Gast Geschrieben 18. November 2009 Teilen Geschrieben 18. November 2009 Bilgili biri, hikayenin yollu “Hindistan’da bir aðaç vardýr. Meyvesini yiyen ne ihtiyarlar, ne ölür!” der. Bir padiþah bunu duyar, doðru sanýp o aðaca ve meyvesine aþýk olur. Bu aðacý bulmak, meyvesini getirmek üzere divan adamlarýndan bilgili birisini Hindistan yollar. Adamcaðýz yýllarca Hindistan’da o aðacý arar, tarar. Bulmak için þehir, þehir gezer ne ada býrakýr ne dað býrakýr, ne ova býrakýr! Kime sorduysa “ Bu ne arýyor, deli mi, ne?” diye güler, alay eder. Niceler alaya alýp döverler, niceler istihza edip “Akýllý, senin gibi zeki ve temiz kiþinin bu arayýþýnda elbette bir esas var, hiç boþ olur mu?” derler. Ona alay yollu ettikleri bu rivayet de ayrý ir tokat hatta bu eni konu tokattan da beter! Bazýlarý alaya alýp “ Ey ulu kiþi pek korkunç, pek geniþ bir iklim olan filan iklimde, falan ormanda yemyeþil bir aðaç vardýr. Pek yüce, pek korkunç her dalý koskocaman” derler. Padiþah adamý, kimden ne duyarsa aramak için gayret kemerini kuþanýr. Orada nice yýllar gezip tozar. Padiþah da ona mallar yollar durur. Gurbet diyarýnda bir hayli zahmetlere uðrar, nihayet aciz kalýr. Ne maksudundan bir eser görünür, ne de sözden baþka bir þey! Ümit ipi üzülür, aradýðýný aramaz olur, usanýr. Padiþah yanýna dönmeye niyet eder, aðlýya, aðlýya yola düþer. Meðerse o nedimin ye’se kapýlýp geriye döndüðü memlekette kerem sahibi kutuplardan alim bir þeyh varmýþ. Nedim ümitsiz bir halde “ önce onun tekkesine gideyim de oradan yola düþeyim. Ýstediðimi bulamadým, ümidim kesildi. Bari duasý yoldaþým olsun” der. Gözleri yaþlý bulut gibi yaþ döke, döke Þeyhin huzuruna varýr. “ þeyhim,acýmanýn, esirgemenin tam zamaný. Ümidim kesildi lütfedecek an, bu an!” der. Þeyh “ Ümitsizsen bile söyle. Matlubun ne? Neye yüz tutun?” diye sorar. Nedim. “ Bir padiþahým var, beni bir aðaç aramak üzere gönderdi. Ama nasýl aðaç? Alemde bulunmaz bir þey. Meyvesi, abýhayatýn aslý. Yýllardým aradým bir niþanesini bile bulamadým, ancak bu sarhoþlar, benimle eðlendiler, beni alaya aldýlar. Ýþte o kadar!” der. Þeyh gülümser de der ki: “Ey saf adam, bu aðaç, ilim sahibindeki ilimdir. Pek yüce, pek büyük ve etrafa yayýlmýþ bir aðaçtýr o1 hatta aðaç da ne demek her tarafý kaplayan deniz gibi Abýhayattýr! Sen surete kapýlmýþ yolunu yitirmiþsin. Manayý elden býraktýðýn için onu bulamýyorsun. Ona gah aðaç derler, gah güneþ. Gah deniz adýný takarlar, gah bulut! Hulasa öyle þeydir ki yüz binlerce eseri var En aþaðýlýk hassasý, sahibine ebedi bir hayat baðýþlamasýdýr. Tektir ama binlerce eseri, niþanesi var. O bire sayýsýz adlar gerek. Bir adam senin baban olur ama baþka birisinin de oðludur. Birisine düþmandýr, onun hakkýnda kahýrdan ibarettir. Diðer birine lütfeder, iyilikle bulunur, onca iyidir. Bir tek adam olduðu halde bak, yüz binlerce adý var. Bir vasfýný bilen öbüründen amadýr, öbür vasfýný bilmeyebilir. Kim, bu ad doðru ad diye isme yapýþýr. Onu arasa senin gibi ümitsizliðe düþer, periþan olur. Niye bu aðacýn adýna yapýþýrsýn da dili damaðý acý talihsiz bir hale düþersin? Addan geç, sýfatýna bak da sýfatlar, seni zata ulaþtýrsýn. Halkýn ihtilafý addan meydana gelir. Fakat manaya ulaþýnca rahatlaþýrlar. Adamýn biri, dört kiþiye bir dirhem verdi, adamlardan birisi “Ben bu parayý “engur’a” vereceðim” dedi. Öbürü Araptý, la dedi, “Ben “Ýnep” isterim herif, engür istemem” üçüncü Türk’tü, “ Bu para benim “ dedi, “ Ben inep istemem, üzüm isterim” dördüncüde Rum’du, dedi ki: “Býrak bu laflarý biz Ýsrafil isteriz” Derken savaþa baþladýlar. Çünkü adlarýn sýrrýndan gafildiler. Ahmaklýktan birbirlerini yumruklamaya koyuldular. Bilgisizlikle dolu, bilgiden boþ adamlardý bunlar. Sýr sahibi, yüzlerce dil bilir, kadri yüce birisi orada olsaydý, onlarý uzlaþtýrýrdý. Onlara “ Ben bu bir dirhemle hepinizin isteðini yerine getiririm. Gönlünüzü gýllügýþsýz bana teslim edin. Bu bir dirheminiz, sizin istediðiniz þeylerin hepsini yapar. Bir dirheminiz dört muradý da yerine getirir, dört düþman da uzlaþýr, birliðe ulaþýr, bir olur. Sizin sözleriniz savaþa, nifaka sebep olur. Fakat benim sözüm, sizleri birleþtirir. Siz susun dinleyin de konuþma hususunda diliniz ben olayým. Sizin sözünüz yüz türlüdür, eseriyse ancak savaþ ve kýzgýnlýktan ibaret. Ýðreti hararetin tesiri yoktur. Fakat insanýn kendisinden olan hararet müessirdir. Sirkeyi ateþte ýsýtan da yiyince yine bürudeti arttýrýr. Çünkü o hararet, iðretidir. Asli tabiatýnda bürudet ve keskinlik vardýr. Oðul, pekmez buz tutsa da yine yiyince ciðerdeki harareti fazlalaþtýrýr. Þu halde þeyhin riyasý, bizim ihlasýmýzdan daha yeð. Çünkü o riya basiretten meydana gelmedir,bu ihlas körlükten! Þeyhin sözü, insana cemiyet-i hatýr verir, hasetçilerin nefesi ise tefrika. Süleyman, tanrý tecellisine uðrayýnca bütün kuþlarýn dillerini öðrenmiþ oldu. Onun adalet devrinde ceylan, kaplanla uzlaþmýþ, savaþý býrakmýþtý. Güvercin doðanýn pençesinden emindi, koyun kurttan çekinmiyordu. Süleyman, düþmanlar arasýnda meyancýlýk etti, bütün kuþlarýn arasýnda birlik husule geldi. sen bir karýncaya benzersin, tane toplamak için koþup durmaktasýn. Fakat behey azgýn, Süleyman buracýkta, sen ne arýyorsun? Tane arayana tane, tuzaktýr. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ý bulur, hem taneyi elde eder. Bu ahir zamanda kuþlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur. Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuþturur, zulmümüzü giderir. “Hiçbir ümmet yoktur ki aralarýnda bir korkutucu olmasýn” ayetini oku. Tanrý “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Tanrý halifesi, bir himmet sahibi bulunmasýn” dedi. O halife, onlarýn gönüllerini o kadar birleþtirir gibi saflýktan hiçbir gýllügýþlarý kalmaz. Hepsini ana gibi birbirini esirger bir hale getirir. Onun için Müslümanlara “Tek bir nefis” demiþtir. Onlar Tanrý resulü yüzünden tek bir nefis oldular, yoksa her biri, öbürüne tam bir düþmandý. Medinelilerin iki kabilesi vardý, birine evs, öbürüne Hazrec denirdi. Adeta bir kabile öbürünün kanýna susamýþtý. Mustafa’nýn yüzünden o eski kinleri Ýslam ve saflýk nuruyla mahvoldu. Önce o düþmanlar, baðdaki üzümler gibi kardeþ oldular. “ Þüphe yok, söz bundan ibaret; Müminler kardeþtir” nasihatýyla da bu nefesle de kardeþliði býraktýlar,tek bir ten oldular. Üzümlerin suretleri kardeþtir. Fakat sýktýn mý tek bir üzüm suyu olur. Korukla üzüm birbirine zýttýr ama koruk, olgunlaþýnca güzelleþir, tatlýlaþýr, iyi bir dost olur. Koruk halinde kalan üzüme Tanrý ezelden kafir demiþtir. Deðil kardeþim deðil. Artýk o tek bir nefis olamaz. Azgýnlýkta menhus bir mülhitten ibarettir. Ondaki gizli þeyleri bir söylesem alemde fikirler fitneye düþer, karmakarýþýk olur. Kör gavurun sýrrýnýn anýlmamasý daha iyi. Cehennem dumanýn Ýrem baðýndan uzak oluþu daha hoþ! Ne de olsa üzüm olmaya kabiliyetli koruklarýn gönülleri, ehli dilin nefesleriyle birdir. Hepsi üzüm olmaya koþarsa, sonunda ikilik kalkar, kin ve savaþ kalmaz. Hepsi de üzüm olup derilerini yýrtarlar da birleþirler, vasýflarý da birlik olur. Dost, düþman ikiliktedir. Fakat hiçbir olan, kendisiye savaþýr mý? Aferin Üstat Aklý Küll’e yüz binlerce zerreye birlik bahþetti. Yerde topak, topak daðýnýk topraklara benzerlerken testici, hepsini de birleþtirdi, bir testi yaptý. Gerçi suyla topraðýn birleþmesi, nakýþtýr, can, buna benzemez. Fakat burada apaçýk bir misal getirsem korkarým aklýn karýþýr. Süleyman þimdi de var ama biz uzaðý görme neþesiyle onu göremiyoruz. Uzaða bakýþ, insaný kör eder. Sarayda uyuyanýn sarayý görmediði gibi. Biz ince sözlere dalmýþýz, onlarla uðraþýp duruyoruz. Düðümleri çözme sevdasýna tutulmuþuz. Düðümleri baðlayýp çözdükçe þüpheye düþmeyi, cevap vermeye kalkýþmayý uzatýp gideriz. Tuzaðýn baðýný gah çözüp baðlayan, bu suretle bu iþte maharet kazanan kuþ gibi. Böyle kuþ sahradan, çayýrdan mahrumdur, ömrü düðümü açýp çözmede harcolur gider! Filvaki hiçbir tuzaða zebun olmaz ama günden güne kanatlarý tutulur, uçmaz olur. Bað çözüp baðlamakla az uðraþ da kanatlarýn tutulmasýn, uçmadan kalmayasýn. Yüz binlerce kuþun kanadý kýrýldý da yine o arýzalý yerlerdeki tuzaklarý gidermedi. Kuran’da onlarýn ahvalini oku haris adam: “Bütün þehirlerde gezip dolaþtýlar, her tarafý elde ettiler” bak hele “ Bir kurtuluþ var mý?” Türk, Rum ve Arabýn kavgasýndan engur ve inep þüphelerine düþmekten baþka bir þey çýkmaz. Manevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz. Kavgacý kuþlar, hepiniz doðan gibi þehriyatýn þu davulunu duyun! Aranýzdaki ihtilafý býrakýn da ruhunuzu her yandan þadedin. Nerede olursanýz olun, yüzünüzü o tarafa dönün. O Süleyman, sizi kendine teveccühten men etmedi ki. Fakat kör kuþlarýz, terbiyeden hayli uzaðýz. O Süleyman’ý bir an bile tanýmadýk gitti! Baykuþlar gibi doðanlara düþmanýz hulasa viranelere de kalmýþýz. Bilgisizliðimiz, körlüðümüz son derece. Bu yüzden de Tanrý azizlerini incitmeye kastediyoruz. Süleyman’dan aydýnlanan kuþlar, nasýl olur da suçsuz, sebepsiz bir kuþun kanadýný yolarlar? Kanadýný yolmak þöyle dursun, onlar, acizlere yem verirler. O kuþlarda aykýrýlýk ve kin yoktur. Hoþ kuþtur onlar hoþ kuþ! Onlarýn hüthütüleri kutlulamak üzere yüzlerce Belkýs’ýn yolunu açar; Kargalarý surette kargadýr, hakikatte himmet doðaný “ Mazaga” sýrrýna mazhardýr onlar. Leylekleri “lek, lek “ der ama þüpheye birlik ateþini salar, güvercinleri, doðanlardan korkmaz. Hatta, doðan, o güvercinlerin önünde baþ kor. Bülbülleri, insana vecit ve halet verir; gülistanlarý, kendi gönüllerindedir. Dudularý, þeker kaydýnda deðildir. Ebedi þekeri, kendi içlerinde bulurlar. Tavuslarýn ayaklarý bile, bakýlsa öbür tavuslarýn kanatlarýndan daha güzel görünür. Hakan kuþlarýnýn kuru bir sesten ibaret kuþ dilleri nerede, Süleyman kuþlarýnýn söyledikleri kuþdili nerede? Sen ne bilirsin kuþlarýn seslerini? Bir an olsun Süleyman’ý görmedin ki! Ýnsana sesi neþe veren o kuþun kanadý meþrýktan da hariç maðripten de. Her ahengi, kürsi’den ta yere kadar bütün alemi doldurur. Azameti yeryüzünden Arþa kadar bütün cihaný istila eder. Bu Süleyman’a uymayan kuþ, karanlýða aþýktýr. Yarasaya benzer. Ey kötü yarasa, Süleyman’a alýþ da ebediyen zulmette kalma. Oraya doðru bir arþýn gitsen arþýn gibi ölçü kutbu kesilir, her tarafý ölçer biçersin. Irgalaya bocalaya topal ,topal bile olsa o tarafa sýçradýn mý topallýktan da kurtulursun, sakatlýktan da! Seni tavuk yetiþtirdi, kanadýnýn altýnda büyüttü. Sana dadýlýk etti ama sen yine kaz palazýsýn. Anan o denizin kazýdýr. Ancak dadýn topraða mensuptu, dadýn bu kuruluða tapardý. Gönlündeki denize olan meyil yok mu o tabiat, sana anandan mirastýr. Fakat kuruluða olan meylin de dadýndan geçme. Býrak dadýyý, onun reyi kötü isabetsiz! Dadýyý karada býrak,yürü kazlar gibi mana denizine koþ, dal denize! Anan seni sudan korkutursa sakýn sen korkma, hemen denize koþ! Sen kazsýn, karada da yaþarsýn, denizde de. Kümeste hayvanlarý gibi kokuþuk kümesli bir hayvan deðilsin ya. Sen “Kerremna” hükmünce bir padiþahsýn ki hem karaya ayak atabilirsin, hem denize! “ Ve hamelnahüm fil berri vel bahri” hükmüne mazharsýn. Canýný karadan kurtar, denize yürüt. Melekler için karaya yol yoktur. Hayvanlarýn da denizden haberleri yok. Sen, ten itibarýyla hayvansýn, can bakýmýndan melek. Bu suretle hem yerde yürürsün,hem gökte. Bu suretle, ben de zahiren sizin gibi insaným ama hakikatte gönlüm vahye kabiliyetli. Bu topraða mensup kalýp, yer üstüne düþmüþ ama bu çeþit adamýn ruhu, o güzelim gökte çark