Adem Geschrieben 26. August 2008 Teilen Geschrieben 26. August 2008 Ramazanýn Tespiti Nasýl Olur? Ramazanýn Tespiti Nasýl Olur? Ru´yetle mi, Hesapla mý? Özellikle yetmiþli yýllardan beri Ramazan´ýn ve buna baðlý olarak da diðer kameri aylarýn ve Kurban Bayramýnýn tespiti konusunda Müslümanlar arasýnda hoþ olmayan bir ayrýlýðýn yaþandýðýný herkes bilmektedir. Bu ayrýlýðýn birden çok sebebinin olduðu gözlemlenmiþtir. Bazý çevreler meseleyi siyasi olarak ele alýrken, bazýlarý ideolojik yaklaþýmlarda bulunmakta, bir kýsým insanlar da ilim adýna çok basit þeyler söyleyebilmektedirler. Bunlarýn yanýnda, baþýndan beri ilmi bir düzey tutturanlar da olagelmiþtir. Ancak bu sonuncular hem çok azdýrlar, hem de halk kitlelerine etki edecek özelliklere sahip deðildirler. Konuyu siyasi olarak ele alanlarýn baþýnda Suudi Arabistan gelmektedir. Sanýldýðý kadarýyla iki sebepten ötürü baþýndan beri bu ülke hep farklýlýðýný korumuþtur: Muhtemelen Ýslamýn temsilciliðini kaptýrmamak ve böylece bölge halklarý üzerindeki etkisini korumak istemiþtir. Sosyal hayatta çok etkili olmayan ama sansasyon yaratacak olan bu konuyu farklý biçimde gündemde tutarak kendi halkýna Þeriatýn gerçek koruyucusu olduðu mesajýný vermek ve þirin görünmek istemiþtir. Böylece de sosyal hayatýn asýl önemli sahalarýndaki din dýþý tasarruflarýný gizlemek istemiþtir. Konuyu ideolojik olarak ele alanlar daha çok bizdeki bazý marjinal gruplardýr. Onlar da sýrf Düzene ve onu temsil eden Diyanete bir tepki olsun diye ya Suudi Arabistan´a uyarak oruca baþlamýþ ve bitirmiþlerdir, ya da çok basit tespit yollarýyla çoðu kez hataya düþmüþlerdir. Bu gruplarýn ilmiyye si de doðruyu bulmak için deðil de belirlenen görüþü teyit için ideolojik bir fýkýh anlayýþýyla, güya bazý araþtýrmalar yapmýþlardýr. Doðrusunu söylemek gerekirse, yetmiþli yýllarýn sonlarýna doðru bu mesele gündeme geldiðinde gençliðin verdiði tepkisel davranýþlarla bizler de heyecan yaþamýþ birkaç yýl Ramazan´ý ve bayramý oradan buradan gelen haberlerle baþlatmýþ ya da bitirmiþtik. Ancak bu haberlerde dikkati çeken husus bunlarýn hep miþ li haberler olmasý idi. Mesela, Malatya´da hilali görmüþler. Almanya´dan telefon gelmiþ, yarýn Ramazan imiþ. Suudi Arabistan´da hilal görülmüþ ve bayramýn yarýn olduðunu ilan etmiþler. Falan Hoca Efendi oruc tutmaya baþlamýþ, ya da tutun demiþ... gibi haberler yayýlýr dururdu. Haksýzlýklara ve rejimin Müslümanlara karþý olumsuz olarak gördükleri tavýrlarýna kýzan bir takým kimseler de, muhtemelen sýrf bu tepkinin sonucu olarak bu haberlere bakýyor ve onlara göre hareket ediyorlardý. Bunu yaparken de ilk bakýþta makul gibi görünen þöyle bir gerekçe ileri sürüyorlardý: Bizdeki sistem, ya da bu iþle ilgili çevreler bu konuda dinin ne dediðini tespit etme gibi bir hedef gözetmiyorlar. Suudi Arabistan ise bu iþi þeriata göre yaptýðýný iddia ediyor. Binaenaleyh, dinin doðrusunu bulma gibi bir derdi olmayanlara uyarak isabet etme ihtimaline karþýlýk, böyle bir hedefi olanlara uyarak isabet etmeme ihtimali daha iyidir. Eðer mesele hep ihtimalli kalmýþ olsaydý bu akýl yürütmenin bir mantýðý olabilirdi. Ancak göreceðimiz gibi, konu erbabýnca bilinemeyecek bir kapalýlýkta deðildir. Binaenaleyh, pireye kýzýp yorganý yakmak akýllýlýk olmamalýdýr. Bu iþin aslýný bilen çok fazla insan yoktu. Doðrusu bu, sýradan insanlar için kolay bilinecek bir mesele de deðildi. Fýkýh ve usul-ü fýkýh hakkýnda geniþ bilgiyi gerektiriyordu. T.C Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý´nýn bu konuda iþin baþýndan beri olumlu bir tavýr aldýðý söylenebilir. Ancak o da temsil ettiði insanlarýn gönlünü alamamýþtý ve onlarý bilgilendirme yerine hep kontrol etme görevi üstlendiði kanaati, dindar kesimde hakim olmuþ ve inanýlýrlýðýný yitirmiþti. Sonra Suudi Arabistan´da bulunma fýrsatý elde ettik ve oradaki idarecilerin de halkýn inançlarýný saðlam bir þekilde yaþamalarý konusunda bizdekilerden farklý bir endiþe taþýmadýklarýný, iþin siyasý rantýný hesap ediyor izlenimi verdiklerini gördük. Orada da haberlerin hep miþ´li olduðuna þahit olduk. Derken konuya eðilme gereði duyduk ve meselenin her yönünü gözden geçirmeyi ve gerekli bilgileri ideolojik olmayan (yani önceden belirlenen bir ön kabulü ispat için uðraþmayan) bir bakýþla, öncelikle kendimiz için öðrenmeyi hedefledik. Vardýðýmýz sonuçlarýn üzerinden sekiz-on sene geçince ve kanaatimiz her gün daha da netleþince düþündüklerimizi yazmak zamaný geldiðine inandýk ve yazdýk. Böylece, muhtemel yanlýþlarýmýz konusunda ikaz ve düzeltme alma þansýný da elde etmek istedik. Konuyu Ele Almadaki Usul Konunun sýhhatli bir þekilde tartýþýlabilmesi için öncelikle usul konusunun halledilmesi gerektiði kanaatindeyiz. Mesela bu konuyu tartýþanlarýn þu noktalarda belli bir karara varmýþ olmalarý gerekir: Fýkýh dediðimiz þey acaba kitaplarda bulunanlar mýdýr? Dolayýsýyla fakîh, onlarý bulabilen ve anlayan insan mýdýr? Ya da ister dünyaya, ister ibadetlere iliþkin olsun, fakihlerin her söyledikleri, her zaman ve her þahýs için geçerli midir? Bunu böyle kabul etmek, geçmiþe ve onlara karþý saygýlý olmak mýdýr? Bu sorulara olumsuz cevap verenler geçmiþe saygýsýzlýk ve ictihada kalkýþmak suçlarýyla yargýlanmalý mýdýrlar? Hadisleri ve daha genel anlamda sünneti anlamak nasýl olmalýdýr? Acaba onlarý Kur´ân´ý anlamada baþvurulan lafzî yoruma tabi tutabilir miyiz? Tek tek her hadis diðer hadislerden ve baþka delil ve karinelerden baðýmsýz olarak anlaþýlýp onunla amel edilebilir mi? Ve ya, öyle ya da böyle, hadisler bize hilali görerek baþlama dýþýnda bir tespitin caiz olmadýðýný söylüyor mu? Ay´ýn seyri her zaman ve isabetli bir þekilde tespit edilebilir mi? Ya da Güneþ´in seyri zaman tayininde bir ölçü olduðu gibi, Ay da bunun için bir ölçü olabilir mi? Yani, ayýn hareketlerinde hesapla davranýlmamasý onun hareketlerinin ve nereden gideceðinin bilinememesinden midir? Görüldüðü gibi, konunun pek çok yönü vardýr ve bunlarýn hepsini bir arada irdelemek ancak bir kitap hacminde mümkün olabilir. Oysa bizim yapmak istediðimiz þey meselenin sadece bir iki önemli noktasýna temas etmekten ibaret olacaktýr. Ancak temas ediþ biçimimiz bu sorularýn cevabý konusunda da okuyucuyu genel bir fikre sahip kýlabilecektir. Hesaba Karþý Çýkanlarýn Ya da Ru´yeti Esas Alanlarýn Görüþleri: Bir takým çevreler, geçmiþteki ulemadan da çokça referanslar bularak Ramazan´ý ve diðer dini günleri tespit etmenin tamamen ru´yet/gözle görme esasýna göre olmasý gerektiðini söylüyorlar. Onlara göre oruç ve onun nasýl ifa edileceði hususu tamamen bir ibadet meselesidir. Binaenaleyh, ibadetlerde ta´abbud ve tevkif (ibadet olarak ve söylendiði gibi yapma) esastýr. Ýkinci olarak Hz. Peygamber (sav) görerek oruca baþlayýn diyorsa, bu açýk bir emirdir ve artýk oruca baþlamak için aslolan hilalin gözle görülmesidir. Bu konuda hesaba itibar edilmez. Çünkü nas bizzat görerek baþlamayý emretmektedir. Hatta Hz. Peygamber (sav), görmeden oruca baþlamayýn buyurmaktadýr. Üçüncü olarak Ay´ýn seyri, Güneþ´inkinden farklýdýr ve kesin bir þekilde takip edilememektedir. O her ay baþka bir yörünge izlemekte ve insanlarý þaþýrtmaktadýr. Bu da görerek baþlama emrinin bir hikmeti olsa gerektir diyorlar. Ru´yetin/gözle görülmenin þart olduðunu söyleyenlerin dediklerinin özeti budur. Bu Görüþlerin Deðerlendirilmesi: 1.Orucun bir ibadet olduðu ve ibadetlerde ta´abbud ve tevkîf´in asýl olduðu doðrudur. Ama bunun anlamý þudur: Insanlar akýllarýyla/ictihadla ibadet koyamazlar. Hatta varolan ibadetlere kýyasla baþka ibadet dahi ihdas edemezler. Bu yüzden: Hadlerde ve ibadetlerde ictihadý olmaz kuralý bir usul kuralý haline gelmiþtir. Bu konuda þöyle bir kural daha vardýr: Eþyada aslolan ibaha, ibadetlerde aslolan ise hazr/men´dir. Yani þeyler ve eylemlerin haram kýlýnanlarý dýþýndakiler helaldir. Ibadetlerin de Mabud, yani ibadet edilen/Allah tarafýndan konulmayanlarý haramdýr. Bunlar doðrudur. Ancak ictihadýn, ya da dini anlama konusunda akýl yürütmenin iki farklý çeþidinin olduðunu bilmemiz gerekir: 1. Ictihadü´l-kýyas/kýyas ictihadý, 2. Ictihadü´l-fehm/anlama ictihadý. Kýyas ictihadý, hükmü belli olmayan bir konunun hükmünü, belli olana kýyasla ortaya koymadýr. Anlama ictihadý ise yeni bir hüküm ispat etme deðil, olaný olduðu gibi anlama çabasýdýr. Ýbadetlerdeki mezhepler arasý farklýlýklar hep bu yüzden meydana gelmiþtir. Hilalin tespiti konusunda da var olan görüþler birer anlama ictihadýdýrlar, bir þeye kýyasla yeni bir þey ortaya koyma ictihadý deðildirler. Bu, týpký ikindi namazýnýn vakti konusundaki görüþ ayrýlýklarý, yani, gölge aslýnýn bir katý mý bir buçuk katý mý olunca ikindinin vakti girer tartýþmalarý gibidir. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için þöyle düþünebiliriz: Acaba buradaki ibadet olma özelliði hilalin bizzat görülmesi midir, ya da görme, oruç ibadetinin bir parçasý mýdýr, kýsaca görme, ibadete dahil midir? Yoksa bu, ibadetin baþlayacaðý zamaný tespite yarayan bir araç mýdýr? Þüphe yoktur ki eðer birincisi olsaydý, bunu herkesin yapmasý gerekirdi. Oysa böyle bir zorunluluk yoktur. Öyleyse taabbudi/safi ibadet diyeceðimiz þey hilali görme deðil, belli bir zamandan itibaren oruç tutmadýr. Zamanýn kendisi ve onu tespit etme ise tabii bir olaydýr ve aslýnda gezeðenlerin hareketleriyle ilgili bir durumdur. Dolayýsýyla bu bir ictihad konusu deðildir. 2.Hadislerin lafzî yorumu meselesi ciddi bir usul meselesidir. Acaba her hangi bir hadisin gözönünde bulundurularak, onun söylediðini olduðu gibi almak, her zaman o hadisi, dolayýsýyla da sünneti doðru anlamak olur mu? Doðrusu, o konuda baþka bir nas/ayet ya da hadis bulunmasa, onu anlamak için bundan baþka tutulacak bir yol da yoktur. Ama eðer bir konuda sýhhat dereceleri eþit, birden çok ve farklý þeyler söyleyen hadisler varsa ve de bu konuya doðrudan ya da dolaylý olarak iþaret eden ayet/ayetler bulunuyorsa, bunlarý beraberce ve tutarlý olarak anlamaya çalýþmaktan baþka çare bulunmamaktadýr. Çünkü bu durumda lafýzlarýn zahirine baðlý kalmak çeliþkili ve gülünç sonuçlar ortaya çýkarabilir. Zahiri Mezhebinin bunca azametine ve müthiþ eserlerine raðmen yok olup gitmesinin ana sebebi, onlarýn bu tavýrlarý olsa gerektir. Ilginçtir ki bazý insanlar nereden alýndýðý bilinmeyen bir yetki ile Zahirî Mezhebini Ehl-i Sünnet dýþý sayarlar ama bazen onlardan daha tutarsýz zahirilikler yaparlar. Bu konu sünneti doðru anlamanýn bel kemiðini teþkil eder ama bunu burada uzunca anlatmamýz mümkün deðildir. Ancak þu kadarýný söylemeliyiz ki, hadislerin, Kur´an-ý Kerim´den farklý olarak, genellikle ne demek istedikleri, ne dediklerinden daha önemlidir ve bir konudaki hadislerin, doðru anlaþýlmalarý için topluca ve Kur´ana muvafýk olarak düþünülmeleri gerekir. Þimdi önce Kur´an-ý Kerim´in bu konuya nasýl ýþýk tuttuðunu, sonra da ilgili hadislerin bize ne anlatmak istediklerini görelim: Güneþ de Ay da dakik bir hesaba göre hareket etmektedirler (Rahman 55/5). O sabahý aydýnlatandýr. Geceyi dinlenme zamaný, Güneþ´i ve Ayý birer hesap ölçüsü kýlmýþtýr... (En´âm 6/96) Güneþ´i ve Ayý emrine boyun eðdiren O´dur. Her biri belli bir süreye doðru akýp gider... (Ra´d 13/2) Güneþ kendisi için belirlenen mekânda akar gider... Ay için de bir takým menziller/yörüngeler takdir ettik... Ne Güneþ Aya yetiþebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Hepsi kendi yörüngelerinde akýp giderler (Ya-sîn 36/38-40) Sana hilallerin durumunu soruyorlar. De ki onlar insanlar ve de hac için vakit ölçüleridir... (Bakara 2/189) Güneþ´i bir zýya, Ay´ý da bir nur kýlan ve senelerin sayýsýný ve hesabý bilesiniz diye ona (Ay´a) yörüngeler takdir eden O´dur... (Yunus 10/5) Bu ve benzeri ayetlerden kolayca anlaþýlacaðý üzere: Güneþ de Ay da rasgele ve düzensiz olarak deðil, dakik hesaplarla hareket etmektedirler. Bu konuda aralarýnda bir fark yoktur. Birinin hesabý yapýlýr, diðerinin yapýlamaz diye bir ayýrým olamaz. Tarih boyunca da Müslümanlar ayýn deveranýnýn bilinemeyeceði üzerine hiç görüþ beyan etmemiþlerdir. Onun hareketlerinin bilinemeyeceði savý, günümüzde hesaba karþý çýkýlmasý üzerine ortaya atýlan, naslara ve ilme/vakýaya muhalif yanlýþ bir temellendirme/ta´lildir. Güneþ´in her türlü hareketi önceden bilinebileceði gibi Ayýnki de bilinebilir. Bu, onlarý Allah´ýn çok dakik bir hesapla yaratmasýndan ötürüdür. Güneþ tutulmalarýnýn çok önceden haber verilebilmesi aslýnda Ay´ýn hareketlerinin hesabýna dayanýr ve bu durum baþarý ile tespit edilebilmektedir. Güneþ´in de Ay´ýn da bu dakik hesapla cereyan etmeleri aslýnda insanlarýn bunu bir zaman ölçüsü olarak almalarý, böylece gerek ibadet vakitlerini, gerekse diðer vakitlerini isabetle tayin etmeleri içindir. Bunun böyle olduðu ayetlerden açýkça anlaþýlmaktadýr. Dolayýsýyla Müslümanlarýn bunu bilmeleri de dini bir görev ve bir farz-ý kifâye olmaktadýr. Bu yüzden tarihte astronomiyi en iyi bilenler ve onu geliþtirenler Müslümanlar olmuþtur. Bu günkü Müslümanlarýn bu kabil zahiriliklerle gülünç duruma düþmeleri, naslarý, ilgili dünyevi bilgilerle beraberce anlama özelliklerini kaybetmeleri sebebiyledir. Konu ile ilgili hadis-i þeriflere bakacak olursak, mealini vereceðimiz þu hadis-i þerifler onlarýn hepsinin özeti ve aslý mahiyetindedirler: Rasulüllah Ramazan´ý zikretti ve elleriyle iþaret ederek, Ramazan þöyle, þöyle, þöyledir derken üçüncüde küçük parmaðýný kapattý. (yirmi dokuz olduðuna iþaret etti). Buyurdu ki, öyleyse görerek/görülme zamanýnda baþlayýn, görerek/görülme zamanýnda iftar edin. (Buradaki li-ru´yetihi kelimesi, görüldüðünde, anlamýna gelebileceði gibi, görülebilme zamanýnda, anlamýna da gelebilir. Týpký Tallikuhunne li-iddetihinne, ayetinde olduðu gibi. Ancak bizim iddia ettiðimiz görüþü desteklemesine raðmen biz böyle bir manalandýrmanýn da zorlama ve hadislerde olmamasý gereken bir lafýzcýlýk olduðunu söylemek istiyoruz) Eðer hava bulutlu olursa onu otuz olarak takdir/hesap edin (Müslim, sýyam 14. No:1796). Ayný hadis Buharî´de: ... eðer hava bulutlu olursa olursa Þaban´ýn günlerinin sayýsýný otuza tamamlayýn þeklindedir. (Buharî, savm 15. No 1776) Hilali gördüðünüzde oruca baþlayýn, gördüðünüzde iftar edin/bayram yapýn. Kim þüpheli günde oruç tutarsa bana ýsyan etmiþ olur. (Buharî, savm 15) Sayýyý tamamlamadan, ya da hilali görmeden Ramazan´ý önceden karþýlamayýn (ihtimalle, þüpheli günde oruç tutmayýn). Sonunda da yine sayýyý tamamlamadan ya da hilali görmeden bayram yapmayýn. (Müsned. No: 18071) Ramazan´ý bir ya da iki gün önceden karþýlamayýn. Ama bu, zaten tutmakta olduðunuz bir oruca denk gelirse müstesna. Görerek/görülme zamanýnda tutun, görerek/görülme zamanýnda bayram yapýn. Eðer hava bulutlu olursa otuzu sayýyla belirleyip öyle bayram yapýn. Ayný yerde Tirmizî, hadise bir açýklama getirir ve þöyle der: Ehli