Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

:bism:

:selam:

 

 

 

Son zamanlarda cok konu oldugu icin Risale-i Nurun bir kac yerinde derleme yaptim, toparladim ve buraya kopyalamaya karar verdim.

Vehhabi Risalesi disinda heryeri topladim.

 

Bir arada cok uzun yazi olmasin diye, arka arkaya yollamaya karar verdim.

 

Kalin yazilar benim secmem, orjinalinden degil. Ustadin konunun disinda verdigi mesaji vurgulamak icin kalin yaziyi kullandim.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

4.Lema...

 

...

 

 

Elhasýl: Herþeyin ifrat ve tefriti iyi deðildir. Ýstikamet ise hadd-i vasattýr ki, Ehl-i Sünnet Ve Cemaat onu ihtiyar etmiþ. Fakat maatteessüf Ehl-i Sünnet Ve Cemaat perdesi altýna Vehhabîlik ve Haricîlik fikri kýsmen girdiði gibi, siyaset meftunlarý ve bir kýsým mülhidler, Hazret-i Ali'yi (R.A.) tenkid ediyorlar. Hâþâ, siyaseti bilmediðinden hilafete tam liyakat göstermemiþ, idare edememiþ diyorlar. Ýþte bunlarýn bu haksýz ittihamlarýndan Alevîler, Ehl-i Sünnete karþý küsmek vaziyetini alýyorlar. Halbuki Ehl-i Sünnetin düsturlarý ve esas mezhebleri, bu fikirleri iktiza etmiyor belki aksini isbat ediyorlar. Haricîlerin ve mülhidlerin tarafýndan gelen böyle fikirler ile Ehl-i Sünnet mahkûm olamaz. Belki Ehl-i Sünnet, Alevîlerden ziyade Hazret-i Ali'nin (R.A.) tarafdarýdýrlar. Bütün hutbelerinde, dualarýnda Hazret-i Ali'yi (R.A.) lâyýk olduðu senaile zikrediyorlar. Hususan ekseriyet-i mutlaka ile Ehl-i Sünnet Ve Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürþid ve þah-ý velayet biliyorlar. Alevîler, hem Alevîlerin hem Ehl-i Sünnetin adavetine istihkak kesbeden Haricîleri ve mülhidleri býrakýp, ehl-i hakka karþý cephe almamalýdýrlar. Hattâ bir kýsým Alevîler, Ehl-i Sünnetin inadýna sünneti terkediyorlar. Her ne ise bu mes'elede fazla söyledik. Çünki ülemanýn beyninde ziyade medar-ý bahsolmuþtur.

 

Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu manasýz ve hakikatsýz, haksýz, zararlý olan nizaý aranýzdan kaldýrýnýz. Yoksa þimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zendeka cereyaný, birinizi diðeri aleyhinde âlet edip ezmesinde istimal edecek. Bunu maðlub ettikten sonra, o âleti de kýracak. Siz ehl-i tevhid olduðunuzdan uhuvveti ve ittihadý emreden yüzer esaslý rabýta-i kudsiye mabeyninizde varken, iftiraký iktiza eden cüz'î mes'eleleri býrakmak elzemdir.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Burasi da cok güzel ve ehemmiyetli bir yer. Gerci biraz fazla kopyaladim, fakat bu konuyu anlamak

hem Vehhabi meselesi icin hemde sair meseleler icin cok mühim.

 

Kastamonu Lahikasi:

 

...

 

 

Risale-i Nur talebelerinin haslarý olan sâhib ve vârisleri ve haslarýnýn haslarý olan erkân ve esaslarý olan kardeþlerime bugünlerde vuku' bulan bir hâdise münasebetiyle beyan ediyorum ki: Risalet-in-Nur, hakaik-ý Ýslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor. Baþka eserlere ihtiyaç býrakmýyor. Kat'î ve çok tecrübelerle anlaþýlmýþ ki, îmaný kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanýn en kýsa ve en kolay yolu Risalet-in-Nur'dadýr. Evet onbeþ sene yerine, onbeþ haftada Risalet-in-Nur o yolu kestirir, îman-ý hakikîye îsâl eder.

