Webmaster Geschrieben 9. September 2011 Teilen Geschrieben 9. September 2011 Ruhların, sineklerin ceflerine girerek alem-i şehadeti seyetmesi ile reenkarnasyon arasında bir ilişki var mıdır? Yazar: Sorularla Risale, 27-7-2009 Hem denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı hayvaniye, hadiste “tuyûrun hudrun“ tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, ta sineklere kadar, bir cins ervâhın tayyareleridirler. Reenkarnasyon, insanın öldükten sonra, ruhunun başka bir bedene girerek hayatını orda devam ettirmesi ve olgunlaştırması fikridir. Eski tabir ile “tenasüh”, yeni tabir ile “ruh göçü”, felsefi tabiri ile “reenkarnasyon”, bir mit/mitosdur. Yani her toplum ve milletin, bazı kesimlerinin tarihi kökeninde farklı isimler altında inandığı ve yaşatmaya çalıştığı bir efsanedir. Toplumlardaki bu inanç, insanın fıtratında var olan ebedi yaşama arzusunun ve ölümle, yokluk ve hiçliğe gitmekten kurtulmanın çırpınışları ve bir tatmin olma şeklidir. Yani bu gibi inançlarla kendine bir türlü ebediyet kazandırmaya çalışıyorlar. İkinci, yeni bir hayatı kabul etmeyip, böyle bir fikre sapmadaki faktör ise; dünyaya ve içindekilere olan ülfet ve ünsiyettir. Dünya ve içindekilerden ayrılmak ve bir daha görememek düşüncesi onu çaresiz kılıp böyle hurafelere sevk ediyor. Reenkarnasyon düşüncesini hem akıl, hem de Kur’an açısından değerlendirecek olursak, ikisi de cevaz vermez. Öncelikle İslam’a göre reenkarnasyon fikri küfürdür. Kur’an’ın üçte ikisi ölümden sonra ikinci yeni bir hayattan bahsediyor; kesinlikle reenkarnasyon düşüncesini kabul etmiyor. Şu ayet, bunu açıkça ilan ediyor: "Nihayet, onlardan birine ölüm gelip çattığında, "Rabbim, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (Mu’minun, 23/99-100) Akıl açısından bakacak olursak; tenasüh fikrinin tutar bir yanı yoktur. * Mesela, tenasüh inancına göre ruhlar cevherdir ve sayısı sabittir. O zaman ruhların sayısında bir artış olmaması gerekir. Dünyanın her döneminde nüfusun aynı olması lazım gelirdi. Halbuki nüfus sürekli artış gösteriyor. Bir asır öncesi nüfus, bir milyar; bir asır sonra altı milyar oluyor. Reenkarnasyona göre bu bir çelişkidir. * Yine eski tarihlerde büyük işler yapmış peygamberler, evliyalar, alimler, filozoflar, bilim adamları şimdi kimin bedenindedirler ve neden varlık gösteremiyorlar. Mesela iki cihan serveri Hazreti Muhammed (s.a.v) acaba hangi bedende, neden o haşmetli ruhu tezahür etmiyor. * Yine anne ve babadan çocuğa geçen irsiyeti ne ile izah edeceğiz. Zira, aralarında kopmaz bir bağ vardır. Bu, sadece cismani bir irsiyet değil, ruhi irsiyet de vardır. * Ruh başka bedene geçtiğinde, neden geçmişini tamamen hatırlamıyor. Şayet hatırlıyorsa, neden herkeste sabit olmuyor da sadece ruh hastaları tarafından iddia ediliyor. * Ruh, bedeni kendi mi seçiyor. Seçiyorsa, bunu hangi ölçüler ile seçiyor. Seçme durumunda en iyisini istemez mi? Buna benzer çok çelişkiler, reenkarnasyonun batıl olduğunu ispata kafidir. Ruhlar, o bedeni (bazı kuşlarının bedenini) mesken ittihaz etmek için değil, sadece onun cihaz ve aletleri ile alemi seyir için zaman zaman onların vücudunu kullanıyor. Ameli iyi olan bir insan öldükten sonra, ruhu serbest olduğu için ve nuraniyet sahibi olmasının avantajı ile de o cesetlere girip seyeran etmesi vardır. Ama reenkarnasyon, tamamen farklı bir durumdur, karıştırmamak lazım. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 9. September 2011 Autor Teilen Geschrieben 9. September 2011 On Beşinci Söz'de geçen tuyurun ve hudrun adlı cennet kuşlarından bahsediliyor. Bir de bazı ruhların bazı hayvanların bedenlerine girip cisim alemini seyrettiği söyleniyor. Bunun reenkarnasyonla bir alakası var mı? Yazar: Sorularla Risale, 17-8-2010 Reenkarnasyon, insanın öldükten sonra, ruhunun başka bir bedene girerek hayatını orda devam ettirmesi ve olgunlaştırması fikridir. Eski tabir ile “tenasüh”, yeni tabir ile “ruh göçü”, felsefi tabiri ile “reenkarnasyon”, bir mitolojidir. Yani her toplum ve milletin bazı kesimlerinin tarihi kökeninde farklı isimler altında inandığı ve yaşatmaya çalıştığı bir efsanedir. Toplumlardaki bu inanç, insanın fıtratında var olan ebedi yaşama arzusunun ve ölümle yokluk ve hiçliğe gitmekten kurtulmanın çırpınışları ve bir tatmin olma şeklidir. Yani bu gibi inançlarla kendine bir türlü ebediyet kazandırmaya çalışıyorlar. İkinci, yeni bir hayatı kabul etmeyip, böyle bir fikre sapmadaki faktör ise; dünyaya ve içindekilere olan ülfet ve ünsiyetdir. Dünya ve içindekilerinden ayrılmak ve bir daha görememek düşüncesi onu çaresiz kılıp böyle hurafelere sevk ediyor. Reenkarnasyon düşüncesini hem akıl, hem de Kur'an açısından değerlendirecek olursak, ikisi de cevaz vermez. Öncelikle İslam’a göre reenkarnasyon fikri küfürdür. Kur’anın üçte ikisi ölümden sonra ikinci yeni bir hayattan bahsediyor. Kesinlikle reenkarnasyon düşünceyi kabul etmiyor. Şu ayet, bunu açıkça ilan ediyor: "Nihayet, onlardan birine ölüm gelip çattığında, "Rabbim, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (Muminun Suresi 99-100) Akıl açısından bakacak olursak; tenasüh fikrinin tutar bir yanı yoktur. Mesela, tenasüh inancına göre ruhlar cevherdir ve sayısı sabittir. O zaman ruhların sayısında bir artış olmaması gerekir. Dünyanın her döneminde nüfusun aynı olması lazım gelirdi. Halbuki nüfus sürekli artış gösteriyor. Bir asır öncesi nüfus, bir milyar; bir asır sonra altı milyar oluyor. Reenkarnasyona göre bu bir çelişkidir. Yine eski tarihlerde büyük işler yapmış Peygamberler, evliyalar, alimler, filozoflar, bilim adamları şimdi kimin bedenindedirler ve neden varlık gösteremiyorlar. Mesela iki cihan serveri Hazreti Muhammed (s.a.v) acaba hangi bedende, neden o haşmetli ruhu tezahür etmiyor. Yine anne ve babadan çocuğa geçen irsiyeti ne ile izah edeceğiz. Zira, aralarında kopmaz bir bağ vardır. Bu, sadece cismani bir irsiyet değil, ruhi irsiyet de vardır. Ruh başka bedene geçtiğinde, neden geçmişini tamamen hatırlamıyor. Şayet hatırlıyorsa, neden herkeste sabit olmuyor da sadece ruh hastaları tarafından iddia ediliyor. Ruh, bedeni kendi mi seçiyor. Seçiyorsa, bunu hangi ölçüler ile seçiyor. Seçme durumunda en iyisini istemez mi. Buna benzer çok çelişkiler, reenkarnasyonun batıl olduğunu ispata kafidir. Ruhlar o bedeni mesken ittihaz etmek için değil, sadece onun cihaz ve aletleri ile alemi seyir için zaman zaman onların vücudunu kullanıyor. Ameli iyi olan bir insan öldükten sonra, ruhu serbest olduğu için ve nuraniyet sahibi olmasının avantajı ile de o cesetlere girip seyaran etmesi vardır. Ama reenkarnasyon, tamamen farklı bir durumdur, karıştırmamak lazım. Risaleden okuyunuz: İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 28. Ayet Tefsiri Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 9. September 2011 Autor Teilen Geschrieben 9. September 2011 Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde / Saidden yetmiş dokuz emvât bâ-âsâm âlâma. Sekseninci olmuştur, mezara bir mezar taş... Bu ifadelere göre Reenkarnasyonun olduğunu savunanlara nasıl cevap verebiliriz? Yazar: Sorularla Risale, 25-1-2011 Reenkarnasyon, insanın öldükten sonra, ruhunun başka bir bedene girerek hayatını orda devam ettirmesi ve olgunlaştırması fikridir. Eski tabir ile “tanasüh”, yeni tabir ile “ruh göçü”, felsefi tabiri ile “reenkarnasyon”, bir mitolojidir. Yani her toplum ve milletin bazı kesimlerinin tarihi kökeninde, farklı isimler altında inandığı ve yaşatmaya çalıştığı bir efsanedir. Toplumlardaki bu inanç, insanın fıtratında var olan ebedi yaşama arzusunun ve ölümle yokluk ve hiçliğe gitmekten kurtulmanın çırpınışları ve bir tatmin olma şeklidir. Yani bu gibi inançlarla kendine bir türlü ebediyet kazandırmaya çalışıyorlar. İkinci, yeni bir hayatı kabul etmeyip, böyle bir fikre sapmadaki faktör ise; dünyaya ve içindekilere olan ülfet ve ünsiyettir. Dünya ve içindekilerinden ayrılmak ve bir daha görememek düşüncesi, onu çaresiz kılıp böyle hurafelere sevk ediyor. Reenkarnasyon düşüncesini hem akıl, hem de Kur'an açısından değerlendirecek olursak, ikisi de cevaz vermez. Öncelikle İslam’a göre reenkarnasyon fikri küfürdür. Kur’an'ın üçte ikisi ölümden sonra ikinci yeni bir hayattan bahsediyor. Kur’an kesinlikle reenkarnasyon düşüncesini kabul etmiyor. Şu ayet, bunu açıkça ilan ediyor: "Nihayet, onlardan birine ölüm gelip çattığında, "Rabbim, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (Muminun Suresi, 23/99-100) Akıl açısından bakacak olursak; tenasüh fikrinin tutar bir yanı yoktur. Mesela, tenasüh inancına göre ruhlar cevherdir ve sayısı sabittir. O zaman ruhların sayısında bir artış olmaması gerekir. Dünyanın her döneminde nüfusun aynı olması lazım gelirdi. Halbuki nüfus sürekli artış gösteriyor. Bir asır öncesi nüfus bir milyar; bir asır sonra altı milyar oluyor. Reenkarnasyona göre bu bir çelişkidir. Yine eski tarihlerde büyük işler yapmış peygamberler, evliyalar, alimler, filozoflar, bilim adamları şimdi kimin bedenindedirler ve neden varlık gösteremiyorlar. Mesela; iki cihan serveri Hazreti Muhammed (s.a.v) acaba hangi bedende, neden o haşmetli ruhu tezahür etmiyor. Yine anne ve babadan çocuğa geçen irsiyeti ne ile izah edeceğiz. Zira, aralarında kopmaz bir bağ vardır. Burada, sadece cismani bir irsiyet değil, ruhi irsiyet de vardır. Ruh başka bedene geçtiğinde, neden geçmişini tamamen hatırlamıyor. Şayet hatırlıyorsa, neden herkeste sabit olmuyor da sadece ruh hastaları tarafından iddia ediliyor. Ruh, bedeni kendi mi seçiyor. Seçiyorsa, bunu hangi ölçüler ile seçiyor. Seçme durumunda en iyisini istemez mi? Buna benzer çok çelişkiler, reenkarnasyonun batıl olduğunu ispata kafidir. Böyle sapkın ve batıl bir fikri Üstad'a tatbik etmek ve bunu savunmak küfürdür, dinsizliğe kapı açmaktır. Böyle şarlatan bir fikri ancak cahil veya art niyetli birisi savunabilir. Hristiyanların muhabbette aşırı gidip Hazreti İsa (as)’ı ilahlaştırmaları ve rafizi ve gulat-ı şia gibi sapkınların Hazret-i Ali (ra) uluhiyet isnat etmeleri hep bu cehalet ve aşırı taassup ve muhabbetten ileri gelmiştir. Allah korusun Üstad hakkında da böyle ifrat ve tefrite düşmek insanın imanın götürür. Şahs-i manevi; manevi bir makamdır, her dönemde onu temsil eden zatlar çıkabilirler. Mesela; Osmanlı tahtı bir şahsi manevidir, her asırda bu makam devam etmiştir; lakin her asırda bu tahta başka birisi oturmuştur. Şimdi biz kalkıp Osman Gazi ruh göçü yaparak Fatih Sultan Mehmet Han dönemine kadar gelip İstanbul’u onun suretinde fetih etmiştir dersek, direkt imandan ve İslam'dan çıkmış oluruz. Böyle bir safsatayı savunmak küfürdür. Manevi makamların sürekli olması o makamları işgal edenlerin sürekli olmasını gerektirmez. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 9. September 2011 Autor Teilen Geschrieben 9. September 2011 "Seksen Said’den telhis ile tezahür etmişim. Onlar müselsel şahsî kıyametler ve müteselsil istinsahlar ile çalkalanıp şu zamana beni fırlatmışlar." demektedir. Bu ifadeleri Reenkarnasyona delil getirenler olmuştur diye duydum, doğru mudur? Yazar: Sorularla Risale, 21-2-2011 Reenkarnasyon, insanın öldükten sonra, ruhunun başka bir bedene girerek hayatını orada devam ettirmesi ve olgunlaştırması fikridir. Eski tabir ile “tanasüh”, yeni tabir ile “ruh göçü”, felsefi tabiri ile “reenkarnasyon”, bir mitolojidir. Yani her toplum ve milletin bazı kesimlerinin tarihi kökeninde, farklı isimler altında inandığı ve yaşatmaya çalıştığı bir efsanedir. Toplumlardaki bu inanç, insanın fıtratında var olan ebedi yaşama arzusunun ve ölümle yokluk ve hiçliğe gitmekten kurtulmanın çırpınışları ve bir tatmin olma şeklidir. Yani bu gibi inançlarla kendilerine bir çeşit ebediyet kazandırmaya çalışıyorlar. İkinci, yeni bir hayatı kabul etmeyip, böyle bir fikre sapmadaki faktör ise; dünyaya ve içindekilere olan ülfet ve ünsiyetleridir. Dünya ve içindekilerinden ayrılmak ve bir daha görememek düşüncesi onu çaresiz kılıp, böyle hurafelere sevk ediyor. Reenkarnasyon düşüncesini hem akıl, hem de Kur'an açısından değerlendirecek olursak, ikisi de cevaz vermez. Öncelikle İslam’a göre reenkarnasyon fikri küfürdür. Kur’an'ın üçte ikisi ölümden sonra ikinci ve yeni bir hayattan bahsediyor. Kur’an kesinlikle reenkarnasyon düşüncesini kabul etmiyor. Şu ayet, bunu açıkça ilan ediyor: "Nihayet, onlardan birine ölüm gelip çattığında, "Rabbim, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (Muminun, 23/99 ve 100) Akıl açısından bakacak olursak; tenasüh fikrinin tutar bir yanı yoktur. Mesela, tenasüh inancına göre ruhlar cevherdir ve sayısı sabittir. O zaman ruhların sayısında bir artış olmaması gerekir. Dünyanın her döneminde nüfusun aynı olması lazım gelirdi. Halbuki nüfus sürekli artış gösteriyor. Bir asır öncesi nüfus, bir milyar; bir asır sonra altı milyar oluyor. Reenkarnasyona göre bu bir çelişkidir. Yine eski tarihlerde büyük işler yapmış peygamberler, evliyalar, alimler, filozoflar, bilim adamları şimdi kimin bedenindedirler ve neden varlık gösteremiyorlar. Mesela, İki Cihan Serveri Hazreti Muhammed (s.a.v) acaba hangi bedende, neden o haşmetli ruhu tezahür etmiyor?.. Yine anne ve babadan çocuğa geçen irsiyeti ne ile izah edeceğiz? Zira, aralarında kopmaz bir bağ vardır. Burada, sadece cismani bir irsiyet değil, ruhi irsiyet de vardır. Ruh başka bedene geçtiğinde, neden geçmişini tamamen hatırlamıyor. Şayet hatırlıyorsa, neden herkeste sabit olmuyor da sadece ruh hastaları tarafından iddia ediliyor. Ruh, bedeni kendi mi seçiyor? Seçiyorsa, bunu hangi ölçüler ile seçiyor? Seçme durumunda en iyisini istemez mi? Buna benzer çok çelişkiler reenkarnasyonun batıl olduğunu ispata kafidir. Böyle sapkın ve batıl bir fikri Üstad hazretlerine tatbik etmek ve bunu savunmak küfürdür, dinsizliğe kapı açmaktır. Böyle şarlatan bir fikri ancak cahil veya art niyetli birisi savunabilir Şahs-ı manevi manevi bir makamdır, her dönemde onu temsil eden zatlar çıkabilirler. Mesela Osmanlı tahtı bir şahsi manevidir, her asırda bu makam devam etmiştir. Lakin her asırda bu tahta başka birisi oturmuştur. Şimdi biz kalkıp "Osman Gazi ruh göçü yaparak Fatih Sultan Mehmet Han dönemine kadar gelip İstanbul’u onun suretinde fetih etmiştir." dersek, direkt imandan ve İslam’dan çıkmış oluruz. Böyle bir safsatayı savunmak küfürdür. Manevi makamların sürekli olması, o makamları işgal edenlerin sürekli olmasını gerektirmez. Ayrıca Üstad Hazretlerinin ifadesi bedenin dünya içindeki tekamülüne bir işarettir. Yoksa bu ifadelerin ruh göçü ile uzaktan yakından bir ilgi ve alakası yoktur. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.