ilim/sünneti bilenler katýnda amel böyledir. Onlar Ramazana has özelliði gözönünde bulundurarak, Ramazan girmeden onun orucuna baþlanmasýný kerih görmüþlerdir (Tirmizî, savm 5. No:620) Ramazan girmeden oruca baþlamayýn. Yani hilali görerek/görülme zamanýnda oruca baþlayýn, görerek/görülme zamanýnda iftar edin. Bulut buna engel olursa, sayýyý otuz güne tamamlayýn. (Tirmizî, savm 15. No 624) Ýbn Abbas demiþtir ki: Ramazana önceden baþlayanlara þaþarým. Çünkü Rasulüllah: Hilali görmeden oruç tutmayýn. Ya da onu görerek/görülme zamanýnda oruç tutun, buyurmuþtur (Müsned. No: 1830) Allah (cc) bu hilalleri insanlar için vakit ölçüleri kýlmýþtýr. Öyleyse görerek/görülme zamanýnda oruç tutun, görerek/görülme zamanýnda iftar edin. Hava bulutlu olursa sayýyý tamamlayýn (Müsned. No: 15702) Biz ümmî bir milletiz; hesap kitap bilmiyoruz (yapmayýz, deðil). Ay þöyle þöyledir. Yani bir defasýnda yirmi dokuza, bir defasýnda da otuza iþaret ettiler (Buharî, savm 15. No 1780) Konuyla ilgili olarak daha pek çok hadisi-i þerif bulunmakla beraber, onlarýn hepsi bu mealini verdiklerimizin farklý rivayetleridir ve bunlarda geçen hükümler dýþýnda yeni bir hüküm de bildirmemektedirler. Diðer bir ifade ile zikrettiklerimiz konunun özetini teþkil ederler. Saðlam ve bütüncül bir bakýþla bunlarý deðerlendirdiðimiz zaman þunlarý anlarýz: Bu hadis-i þeriflerin söylenme/vürud sebebi, hilal görünmeden Ramazana asla baþlanamayacaðý, bu konuda hesaba riayet edilemeyeceði deðil, Ramazan´ý tam belirlemeden, þüpheli biçimde/ihtimalle oruca baþlanamayacaðýdýr. Yasaklanan þey budur. Ya da usûl ilmi ifadesi ile, hadis-i þerifler bu ikinci konuda nastýrlar. Rasulüllah´ýn (sav) bu hadis-i þeriflerde anlatmak istediði þey, Ramazana onu tam tespit ederek baþlamaktýr. Bunun o zamanki yegane yolu, hilalin görülebilmesi idi. O da bu yolu tavsiye etmiþtir. Bu mümkün olmazsa Þabanýn otuza tamamlanmasýný önermiþ, ya da takdir edilmesini emretmiþtir ki, bunlarýn her ikisi de aslýnda hesaptan baþka bir þey deðildir. Ayrýca çok açýkça bizim hesabýmýz kitabýmýz yok buyurarak buradaki hedefin hesap deðil ru´yet´ olmadýðýna, aksine mühim olanýn Ramazan´ýn tam tespiti olduðuna iþaret etmiþtir. Hz. Peygamber, hesaba ve kitaba nihai olarak karþý idi, denemeyeceðine göre o, bu ifadeleri ile sadece vakýaya iþaret ediyordu. Yani, þu bir gerçek ki, bizler hesap kitap bilmiyoruz, öyleyse Ramazan´ý tespit etmek için önümüzde sadece ru´yet/hilali görerek baþlama metodu kalmaktadýr, demek istiyordu. Zaten mezkür hadis-i þeriflerde geçen: li-ru´yetihi ibaresi, iþaret ettiðimiz gibi, görme zamanýnda, anlamýna da gelebilir. Takdir edin, ya da sayýyý tamamlayýn, ifadeleri de hesabý anlatýr. Durumun bu kadar açýk olmasýna karþýlýk günümüzde naslarý anlama/fýkýh adýna ve de güya þeriata baðlýlýk hesabýna bu kadar garip çýkarsamalarýn yapýlmasý aslýnda bu gün Müslümanlarýn anlama/fýkýh düzeylerini göstermesi bakýmýndan da çok düþündürücüdür. Kavuþum/ictima Aný ve Bugünkü Takvimler Bilindiði gibi Ýslam´da bazý ibadetler Güneþ´in seyrine göre ayarlandýðý gibi, bazý ibadetler de Ayýn seyrine göre düzenlenmiþtir. Güneþ de Ay da, daha önce mealini verdiðimiz ayetlerde iþaret edildiði üzere, hem bilinebilen çok hassas ölçülerle hareket etmektedirler, hem de insanlar için birer vakit ölçüsüdürler. Yine bilindiði gibi, ayda bir kez Güneþ, Ay ve Dünya uzayda ayný düzlemde (ayný çizgide deðil) buluþmaktadýrlar ve bu denk gelmeye içtima/kavuþum aný denir. Bu denk gelme çok kýsacýk bir andýr ve ayný zamanda eski ayýn bittiði ve yeni ayýn baþladýðý anlamýna gelmektedir. Ama tam o anda hilalin gözükmesi mümkün deðildir, çünkü Ay bize göre tam Güneþ´in olduðu düzlemdedir. Hilalin gözle görülebilmesi için, Güneþe doðru baktýðýmýz çizgiden, kendi seyri doðrultusunda sola doðru kaymasý ve yaklaþýk 11 derece kadar bir açý kazanmasý gerekir. Bu da 14-16 saatlik bir süreye muhtaçtýr. Bunun anlamý þudur: Eðer yeni ayýn baþlamasý için hilalin görülebilmesi esas alýnýrsa, yeni ay kavuþumdan ancak bu kadar süre sonra baþlayacak ve o süre de sahur bitmeden dolmamýþ ise ertesi gün Ramazan olmayacaktýr. Ýþte aslýnda mevcut takvimlerimiz buna, yani görülebilme/ru´yet esasýna göre hazýrlanmýþtýr. Bu mantýkla aslýnda yine yarým zahirilik yapýlmýþ ve hadis-i þerifler þöyle anlaþýlmýþtýr: Hadislerde görmeden söz ediliyorsa bu asýldýr. Ancak maksat görülmenin bizzat kendisi deðil de onun mümkün olduðu zamandýr. Biz de bu zamaný tespit edebiliyorsak artýk onu esas alýrýz ve görülmeye itibar ederiz ancak hilalin bizzat görülmesinin þart olmadýðýný söyleriz Bizim takvimlerimizin hazýrlanýþ mantýðý budur ve bundan netice olarak bizzat görülmeyi savunanlarýn dediklerinden baþka bir sonuç da çýkmaz. Buna raðmen bu iki görüþ arasýnda farklýlýk ve problem çýkýyorsa bu aslýnda, asla görülemeyeceði zamanda hilali gördük diyenlerin yanýlmalarýndan ve belki de yalan söylemelerinden kaynaklanmaktadýr. Yoksa bu iki görüþ de ayný þeyi söylemektedir ve neticede ayrýlmalarý asla mümkün deðildir. Çünkü yeni hilalin, kavuþum anýnda ve daha önce görülemeyeceði, âkil balið insanlarýn deðil, mümeyyiz çocuklarýn dahi tartýþmayacaklarý kadar açýk bir husustur. Doðrusu biz bu yarým zahiriliðin dahi yapýlmamasý gerektiðini ve yeni ayýn kavuþumla beraber baþlatýlmasýnýn hem naslara aykýrý olmadýðýný, hem de ilmin gereði olduðunu sanýyoruz ve bunun doðruluðunun da çok açýk olduðunu düþünüyoruz. Bizim ayrýca þu hususlarý da göz önünde bulundurmamýz gerekir: Eðer görülme/ru´yet konusunda naslarýn zahirine tutunarak bunun asýl olduðunu söyleyecek olursak ayný þeyi niçin namaz vakitleri konusunda yapmýyoruz da onlarda takvime bakarak hareket ediyoruz. Kimse de namazlarýmýzýn bu belirleme ile caiz olmadýðýný, ya da vakitlerinde kýlýnmadýðýný söylemiyor. Çünkü namaz vakitlerini de biz sünnetten öðreniyoruz ve sünnette mesela öðlenin vakti Güneþ tam tepeden kayýnca/zeval olunca baþlar, ikindinin vakti, eþyanýn gölgesi kendi boyunun bir buçuk katý olunca baþlar vb. deniyor, ama biz bunlarý bir sopa dikip onun gölgesini ölçerek tespite kalkýþmýyoruz. Öyleyse bu dilemma ve tutarsýzlýk neden? Ikinci olarak, tarihi þartlar içerisinde hesaba itibar edilemeyeceðini söyleyen alimlerin yanýnda, yine o þartlar içerisinde itibar edileceðini söyleyen alimler de vardýr. Bunlarýn sayýlarýnýn daha az olmasý, görüþlerinin yanlýþ olduðunu göstermez. Aksine, o zamanki astronomi bilgileriyle dahi böyle bir ileri görüþlülüðe sahip olduklarýna iþaret eder. Bu ayrýca þunu da gösterir ki, eðer sözü edilen hadis-i þerifler kesinlikle hesaba riayet edilemeyeceðine delalet ediyor olsalardý onlar böyle aykýrý bir görüþe nasýl sahip olacaklardý? Ayýn seyrinin tespiti konusunda bu günkü kadar kesin bilgilerin olmadýðý bu zamanlarýn, Hz Peygamber asrýyla ne farký vardý? Orada yegane isabetli yöntem ru´yet idiyse onlarýn zamanýnda da elbette bu olmalýydý. Ama buna raðmen hesaba itibar etmenin de mümkün olabileceðini düþünenler ve bununla kesin tespit yapabilme ihtimalinin bulunduðunu anlayanlar olmuþ ve mesela þöyle diyebilmiþlerdir: Muhakkik ulemadan pek çoðu fetva vermiþtir ki, astronomi (ilmu-heyetil-felek) bilgisi olanlar, Ramazan orucu ve bayramýnda hesaplarýna göre amel edebilirler. Hatta Takýyyuddin es-Sübkî Dýmeþkta kâdýl-kudât olduðu dönemde "el-kalemül-menþûr fî-isbâtiþ-þuhûr" adlý risalesinde fetva vermiþtir ki, mesela Ramazanda ya da Zilhiccede birisi hilali gördüðüne þahitlik etse fakat hesap, görülmesinin mümkün olmadýðýný söylese bu þahidlik reddedilir. (Kasýmî, el-Fetvâ fil-Ýslam 143) Bu kabil fetvalarý verenlerin sadece Þafiî mezhebine mensup ulema olduðu da zannedilmemelidir. Bu konuda ayný þeyi söyleyen Hanefîler de vardýr. Ilgili hadis-i þeriflere Aynî´nin yaptýðý açýklamalara bakanlar bunu görebilirler. Konu ile ilgili bir baþka husus da þudur: Bazý insanlar mesela Ramazan´ýn birinci günü akþamý, yani hilal iki günlük iken, bakýp onun büyüklüðüne göre iki günlükten fazla olduðunu, binaenaleyh, oruca geç baþlandýðýný söylemektedirler. Oysa bu çok yanýltýcý bir durumudur. Çünkü hilal ilk göründüðünde her yerden ayný büyüklükte ve hatta ayný zaman süresi görülmeyeceði onun seyri hakkýnda azýcýk bilgisi olanlarca malumdur. Ýlk hilalin ufukta kalma süresi, yerine göre 5 ila 50 dakika olabilir. Bu yanýltýcý duruma aslýnda hadis-i þerifler de iþaret ederek insanlarý uyarýr. (bak. Müslim, sýyam 14. No: 1820. Müslim bu konudaki hadisleri Hilalin büyüklüðüne ya da küçüklüðüne itibar edilmez baþlýðý ile verir) Ancak bir konudaki rezervimizi de burada zikretmeliyiz: Bütün bu söylediklerimiz, Ay´ýn seyrinin bu iþin uzmanlarýnca tam olarak tespit edildiði ve onlarýn bu tespitlerinin bize saðlýklý yollarla ulaþtýrýldýðý esasýna dayandýrýlmaktadýr. Bunlardaki hata elbette tartýþýlmaz deðildir. Faruk Beþer Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.