Adem Geschrieben 10. Juni 2008 Teilen Geschrieben 10. Juni 2008 Tenâsüh Nedir ve Ýslâm Ýnançlarýna Göre Doðru mudur? Fethullah Gülen 01.02.1980 Nesih kökünden gelir ve ruhlarýn bedenden bedene göç etmesi mânâsýnadýr. Fransýzlar, "metempsycose" derler. Bu anlayýþa kâil olanlara göre, cesetler ruhlarýn kalýplarý gibidir; ervah, kýþla mahiyetindeki bu kalýplar içine girer, yaþar ve þenlendirirler. Girdikleri cesetler çözülünce de, daha baþkalarýna ve derken bir devr-i dâim içinde, bu beden deðiþtirmeler sürer gider. En ibtidâî cemaatler arasýnda dahi, tenâsüh akîdesine rastlamak mümkündür. Ancak, inanç, millî kültür ve muhit farklýlýðý itibarýyla, o da farklý görünümlerde olmuþtur. Bir Mýsýr tenâsüh anlayýþýyla, Ganj'ýn ebediyetle büyülenmiþ insanýnýn tenâsüh anlayýþý arasýnda ciddî farklýlýklar vardýr. Hele Atinalý filozoflarýn zengin ve rengin ifadelerinde, bambaþka bir hüviyet kazanýr. Tenâsüh, çeþitli metapsiþik tecrübelerin yaygýnlaþtýrýldýðý günümüzde de bir hayli meþhurdur. Ancak o, bugün, ruhlarýn muhâceretini bir inanç sistemi hâline getiren mezhep gibidir. Hususîyle sosyete mahfillerinde maddenin yetersizliðine bir reaksiyon olarak, bu türlü hâdiselere o kadar ciddî bir alâka vardýr ki; nerede birkaç kiþi bir araya gelirse hep, ruhlarýn temessülünden, rehberliklerinden; anti-fizik'in fiziðe ve onun kanunlarýna tesirinden; hatta bir kýsým ruhlarýn ikaz ve irþatlarýndan veyahut aksine, baþtan çýkarma ve saptýrmalarýndan bahisler açýlýr ve söz edilir. Sadedinde bulunduðumuz soru-cevap mevzûu, ne bütün bir tenâsüh tarihine, ne de günümüzün metapsiþik ve parapsiþik vak'alarýný anlatmaya aktarmaya yetmeyeceðinden, soruda mevzû edilen tenâsühün menþelerine iþaret ederek asýl meseleye geçmek istiyorum. Bir kýsým çevreler, tenâsüh akidesinin çok köklü ve kadîm olduðu kanaatindedirler. Hatta, bunun için bir sürü tarihî üstûreye baþ vurulmakta, Herodot'un naklettiði -çoðu yalan- hikayelere birer hakikat nazarýyla bakýlmakta ve hatta, "Ovide'in" eserlerindeki rengin ve zengin masallar bu iþe mesnet yapýlmaða çalýþýlmaktadýr. Bu arada, bir kýsým kimseler bu "ruhlar seyr-ü seferi"nin sadece insanlar arasýnda cereyan etmekle kalmayýp, hayvanlara, hatta otlara kadar uzayýp gittiðini iddia etmektedirler. "Camkitinüma" þârihinin beyanýna göre: Tenâsühcüler, ruhlarýn bütün bir varlýk âlemini içine alacak þekilde muhâceret mecbûriyetinde olduðu kanaatindedirler. Bir alay ruh, insanlarýn bedenlerinden hayvanlara, onlardan nebat âlemine, cansýzlara ve madenlere.. böyle karalardan denizlere, denizlerden karalara bitip tükenme bilmeyen cebrî bir sevkiyât ile devam eder durur. Ruhun bir insan bedeninden diðer insan bedenine intikaline "nesh", kendine münasip bir hayvan bedenine geçmesine "mesh", ot ve aðaçlara girmesine "resh", madenlere hülûluna ise "fesh" derler. Bu anlayýþta âlemþümûl bir ruh telâkkisinin kabul edilmesinin tesiri var mýdýr? Hülûl ve ittihatla alâkasý ne kadardýr? Mevzûu daðýtmadan hemen arz edeyim ki; inhiraf etmiþ bu iki düþüncenin tenâsühe menþe olduðunu kabul etmemek oldukça güçtür. Hatta Taylor, tenâsüh anlayýþýnýn, ruh'un müstakillen bekâsýyla çok alâkadar bulunduðunu söyler. Bu anlayýþa göre uzun asýrlar, evlât ve torunlarýn atalarýna benzemesini de tenâsühle izâha kalkýþmýþlardý ki, bugün pek âlâ verâset kanunuyla izâh edilebilmektedir. Tenâsühün, evvelâ Nil havzasýnda geliþtiði söylenir ki, mumyalarýn sevimsiz çehrelerinde, ehramlarýn esrarengiz bina ediliþlerinde, hemen hemen bu sezilmektedir. Mýsýr'dan Hindistan'a ve oradan da Yunanistan'a götürülen bu düþünce, bir tarafta filozoflarýn sehhâr beyanlarý, beri tarafta da, Ganj ve Send havzasýnýn sonsuzluk fikriyle büyülenmiþ insanýn naðmeleri arasýnda, ebediyet isteyen insan gönlünün ümit ve tesellisi haline getirilmiþtir. Bir kýsým Kabbalistler tarafýndan daha sonraki dinlere ve hatta kelâmcýlarýn bütün reddedici gayretlerine raðmen bir kýsým mutasavvifeye de bulaþtýrýlmýþ oluyordu. Ve bu arada, her iddiacý ortaya attýðý þeyi ispat etmek için, bir kýsým deliller de getiriyordu. Meselâ: Kabbalistler Tevrat'taki Niobe'nin mermer olmasýný ve Hz. Lût'un zevcesinin tozdan bir heykel hâline gelmesini, daha sonrakilerin ise, Yahudilerin bir kýsmýnýn maymuna ve bir kýsmýnýn da hýnzýra dönüþmesini zikrettikleri gibi.. bir kýsým kimseler de hayvanlardaki sevk-i ilâhîyi ve nebât âlemindeki baþ döndürücü nizam ve âhengi, aðaçlaþmýþ veya hayvanlaþmýþ birer insan ruhu ile idare edildiklerini kabullenecek kadar, iþi ileriye götürüyor ve her þeye bir ruh kesip biçiyordu. Aslýnda, aceleden verilmiþ böyle bir hükmün, deðil cansýzlar ve nebat âlemine tamimi, insanlýk âlemi için bahis mevzû ediliþi dahi, o kadar tekellüflüdür ki, az bir düþünce ile öyle olmayacaðý hemen anlaþýlýr. Cansýzlar ve nebatlar için bir program ve kaderîliðin bahis-mevzûu olduðunda þüphe yoktur. Ancak onlardaki nizam ve ölçüyü, onlarýn içinde eskiden yaþamýþ tecrübeli ruhlarda aramak oldukça gülünç ve o kadar da mesnetsizdir. Vâkýa aðaç ve otlarýn birer hayat-i nebâtiyeleri vardýr, fakat bu hiçbir zaman alçalmýþ bir insan ruhu olmadýðý gibi, yükselmeye hazýrlanan ve insan olmaya namzet bulunan bir ruh da deðildir. Bu kadar umumî araþtýrmalara raðmen, hiçbir nebattan, kendisini idare eden tecrübeli bir insan ruhu'nun mevcudiyetine dair bir mesaj alýnamadýðý gibi, þu anda insanlýk devresini sürdürdüðü kabul edilen, hiçbir ruhtan da, onun nebatî ve hayvanî hayatýna dair bir hâtýranýn tespit edildiði gösterilememiþtir. Hâlbuki, bu husustaki iddialar arasýnda, eski mâlûmat ve müktesebâtýn intikali de, mühim bir esas olarak üzerinde durulan meselelerdendir. Ne var ki, þu âna kadar bir iki akýl hastasýnýn hezeyanýndan baþka ve bir iki sansasyonel haberden gayri bir þey de bilmemekteyiz. Tevrat'ta mevzû edilen Niobe'nin mermer ve Hz. Lût'un zevcesi Edithe'nin tozdan bir heykel hâline gelmesi, hiçbir zaman tenâsühe delil sayýlmaz. Müsamahalý davranýp böyle bir þeyi kabul etsek bile, ruh kabzedilmiþ, ceset ve mâruz kaldýðý belânýn keyfiyetine göre, ya yakýcý bir atmosferle toz toprak olmuþ veya lâvlar altýnda kalan cansýz cesetler gibi taþlaþmýþ demektir. Nitekim, dünyanýn her yöresinde karþýlaþýlan bu kabil fosiller sayýlmayacak kadar çoktur. Pompei'nin, Vezüv'ün püskürttüðü lâvlarla bir kül yýðýný hâline gelmesinden asýrlarca sonra yapýlan kazýlar, karþýmýza bir sürü mermerleþmiþ Niobe çýkardý. Bugün sayfa sayfa bu enkaz yýðýnlarýný çevirip dururken, ibretle seyrettiðimiz nâpak alýnlarda utanç ve hacâlet dolu bir hayatýn, insaný kudurtmuþluðu hissedilmekte ve ilâhî gazabýn eserleri görülmektedir. Ýbret alýnsýn diye istikbâlin koruyucu sinesine teslim edilen bu etnoðrafik materyali tenâsühle tefsir etmek, hiçbir mesnede dayanmadan ortaya atýlmýþ bir iddia ve iþi hafife almaktan ibarettir. Tenâsüh, vefat eden insanlarýn ruhlarýnýn baþka cesetlere girip seyr-ü seyahatýndan ibaret ise, burada hangi ruh hangi cesede girmiþtir. Belki pek çoðu itibarýyla mücrim bir topluluðun ruhlarý kabzedilmiþ, arkadan gelenlere bir ders ve ibret olsun diye, cesetleri de taþ haline getirilmiþtir. Mýsýr'da, Yunan'da ve Ganj havzasýnda tenâsüh akidesi su-i istimal edilmiþ bir âhiret inancýna ve ruhun bekasý arzusuna dayalý olarak geliþmiþtir. Ne "Ahen-Aten"in Mýsýr'ýnda, ne de "Pythagore'un "Yunanistan"ýnda tahriflerin doðurduðu tenâsühü kimse bilmiyordu. Aten'e göre, insanýn yerdeki hayatýnýn sona ermesiyle, semavî bir hayat baþlar. Buna göre insan ölür ölmez ruhu yükseklerdeki "mahkeme-i kübra"ya varmak üzere yola çýkar ve yüksele yüksele Osiris'in huzuruna ulaþýr. Huzura ulaþan her ruh, þu þekilde hesap verir: "Huzuruna günahsýz geldim, ve hayatýmda rabbanîleri hoþnut edecek her þeyi yaptým. Kan dökmedim, hýrsýzlýk etmedim, fesat çýkarmadým ve huysuzluk yapmadým. Zinâ irtikabýnda bulunmadým..." Bunlarý söyleyen Osiris'in cemaatine katýlýr. Söylemeyen ve terazisi aðýr basmayan, Cehennem'e atýlýr ve orada zebânîler tarafýndan parça parça edilir. Yine, Aten dinine ait imanî hakikatleri aksettiren kitabelerde þu saf ve dupduru inanýþý görüyoruz: "Senin yaptýklarýn pek çok ve çoðunu da gözümüz görmez. Ey biricik ilâh ki, senin kuvvetine kimse mâlik deðildir. Sen bu arzý istediðin gibi yarattýn ve sen yalnýzdýn. Ýnsanlar ve büyük-küçük yer yüzünde ayaklarýyla yürüyen bütün hayvanlar ve yükseklerde kanatlarýyla uçan bütün kuþlar, hepsine lâyýk olduðu yeri sen seçersin ve bütün ihtiyaçlarýný da sen görürsün... Bütün güzellikler senin sayende þekil alýr ve bütün gözler bunlardan seni görür. Sen benim kalbimdesin..."