Webmaster Geschrieben 8. Januar 2014 Teilen Geschrieben 8. Januar 2014 Ahiretin varlığını nasıl ispat ederiz? ALİ İHSAN ER Ahiretin varlığı, dünya ve içindeki varlıklar kadar kesin ve gereklidir. Ahiret olmadan dünya hayatında huzur ve ümit içinde yaşamak imkânsızdır. Kâinatı birinci defa kim yaratmışsa, ahireti de O yaratacaktır. Zaten insanlar ister istemez o âleme doğru yol alıp gitmiyorlar mı? Ahiretin varlığı akıl açısından mümkün ve Kur’an ve hadislerle sabit ve gerçektir. Ahiretin var olması, dünyada sır olarak kalan pek çok olayın açıklanması ve varlıkların en değerlisi olarak yaratılan insanın boşuna yaratılmış olmadığının görülmesi bakımından her insanın vicdanında taşıdığı bir arzudur. Allah, ahireti inkâr eden ve öldükten sonra ikinci dirilişi imkânsız görenlere Kur’an’da ilk yatılıştan örnekler vererek ikinci yaratılışın daha kolay olduğunu açıklamaktadır. Ahiretin varlığı, belli başlı şu delillerle açıklanabilir: Ahiret inancının temeli ilâhî adalete dayanmaktadır. İnsan, bu dünyada iyilikle kötülüğün, fazilet ile rezaletin, birbiriyle daima çatışma halinde olduğunu, genelde rezaletin fazilete galip geldiğini, pek çok kimsenin yaptığı zulüm ve haksızlığın yanına kaldığını görüyor ve vicdanından bir ses yükseliyor: “Hayır olamaz! Mutlaka bir hesap günü olmalı ve herkese hak ettiği verilmeli.” Bunun için bütün sırların açığa çıkacağı, Allah’a itaat ve ibadet edip, Allah’ın yarattıklarına saygılı olanların ödüllendirileceği, Allah’ı inkâr ve isyan edip, Allah’ın yarattıklarına zulmedenlerin cezalandırılacağı bir gün gelecektir. Bu konuda Yüce Allah(cc), “Muttakîler için de Rableri katında naîm cennetleri vardır. Biz Müslümanlar’ı, günahkâr mücrimler gibi yapar mıyız hiç?”(Kalem, 68/34-35) buyurmaktadır. İyilerle kötüleri bir tutmak ilâhî adalete uygun değildir. Yani ahiret ilâhî adaletin gereğidir. İNSAN EN DEĞERLİ VARLIKTIR İnsan boşuna yaratılmamıştır. Şu kâinat sarayında her şey insan için yaratılmış ve insanın hizmetine verilmiştir. İnsan varlıkların en değerlisi olarak yaratılmış, bütün varlıkların üstünde özel bir değer kazanmıştır. O halde, bu kadar değer verilmiş olan insanın kısa ve yorucu bir hayattan sonra toprağın altında çürümek ve yılana çıyana yem olmak için yaratılmış olduğu düşünülemez. Bu durumu hangi vicdan ve hangi akıl kabul eder? Bunun için Allah, “Sizi ancak boş yere yarattığımızı ve sizin Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Müminûn, 23/115) buyurarak, insanın boşuna yaratılmadığını, yaratılış amacının yeryüzünde Allah’ın halifesi olmak, O’na kulluk yapmak olduğunu ve bundan sorumlu bulunduğunu bildirmektedir. Tarihin derinliklerinden günümüze doğru bir değerlendirme yapıldığında, bütün insanlarda bir “ebedîlik-sonsuzluk duygusunun” var olduğu görülüyor. İnsan fıtratında ve vicdanın da, “insanın bu dünyada vatanından ayrı kalmış bir garip yolucu veya esas yurduna dönmek isteyen bir misafir olduğu duygusu” insanı bir ebedî âlem düşüncesine götürmektedir. İKİNCİ YARADILIŞ DAHA KOLAYDIR İkinci yaratılış Allah’a ilk yaratılış kadar kolaydır. Birinci defa yaratılışı kabul etmek, ikinci defa yaratılışı kabul etmeyi gerektirir. Kur’an’da Allah bu konuda pek çok örnek vermektedir. Örneğin birkaç çürümüş kemikle Peygamber Efendimize gelip, “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyenlere Peygamberimizin, “De ki: Onları ilk defa yaratan diriltecek. O her yaratmayı bilir” (Yâsin, 36/78-79) demesi istenmiştir. Allah, ahireti inkâr edenlere, ölümden sonra ikinci yaratılışı imkânsız görüp inanmayanlara en çok ölü gibi olan kış mevsiminden sora, yeryüzünün baharda tekrar nasıl canlandırıldığına, yeşertilip hayat verildiğine dikkati çekerek, “İşte böyle öldürür ve bir müddet sonra tekrar diriltiriz” (Hac, 22/5; Fatır, 35/9; Rum, 30/19; Kaf, 50/5, Hadid 57/17) diyor. Netice olarak ahiretin varlığı, dünya ve içindeki varlıklar kadar kesin ve gereklidir. Ahiret olmadan dünya hayatında huzur ve ümit içinde yaşamak imkânsızdır. Kâinatı birinci defa kim yaratmışsa, ahireti de yaratacaktır. Zaten insanlar ister istemez o âleme doğru yol alıp gitmiyorlar mı? TEFEKKÜR ATLASI Adım adım ahirete yaklaşıyoruz Toplum hayatının büyük bir kısmını gençler oluşturur. Gençler ahirete imânla gerçek benliklerini bulur. Fakat öldükten sonra dirilme inancı gönül ve kafasından sökülüp atılan gençler, toplumun huzursuzluk kaynağı haline gelir. Hayatın ahirete göre düzenlenmesi ve sırların açığa çıkacağı günün unutulmaması, özellikle gençlere hayatlarını disiplin içinde yaşama ve başkalarının huzurunu bozmama bilincini sağlar. Kabir adeta ağzını açmış, adım adım ahirete yaklaşan ihtiyarları beklerken ve onlar da hızla ona doğru koştururlarken ne ile teselli olup, hangi düşünceyle kendilerini avutabilirler? Bütün insanlarla beraber ihtiyarların da huzur bulacağı tek çare öldükten sonra dirilmeye, yani ahirete imândır. Ancak ve ancak bir ihtiyarı, canavar ağzı dehşeti veren kabrin, öbür âleme giden koridorun mütevazı bir kapısı olduğuna imân etme mutlu edebilir. ÖRNEK HAYATLAR Sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim Zenginin birisi ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. “Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum” diye vasiyet etmiş. Öldüğünde, “Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?” diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, “Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum” diye düşünerek teklifi kabul etmiş. Şu canlı olandan başlayalım! Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir de canlı var. “Nasıl olsa bu ölü elimizde, biz şu canlı olandan başlayalım” demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. “O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?...” Sabaha kadar sorgu-sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. “Tamam, servetin yarısı senin” demişler. “Aman!” demiş hamal, “İstemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?” Hayatın ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alınacak şey değildir. KÜFÜR NEDİR VE NİÇİN EN BÜYÜK GÜNAHTIR? Küfür deyince aklımıza hemen ağızdan çıkan çirkin, nahoş, hakaret dolu ifadeler gelmesin. Küfür, sözlükte nankörlük, örtmek anlamındadır. Dinî anlamda ise küfür, imânın karşıtı, imânsızlık demektir. Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmemektir. Amentüde ifade edilen imân esaslarından birini veya birkaçını kabul etmeyip, inkâr etmek düşüncesine küfür denir. Peki küfür (imânsızlık) niçin affedilmez büyük bir günahtır? Her şeyden önce küfür, kâinattaki bütün varlıkların manevî hukukuna bir saldırı ve hakarettir. Bu davranış bir tek günah gibi görünse de, aslında Allah’ın bütün ilâhî isimlerini alaya almak, onları küçümsemek ve bütün insanlığı aşağılamaktır. Çünkü bütün varlıkların, kendine göre Allah katında yüksek bir değere ve önemli görevleri vardır. Zira onlar, Allah’ın birer mektubu ve isim ve sıfatlarının aynasıdır. Her durumlarıyla sürekli Allah’ı hatırlatır; kendilerine özel dilleri ile Allah’ı tesbih ederler, anarlar. Küfür, kâinatta her şey Allah’ı hatırlatırken onların yüzüne atılmış bir tükürük gibidir. Elbette bütün varlıklar sayısınca işlenen bu suç ve günahın affedilmesi, bütün varlıkların haklarının alınması ile mümkün olacağından, eğer tövbe edilip vazgeçilmezse bu da ebedî bir cezayı gerektirir. Bir dakika küfür bin katl (insan öldürme) hükmündedir. Küfür, insanı değerden düşürür Küfrün karşıtı imân, Allah’a bağlılıktır. İnsan, ancak imânın nuru ile Allah katında çok yüce bir makama çıkar ve değer kazanır, cennete girmeye uygun hale gelir. Allah katında insanın değeri ancak imânının gücü oranındadır. Hem insan gerek fiziki, biyolojik, anatomi, gerekse manevi yapısıyla Allah’ın antika bir sanat eseridir. İnsan her haliyle, eşsiz ilim, kudret ve güç sahibi olan sanatkârı Allah’ı hatırlatır. Küfür ise, insanın Allah’a olan bağını keser. Bu durumda insanın kıymet ve değeri sadece maddi yapısı ile sınırlı kalıp bir hiç hükmüne düşer. Böylece elmas kıymetindeki insanın değeri, adî kömür kıymetine düşeceğinden, bu değersiz varlık ebedî ceza ile cezalandırılır. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle böyle bir kimse ölüm sırasında, kabir ve âhiret hayatında kendisi bakımından acı gerçeklerle karşılaşınca ikinci defa yeryüzüne çıkarılıp imtihana tabi tutulmayı isteyecekse de kendisine dünya yaşamı bir defaya mahsus olmak üzere verildiği için bu isteği reddedilecektir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.