Webmaster Geschrieben 8. September 2011 Teilen Geschrieben 8. September 2011 Dügünlerimiz nasil olmali Düğün merasimleri, insanın hayatındaki köşe taşlarından biridir. O gün, sevinç, esenlik ve mutluluk günüdür. Düğünler bazen birtakım eğlence ve oyunlarla süslenerek kutlanır, bazen de sade bir merasimle geçirilir. Düğünlerdeki oyun ve eğlencelerde ölçü nasıl olmalı, nasıl bir yol izlenmeli, nelere dikkat etmeli? Hayatımızın köşe taşlarından biri olan düğünlerimiz acaba nasıl olmalı? Düğünler birer sevinç ve sürur günüdür. O gün herkes sevinçlidir, neşelidir. Bu sevinç, bazen birtakım eğlence ve oyunlarla süslenerek di¬le getirilir, bazen de sade bir merasimle geçirilir. Fakat düğünlerdeki oyun ve eğlencelerde ölçü nasıl olmalı, nasıl bir yol izlenmeli, nelere dikkat edilmeli? Bunun bir ölçüsü ve sınırı var mıdır? Varsa kim belirler, kim öğretir, kim tespit ve tayin eder? Düğün esnasında söy¬lenecek türkü ve şarkılarda, oynanan oyun ve eğlencelerde mubahlık ve haram¬lık nelerdir? Bu konuda bizim için şaşmaz ölçü ve değişmez prensipler Asr-ı Saadet uygulamasında mevcuttur. Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) kendisi annelerimizle evlenirken velime adında düğün yemekleri verdikleri ve evliliklerini herkese açık ve herkesi davet ederek yaptığı gibi, kendi kızlarının ve yakınlarının düğünlerinde de bizzat bulunmuş, nezaret etmiş, örneklik göstermiştir. Mesela Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) gerek kendi nikâhlarında, gerekse Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin evliliklerinde mutlak surette bir ikramda bulunurdu, fakir zengin herkesi bu merasime davet eder, zenginlerin çağrılıp da fakirlerin ihmal edildiği düğünleri hoş karşılamazdı. Müzik, oyun ve eğlence gibi, düğünlerde icra edilen bu merasimlerde nelerin yer alıp almadığını, kendisinin de bulunduğu sahabe düğünlerinde görüyoruz. Meselâ, Hz. Âişe’nin (r.a.) anlattığına göre Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Medineli bir sahabinin düğününün olduğunu haber aldı ve şarkı söyleyebilen cariyelerin kendi aralarında şu beyitleri söyleyerek eğlenebileceklerine cevaz verdi ve “Ensar eğlenceyi sever” buyurdular. Size geldik, size geldik, Allah bize de size de ömür. Esmer çiğit tanesi olmasaydı, Vadinize inmezdik. (1) Düğünlerde eğlenme Sahabi hanımlardan Rubeyye binti Muavviz, Halid adındaki bir sahabiye kendi düğününü anlatırken diyor ki: “Ben evlendiğim zaman Resulullah (a.s.m.) geldi ve senin şu oturduğun gibi, yatağımın üzerine oturdu. Bizim cariyelerimiz def çalıp Bedir günü şehit olan atalarımız hakkında mersiyeler okumaya başladılar. O anda cariyelerden birisi: ‘Bizim aramızda yarın olacakları bilen Peygamber var’ mealinde bir mısra okudu. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.): ‘Hayır, bunu söylemeyiniz. Yarın olacakları bilen Allah’¬tır, deyiniz’ buyurdu.” (2) Yine Medine’nin ileri gelenlerinden ve meşhur bir sahabi olan Es’ad bin Zürâre kızını evlendirirken Peygamberimiz (a.s.m.), En¬sar’ın eğlenceyi sevdiğini düşünerek def çalan ve şarkı söy¬leyen muganniyelerin (kadın şarkıcıların) gönderilip gön¬derilmediğini sormuştu. Düğünlerde eğlenme konusunda Efendimizin (a.s.m.) verdiği izni ve hoşgörüyü kullanmada tereddüt göstermeyen bazı sahabilerin, özellikle Bedir ashabından iki zatın uygulaması bu meselenin —söz yerindeyse— son sınırını çiziyor. Âmir bin Sa’d anlatıyor: “Bir düğün sırasında Karaza bin Ka’b ve Ebu Mes’ud el-En¬sârî’nin yanına vardım. Bir kısım cariyeler şarkı söylüyorlardı. Dayanamayıp: ‘Sizler Resulullah’ın Bedir ashabından olun da, yanınızda şu işler yapılsın, olacak şey değil’ dedim. Bunun üzerine, onlar: ‘Dilersen otur bizimle dinle, dilersen git. Bize düğünde eğlenme izni verildi’ dediler.” (3) Düğünlerde def çalarak eğlenme geleneği Dört Halife dö¬ne¬minde de devam etti. Hz. Ömer’in, kulağına gelen bir şarkı ve def sesinin evlenme veya sünnet merasimine ait oldu¬ğunu öğrenince, bunu yasaklamadığı biliniyor. (4) Müzikli düğün merasimi Hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s.m.), “Haram beraberlikle helal be¬raberlik arasındaki fark; evlenmek, def çalmak ve duyurmaktır” (5) bu¬yurarak esas itibariyle belli bir çizgide kalmak kaydıyla müzikli düğün merasimi düzenlemenin mubahlığına işaret eder. Hatta bunun içindir ki, sırf nikâhı ilan etmek maksadıyla davul, zur¬na ve boru gibi musiki âletlerinin düğünlerde çalınabileceğine cevaz verilir. Davul ve zurna bazı yerlerde olduğu gibi kahramanlık türküleri ve meh¬ter marşlarının söylenmesine eşlik edince meşru çerçevede kalmış olur. İnsanın nefis ve heveslerine hitap etmediği için mubah sayılır. Fakat bugünkü düğünlerde davul-zurnanın eşliğinde yapılan merasimlerde gayr-ı meşru unsurlar karıştığından, davul-zurna çalınmasına ruhsat verilmiyor Düğünlerde ve diğer zamanlarda müzik eşliğinde oynanan oyunlara gelince, bunun da birtakım şartları vardır. Bir kere çalınan âlet ve söylenen parçalar belli çerçevede kalmalıdır. Oyun tutan kimseler yalan ve kötü sözler söylememeli, başkaları¬nın bakması caiz olmayan avret yerlerini açmamalı, kadınlar ken¬¬dilerine namahrem olan erkeklerin yanında oynamamalıdır. İmam Gazalî, düğün, bayram ve şenlik günlerinde erkeklerin kendi aralarında oyun tertip etmelerinde, oynamalarında bir sakıncanın olmadığını kaydeder, ancak kadınların erkekler karşısında oynadığı oyunun caiz olmadığını söyler. Düğünlerde oynama İmam Gazalî, oyunun meşruluğuna delil olarak da Peygamberimizin (a.s.m.), Mes¬cid-i Nebevi’de Habeşliler’in kılıç kalkan oyununu Hz. Âişe ile bir¬likte seyretmelerini zikreder. Bu durumu Hz. Âişe şöyle anlatır: “Bir bayram günü Habeşliler kalkan ve mızrak oyunu oynuyor¬lar¬¬dı. Ben bakmak için Resulullah’tan (a.s.m.) izin istedim, o da razı oldu.” (6) Bunun için düğünlerde kadınlar kendi aralarında, yabancı bir er¬kek olmadan oynayıp eğlenebilirler. Aynı şekilde erkekler de yu¬karıdaki şartlar ve meşru ölçüler çerçevesinde eğlenip oynayabilir¬ler. Bu şekilde oynamak mubah olduğu gibi, onları seyretmek de mu¬bahtır. Düğünler, sünnetteki tavsiyelere uyularak, İslam’ın nezahet ve temizliği çerçevesinde yapılırsa aynı zamanda güzel bir örnek olur. Unutulmamalıdır ki, güzel örneklerin artması nispetinde şikâyetçi olduğumuz kötülüklerin önü alınacaktır. Yoksa hem şikâyetçi olup, hem de nefsimizi tesirinden kurtaramazsak, yanlışlıkların önü alın¬maz. Sünnette var olan eğlence sınırı nedir? Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine baktığımızda, meşru oyun ve eğlencenin belli başlı üç kısımda anlatıldığını görüyoruz: Birincisi: Bir gayeye, bir faydaya ve bir ihtiyaca yönelik eğlencelerdir. İkincisi: Örf, âdet ve gelenekte var olan tören ve merasim türünden eğlencelerdir. Üçüncüsü: Yorulan, usanan, bıkkınlık duyan insan duygularının meşru dairede tatmin edilmesi, dinlendirilmesi ve keyiflendirilmesidir. Birinci kısım olan, bir gayeye yönelik oyun ve eğlence türüne, sünnetten şu örnekler verilebilir: • Peygamberimiz (a.s.m.) özel olarak yarış için hazırlanan atlar ve yük beygirleri arasında ayrı ayrı yarışlar düzenler ve kazananları ödüllendirirdi. • Develer arasında yapılan yarışlara zaman zaman Peygamberimizin (a.s.m.) devesi de katılır ve çoğu zaman birinci gelirdi. • Ok atma ve mızrak kullanma müsabakaları, Medine dev¬rinin önemli yarışlarındandı. Bir hadiste bildirildiğine göre, atış müsabakaları ile at yarışları meleklerin de hazır bu¬lunduğu bir eğlence türüdür. • Koşu ve yarış yapmak ve güreş tutmak gibi eğlenceler bizzat Peygamberimizin (a.s.m.) özel hayatında da yer alıyordu. • Yüzme de Peygamberimizin (a.s.m.) teşvik ettiği bir spor ve eğlence şeklidir. • Avcılık ve savaşa hazırlanma bakımından atıcılık faydalı eğlencelerdendir. Av köpeği, doğan, ok, mızrak gibi av âletleriyle avlanmak meşru görülmüştür. Bu alanda daha başka örnekler vermek de mümkündür. Sünnetin çizdiği sınırlar içinde ve meşru çerçevede örf, âdet ve gelenekte var olan tören ve merasimlere örnek olarak ise, şunlar verilebilir: • İslâm öncesi Medineliler Nevruz ve Mihrican günlerinde eğlence düzenlerlerdi. Hicretten sonra bunların yerini Ramazan ve Kurban Bayramları aldı. Ayrıca, sünnette düğünlerde şeker, hurma gibi şeylerin halkın üzerine serpilmesi ve bunun kapışılması şeklinde uygulanan başka bir eğlence türüne de rastlanmaktadır. (7) Abdullah bin Abbas, sünnet ettirdiği oğlu için eğlence dü¬zenlemiş ve bunun için ücretle erkek oyuncular tutmuştur. (8) Eğlencede “beşte bir” ölçüsü Günümüz şartlarını iyi bilen ve gözlemleyen, özellikle iletişim teknolojilerinin yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı yüz¬yılın ilk yarılarında radyo aracılığıyla eğlence türlerinin etkisiyle insanların bu cazibeye kapıldığını gören Bediüz¬za¬man, geniş kitleleri rahatlatan bir açıklama getirir: “İnsanlık hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli heveslere de ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa hava unsurunun (radyo dalgalarının) yaratılış hikmetine ve sırrına aykırı düşer. Ayrıca beşerin tembelleşmesine, sefahate düşmesine ve önemli görevlerin eksik bırakılmasına sebep olarak insanlık için büyük bir nimet olması gerekirken büyük bir azap olur, insana lazım olan çalışma şevkini kırar.” (9) Bir başka mektubunda, meşru dairede eğlence için ‘beşte bir’ ölçüsünü getirerek; insanlığın faydasına kullanılması gereken bazı iletişim araçlarının “onda iki”sinin meşru dairede eğlenceye ayrılması gerekirken, “onda sekiz”inin keyif, oyun, eğlence yolunda kullanıldığı için insanları tembelliğe ittiğinden söz eder. (10) Burada sözü edilen keyifli hevesler, meşru ve mubah anlamdaki eğlence türleridir. Bu ifadeleri maksadını aşacak bir biçimde anlayıp sünnete aykırı olan eğlencelere kapı açmak ise, yanlış bir değerlendirme olarak bilinmelidir. Çünkü “Meşru daire keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur.” İstifade edilecek eğlencelerin de helal, meşru ve mubah çerçevede kalması gerekir. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmak olur ki, Dim¬yat’¬a pirince giderken evdeki bulgurdan olma gibi kayıplar ya¬şanır. Son olarak bu meselede genel bir ölçüyü hatırlamakta fayda vardır: “Yetimane hüzünleri, nefsanî hevesatı tahrik eden ses¬ler haramdır.” Bunun yanında “ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları iras edip” hatırlatan sesler; hikmet, ibret dolu ifadeleri içinde bulunduran çiçek, gül, yeşillik, renk, su ve buna benzer güzelliklerle, bir fitne uyandırmayan ve belli olmayan bir kadının güzelliğini dile getiren sözlerle şarkı ve türkü söylemek mubahtır. (11) Mehmet Paksu, Moral Haber, 05.09.2011 Kaynaklar: el-Mezâhibü’l-Erbaa; et-Tâc, 2:301. 2 İbni Mâce, Nikâh: 21 3 Nesâi, Nikâh: 80 4 Abdürrezzak es-San’anî, el-Musannef, 11:5 5 İbni Mace, Nikâh: 20. 6 el-Mezâhibü’l-Erbaa, 2:42-43. 7 Üsdü’l-Gâbe, 3:488 8 DİA, “Eğlence” maddesi 9 RNK, Emirdağ Lâhikası, s. 1837 10 RNK, Emirdağ Lâhikası, s. 1851 11 el-Mezâhibü’l-Erbaa, 2:41-42-43. Mehmet Paksu, Moral Haber, 05.09.2011 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.