 

Bu fakir kardeþiniz yirmi seneden evvel, kesret-i mütalâa ile bazan bir günde bir cild kitabý anlayarak mütalâa ederken; yirmi seneye yakýndýr ki, Kur'an ve Kur'an'dan gelen Resail-in-Nur bana kâfi geliyorlardý. Bir tek kitaba muhtaç olmadým, baþka kitablarý yanýmda bulundurmadým. Risalet-in-Nur çok mütenevvi hakaika dair olduðu halde, te'lifi zamanýnda, yirmi seneden beri ben muhtaç olmadým. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lâzým gelir.

 

Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, baþkalara bakmýyorum, meþgul olmuyorum; siz dahi Risalet-in-Nur'a kanaat etmeniz lâzýmdýr, belki bu zamanda elzemdir.

 

Hem þimdilik bazý ulemanýn yeni eserlerinde meslek ve meþreb ayrý ve bid'atlara müsaid gittiði için, Risalet-in-Nur zýndýkaya karþý hakaik-ý îmaniyeyi muhafazaya çalýþmasý gibi, bid'ata karþý da huruf ve hatt-ý Kur'an'ý muhafaza etmek bir vazifesi iken; has talebelerden birisi bilfiil huruf ve hatt-ý Kur'aniyeyi ders verdiði halde, sýrrý bilinmez bir hevesle, huruf ve hatt-ý Kur'aniyeye ilm-i din perdesinde tesirli bir surette darbe vuran bazý hocalarýn darbede istimâl ettikleri eserleri almýþlar. Haberim olmadan daðda þiddetli bir tarzda o has talebelere karþý bir gerginlik hissettim. Sonra ikaz ettim. Elhamdülillâh ayýldýlar. Ýnþâallah tamamen kurtuldular.

 

Ey kardeþlerim! Mesleðimiz, tecavüz deðil, tedafüdür, hem tahrib deðil tamirdir, hem hâkim deðiliz mahkûmuz. Bize tecavüz eden hadsizdirler. Mesleklerinde elbette çok mühim ve bizim de malýmýz hakikatlar var. O hakikatlarýn intiþarýna bize ihtiyaçlarý yoktur. Binler o þeyleri okur, neþreder adamlarý var. Biz onlarýn yardýmlarýna koþmamýzla, omuzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazasý lâzým olan ve birer taifeye mahsus bir kýsým esaslar ve âlî hakikatlar kaybolmasýna vesile olur.

 

 

Meselâ: Hâdisat-ý zamaniye bahanesiyle Vehhabîlik ve Melâmîliðin bir nevine zemin ihzar etmek tarzýnda, yani ruhsat-ý þer'iyeyi perde yapýp eserler yazýlmýþ. Risalet-in-Nur gerçi umuma teþmil suretiyle deðil; fakat her halde hakikat-ý Ýslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ý velâyet ve esas-ý takva ve esas-ý azîmet ve esâsât-ý Sünnet-i Seniyye gibi ince fakat ehemmiyetli esaslarý muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisatýn fetvalarýyla onlar terkedilmez.

 

...

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Buralarda, ta eski zamandanberi, dinsizlerin Vehhabiligi kullanip dine ve Risale-i Nura zarar vermek istediklerini gösteriyor.

 

14.Sua

 

...

 

Aziz, Sýddýk Kardeþlerim!

Ehl-i vukufun insafsýzca ve hatalý ve haksýz tenkidleri, Vehhabîlik damarýyla Ýmam-ý Ali'nin (Radýyallahü Anhü) Nurlarla ciddî alâkasýný ve takdirini çekemeyerek ve geçen sene zemzem suyunu döktüren ve bu sene haccý men'eden evhamýn tesiri altýnda o yanlýþ ve hasudane itirazlarý Beþinci Þuâ'a etmiþler. Bu sýrada, böyle evhamlý ve telaþlý bir zamanda, bizim için en selâmetli yer hapistir. Ýnþâallah Nurlar, hem kendimizin, hem kendilerinin serbestiyetini kazandýracaklar. Madem emsalsiz bir tarzda, çok aðýr þerait altýnda, pek çok muarýzlar karþýsýnda bu derece Nurlar kendilerini okutturuyorlar.. talebelerini hapiste çeþit çeþit suretlerde çalýþtýrýyor, periþaniyetlerine inayet-i Ýlahiye ile meydan vermiyorlar; biz bu dereceye kanaat edip þekva yerinde þükretmekle mükellefiz. Benim bütün þiddetli sýkýntýlara karþý tahammülüm bu kanaattan geliyor. Vazife-i Ýlahiyeye karýþmam.

Said Nursî

 

 

Emirdag Lahikasi (354)

Aziz, Sýddýk Kardeþlerim!

Evvelâ: Bu raporun neticesi aynen Denizli'dekinin aynýdýr. Bizi medar-ý ittiham noktalardan tebrie etmek içinde onlara hoþ görünmek ve Nurcu olmadýklarýný göstermek fikriyle, Vehhabîlik damarýyla, bir parça ilmî tenkidiyle hücum etmiþler. Tahminimce bu rapor iddianameden evvel buraya gelmiþ ki, bazý noktalarý iddianame ondan almýþ. Öyle ise, cedvelimiz onlara dahi tam cevabdýr.

 

...

 

 

Kalin yazili yerden benim icin ayrica anlasilan: "Kim ne yaparsa yapsin, Allah Nur hizmetini muvaffak ediyor. Biz görevimize bakalim, gerisini Allaha havale edelim."

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

En mühim yerlerden birisi de burasi. Ustadin olaylara yanasimina iyi bakmak lazim. Ta konunun kökine kadar iniyor ve bu asir ile bagliyor. Cok ilginc!

 

 

Tarihce-i Hayat (474-478)

 

...

 

 

Aziz Muhterem Kardeþim;

 

Evvelâ; Zâtýnýzýn, bir risale kadar câmi ve uzun ve müdakkikane hararetli mektubunuzu kemal-i merakla okudum. Peþin olarak size bunu beyan ediyorum ki; Risale-i Nurun üstadý ve Risale-i Nura Celcelutiye kasidesinde rumuzlu iþârâtiyle pek çok alâkadarlýk gösteren ve benim hakaik-i îmaniyede hususî üstadým,

 

Ýmam-ý Ali dir (R.A.) ve

 

 

 

 

Âyetinin nassiyle, Âl-i Beytin muhabbeti, Risale-i Nurda ve mesleðimizde bir esasdýr. Ve vehhabilik damarý, hiçbir cihetle nurun hakikî þâkirdlerinde olmamak lâzým geliyor. Fakat, mâdem bu zamanda zýndýka ve ehl-i dalâlet, ihtilâftan istifade edip ehl-i îmaný þaþýrtýp ve þeairi bozarak, Kur'an ve îman aleyhinde kuvvetli cereyanlarý var; elbette bu müthiþ düþmana karþý, cüz'î teferruata dâir medar-ý ihtilâf münakaþalarýn kapýsýný açmamak gerektir.

 

Hem, ölmüþ insanlarý zemmetmeye hiç lüzum yok. Onlar, dâr-ý âhirette mahall-i ceyazaya gitmiþler. Lüzumsuz zararlý, onlarýn kusurlarýný beyan etmek; emrolunan muhabbet-i Âl-i Beytin muktezasý deðildir ve lâzým da deðildir diye, Ehl-i Sünnet Vel-Cemaat, Sahabeler zamanýndaki fitnelerden bahs açmayý menetmiþler. Çünki, Vak'a-i Cemelde, Aþere-i Mübeþþereden Zübeyr (R.A.) ve Talha (R.A.) ve Âiþe-i Sýddîka (R.A.) bulunmasiyle, Ehl-i Sünnet Vel-Cemaat o harbi «Ýçtihad neticesi» deyip, Hazret-i Ali (R.A.) haklý, öteki taraf haksýz; fakat içtihad neticesi olduðu cihetle affedilir» derler.

 

Hem Vehhabîlik damarý, hem müfrit Râfizilerin mezhebleri Ýslâmiyete zarar vermesin diye, Sýffîn Harbindeki bâðilerden de bahs açmayý zararlý görüyorlar. Haccâc-ý Zâlim, Yezid ve Velid gibi heriflere, ilm-i kelâmýn en büyük allâmesi olan Sa'deddin-i Teftazânî Yezide lânet caizdir» demiþ; fakat, lânet vacibdir dememiþ; hayýrdýr ve sevabý vardýr dememiþ.

Çünki: Hem Kur'âni hem Peygamberi, hem bütün Sahabelerin kudsî sohbetlerini inkâr eden hadsizdir. Simdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Ser'an, bir adam hiç mel'unlari hatira getirmeyip lânet etmese, hiçbir zarar.

Çünki: hatýra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zararý yok. Çünki, zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi deðil. Onlar, amel-i salihde dahil olamaz. Eðer zararý varsa, daha fena.

 

Ýþte; þimdi gizli münafýklar, vehhabilik damariyle, en ziyade Ýslâmiyeti ve Hakikat-ý Kur'aniyeyi muhafazaya me'mur ve mükellef olan bir kýsým hocalarý elde edip, ehl-i hakikatý Alevilikle itham etmekle birbiri aleyhinde istimâl ederek, dehþetli bir darbeyi Ýslâmiyete vurmaða çalýþanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasýný mektubunda yazýyorsun. Hattâ sen de biliyorsun, benim ve Risale-i Nurun aleyhinde istimâl edilen en te'sirli vasýtayý hocalardan bulmuþlar. Þimdi, Haremeyn-i Þerifeyne hükmeden

vehhabiler ve meþhur dehþetli dâhilerden, Ýbn-i Teymiye ve Ýbn-ül Kayyým-ýl Cevzî'nin pek acib ve cazibedar eserleri, Ýstanbulda, çoktanberi hocalarýn eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid'alara müsaadekâr meþreblerini kendilerine perde yapmak istiyen bid'alara bulaþmýþ bir kýsým hocalar, sizin, muhabbet-i Al-i Beytden gelen ve þimdiki izharý lâzým olmýyan içtihadýnýzý vesile ederek, hem sana, hem nur þâkirdlerine darbe vurabilirler. Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i þer'i yok; fakat zemde ve tekfirde hükm-ü þer'i var. Zem ve tekfir eðer haksýz olsa, büyük zararý var. Eðer haklý ise, hiç hayýr ve sevab yok. Çünki, tekfire ve zemme müstahak hadsizdirler. Fakat zemmetmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü þer'i yok, hiç zararý da yok.

 

Ýþte bu hakikat içindir ki; ehl-i hakikat, baþta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin, Eimme-i Ýsna-Aþer olarak Ehl-i Sünnetin mezkûr hakikata müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, Ýslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ý bahs ve münakaþa etmeyi câiz görmemiþler; menfaatsiz, zararý var demiþler.

 

Hem o harblerde, çok ehemmiyetli Sahabeler nasýlsa iki tarafta da bulunmuþlar. O fitneleri bahsetmekte, o hakikî Sahabelere Talha (R.A.), Zübeyr (R.A.) gibi Aþere-i Mübeþþereye dahi tarafgirâne bir inkâr, bir itiraz kalbe gelir. Hata varsa da, tövbe ihtimali kuvvetlidir. O eski zamana gidip; lüzumsuz, zararlý, þeriat emretmeden o ahvalleri tetkik etmekten ise; þimdi bu zamanda bilfiil Ýslâmiyete dehþetli darbeleri vuran ve binler lânete, nefrete müstahak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir halet, mü'min ve müdakkik bir zâtýn vazife-i kudsiyesine muvafýk gelemez. Hattâ, Sabri ile küçücük münakaþanýz; hem Risale-i Nura, hakaik-i îmaniyenin intiþarýna ehemmiyetlei bir zarar verdiðini senden saklamam; ayný vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum.

 

Sonra, senin gibi ehl-i tahkik bir âlimin, Risale-i Nura, oraca ehemmiyetli ve hizmete vesile olacak Sabrinin oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i nuriye beklerken, bil'akis üç cihetle Nura zarar geldiðini hissettim ve gördüm. Acaba neden bu zarar olmuþ diye düþünürken, iki üç gün sonra haber aldým ki, Sabri, mânâsýz ve lüzumsuz seninle münakaþa etmiþ; sen de hiddete gelmiþsin.

Eyvah! dedim. «Ya Rab! Erzurumdan imdadýma yetiþen bu iki zâtýn münakaþasýný müsalâhaya tebdil et» diye dua ettim. Risale-i Nurun Ýhlâs Lem'alarýnda denildiði gibi; þimdi ehl-i îman, deðil müslüman kardeþleriyle belki Hýristiyanýn dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ý ihtilâf mes'eleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünki küfr-ü mutlak hücum ediyor. Senin hamiyet-i dîniyen ve tecrübe-i ilmiyen ve Nurlara karþý alâkan sebebiyle, senden rica ediyorum ki; Sabri ile geçen macerayý unutmaða çalýþ; ve onuda affet ve helâl et. Çünki; o kendi kafasiyle konuþmamýþ; eskidenberi hocalardan iþittiði þeyleri lüzumsuz münakaþa ile söylemiþ.

 

Bilirsin ki, büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara kefaret olur. Evet, o hemþehrimiz Sabri, hakikaten Nura ve Nur vasýtasiyle îmana öyle bir hizmet eylemiþ ki, bin hatasýný affettirir. Sizin âlicenablýðýnýzdan, o Nur hizmetleri hatýrý için, dost bir hemþehri ve Nur hizmetinde bir arkadaþ nazariyle bakmalýsýnýz. Sahabelerin bir kýsmý, o harblerde, adâlet-i izafiye ve nisbiye ve ruhsat-ý þer'iyyeyi düþünüp, tâbi olarak Hazret-i Alinin (R.A.) takip ettiði adâlet-i hakikiye ve azîmet-i þer'iyye ile beraber; zâhidane, müstaðniyane, muktesidane mesleðini terkedip, muhalif tarafa bu içtihad neticesinde girdiklerini; hattâ, Ýmam-ý Alinin (R.A.) kardeþi Âkil ve Hibr-ül-ümme ünvanýný alan Abdullah Ýbn-i Abbas dahi, bir vakit muhalif tarafýnda bulunduklarýndan, hakikî ehl-i Sünnet Vel-Cemaat, dustur-u esasiye-i þer'iyyeye binaen diyerek o fitnelerin kapýsýný açmayý ve bahsetmeyi caiz görmüyorlar. Çünki, itiraza müstehak bir kaç tane varsa, tarafgirlik damariyle büyük Sahabelere, hattâ muhalif tarafýnda bulunan Âl-i Beytin bir kýsmýna ve Talha (R.A.) ve Zübeyr (R.A.) gibi Aþere-i Mübeþþereden büyük zatlara itiraza baþlar, zem ve adâvet meyli uyanýr diye, Ehl-i Sünnet o kapýyý kapamak taraftarýdýr. Hatta, Ehl-i Sünnetin ve Ýlm-i Kelâmýn azîm imamlarýndan meþhur Sa'deddin-i Teftazâni, Yezid ve Velid hakkýnda tel'in-u tadliline cevaz vermesine mukabil; Seyyid-i Þerif-i Cürcâni gibi Ehl-i Sünnet vel-Cemaatin allâmeleri demiþler: Gerçi Yezid ve Velid zâlim ve gaddar ve fâcirdirler; fakat, sekeratta îmansýz gittikleri gaybîdir ve kat'î bir derecede bilinmediði için, þahýslarýn hakkýnda nass-ý kat'î ve delil-i kat'î bulunmadýðý vakit, îmanla gitmesi ihtimali ve tövbe etmek ihtimaliyle öyle hususî þahsa lânet edilmez. Belki,

gibi umumî bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlý, lüzumsuzdur.» diye, Sa'deddin-i Teftazanîye mukabele etmiþler.

 

Senin, müdakkikane ve âlimane mektubuna karþý uzun cevab yazmadýðýmýn sebebi, hem ehemmiyetli hastalýðým ve ehemmiyetli meþgalelerim içinde acele bu kadar yazabildim.

 

Kardeþiniz

SAÝD NURSÎ

 

 

...

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Burasi da cok mühim. Ustad yirminci Lem'ayi bu hastaliga kapilanlar icin cözüm gösteriyor ve bu konularda nasil hareket edilecegini ifade ediyor.

 

 

Emirdag Lahikasi (143)

 

 

...

 

 

Gizli münafýklar, aleyhimizde büyük makamlarda olanlarýn bir kýsmýný istimal ederek resmi bir tarzda þiddetli propaganda etmelerinden, bütün resmi memurlar ürkmeye ve çekinmeye mecbur olmuþlar. Onlar içinde dahi enaniyetli ve evhamlý ve bid alarý kabul eden hocalar, daha ziyade çekinmeye baþlamýþlar, kendilerine bir özür, bir bahane aramýþlar.