[1] Hiçbir þey ilâve etmeden kaydettiðim þu mülâhazalar, takriben bundan dört bin sene evvel Mýsýr'da birer büyük hakikat olarak kabul edilen þeylerdi. Yunan'da da, haþir ve bekâ-i ruh akîdesi oldukça saðlamdý. Büyük filozof Pythagore, cesetten ayrýlan ruhun kendine mahsus bir hayatý olacaðýný ve esasen ruh, arza inmezden evvel bu hayata mazhar bulunduðunu ve yeryüzüne bir kýsým mükellefiyetlerle geldiðini ve burada yapacaðý fenalýklara karþý cehenneme atýlacaðýný ve zebânîler tarafýndan parçalanacaðýný; bunun aksine iyilikler yaptýðý zaman da yüksek mertebeler ve mesût bir hayata mazhar olacaðýný ifade etmektedir ki, aktarmalarla karýþtýrýlan bir kýsým aksaklýklarýn olabileceðini peþinen kabul edip, sonra anlatýlanlara bakacak olursak, doðruya çok yakýn bir haþir akidesinin rengin bir edâ ile ele alýnmýþ olduðunu görürüz. Eflâtun'un "Cumhuriyet" kitabýndaki beyanatý da bundan farksýzdýr. Eflâtun'a göre "Bedenden ayrýlan ruh, cismanî hayatý büsbütün unutur ve yalnýz hakikatin tefekkürüyle meþgul kalýr. Bu hâliyle o, kendine münasip bir âleme, hikmet ve ebediyetle doygun lâhûtî bir âleme yükselerek, orada noksanlýklardan, hatalardan, korkulardan hatta maddî hayatta onu kývrandýran muhabbetlerden, aþklardan.. hâsýlý, beþer tabiatýnýn gereði gibi bütün fenalýklardan âzâde olarak yüksek bir saadete ve rabbânîlerle içli-dýþlý bir hayata nâil olur." Aslýnda düþünce sistemleri böyle olan milletlerin akîdelerinde tenâsühvâri þeyler göze çarpacak olursa, artýk bunun tahrif mahsûlü olmasýndan þüphe etmemek gerektir. Mýsýr'da kök salan tenâsüh akîdesi, bir baþtan bir baþa bütün Nil havzasýnda türkülere ve destanlara mevzû olduktan sonra, Yunan filozoflarýnýn velût dimaðlarýyla daha rengin, daha hayalî kisvelere bürünerek masallara girdi ve topyekün yeryüzünün ustûresi hâline geldi. Bu anlayýþýn esiri Hintli, maddeyi Brahman'ýn son tecellîsi saymakta ve ruh ile cesedin birleþmesini bir düþüþ ve bir þer telâkki etmektedir. Buna mukâbil, ölümü beþerî kusurlardan tecerrüt; vecd ve istiðrâka yükselmelere vesile ve gerçeðe visâl saymaktadýr. Hinduizmin en mühim kitabý olan "Vedanta"da ruh, Brahman'ýn bir cüz'ü, bir þeraresi tasavvur edilmekte ve bunun kalýptan kalýba intikal ederek, aslýna avdet edeceði âna kadar, ýzdýraptan kurtulamayacaðý anlatýlmaktadýr. Ruh, maksadý olan "Marifet-i Mukaddese''yi benlikten ve ona ait bütün kötülüklerden sýyrýlarak, bir nehrin denize koþmasý gibi, Mâbud-û Mutlak olan Allah'a koþmakla elde eder. Vuslat olunca da, Budizm'in Nirvana'sý gibi mutlak sükûn ve huzur hâsýl olur. Ne var ki, Budizm'le bir durgunlaþma ve hareketsizlik hüküm-ferma olmasýna karþýlýk, Brahmanizm'de aktif bir ruh vardýr. Tenâsüh akidesi daha sonralarý bazý Yahudilerce de benimsenmiþtir. Kabbalistler tarafýndan Ýskenderiye kilisesi gibi bir kýsým manastýrlara sokulan tenâsüh düþüncesi, Gulât-ý Þiâ tarafýndan ehl-i Ýslâm arasýna az dahi olsa girebilmiþtir. Tenâsühe kâil olan eski-yeni bütün milletlerde, ortak bir düþünce göze çarpmaktadýr. O da; hulûl ve ittihat. Atenizm'de Ahen-Aten, Brahmanizm'de Brahman, Yahudilik'te Uzeyr (as), Hýristiyanlýk'ta Hz. Mesih (as) ve Gulât-ý Þiâ'da ise Hz. Ali (ra) hep ayný þey olarak kabul edilmek suretiyle, âlemþümûl bir hata iþlenmiþ ve ayný inhiraf çizgisinde birleþilmiþtir. Bunun dýþýnda, bir kýsým mutasavvifenin beyanlarýnda tenâsühü iþ'âr eden sözler ise, ya garazlý kimselerin karýþtýrmalarý veya tevile tâbi tutulmasý gerekli olan remizlerdendir. Ehl-i Sünnet ulemâsý; hadisçisinden fýkýhçýsýna, ondan tefsir ve kelâmcýsýna kadar, bu anlayýþýn, Ýslâm'ýn ruhuna aykýrý olduðunda ittifak hâlindedirler. Her ferdin kendi kaderiyle yaþamasý, kendi kaderiyle ölmesi ve kendi serencâmesiyle haþrolmasý; sonra imtihan hakikatinin muayyen ferde bakmasý, muayyen muhatabýn kendi sevap veya günahýyla ayný muayyeniyet içinde hesaba çekilmesi gibi hususlardan ötürü, tenâsüh akîdesini merdut görmüþlerdir. Bu meseleyi vâzýhan intikal ettirebilmek için, gelecek hususlarýn serdedilmesinde fayda mülâhaza ediyoruz! Evet, aþaðýda anlatýlan þeyler muvâcehesinde, tenâsüh akîdesini kabul etmek mümkün deðildir: 1) Haþir akidesi açýsýndan, her ferdin hesabý, kendi hayatýnýn girinti ve çýkýntýlarýna göre olacaktýr. Buna göre, binlerce cesede girmiþ-çýkmýþ bir ruh, hangi þahsiyetiyle haþrolacak ve hangi durumuna göre ceza veya mükâfat görecektir. 2) Bu dünya imtihan için açýlmýþtýr. Ýmtihan da gaybe iman esasý üzerine cereyan etmektedir. Yaptýðý kötülüklerin cezasýný aþaðý bir mahlûk suretinde yaþayan bir ruh, ikinci bir cesede girme fýrsatýný bulunca, hem mesele gaybîlikten çýkacak, hem de görüp tattýðý ýzdýraplardan ötürü, sürekli beden deðiþtirme iþini sona erdirebileceði bir yola girecektir ki, bu da tenâsüh düþüncesinin kendi kendini nakzetmesi, kendi kendini yýkmasý demektir. 3) Her ferdin mutlak saadete namzet olabilmesi için böyle çok ýzdýraplý bir ruhlar muhâceretine lüzum görüldüðü takdirde, Allah'ýn zalimlere ceza, iyi kimselere de, mükâfat va'di abes olacaktýr. Bu ise Zât-ý Ulûhiyet hakkýnda muhâldir, bâtýldýr. 4) Kur'ân ve sâir semavî kitaplarýn, günahlarýn affedileceðine dair olan beyanlarý, affedilebilmek için ruhlarýn ýzdýraplý ve uzun seyahatlerini fuzûlî ve mânâsýz göstermektedir. Rahmeti Sonsuz olana þâyeste olan da budur. Buda, bir sükûnet ve bir atâlet olan "Nirvana"sýný bu meþakkatli yolculuktan daha huzur verici bulmuþ olacak ki, Brahmanizm muzdariplerini daha huzurlu bulduðu bu ufka davet etmektedir. Bizde ise, affedilmeyecek günah yoktur. Ve Allah (cc) tevbe eden herkesin günahýný baðýþlayacaðýný vadetmektedir. Bu hususta günahýnýn azlýðýna çokluðuna bakýlmadýðý gibi, son dakikalara kadar ferdin günah içinde bulunmasýna da bakýlmayacaktýr. Bütün hayatý isyanla geçmiþ bir mücrim, bir tek saatlik nezih hayatýyla, Allah'ýn rahmetine mazhar olabilir... 5) Kezâ tenâsüh devr-i dâim yücelebilmek için, uzun ve yorucu seyahat, Cenâb-ý Hakk'ýn hususî iltifat ve rahmetine zýttýr. Zira, o istediði zaman erâcif içinde aldýðý en pesbayaðý þeyleri dahi som altýn hâline getirir ve en kýymetli yapar. Bu da onun, hususî atâyâsý, husûsi ihsânýdýr. 6) Peygamberlere uyan kimseler arasýnda; ilk hayatlarý itibarýyla çok þerli kimseler de bulunuyordu. Bu insanlar, uzun, kirli bir geçmiþten sonra, velîleri çok geride býrakacak kadar muallâ bir mevkiye yükselmeleri o kadar vâkidir ki, aksine fikir beyan etmek âdeta imkânsýzdýr. Böyle, bir hamlede ve bir nefhada olgunluðun zirvesine yükselmek, Allah'ýn lûtfunu ifade ettiði gibi terakkî için umûmi bir muhâceretin yersizliðine de parmak basmaktadýr. 7) Her ceset için ayrý bir ruh kabul etmek, Kudreti Sonsuz olan Allah'ýn sonsuz yaratýcýlýðýna imanýn ifadesidir. Bunun yerine bir tabur ruhu bütün cesetlere sokup çýkarmak, Kudreti Sonsuza âcizlik isnadýný iþmâm eder. Bu noktada dahi tenâsüh akîdesinin akla mülâyim gelmediði açýk ve vâzýhdýr. 8) Bundan baþka yeryüzünde yaþayan dört milyar insanýn hiç olmazsa birkaç milyonunda, baþka cesetteki sergüzeþt-i hayatlarýna dair bir kýsým emâreler bulunmalý deðil miydi? Hiç olmazsa, bazý kimselerde, birkaç kere dünyaya gelip gitmiþ olmadan birikmiþ umumî bir kültür olamaz mýydý? Bunun dünya nüfusuna göre binde bir olmasý dahi, ne büyük rakamlara ulaþacaðý düþünülecek olursa, her yerde böyle birkaç insanla karþýlaþma zarureti, kendiliðinden ortaya çýkmaz mý? Hâlbuki nerede!?. 9) Bir de, toplumun hemen her kesiminde eski bir ruh taþýyan her fert, 3-4 yaþýna girer girmez, bütün eski müktesebatýyla görünmesi gerekmez miydi? Bu hususta þimdiye kadar kaydedilmiþ tek vak'a gösterilebilir mi? Bazý dâhi ve ilhama mazhar kimselerde bir kýsým hârikalar görülse bile bu, hazýr bir malûmâtýn kullanýlmasýndan daha çok, ya semâvî desteklenme veya yüce fetânetin eþya ve hâdiseleri kavramasýndan ibarettir. Þimdiye kadar bir-iki akýl hastasýnýn hezeyanýyla yine bir-iki gazetenin neþrettiði sansasyonel haberden baþka, herhangi bir cesedin baþkasýna ait bir ruhla yaþadýðýný gösterir, müdellel bir þeyden bahsetmek mümkün deðildir. 10) Sâir canlýlarda insanî fonksiyonlarý gösterir, herhangi bir emâre keþfedilmemiþtir. Hâlbuki, daha evvelki cesette kazanýlmýþ bir kýsým hususiyetleri taþýyan ruh, ne denli aþaðý bir hayat yaþarsa yaþasýn, fýtratýn sýnýrlarýný zorlayacak bir kýsým infiâlleri olacaktý. Botanik çalýþmalarý çok ilerlemiþ olmasýna raðmen, bugüne kadar tenâsühü iþmam eder herhangi bir garabete rastlanmamýþtýr. Netice olarak diyebiliriz ki, tenâsüh akîdesi, eski toplumlar arasýnda bir inanç inhirafý olarak yaþadýðý gibi, günümüzün insanýnda da, habis ruhlarýn aldatmacalýðýndan ve þeytanlarýn, bazý bünyelere girip hâkim olmasýndan öteye herhangi bir hakikati yoktur. Evet, En Doðru Sözlü'nün beyanýyla, þeytanýn kan damarlarý içinde dolaþtýðýný,[2] kalb ve kafayý tesir altýna aldýðýný öðreniyor, tenâsüh denen hezeyanýn iç yüzüne biraz daha muttali olabiliyoruz. Zaten hiçbir tecrübeye dayanmayan ve aklî mesnedi bulunmayan ve hele vahye müstenit olmayan böyle bir hurafeye, yaratýlýþ itibarýyla çok þerefli olan insanýn inanmasý asla düþünülemez. Ýþin doðrusunu O bilir. Kâil Olma: Kabul etme Kisve: Kýlýk, þekil, görünüm Lâhûtî: Uluhiyet âlemine müteallik olan, ilahi Mahkeme-i kübra: Pek büyük mahkeme Merdut: Reddedilmiþ, geçersiz, hükümsüz Metapsiþik: Normal psikolojinin sýnýrlarý dýþýnda kalan olaylarýn incelenmesi Muhâceret: Göç, göç etme Mutasavvife: Tasavvuf ehli Mücrim: Cürüm iþlemiþ olan, kabahatli Müdellel: Delille ispat edilmiþ olan Nakzetmek: Hükmü bozmak, yok saymak Nirvana: Budizm'de, bencilliðin ve nefsi arzularýn yok edilmesiyle ulaþýlan hâl Parapsiþik: Tabiat üstü olaylarla ilgili Rengin: Güzel, latif, süslü, sanatlý Sehhâr: Sihirli, büyülü Sergüzeþt-i hayat: Hayatta kiþinin baþýndan geçen olaylar, haller Seyr ü sefer: Gidiþ geliþ, yolculuk Þerare: Kývýlcým Tenâsüh: Ruh göçü Ulûhiyet: Ýlâh olma, ilâhlýk Üstûre: Efsane, mit, mitoloji Ehram: Kaidesi üç, dört veya çok kenarlý olan ve tepeye doðru küçülerek bir noktada birleþen þekil, piramit Etnoðrafik: Millet, kavim, aþiret ve topluluklarýn yaþayýþ tarihine ait Gulat-ý þiâ: Þiilikte, aþýrýlýða gidenler Hacâlet: Utandýrýcý, yüz kýzartýcý Hulûl: Tenasüh inancýna göre, ruhun bir bedenden çýktýktan sonra baþka bir bedene girmesi Ýnhiraf etmek: Doðru yoldan çýkmak, sapmak Ýrtikap: Kötü, fena, günah teþkil edecek bir þey yapma Ýttihad: Birleþme Kabbalistler: Tevrat'ýn gizli manalarýný araþtýran ve yorumlayanlar Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.