Webmaster Geschrieben 13. März 2023 Teilen Geschrieben 13. März 2023 Dik Duruş! Rüyalarımız ortalama sadece 8 saniye sürer. Fakat uyandığımızda 8 saat rüya gördük zannederiz. Halbuki çok kısadır. Aynı şekilde rüyada gördüklerimizi gerçek gibi algılarız. Rüyada bir kaza geçirdiysek, örneğin bacağımız yaralandıysa, sabah kalktığımızda ilk anda o acıyı hissederiz veya bacağımıza hemen bakarız. Dünya hayatının da rüya ile pek farkı yoktur. Dünya hayatı da çok kısadır. Biz uzun zannederiz. Rüyada gördüklerimiz nasıl gerçek değil ve geçici ise, dünya hayatımız da ahiret ile karşılaştırıldığında hiç yükmündedir. Dünya bütün güzellikleriyle ahirete nispeten bir hiç yükmündedir. Çünkü dünya 500 sene dahi sürse, ahiret ebedi olduğu için, matematiksel dahi kısadır ve sıfır hükmündedir. Peygamberimizin dediği gibi “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” O gerçek zannettiğimiz herşey birden bitiver. Kur´an-ı Kerim´de de bu kısalığa deyinilir: “Allah (inkarcılara) ´Yeryüzünde kaç sene kaldınız?´ diye sorar. Onlar, ´Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor´ derler. Allah şöyle der: ´Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.´ ´Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?´“ (Kur´an, 23:111-114). Bu kısa ve geçici dünyada dik duruş önemli. Ağır başlı olmak gerekli. Vakar sahibi olunmalı. Ne olursa olsun, davamızdan, değerlerimizden vazgeçilmemeli. Kesinlikle Allah´ın rızasından başka rıza aranmamalı. “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Bu hem dünya için hem ahiret için geçerli. Bu nedenle dünyadaki arkadaş tercihlerimizi, ahirete yönelik de yapmak zorundayız. İnsanların alkışları bizi bir yere götüremez. Kendi menfaatimiz için, egomuz için, makam için, şan ve şöhret için, ticaret için Allah´ın ayetlerini, kendi değerlerini satmanın, yalakalık yapmanın bir faydası yok. Kabrin öbür tarafında makam, şan, şöhret, mal, para ve alkışın hiç bir ehemmiyeti yok. O zaman bu geçici ve faydasız şeylerin peşinden koşmaya da gerek yok. Ki bunlar elde edilse dahi çok kısa bir dünya hayatında hakiki huzuru veremez. “Benim ayetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin“ (Kur´an, 2:41) ve “Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da, ahireti bırakıyorsunuz.” (Kur´an, 75:20-21) ayetlerini hatırlayarak hareket edelim. Yaratılanlardan menfaat görme adına Yaratanı kızdırmayalım. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu´nun şoförü bir yolcukuk esnasında “Efendim, sabah namazı yaklaştı. Namazı Şarkışla Camii´nde kılalım” der. Muhsin Yazıcıoğlu ise kendisine “Olmaz! Seçim yaklaştı, yanlış anlaşılır, evde kılalım. Bizim derdimiz barajı değil, sırat´ı geçmektir. İnsanlar oy verecek diye ahiretimi satamam ben!” yanıtını verir. Ebedi saadetin yerine insanların alkışlarını tercih etmek akıl karı değildir. Allah´ın rızası yerine, ahlaksız insanların dostluklarını seçmek akılsızlıktır. Bir makama ulaşmak için kendi inancını, değerlerini inkar etmek, kendi varlığını inkar etmektir. Özellikle müslümanların huzurunu istemeyen, inandığımız Kur´an´a ve Peygamberimize hakaretler yağdıranlarla aynı masada olmaya vicdan el vermez. Kur´an´da Allah, bu gibi insanlara meyl edenlere, onlarla oturup kalkanlara hitap ediyor: “Onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir. O size kitapta şunu indirmiştir: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın; aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir“ (Kur´an, 4:138-140), “Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” (Kur´an, 7:47), “Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. […] Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.“ (Kur´an, 60:1). Bediüzzaman bu hakikatı “Sikke-i Tasdik-i Gaybi“de nefis bir şekilde ifade dediyor: “Bu asrın acib hâssasındandır ki: Elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder. Bu asırdaki ehl-i îmanın fevkalâde saf-derunluğu ve dehşetli cânileri âlicenâbâne afvetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalil olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, saf-dil taraftar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhîye fetva verirler, "Biz buna müstehakız" derler. Evet elması bildiği halde, yalnız zaruret-i kat'iyye suretinde şişeyi ona tercih etmeğe ruhsat-ı şer'iyye var. Yoksa küçük bir ihtiyaçla veya tama' veya hafif bir korku ile tercih edilse, eblehane bir cehalet ve hasarettir; tokata müstehak eder. Hem âlicenâbâne afvetmek ise: Yalnız kendine karşı cinayeti afvedebilir, kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkaların hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârane bakmağa hakkı yoktur, zalemeye şerik olur.“ Genelde insanların dik duruş gösterememesinin, doğruyu söyleyememesinin ana sebebi menfaatlerden ve çıkarlardan uzaklaştırılacaklarını düşünmeleri. Yani “doğru söylersem, menfaatlendiğim kişiler bana artık destek olmazlar, arkadaşlıklarını keserler, işten atılırım, rızkım kesilir, dayak yerim, öldürülürüm” gibi düşünceden dolayı insan çekiniyor olabilir. Halbuki Hz. Muhammed şöyle buyuruyor: “Hakkı söylemeniz ömrünüzü kısaltmaz, rızkınızı azaltmaz.“ Dolayısıyla Allah rızka kefil olmasına rağmen, Allah'a güvenmeyip aç kalmaktan korkulmuş olunuyor. Fena ve fani bir adamın doğru söylediği gibi: “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” “İçki bütün kötülüklerin anasıdır“ diyen Peygamberimiz aynı şekilde “Dünya sevgisi bütün günahların başıdır“ diyor. Gerçek ve kalıcı huzur, mutluluk ve sevgi ise, “Kalpler ancak Allah´ı anmakla huzur bulur.“ (Kur´an, 13:28) ayetinde gizli. Yine Muhsin Yazıcıoğlu´nun “Bir saniyesine bile hakim olamadığımız hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yok. Düz yaşayacağız, dik duracağız, doğru gideceğiz“ sözü kulaklarımızda çınlasın. Yani Bediüzzaman´ın dediği gibi “Biz ki hakikî müslümanız. Aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için, yalana tenezzül etmeyiz.“ Herkes bize karşı gelse dahi, gerçeği haykırmaktan vazgeçmeyelim. Birilerine yaranmak için taviz vermeyelim, takiyyecilik yapmayalım. Şeffaf olalım. Bediüzzaman´ın dediği gibi “Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.“ Yani tüm dünya bizi alkışlasa ve sevse, istediğimiz makamlara gelsek, fakat Cenab-ı Allah razı değilse, bize ne getirecek? Aynı şekilde tüm dünya küsse, fakat Cenab-ı Allah razı olsa, ne kaybedeceğiz? Varsın eleştirsinler bizi. Beğenmesinler bizi. Birazcık cesaretli, ilkeli, ağırbaşlı, vakar sahibi olalım. Birazcık Malcolm X, birazcık Muhammed Ali olalım. Birazcık davamıza sahip çıkalım. Zerre itibar getirmeyecek şeyler ve hiç bir değeri ve anlamı olmayan şeyler için fırıldaklık, umursamazlık, sorumsuzluk göstermeye gerek yok. Bedeli ne olursa olsun doğrulardan vazgeçmeyelim. Panikle geri adım atmaya gerek yok. Rızkı veren Allah. Bediüzzaman´ın sözüyle “İzzetle mevti, zilletle hayata tercih edenlerdeniz.“ Bu şekilde yaşayan insanlar onurlu yaşarlar ve onurlu ölürler. Ardından herkes “Dik durdu, taviz vermedi, yalakalık yapmadı” der. Dünyada az kaybetmiş gibi gözükseler, aslında sonunda kazanan bunlar olur. Yalakalar ve şerefsizler ise şerefsiz yaşarlar, şerefsiz ölürler ve öldükten sonra da bu şekilde anılırlar. Bu bağlamda kardeşlerimize sahip çıkalım. Herhangi bir yerde bir kardeşimize iftira atılıyorsa, onun yanında olalım. “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın“ mantığı tamamen kardeşliğe ve İslam´a aykırıdır. O yılan birgün bize de dokunacak, bize de iftiralar atacak. Martin Luther King´in meşhur sözünde ifade ettiği gibi “Her şeyin sonunda düşmanlarımızın sözlerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız.“ Başkalarının bize verebileceği hürmet ve saygı fanidir, geçicidir, hiç bir kıymeti yok! Onların sahte “nimetleriyle“ nimetlenmemek lazım. Hikem-i Atâiye´nin dediği gibi “Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?“ Yani, Onu bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz. Bulsa da, başına bela bulur. Cemil Şahinöz, Öztürk, Ekim 2016 Risale Haber, 20.10.2016 http://www.risalehaber.com/dik-durus-18624yy.htm Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.