Risale-i Nur dan Ýþarat-ý Sebanýn bidacýlara þiddetli tokadý ve Sekizinci ve On sekizinci Lemada Ýmam-ý Ali’nin (r.a.) Ercüze de, ulemaü’s-su hakkýnda dehþetli tokadý; ve bidalara bir derece ve bir cihette müsait olan vehhabilik mezhebini perde altýnda kabul edenler, Yirmi Sekizinci Mektubun, vehhabiler hakkýndaki meselenin tokadý; ve Kur’ân tercümesini yapan ve Kur’ân yerinde tercümesinin okunmasýna cevaz gösterenlere Risale-i Nur’un þiddetli tokatlarý, ve derd-i maiþet zarureti ve mevki-i içtimaide haysiyetini düþünmeleri sebebiyle hocalar, hatta Ýstanbul un eskide dost hocalarý, kaçmaya ve az bir kýsmý, tenkide çalýþmaya, hatta, Al-i Beyt ve Ýmam-ý Ali’ye adavetleri bulunan müfrit vehhabilik hesabýna Risale-i Nur’un Al-i Beyt ve Ýmam-ý Ali’nin bir manevi hediyesi ve eseri olmasýndan, itiraz etmeye baþlamýþlar. . Fakat biz, Ýstanbul alimlerinden kýzmýyoruz, belki bir cihette memnunuz. Çünkü baþkalara nisbeten iliþmiyorlar. Hem merhum Fetva Emini Ali Rýza ve merhum Ahmed Þirani ve merhum Þevket Efendi ve merhum Mehmed Akif gibi insaflý, Risale-i Nur u fevkalade takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatlarýn hatýrý için, biz Ýstanbul hocalarýna dostuz, onlardan gücenmeyiz. Ýnþaallah, bir zaman Yirminci Lem a-i Ýhlas kendini onlara okutturacak, o eski dostlarý da yeni dostlar yapacak.

 

...

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Ayrica genel olarak Ustadin dini meseleleri münakasa suretinde bahs etmenin caiz olmadigini ifade buyuruyor. Genellikle buna benzer konular münakasaya yol actigi icin, ve munakasa suretinde bahs edildigi icin bu konularda özel hassasiyet göstermek lazim.

 

Fakat sadece bu konularda degil, tüm dini meselelerde bu gelecek ögütleri rehber etmek lazim, yoksa hakikat namina ve nefis ve enaniyet hesabina kendine ve din kardeslerine zarar vermek zarar icinde zarardir.

 

...

 

Onikinci Mektub

 

Aziz kardelerim,

 

O gece benden sual ettiniz; ben cevabini vermedim. Çünkü, mesâil-i imaniyenin münakasa suretinde bahsi caiz degildir. Siz münakasa suretinde bahsetmistiniz.

 

...

 

Ustad konuyu bildigi halde, ve abiler Ustada tamamen teslimiyet gösterdikleri, Ustad olarak kabul ettikleri halde, yani cevap verdigi zaman iki tarafin kabulu ve münakasanin bitmesi kesin oldugu halde, Ustadimiz yanlarindan cevap vermeden gecmesi bize gösteriyor ki, dini meselelerde münakasa basladigi an, sukut etmek lazim, cevabda bulunmamak lazim. "Hakikat ortaya cikmasi lazim" diye kendini kandirip kuvve-i gadabiyyeye "kudurma-izni" cikarmak, hic kimseye faide vermez.

 

Yine ayni mektubun sonlarina dogru Ustad diyor:

 

Onikinci Mektub

 

...

 

Aziz kardesim,

 

Sen bu mektubu Eczaciya ve münakasayi isitenlerden münasip gördüklerine oku. Benim tarafimdan da, yeni bir talebem olan Eczaciya selâm et, de ki:

 

Mezkûr mesâil gibi dakik mesâil-i imaniyeyi, mizansiz mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz degildir. Mizansiz mücadele oldugundan, tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardir. Belki böyle mesâil-i imaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi caizdir.

...

 

Yani, sadece kendilerine degil, cevredekilerine de zarar veriyorlar. Böyle meselelerin bahsinin caiz olmasinin sartlari:

 

1. Itidal-i dem

2. Insaf

3. Müdavele-i efkar suretinde

 

Ondan dolayi, sohbet münakasaya tebdil ettigi an, o münakasaya katilan, hakli olsa da haksizdir! Bunu böyle bilip düstur etmeli, zindikaya acik vermemeli, onlari desteklememeli.

 

Vesselam

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

:bism:

 

Vehhabilerin en ziyade ilistikleri, Rasulullah a.s.m. dan dua isteme gibi olaylari Kuranin isiginda cok güzel aciklayan ve bu konuya aydinlik getiren takva sahibi dirayetli Alim merhum Elmali Hamdi efendinin (r.h.) muhtesem Kuran tefsirinden cin Suresinin 22. ve 23. ayetlerinin tefsirini buraya yazmayi uygun gördüm.

