Webmaster Geschrieben 7. Dezember 2012 Teilen Geschrieben 7. Dezember 2012 [h=2]Olayları algılayış şeklimiz dünyamızı etkiler[/h]İnsan, beyniyle yapamayacağı birşey yoktur. Beyin, bütün vücudu hatta duyguları etkiler. Vücudumuzun herhangi bir azasını hareket ettirmek istediğimizde bunu beynimizin istemesiyle yaparız. Bize sadece istemek düşer. Bu isteme duygusu neticesinde vücudumuz hareket ettirilir. Beynimizin o kadar muhteşem bir çalışma sistemi varki, olmayan bir hastalığı bile size varmış gibi gösterebilir. Ve siz gerçekten o hastalığa yakalanırsınız. Psikolojik hastalıkların çoğu da böyledir. Fazla stres, gerginlik ve sıkıntı vücuda vurur ve bel, diz, omuz ağırlıkları başlar. Aynı şekilde var olan bir hastalığı beyin gücünüzle yeniden hayatınızdan çıkarabilirsiniz. Bu nedenle kendisi için dua edildiğini ve destek verildiğini düşünen hastalar diğer hastalara oranla çok daha çabuk iyileşirler. Çünkü birşeye ne kadar çok inanırsanız, beyniniz o konuya yoğunlaşır. Önce aklınızda, fikrinizde, zihninizde gelişir, daha sonra dışarıya yansır. Bunun neticesinde o enerjiyi kainata yaymış olursunuz, ya pozitif veya negatif. Bu pozitif (olumlu, müsbet) veya negatif (olumsuz, menfi) enerji sayesinde hayatınızda birçok şeyi etkiler veya değiştirirsiniz. Siz dünyaya pozitif bir enerji yayarsanız bu dünyada bir iyilik olarak karşınıza çıkar. Negatif enerji saldığınızda negatif bir olay olarak kendisini gösterir. Yani aslında başınıza gelen olaylar sizin daha önce yaydığınız enerjiye bağlı. Buna şöyle bir örneği verebiliriz. Aklınızdan kötü birşey geçtiğinde veya kötü bir şeyi dile döktüğünüzde hemen “Allah korusun” dersiniz. Yani daha olmamış bir kötü olayı, sırf siz söylediniz veya aklınızdan geçirdiniz diye gerçekleşebileceğine inanırsınız ve “Allah korusun” dersiniz. Kötü sözlerimizin kötü enerji yayıp ve bundan dolayı o kötü olayın gerçekleşeceğine inanırız. Yani bir nevi dua niyetine gireceğini düşünürüz. “Düşündüğüm başıma geldi”, “Söyledim oldu” gibi sözler bunun ile alakalı. Örneğin nazar denen olay da bu negatif enerji sayesinde oluşur. Pozitif ve negatif enerjiler ise tamamen bakış açınıza bağlıdır. Bu ise yine beyindeki işlemlere bağlıdır. Bakış açımız pozitif ise, beyin bunu olumlu olarak dışarı yansıtır. Bunun için dilimizi bile kullanmamıza gerek yok. Örneğin ilk defa gördüğünüz bir insan ile anlaşıp anlaşamayacağınızı ilk saniyerde anlarsınız. Hatta karşınızdaki hiç konuşmasa bile. Bunun önyargı ile bir ilgisi yoktur. Karşınızdakinin saldığı enerjiyle ilgilidir. Eğer o enerji sizinki ile bağdaşıyorsa, yani aynı hatlarda, frekanslarda buluşuyorsa, o kişiyle çok iyi anlaşacağınızı düşünürsünüz. „Elektrim aldım / alamadım“ deyimi gibi. Tabiki bunda yanılma payıda vardır, ama beyninizi kontrol edebilme ve düşünce tarzınızı pozitif olarak yönlendirme kabiliyetini geliştirirseniz isabet etme oranı da yükselir. Hatta insanlar başkalarının söylediklerini unuturlar, onların kendilerine hissettirdiklerini hatırlarlar ve ona göre kişiye ya soğuk yada sıcak davranırlar. Pozitif ve negatif enerjiyi sadece yetişkinler değil, bebekler dahi fark eder. Siz bir bebeğe hiç birşey söylemeseniz dahi, sizi anlamasa bile, yaydığınız enerji sayesinde ya huzurlu olur yada huzursuz olur. Ve bu algı anne karnında başlar. Yani daha doğmamış olan bebek anne karnında psikolojik gelişimine başlar. Çocukların önünde kavga etmeseniz bile, kavganın kötü enerjisi her yeri sarar ve birşeylerin doğru gitmediğini çocuk dahi sezer. Körlerde de bu durumu fark ederiz. Gözleri görmez, fakat görüyormuş gibi sinyalleri alırlar ve üzücü birşey „gördüklerinde“ görmedikleri halde üzülürler. Bunu körler ile yapılan bir çok araştırma ispat ediyor. Aynı işlemi bitkilerde de görürüz. 2 hafta boyunca 24 saat agresif ve gürültülü bir müzik dinlettirdiğinizde bitki soluyor, ölüyor, enerjisi bitiyor. Ama sakin ve rahatlatıcı bir müzik dinlettirdiğinizde çiçek açıyor, bitki büyüyor, enerji topluyor. Bu sadece canlılar için geçerli değil. Cansızlar için de geçerli. Su damlası agresif ve gürültülü müzikde bozuluyor, molekülleri kirleniyor. Sakin ve rahatlatıcı bir müzikde temizliği ve duruluğu bozulmuyor. İnsan bedeninin %70´inin su olduğunu düşünürsek bu hakikati daha iyi anlarız. Hatta Çin´den gelen Feng Shui felsefesine göre bir odadaki eşyalar pozitif enerji aktarabilecek şekilde düzenlenir. Canlıların ve cansızların bizim yaydığımız enerjiden etkilendiğini düşünürsek, dünyamızı ve dünyayı beynimizin ve düşünce tarzımızın yönelttiğini kabul etmemiz gerekiyor. Birisi mavi bir gözlük ile dolaşıyorsa tüm dünyayı mavi görür. Bu kişiye diğer renklerin varlığından bahsetseniz ve hatta size inansa dahi o gözlüğü çıkarmadan diğer renkleri göremez. Sadece inanması yetmez, o gözlüğü de çıkarması gerekiyor. Bakış açısını, düşünce tarzını değiştirmesi gerekiyor. Yani bir olayı nasıl görür, değerlendirir ve algılar isek, o şekilde beynimizde canlanır ve senaryolar halinde biz o olayı beynimizde devam ettiririz. Ya pozitif, ya negatif. Bu nedenle su-i zan ve kötü düşünce zararlıdır. Olaylara bakışımız ise göz ile de ilgili değildir. Örneğin zahiren baktığımızda güneş dünyanın etrafında dönüyor. Ama hakikat tam tersi. Kainatta ve hayatımızda da bir çok şey böyle. Bakmak veya Görmek. Bakarken bir de görmek lazım. Her bakmak, görmek manasına gelmez. Bakan, sadece madde görür. Gören, herşeyde Allah'ın tevhid olduğunu görür. Bu nedenle maarifet gözde değil. Göz sadece bir ışık yansıması yapar. Göz aslında hiç bir şey görmez. Herşeyi gören yine beynimizdir. Beynimizdeki yansıma gördüğümüzün yorumudur. Biz dünyayı görürken, aslında beynimizdeki yorumlanmış halini görüyoruz. Bu yoruma göre hareket ediyoruz. Yine ya pozitif veyahut negativ. Şizofrenleri buna örnek olarak verebiliriz. Birçok şizofren örneğin karşılarında bir insan madde olarak olmamasına rağmen birini gördüklerini söylerler. O insan madde olarak aslında orada yoktur. Fakat beyni kendisine orada bir insan varmış gibi gösterir ve gerçektende “gözleriyle” görür. Nitekim bu bir beyin hatasıdır ve tedavi edilmeli. Ama bizi ilgilendiren nokta beynin böyle bir fonksiyonu olabilmesi. Yani maddeten olmayan birşeyi gözümüze varmış gibi gösterebilmesi. Bu algılayışı pozitife çevirebilir ve hayrımıza kullanabiliriz. O zaman bütün olay algılayış şeklinde bitiyor. Algılayış şekli hareketlerimizi ve davranışlarımızı etkiliyor. Biz dünyayı ve hayatımızı nasıl görmek istersek, dünyamız ve hayatımız o şekli alır. Çocuğunuz bir bardağı kırdığında, bardağı düşünüp çocuğa çok kızabilirsiniz. Bu çok materyalist bir hareket olur. Fakat bardağın geçici ve fani bir madde olduğunu, geçici birşeyin hiç bir değeri olmadığını düşünürseniz o an sıkıntı yaşamassınız. O yüzden olayları dışarıdan seyretme imkanını geliştirmek gerekiyor. Dışarıdan seyrettiğinizde yeni bir algılayış şekli, yeni bir paradigma geliştirmiş oluyorsunuz. Olaylar değişiyor. İyi veya kötü diye birşey kalmıyor. Herşey sadece sun-i bir imtihan olarak karşınıza çıkıyor. Sizin problemli ve sorunlu olarak gördüğünüz mesele basit bir olay oluyor ve çözülmesi de kolaylaşıyor. Her olay, her an sahte ve geçici olarak kendini gösteriyor. Hakiki güzellik bu perdelerin arkasında gizleniyor. Cemil Sahinöz, Moral Haber, 07.12.2012 http://www.moralhaber.net/makale/olaylari-algilayis-seklimiz-dunyamizi-etkiler/ Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge