Webmaster Geschrieben 24. Februar 2012 Teilen Geschrieben 24. Februar 2012 Hep aynı karınca… Aşağıdaki karınca hikayelerini çoğumuz biliriz…. * Bir gün Hz. Süleyman bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da, "Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir. Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Hz. Süleyman karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi? Bunun üzerine Hz. Süleyman karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi. * Bir karınca Kabe'ye gitmek için yola koyulur... Giderken bir hayvan sorar: ´Nereye gidiyorsun.karınca?´ ´Kabe´ye´ der ve karşısındaki güler... ´Sen oraya varamazsın ki´ der... Karınca ise ''En azından yolunda ôlurum" diye yanıt verir... * Nemrud Hz. İbrahim'in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış. Odunları tutuşturmuşlar. Alevler o kadar yükşelmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar. İbrahim peygamber'i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler. Atacaklarmış ki, Nemrud'un bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin Hz. İbrahim. Bu sırada bir karınca ağzında bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş hemen yanına yanaşıp: "Bu acelen niye? Nereye böyle?" diye sormuş. Ağzında bir damla su taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp: "Duymadın mı" demiş. "Nemrud, İbrahim peygamber'i ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum.“ Bu sözleri duyan karınca kendini tutamayarak uluorta kahkahalarla gülmeye başlamış. "Sen şu ateşe dönüp hiç bakmadınmı?" diye sormuş. "Ne kadar büyük. Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?" Su taşıyan karınca, "olsun" demiş. "Hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır!“ * Bir ormanda ağustos böceği ve karınca varmış. Karınca yazın durmadan yuvasına yiyecek taşırmış. Ama ağustos böceği çok tembelmiş. Karınca bir gün yine böyle yiyecek bulmaya çıkmış. O sırada ağustos böceği ağacın kenarında tatlı tatlı öterken karınca: ´Ağustos böceği, nasılsın?´ diye sormuş. Oda ´iyiyim iyiyim, senin gibi salak diğilim´ demiş. Karınca buna çok kızmış. Öfke ile konuşarak: ´Ağustos böceği, sen hiç bu sene yiyecek toplamamışsın galiba.´ Ağustos böceği gülerek: ´Amaaaan karınca, boşver yiyeceği. Yaz günü rahatına baksana.´ Ama karınca onun bu tavrına gıcık olmuş. Onu önemsememiş ve evine gitmiş. Kış iyice yaklaşmış. Ağustos böceği de yiyeceksiz kaldığı için karıncadan biraz yiyecek alabilirim diyerek karıncanın evine gitmiş. Karıncaya dönerek: ´Karınca kardeş, bana biraz yiyecek vere bilirmisin?´ demiş. Ama karınca ona merhametinden yiyecek vermiş. Ağustos böceği de ´Keşke bugünün işini yarına bırakmasaydım´ demiş. * Aslında bu hikayede geçen karınca hep aynı karınca. Dürüst, ihlaslı, samimi, hakperest, mütevazi, çalışkan, adaletli, paylaşımcı… Bu küçük hayvanlar ile ilgili yazılan çizilenler de hep müsbet yönde. Mesela Bediüzzaman Said Nursi'nin Van'da bulunduğu yıllar, öğrencilerinden Molla Hamid anlatıyor: "Erek Dağı'nda havalar iyice soğuyuncaya kadar kalmıştık. Artık neredeyse kar yağmaya başlayacaktı. Kaldığımız yer bayırdı. Buraya Üstad bir oda yapmamızı istedi. Biz de hemen çalışmaya koyulduk. Başladık kazmaya. Kazı yaparken bir karınca yuvası çıktı. Üstad karınca yuvasını gördü. Kazıyı durdurmamızı istedi. Sebebini sorduk: “Bir ev yıkıp bir ev yapmak olur mu?" dedi. "Bu hayvanların yuvasını dağıtmayın. Başka bir yeri kazın." Biz başka bir yeri kazmaya başladık. Oradan da karınca yuvası çıktı. Böylece üç yer değiştirdik. Bana yardım eden bir arkadaş vardı. O, "Böyle olur mu hiç?" diye bana sordu. "Üstad gelir gelmez, karıncaların üzerine toprak atalım. Yok eğer böyle giderse bu odayı yapamayız." Çünkü orada hemen hemen karıncasız yer yoktu. Sonunda oraya bir odacık yaptık. Üstad karınca yuvalarının yanına gelince, ekmek, bulgur ve şeker koyardı. Kendisine şekeri niçin koyduğmuzu sorduğumuzda, şöyle demişti: "Bu da onların çayı olsun" diye gülerek cevap verirdi. Bu da onların çayı olsun' diye gülerek cevap verirdi. Mübarek Üstad bütün hayvanlara, bütün varlıklara karşı çok şefkatliydi. Bir karıncayı bile incitmek istemezdi."“ Bediüzzaman´ın 1935 yıllarında, yargılandığı mahkeme heyetine söyledikleri de çok anlamlıdır; “Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir? Ben de dedim: Eskişehir mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elininizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hülasası şudur ki; o zaman, şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara verirdim; Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim: “Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet-perverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim.” Ebû Hüreyre´nin naklettiği bir hadisde şöyle geçiyor: Rivâyete göre, o, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, demiştir: ´Nebîler'den birini karınca ısırmış. O Peygamber, karıncaların köyünün yakılmasını emr etmiş de yakılmış. Bunun üzerine Allahu Teâlâ o Peygamber'e: ´Seni bir karınca soktu değil mi? Ya sen, Allah'ı tesbîh eden ümmetlerden bir ümmeti yakmadın mı?´ diye itâb etmiştir.´ Başka bir hadis´de Peygamber Efendimiz (sav.) karıncaların, insanlığa iyiliği öğreten alimler için dua ettiklerini söylüyor. İbn Maslid´in naklettiği bir hadisde, Peygamber Efendimiz (sav.) karınca yuvası yakanları uyarıyor ve sadece Allah´ın ateş ile ceza verebileceğini söylüyor. Bizim meşhur karınca Kur´an´dan bile nasibini alıyor. Ayette şu şekilde geçiyor: „Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı. Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler" dedi. Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: "Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!" (Neml, 17-19) Bu küçük hayvanların bu kadar ehemmiyetli konular ile beraber zikredilmesi aslında çok ilginç. Adeta ´en büyük´ olan insana, ´en küçük´ ile misaller veriliyor. Küçük ve ehemmiyetsiz gibi gözüken bu hayvan, acizliği ve fakirliği ile Cenab-ı Erhamürrahiminin kapısını çalıyor ve nasibini alabiliyor. Hizmetini ve vazifesini kusursuz bir şekilde yerine getiriyor – ki yuva yapışı dillere destan olmuş. Yaptıklarıyla ise ve bizzat kendisi dahi Allah´ın eşsiz ve muhteşem kudretini ve mucizesini gösteriyor. Bizler için mesele, karınca olabilmek… veva olamamak. Cemil Sahinöz, Moral Haber, 24.02.2012 http://www.moralhaber.net/makale/hep-ayni-karinca-1/ Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge