Webmaster Geschrieben 4. März 2013 Teilen Geschrieben 4. März 2013 İLAHİYAT UZMANINDAN TARTIŞMALI SÖZLER: Prof. Hurşit: “Allah’a inanmayan ahlaklı insanlar da Müslüman sayılır” Münster Üniversitesi’nde İslam din dersi öğretmeni yetiştirmek amacıyla açılan İslam İlahiyatı Merkezi yöneticileri aykırı görüşleriyle gündeme gelmeye devam ediyor. Daha önce bölümün başında bulunan Prof. Dr. Muhammad Sven Kalisch Hz. Muhammed’in yaşamadığını iddia ederek dikkatleri üzerine çekerken, şimdiki başkan Prof. Dr. Muhanat Hurşit ise yeni kitabında Allah’a inanmayanların da Müslüman sayılacağını ortaya attı. http://zaman-online.de/wp-content/uploads/KHORCHIDE_01.jpgİslam İlahiyatı Merkezi yöneticileri aykırı görüşleriyle gündeme gelmeye devam ediyor. Daha önce bölümün başında bulunan Prof. Dr. Muhammad Sven Kalisch Hz. Muhammed’in yaşamadığını iddia ederek dikkatleri üzerine çekerken, şimdiki başkan Prof. Dr. Muhanat Hurşit ise yeni kitabında Allah’a inanmayanların da Müslüman sayılacağını savunuyor. İslam İlahiyatı Merkezi Başkanı Prof. Dr. Muhanat Hurşit’in (Mouhanad Khorchide) geçen sene ekim ayında yayımlanan “İslam Rahmettir” (İslam ist Barmherzigkeit / Modern Bir Dinin Ana Hatları) isimli kitabında yer alan görüşlere Müslümanlardan itiraz var. Almanya Müslümanları Merkez Konseyi’nin bilim danışmanlarından Dr. Mohammed Khallouk, Hurşit’in kitabında savunduğu tezlerin İslam kaynaklarında dayanağı olmayan, kendi keyfi görüşleri olduğunu ifade etti. Khallouk, Prof. Hurşit’in Alman kamuoyunun kabul edebileceği bir İslam anlayışını anlatma çabasında olduğunu vurguladı. İslam.de isimli internet sitesinde yayınlanan yazısında Dr. Khallouk, Prof. Hurşit’in kitabını İslam ilahiyatı açısından eleştiriyor. Prof. Muhanad Hurşit söz konusu kitabında İslam’da dini ibadetler ve ahlak boyutunu ayırırken ibadetleri yerine getirip de ahlaki davranış sergilemeyenleri eleştirmişti. Bu bağlamda “Genel İslam” (İslam im Allgemeinen) ve “Özel İslam” (İslam im spezifischen Wege) ayrımına gitmiş ve bunun sonucunda ibadet yapmayan ve hatta Allah’a inanmayanların bile hayatlarında sevgi ve yüksek bir ahlaki düzey sergilemeleri durumunda Müslüman sayılacağını iddia etmişti. AYNI YOLDAN HIRİSTİYAN İLAHİYATÇILAR DA GİTTİ Dr. Mohammed Khallouk “İslam’da keyfiliğe karşı” başlığını taşıyan yazısında Prof. Hurşit’in Alman kamuoyunun kabul edebileceği bir İslam anlayışını dile getirme derdinde olduğunu söylüyor. Aynı davranışı kilise kurumu ile ters düşme pahasına ve kilise karşıtı çevrelerce alkış alma uğruna Hıristiyan ilahiyatçıların da sergilediğinin altını çizen Dr. Khallouk, ancak bu tavrın bir sonuç getirmediğini şu sözleri ile dile getiriyor: “Burada niyet iyi olabilir. Ancak bu tavrın şöyle bir trajedisi de söz konusudur ki, bu şekilde dine yönelik kabul artmamaktadır. Ama diğer taraftan ilahiyatçı ve din bilimcilere atıfta bulunan dinde keyfilik tutumu yaygınlaşmaktadır.” Dr. Khallouk yazısında bir taraftan Prof. Hurşit’in İslam’ı sadece ibadet boyutu ile algılayan ve yaşayan, ancak hayatında İslam ahlakının güzelliğini yansıtmayanlara eleştirisini anladığını, İslam’ın sadece ibadet boyutuna indirgenemeyeceğini belirtiyor. “İSLAM İÇİN İBADET DE GEREKLİDİR, AHLAK DA” Dr. Khallouk, Genel İslam ve Özel İslam ayrımına gitmenin ve İslam’ı ibadet boyutundan da arındırarak sadece ahlaki boyutuna indirgemenin sakıncalarını dile getirdi. Dr. Khallouk, “Eğer dini sadece ibadet boyutuna indirgemek, ahlaki boyutunu unutmak İslam değilse aynı şekilde dini sadece ahlaka indirgemek ve ibadet boyutunu görmemezlikten gelmek de İslam olmasa gerek” tespitinde bulundu. Dr. Khallouk, şöyle devam etti: “Eğer iddia ettiği gibi Hurşit için Allah’a yönelmek bu kadar önemli ise, o zaman kendisinin Allah’a yönelmeyen ve ibadetleri de bilerek veya bilmeyerek yerine getirmeyenleri de İslam çerçevesinde görmemesi lazım. Böyle olanları -bazı kökten dincilerin yaptığı gibi- toplumdan dışlamamalı ve onlara kibirle yaklaşmamalıdır, ancak İslam için özel İslami kural ve ibadet ritüellerinin de ayrılmaz bir unsur olduğunda da ısrar etmelidir.” İSMAİL KUL – BERLİN, ZAMAN 12.02.2013 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2013 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2013 KHORCHİDE ZIRVALADI Bunlar mı din dersi verecek? Oktan Erdikmen FRANKFURT – Münster Üniversitesi İslam İlahiyatı Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mouhanad Khorchide tarafından kaleme alınan “İslam Rahmettir” adlı kitapta radikal görüşlerin dile getirilmesi Almanya’da yaşayan Müslümanların tepkisini çekmeye devam ediyor. Prof. Dr. Khorchide’in “İslam genel ve özel olarak ikiye ayrılır. Allah’a inanmayanlar da örnek bir ahlak sergilerlerse Müslüman kabul edilirler” görüşlerini eleştiren Müslümanlar, Allah’ü Teala’ya imanın Müslümanlığın en temel şartı olduğunu belirterek, Khorchide’in özür dilemesini istediler. DİTİB Sözcüsü ve Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Alboğa, İslam dininin esaslarının Cenab-ı Hakk tarafından belirlendiğinin ve Hazreti Peygamber Efendimiz (aleyhisselam) tarafından içselleştirildiğinin altını çizerek, “İslam inancına göre mümin olmanın en temel şartı bir olan Allah’a iman etmektir. İnsan kendini manen ne kadar geliştirirse geliştirsin, Allah’ın rahmetine muhtaçtır. İman, ibadet ve güzel ahlakı birbirinin alternatifi veya rakibi gibi gösterme çabası, İslam’ın ruhunu kavrayamamış bir yaşam tarzıdır. İslam din dersi verecek öğretmenleri yetiştirecek kurumların, her şeyden önce bu dengeyi iyi kavramaları gerekir. Müfredatların içerik ve uygulaması bizim için son derece hassas bir konu” şeklinde konuştu. DİTİB Hessen Eyaleti Başkanı Dr. Fuat Kurt, Hessen Eyaleti’nde din dersi verecek öğretmenlerin önce Din Dersi Komisyonu’ndan onay alması gerektiğini ifade ederek, “Komisyonun uygun görmeyeceği görüşleri olan öğretmenler İslam din dersi veremezler. Bu öğretmenlerin öncelikle Suni İslam inancına mensup olmaları gerekir. Bu inanca aykırı görüşleri olan bir kişi, bir şekilde ders vermeye başlasa bile, hakkında şikâyet gelirse, komisyon öğretmenin yetki belgesini geri alabilir. Vatandaşlarımız rahat olsunlar” şeklinde konuştu. Bu açıklamaların İslam din dersi öğretmeni yetiştiren bir kurumun başkanı tarafından yapılmasının daha da üzücü olduğunu kaydeden Ekrem Çetinkaya, “Çocuklarımıza dinimizi bu görüşteki insanlar anlatacaksa işimiz zor. Bir şeyi yanlış öğrenmek daha kötü” diyerek Prof. Dr. Khorchide’i özür dilemeye çağırdı. İslam dininin sadece ibadete indirgemeyeceğini ve bir Müslümanın zaten güzel ahlaklı olması gerektiğini savunan Vahap Arslaner ve Rafet Karataş ise, Allah’a ve Peygamber Efendimiz’e (aleyhisselam) iman etmeyen birinin Müslüman kabul edilemeyeceğini dile getirdiler. Frankfurt Türk Cami Dernekleri Çalışma Birliği Sekreteri Dr. Hüseyin Kurt, İslam dinin çok açık gerekleri olduğunu kaydederek, Amentü’nun 6 esasına iman etmeyen bir kişinin Müslüman sayılamayacağını ifade etti. Üniversitelerde her türlü görüşün tartışılmasına saygı duyduğunu belirten Kurt, “Ancak bu insanlar İslam din öğretmeni yetiştiriyorlarsa orada bir sorun var demektir. Bu kişi üniversitede araştırmalarına devam edebilir ancak bu görüşlerle, din öğretmenleri yetiştirmesini uygun bulmuyorum” dedi. Post, 15.03.2013 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. März 2013 Autor Teilen Geschrieben 15. März 2013 Hursit´in ifadeleri: - Allah'a inanmadan cennete gidilir - Allah imtihan edip cennete veya cehenneme gönderecek kadar kücük degildir. Böyle kücük islerle ugrasmaz - Allah, (imtihani kastederek) efendi-köle iliskisi istemiyor. arkadasca bir iliski istiyor. hatta ask iliskisi istiyor. (kullugu kölelikle esdeger görüyor; oysa ayetle sabittir.) - Islam'da iyi isler isleyen inanmayanlarin bir sekilde mükafatlandirilacagi inancini örtbas ediyor ve inanmayan fakat iyi isler yapanlari cennete koyuyor. - Islam'i kabul etmek sart degil. Bazi erdemleri yakalayan insan zaten müslüman olmustur diyor. - Kisi müslüman sifatini da tasisa fakat bazi erdemlere erismezse onun tanimlamasina göre kafirdir. Yani ehli kibleyi kafir ilan ediyor. - Kisi yahudi veya hristiyan olsa fakat tanrinin sevgisiyle veya bazi erdemleri yakalayarak yasasa, o cennete girer. - Müslümanlar 1000 yildir dini yanlis bilip yasamislar. - Gazzali, müslümanlarin 1000 yildir dini yanlis anlayip yasamalarina sebeb gösteriyor. - 1000 yildir esariligin tesiri altinda kalindigi icin din yanlis anlasilmis ve yanlis yasanmis - Allah'in zati sifatlarina rahman sifatini ekliyor - Cennet ve cehennem cismani degildir. 7. yüzyil araplarinin seviyesine ve mentalitesine hitap etmek icin Allah onlari bu sekilde egitti, avuttu, kandirdi... - Cehennem, insanin hatalariyla yüzlesmesini ifade eder. Ates ve fiziki azab yoktur. - Namaz kilmayan, oruc tutmayan, yani ibadetlerini yerine getirmeyen Allah'i öfkelendirmez. Ibadetler kisinin kendisiyle yüzlesmesi icindir. Tanri bununla ilgilenmez. TurkishNet Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 19. Juni 2013 Autor Teilen Geschrieben 19. Juni 2013 DİTİB ve Kuzey Almanya çatı kuruluşu Şûrâ’nın müslüman temsilcileri tarafından daha önce açık bir tavır/duruş alındığı gibi, Aşağı Saksonya bölgesi çatı kuruluşu Şûrâ, sosyolog Mouhanad Khorchide’in popüler bilimsel eseri “İslam rahmettir” eserindeki İslam’ın 1400 yıllık düşünce tarihini hafife alan, büyük teoloji düşünürlerini Kuran’nın ortaya koyduğu tanrı temsili hakkında derin düşünmekte yetenekli olmama ithamıyla yeren, keza İslam esasları temelindeki mevcut İslam içi çoğunluğun düşüncelerini küçümseyen tezleriyle arasına mesafe koyuyor. Onun teolojik olarak süslenmiş/teolojiden mülhem “modern bir dinin ana hatları” şeklindeki kurgusu, hristiyan teolojisindeki bir Thomas von Aquin veya Augustin’inin (sağladığı) kazanımlarla polemik yapılacak olsaydı ve yüzyıllardır yapılan Tanrı, hristiyan öğretileri, kilise veya hristiyan düşünce tarihinin moral ve ahlakı gibi merkezî inanç unsurları hakkındaki teolojik tartışmalar görmezden gelinseydi ancak (bunlarla) kıyaslanabilirdi. Bir alman sosyolog, hristiyan teolojisi hakkında benzer bir kitap yazsaydı, itibarlı bir yayınevinin eseri yayımlaması şöyle dursun, kesinlikle bilimsel teolojik çevrelerde neredeyse hiç bir dinleyici bulamazdı. Buna ilaveten baştan sona kitabın tümünde, Khorchide’in, hiç bir şekilde başkaları tarafından kabul edilemeyecek, “arap-İslam diye nitelenen dünya”daki kişisel biyografik tecrübelerinin genelleştirilmesi geçiyor. Ki bu genelleştirme/toptancılık, kendi teolojisi gibi, basitleştirilmiş ve temellendirilmiş bir yapıyı ortaya koymakta ve bize Necla Kelek ve Seyran Ateş’in yaklaşımlarını hatırlatmaktadır. Kendi biyografik tecrübelerinden yola çıkarak yeni bir İslam teolojisi düşüncesi binası inşa etme iddiasını ileri süren bir yaklaşım tarzı, başarısızlığa mahkumdur. Seçici alıntılarla duruş noktasını/görüşünü süslemesi, bu yanlış öncüllerin üstünü örtemez. Tam da “uymayan, uyar hale getirilir” vecîzesine göre, sünnî ve şiîlerin merkezî inanç tasavvurlarını, teolojik ve metodik olarak kabul edilemeyecek bir tarzda alt üst ediyor/keşmekeşe