Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Songül

Members
  • Gesamte Inhalte

    3.812
  • Benutzer seit

1 Benutzer folgt

Über Songül

  • Geburtstag 08.05.1985

Converted

  • Beruf
    Sozialhelferin

Leistungen von Songül

Newbie

Newbie (1/14)

0

Reputation in der Community

  1. Wird mal Zeit für ein neues Spiel. Also die Regel ist ganz einfach. Man muß ein Wort finden, dessen Anfangs- und Endbuchstabe gleich ist. Wer es erratet, darf den nächsten Buchstaben auswählen. Ich fange mal an: Renner nächster Buchstabe D
  2. So, ich habe mir ein neues Spiel für das Forum ausgedacht. Ganz simpel. Man postet ein Foto und der nächste erratet, wer das ist. Ich fange mal ganz einfach an. Na, wer ist das? http://www.moah.org/exhibits/archives/movies/images/popeye.jpg
  3. Said Nursî'nin naaşını nakleden uçağın İkinci Pilotu Kadir Özkartal, sır dolu geceyi anlattı "Taşıdığım kişinin Said Nursî olduğunu sonradan öğrendim." “Hiç kimseyle konuşmayacaksınız. Telsizler hep kapalı olacak. Hiç kimseyle muhatap olmayacaksınız. Rotanız Afyon. Orada karşılanacaksınız. Gerekli emir size bildirilecek!” Bu ifadeler, 1960 yılı Temmuz ayının 12'sini 13'üne bağlayan gecede, çok gizli; ama çok organizeli bir taşıma operasyonu sırasında, Pilot Kadir Özkartal'a verilen çok gizli emirnamede yer alıyordu. Operasyonun odağında ise, dönemin en çok anılan şahıslarından birisi olan Said Nursî'nin naaşı bulunuyordu. 23 Mart 1960 tarihinde vefat ettikten sonra Urfa'da defnedilmişti. Aynı yılın 12 Temmuz'unda bu kabir kırıldı ve naaşı alındı. Ardından C–47 tipi askerî bir uçakla Urfa'dan Afyon'a götürüldü. Bu sır dolu gecenin çok az sayıdaki şahitlerinden olan Kadir Özkartal, kendisiyle gerçekleştirilen röportajda gördükleri ve yaşadıkları hakkında ilginç bilgiler aktardı. C–47 tipi askerî uçağın ikinci pilotu olan Özkartal, verilen gizli bir emirle başlayan nakil yolculuğunu, Yeni Asya muhabiri Nejat Eren'e anlattı. “Yıl 1960, ihtilâl senesi. Diyarbakır'da görevliydim. Akşam evimize vazifeden döndük. Saat gece 02.30. Bir er geldi ve 'Komutanım vazife var. Vazifeye gideceksiniz!' dedi. Bu saatte ne vazifesi var dediysem de, 'Kuvvet komutanın emri!' dedi. Ve arabaya binip üsse geldik.” Pilot Özkartal'ın bu cümlenin devamında aktardığı hatıralara göre gelişmelerin seyri şöyle gerçekleşti: Kuvvet komutanı Suat Eraybay, pilot Kadir Özkartal’a vazifeyi açıklamadan Urfa’ya gideceğini ve orada görevin kendilerine tebliğ edileceğini söyledi. C–47 uçağını hazırlayan ve hareket eden pilot Özkartal, bunun normal bir uçuş olmadığını, alışılmadık bir durumun var olduğunu anladı. Çünkü o sıralarda ihtilâl henüz yeni gerçekleştirilmişti ve büyük bir belirsizlik hakimdi. Çeşitli kesimlerden pek çok kişi yakalanıp tutuklanıyor ve bir yerlere gönderiliyordu. Aldığı bu emir ona bu görevin de öyle bir şey olduğunu düşündürmüştü. Havaalanına indiklerinde bir ambulansın geldiğini ve içinde bir tabut olduğunu anlatan Özkartal, başka kimse olmadığı için, hemen koşup taşımaya yardım etti. Görevin çok gizli oluşu, tabutun uçağa yerleştirilmesinden sonra kendisine bir zarfla tebliğ edilmesiyle daha da netlik kazandı. Komutan, Pilot Özkartal'a, bu zarfı havaalandıktan sonra açmaları ve telsizleri kapalı bir şekilde kimseyle konuşmadan hareket etmeleri emrini verdi. Uçağa tabutun yerleştirilmesinin ardından kısa boylu bir sivil de bindi. Kadir Özkartal, bu şahsın kim olduğunu öğrenmek için makinisti gönderdi. Gelen cevaptan, taşıdıkları tabutun içinde Bediüzzaman’ın naaşı olduğunu ve sivil şahsın da kardeşi Abdülmecid Nursî olduğunu öğrenmiş oldu. Uçak havalandıktan sonra zarfı açtılar. Emirde şunlar yazıyordu: “Hiç kimseyle konuşmayacaksınız. Telsizler hep kapalı olacak. Hiç kimseyle muhatap olmayacaksınız. Rotanız Afyon. Orada karşılanacaksınız. Gerekli emir size bildirilecek!” Afyon’a geldiklerinde sabah 06-07 gibiydi. Isparta ve Afyon Valileri orada hazır bulunuyorlardı. Cenaze bir ambulansa konuldu ve abbulans hızla oradan ayrıldı. Pilot Özkartal ve ekibi, görevlerinin tamamlanmasıyla Diyarbakır’a geri döndüler. Durumdan habersiz olan eşinin talebiyle, mutfak alışverişi için pazara giden Özkartal, Bediüzzaman'ın naşının nakliyle ilgili bilgilerin halk arasında konuşulduğunu duyunca çok şaşırmıştı. 1960 ihtilalinin ardından hem Bediüzzaman'ın naaşının çok gizli şekilde nakledilmesi, hem de şahit olduğu hak ve hukuka sığmayan bazı uygulamalar hakkında şunları söyledi: "Said Nursî şarkta çok çok sevilirdi, tutulurdu, çok hürmet edilirdi. Zaten o yüzden bu kadar gizli oldu. Yoksa ihtilâl döneminde o kadar adamlar götürdük ki, inanamazsınız. Sivas’ta hayvan ahırlarına milleti tıktılar. İhtilâl dönemi işte, ne kadar sıkıntı çekildi. Kendi ifadesiyle adam diyor ki: 'Benim on bin silâhlı adamım var, ben bu vatana ihanet edecek olsam bu işi yapanlara teslim olur muyum?' Ama ihtilâl dönemi dinlemiyor işte. Öyle haller oldu ki insan utanıyor. Koskoca generali, bir teğmen tekmeleyerek uçağa bindirdi, bütün milletin gözü önünde oldu bu hadiseler, çok şeyler oldu. Ama Allah’a çok şükür iş fazla uzamadı. Milletin sağduyusu var, başka yerde olsaydı çok büyük hadiseler yaşanırdı." Yeni Asya
×
×
  • Neu erstellen...