 

Tefsirden bir parca:

 

....

 

22. De ki, beni Allah'tan kimse kurtaramaz, yani Allah "Allah'tan baþka hiç kimseye dua etme!" buyururken, ondan baþkasýna dua ve ibadet edecek, emrine uymayacak olursam Allah azap eder ve Allah'tan beni ne insan ne cin ne melek ne baþka birisi, hiç kimse kurtaramaz. Bu nedenle baþkasýna dua ve ibadet etmekte hiçbir fayda yok, büyük zarar vardýr. Fakat Allah isterse hiç birine zarar v e rdirtmez, hepsinin düþmanlýðýndan korur. Onun için sadece ona dua ederim. Ve ondan baþka bir sýðýnacak bulamam, gerek kendi azametinden ve gerek baþkalarýnýn düþmanlýk ve zararýndan sýðýnacak yer ve sýðýnýlacak ancak O'dur. Her þey onun istediðini yapma k zorundadýr. Dua ve ibadet ancak ona olur. O halde ben böyle olduðum gibi, siz de öylesiniz. Sizler de ne benden, ne baþkasýndan korkmayýn ve bir fayda ve yol bulma ümidiyle bana sýðýnmayýn, ancak Rabbimdan korkun ve ona sýðýnýn.

 

Burada, biraz sonra g elecek olan istisna hesaba katýlmadan hüküm verilecek olursa, bu emirlerin dýþ görünüþü Peygamber'den hiçbir ümit ve istekte bulunmanýn caiz olmayacaðýný zannettirir. Nitekim Vehhâbiler duada peygamberi vesile ve vasýta yapmayý, "þefâat ya Resulallah!" de m eyi Allah'a ortak koþma saymaya kadar gitmiþlerdi. Oysa istisna yapýlýp cümle tamamlanmadan hüküm vermek doðru olmaz. Buna karþý önce insan ve cinden þöyle bir sual gelir: "Pekiyi, senden bir zarar gelmesin, fakat senden bir fayda ve yol bulma da ümit edi l meyecek ise, bu emir ve davet ne oluyor? Sen Rabbine dua edeceksen et, baþkalarýný niye çaðýrýyor, niye korkutuyorsun?" Ýþte böyle bir suale meydan býrakmamak için buyruluyor ki:

 

23. "Ben ancak Allah'tan duyuru ve O'nun elçilik görevini yapabilirim." Bu radaki istisna yukarýki "Ben size kendiliðimden ne bir zarar verebilir, ne de yol gösterebilirim." cümlesinden istisnadýr. kelimesi de ya mecrur olarak yakýný olan Allah lafzýna, yahut kesre ile mansup olarak kelimesine baðlýdýr. Size ne zarar vere b ilirim, ne de doðru yolda gitmenizi saðlayabilirim. Bunlarýn hiçbirini yapamam. Ancak Allah'tan duyuru ve elçilik görevi hariç. Yahut Allah'tan ve onun elçilik görevlerinden bir duyuru yapma iþi hariç. Bunu yapabilirim. Ben Allah'ýn elçisiyim. Onun emrini duyurmak görevimdir, onu yaparým. Gerek zararýna, gerek yararýnýza ait olsun, Allah emredince onu size duyururum. Bu emirleri yürütme iþi ise ona aittir. "Peygamberin vazifesi ancak duyurudur". (Mâide, 5/99) Ýþte Peygamber'den beklenecek olan budur. Elbe t te Allah'tan kullarýna resul ve elçi olan kiþi, "Bir de haklarýnda dua ediver. Zira senin duan onlarýn kalplerini yatýþtýrýr."(Tevbe, 9/103)

 

emri gereðince kullarý tarafýndan Allah'a elçi olmakla dua ve yalvarýþa dahi vesile ve vasýta olur. Hatta her mümin, mümin için dua eder ve etmekle yükümlüdür. Müminlerin birbirlerinden dua istemeleri yasaklanmadýðý gibi, peygamberlerden, elçi olmasý nedeniyle dua istemeleri de yasak deðildir. Onun yapacaðý dua, müminlerin kalplerinin huzur ve sükun bulmasýna ned e n olur. Kuþkusuz bu istisna, Peygamber'e çok büyük bir þan ve yetki vermiþtir.

 

....

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 1 Jahr später...

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...