çeviriyor: - İman ve tanrı tasavvurları: Khorchide’e göre imanla ilgili şeyler, ahiret için önemli olmayan ucuz yaftalamalar ve etiketlemelerdir. Müslümanlar Tanrı’ya boyun eğmemeli ve O’na kulluk etmemelidir. Çünkü bunu ancak kısıtlayıcı bir diktatör isteyebilir. Kuran temelinde çalışılmış ve bütün mezhepler ve hukuk ekollerine mensup müslümanlar tarafından kabul edilmiş Tanrı tasavvuru, ki bu tasavvur rahmet gibi pek çok sıfatları da içermektedir, bir “diktatör Tanrı” olarak damgalanmaktadır. Kitaptan bu konuyla ilgili bazi pasajlar: “Yani kim O’na boyun egerse, onu cennete koyacak, kim boyun egmezse, ona da ahirette kimin son sözü söyleyecegini, kimin patron oldugunu gösterecek, öyle mi? Tanri’nin tek amaci, güc gösterisinde bulunmak mi? Tanri bu kadar kücük mü? Ve bu neticeye vardim: Kesinlikle hayir! Tanri bir diktatör olamaz.“(s. 25) (ayrıca bakınız: s. 73, 114) - Ahiret tasavvurları: Khorchide’e göre, Kuran’ın cehennem ve cennet tasavvurları, 7. asırda geri kalmış insanlara hitabeden kontekse bağlı tarihî ifadelerdir. Onun “müslüman Nirvana” düşüncesi, daha çok Mormonların kemâle erme tasavvurunu hatırlatan, insanların bir transformasyon sürecidir. „Bunun icin tanri pedagojik araclar (cennet, cehennem) kullanmakta, ki bunlar 7. yy. arap yarimadasindaki Kuran’in olusum döneminin karakteristigini tasimaktadir.“ (s. 46) „Böylelikle cehennem cezalandırma veya tanrının öç alma yeri değildir. Bu sembolik olarak insanın transformasyon sürecinde yaşadığı acı ve sıkıntıların sembolize edilmesidir.“ (s. 50-51) (ayrıca bakınız: s. 62-63, 218) - Vahiy, nübüvvet ve ilâhî iradenin pratiğe geçirilmesi tasarısı: Yazar, dinin rolü ve vazifelerinin ve imtihan yeri olarak dünyanın bütün konseptini alt üst ediyor. Khorchide’e göre, “diktatör tanrının” direktifler göndermesine inanmak, “uysal/safdil bir tasavvur” dur. „O bizimle olan iliskisini bir efendi-kul/köle iliskisi olarak degil, bir arkadaslik iliskisi olarak istiyor, hatta ask iliskisi olarak.“(s. 29) (ayrıca bakınız: s. 63 vd., 70, 115) - İslamî imanın ikrarının göreceliği: Khorchide’e göre, bir kimsenin hangi dine mensup olduğu veya hangi inanç kanaatine sahip olduğu, ahiret için hiç bir rol oynamaz. Temelde bir insanın inanç kanaati, göreceli olarak önemsizdir. Çünkü Khorchide’e göre, sadece davranış önemlidir. Bu yüzden Sünnîler ve şiîler tarafından anlaşıldığı şekilde Müslüman kavramı, ateist insanlar da bu kavrama dahil edilerek Kuran’a ters olarak tanımlanmaktadır. “Tanrı ‘müslüman’, hrıstiyan’, ‘yahudi’, ‘inanan’, ‘inanmayan’ gibi etiketlerle ilgilenmez. O sadece insanın kemale ermesiyle ilgilenir ki, o kişi ebediyyen yanına alacakları arasında mı olacak.” (s. 58) “Müslüman, Allah’ın sevgisine ve rahmetine ‘evet’ diyen kişiye denir.” (s. 85) “Yukaridaki islam tanimlamasina göre sevgi ve rahmeti kabul eden ve bunu fiillerinle ispat eden herkes müslümandir, tanriya inanmasa bile; cünkü tanri ‘inanan’ veya ‘inanmayan’ gibi etiketlerle ilgilenmez.” (s. 88) (ayrıca bakınız: s. 59, 60, 67, 68) - Tekfir/dinden dönme: Bir tarafta, islamî inancın ikrarının merkezî önemi – Allah’tan başka ilah yoktur. – görecelileştirililerek müslüman kavramı manipule edilirken, öte taraftan Khorchide, selefîleri kafir olarak nitelemekten çekinmmemektedir. “Tanrinin sevgi ve rahmet davetine karsilik vermeyen kisi, tanrinin maksadinin gerceklesmesine araci olmaya karsi koymus olur. Kuran bu tür insani kafir olarak sifatlandirir. Böylelikle inanmis bir müslüman da, hristiyan da, yahudi de kafir olabilir.” (s. 90) „Özellikle din adina nefret ve huzursuzluk yayan selefiler, fundamentalistler ve ektremistler kafirden baska bir sey degiller.“ (s. 91) Bu tür riskli tezlere sahip bir kitabı yazmak, her yazardan, bu kitapta sunulduğundan daha fazla, islam teolojisinde net bir derinleşmeyi icabettirmekte ve zengin İslam ilim geleneğiyle daha yoğun ilgilenmeyi gerektirmektedir. Bu arzu, bu yeteneklerin şüpesiz yazarda mevcut olduğu fikrine dayanmaktadır. Diplomalarını Viyana Üniversitesi sosyoloji branşında, daha doğrusu iktisat bilimi alanında İslam din dersi ve entegrasyon konularında almıştır. Benim bildiğime göre sayın Khorchide, doçentlik tezini de ibraz edememektedir. Ancak yazarımız Beyrut’taki bir üniversitede açık öğretim yoluyla sadece bir Bachelor mezuniyetine sahiptir. Bir kimse, bu mezuniyetlerle ve bu tür mütevazî bir eğitimle, Almanya’daki İslam teolojisinin temel aşamasında bu kadar geniş tezleri ileri sürebiliyorsa, bende şu soru oluşuyor: Bu nasıl olur? Bu popüler bilimsel kitap, bu yüzden -medyadaki yankı seyrinin de tasdik ettiği gibi- daha çok politik bir olgudur. Bu başka bir çözüm alanıdır ve teolojiyle hiç bir ortaklığı yoktur. Buna karşın müslüman topluluk olarak bizim arzumuz, kabul görmüş İslam bilim geleneği temelinde yetişmiş teologlar tarafından icra edilen bir teolojidir. Bu amaç için alelacele yerleştirilen profesörler, teolojik bilimsel yeterliliğe sahip değil iseler, İslam bilim konseyinin de talep ettiği gibi Almanya’daki teoloji için yeni nesil bilim adamları nasıl yetiştirilecektir? Ali Yagiz, Ayasofya Nr. 44 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 27. November 2013 Autor Teilen Geschrieben 27. November 2013 [h=1]İlahiyat profesörüne KRM’den tepki[/h] KUZEY Ren Vestfalya Eyaleti’nde (NRW) İslam din dersi öğretmeni yetiştirmek için kurulan Münster Üniversitesi İslam İlahiyat Bölümü’nün Başkanı Prof. Dr. Mouhanad Khorchide hakkında tartışma alevlendi. İki yıl önce bu göreve atanan Beyrut doğumlu, Avusturya vatandaşı Khochirde ile Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM) arasında gerginlik sözlere yansıdı. KRM, Prof. Khorchide’nin bir İslam İlahiyatçısından çok bir oryantalist gibi hareket ettiğini ileri sürdü. Bu alanda yetersiz olduğunu, ayrıca anayasaya aykırı olarak derslerin içeriğini KRM ile birlikte değil, kendi başına hazırladığı da iddialar arasında yer aldı. KRM Başkanı Aiman Mazyek, bu davranışıyla Prof. Khorchide’nin anayasayı ihlal ettiğini, ayrıca üyelerinden her gün şikayetler aldıklarını söyledi. Oriyantalist olduğu eleştirilerini Deutschlandfunk’ta reddeden Khorchide, İslam’a bir iç perspektiften yaklaştığını söyledi. Profesör, ayrıca KRM’nin derslerini ve kitaplarını ayrıntılı olarak incelemeden hakkında yargıda bulunduğunu da ileri sürdü. Derslerin içeriği ile diğer öğretim üyelerinin atanmamasından ise, KRM’yi sorumlu tuttu. KRM sözcüsü Bekir Alboğa, ise Prof. Khorchide’nin İslam İlahiyatı yeterliliği hakkında kendilerinin bir rapor hazırladığını, ayrıca bağımsız ilahiyatçılara da ikinci bir rapor hazırlattıklarını söyledi. İKİ YILDIR KURUL OLUŞTURULUMADI NRW Anayasası gereği, İslam din derslerinin içeriği ile İslam İlahiyat bölümüne atanacak öğretim üyelerini belirlemede yetkili sekiz üyeli kurul, iki yıldır oluşturulamadı. Bu kurulun dört üyesi üniversite, dört üyesi ise KRM tarafından atanıyor. KRM’nin önerdiği Berlin’deki İslam Federasyonu Başkanı Burhan Kesici, Federal İçişleri Bakanlığı tarafından kabul edilmiyor. Nedeni ise, Kesici’nin Anayasayı Koruma Dairesi tarafından izlenmesi. Kesici NRW eyaleti ile KRM arasında yürütülen okullarda din dersleri görüşmelerine ise katılabiliyor. Yunus ÜLGER / ESSEN, SABAH, 26.11.2013 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 27. November 2013 Autor Teilen Geschrieben 27. November 2013 [h=2]AHİRET YOK DEMEK TÜM EHLİ KİTABI HİÇE SAYMAKTIR[/h][h=1]Hurşidi’nin, „Islam ist Barmherzigkeit“ adlı eserinde neler var?[/h] Münster Üniversitesi İlahiyat Kürsüsünün başkanı Mouhanad Hurşidi, son dönemde ileri sürdüğü bazı fikirlerle gündemi meşgul etmeye devam etmekte. Bu makalede, Sosyoloji doktorasına sahip olan Hurşidi’nin, İslam ilahiyatı alanında aldığı eğitimin yeterliliği ve doçentlik tezi olmaması hakkındaki bazı derin kuşkuları bir tarafa bırakarak, „Islam ist Barmherzigkeit“ adlı eserinde dillendirdiği bazı görüşlerinin eleştirisi yapılacaktır. Hurşidi’ye göre, “Müslümanlar arasında genel kabul görmüş Allah inancına göre, Allah, dilediği gibi hüküm verebilme yetkisine sahiptir. Bu durumun, Allah’ın “diktatör” olarak algılanmasına ve kul-Allah ilişkisinin bir nevi zulme dayanan “köle-efendi” ilişkisi olarak anlaşılmasına yol açmaktadır. Bu yüzden, Eşarî anlayışına dayanan ve İmam Gazâlî ile İslam düşünce dünyasına hakim olan böyle bir tanrı inancının terkedilmesi gerekmektedir.” Teolojik olarak düşünüldüğünde, Hurşidi’nin savunduğu tanrı tasavvurunun son derece tutarsız olduğu hemen anlaşılacaktır. Onun hayalinde vehmettiği şeyin tanrı olması aklen imkansızdır. İslam ilim çevrelerindeki yerleşik görüşe göre, Tanrı’nın gücü sınırlanamaz. Zira aklın ilkelerine göre “gücü, yetkisi sınırlı olan bir şey tanrı olamaz.” Tanrı olmakla vasıflanacak varlığın, gerek Zat gerekse sıfat olarak mükemmel olması gerekir. Dilediği hükmü icra etmekten aciz olan bir varlık, tanrı olamaz. Zira acizlik bir eksikliktir, Zat ve sıfatlarında eksiklik bulunan bir şey tanrı olamaz. Eksiklik, noksanlık mahluk olmanın en önemli özelliğidir. Alemi yoktan var eden, yaşatan, canlıların hayatlarını devam ettirmeleri için gerekli ortamı hazırlayan, alemi idare eden yegane varlık, mutlak güç sahibi Allah’tır. Ancak Allah’ın mutlak güç sahibi ve dilediği gibi hüküm verme yetkisine sahip olması, O’nun tanrı olmasının olmazsa olmaz şartı olmakla birlikte, bu O’nun kullarına zulmedeceği anlamına gelmez. Nitekim Allah Teala kullarına zulüm etmeyeceğini Kuran’da defalarca bildirmektedir. Öte taraftan, Hurşidi’nin iddia ettiği “dilediği gibi hükmedebilen bir Allah anlayışı Eş’arilere dayanmaktadır ve İmam Gazali ile yerleşik bir görüş haline gelmiştir” tezi de hakikati yansıtmamaktadır. Savunulan bir görüşün, tarihi gerçeklere ve aklın kurallarına uygun olması gerektiği herkesçe kabul edilen bir ilkedir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, aklın ilkelerine göre “gücü sınırlı olan bir varlık tanrı olamaz.” Bu ilke ilk insandan beri geçerliliğini koruyan bir gerçektir. Eş’arilerin ortaya attığı ve İmam Gazali’nin kotardığı bir anlayış değildir. İmam Gazali’nin yaptığı şey, Allah’ın tasarruflarında mutlak güç sahibi olduğunu ve bunun doğal sonucu olarak dilediği gibi hüküm verebileceğini Mantık ilminin ilkelerine göre izah etmekten ibarettir. Nitekim İmam Gazali, kadim Grek kültüründen tercüme yoluyla İslam kültürüne kazandırılan Mantık ilmini, içeriğine yaptığı bazı katkılarla islâmîleştirmiş ve İslam ilim anlayışına kendi ifadesiyle “Mantık ilmini bilmeyenin ilmine güvenilmez” prensibini yerleştirmiş ve Mantık ilmini “mi’yâru’l-ulûm=ilimlerin terazisi” diye isimlendirmiştir. Dolayısıyla Hurşidi’nin, Eş’ari ve İmam Gazali’ye karşı ileri sürdüğü, “İslam düşüncesine yanlış bir tanrı tasavvuru soktukları” ithamı yersizdir. Tam aksine onun zihninde kurguladığı tanrı tasavvuru, nihayetinde “dilediği gibi hüküm vermekten aciz bir varlığın tanrı olması” neticesine götürdüğünden, akıl ve mantığın ilkelerine tamamen aykırıdır. Hurşidi’nin ileri sürdüğü tezlerden biri de, “Müslüman, Allah’ın sevgisine ve rahmetine ‘evet’ diyen kişiye denir.” Bu İslam tanımına göre, bir kimse tanrıya inanmasa bile, sevgi ve rahmeti kabul eden ve bunu fiilleriyle ispat eden herkes Müslümandır. Tanrının sevgi ve rahmet davetine karşılık vermeyen kişi, Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi olsa bile, tanrının maksadının gerçekleşmesine aracı olmadığı için kafir olur” iddiasıdır. Allah’a inanmayan bir kimse, hiç bir ilâhî dine göre inançlı sayılamaz. Aynı şekilde hiç bir din, kendi olmazsa olmaz inanç esaslarının tamamını veya bir kısmını kabul etmeyen bir kimseyi o dinin mensubu saymaz. Bu anlamda Allah’ın varlığına inanmayan bir kimse, güzel ahlak sahibi olsa da, insanlar nezdinde bazı iyi davranışlar sergilese de, ne Müslüman, ne Hıristiyan ne de Yahudidir. Zira ilâhî dinler, temelde tanrının var olduğu ve yarattığı insanlardan bazı istekleri olduğu inancına dayanır. Hurşidi’nin iddia ettiği gibi, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi olmak için tanrıya inanmak gerekli olmasaydı, dine ihtiyaç kalmazdı. Eğer Hurşidi bu görüşüyle, dinin ilkel toplumların ihtiyaç duyacağı bir olgu olduğunu, artık modern çağda insan aklının dine ihtiyacı olmadığını ifade etmek istiyorsa, bunu herhangi bir din adına değil, din kavramından bağımsız olarak, bunun kendi kişisel bir görüşü olduğunu açıkça ifade etmesi gerekir. Eğer maksadı buysa, bu tür görüşler yeni olmayıp tarihte pek çok düşünür tarafından savunulagelmiştir. Bu durumda kendi görüşüne uymayan kişileri kafir olarak yaftalaması, kaçınılmaz olarak insanların düşünce özgürlüklerini kısıtladığı anlamına gelmektedir. Öte taraftan “namaz kılan, oruç tutan insanların, kötü davranışlarda ısrar ederek Allah’ın sevgi ve rahmetine ‘hayır’ dedikleri için” kafir olduklarını ileri sürmesi din adına bir izah ise, durum daha da vahim bir mahiyet kazanmaktadır. Zira genel olarak ne Sünnî camiada ne de Şiî çevrelerde böyle bir anlayış yoktur. Mesela Sünnî anlayışa göre “ehli kıble, yani namaz kılan kimseler tekfir edilmezler” ilkesi, son derece önemli ve yerinde bir prensiptir. Zira Allah’a inanan, namaz gibi belli başlı bir ibadeti yerine getiren bir kimseyi tekfir etme durumunda, bu sıfat, tekfir edene geri döner. Bunun için böylesine riskli bir tavırdan her Müslümanın kaçınması gerekir. Sonra böyle bir yaftalamanın, özelde Müslümanlar arasında genelde de insanlar arasında toplumsal huzuru bozacağı, insanları töhmet altında bırakacağı ve güven bunalımı oluşturacağı kesindir. Hurşidi’nin ileri sürdüğü görüşlerden biri de şudur: “Cennet ve cehennem gerçekte cismen yoktur. Cehennem, insanın dünyada işlemiş olduğu hatalarıyla yüzleştiği andaki duyduğu kötü duygulardır. Ceza, azap, ateş yoktur. Cennet ve cehennem 7. yy. Arap yarımadasındaki insanlara hitap etmek ve onları etkileyebilmek için Allah tarafından kullanılmış pedagojik araçlardır.” İslam inancına göre Allah’ın rahmeti çok geniştir. Bu yüzden şirk koşmaksızın Allah’a iman etmiş bir halde ölen bir mümin ne kadar günahkar olursa olsun nihayetinde cennete girer. Bu durum, Allah’ın rahmetinin ne kadar geniş olduğunu da açıkça göstermektedir. Ancak Allah Teala, bu dünyada haksızlığa uğramış ve hakkını alamamış kimselerin haklarını da ahirette kendilerine haksızlık yapanları cezalandırarak verecektir. Nitekim İslam inancında, Allah’ın ve ahiret gününün varlığına getirilen delillerden biri de, insan vicdanının derinliklerinde mevcut olan ‘mutlak adaletin en sonunda bir yerde gerçekleşmesi gerektiği inancı’dır. Dünyada zulme uğrayan bir kimse, hakkını bu dünyada alamadıysa, en nihayetinde ahirette Allah’ın Mahkeme-i Kübrâsı’nda alacağına inanarak kendini teselli eder ve taşkınlıklardan kendini korur. Bu yüzden tarihte, böyle bir inanca sahip olmayan bazı düşünürlerin yoğun psikolojik rahatsızlıklar geçirdikleri ve bazılarının da intihar ettiği görülmektedir. Bu nihâî adaletin tecelli etmesiyle, Hurşidi’nin iddia ettiği gibi Allah’ın “diktatör ve bencil” olması gerekmez. Tam tersine Allah Teala, kıyamet gününde adalet sahibi olanların en adili olarak haklıyı haksızdan ayıracaktır. Bu, O’nun kendini tatmin etmesi anlamına gelmesi şöyle dursun, kulları arasında böyle bir mahkemeyle haklıyı haksızdan ayırmaması ilahi adalet ve rahmetine ters düşer ve O’nu aciz bir konuma iter. Öte taraftan insan gücü sınırlı olduğundan, bu dünyada mutlak adaletin dağıtımı için yeterli değildir. Bunu idrak eden bir akıl, ahirette hakimliğini Allah’ın yapacağı ve nihâî en adil kararı O’nun vereceği bir mahkemenin varlığına daima inanma ihtiyacı hisseder. Orada verilecek nihâî kararla, zulmedenlerin cehenneme gönderilmesi, tamamen Allah’ın adalet ve rahmetinin gereğidir. Aksi takdirde zalimlerin yaptıkları zulüm yanlarına kar kalmış olur. Ahirette böyle bir mahkemenin ve dolayısıyla cennet ve cehennemin mevcut olmaması, zaten merhametlilerin en merhametlisi olan, Zat ve sıfat olarak mükemmel olan Allah’ı daha merhametli yapmaz. Tam tersine, ahiret inancını ortadan kaldırmaya, cennetin de cehennemin de bu dünyadan ibaret olduğu ve bu dünyadaki hayatın sonsuz olduğu tezine, bir anlamda reenkarnasyon gibi İslam inancına uymayan batıl bir anlayışa sürükler. Halbuki bütün İslam ilahiyatçıları, alemin başlangıcı ve sonunun olduğu, dolayısıyla var olabilmek için başlangıçta ve nihâî adaletin gerçekleşmesi için sonuçta bir yaratıcının bulunması konusunda görüş birliği içerisindedirler. Dolayısıyla böyle bir adalet dağıtımını Hurşidi’nin “diktatörlük ve bencillikle” yaftalaması, cennet ve cehennemin hakikatte mevcut olmadığını iddia etmesi safsatadan ibarettir ve teolojik açıdan temelsizdir. Aslında teoloji ilmine hakim olan her bilim adamı bunun farkındadır. Buna rağmen onlardan bazılarının da Hurşidi’nin bu fikirlerine prim vermeleri, başka politik hesapların olduğunu akla getirmektedir. Yine Hurşidi’nin yukarda anlattığımız bir ahiret anlayışına sahip olmayı, “uysal, safdil bir tasavvur” olarak nitelemesi, aslında genel anlamda insan aklı ve vicdanıyla alay etmektir. Özel anlamda ise, ilâhî kitap sahibi dinlerin bütün mensuplarına bir hakarettir. Zira bunlar ahiret inancına ve nihâî adalet dağıtımının mutlaka gerçekleşeceği kanaatine sahiptirler. Bu anlamda, Hurşidi’nin bu konudaki görüşleri, dinlerin metafizik konularda başlangıçtan bu güne kadar yaptıkları izahları hiçe saymaktır. O’nun bu görüşleri, felsefe açısından değerlendirildiğinde ise, bunların orijinal görüşler olmadığı açıkça görülmektedir. Zira benzer görüşleri savunan, Tanrı’yı zalim ve diktatör olarak niteleyen, ahiret inancını inkar eden tarihte pek çok filozof vardır. Bu durumda böylesine ayrıştırıcı, Müslümanları aşağılayıcı fikirleri ileri süren bir kişiyle Müslüman taban arasında ne kadar derin bir uçurum olduğu aşikardır. Aslında toplumsal tabandan kopuk fikirlerin kalıcı olması imkansızdır. Ancak Almanya’da yaşayan Müslümanların bu tür görüşleri ileri süren bir kimseye ve bu kişinin başında bulunduğu kuruma karşı ciddi endişeler ve çekinceler taşıdıkları da bir gerçektir. Bilindiği gibi, Münster Üniversitesi, Almanya’daki Müslümanların yüzde 35’lik bir oranla Müslüman nüfusun en yoğun yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde İslam Din Dersi ve İlahiyat eğitimi veren tek üniversite konumundadır. Dolayısıyla buradaki ilahiyat ve din eğitimi Almanya’daki Müslümanları ciddi manada ilgilendiren bir husustur. Gençlerimiz tarafından ciddi manada ilgi gören ilahiyat fakülteleri ve bu kurumların ileride Müslüman toplumun üzerinde yapacağı olumsuz etkiler, bunun yanında bu tür uç görüşlerin resmi kabul görür konuma gelme ihtimali ve Müslümanların ve diğer ilahiyat fakültelerinin bu anlayış üzerinden değerlendirilir hale gelme olasılığı göz önüne alındığında durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılacaktır. Bu yüzden her kesimden Müslümanların bu tür fikirlere karşı ilmî bir şekilde net bir tavır sergilemeleri ve zaruridir. DOÇ. DR. NİMETULLAH AKIN / Çanakkale 18 Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 27.11.2013 ZAMAN Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 15. Dezember 2013 Autor Teilen Geschrieben 15. Dezember 2013 [h=1]“DİTİB, Hurşit’i destekliyor iddiası doğru değil”[/h] DİTİB Genel Merkez hizmet birimleri, yeni inşa edilen ve Avrupa’nın en modern külliyesi olan DİTİB Köln Merkez Camii’ne taşınıyor. Yeni camiyi güvercin akınından koruyacak eğitimli yırtıcı kuşların bilgisinin de verildiği basın toplantısında Genel Başkan Prof. Dr. Er, Prof. Muhanat Hurşit’in DİTİB’in desteğiyle görevinde kalacağı iddialarını reddetti. DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Münster Üniversitesi İslam Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Muhanat Hurşit’in “DİTİB tarafından desteklendiği ve bu şekilde görevinde kalacağı” iddialarını reddetti. Hurşit, yazdığı kitap ve “İslami kuruluşlar bizi denetleme yeterliliğine sahip değil” çıkışlarıyla gündeme gelmişti. Genel Başkan Er, bir basın toplantısı düzenleyerek DİTİB’in Aralık sonuna kadar, Avrupa’nın en modern cami ve külliyesi olan Köln Merkez Camii ve genel merkezi binasına taşınacağını açıkladı. Alman basınının yoğun ilgi gösterdiği yeni binadaki basın toplantısında Prof. Dr. Er, DİTİB’in Hurşit’i desteklediği şeklindeki iddiaların sorulması üzerine, “DİTİB’in herhangi bir kişiyi kişisel olarak desteklemesi söz konusu değildir. Bir kişiye destek olunmasının kriterleri vardır. Almanya Anayasası’nın cemaatlere tanıdığı haklar var. Müslümanlara yönelik verilen eğitimin sosyal kabul edilirliği olması lazım. Buradan mezun olanlar Müslümanlara din adamı olarak hizmet verecek. Mezun olanlar ve onları eğitenler inanç noktasında topluma uyum arz etmezlerse sorun yaşanır” dedi. HURŞİT’İN KİTABI MÜSLÜMANLARI SON DERECE RAHATSIZ ETTİ Hurşit’in yazdığı kitabın Müslümanları son derece rahatsız ettiğini kaydeden Er, “Basından öğrendiğime göre kendisi de bunu kabul etmektedir. KRM olarak bu hususta bir açıklama yapılacak. Kitabı bir bilim adamına inceletiyoruz” dedi. Hurşit’in sosyoloji eğitimi aldığını hatırlatarak, başka konularda hüküm vermesinin doğru olmadığının altını çizen Er, “Benim alanım din sosyolojisi, örneğin Kelam konusunda hüküm vermeye kalksam haddimi aşmış olurum” diye konuştu. ÖNÜMÜZDEKİ YIL TERAVİH NAMAZINI CAMİDE KILMAYI HEDEFLİYORUZ DİTİB Sözcüsü Dr. Bekir Alboğa, Genel Sekreter Suat Okuyan, İnşaat Sorumlusu Selim Mercam’ın da katıldığı basın toplantısında Genel Başkan Er, DİTİB hizmet birimlerinin 23 ile 31 Aralık arasında yeni binaya taşınmış olacağını söyledi. Dava konusu olduğu için inşaatı duran cami bölümüyle ilgili mahkemenin incelemeyi bitirdiğini, rapor hazırlanmadığını aktaran Er, “Önümüzdeki yıl Teravih namazını camide kılmayı hedefliyoruz” dedi. Binadaki pasaj için çok sayıda başvuru olduğunu aktaran Er, dükkânların ihalesinin tamamen şeffaf yapılacağını belirtti. Prof. Dr. Er ayrıca, caminin kubbesine oturan yüzlerce güvercin konusunda da insani, çevreci bir çözüm bulduklarını açıkladı. Toplantı sonrası tanıtılan çevreci çözümde havaalanlarındaki yöntemden esinlenildiği ifade edildi. Yırtıcı kuş eğitmeni Lothar Ciesielski biri doğan, biri şahin olmak üzere iki yırtıcı kuşu salınca güvercinlerin kubbeyi hızla terk ettiği görüldü. DİTİB’İN ANAOKULU SAYISI ÜÇE ÇIKACAK Eğitim alanındaki çalışmalarını da tanıtan Er, İslam din derslerine rehberlik için hazırladıkları müfredat kitabı “Kur’anı Kerim ve Temel Dini Bilgiler Öğretim Programı”nı tanıttı. İki dilli çocuk takvimini de tanıtan Er, DİTİB’in ilki Mannheim’da açılan Müslüman Anaokulu’na yakında Dortmund ve Hannover’in de ekleneceği, ayrıca yakında DİTİB Federal Veliler Birliği kuracakları müjdesini verdi. ZİVER ERMİŞ / KÖLN / ZAMAN 13.12.2013 20:46 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 16. Dezember 2013 Autor Teilen Geschrieben 16. Dezember 2013 [TABLE=width: 560] [TR] [TD]DİTİB Online Haber Bülteni & Basın Açıklamaları[/TD] [TD]http://ditib.de/images/gross.jpg http://ditib.de/images/klein.jpg [/TD] [/TR] [/TABLE] [TABLE=width: 560] [TR] [TD=colspan: 2][/TD] [/TR] [TR] [TD=class: menu, width: 428, bgcolor: #FFFFFF]Haber[/TD] [TD=width: 72, bgcolor: #FFFFFF]2013-12-16 [/TD] [/TR] [TR] [TD=bgcolor: #FFFFFF, colspan: 2]Prof. Dr. Mouhanad Khorchide ve „İslam rahmettir“ adlı eseri ile ilgili açıklama[/TD] [/TR] [TR] [TD=bgcolor: #FFFFFF, colspan: 2] Son zamanlarda Münster İlahiyat Merkezi Başkanı Prof. Dr. M. Khorchide ile alakalı, çeşitli sosyal paylaşım sitelerinde DİTİB’i hedef alan ve gerçeği yansıtmayan bilgi kirliliği ve ithamlar sebebiyle, aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. DİTİB Almanya’daki müslümanların çoğunluğunu temsil etmektedir ve bu nedenle Almanya’da müslümanların varlığına ve onların inanışlarına uygun İslam İlahiyatlarının oluşturulmasına önem vermektedir. Bu arada bir senedir Münster İlahiyat Merkezi Başkanı Prof. Dr. M. Khorchide’in yayınladığı eser ve görüşleri nedeni ile müslümanlar arasında rahatsızlık baş göstermiştir. Bu gerçeği göz önünde bulunduran DİTİB halen devam eden araştırmalara da binaen, Khorchide’in mevcut konumunun desteklenmesinin mümkün olmayacağı kanaatine varmıştır. DİTİB şu hususlar nedeni ile bu kanıya sahip olmuştur: 1. Münster İlahiyat Merkezi için Prof. Khorchide, DİTİB’e KRM’deki diğer dini cemaatler tarafından tanıtılmış ve merkezde din pedagojisi alanında görev alması için önerilmiştir. Göreve başlamadan önce Khorchide 11 Şubat 2010 tarihinde KRM’ye imzalamış olduğu bir metni sunmuştur. Metnin amacı KRM’nin güvenini kazanma ve dine bağlı bir eğitim vereceğine dair garanti vermesi esası üzerine hazırlanmıştır. Metin din dersi öğretmenlerinin eğitimi hususuna dini cemaatlerin dahil edilmesi ve karşılıklı eleştirilerin olması durumunda kardeşlik ve karşılıklı güven içinde konuların çözümünü kapsamaktadır. KRM’deki dini cemaatler imzalanan bu metine dayanarak Khorchide’e eğitim vermesi hususunda onay vermişlerdir. 2. Khorchide kendisinin imzaladığı metne sadık kalmamış, eleştirileri kardeşçe kendi aramızda çözmek yerine medya üzerinden tartışmaları başlatmıştır. Halbuki anlaşma metninde şu ifadeler bulunmaktaydı: „Eleştiri hangi taraftan gelirse gelsin, kardeşçe aramızda görüşülmeli, kamuoyu üzerinden gerçekleştirilmemelidir.“ Fakat Khorchide, Uluslararası Katolik Basın ajansına verdiği 02.10.2013 tarihli demeçte anayasa tarafından güvence altına alınan icazeti eleştirmistir. Böylece dini cemaatlere tanınan anayasal hakka karşı çıkmış ve sadece kendisinin söz sahibi olması talebinde bulunmuştur. Bugüne kadar bu ifadeyi açıklığa kavuşturan aksi bir bildiri de bulunmamaktadır. Ayrıca haftalık gazete Die Zeit’a 02.10.2013 tarihinde verdiği röportajda da teşkilatın temsilcilerinin teolojik bilgi ehliyetine sahip olmadığını ifade etmiştir: „Teşkilat temsilcileri bugüne kadar dini içerikli konularla muhatap olmamışlardır. Bu konu onları aşmaktadır, çünkü bu konuda teolojik yeterlilikleri yoktur.“ 3. Özellikle „İslam Rahmettir“ adlı kitabı ile kısmen var olan ve eleştirilen tezleri tekrar gündeme getirerek, ayrıca müminlerin ve alimlerin dini yüzeysellik ve onları dış görünüme fazla ehemmiyet vermekle suçlaması, müslüman cemaatler arasında da eleştirilere neden olmuştur. Khorchide’in insanın iç dünyasına ehemmiyet vermesi ve rahmet anlayışını ön plana çıkarması olumlu olmakla birlikte, tezlerinin kimisi müslümanlar arasında tartışmalara neden olmuş ve bu nedenle şahıs olarak kendisine karşı tutumda olanların sayısı artmıştır. Düzeltme mahiyetinde yaptığı bazı açıklamalar dahi halen yetersizdir, bir kısmı tamamen sorunlu ve açıklamaya muhtaçtır. Bu nedenle kitabı analiz edilmiş, bundan sonraki tartışmalara zemin oluşturması açısından da değerlendirilmiştir. Bu konuda şu hususun altı çizilmeldir: „Khorchide’in gerek kitabında, gerekse daha sonra yaptığı açıklamalarında Allah’a iman konusunun İslamiyet‘te en önemli husus olduğu konusu hala tam olarak net değildir. Oysa kendi tanımlamasına göre mümin, Allah’ın sevgi ve rahmetine icabet edendir. Kitabın başında açıkladığı, Tanrı’nın akıl ile bilinebileceği hususu kitabın daha sonraki kısımlarında birdaha geçmemektedir. Kaynaklarında sadece etik olan konular ön plana çıkarılmıştır, diğer hususlara hiç değinilmemiştir.“ (bkz. Şeyda Can’ın raporu) 4. En önemli hususlardan biri Almanya’daki dini cemaatlerin kendilerine karşı sorumlu oldukları müslüman cemaatin bu konudaki algısıdır. Kitaptaki ve daha sonra medyada birçok açıklamaları müslümanlar tarafından kendi dini kimliklerine bir saldırı olarak algılanmış, hatta bazı açıklamaları da İslamiyet’in dışında olarak yorumlanmıştır. Bu konuda DİTİB’e her gün çeşitli şikâyetler ulaşmaktadır. Müslümanlar arasında memnuniyetsizlik artmakta ve İslam İlahiyat Merkezi’ne karşı bir tutum tabanda artmaktadır. Bu nedenle gelecekte o merkezden mezun olan öğrencilerin aldıkları eğitim nedeni ile tepkiyle karşılaşma ve haksızlığa uğrama tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktadır, ki bu durum özellikle elem vericidir. 