uruh durmakta. Yavrum, biz umumiyetle su kuþlarýyýz, dilimizden de ancak deniz anlar. Hulasa Süleyman denizdir, biz kuþlara benzeriz ebede kadar Süleyman’da seyredip duruyoruz. Süleyman’la gel , ayaðýný denize bas ki su Davud’a olduðu gibi sana da yüzlerce zýrh yapsýn. O Süleyman. Meydan da herkesin gözü önünde. Fakat haset kýskançlýk göz baðýcý ve büyücü. O bizim önümüzde bizse cahillikten, uykudan, herzevekillikten onu görmemekte, ondan meyus olmaktayýz. Gök gürlemesi, susuzun baþýný aðrýtýr. Bilmez ki kutlu bulutlardan rahmet yaðdýracak! Onun gözü akar suda. Gökten yaðan rahmet suyunun zevkinden haberi bile yok! Himmet atýný sebebe doðru sürdü de bu yüzden müsebbipten mahrum kaldý. Fakat müsebbihi apaçýk gören cihan sebeplerine gönül kor mu? Çöl ortasýn da bir zahit vardý. Abbadiye kabilelerine mensup olanlar gibi ibadete de dalmýþ, kendisinden geçmiþti. Hacýlar civar þehirlerden gelip oraya ulaþtýlar, o kupkuru yerde bir zahit gördüler. Zahidin yeri kaskatýydý. Fakat kendisinin mizacý yumuþak. Çölün samyeli, adeta ona ilaç kesilmiþti. Hacýlar onun yalnýzlýðýna ,o afetler içinde selamette oluþuna þaþtýlar. Kum üstünde namaza durmuþtu. Kum öyle bir kumdu ki hararetinden tenceredeki su bile kaynar, coþardý. Halbuki dersin ki o,sanki bir yeþillikte bir Gülistanda, yahut,Burak’a Düldüle binmiþ! Yahut da ayaðýnýn altýnda ipekli örtüler, kumaþlar var samyeli ona sabah rüzgarýndan daha hoþ! O namaz kýlarken hacýlar beklediler. Zahit, uzun bir fikre dalmýþ, kendisinden geçmiþti. Neden sonra istiðraktan ayýldý, kendisine geldi, hacýlarýn içinde gönül gözü açýk birisi, gördü ki zahidin elinden, yüzünden sular damlamakta, elbisesi aptes suyundan ýslak. “ Bu su nereden?” diye sordu. Zahit , elini kaldýrýp “gökten” diye cevap verdi. Adam, “ Kuyu” ip yokken ne vakit istesen su bulabilir misin? Hemen yaðmur yaðar mý? Ey din sultaný, müþkülümüzü halleder hallet de yakýna erelim. Sýrlarýndan bir sýrrý bize de göster de bellerimizden zünnarlarý kesip atalým” dedi. Zahit, gözlerini göðe kaldýrarak dedi ki: “Yarabbi, hacýlarýn duasýna icabet et. Ben gökten rýzýk aramaya alýþmýþým, sen bana gökten kapý açtýn. Ey Lamekan aleminden mekan izhar eden, ey “Rýzkýnýz göktedir” sýrrýný ayan eyleyen!” Zahit, bu münacattayken hemen su sömüren fil gibi bir latif bulut peyda oldu. Bardaktan boþanýrcasýna yaðmur yaðmaya baþladý, derelerde, maðaralarda gölcükler meydana geldi. bulut, tulumlar gibi gözyaþý döküyordu. Hacýlarýn hepsi matralarýný açtý. Ýçlerinden bir bölük halk o þaþýlacak þeyler yüzünden bellerindeki zünnarlarý kestiler. Bir bölüðünün de bu hayret edilecek þey yüzünden yakýný arttý. Tanrý, doðru yolu daha iyi bilir. Bir bölüðüyse bu kerameti kabul etmeyip hamhalat bir halde ebedi nakýs olarak kaldý, söz de burada bitti. Mesnevi'den Hikayeler Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge