Webmaster Geschrieben 20. August 2011 Teilen Geschrieben 20. August 2011 Tahammül mü hoş görmek mi? Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür. İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur. Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır? Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır. Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır. Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor. Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır? İç tavırdan başlayalım: Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder. Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger. Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum. Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır. Hayrettin Karaman, Yeni Safak, 07.08.2011 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 20. August 2011 Autor Teilen Geschrieben 20. August 2011 Tahammülsüzler Sözde demokrat olan, çoğulculuğu savunan, aykırı düşünceleri de kapsayan "düşünceyi açıklama özgürlüğü"nden yana görünen baylar ve bayanların gerçek yüzlerini teşhir için bir yazı yetti ve arttı. Şunların içine düştükleri çelişkiye bakın! Ben Müslümanlar için, hoş olmayanı hoş görmek yerine "tahammül"ü teklif ettim, buna karşı hoşgörüyü savunanlar ise kendilerine aykırı gelen bir yazıma tahammül bile edemiyorlar. Hakaretin, beni sürgüne gönderme, kafese kapatma... tekliflerinin haddi hesabı yok! Bir yazı, sözde aydınların, yazarların ve çizerlerin ne kadar sığ, dil bilmez, söz anlamaz, bağnaz olduklarını da ortaya koyuverdi. Bir kısmı yazıyı okuma zahmetine katlanmadan, birilerinin attıkları başlıklara bakarak hükme varıyor, ağır sözler söylüyor ve eleştiriyorlar. Bir kısmı ise yazıyı okuyor, ama üstünkörü okuyor, anlamıyor, anlamak istemiyor veya peşin hükmü anlamasına mani oluyor. Ciddi bildiğimiz bazılarının davranışları daha da şaşırtıcı. Mesela Mehmet Barlas "...Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman'ın 'Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından' söz etmesi" diyor. Peki bu "söz etme", benim yazımın neresinden çıkıyor? "İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse –İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur" diyorum. "İslam toplumunda", "...aykırı fiilleri için" diyorum. Demokrasilerde bazı fiiller için özel mekanlar tahsis edilmiyor mu? M. Barlas gibi bir kafa bu ifadeyi anlamaktan aciz olabilir mi? Ya okumadı, ya da öyle anlamak istedi! Bu yalnızca bir örnek. Bir dosya açtım, ulaşabildiğim yazıları ve yorumları buraya topladım, bugün (16- 8 -2011) itibariyle 118 sayfayı buldu. Genel olarak baktığımda şunu görüyorum: Hoşgörü şöyle dursun tahammül bile yok. Saptırmalar var. Okumadan, anlamadan, düşünmeden kaleme sarılmalar var. Çok az sayıda insaflı değerlendirmeler, eleştiri denebilecek yazılar da –çok şükür– var. Sonuç olarak "iyi ki yazmışım" diyorum. Yazı bir laboratuar oldu, gerçek yüzler burada daha iyi, daha yakından görüldü. Çağdaşlık, hoşgörü, çoğulculuk... maskeleri altında meğer ne kadar çirkin ve sahte yüz varmış! Hayrettin Karaman, Yeni Safak, 18.08.2011 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 20. August 2011 Autor Teilen Geschrieben 20. August 2011 Kibir ki hiç yakışmaz Hayrettin Hoca'ya YENİ Şafak yazarı ünlü fıkıhçı Prof. Hayrettin Karaman, fırtınalar koparan “Tahammül mü, hoşgörü mü?” başlıklı makalesine yönelik yazılan tepki yazılarını bir dosyada toplamış: 118 sayfayı buluyormuş tepki yazıları. Genel olarak bakıldığında bu tepkilerin büyük bir kısmı Hayrettin Hoca'yı yerden yere vuruyormuş. * * * Hayrettin Hoca, dünkü Yeni Şafak'ta yayınlanan “Tahammülsüzler” başlıklı bir yazıyla kendisine tepki gösterenlere saydırmış da saydırmış. Şöyle diyor: “Hoşgörü şöyle dursun tahammül bile yok. Saptırmalar var. Okumadan, anlamadan, düşünmeden kaleme sarılmalar var. Çok az sayıda insaflı değerlendirmeler, eleştiri denebilecek yazılar da çok şükür var. Sonuç olarak ‘İyi ki yazmışım' diyorum. Yazı bir laboratuvar oldu, gerçek yüzler burada daha iyi, daha yakın görüldü. Çağdaşlık, hoşgörü, çoğulculuk maskeleri altında meğer ne kadar çirkin ve sahte yüz varmış!” * * * Hayrettin Karaman Hoca, keşke “çirkin ve sahte yüzlerin açığa çıkması” nedeniyle duyduğu memnuniyet kadar, yazdığı yazının “yanlış anlaşılmaya” çok müsait bir yazı olması nedeniyle de hafiften bir üzüntü duyabilseydi. Eğer bir yazar, yazdığı yazıya gelen tepkiler karşısında sürekli... - “Ben aslında öyle demek istemedim, böyle demek istedim” demek zorunda kalıyorsa... - “İyi niyetliler” tarafından bile yanlış anlaşılıyorsa... - Yazdığı yazı “çarpıtmaya ve saptırmaya” hayli elverişli ise... - “Ama ben şu kaydı koymuştum” diyorsa... O yazarın suçun tümünü başkalarında aramak yerine biraz olsun kendisini de eleştirmesi gerekmez mi? En azından “Belki de ben de kendimi iyi ifade edememişimdir” falan demesi nezakete daha uygun düşmez mi? Ne de olsa “kibir ki hiç yakışmayandır” Hayrettin Hoca'ya... Ahmet Hakan, Hürriyet, 19.08.2011 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.