5. DİTİB öncelikle Almanya‘daki İslam İlahiyatının geleceğini duygu yüklü tartışmalar üzerine inşa etmekten kaçınmıştır. Aynı şekilde, aceleci bir karşı çıkış yerine somut verilere dayalı değerlendirmeler yapmayı önceler. DİTİB, kamuoyundaki yanlış anlaşılmaları önlemek için tartışmaları bugüne kadar sukunetle takip etmiştir. Geldiğimiz noktada Khorchide’in mevcut teolojik açıklamalarının kabul edilemez olduğu anlaşılmış ve kitapta serdettiği kanaatlerinin şüpheli bulunduğu açıktır. Bu süreçte esas olan Almanya’da kurulma aşamasında bulunan İslam İlahiyat Merkezlerine karşı Müslüman toplumunun güveninin kaybolmamasıdır. DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Er de, 13.12.2013 Cuma günü gerçekleştirmiş olduğu Basın toplantısında DİTİB’in Khorchide’i desteklediği şeklindeki iddiaların sorulması üzerine, “DİTİB’in herhangi bir kişiyi kişisel olarak desteklemesi söz konusu değildir. Bir kişiye destek olunmasının kriterleri vardır. Almanya Anayasası’nın cemaatlere tanıdığı haklar bulunmaktadır. Müslümanlara yönelik verilen din eğitiminin aynı zamanda sosyal kabul edilirliği olması gerekmektedir. Buradan mezun olanlar Müslümanlara din adamı olarak hizmet verecektir. Mezun olanlar ve onları eğitenler inanç noktasında topluma uyum arz etmezlerse sorun yaşanır” demiştir. Bununla birlikte herkesin kendi uzmanlık alanında demeçler vermesinin önemine vurgu yapmış ve „Örneğin ben din sosyoloğuyum ve kelam konusunda açıklamalar yaparsam haddimi aşmış olurum.“ deme gereğini duymuştur. Bu nedenle, DİTİB tarafından Prof. Dr. Mouhanad Khorchide’in İslam İlahiyat Merkezi’ndeki mevcut konumunun desteklenmesi mümkün değildir. DİTİB, ilgili kurum ve makamlarca, yukarıda zikredilen hassasiyetler göz önünde bulundurularak gerekli işlemlerin yapılmasını beklemektedir. [TABLE=width: 560] [TR] [TD=bgcolor: #FFFFFF, colspan: 2]DİTİB Genel Merkezi Basın Birimi[/TD] [/TR] [TR] [TD=class: menu, bgcolor: #FFFFFF, colspan: 2] [/TD] [/TR] [/TABLE] [/TD] [/TR] [/TABLE] Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 22. Oktober 2014 Autor Teilen Geschrieben 22. Oktober 2014 Almanya'da tartışmalı üniversitede DİTİB Genel Sekreteri ders veriyor 22.10.2014 [h=2]Almanya'nın Münster şehrindeki 'İslam Teoloji Merkezi'nde, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Genel Sekreteri Bekir Alboğa, kurumu tarafından eleştirilen Prof. Korşidi'nin okulunda ders veriyor.[/h]Almanya'nın Münster şehrindeki 'İslam Teoloji Merkezi' (ZIT), DİTİB Genel Sekreteri Bekir Alboğa'nın burada ders vermeye başladığı haberi üzerine yeniden gündeme geldi. ZIT hakkında daha önce DİTİB'in de üyesi olduğu Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi KRM tarafından geniş çaplı bir bilirkişi raporu hazırlanarak, merkezin başkanı Prof. Mohanad Korşidi hakkında eleştiriler yapılmıştı. KRM tarafından Prof. Korşidi'nin 'Merhamet Teolojisi' isimli kitabı hakkında yapılan bilirkişi raporu sonucu artık Korşidi ile birlikte çalışmama kararı alınmıştı. DİTİB tarafından yapılan açıklamada Korşidi ile çalışmanın mümkün olmadığı belirtilmişti. Konuyla ilgili KRM'nin dönem sözcüsü Erol Pürlü'ye yöneltilen soruya verdiği cevapta KRM sözcüsü, Konseyin Korşidi ile ilgili tutumunda bir değişiklik olmadığını söyledi. Islamiq internet sitesindeki haberde, KRM dönem sözcüsü Pürlü'nün sorumlularla görüşüldüğünü belirttiği bildirildi. Pürlü, Alboğa'nın ders verme kararının KRM tarafından alınmamış bir karar olduğunu bildirdi. KRM üyelerinden Milli Görüşe bağlı 'İslam Şurası' Başkanı Ali Kızılkaya da Islamiq'e verdiği demeçte Alboğa'nın kararının kendilerini şaşırttığını ve böyle bir şey beklemediğini söyledi. Kızılkaya kısa bir süre önce KRM olarak, kısmen kamuya açık olarak yapılan tartışmalarda da olduğu gibi Korşidi'nin tutumunun ne bir Müslüman teolog olarak ne de bilimsel olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığının tekrarlandığını belirtti. İslam Şura'sının da bu görüşü taşımaya devam ettiğini kaydetti. ALBOĞA: ŞAHSİ KARARIM Islamiq internet sitesine konuyla ilgili bir açıklama yapan Alboğa, İslam Teoloji Merkezinde ders vermek üzere Münster Üniversitesi Rektörü Ursula Nelles tarafından davet edildiğini, ayrıca burada okuyan Müslüman öğrencilerden sık sık kendilerinin yalnız bırakıldığı yönünde şikayetler aldığını, bu yüzden daveti kabul ettiğini söyledi. Alboğa, buradaki görevin kendi akademik kariyerine de uygun olduğunu belirtti. Alboğa, Münster Üniversitesinde ders verme kararının DİTİB'le ya da buradaki Genel Sekreterlik göreviyle hiç bir ilgisinin bulunmadığını, DİTİB'in ZIT'le ilgili duruşunda hiçbir değişiklik olmadığını vurguladı. Islamiq internet sitesi haberinde bildirildiğine göre Alboğa'nın ZIT'de vereceği dersler sınırlı bir program içinde yeralıyor. Haftada iki saat olarak planlanan derste Alboğa, üst sınıflardaki öğrencilere 'Dinler Arası Görüşme ve Diyalog' konularına değinecek. Alboğa, ZIT'de ders verme kararına karşı gösterilen tepkileri anlayışla karşıladığını, ancak uzun yıllar boyunca yaptığı doktora çalışmasından sonra akademik hayatında karşısına çıkan bir üniversitede ders verme fırsatını da kaçırmak istemediğini belirtti. Alboğa, 'Şunu vurgulamakta yarar var. Üniversitede Dr. Alboğa olarak ders vereceğim, DITIB Genel Sekreteri olarak değil.' dedi. Dünya Bülteni, 22.10.2014 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.