Webmaster Geschrieben 24. November 2015 Teilen Geschrieben 24. November 2015 [h=1][/h]Alman aydınının yok olma korkusu Almanya´da aydın olarak bilinin Botho Strauß Spiegel dergisi için kaleme aldığı “Son Alman“ makalesi aslında taşdevrinden kalma bazı entellektüellerin düşüncelerini ortaya koyuyor. Haklı bir endişe ve samimi bir tereddüt gibi gözüken ama aslında böyle olmayan bu düşünce tarzı Nietzsche´nin ve “Almanya´da hristiyandan çok müslüman, kiliseden çok müslüman olacak“ diyen Sarrazin´in geleneğine dayanıyor ve maalesef ırçkıların da beslendiği fikirlerden oluşuyor. Elbette Strauß´un düşünceleri son mülteci akımlarından dolayı birden bire oluşmamış. 1993´de yine Spiegel dergisinde aynı düşünceleri kaleme almıştı. Aradan 22 sene geçmiş. Düşünceleri “olgunlaşmış“. Alman kültürünün yok edilişinin devam ettiğini görmüş olmalıki, 2015´de benzer bir yazıyı kaleme alabilmiş. Yani bu yazı ilk yazının devamı ve düşünceler değişmemiş, hatta daha da ileriye gitmiş. Peki son makalesinde ne diyor Strauß? Strauß´a göre Almanya´ya gelen mülteciler ülkeyi yabancılaştırıyorlar. Daha doğrusu Almanya´nın değerlerini, tarihini, birikimlerini alt-üst ediyorlar. Strauß manevi geleneklerin kaybedildiğinden bahsediyor. Almanların kültürlerinin bu şekilde değiştiğini ve bunu korkuyla izlediğini söylüyor. Gelen mültecilerin Almanya´ya hiç bir zaman uyum sağlamayacaklarını ve kendi kültürlerini devam yaşatacaklarını da söylüyor. Mülteciler nasıl vatanlarını, yani köklerini, bırakıp Almanya´ya geldilerse, aynen o şekilde almanların çoğunluğunun da köklerini kaybettiğini ittia ediyor. Hızını alamayan yazar, “ahlak siyasetçilerini“ de makalesinin hedef tahtasına koyuyor. Onlara yaptığı eleştiriyle varmak istediği nokta “insan sevgilerini“ yanlış yerde kullanıkları. Yani “mültecilere yardım ederken, kendi kültürümüzü yok ediyoruz“ demeye getiriyor. Bundan dolayı da radikallerin, örneğin ırkçıların nefretleri, aslında yabancılara değilmişte, tam da bu siyasetçilere karşıymış. Çünkü bu bağlamdaki düşüncelerini özgürce söyleme hakkı ellerinden alınmış, Strauß´a göre. İroniktir ki, düşüncelerini Almanya´nın en tanınmış dergisinde yayınlıyor. Kendisini tiyatral bir şekilde yaşayan son almanyalı olarak sahneleyen Strauß´un makalede ön plana çıkan ve tüm düşüncesini özetleyen cümle ise şu şekilde: „Özellikle ekonomik ve demografik spekulasyonlar sebebiyle yabancı toplumlarla karıştırılan, gençleştirilen, yaşayan bir toplumda ölmektense, yok olan bir toplumda ölmeyi tercih ederim.“ Makalenin altbaşlığına bakılırsa bu yazının güya bir mizah olduğu öne sürülüyor. Fakat bilinen mizah metotlarından eser yok. Bu nedenle de düşünürler arasında yazıyla ilgili büyük tartışmalar başladı. Evet nihayet ırkçılar da Strauß´un düşüncelerine sahip çıkıyorlar ve kendi propagandaları için kullanıyorlar. Strauß yanlız bir adam. Yalnızlaşmış bir aydın. Bu yanlızlığı sebebiyle zamanın ruhunu alamamış, globalleşen dünyaya, çokkültürlülüğün hakim olduğu asra ayak uyduramamış. Dolayısıyla sanatçı kimliği onu halktan birisi olmak yerine halktan ve hakikatten uzak bir entel haline getirmiş. Makalesini bu açıdan değerlendirdiğimizde, inandığı değerleri kaybetmeme çırpıntısı görüyoruz. Aslında bunda kızacak birşey yok. Kimse kendi kültürünün, inancının, değerlerinin kaybolmasını istemez. Fakat Strauß´un savunduğu değer ise, kendi kültürünü üstün diğer kültürleri hor görme anlayışı, ki bu da bütün ırkçıların beslendiği bir damardır. Çırpıntısıyla yanlızlığını gidermek, kendisine yeni yoldaşlar bulmak, tekrar sahneye çıkmak isteyen 70 yaşındaki yazar aslında yanlızlığını şiddetlendirmiş bulunmakta. Çoklugu kabul etmediği için yanlız yaşamaya mahkum. Cemil Şahinöz, Yeni Dergi, Kasim-Aralik 2015 Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge