür senin Allah'ýný " söylemesinden sonra vukuu buldu. Hud aleyhisselam da bunun üzerine kavmine biraz da acýyarak: « Ey Yüce Rabbim ! Sen bana en büyük isyaný göstermiþ olan bu Ad kavmine karþý artýk acýmasýz davran. Onlarý cezalarýnýn en büyüðü ile cezalandýr. Senden bunu diliyorum » diye beddua etti. Hz. Hud kavminin ýslah olmayacaðýný anlayýnca: « Ya Rabbi ! Sen her þeyi biliyorsun. Ben onlara peygamberliðimi bildirdim. Ey Rabbim ! Onlara ders almalarýna vesile olacak bir musibet ver » diye beddua etti. Hud aleyhisselam ýn duasýný kabul eden Allahü Teala Ad kavmine önce kuraklýk, kýtlýk musibetini verdi: 3 sene müddetçe hiç yaðmur yaðmadý. Akan pýnarlar kuruyup, aðaçlar , meyveler sararýp soldu. Hayvanlar susuzluktan telef (ölecek kadar zayýfladý; M.K.) oldu. Býkmayan Hud aleyhisselam onlarý imana davetini devam etti ise de onlar git gide azgýnlaþtý, Hud aleyhisselama daha çok eziyet ettiler. Hz. Hud mucizeler gösterdi ise de yine hidayete ermediler. Allahü Teala Ad kavmi üzerine azap yüklü bulutu göndererek buluttan esen bir rüzgarla onlarý helak etti: « Ad kavmi (Peygamberleri Hud'u) yalanladý da azabým ve tehdidim nasýlmýþ (gördüler). Biz onlarýn üstüne, uðursuzluðu devamlý bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik » . Bu bulutun ismi « sarsar » idi ve 7 gece, 8 gün devam etti: « Ad kavmi ise, uðultulu, kasýp kavuran bir fýrtýna ile mahvedildiler. Allah onu, artarda 7 gece, 8 gün onlarýn üzerine musallat etti. Öyle ki (eðer orada olsaydýn), o kavmi, içi bos hurma kütükleri gibi oracýkta yere sarýlmýþ halde görürdün » . Ad kavmi üzerine gelen rüzgar, Hud aleyhisselama ve ona iman edenlerin yüzlerine gayet serinletici ve Tatlý olarak esti: « Emrimiz gelince; Hud'u ve onunla beraber iman edenleri tarafýmýzdan bir rahmetle kurtardýk, onlarý aðýr bir azaptan kurtuluþa erdirdik » Hud aleyhisselam, kavmi helak olduktan sonra kendine inananlarla birlikte Mekke-i Mükerremeye gitti. Kabe-i Muazzamanýn bulunduðu yerde ibadet ve taatla meþgul oldu ve orada vefat etti. Kabrinin Harem-i Serif'de (Kabe-i Muazzamanýn etrafýndaki Mescit) Hicr (bkz. Hicr suresi) denilen yerde bulunduðu rivayet edilmektedir. Allahü Teala yüce Kur'an-ý Kerim'de buyuruyor ki: « Onlar hem bu dünyada hem de kýyamet gününde lanete tabi tutuldular. Biliniz ki; Ad (kavmi) Rablerini inkar ettiler. (Sunu da) bilin ki Hud'un kavmi Ad, Allah'ýn rahmetinden uzak kilindi » Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ÝBRAHÝM A.S. 2.1. Hz. Ýbrahim'in yaþadýðý zaman ve mekan Ýbrahim aleyhisselamýn nesebi Nuh aleyhisselamýn oðlu Sam'a dayanýr. Hz. Nuh'un vefatý ile Hz. Ýbrahim arasýnda iki peygamber (Hz.Hud & Hz. Sâlih) vardýr. Bu fasýla (rivayete göre, M.K.) 1143 senedir. Hz. Hud ile Hz. Ýbrahim arasýnda da 630 yýllýk bir fasýla olduðu bildirilmiþtir. Doðum yeri Bâbil kentidir . 2.2. Ýbrahim aleyhisselamýn babasý Allahü Teâlâ Kur'an-ý Kerim'de : «Ýbrahim, babasý Âzer'e...» buyurmaktadýr. Bu âyetten anlaþýlacaðý gibi Hz. Ýbrahim'in babasý Âzer isminde idi. Ama, bazýlarýna göre Ýbrahim aleyhisselamýn babasý -Kur'anda bildirilen- putperest Âzer deðil, mü'min olan Târuh idi. Bu görüsü destekleyenler arasýnda meþhurlarý Abdülhakim Arvâsi, Kadi Beydâvi ve Senâullah Dehlevi vardýr, ama Þii'ler de bunu söylemektedirler . Bir rivâyete göre Âzer Hz. Ýbrahim'in - amcasý olup - Târuh'un ölmesiyle Emile ile evlenip, Hz. Ýbrahim'in üvey babasý oldu. Tefsir yönünden bunu böyle açýklamaktadýrlar : En'am suresinin manasý : «Ýbrahim, Âzer olan babasýna dediði zaman» anlamýndadýr. Böyle olmasaydý Kur'an-ý Kerim'de «Babasý Âzer'e dediði zaman» demeyip, "Âzer'e dediði zaman" veya "Babasýna dediði zaman" demek yetiþirdi . Âzer, kendi babasý olsaydý "Babasý" kelimesi fazla olurdu demektedirler. Bir kanýt olarak Þua'ra suresinin 219. ayetini göstermektedirler. Bu surede Allah « Secde edenler arasýnda dolaþmaný da görüyor » denilmektedir. Buna göre Peygamberimizin sülâlesinde hiçbir putperest yoktur. Bu görüþü reddedenler ise, ki bunlar arasýnda Taberi, Ebu Hayyan ve Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr vardýr, açýk olan âyete (En'am, 74) bir mâna verilmek istenmiþtir demektedirler. Mealine göre manalar deðistiði için anlamlar da deðiþir teorisini ileri sürmektedirler. Konuya objektif bir yönle bakmak gerekirse, Âzer'in Ýbrahim aleyhisselam ýn babasý olmamasý biraz daha mantýklýdýr. Sunu da belirtmek lâzým ki, bir üçüncü fikir vardýr. O da, Ýbrahim aleyhisselamýn babasýnýn asýl isminin Tarih veya Taruh olup sonradan - bir putun ismi olan - Âzer ismine deðiþtirmesi. Bu da Nemrud'un onu puthanesi'nin nâzýrý olarak tayin etmesinden sonra gerçekleþmiþtir . Ama kaynaklar bu düþünce hakkýnda bilgi vermiyorlar, onun için fazla dikkat etmemek gerekir. Biz burda ilmi gerçekleri tartýþmayacaðýmýz için bunu burda noktalamak gerekir. Bu ihtilaf'ýn çözümünü ancak Rahman, Rahim, Evvel, Âhir, Kebir, Aziz, Saafii, Mâlik, Gafur, Nur, Adl, Hak, Hakem, Rauf, Þehid, Veli, Kerim, Bari, Cebbar olan ALLAH bilir. Âzer ayrýca put yapardý ve Nemrud'un yakýnýnda bulunurdu. Onun bir dediðini, iki etmezdi. 2.2. Hz. Ýbrahim'in doðumundan peygamberliðine kadar olan hayatý 2.2.1. Hz. Ýbrahim'in doðumuna kadar vukuu bulan olaylar Nemrud (2.3.2.2. no'lu noktaya bakýnýz) ve ona tâbi olanlar azgýnlýk ve Allah'a isyan içinde yasamakta idiler. Bir gün Nemrud bir rüya gördü. Bir rivayete göre, rüyasýnda gökyüzünde bir nurun parladýðýný, güneþin, ayýn ve yýldýzlarýn bu nurun ýþýðýnda kaybolduðunu gördü. Diðer bir rivayete göre ise, rüyasýnda bir kimsenin gelip tahtýndan kaldýrýp kendini yere vurduðunu gördü. Müneccimlere gördüðü rüyayý anlatýp tâbir ettirdi. Bunlar "Yeni bir peygamber ve din gelecek, senin saltanatýný temelinden yýkacak ! Ona göre tedbir almalýsýn" diye tâbir ettiler. Nemrud bu isin tedbiri kolaydýr deyip, " Bundan sonra kimse çocuk sâhibi olmayacak. Hanýmlardan uzak durulacak. Doðan çocuklar, erkekse öldürülecek, kýzsa býrakýlacak" emrini verdi. Bu suretle 100.000 mâsum bebeði öldürüldüðü nakledilmiþtir . 2.2.2. Doðumundan sonra Bu sýrada Hz. Ýbrahim'in annesi hâmile idi. Âzer'in durumunu bildiði için, onu doðuma yaklaþýnca kendisinden uzaklaþtýrdý ve gizlice bir maðaraya gitti ve orda Hz. Ýbrahim'i dünyaya getirdi. Doðduktan sonra annesi onu emzirdi ve maðarayý kapatýp geri þehre döndü. Âzer'e ," Çocuk çok zayýf doðdu ve hemen öldü" dedi. Bundan sonra maðaraya - gizlice -gelip Ýbrahim aleyhisselamý emzirip geri eve dönerdi. Rivâyetlere göre, Hz. Ýbrahim maðarada 7, 13, 16 veya 17 yaþýna kadar kaldý . 2.3. Hz .Ýbrahim'in tebliði 2.3.1. Hz. Ýbrahim'in Allah'ý aramasý 2.3.1.1. Hz. Ýbrahim'in Allah'ý aramasýndan önceki durumu Hz. Ýbrahim'in imaný durumunu hakkýnda Kur'an-ý Kerim bilgi vermektedir :«Andolsun biz Ýbrahim'e daha önce rüþdünü vermiþtik. Biz onu iyi tanýrdýk » . Burdaki rüþdünü vermek peygamberlik, yahut Ýbrahim aleyhisselamýn risâletten önce sahip olduðu hidayet ve doðruluk manasýna geldiði tefsirlerde bildirilmiþtir. Bu da gösteriyor ki, peygamberlik Hz. Ýbrahim'e genç yasta verilmiþ idi. 2.3.1.2. Ýbrahim aleyhisselamýn tefekkür ile tevhid'i bulmasý Ýbrahim aleyhisselam hakkýnda Allahü Teâlâ « Halil'im » demiþtir. Bu da onun Allah'ý arayýp bulmasýndandýr. Bunun için Kur'an-ý Kerim'de þunlar buyrulmuþtur : «Böylece biz, kesin iman edenler olmasý için Ýbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gecenin karanlýðý onu kaplayýnca bir yýldýz gördü, Rabbim budur, dedi. Yýldýz batýnca, batanlarý sevmem, dedi. Ay'ý doðarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batýnca, Rabbim bana doðru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum,dedi. Güneþi doðarken görünce de, Rabbim budur, zira daha büyük, dedi. O da batýnca, dedi ki : Ey kavmim ! Ben sizin (Allah'a) ortak koþtuðunuz þeylerden uzaðým » . Bu olay resmi olarak bakýlýrsa Hz. Ýbrahim'in peygamberlik baþlangýcýdýr. Bundan sonra Hz. Ýbrahim Bâbil kavmine Allah'ýn emirlerini teblið etmeye baþladý ve birçok delil gösterdi. 2.3.1.3. Ýbrahim aleyhisselam ýn putlarý kýrmasý Babil halký Allah'ýn yolundan saptýðý için her sene putlar için âyin düzenlerdi. Bu âyinde bir yere toplanýr bayram yapar ve sonra puthaneye gider, putlara secde eder, sonra da evlerine dönerlerdi. Böyle bir bayram günü, Ýbrahim aleyhisselam put haneye girip, bir balta ile bütün küçük putlarý kýrdý. Baltayý da, en büyük putun boynuna aþdý ve oradan uzaklaþtý. Keldâniler puthâneye girince bütün putlarýn kýrýldýðýný gördüler ve bunu yapaný yakalayarak cezalandýrmak istediler. Hz. Ýbrahim'i getirip, bu isi sen mi yaptýn dediler. Ýbrahim aleyhisselam « Kendisi dururken küçük putlara tapýnýlmasý istemediði için, boynunda asýlý olan büyük put yapmýþtýr. Ýnanmazsanýz kendisine sorunuz » buyurdu. Onlar 'Putlar konuþamaz ki, sen onlara sor diyorsun' dediler. Bunun üzerine Ýbrahim aleyhisselam « O halde konuþamayan ve kendilerini kýrýlmaktan kurtaramayan putlara neden ibadet edersiniz ? Size ve tapdýðýnýz putlara yazýklar olsun » dedi , ama bu hiç bir fayda vermedi, çünkü onlar : «Dediler ki. Biz, babalarýmýzý bunlara tapar kimseler bulduk ». 2.3.2. Ýbrahim aleyhisselamýn ateþe atýlmasý Ýbrahim aleyhisselam putlarý kýrýnca putperestler bu iþin onun yaptýðýný anladýlar ve ceza vermek üzere hapsettiler. Durumu Nemrud'a bildirdiler. 2.3.2.1 Hz. Ýbrahim ve Nemrut Rivayete göre Nemrut Hz. Ýbrahim'in yaptýðýný duyunca onu yanýna çaðýrdý. O zaman insanlar Nemrut'a secde ederlerdi. Ýbrahim aleyhisselam secde etmeyince Nemrut " Niçin secde etmedin" diye sordu. Hz. Ýbrahim de: « Ben beni yaratan Allahü Teâla'dan ziyade secde etmem » buyurdu. Nemrud " Seni yaratan kim ? " diye sorunca, Ýbrahim aleyhisselam: « Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allah'dýr » diye cevap verdi. Nemrut, " ben de diriltirim" diyerek zindandan iki kiþi getirtti. Birini serbest býrakýp, birini öldürdü. Güya böylece diriltmiþ ve öldürmüþ oldu. Hz. Ýbrahim bunun karþýsýnda : « Benim Rabbim güneþi doðudan getirir, doðurtur. Eðer gücün yetiyorsa sen de batý'dan doðdur » buyurunca Nemrut þaþýrýp, âciz kaldý. Bu husus Bakara suresinin 258. âyetinde bildirilmiþtir . Bu münazaranýn vukuu bulduðu zaman hakkýnda iki rivayet vardýr. Birincisi, Ýbrahim aleyhisselam putlarý kýrýnca onu yakalayýp hapsettiler. Sonra ateþe atmak için hapisten çýkarýp , Nemrut'un yanýna götürdüklerinde gerçekleþmiþtir. Diðer rivayete göre insanlar arasýnda büyük bir kýtlýk çýkmýþtý. Bundan dolayý insanlar yiyecek almak için Nemrut'a giderlerdi. Nemrut her gelene, "Senin Rabbin kim ? " diye sorar ve "Benim Rabbim sensin" diyenlere gýda maddeleri verirdi. Hz. Ýbrahim yiyecek almaya gelip Nemrut ona bu soruyu sorunca Ýbrahim aleyhisselam : « Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve öldürendir » dedi ve böylece bu münazara vukuu buldu . Bu olaydan sonra Keldâniler Halilallah'ý ceza vermek istediler ve onu ilk önce hapse attýlar. Sonra Nemrut onu ateþe atmaya karar verdi. Rivayete göre bu fikri Nemrut'un aklýna Hênun adýnda biri getirdi ve Allah onu sonra yerin dibine batýrdý. 2.3.2.2. Nemrut hakkýnda bilgiler Burada Nemrut hakkýnda bazý bilgilere deðinmek istiyorum. Çünkü bir Müslüman için önemli olan düþmanlarýný iyi bilmesi. Nemrud da vahþî bir düþmandýr. Nemrut gaddar ve zâlim bir hükümdardý. Bir rivayete göre Nemrut onun hakiki ismi deðil, - firavun - gibi bir ünvandý. Nemrut çocukken burnuna bir yýlan yavrusu kaçmýþ, bu yüzden son derece çirkinleþmiþti. Babasý bile tahammül edememiþ ve öldürmeye karar vermiþ. Fakat annesinin yalvarmasý üzerine, onu bir çobana teslim etmiþ , çoban da, onun çirkin yüzüne bakmaya dayanamadýðýndan, onu dað baþýnda býrakmýþ, daðda Nemrud isminde bir diþi kaplan, çocuðu emzirerek, onun yaþamasýna sebeb olmuþtur. Ýsmi (Nemrud) bu kaplandan gelmektedir. Babasý öldükten sonra hükümdarlýða geçen Nemrud, kendisini ilah zannediyor ve bütün halkýn kendisine tapmasýný istiyordu . 2.3.2.3. Ateþ'in Halilallah'ý yakmamasý Ýbrahim aleyhisselam'ýn ateþe atýlmasý kararlaþtýrýldýktan sonra odun toplanýyor ve kocaman bir ateþ yakýlýyor. Problem Halilallah'ý ateþe atmakta. Rivayete göre Ýblis insan þekline girip Nemrud'a mancýnýk kullanmasýný tavsiye ediyor . Kur'an'da : « Onun (Ýbrahim) için bir bina yapýn ve derhal onu ateþe atýn ! dediler » buyurulmuþtur. Bir bina (mancýnýk) yapýlýp oradan Ýbrahim aleyhisselam ateþe atýlýnca, ateþ bir gül bahçesi oluyor. Diðer bir rivayete göre içi balýk dolu bir havuz oluyor ateþ. Ve böylece ateþ Halilürrahman'ý yakmýyor. Bu kurtarma olayý Kur'an-ý Kerim'in Enbiya suresinde bildirilmiþtir : « Ey ateþ ! Ýbrahim için serinlik ve esenlik ol» dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onlarý, daha çok hüsrana uðrayanlar durumuna soktuk » . Bugün Þ.Urfa'da « Ayn-i Zelika » veya « Halilürrahman » isminde 50x30 m boylarýnda bir havuz vardýr. Buranýn Hz. Ýbrahim'in ateþe atýldýðý yer olduðu, balýklarýn odunlardan meydana geldiði iddia olunmakta ve kimse bu balýklara dokunmamaktadýr . Tevrat'ta bu ateþ olayý hakkýnda -;Ýbrahim peygamberin yahudilerin soyunun babalarý kabul edildiði halde - bir bilgi yoktur. 2.4. Ýbrahim peygamberin Bâbil'i terketmesi Kur'an-ý Kerim'de buyuruluyor ki : « (Oradan kurtulan Ýbrahim Ben Rabbime gidiyorum. O bana doðru yolu gösterecek » . Böylece Hz. Ýbrahim küfür diyarýndan hicret ederek Þam'a gidiyor . Hicret ederken de, « Ey Rabbimiz, ancak sana tevekkül ettik ve (taatle) sana yöneldik ve ahirette de dönüþümüz ancak sanadýr » diye dua ettikleri Mümtehine suresinin 4. ayetinde bildirilmiþtir . Baþka bir rivayete göre Harran'a (Filistin) gittiði rivayet edilir . 2.5. Ýbrahim aleyhisselam Mýsýr'da Ýbrahim aleyhisselam oradan sonra zevcesi Hz. Sâre ile birlikte Mýsýr'a gitti. Rivayete göre o sýralarda 38 yasýnda idi. O zamanýn Firavunu çok zâlim ve cebbâr, Sinan bin Ulvân isimli, Dahhâk'ýn kardeþi olan pek kibirli birisiydi. Firavun güzel kadýnlardan çok hoþlanýrdý ve güzel bir kadýn gördü mü hemen onu ne pahasýna olursa olsun Haremine alýrdý. Kadýnýn kocasý varsa onu öldürürdü. Hz. Sâre çok güzel bir kadýn olduðu için, Firavun veya Melik Ýbrahim aleyhisselama zevcesinin kim olduðu hakkýnda sorunca Ýbrahim aleyhisselam Firavunun Hz. Sâre'ye musallat olmasýný engellemek için din bakýmýndan kardeþi olduðuna niyet ederek : « Kýz kardeþimdir » dedi. Pek zâlim olan bu hükümdar, Sâre hatunu almak isteyip sarayýna çaðýrttý. Fakat musallat olmak isteyince nefesi kesilip, elleri, ayaklarý tutmaz oldu. Yere yýkýlarak debelenmeye baþladý. Allahü Teâlâ Hz. Sâre'yi Firavun'un þerrinden koruyup musallat olmasýný engelledi. Hükümdar bu durum karþýsýnda korkusundan Hz. Ýbrahim'in zevcesini ona geri yolladý . Hz. Sâre'ye yaklaþýnca onu cin zannettiðinden, yanýna bir de Hâcer isimli bir câriye verdi. Böylece bundan kurtulacaðýný zannetti . Bu olay Ebu Hureyre'nin bildirdiði Hadis ile bildirilmiþtir (bkz. Buhari, Müslim). Tevratta da bu olayýn böyle - küçük modifikasyonlarla - gerçekleþtiði yazmaktadýr . Bundan sonra Halilürrahman Mýsýr'ý terkedip geri Filistine dönüp Sebu' isimli yere yerleþiyor . 2.6. Hz. Ýsmail Ýbrahim aleyhisselam'ýn Hz. Sâre'den çocuklarý olmuyordu. Yaþlarý da gittikçe ilerliyordu. Ýbrahim aleyhisselam Bâbil'den ayrýlýrken: «Rabbim ! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi » diye niyazda bulundu. Hz. Sâre'de bunu çok istiyordu, ama çocuðu olmuyordu. Firavun'un kendisine verdiði câriyesi Hz. Hâcer'i azad edip Ýbrahim aleyhisselama evlenmesi için verdi ve Hz. Ýbrahim Hz. Hâcer ile evlendi. Bu evlilikten Hz. Ýsmail doðdu. Muhammed aleyhisselam ýn (s.a.v.) nuru Hz. Ýsmail'in alnýnda intikal etti. Ýbrahim aleyhisselam onu çok sever ve yanýndan ayýrmazdý. Hz. Sâre nurun kendisine intikal edeceðini umuyordu. Bu sebeple Hz. Hâcer'e karsý kalbi gayret hâsýl oldu. Ve birgün Ýbrahim aleyhisselam'dan Hz. Hâcer ile Hz. Ýsmail'i baþka bir yere götürüp býrakmasýný istedi. Allah'ýn emriyle Halilallah bu isteði yerine getirdi ve Hacer hatun ile Ýsmail aleyhisselamý (s.a.v.) alýp Mekke'ye götürdü ve onlarý orada býraktý . Ýlerisini Hz. Ýsmail'in hayatýnda... 2.7. Misafir melekler 2.7.1. Meleklerin müjdesi Ýbrahim peygamberin yaþý gittikce ilerliyordu. Bu sýrada melekler gelip Ýbrahim aleyhisselama bir oðlunun doðacaðýný müjdelediler : « Hem o kullara, Ýbrahim'in misafirlerinden haber ver. Hani melekler, Ýbrahim'in yanýna girdikleri zaman, "selam" demiþler, Ýbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demiþti. Melekler: "Korkma ! Gerçekten biz sana bilgin bir oðul müjdeliyoruz" dediler » . Rivayete o sýrada Hz. Ýbrahim 120 ve Hz. Sâre de 99 yaþýnda idi. Müjdeyi vermek üzere gelen melekler gayet güler yüzlü birer´genç suretinde Ýbrahim aleyhisselam ýn karþýsýna çýktýlar. Bunlarýn Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.) ve Israfil (a.s.) olduðu Ibn-i Abbas'dan rivayet edilmiþtir. Cebrail aleyhisselam ile birlikte 7 veya 9, veya 10 bir yahut da 12 meleðin bulunduðu rivayet edilmiþtir. Melekler bu müjdeyi verdikten sonra Lut kavmini helak etmeye gittiler (genis malumat icin bkz. «Hz.Lut»). Melekler, "Selamunaleyke" deyince Ýbrahim aleyhisselam "Aleyküm selam" diyerek mukabelede bulundu. Onlarý evinde en iyi yere oturttuktan sonra ikram etmek üzere hemen bir buzaðý getirdi. Misafirlerine ikram etti ise de onlar yemedi. Bundan dolayý Hz. Ýbrahim'in kalbine biraz þüphe düþtü. O zamanýn âdetine göre bir eve misafir gelip, ikram edilenden bir þey yerse ondan emin olunurdu; misafir bir þey yemezse onun zarar vermek için geldiði hükmedilirdi. Ýbrahim aleyhisselam tekrar melekleri davet edince, onlar "Biz yemeðin ücretini vermeden yemeyiz" dediler. Hz. Ýbrahim "Bedelini verin de yiyin. Bu yemeðin bir ücreti var diye karþýlýk verdi. Melekler bu ücreti sorunca, Hz.Ýbrahim: « Bismillah ,demek. Sonunda da Elhamdülillah, demektir » dedi. Bunun üzerine Hz. Cebrail, Mikail aleyhisselam bakarak : « Bu zât, Allahü Teâlânýn dost edinmesine lâyýk bir kimsedir » buyurdu. Bu sýrada Hz. Sâre perde arkasýnda duruyordu. Meleklerin müjdesi üzerine: «(Ýbrahim'in karýsý Olacak þey deðil ! Ben bir kocakarý, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doðuracaðým ? Bu gerçekten þaþýlacak þey ! dedi » dedi. Âyet-i kerimede onun için « Dâhiket » buyrulmuþtur. Bu kelime hem gülmek, hem de hayz oldu manasýna gelmektedir. Cumhur'a göre gülme manasýnda kullanýlýrsa da Ikrime ve Mücahit'e göre hayz oldu anlamýndadýr bu kelime. Ayrýca gülmesi hakkýnda da deðiþik rivayetler vardýr. Meleklerin korkma demesi üzerine Ýbrahim aleyhisselam ýn korkusunun gitmesi için gülmüþtür. Bir baþka rivayete göre Ýshak aleyhisselamýn müjde verilmesi hakkýnda ellerini yüzüne kapayýp gülmüþtür. Çünkü kendisi çok yaþlanmýþtý ve bir çocuk doðurmanýn ihtimali sýfýrdý o yaþta. Hz. Ýbrahim de yukarýda belirttiðimiz gibi 120 yaþýna gelmiþti. Diðer bir rivayete göre, ellerini yüzüne kapamasý, yaþlýlýðýnda hayz görmesinden ve bunun farkýna varmayýp hayâsý sebebiyle utanmasýndan ileri geldiði bildirilmiþtir. Hz. Sâre'nin bu sözlerine karþýlýk melekler " Sen Allahü Teâlânýn emrine mi, takdirine mi þaþýyorsun" dediler ve Ýbrahim aleyhisselam ýn çýkýp Lut kavmi'nin ikamet ettiði yere gittiler . Yahudiler Ýbrahim aleyhisselam ýn misafirleri hakkýnda baþka bir beyânat vermektedirler. Onlara göre Hz. Ýbrahim'e melekler deðil, bizzat - tövbe hâþaa - Allah gelmiþtir. Yanýna da bazý melekler almýþ, güya . Ve onlara göre misafirler Hz. Ýbrahim ile beraber yemek yemiþler. 2.7.2. Ýshak aleyhisselam ýn doðumu Meleklerin haberinden 1 sene sonra Hz. Ýshak doðdu . Ýleride Hz. Ýshak hakkýnda mâlumat vereceðim. 2.8. Hz. Ýbrahim'in Mekke'ye yolculuðu 2.8.1. Ýbrahim aleyhisselam Mekke'de Ýsmail aleyhisselam büyüyüp gençlik çaðýna girmiþti. Cürhümilerden Arapca öðrenmiþ ve onlar arasýnda yüksek makama eriþmiþti. O Cürhümilerden bir kýz ile evlendi. Bu sýrada ise Hâcer aleyhisselam vefat etmiþti. O sýrada Hâcer hatun 99 yasýnda idi ve Kâbe'nin bitiþiðinde bir yer olan ve Hicr denilen yere defn edildi . Ibrahim aleyhisselam bir gün oðlunu ziyaret etmek üzere Þam'dan Mekke'ye doðru yola çýktý. Hz. Ýsmail'in evine varýnca oðlu yiyecek temin etmek için evde yoktu. Ýbrahim aleyhisselam Hz. Ýsmail'in hanýmýndan mali durumlarýný sorunca, hanýmý hallerinden þikâyetci oldu. Giderken de oðluna söylemesi için tenbihte bulundu: " Kocan geldiðinde benden selam söyle, kapýsýnýn eþiðini deðiþtirsin" ve oradan ayrýldý ve evine geri döndü. Ýsmail aleyhisselam eve gelip bunu duyunca, olayý anladý ve hanýmýndan ayrýldý. Baþka bir kadýnla evlendi. Ýbrahim aleyhisselam bir müddet sonra Mekke'ye yine gidince oðlu yine evde bulunmuyordu. Bu sefer Hz. Ýsmail'in hanýmýna ayný soruyu sordu. O da cevaben: " Biz hayýr ve saadet içindeyiz " dedi. Ne yiyip içtiklerini sorunca da, "Et yiyip, zemzem içiyoruz" dedi. Bunun üzerine Halilallah: " Yâ Rabbi ! Bunlarýn etlerini ve sularýný mübarek kýl, bereket ihsân eyle " diye dua etti ve oradan geri Þam'a döndü. Ibn-i Abbas'ýn rivayet ettiði bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki:«Ýbrahim (a.s.) zamanýnda Mekke civarýnda hububat bilinmiyordu. Av etiyle beslenirlerdi. Eðer o zaman hububat mâlum olsaydý, Ýbrahim (a.s.) hububat hakkýnda dua ederdi » . Ibn-i Abbas bu Hadis hakkýnda buyurdu ki: " Ýbrahim aleyhisselamýn bu duasýnýn bereketiyle Mekke sýcak olmasýna raðmen, et ile su, burada diðer yerlere nazaran insanlara daha faydalýdýr " . 2.8.2. Kâbe'nin inþasý Günlerden bir günde Allahü Teâlâ haliline Kâbe-i Muazzamayý yapmasýný emreyledi. Kâbe'nin inþasý hakkýnda iki rivayet vardýr : Melekler Allah-i Ziþanýn emriyle binâ ettiler; Adem aleyhisselam melekler ile birlikte inþa etti. Bunun üzerine Ýbrahim aleyhisselam yeniden Mekke'ye doðru yola çýktý. Mekke'de oðlu Ýsmail aleyhisselamý zemzem kuyusu baþýnda buldu. Allah'ýn emrini ona da söyledi ve Ýsmail aleyhisselam ona yardým edeceðini ekledi. Kâbe'nin nereye yapacaðýný bilmediði için, bir rivayete göre Cebrail aleyhisselam Kâbe'nin su andaki yerini gösterdi. Ýlkönce temeli kazmaya baþladýlar ve Adem aleyhisselam zamanýndaki temeli buldular. Ayni temel üzerine Kâbe'yi inþa ettiler. Hz. Ýbrahim oðlunun getirdiði taþlarla, Cebrail aleyhisselamýn târifine uyarak Kâbe'yi yapýyordu. Nihayet Kâbe'nin duvarlarý yükseldi ve yukarýya tas yetiþemez oldu. Bundan dolayý büyük bir taþ getirdiler ve Ýbrahim aleyhisselam bu tasa basarak duvar örmeye baþladý. Mübarek ayaðýnýn izi çýkan bu taþa da Makâm-i Ýbrahim denilir. Kâbe de tavaf namazý bu taþýn bulunduðu yer olan Makâm-i Ýbrahim'de kýlýnýr . Kâbe tamamlanýnca Ýbrahim aleyhisselam oðluna: " Ey Ýsmail ! Ýyi bir taþ getir ki, hacýlara iþaret olsun" buyurdu. Ýsmail aleyhisselam bir taþ getirdi ise de Hz. Ýbrahim daha iyi bir taþ istedi. Bunun üzerine, Ebu Kubeys daðýndan: " Cebrail aleyhisselam tûfanda bana bir taþ emanet etti. Gel onu al ! " diye bir ses iþitti. Hemen Ebu Kubeys daðýndan Hacer-ül-esved taþý alýnýp, Kâbe'deki yerine kondu . Kâbe inþa edildikten sonra Ýbrahim aleyhisselam, Allah'ýn: « Ýnsanlar arasýnda haccý ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argýn develer üzerinde (...) tavaf için Kâbe'ye gelsinler » emriyle, yüzünü Yemen tarafýna çevirip: " Ey insanlar ! Allahü Teâlâ bir ev bina ettirdi ve bu evi ziyaret etmenizi emreyledi. Geliniz, Kâbe'yi ziyaret ediniz " diye seslendi. Allahü Teâlâ da sesini bütün dünyaya duyurdu. Ýnsanlar bu sesi duyunca: « Lebbeyk Allahümme Lebbeyk " diye cevap verdiler. O zaman, ana rahminde ve baba sulbünde olan ne kadar hacca gidecek varsa « Lebbeyk » dediler. Bir defa gidecek olan bir kere, iki defa gidecek olan iki kere ve daha fazla gidecek miktarýna göre cevap verdiler . Kâbe'nin inþasýndan sonra Ýbrahim aleyhisselam Þam'a dönüyor ve bütün aile efradýný alýp Hac ediyor. 2.8.3. Kâbe hakkýnda bilgiler Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Haram'ýn ortasýnda, dört köse tastan bir oda olup, 17 m yüksekliktedir. Kuzey duvarý 8,8 m, güney duvarý 7 m, doðu duvarý 11,9 m, batý duvarý da 12,8 m geniþliktedir. Doðu ve güney duvarlarý arasýndaki kösede Hâcer-ül-esved taþý bulunmaktadýr. Kâbe'nin doðu duvarýnda bir kapý vardýr. Kapý yerden 1,7 m yükseklikte, eni 1,7 m ve boyu 2,7 m'dir. Kâbe'nin dört köþesine Rükn denir. Þam'a doðru olana Rükn-i Sâmi, Bagdat'a olana Rükn-i Irâki, Yemen tarafina olana Rükn-i Yemâni ve dördüncü köseye de Rükn-i Hacer-ül-esved denir . 2.9. Hz. Ýbrahim aleyhisselam ýn duasý 2.9.1. Ýbrahim aleyhisselamýn iki duasý 2.9.1.1. Halilallah'ýn Kur'andaki duasý Kâbe'yi tamamladýktan sonra Ýbrahim aleyhisselamin dua ettiði Kur'an-ý Kerim'de zikredilmektedir :«Hatýrla ki Ýbrahim þöyle demiþti: Rabbim ! Bu þehri (Mekke'yi) emniyetli kýl, beni ve oðullarýný putlara tapmaktan uzak tut. Çünkü onlar (putlar) insanlarýn birçoðunun sapmasýna sebep oldular, Rabbim. Simdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karþý gelirse, artýk sen gerçekten çok baðýþlayan, pek esirgeyensin . Ey Rabbimiz! Ey sâhibimiz! Namazý dosdoðru kýlmalarý için ben, neslimden bir kýsmýný senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanýnda, ziraat yapýlmayan bir vâdiye yerleþtirdim. Artýk sen de insanlardan bir kisminin gönüllerini olara meyledici kil ve meyvelerden bunlara rizik ver! Umulur ki bu nimetlere þükrederler. Ey Rabbimiz! Þüphesiz ki sen bizim gizleyeceðimizi de açýklayacaðýmýzý da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir þey Allah'a gizli kalmaz. Ýhtiyar halimde bana Ýsmail'i ve Ýshak'i lütfeden Allah'a hamdolsun! Þüphesiz Rabbim duayý iþitendir. Ey Rabbim! Beni soyumdan gelecekleri namazý devamlý kýlanlardan eyle; ey Rabbimiz! duamý kabul et! Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacaðý gün beni, ana-babamý ve müminleri baðýþla ! » . 2.9.1.2. Hz. Ýbrahim'in ikinci duasý Ýbrahim aleyhisselamin diðer duasý hakkýnda da Ýmam-ý Gâzâli mâlumat veriyor: " Ýbrahim aleyhisselam sabahladýðý vakit þöyle buyuruyordu: « Ey Allah'ým. Bu gün yepyeni bir yaratýlýþtýr. Binâenaleyh bugünü tâatinle benim için aç, maðfiret ve rýzanla kapat! Bugün de bana nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliþtir ve benim için onu kat kat artýr. Ve bugünde iþlemiþ olduðum günahlarý benim için affeyle. Çünkü bolca affeden ve her nimeti kullarýna ihsanda bulunan, kullarýný þiddetle seven, daha istemeden evvel onlarýn isteklerini bilip takdir eden sensi » . Râvi diyor ki: Bir kimse Hz. Ýbrahim'in duasýyla sabahladýðý takdirde o günün þükrünü edâ etmiþ sayýlýr . 2.9.2. Ýbrahim aleyhiselamýn babasý için duasý Kur'an-ý Kerim'den bize nakledildiðine göre Ýbrahim peygamber babasý için Allah tarafýndan istiðfar dilemiþtir. Mucizât-i Kur'an-iyenin Tevbe suresinin -113. âyetin mukabili olarak - 114. âyetinde: «Ýbrahim'in babasý için af dilemesi, sadece ona verdiði sözden dolayý idi. Ne var ki, onun Allah'ýn düþmaný olduðu kendisine belli olunca, ondan uzaklaþtý. Þüphesiz ki Ýbrahim çok yumuþak huylu ve pek sabýrlý idi» . Ýbrahim aleyhisselam babasýna kendisinin affý için Allah'a dua edeceðine dair söz vermiþ ve onun Allah tarafýndan affýný dilemiþti. Fakat babasýnýn Allah düþmaný olduðunu anlayýnca dua etmeyi býraktý . Peygamberimiz (S.A.V.) de amcasý Ebu Tâlip için Allah'tan maðfiret dilemek istemiþ, bunun üzerine Tevbe sure-i þerif'in 113. âyeti inmiþti. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ÝSHAK A.S. Ýbrahim (a.s)'in Hz. Sâre'den doðan ikinci oðlu. Hz. Sâre'nin çocuðu olmadýðý için kocasýna cariyesi Hacer'i hediye etmiþtir. Hz. Hacer Hz. Ýsmail'i doðurunca, Hz. Sâre üzülmüþtür. Hz. Ýbrahim yüz yirmi yasýnda Hz. Sâre doksan yasýnda iken Allah'ýn bir lutfu ve mucizesi olarak Ýshâk (a.s) doðmuþtur (bk. Hâkim, Müstedrek, 11, 556). Kur'an-ý Kerim'de bu olay söyle anlatýlýr: "And olsun ki, elçilerimiz Ýbrahim'e müjde ile gelip; "Selâm", dediler. O da "Selâm" dedi ve eðlenmeden gidip kýzartýlmýþ bir buzaðý getirdi. Onlarýn ellerinin buna uzanmadýðýný görünce hoþlanmadý ve kalbine bir korku geldi. Onlar "korkma biz lût kavmine gönderildik" dediler. Ýbrahim'in ayakta duran zevcesi güldü. Biz de ona Ýshak'ý ardýndan da torunu Yâkub'u müjdeledik. Kadýn "vay, kendim koca bir kari, su zevcimde bir ihtiyar iken ben mi doguracakmýþým? Bu doðrusu pek þaþýlacak bir iþ" dedi. Melekler "ey evin hanýmý. Allah'ýn rahmeti ve bereketleri üzerinize olmuþken, nasýl Allah'ýn isine þaþacaksýn. O Hamid ve Meciddir" dediler (Hûd, 11 /73). Ýshâk (a.s)'in tarih kitaplarýnda anlatýlan þemâli þöyledir. Uzun boylu, kara gözlü, buðday benizli, yüzü güzel, konuþmasý düzgün, saçý, sakalý bembeyazdý. Siret ve sureti babasý Ýbrahim (a.s)'a benzerdi (Hâkim, Müstedrek, 11, 557). Hz. Ýshâk'ýn Yakub ve 'Ays adýnda iki oðlu olmuþtur. Yakub (a.s) daha güzel yüzlü, daha düzgün konuþmalý ve zarafet ve güzelliði daha çok olandý. Ays, Rumlarýn yaþadýðý bölgede ikamet etmiþti (Hâkim, Müstedrek, l l, 557). Ýshâk (a.s) Kur'an-ý Kerim'de de övülmüþtür: "Ey Muhammed; güçlü ve anlayýþlý olan kullarýmýz Ýbrahim, Ýshâk ve Yakub'u da an! Biz onlarý âhret yurdunu düþünen samimi kimseler kýldýk. Doðrusu onlar bizim yanýmýzda seçkin, iyi kimselerdir" (Sâd, 38/45-47). Ýshâk (a.s) babasýnýn ölümünden sonra Þam bölgesine peygamber olarak vazifelendirilmiþ, Allah'u Teâlâ onu seçkin ve hayýrlý bir insan eylemiþtir. "Ýbrahim'e Salihlerden bir peygamber olmak üzere de Ýshâk'ý müjdeledik. Hem ona hem de Ýshâk'a feyz ve bereketler verdik. Her ikisinin neslinden iyi hareket edeni de vardýr, nefsine apaçýk zulmedeni de vardýr" (es-Sâffât, 37/112, 113). Hz. Ýshak rivayete göre yüz altmýþ yaþlarýnda bu günkü Filistin'in bulunduðu bölgede Kudüs yakýnlarýnda vefat etmiþ, babasý Ýbrahim (a.s)'in Mezradaki kabrinin yanýna defnedilmiþtir Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . EYYUB A.S. Hz. Ýbrahim soyundan gelen bir peygamber. Eyyûb (a.s.)'dan Kuran'da dört yerde bahsedilir ve sabýr örneði olarak takdim edilir (en-Nisâ, 4/163; el-En'âm, 6/84; el-Enbiyâ, 21/83; Sâd, 38/41). Tevrat'ta da "Eyyûb" adýyla müstakil bir kitap, Hz. Eyyûb'un kýssasýna tahsis edilmiþtir. Ýslâm kaynaklarýna göre Havrân bölgesinde yasayan ve çok zengin olup, sayýsýz malý-mülkü, birçok oðlu kýzý bulunan Eyyûb (a.s.), kendi toplumuna peygamber olarak gönderilmiþtir. Sabah-aksam ümmeti ve Allah'a ibâdetle meþgul olan Hz. Eyyûb, Rabbinin bir imtihanýna mârûz kalmýþ, bütün servetini, çocuklarýný kaybettiði gibi þeytanýn kendisine musallat olmasý neticesinde kalbi ve dili hâriç bütün vücudunda çýbanlar çýkmýþ, iltihaplý yaralar açýlmýþ, yaralarýna kurtlar dolmuþ ve vücudu bozulup kokmaya baslamýþtý. Bu durumda kocasýna hizmete sebât eden esi "Rahmet" hariç hiç kimse onun yanýna yanaþmadýðýndan cemiyetten çekilmek mecburiyetinde kalmýþ, fakat hiçbir zaman sabrýný ve Cenâb-ý Hakk'a baðlýlýðýný kaybetmemiþtir. Farklý rivâyetlere göre 3, 7, 13 veya 18 sene gibi epey uzun süren bu sýkýntýlý dönemden sonra sabrýyla imtihaný kazanan Eyyûb (a.s.) Cenâb-ý Hakk'ýn lütfu ve emriyle ayaðýný yere vurmuþ, fýþkýran su kaynaðýndan yýkanýp içerek eski sýhhati ve güzelliðine kavuþmuþtur. Ayrýca kendisine yeniden birçok servet ve çocuk da ihsân edilmiþtir. Genellikle kabul edildiðine göre bu imtihana uðradýðý sýrada yetmiþ yaþýnda olan Hz. Eyyûb, þifâ bulduktan sonra yirmi yýl daha yaþamýþ, diðer bazý rivâyetlere göre ise hastalýðýndan önceki kadar daha ömür sürmüþtür. Kendisinden sonra Biþr adýndaki bir oðlu, kavmine peygamberlik yapmýþtýr. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . HARUN A.S. Hz. Harûn (a.s), israiloðullarý peygamberlerinden, Hz. Musa (a.s)'in kardeþi. Hz. Yusuf'un vefatýndan sonra Mýsýr'da yaþayan israiloðullarý ve diðer insanlar, bir müddet onun gösterdiði yoldan yürüdüler; ancak daha sonra hakikati unuttular. Bu arada Mýsýr'ýn idaresi Kýbtilerin eline geçti. Kýbtîler ise yýldýzlara ve putlara tapýyorlardý. Kýbtîler, israiloðullarýný hor görmeye baþladýlar. Onlarý aðýr, zor iþlerde kullandýlar. israiloðullarý çok kalabalýk bir topluluk olup Hz. Yakub'un oðullarýna nisbetle on iki kola ayrýlýyordu. Onlar Kýbtîler zulmünden kurtulmak istiyorlardý. Dedelerinin ülkesi olan Kenân bölgesine gitmek için izin istemelerine raðmen onlara izin verilmemekteydi. Her dönemde olduðu gibi, o dönemin Firavunu da zulmü temsil ediyor ve insanlarý eziyet altýnda inletiyordu. israiloðullarýnýn çoðalmasý Kýbtîler ve onlarýn hükümdarý Firavun'u endiþelendiriyordu. Onlar, israiloðullarýnýn isyan ederek kendilerine zarar vermesinden korkuyorlardý. Firavun, bir gün kâhinlerini yanýna topladý. Gelecekle ilgili onlardan bilgi istedi. Kâhinlerden birisi Firavun'a israiloðullarýndan bir çocuðun doðacaðýný ve saltanatýna zarar vereceðini bildirdi. Firavun, bunu duyar duymaz korktu ve tedbirler almaya baþladý. Bunun için de israiloðullarýnýn doðacak erkek çocuklarýnýn tamamýnýn öldürülmesini emretti. Hz. Musa, bu dönemde doðdu ve öldürülmesin diye bir sandýðýn içine býrakýlarak nehre atýldý. Firavun'un sarayýnda büyüdü. Allah diledi ve Musa'yý Firavun'un kucaðýnda büyüttü. Harun Peygamber, Hz. Musa'nýn büyüðüdür. israiloðullarýnýn erkek çocuklarýnýn öldürülmeye baþlanýldýðý dönemden önce dünyaya gelmiþtir. Hz. Hârun (a.s.); Musa (a.s.)'dan daha uzun boylu, daha etli, daha beyaz tenli, daha geniþ sýrtlý olup açýk ve düzgün dilli, yumuþak huylu idi. Alnýnda da bir ben vardý (Hâkim, el-Müstedrek, II, 577). Harun peygamberle ilgili Kur'ân-ý Kerîm'de pek fazla bilgi yoktur. Bir âyette Hz. Musa ile birlikte zikredilmektedir. Medyen'den dönerken Hz. Musa'ya Peygamberlik verildi. Peygamberlikle þereflendi. Yüce Allah Hz. Musa'ya emretti: "Firavun'a git, çünkü o azdý" (Tâhâ, 20/24). Musa Peygamber "Rabbim, beni yalanlamalarýndan korkuyorum" (es-suarâ, 26/ 12), "Kalbim sýkýlýr, dilim açýlmaz olur. Onun için Harun'a da Peygamberlik ver" (es-þuarâ, 26/l3), "Bir de onlarýn aleyhimde de bir kýsas davalarý var, bu sebeple beni öldürmelerinden korkarým" (es-þuarâ, 26/14), "Bana ailemden bir vezir ver. Biraderim Harun'u. Onunla arkamý kuvvetlendir. Onu iþimde ortak kýl. Ta ki seni çok çok tesbih edelim ve seni çok çok zikredelim. þüphesiz sen bizi hakkýyla görensin" (Tâhâ, 20/29-35) dedi. Cenâb-iý Allah, Musa'nýn bu duasýný kabul etti. "Ey Musa! istediðin sana verildi" (Tâhâ, 20/36) buyuruldu. Böylece Harun'a da peygamberlik verildi. "Firavun'a gidin, biz âlemlerin Rabbinin Peygamberleriyiz, bizimle beraber israiloðullarýný gönder" deyin " (es-þuarâ, 26/16-17) buyuruldu. Hz. Mûsa ve Hârun (a.s.) "Ey Rabbim! Doðrusu biz Firavun'un, bize karþý aþýrý gitmesinden, yahud taþkýnlýðýný artýrmasýndan endiþe ediyoruz" diye Allahu Teâla'ya dua ettiler. Yüce Allah: "Korkmayýnýz! Çünkü ben sizinle beraberim. Ben (her þeyi) iþitirim, görürüm! Hemen gidiniz ve ona söyle deyiniz. "Biz Rabbinin iki elçisiyiz, artýk israiloðullarýný bizimle gönder. Onlara iþkence etme! Biz sana Rabbinden, hakiki bir âyet getirdik selam (ve selamet) doðruya tâbi olanlaradýr. Bize,þu hakikat vahy olundu ki: hiç þüphesiz azap yalanlayanlarýn ve yüz çevirenlerin üzerinedir" (Tâhâ, 20/45, 48) buyurdu. Bunun üzerine, Hz. Musa ve Hârun geceleyin Firavun'un yanýna gittiler. Kapýyý çaldýlar. Firavun kapýnýn açýlmasýndan dehþete düþtü. Hz. Musa ve Hârun, Firavun'a kendilerinin Rabbûlâlemin olan Allah'ýn elçileri olduklarýný, kendisini dine davet etmek için geldiklerini söylediler. Firavun "Ben sizin en yüce Rabbinizim " (en-Nâziât, 79/24) diyerek onlarý reddetti. Hz. Musa'ya vahyedildi. "Kullarýmla geceleyin yola çýk. Onlara denizde kuru bir yol aç. Size yetiþmelerinden korkma" (Tâhâ, 20/77) buyuruldu. Bu iki peygamber israiloðullarýný geceleyin yola çýkardýlar. Bu durumdan haberdar olan Firavun ve askerleri onlarý izledi. Hz. Musa, Hârun ve israiloðullarý, denizi geçerek kurtuldular. Firavun ve askerleri de denizde boðuldular. israiloðullarý Tih sahrasýna geldiler. Rýzýk olarak kendilerine kudret helvasý, býldýrcýn kuþu verildi (el-Bakara, 2/57); onlar itirazlarýný sürdürdüler. "Biz bir çeþit yemeðe dayanamayýz. Bizim için Rabbýna dua et de bize topraðýn bitirdiði sebzeden, acurdan, sarýmsaktan, mercimekten ve soðandan çýkarsýn" (el-Bakara 2/61) dediler. Musa peygamber, onlara öðütler de bulundu. Tûr daðýna çaðýrýldýðýnda aðabeyi Harun'u kendi yerine vekil býraktý. israiloðullarý Mýsýr'dan çýkarken altýnlarýný, gümüþlerini de yanlarýna almýþlardý. Hz. Musa (a.s)'in Tur'a gitmesiyle israiloðullarýnýn münafýklarýndan Þâmiri bu altýnlarý topladý ve bir kapta eriterek bir buzaðý yaptý. Gönüllerinde yatan putçuluðu bir türlü tepeleyemeyen bu kavim buzaðýya tapmaya baþladý. Hz. Hârun, onlara öðütlerde bulundu. "Ey kavmim! Bununla imtihan edildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahman olan Allah'týr. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" (Tâhâ, 20/90) buyurdu. israiloðullarý, Hz. Hârun'u dinlemediler. "Musa, bize dönüp gelinceye kadar, biz o buzaðýya tapmaya devam edeceðiz" (Tâhâ, 20/91) dediler. Hz. Musa (a.s), Tûr Daðý'ndan döndüðünde kavminin buzaðýya tapmakta olduðunu gördü. Buna çok üzüldü. Aðabeyine kýzdý. "Ey Hârun! Onlarýn saptýklarýný gördüðün zaman hana uymaktan seni alýkoyan nedir? Emrime isyan mi ettin?" (Tâhâ, 20/92-93) dedi. Hârun Peygamberin yakasýna yapýþtý. Hârun Peygamber; Hz. Musa'ya israiloðullarýnýn kendisini dinlemediðini anlattý. Musa peygamber öfkelendi ve Þamiri'yi kovdu. Allahu Teâla, Musa (a.s)'ya Hârun (a.s)'u vefat ettireceðini, onu daða getirmesini bildirdi. Musa (a.s), Hârun (a.s)'un elinden tutarak daða çýktýlar. Hârun (a.s)'un sibr ve sibbîr adýndaki oðullarý da yanlarýndaydýlar. Daðýn üzerinde görülmemiþ güzellikte bir aðaç, yapýlmýþ bir ev, evin içinde bir sedir, ve sedirin üstündeki yataktan misk gibi bir koku geliyordu. Hz. Musa ile birlikte Hârun yataðýn üstüne yattýlar. Allahu Teâla Hârun (a.s)'un ruhunu bu halde iken aldý, sonra aðaç kayboldu, ev ve sedir semâya yükseldi. Hz. Musa, Hârun (a.s)'un cenaze namazýný orada kýlarak onu daða defnetti. Yahudiler bu daða Tûr-u Hârun adýný vermiþlerdir (Taberî, Tarih, I, 223). Hârun (a.s)'un Tih çölündeki bu daðda vefat ettiðinde yüz on yedi, yüz yirmi veya yediyüzyirmiüç yaþýnda olduðu söylenir (Yâkubî, Tarih, I, 41). Hârun Peygamber uzun müddet yaþadý. Musa Peygamberle birlikte kavmine öðütlerde bulundu, kavminin nankörlüklerine göðüs gerdi. Zaman geldi; Rabbine kavuþtu, o da ölümü tattý... Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ZÜLKÝFL A.S. Kur'ân'da adý geçen peygamberlerden biri. Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "Ýsmâil, Ýdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onlarý rahmetimize soktuk. þüphesiz onlar salih olanlardandý" (el-Enbiyâ, 21/85, 86). Âyette geçen "Zülkifl" adi deðil lâkabýdýr ve "nasib ve kýsmet sahibi" anlamýna gelir. Fakat burada dünyevî zenginliði deðil, onun üstün kiþiliðini ve âhiretteki derecesini kastetmek için kullanýlmýþtýr. Onun gerçek adý hakkýnda çok farklý rivayetler vardýr. Yahudiler O'nun, israiloðullarýnýn esâreti sýrasýnda peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur ýrmaðý yakýnlarýnda bir bölgede yapan Hereksel olduðunu iddia etmiþlerdir. Âlimlerin bir kýsmý da onun Eyyub (a.s)'in kendisinden sonra peygamber olan Biþr adýndaki oðlu olduðunu söylemiþlerdir. Fakat bu görüþlerin hiç biri kesinlik derecesine sahip deðildir. Zülkifl (a.s)'in peygamber olmadýðý söyleyenler olmuþsa da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüþ de budur (el-Kurtubî, el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî, Ruhu'l-Meânî, Beyrut t.y., XVII, 82; el-Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'ân, Ýstanbul 1991, III, 327). Yüce Allah Eyyûb (a.s)'in kýssasýný arz ettikten sonra, peygamberlerinden bazýlarýný anmýþ ve onlarý övmüþtür. insanlarý tevhide çaðýran, Allah'ýn sevgi ve övgülerini kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl (a.s)'dir. Bu konudaki âyetlerin meâli þöyledir: "Kuvvetli ve basiretli kullarýnýz Ýbrahim'i,Ýshâký ve Yâkub'u da an. Biz onlarý ahiret yurdunu düþünme özelliðiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptýk. Onlar bizim yanýmýzda seçkinlerden, hayýrlýlardandýr. Ýsmâil'i, Elyesâ'i, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir" (Sad, 38/45, 46, 47, 48). Taberî'de yer alan bir rivayete göre Zülkifl (a.s) Þam'da otururdu. Oradaki halký Allah'a inanmaya, O'na ibadet etmeye ve dürüst bir þekilde yaþamaya çaðýrdý ve orada vefât etti (et-Taberî, Tarih, Mýsýr 1326, I, 167). Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . YÛNUS A.S. Adý Kur'ân'da geçen peygamberlerden biri. Soyu, Bünyamin vasitasiyla Ya'kûb (a.s)'a ve onun vasýtasýyla de Ýbrâhim (a.s)'a dayanmaktadýr. Bazý alimlerin naklettiðine göre, isa (a.s) annesinin adýyla Ýsa b. Meryem diye anýldýðý gibi, Yûnus (a.s) da annesinin adýyla Yûnus b. Matta diye anýlmaktadýr. (ibn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, Beyrut 1957, I, 55). Buhârî'nin verdiði bilgiye göre ise, bu görüþ yanlýþtýr. Aslýnda Matta, Yûnus (a.s)'in annesinin deðil, babasýnýn adýdýr. Yani Yûnus (a.s), Yûnûs b. Matta diye anýlýnca, babasýnýn adýyla anýlmýþ olur (ez-Zebîdî, Sahihi Buhârî Muhtasari Tecridi Sarih Tercemesi ve serhî, trc: Kamil Miras, Ankara, 1971, IX, 152). Yûnus (a.s)'in Ya'kub (a.s)'in torunlarýndan olduðu, Kur'ân'da þöyle haber verilmiþtir: "Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiðimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim Ýbrâhim'e, Ýsmail'e, Ýshâk'a, Yakub'a, torunlarýna, Ýsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmiþ ve Davud'a da Zebûr'u vermiþtik" (en-Nisâ, 4/163). Bu âyette ifâde edildiði gibi Ýsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile ayni soydan, Yakub (a.s)'in torunlarýndandýrlar. Yûnus (a.s)'in nüfusu yüz bini aþkýn bir þehrin halkýna uyarýcý ve tevhide çaðrýcý bir peygamber olarak gönderildiði, Kurân'da þöyle geçmektedir: "Ve onu yüz bin Ýnsana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147). O'nun peygamber olarak gönderildiði bu yerin Ninova þehri olduðu nakledilmiþtir. Ninova þehri, Dicle nehrinin kýyýsýnda, þimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydý. Bu beldenin Ýnsanlarý küfrün içinde bulunuyorlardý ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onlarý küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayý tevbe etmelerini, Yüce Allah'ýn varlýðýna ve birbirine inanmalarýný emretmek üzere gönderilmiþti (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mýsýr 1326, II, 42). Yûnus (a.s)'in adi, Kur'ân'ýn çeþitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmiþtir. Kur'an'ýn onuncu sûresinin adý, Yûnus sûresidir. Yûnus (a.s) milletini otuz üç yýl Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliðde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kiþi ona imân etti (ibn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152). Milletinin bu þekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'in zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kýzgýnlýðýný ve bunun neticesinde milletini terketmeye kalkýþmasýný þöyle haber vermiþtir: "Zünnûn (Yûnus)'a gelince, o, öf keli bir halde geçip gitmiþti. Bizim kendisini asla sýkýþtýrmayacaðýmýzý zannetmiþti. Nihâyet karanlýklar içinde; "Senden baþka hiç bir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87). Bu âyette Yûnus (a.s)'dan Zünnûn diye bahsedilmiþtir. Zünnûn, balýk sahibi demektir. Kur'ân'ýn baþka bir yerinde de, Yûnus (a.s) bu lâkapla anýlmýþtýr: "Sen Rabbinin hükmünü sabýrla bekle. Balýk sahibi (Yunus) gibi olma. Hani, o dertli dertli Rabbine niyaz etmiþti" (el-Kalem, 68/48). Hem bu âyette hem de yukarýdaki âyette Yûnus (a.s)'in sabretmemesine, Allah'ýn emri olmadan milletini terk etmeye kalkýþmasýna iþâret edilmiþtir. Onun bu hali üzerine, Yüce Allah söyle buyurmuþtu: "O halde, peygamberlerden azim sahibi olanlarýn sabrettiði gibi sen de sabret" (el-Ahkâf, 46/35). Allah'ýn müsaadesi olmadan Yûnus (a.s)'in ayrýlmaya kalkýþmasý, iyi netice vermemiþti. Ninova'dan ayrýlmak için bir gemiye binmiþti. Geminin batmaya yüz tutmasý üzerine, hafiflemesi için yolculardan birinin suya atýlmasý gerekti. Kimin suya atýlacaðýný tespit için kur'a çekildi ve kur'a Yûnus (a.s)'a isâbet etti. Bu durum kur'ân'da söyle haber verilmiþtir: "Gemide onlarla karþýlýklý Kur'a çektiler de yenilenlerden oldu" (es-Saffat, 37/141). iþin daha acýsý, Yûnus (a.s) denize atýldýktan sonra bir balýk onu yutmuþtu. Yüce Allah Kur'ân'da onun bu durumunu söyle haber vermiþtir: "Yûnus, (Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrýldigi için) kendisi kötülüklerken, onu bir balýk yuttu" (es-Saffat, 37/142). Burada Yûnus (a.s) hatasýný anlamýþ ve nefsini kýnamaya baþlamýþtý. Balýðýn karnýndaki karanlýklarda: "Senden baþka ilâh yoktur. Sen eksikliklerden uzaksýn, yücesin. Ben zalimlerden oldum!" (el-Enbiyâ, 21/87) diye dua etmeye ve Allah'a yalvarmaya baþladý. Bu þekilde imân ve inançla Allah'a sýðýnmasý neticesinde, Yüce Allah onu affetmiþti (el-Maverdî, en-Nuketu ve'l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465 vd). Yûnus (a.s)'in duasýnýn kabul edildiði ve Allah tarafýndan baðýþlandigi, Kur'ân'da þöyle dile getirilmiþtir: "Biz de onun duasýný kabul ettik ve onu tasadan kurtardýk. iste biz, insanlarý böyle kurtarýrýz" (el-Enbiyâ, 21/88). "Eðer tesbih edenlerden olmasaydý, (insanlarýn) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karnýnda kalýrdý" (es-Saffat, 37/143, 144). Gücü her þeye yeten Yüce Allah, balýðýn karnýndaki Yûnus (a.s)'i öldürmedi. Bir süre sonra balýk onu aðzý ile sahile býrakmýþtý. Onun kurtuluþ ve daha sonraki hali, Kur'ân'da þöyle haber verilmiþtir: "(Ama balýðýn karnýnda bizi andý, tesbih etti), biz de onu hasta bir halde agaçsýz, boþ bir yere attýk ve üzerine (gölge yapmasý için) kabak türünden bir aðaç bitirdik" (es-Saffat, 37/145, 146). Yûnus (a.s)'in Allah tarafýndan affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarýlmasý, Kur'ân'ýn baþka bir yerinde dile getirilmiþtir: "Sen Rabb'inin hükmüne sabret, balýk sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sýkýntýdan yutkunarak (Allah'a) seslenmiþti. Eðer Rabb'inden ona bir nimet yetiþmeseydi, yerilerek çýplak bir yere atýlýrdý. Fakat (böyle olmadý), Rabb'i onun duasýný kabul etti de onu salihlerden kýldý" (el-Kalem, 68/8, 49, 50). Yûnus (a.s)'i bu sýkýntýlardan kurtaran Yüce Allah, onun milletine de neticede hidâyeti nasib etti. Onlar da sonunda Allah'a imân edip tevhid'e sarýldýlar. Onlarýn tevbe edip hakka dönüþlerini ifâde eden âyetin meâli þöyledir: "inandýlar, biz de onlarý bir süreye kadar geçindirdik" (es-Saffat, 37/148). Yûnus (a.s)'in milletinin bu þekilde tevbe etmeleri, küfürden dönüp Allah'a inanmalarý, Allah tarafindan övülmüþ, methedilmiþtir: "Keþke (azabý gördükten sonra) inanýp da, inanmasý kendisine fayda veren bir memleket olsaydý! (Azabý gördükten sonra inanmak, hiç bir memlekete yarar saðlamamýþtýr). Yalnýz Yûnus'un kavmi, (azab henüz inmeden önce) inanýnca, dünya hayatýnda onlardan rezillik azabýný kaldýrmýþ ve onlarý bir süre daha yaþatmýþtýk" (Yûnus, 10/98). Yûnus (a.s)'in faziletli bir Ýnsan olduðu, Yüce Allah tarafýndan þöyle haber verilmiþtir: "ismâil, el-Yesa', Yunus ve Lut'a da (yol gösterdik). Hepsi iyilerden idiler" (el-En'âm, 6/86). Hz. Muhammed (s.a.v) de onu söyle övmüþtür: "Her kim ben Yûnus b. Mattâ'dan hayýrlýyým derse, yalan söylemiþtir" (Buhârî, Tefsiru süre 6, 4). Yûnus (a.s) da, diðer peygamberler gibi, insanlarý küfrün þerrinden nehyetmiþ ve Allah'a imân etmeye davet etmiþtir. inanan insanlar için, onun hayatýndan alýnacak çeþitli ibretler vardýr. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ZEKERÝYYA A.S. Kur'ân'da adý gelen peygamberlerden biri. Soyu Dâvud (a.s)'a dayanmaktadýr. Kur'ân'da anýlan duâlarýndan (Meryem, 16/6) anlaþýldýðýna göre, soyu daha sonra Yâkub (a.s)'a varmaktadýr (el-Kurtubî, Ahkâmu'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 82; er-Razî, Mefâtihu'l-Gayb, Mýsýr 1937, V, 769). Zekeriyya (a.s) Ýsrâiloðullarýnýn peygamberi olduðu gibi, ayný zamanda onlarýn bilgini, reisi ve müþaviri yani danýþmaný idi (es-Sa'l-ebî, el-Arais, 1951, 372). Onun hakkýnda çeþitli âyet ve hadisler vardýr. Ebû Hureyre'nin naklettiðine göre, Hz. Muhammed (s.a.s);" "Zekeriyya (a.s) marangoz idi"(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Mýsýr, 1954, II, 405) diyerek O'nun elinin emeði ile geçinen bir sanat ehli olduðunu haber vermiþtir. Zekeriyya (a.s)'ýn hanýmý Ýsa (a.s)'ýn annesi Meryem'in teyzesi Ýþâ idi. Zekeriyya (a.s) da, Meryem'e bakmakla meþgul oluyordu. O'na Beyt-i Makdis'te bir yer yapmýþtý. O'nun odasýna her girdiðinde, yanýnda kýþ mevsiminde yaz meyvesini ve yaz mevsiminde de kýþ meyvesini buluyordu. Zekeriyya (a.s), "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorunca, Meryem, "Allah tarafýndandýr." diye cevap veriyordu (el-Kurtubî, Ahkâmu'/-Kur'ân, IV, 69 vd). Zekeriyya (a.s) Hz. Meryem'in yanýnda böyle yaz mevsiminde kýþ meyvesini ve kýþ mevsiminde de yaz meyvesini görünce, Meryem'e bu nimetleri veren, buna gücü yeten yüce Allah, eþimin yaþý geldiði halde, bize hayýrlý bir evlat verebilir þeklinde düþündü ve hayýrlý bir evladýn olmasý için Allah'a gizlice þöyle dua etti: "Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayýfladý, saçlarým aðardý, Rabbim!.Sana yalvarmaktan dolayý herhangi bir þeyden mahrum kalmadým. Doðrusu, benden sonra yerime geçecek yakýnlarýmýn iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karým da kýsýrdýr. Katýndan bana bir oðul baðýþla ki, bana ve Yâkub oðullarýna mirasçý olsun! Rabbim! O'nun, senin rýzaný kazanmasýný da saðla!" (Meryem,19/4,5,6) "Ya Rabbi! Bana kendi katýndan temiz bir soy bahþet!" (Âlu Ýmrân, 3/38) "Rabbim! Beni tek baþýma býrakma! Sen varislerin en hayýrlýsýsýn" (el-Enbiyâ, 21/89). Gücü her þeye yeten Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)'ýn duâsýný kabul etti ve O'na bir erkek evlad vereceðini müjdeledi: "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oðlaný müjdeliyoruz. Bu adý daha önce kimseye vermemiþtik" (Meryem, 19/7). "Mihrabda namaz kýlmaya durduðu sýrada, hemen melekler ona þöyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adlý çocuðu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi (Ýsâ'yý) tasdik edecek, milletinin efendisi olacak, nefsine hakim bulunacak ve salihlerden bir peygamber olacaktýr" (Âlu Ýmrân, 3/39). Zekeriyya (a.s), Allah'ýn verdiði bu müjdeye þaþtý, hayret etti. Çünkü kendisi de hanýmý da hayli yaþlý idiler. "Rabbim! Karým kýsýr, ben de son derece kocamýþken nasýl oðlum olabilir?" (Meryem, 19/8) diyerek, bu ilginç müjde karþýsýnda hayretini dile getirdi. Yüce Allah ona þöyle cevap verdi: "Rabbin böyle buyurdu. Çünkü bu bana kolaydýr. Nitekim sen yokken, daha önce seni yaratmýþtým" (Meryem, 19/9). Kur'ân'ýn baþka bir yerinde bu durum þöyle haber verilmiþtir: "Zekeriyya'nýn duasýný kabul edip kendisine Yahya yý bahþetmiþ, eþini de doðum yapacak hale getirmiþtik. Doðrusu onlar iyi iþlerde yarýþýyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarýyorlardý. Bize karþý gönülden saygý duyuyorlardý" (el-Enbiya, 21/90). Yüce Allah'ýn bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s) "Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var, dedi" (Meryem, 19/10). Allah ona þu cevabý verdi: "Alâmetin; üç gün, iþaretten baþka þekilde insanlarla konuþmamandýr. Rabbýný çok an, akþam sabah hamdet!" (Âlu Ýmrân, 3/41). Gün oldu, Zekeriyya (a.s)'ýn nutku tutuldu. Mihrabdan çýktý ve milletine: "Sabah-akþam Allah'ý tesbih edin! diye iþârette bulundu" (Meryem, 19/11). Zamaný gelince, Zekeriyya (a.s)'ýn oðlu Yahya (a.s) dünyaya geldi. Yukarýda görüldüðü gibi, Zekeriyya (a.s) ile ilgili olarak zikredilen âyetlerin çoðu, dua mahiyetindedir. O, çok dua eden, Allah'ýn emir ve yasaklarýna riayet ederek tam bir teslimiyet içinde yaþayan Yüce bir peygamberdi. Allah: "Zekeriyyâ, Yahyâ, Ýsa ve Ýlyas'a da (yol göstermiþtik). Hepsi iyilerden (idi)ler" (el-En'âm, 6/85) diyerek onu þahit peygamberlerle birlikte anmýþtýr. Zekeriyya (a.s) bu þekilde ömrünü ibâdetle geçirdi. Daima insanlarý Yüce Allah'a inanmaya ve O'nun yolunda yürümeye caðýrdý. fakat azmýþ olan, küfre dalan ve önünü görmeyecek kadar gözü dönenler, onu þehid ettiler (Taberî, et-Tarih, Mýsýr 1326, II, 16; Ahmet Cevdet Paþa, Kýsus-r Enbiyâ, Ýstanbul 1966, I, 41). Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . Ý D R Ý S (A.S.) Hz. Ýdris, Hz. Þit aleyhisselamýn torunlarýndan bir peygamberdir. Kendisine 30 suhuf kitap verildi. Asýl adý Ahnuh' (Hanuh) dur. Kur'an-ý Kerimde, çok kitap okuduðu için ona Ýdris lakabý verilmiþtir. Ayrýca, kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlýk verildiði için « müselles bin ni'me » (kendisine 3 nimet verilen ) de denilmiþtir. Ýdris aleyhisselam'ýn Babil veya Mýsýr'da Münif'de doðup yaþadýðý rivayet edilmiþtir. Babasýnýn ismi Yerd'dir. Annesinin ismi Berre veya Esvet'tir. Kendisi Adem aleyhisselamýn altýncý göbekten torunudur. Adem (a.s) kadar olan nesebi þöyledir: Ýdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enus - Þit (a.s) - Adem (a.s). Ýdris aleyhisselamýn pek çok evladý olmuþtur. Bunlardan en meþhuru Metüselah'dir, çünkü Resulullah efendimizin nuru Ýdris aleyhisselamdan sonra ona geçmiþtir. Adem aleyhisselam'in oðlu Kabil'in evladindan olan bir topluma peygamber gönderilmiþtir. Cebrail aleyhisselam 4 defa gelip ona Allah'in emir ve yasaklarýný bildirmiþtir. Ýdris aleyhisselamýn bunlarý insanlara 105 veya 120 sene bildirdiði rivayet edilmiþtir. Kendisine verilen bircok mucizelerden bazýlarý, aðaçlarda ne kadar yaprak olduðunu bilmesi, havadaki bulutlara çekilmeleri icin emir verebilmesi ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri haber vermesi idi. Ýnsanlara peygamberimizin vasýflarýný ve kendisinden sonra vukuu bulacak olan Nuh tufanýný anlatmýþtýr. Ama ne yazik ki kendisine çok az kiþi itaat etmiþtir. Ýdris aleyhisselam 72 dil konuþurdu ve her kavmi hak dine kendi dili ile davet etmiþtir. Kendisi 100 þehir kurmuþtur. Ýnsanlara çok ilimler öðretmiþtir. Bunlardan bazýlarý fen, týp ve astronomidir. Kendisi kalem ile yazan ve iðne ile diken (bunun icin ona terzilerin piri de denilmiþtir) ilk insandýr. Bunlar tabiiki Allah'ýn ona bir ihsanýdýr. Yeryüzünün meskun (yerleþilmiþ) yerlerini 4 bölgeye ayýrýp her birisine bir vekil tayin etmiþtir. ve bir müddet sonra Aþure gününde göge kaldýrýlmýþtýr « Kitapta Ýdris'i de an. Hakikaten o, pek doðru bir insan, bir peygamberdi .Onu üstün bir makama yücelttik » (El-Meryem, 56-57) Bir rivayete göre eski Yunanlýlar ve daha sonra gelen feylozoflar, fizik, kimya, ve týp ilimlerini Ýdris aleyhisselamýn kitaplarýndan almýþtýr. Ýdris aleyhisselam hakkýnda 4 ayet (Meryem; 56-57/Enbiya 85-86) inmiþtir. Allahü Teala mübarek Kur'an-ý Kerim'de: « Ýsmail'i, Ýdris'i ve Zülkif'i de (yadet). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onlarý rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi » (El-Enbiya, 85-86) buyurmuþtur. (yadet'mek: anmak, adýný anmak, hatýra getirmek, hatýrlamak, M.K.). Peygamberimiz Muhammed sallallahu (a.s.) de bir hadis-i þerifinde: « Ben (Mirac gecesinde) dördüncü kat semada (gökte) Ýdris (peygamber) ile karþýlaþtým. Cibril bana:" Bu gördüðün Ýdris'dir. Ona selam ver" dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamýma cevap verdi. Sonra bana:" Merhaba salih kardeþ, salih peygamber" dedi » buyurmuþtur. (Buhari, Müslim) Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . S A L Ý H (A.S.) Sâlih Peygamber Semud kavmine gönderilen peygamber olup Nuh aleyhisselam ýn oðullarýndan Sam'ýn neslinden olup Hz. Âdem'in 19. kuþaktan torunudur. Âd kavmi helâk olduktan sonra felaketten kurtulanlardan Semud, Sam ile Hicaz arasýndaki Hicr denilen yere yerleþti. Semud'un torunlarý Ad'in helâk olduðu yere gidip yerleþtiler. Reisleri de Cenda bin Amr isminde birisi idi. Zamanla bolluða kavuþup Ad kavmi gibi azdýlar. Taþlardan yaptýklarý putlara taptýlar. Ýþte bu diyarda Hz. Sâlih doðup büyüdü. Küçük yastan itibaren putlara tapmazdý, ve ileride kendisinin Semûd'e lâzým olabileceði için ona kimse bir þey diyemezdi. Azgýnlýklarýndan dolayý Allahü Teâlâ onlara Sâlih aleyhisselamý peygamber olarak gönderdi : « Biz Semûd kavmine kardeþleri Salih'i (gönderdik) » . Hz. Sâlih onlarý putlara tapmaktan men'edip azgýnlýklarýndan sakýndýrdý. Onlarý imâna davet edip Hz. Nuh'un dinini teblið etti. Birçok kavim gibi Semud'un çoðu Sâlih peygambere isyan, azý imân etti : «Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiþ birisin! Sen de ancak bizim gibi bir insansýn » . Bütün hakaretlere raðmen Hz. Sâlih onlarý Tatlý dille imâna çaðýrdý ise de Semud peygamberini büyülenmiþ yalancý ve büyüklenen diye itham etmeyi býrakmadý. Yüce Allah taþkýnlýklarýndan dolayý Semud'un kadýnlarýný kýsýr býraktý. Aðaçlar kuruyup meyve vermedi, hayvanlar yavrulamaz oldu. Bu durum karþýsýnda Sâlih âleyhisselama hâkâret edip onu ölümle tehdit ettiler. Peygamberliðinin kanýtý için ondan bir mucize isteyip, mucize gösterdiði takdirce ona inanacaklarýna söz verdiler. Kayadan bir deve meydana gelmesini istediler. Deve olmasýný istedikleri kaya büyüyüp gebe bir deve sekline döndü. Devenin yavrulamasý üzerine bazýlarý imân etti. Devenin memesinden akan sütten Semudlular kaplarýný doldurdular. Sâlih aleyhisselam devenin kayadan çýkmasý üzerine kavmine: « Ey kâvmim, Allah'a kulluk ediniz! O Allah ki, sizin için O'ndan baþka ibâdet edecek hiç bir ilâh yoktur. Onu kendi hâline býrakýnýz! Sakýn ona bir fenalýk etmeyiniz! Sonra sizi çok elemli bir azap yakalar. Ýþte su deve peygamberliðimin doðruluðuna bir delildir. Bu kuyunun suyunu nöbetle muayyen bir gün devenin içme hakký vardýr. Muayyen bir gün de sizin içme hakkýnýz vardýr. Sakin bu deveye fenalýk dokundurmayýnýz! Sonra sizi büyük bir günün azabý yakalar » . Ama Semudlular bunu dinlemeyip devenin ayaklarýný kesip öldürdüler: «Buna raðmen onlar deveyi kestiler; ama piþman da oldular» . Bu - iðrenç - iþi baþlarýnýn Kudar bin Sâlif isimli 9 kiþilik bir grup yaptý . Hz. Sâlih ile alay edip:'Eðer hakikaten peygamber isen bize vâd ettiðin azabý getir' dediler : « Büyüklük taslayanlar dediler ki: 'Biz de sizin inandýðýnýzý inkar edenlerdeniz. Derken o diþi deveyi ayaklarýný keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dýþarý çýktýlar da: Ey Sâlih! Eðer sen gerçekten peygamberdensen bizi tehdit ettiðin azabý bize getir, dediler» . Devenin bastýðý yerden kan fýþkýrdýðýný, aðaçlarýn yapraklarýnýn kýzardýðýný, kuyulardaki suyun kan kýrmýzýsý, yüzlerinin sapsarý olduðunu gördüler ve birbirlerine haber verdiler. Allahü Teâlâ Sâlih âleyhisselama o beldeyi terk etmelerini ve bir þiddetli azabýn geleceðini vahyetmesi üzerine Hz. Sâlih ve kendisine imân eden 4000 kiþi ile birlikte orayý terk ettiler. Semudlular ýn yüzleri ise kana boyanmýþ gibi kýpkýrmýzý, daha sonra da simsiyah oldu. Cebrail aleyhisselam onlarý bir sabah vakti sayha ile azablandýrdý. Semud'un muhkem binalarý bile kendilerini kurtarmadý ve onlar sayhanýn þiddetinden hepsinin ödleri patlayarak helâk oldu: «(Bu azgýnlara) azabým ve uyarýlarým nasýl oldu! Biz onlarýn üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan aðýlýna konan kuru ot gibi oldular » . Ancak birisi sayha'dan kurtulmuþtu. Bunun ismi Ebû Rigâl isminde birisi idi. Ebû Rigâl Semûd'un helâk olduðu sýrada Mekke-i Mükerremede Harem-Þerif'de idi. Bu sebepten dolayý ona musibetten bir þey isâbet etmedi. Günlerden bir gün Harem'den çýktýðýnda gökten bir taþ düþüp onu öldürdü. Resulallah Hicr'e uðradýðý vakit buyurdu ki: « Mucize istemeyiniz. Muhakkak ki Sâlih'in kavmi mucize istedi de, Allahü Teâlâ onlara deve gönderdi. Deve bu yoldan suya gider, su taraftan giderdi. Sonra onlar, Rablerinin emrinden (hak sözden) dönüp haddi aþtýlar. Allah'ýn hareminde olan bir kiþi dýþýnda (ve imân edenler müstesna) Semûd kavminden herkesi helâk eden bir sayha onlarý yakalayýverdi» Bunun kim olduðu sorusuna:« Ebû Rigâl'dir. Harem'den ciktiginda isâbet eden azâb ona da isâbet etti» dedi. Sâlih peygamber bundan sonra imân edenlerle birlikte Mekke veya Sam taraflarýna gitti (Elmalýya göre ise Filistin'e gitti) , Remle'de yerleþti. Mekke'de vefat edip Kâbe-i Muazzama yanýnda defn edildi. Hz. Sâlih'in deve mucizesinden hariç baþka mucizeleri þunlardý: -Sâlih peygamberin duasý üzerine- meyvesiz aðaçlarýn meyve vermesi, tastan su çýkmasý ve bir Semûd'lunun Hz. Sâlih'in çadýrýný yakmasý üzerine onun yanmamasý. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 Hz. LÛT (a.s) Kur'ân-ý Kerim'de geçen peygamberlerden biri Lût (a.s) ile birlikte Hz. Ýbrahim'in kardeþi Hârân'ýn oðludur. Lût (a.s), Ýbrahim (a.s) ile birlikte Harran'dan Filistin'e göç etti. Burada kýtlýk baþ gösterince Lût ve Ýbrahim (a.s.) beraberce Mýsýr'a gittiler. Bir süre sonra Mýsýr kralýnýn verdiði mal ve sürüleri yanlarýna alarak birlikte tekrar Filistin'e döndüler. Zamanla yerleþtikleri bölge, sürülerini almaz oldu. Hz. Lût bunun üzerine, amcasý Ýbrahim (a.s.)'ýn bölgesinden ayrýlýp Sedom þehrine yerleþti. Daha sonra bu þehre peygamber olarak gönderildi. Sedomlular bozuk ahlâklý, kötü niyet insanlar idi. Yol keserler, yolcularýn elinde avucunda ne varsa alýrlardý. Sedom halký dünyada daha önce kimsenin yapmadýðý sapýk iþleri, ahlaksýzlýklarý yapýyor, eþcinsel davranýþlarda bulunuyor, azgýnlýkta birbirleriyle yarýþ ediyorlardý. Hz. Lût, kavmini doðru yola davet ettiyse de aldýrmadýlar. Yaptýklarý kötü iþleri devam ettirdiler. Karýsý da ona inanmayanlardandý. Hz. Lût, "âlemlerden hiç kimsenin sizden önce yapmadýðý hayasýzlýðý mý yapýyorsunuz? Siz kadýnlarý býrakýp þehvetle erkeklere yaklaþýyorsunuz, doðrusu çok aþýrý giden bir milletsiniz" (el-A'raf, 7/80-81); "evet, siz cahil bir milletsiniz" (en-Neml, 27/55); "yol kesiyor ve toplantýlarýnýzda fena þeyler yapmýyor musunuz?" (el-Ankebût, 29/29) diyerek onlarý doðru yola davet etti, içinde bulunduklarý delâlet ve cehaletten kurtarmaða çalýþtý. Hz. Lût'un yaptýðý ikazlara aldýrmayan Lût kavmi de peygamberi yalanladý. Kardeþleri Lût onlara; "Allah'a karþý gelmekten sakýnmaz mýsýnýz? Doðrusu ben size gönderilmiþ güvenilir bir elçiyim. Artýk Allah'tan sakýnýn ve bana itaat edin. Buna karþý sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak âlemlerin rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattýðý eþleri býrakýp da, insanlar arasýnda, erkeklere mi yaklaþýyorsunuz? Doðrusu siz azmýþ bir milletsiniz"dedi (eþ-Þuara, 26/160-166). Bunun üzerine kavmi de ona cevaben. "Ey Lût! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksýn" (eþ-Þuara, 26/167). Doðru sözlü isen bize Allah'ýn azabýný getir" (el-Ankebût, 29/29) diyerek Hz. Lût ve kendisine inananlarla alay ettiler ve þehirden çýkarmak istediler (el-A'raf, 7/82), Lût Peygamber, kavminin azgýnlýklarýna karþý Allah'tan yardým istedi. "Rabb'im þu bozguncu kavme karþý bana yardým et" (el-Ankebut, 29/30); "Rabb'im, beni ve ailemi bunlarýn yaptýklarýndan kurtar" (eþ-Þuara, 25/169) diye dua etti. Bunun üzerine Allahü Teâlâ, Hz. Lût'un öðütlerine ve davetine uymayan kavmini yok etmek üzere "elçiler" (melekler) görevlendirdi. Melekler, önce Hz. Ýbrahim (a.s)'a uðradýlar ve orada Hz. Lût'un kavmini cezalandýrmak üzere geldiklerini söylediler. "Biz þüphesiz suçlu bir millete gönderildik. Lût'un ailesi (Hz. Lût'a inananlar) bunun dýþýndadýr. Karýsý hariç hepsini kurtaracaðýz. Karýsýnýn geride kalanlardan olmasýný gerekli bulduk" (el-Hicr,15/58-60). "Biz bu kasaba halkýný yok edeceðiz, çünkü oranýn halký zalim kimselerdir. Ýbrahim: "Ama Lût oradadýr" dedi. Elçiler (melekler): "Biz orada olanlarý daha iyi biliriz, onu ve geride kalanlardan olacak karýsý dýþýnda ailesini kurtaracaðýz" dediler" (el-Ankebût, 29/31-32). Melekler, Hz. Ýbrahim'den ayrýldýktan sonra Hz. Lût'un bulunduðu Sedom þehrine geldiler. Melekler gelince, Hazreti Lût onlarý tanýyamadý. Melekler ona. "Biz sadece þüphe edip durduklarý azabý getirdik, sana gerçekle geldik. Þüphesiz biz doðru söyleyenleriz" (el-Hicr, 15/63-64) diyerek kendilerini tanýttýlar. Melekler geldiðinde Hazreti Lût çok sýkýldý. "Bu çetin bir gündür" (Hûd 11/77) dedi. Sýkýlma sebebi, melekleri insan zannetmesi idi. Çünkü melekler genç ve yakýþýklý erkekler suretinde gelmiþlerdi. Hz. Lût, kavminin yaptýðý ahlâksýz hareketleri ve kötü huylarýný biliyordu. Korkusu bundandý. Misafirlerin geldiðini duyan "þehir halký sevinerek geldiler" (el-Hicr, 15/67). "Lût'un konuklarý olan melekleri elde etmeye (onlara tecavüz etmeye) kalkýþtýlar" (el-Kamer, 54/37). "Hz. Lût onlara: "Bunlar benim konuklarýmdýr; onlara karþý beni rüsvay etmeyin. Allah'tan korkun, beni utandýrmayýn" dedi" (el-Hicr, 15/68-69). Misafirlere dokunulmamasý için. Ey milletim iþte bunlar benim kýzlarým, onlar sizin için daha temizdir (size nikahlayabilirim). Konuklarýmýn önünde beni rezil etmeyin. Ýçinizde aklý baþýnda kimse yok mudur? dedi" (Hûd, 11/78). Sedom halký sapýklýktan baþka bir þey düþünmüyordu. "Andolsun ki senin kýzlarýnla bir iþimiz olmadýðýný biliyorsun: Doðrusu ne istediðimizin farkýndasýn" (Hûd, 11/79) diyerek bunu reddettiler. Hz. Lût, bu defa: "Keþki size yetecek bir kuvvetim olsa ve ya saðlam bir yere sýðýnsam" dedi (Hud, 11/80). Hz. Lût iyice sýkýlmýþtý. Bunun üzerine melekler; "Ey Lût! Biz rabbinin elçileriyiz, onlar sana iliþemeyecekler" (Hûd, 11/81) diyerek kimliklerini açýkladýlar ve onu teselli ettiler. Artýk Allah Teâlâ'nýn Lût kavmine takdir ettiði azabýn vakti gelmiþti. Melekler, Hazreti Lûta: "Geceleyin bir ara, ailenle beraber yola çýk. Karýnýn dýþýnda kimse geri kalmasýn. Doðrusu onlarýn baþýna gelenler onun baçýna da gelecektir. Vadeleri gün doðana kadardýr. Gün doðmasý yakýn deðil mi?" (Hîd, 11/81). "Bu kasaba halkýnýn yaptýklarý yolsuzluklardan ötürü gökten elbette bir azap indireceðiz" (el-Ankebût, 29/34). Sabahleyin Sedom müthiþ bir zelzele ile sarsýldý. Halkýn üzerine kime isabet edeceði yazýlý taþlar yaðdýrýldý. Böylece ahlâksýzlýklarýnýn cezasýný görmüþ oldular (Abdulfettah Tabbara, Ma'al Enbiya' Fil-Kur'an, s, 142-146; Muhammed Ahmed Cad, Kýsasu'l-Kur'ân, 68-76). Bundan sonrasý da Kur'an-ý Kerim'de þöyle anlatýlýr: "Buyurduðumuz gelince oralarýn altýný üstüne getirdik; üzerine de Rabbinin katýndan iþaretli olarak yýðýn yýðýn sert taþ yaðdýrdýk. Bunlar zalimlerden hiç bir zaman uzak olmayacaktýr" (Hûd, 11/82-83). "Tanyeri aðarýrken çýðlýk onlarý yakalayýverdi. Memleketlerini alt üst ettik; üzerlerine sert taþ yaðdýrdýk. Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardýr. O þehrin kalýntýlarý iþlek yollar üzerinde hâlâ durmaktadýr. Bunda inananlar için ibret vardýr" (el-Hicr, 15/73-77). "Bunun üzerine onu (Lût'u) ve ailesini kurtardýk. Yalnýz karýsýnýn geride kalanlardan olmasýný gerekli bulduk. Geride kalanlarýn üzerine bir yaðmur yaðdýrdýk. Uyarýlan, fakat yola gelmeyenlerin yaðmuru ne kötü idi" (en-Neml, 27/57-59). "Andolsun ki, sabah erken, önü alýnmaz bir azab baþlarýna geldi. Âzabýmý ve uyarýlarýmý dinlememenin sonucunu tadýn" dedik (el-Kamer, 54/38-39). Görüldüðü gibi, Lût'un kýssasýndaki en büyük özellik onun eþcinsellikle yaptýðý mücadeledir. Eþcinsellik Ýslâm'da en büyük günahlar arasýndadýr. Eþcinselliðe livata * yada lûtilik * denmesi, bu çirkin fiili ilk olarak bu kavmin iþlemesinden dolayýdýr. Yine görüldüðü gibi Kur'an-ý Kerim, bu iðrenç fiili yapanlarý kýnamakta ve faillerinin dünya ve ahirette büyük azap göreceklerini ifade etmektedir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . YAKUP A.S. Kurân'da adý geçen peygamberlerden biri. Ya'kûb (a.s)'in soyu, Ýshâk (a.s) vasýtasýyle Ýbrahim (a.s)'a dayanmaktadýr. O, Ýshak (a.s)'in ve Ýshak (a.s) da Ýbrahim (a.s)'in oðludur. Annesinin adý Refaka'dir. Kardeþi Ays ile beraber, ikiz olarak doðmuþtur. Kardeþinin ardýndan doðduðu için ona Ya'kûb denmiþtir. Ya'kûb (a.s)'in diðer bir adý da Ýsrail'dir. Kardeþi Ays'tan kaçarak dayýsýnýn yanýna giderken gündüzleri saklanmýþ ve geceleri yürümüþtür. Bundan dolayý kendisine Ýsrâil denmiþtir. Kelime olarak Ýsrâil geceleyin (Allah'a) yürüyen demektir (et-Taberî, Tarih, Mýsýr 1326, I,162 vd.). Ya'kûb (a.s)'in doðumu ve peygamberliði daha önceden müjdelenmiþti. Onun bu durumu Kurân'da söyle haber verilmiþtir: Biz ona (Ýbrahim (a.s)'in hanýmýna) Ýshâk'i müjdeledik. Ýshâk'ýn ardýndan da (torunu) Yâkub'u"(Hûd, 11/71). Bu âyette ayný zamanda, Yakûb (a.s)'in yukarýda sunulan soyu da dile getirilmiþtir. Ya'kûb (a.s), önce dayýsý Lebân'ýn büyük kýzý Leyya ile ve ondan sonra da küçük kýzý Râhil ile evlenmiþtir. Leyya'dan Rabil, Yehuza, sem'ûn ve Lavi adýndaki oðullarý doðmuþtur. Râhil'den de Yûsuf ve Bünyamin dünyaya gelmiþtir. Ya'kub (a.s)'in diðer iki hanýmýndan altý oðlu daha vardý. Toplam on iki erkek evlada sahipti (ibn Kuteybe, Kilabu'l-Meârif, Beyrut 1970,19; ibn Haldun, Tarih, Beyrut, 1971, I, 39). Kur'ân'ýn birçok yerinde Ya'kûb (a.s)'in peygamberliðinden ve çeþitli faziletlerinden bahsedilmektedir. Onun peygamberliðini dile getiren bazý âyetlerin meâli þöyledir: Nihayet (Ýbrahim) onlardan ve Allah'ýn dýþýnda taptýklarý þeylerden uzaklaþýp bir tarafa çekildiði zaman, biz ona Ýshâk'ý ve Yakub'u baðýþladýk ve her birini peygamber yaptýk. Onlara rahmetimizden baðýþta bulunduk ve kendilerine güzel ve üstün bir þan, þöhret nasip ettik" (Meryem, 19/49, 50). "Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiðimiz gibi, ona da vahyettik. Nitekim Ýbrahim'e, Ýsmail'e, Ýshak'a, Yâkub'u, torunlarýna, Ýsâ'ya, Eyüb'e, Yûnus'a, Harun'a, Süleyman'a da vahyetmiþ ve Davud'a da Zebur'u vermiþtik" (en-Nisâ, 4/163). Ya'kub (a.s)'in kuvvetli, basiretli ve halis (samimi) bir kiþiliðe sahip olduðunu anlatan bazý âyetlerin meâli de þöyledir: Kuvvetli ve basiretli kullarýmýz Ýbrahim'i, Ýshâk'ý ve Yakûb'u da an. Biz onlarý ahiret yurdunu düþünme özelliðiyle temizleyip, kendimize hâlis kul yaptýk" (Sâd, 38/45, 46). O, diðer peygamberler gibi Allah'ýn hidâyetine erdirilen ve güzel davranan yüce bir kiþi idi. Kurân'da bu hususta söyle buyurulmaktadýr: "Biz ona (Ýbrahîm'e) Ýshâk'ý ve Ýshâk'ýn oðlu Yakûb'u da hediye ettik. Hepsine de doðru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nûh'a ve onun soyundan Dâvud'a, Süleyman'a, Eyyûb'e Yûsuf â Musa'ya ve Harûnâda yol göstermiþtik. Biz güzel davrananlara böyle karþýlýk veririz" (el-En'âm, 6/84) Bir de Ya'kub (a.s) rüya tabir etmeyi de bilirdi. Yüce Allah Kur'ân-ý Kerîm'de bu hususu söyle haber vermiþtir: "Hani bir zaman Yûsuf babasýna: Babacýðým, ben (rüya) on bir yýldýz, güneþi ve ayý gördüm. Bunlarýn hepsinin bana secde ettiklerini gördüm, demiþti. (Babasý Ya'kub ona söyle demiþti): Yavrum, rüyaný kardeþlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü þeytan, insana apaçýk bir düsmandýr! Böylece Rabb'in seni seçecek ve sana rüyada görülen olaylarýn yorumunu (veya Allah'ýn kitabýnýn ve peygamberlerin sünnetlerinin inceliklerini) öðretecek. Sana ve Ya'kûb soyuna nimetini tamlayacaktýr. Nasýl ki atalarýn Ýbrahim'e, ve Ýshâk'a da nimetini tamamlamýþtý. þüphesiz Rabb'in bilendir, hikmet sahibidir" (Yûsuf, 12/4, 5, 6). Ya'kûb (a.s) bitmeyen tükenmeyen güzel bir sabra sahipti. O, sabrýyla ve ümidiyle örnek bir peygamberdi. Kendisi, evlât acýsý ve evlât ihanetiyle imtihan edildi. Kurân'da, onun hayatý, Yûsuf (a.s)'in hayatý ile iç içe anlatýlmýþtýr Ya'kûb (a.s)'in gözlerinin kaybolmasýna, saçlarýnýn aðarmasýna ve belinin bükülmesine sebep olan bu evlât imtihaný ve onun örnek sabrý, Kurân'da söyle haber verilmiþtir: "(Ya'kûb kendisine hiyanet eden çocuklarýna þöyle dedi): Herhalde, nefisleriniz size bu iþi süsleyerek sizi ona sürükledi. Artýk bana güzelce sabretmek kalýyor. Belki de Allah, onlarýn hepsini bana getirir. Çünkü O, bilendir, herþeyi hikmetle (yerli yerince) yapandýr. Ve yüzünü onlardan çevirdi de: "Ey Yûsuf üzerindeki tasam (gel, gel tam senin gelme zamanýndýr)! " dedi ve tasadan gözlerine ak düþtü. (Acýsýný) yutkunuyor (açýða vurmamaya çalýþýyordu). Dediler ki: "Vallahi sen, Yûsuf'u ana ana hasta olacaksýn, yahut öleceksin!" (Ya'kûb aleyhisselâm onlara): "Ben üzüntü ve tasamý yalnýz Allah'a þikayet ederim ve Allah tan sizin bilmediðiniz þeyleri bilirim" dedi. (Ondan sonra söyle devam etti): "Ey oðullarým, gidin, Yûsuf'u ve kardeþini araþtýrýn. Allah'ýn rahmetinden ümit kesmeyin. Zira, kafir kavimden baþkasý Allah'ýn rahmetinden ümit kesmez!" (Ya'kûb'un oðullarý tekrar Mýsýr'a Yûsuf'un yanýna döndüklerinde dediler ki: "Ey vezir, bize ve çocuklarýmýza darlýk dokundu, deðersiz bir bir sermaye ile geldik. Ama sen bizim için tam ölçü ver, bize tasadduk eyle. Çünkü Allah, tasadduk edenleri mükafatlandýrýr." (Yûsuf) dedi: "Sizler cahil iken, Yûsuf'a ve kardeþine yaptýðýnýz(ýn kötülüðünü) bildiniz mi (bundan tevbe ettiniz mi)?" "A, yoksa sen, sen Yûsuf' musun?" dediler. "Ben Yusuf'um, bu da kardeþindir" dedi (ve söyle devam etti): "Allah bize lütfetti. (Bizi korudu, yüceltti). Kim (Allah'tan) korkar ve sabrederse, þüphesiz Allah, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez" "Vallahi, Allah seni bizden üstün kýldý. Doðrusu biz suç islemiþtik! dediler (Yûsuf onlara): "Bu gün sizi kýnama yok. Allah sizi baðýþlar. O, merhametlilerin merhametlisidir. simdi su gömleðimi götürün, babamýn yüzüne koyun da gözü açýlsýn. Ve bütün ailenizle birlikte bana gelin" dedi. Kervan (Mýsýr'dan) ayrýlýp yola koyulunca, babalarý, (yanýnda bulunanlara): "Eðer bana bunak demezseniz, (inanýn ki) ben Yûsuf'un kokusunu duyuyorum"dedi. "Vallahi sen hâlâ eski þaþkýnlýðýn içindesin" dediler. Müjdeci gelip de (Yûsuf'un gömleðini) (Ya'kûb)'un yüzüne koyunca, derhal (gözü açýldý), görür oldu. "Size demedim mi ben, Allah'tan sizin bilmediðiniz þeyleri bilirim?" dedi. (Oðullarý): "Ey babamýz, bizim için günahlarýmýzýn baðýþlanmasýný dile. Gerçekten biz günah iþledik"dediler. (Ya'kub onlara): "Sizin için Rabb'ime istiðfar edeceðim. þüphesiz O, baðýþlayan, esirgeyendir"dedi. (Hep beraber Mýsýr'a hareket ettiler.) Nihâyet Yûsuf'un yanýna vardýklarýnda, (Yûsuf) ana-babasýný kendisine çekip kucakladý ve: Allah'ýn dileðiyle, güven içinde Mýsýr'a girin!"dedi. Anasýný babasýný tahtý üstüne çýkardý ve hepsi onun için secdeye kapandýlar (ona kavustuklarý için Allah â þükür secdesi yaptýlar veya onun önünde saygý ile eðildiler. Yûsuf: "Babacýðým, iþte bu, önceden (gördüðüm) rüyanýn yorumudur. Rabb'im onu gerçek yaptý. Bana iyilik etti. Zîra þeytan, benimle kardeþlerim arasýna fitne soktuktan sonra, O, beni zindandan çýkardý. Sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabb'im, dilediði þeyi çok ince düzenler. O (her tedbiri) bilen, her þeyi yerli yerince yapandýr" dedi. "(Yûsuf, 12/83-100). Bu âyetlerde de ifade edildiði gibi, Ya'kûb (a.s)'in çocuklarý, neticede yaptýklarýna piþman oldular. Babalarýndan ve kardeþleri Yûsuf (a.s)'dan özür dilediler. Babalarý Ya'kûb (a.s) ve kardeþleri Yusuf (a.s) onlarý baðýþladýlar ve onlar için Allah'a yalvarýp dua ettiler. Cebrâil (a.s), Ya'kûb (a.s)'a gelerek, çocuklarý için yaptýðý duasýnýn kabul edildiðini ve çocuklarýnýn Allah tarafýndan baðýslandýklarýný müjdeledi (es-Salebî, el-Arais, Mýsýr 1951,140 vd.). Yak'ub (a.s) da diðer peygamberler gibi insanlarý Allah'a inanmaya ve O'na ibadet etmeye çaðýrdý. Kendisi bu yolda fevkalade örnek bir hayat yaþadý. Kur'ân-ý Kerîm'de bildirildiði gibi, Yakub (a.s), Ýbrâhim (a.s)'in yaptýði gibi, ruhunu teslim etmeden önce, çocuklarýna vasiyette bulundu: "O zaman (Yâ'kûb), oðullarýna; "Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?" demiþti. (Onlar da): "Senin Rabb'in ve atalarýn Ýbrâhim, Ýsmâil ve Ýshâk'ýn Rabb'i olan tek Allah'a kulluk edeceðiz. Biz O'na teslim olanlarýz" dediler" Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . ÞUAYB A.S. Kuran'da adý geçen peygamberlerden. Medyen ve Eyke halkýna peygamber olarak gönderildi. Bu iki ülkede ayrý ayrý mücadelede bulundu. Bu iki toplumla yaptýðý mücadelesi, çeþitli ayetlerde geçmektedir. Medyen ve Eyke, daðlýk ve ormanlýk olan iki ülke idi. Medyen topraklarý, Hicaz'ýn kuzey batýsýn da, oradan Kýzýldeniz'in doðu sahiline, güney Filistin'e, Akabe Körfezi'ne ve Sina Yarýmadasý'nýn bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alýr. Kur'an'ýn Medyen halký hakkýnda anlattýklarýnýn önemini kavramak için, bu insanlarýn, Hz. Ýbrahim'in üçüncü hanýmý Katurah'tan olma oðlu Midyan'ýn soyundan geldikleri iddialarina dikkat edilmelidir. Doðrudan doðruya onun neslinden gelmemiþ olduklarý halde, tümü onun soyundan olduklarýný iddia etmiþlerdir. Çünkü eski bir geleneðe göre, büyük bir zata baðlý olan herkes, daha sonra yavaþ yavaþ onun torunlarý arasýnda sayýlmaya baþlanýrdý. Nitekim Hz. Ýsmail'in (a.s) soyundan gelmemesine raðmen bütün Araplara "Ýsmailoðullarý" denmiþtir. Hz. Yakub (a.s)'in soyu (israiloðullarý) için de durum aynýdýr. Ayni þekilde, Hz. Ýbrahim (a.s)'in çocuklarýndan biri olan Midyan'ýn etkisi altýna giren tüm bölge halkýna Bena Medyen (Medyenogullari) ve onlarýn oturduðu yerlere de, Medyen bölgesi dendi (ez-Zirikl, Kâmûsû'l-A'Iâm, VI, 4244; Yakut el-Hamev, Mu'cemü'l-Büldan, Beyrut 1956, V, 77). Þuayb (a.s), Hz. Ýbrahim'in torunlarýndan Mikâil'in oðludur. Annesi ise Hz. Lut'un kýzýdýr (et-Taber, Tarih, Misir 1326,I, 167; es-Sa'leb, el-Arâis, Mýsýr 1951, s. 164; M. Asým Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 1990, I, 327). Yüce Allah'tan Þuayb (a.s)'a kitap veya sahife gönderilmedi. O, Âdem, Þit, Ýdris, Nuh ve Ýbrahim'e indirilen sahifeleri okudu ve onlarla tebliðde bulundu (Ibn Asakir, Tarih, Beyrut 1979, VI, 322). Þuayb (a.s) büyük bir hatipti. insanlarý güzel söz ve nasihatlarla aydýnlatmaya çalýþtý. Dolayýsýyla ona peygamberler hatibi denilmiþtir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire 1977, II, 118). Þuayb (a.s) ayný zamanda Musa (a.s)'in kayýnpederi idi. Kýzý Safura'yý Musa (a.s) ile evlendirmiþti (ibnü'l Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, 177). Þuayb (a.s)'in Peygamber olarak Medyen'e gönderilmesi ve Medyenlilerle mücadelesi, Kuran'da söyle bildirilir: "Medyen'e de kardeþleri Þuayb'ý (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin ondan baþka ilahýnýz yoktur. Size Rabbinizden açýk bir delil geldi. Ölçüyü ve tartýyý tam yapýn, insanlarýn eþyalarýný eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayýn. Eðer inanan (insan)lar iseniz böylesi sizin için daha iyidir!... Ve her yolun baþýna oturup da tehdit ederek insanlarý Allah yolundan çevirmeðe ve O (Allah yolu)nu eðriltmeye çalýþmayýn. Düþünün siz az idiniz, O sizi çogalttý ve bakýn bozguncularýn sonu nasýl oldu!... Eðer içinizden bir kýsmý benimle gönderilene inanmýþ, bir kýsmý da inanmamýþ ise, Allah aramýzda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en iyisidir" (el-A'raf, 7/85,86,87). Görülüyor ki Þuayb (a.s) onlarý Allah'a kulluk etmeye, insan Haklarýna saygýlý olmaya, her türlü bozgunculuktan uzak durmaya ve bu yolda sabýrla hareket etmeye davet ediyordu. Fakat Medyen halký Þuayb (a.s)'in nasihatlerini dinlemediler ve kötü hareketlerinde daha ileri gittiler. Onlarýn bu isyan ve sapkýnlýklarý, Kuran'da þöyle haber verilir. "Dediler ki: Ey Þuayb, senin söylediklerinden çoðunu anlamýyoruz, biz seni içimizde zayýf görüyoruz. Kabilen olmasaydý, seni mutlaka taslarla(öldürür)dük! Senin bize karþý hiç bir üstünlüðün yoktur!" (Hd 11/91). Þuayb (a.s) onlarýn bu taþkýnlýklarýna karsý nasihat ediyor ve onlarý büyük bir azap ile kokutuyordu: (Þuayb onlara de ki): Ey kavmim, size göre kabilem Allah'tan daha mý üstün ki, O'nu arkanýza atýp unuttunuz? þüphesiz Rabbim, yaptýklarýnýzý kuþatýcýdýr. (Ondan bir þey gizli kalmaz.) Ey kavmim, olduðunuz yerde (yaptýðýnýzý) yapýn, ben de yapýyorum. Yakýnda kime azabýn gelip kendisini rezil edeceðini ve kimin yalancý olduðunu bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle beraber gözetmekteyim."(Hd, 11/92-93) Her türlü mücadelede, teblið ve nasihate raðmen, Allah'ýn emirlerini dinlemeyen, zulüm, taþkýnlýk ve kötülükte ýsrar eden Medyen halký, azabý hak etmiþti: Derken o (müthiþ) sarsýntý onlarý yakalayýverdi, yurtlarýnda diz üstü çöke kaldýlar. Þuayb'ý yalanlayanlar, sanki yurtlarýnda hiç oturmamýþ gibi oldular. Þuayb'ý yalanlayanlar... iste ziyana uðrayanlar, onlar oldular" (el-A'raf, 7/91-92). Medyen halký, kafirlerin kaçýnýlmaz sonu olan azaba maruz kaldýktan sonra Þuayb (a.s) onlara acýmýþtý. Bu durum, Kuran'da söyle bildirilir: (Þuayb), onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim, ben size Rabbimin gönderdiði gerçekleri duyurdum ve size öðüt verdim. Artýk kâfir bir kavme nasýl acýrým!.." (el-A'raf, 7/93) Buna göre, Allah'ýn emirlerini dinlememede ýsrar eden ve bunun neticesinde Allah'ýn azabý ile cezalandýrýlanlara acýmamak gerekir. Çünkü bu cezayý hak etmiþ oluyorlar. Þuayb (a.s) Medyenlilerle beraber, Eyke halkýna da peygamber olarak gönderilmiþti. Onlarla da önemli mücadelelerde bulundu. Onlarla olan mücadelesi ve onlarýn isyankârlýðý, Kuran'da þöyle özetlenmektedir. Gerçekten Eyke halký da zalim kimselerdi" (el-Hasr, 15/78). Eyke halký da gönderilen elçileri yalanladý. Þuayb, onlara demiþti ki: (Allah'ýn azabýndan) korunmaz misiniz? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. Artýk Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karþý bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnýz alemlerin rabbine aittir. Ölçüyü tam yapýn, eksiltenlerden olmayýn. Doðru terazi ile tartýn. insanlarýn haklarýný kýsmayýn. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karýþýklýk çýkarmayýn, Sizi ve önceki nesilleri yaratan(Allah)tan korkun" (es-suar, 26/176,177,178,179,180,181,182,183,184). Eykeliler, Þuayb (a.s)'in telkinlerine karþý ters hareket ettiler. Söz dinlemeyip isyanda bulundular. Hatta, Þuayb (a.s)'a hakaret ettiler. Onlarýn bu isyaný, Kuran'da söyle dile getirilir: "Dediler: Sen iyice büyülenmiþlerdensin. Sen de bizim gibi bir insansýn, biz seni mutlaka yalancýlardan sanýyoruz" (es-þuarâ, 26/185, 186) . Eykeliler bununla bile yetinmediler. Azab isteyecek kadar, ileri gittiler: "Eger doðrulardansan, o halde üzerimize gökten parçalar düþür" (es-þuarâ, 26/187) diyerek Þuayb (a.s)'a meydan okudular. Þuayb (a.s) onlara söyle cevap verdi: "Rabbim, yaptýðýnýzý daha iyi bilir" (es-þuara, 26/188). Yüce Allah da, onlara verilen azabý, söyle haber veriyor: "O'nu yalanladýlar. Nihâyet o gölge gününün azabý, kendilerini yakaladý. Gerçekten o, büyük bir günün azabý idi. Muhakkak ki, bunda bir ibret vardýr. Ama yine çoklarý inanmazlar" (es-þuarâ, 26/189, 190). Ayette söz konusu olan "gölge gününün azabý" hakkýnda, müfessirler söyle bir açýklamada bulunuyorlar: Eykeliler azap isteyince, Güneþ yedi gün müthiþ bir sýcaklýk yaydý. O sýrada gökyüzünde bir bulut belirdi ve serin bir rüzgar esti. Eyke'liler bulutun gölgesinde toplandýlar. Birden o buluttan bir ateþ indi ve Eyke halký yeryüzünden silindi (el-Beydav, Envaru't-Tenzl, Misir 1955, II, 84). Medyen ve Eyke halký Hz. Þuayb'ý dinlemediler ve bunun neticesinde, yukarýda sunulan âyetlerde ifâde edildiði gibi helâk oldular. Allah'ý dinlememenin, peygambere uymamanýn ve yanlýþ yollara sapmanýn cezasýný buldular. Þuayb (a.s), kendisine uyanlarla birlikte Mekke'ye gidip yerleþti. Orta boylu, buðday benizli biri olan Þuayb (a.s), hayatinin sonuna doðru gözlerini kaybetmiþti, amâ olarak yaþýyordu. Mekke'de vefât etti. Türbesinin, Kâbe'nin batýsýn da, Darünnedve ile Benu Semh kapýsýnýn arasýnda olduðu rivâyet edilir (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I, 167; Ibn Kuteybe, Kitabü'l-Maârif, Beyrut 1970, s. 19: Ibn Asakir, Tarih, Beyrut, 1979, VI, 322). Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 26. November 2008 H Z . HIZIR A.S. Hz. Mûsâ döneminde yaþamýþ ve peygamber olmasý kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir þahsiyet. Kur'âný Kerîm'de, Hýzýr (a.s.)'in isminden açýkça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kýssadan "Katýmýzdan kendisine bir rahmet verdiðimiz ve kendisine ilim öðrettiðimiz kullarýmýzdan bir kul..." (18/65) diye sözü edilen þahsýn Hýzýr (a.s.) olduðu anlaþýlmaktadýr. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu þahsýn Hýzýr olduðu açýkça belirtilmiþtir (bk. Buhârî, ilm 16, 44, Tefsîru'l-Kur'ân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf 2-4; Müslim, Fedâil 170-174). Bu rivayetlere göre bir gün Hz. Mûsâ isrâil oðullarý arasýnda vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadýðý sorulmuþtu. Hz. Musâ: "Hayýr, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-ý Hak bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavuþum yerinde) kullarýndan salih bir kul olan el-Hadir (Hýzýr)'in kendisinden daha âlim olduðunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanlý ile Hýzýr'i bulmak üzere uzun bir yolculuða çýktý. ikisi, iki denizin birleþtiði yere ulaþýnca, yolculukta yemek üzere azýk olarak yanlarýna aldýklarý balýklarýný unutmuþlardý ve Balýk bir delikten kayýp denizi boylamýþtý. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklaþtýktan sonra yemek için delikanlýdan balýðý çýkarmasýný istediði zaman balýðýn denize dalýp kaybolduðunu fârk ettiler. Hz. Mûsâ'nýn Hýzýr'ý bulmasýnýn alâmeti, bu balýðýn kaybolmasý olduðundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hýzýr (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz. Musa'nýn Hýzýr ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatýlan yolculuðu baþladý. Hz. Musa'nýn yolculuðunda azýk olarak taþýdýðý balýðýn Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalýp kaybolmasý, bazý rivayetlerde ve çeþitli Ýslâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat olduðu, ölüleri bile canlandýran, içenleri ölümsüzleþtiren bir hayat iksiri olduðu seklinde izah olunmuþ, burada balýðýn canlanýp denize dalmasý meselesinde bir peygamberin hayatýnýn ve Cenâb-ý Hakk'ýn kudretinin söz konusu olduðu unutulmuþtur. Buna baðlý olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yaþayan birisi olarak Hýzýr (a.s.)'a da ölümsüzlük isnâd edilmiþ ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmiþtir. Hýzýr aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculuðunu Kur'ân-ý Kerîm kýsaca þöyle anlatýr: Hýzýr (a.s.), yolculukta karþýlaþacaklarý olaylara Musa peygamberin sabredemeyeceðini kendisine hatýrlatmýþ ve O'ndan sabýr için söz almýþtýr (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmiþlerdi. Hýzýr (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmýþtýr. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demiþtir: "Gemiyi, yolcularýný boðmak için mi deldin? Doðrusu çok kötü bir iþ yaptýn" (el-Kehf; 18/71). Yolculuðun sonunda, ilk bakýþta görünmeyen ve perde arkasý bilgi niteliðindeki sebebi Hýzýr (a.s.) þöyle belirtir: "O, deldiðim gemi, denizde çalýþan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuða devam ederse, ileride her saðlam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanlarý) vardýr" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sýrasýnda, diðer çocuklarla oynamakta olan bir çocuðu öldürdü. Musa (a.s.): "Kýsas olmadan, masum bir cana nasýl kýyarsýn? Doðrusu çok kötü bir iþ yaptýn, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocuðun bu erken yaþta vefat ettirilme sebebi Hýzýr (a.s.) tarafýndan þöyle açýklandý: "Öldürdüðüm erkek çocuða gelince; onun anne ve babasý mü'min kimselerdi. ileride onlarý isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbý Hak'kýn, anne-babanýn hayýrlý kimseler olmasý sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sýkýntýlara sokacak bir çocuðu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayýrlý bir evlâdýn verilmesinin, gerçekte o aile için " hayýr" olduðuna iþaret ediliyor. Yolculuðun üçüncü merhalesi Kur'an'da söyle anlatýlýr: "Musa ve salih kul yollarýna devam ettiler. Sonunda bir köye varýp, halkýndan yiyecek istediler. Halk ise onlarý misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yýkýlmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu doðrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karþýlýk bir ücret alýrdýn, dedi. Salih kul þöyle dedi: iþte bu seninle benim aramýzýn ayrýlmasý demektir. Sabredemediðin þeylerin içyüzünü sana anlatacaðým" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (Hýzýr) söyle açýklar: "Bu ev, þehirde iki yetim çocuðun idi. Duvarýn altýnda kendilerine ait bir hazine vardý. Bunlarýn babalarý salih bir kimseydi. Rabbin, onlarýn rüþtlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çýkarmalarýný istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunlarý kendiliðimden deðil, Allâh'ýn emriyle yaptým. iþte, sabredemediðin þeylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82). Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanlarýn günlük hayatta karþýlaþtýklarý bir takým olaylarýn, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asýl perde arkasýnýn bulunduðu anlaþýlmaktadýr. Bazen þer olarak görülen olaylarýn arkasýndan büyük hayýrlarýn ortaya çýktýðý görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle buyurulur: "Hoþumuza gitmediði halde, savaþmak size farz kýlýndý. Belki de hoþumuza gitmeyen bir þey sizin için daha hayýrlýdýr. belki hoþunuza giden bir þey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216). "... Eðer karýlarýnýzdan hoþlanmýyorsanýz. olabilir ki, hoþunuza gitmeyen bir þeyde Allah, sizin için çok hayýr takdir etmiþtir. " (en-Nîsâ, 4/19). Rasûlullah (s.a.s.), Hýzýr(a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuðu sýrasýndaki bir konuþmayý söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasýyla su alýp, gemiye konmuþtu. Hýzýr (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek þöyle dedi: Allah'ýn ilmi yanýnda, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttiði su kadar bir þeydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. Ibn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, Ýstanbul 1985, V,172-185). Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.