Adem Geschrieben 17. November 2008 Teilen Geschrieben 17. November 2008 Müslümanlar Arasýndaki Ýhtilaflar Yazdýr E-posta Fethullah Gülen 21.07.2008 Müslümanlar Arasýndaki ÝhtilaflarAshab-ý kiram efendilerimiz arasýndaki bazý ihtilaflarý, hatta bu ihtilaflarýn bazen harp derecesine varmasýný nasýl izah edebiliriz? Bundan, bugünkü Müslümanlarýn alacaðý dersler nelerdir? Ashab-ý kiram efendilerimiz, bir hamlede zulmetten nura çýkan ve o nur içinde toplanan, iman-küfür, doðru-yalan her þeyi ayân beyan gören bir zümre idi. Her þeyi açýk seçik görmeleri ve Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) karþýsýnda müsavi ve emsâl olmalarý itibarýyla hakký ifade etme adýna kendi aralarýnda çok rahat hareket ediyorlardý. Onlarýn bu konuda duygu ve düþünceleri þöyle idi: Mahlukiyette ve ubûdiyette herkes müsavidir. Kimsenin kimseye karþý kendisine kulluk yaptýracak kadar kendini büyük ve hâkim görmemesi lâzým geldiði gibi, birinin bir baþkasýna kulluk yapacak kadar da kendisini zelil görmemesi lâzýmdýr. Bu duygu ve düþünce, ashab-ý kiramýn birbirlerine, hatta bir mânâda ve izhar-ý re'y etme konusunda Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) karþý tavýr ve vaziyetleri de saygý ve ihtiramýn yanýnda ayný çizgideydi. Onlarýn birbirlerine karþý tavýr ve bakýþlarýna bugünün telakkilerine göre bir ad koymak icap ederse, onlara "Çok hürriyetçi insanlardý." demek mümkündür. Müsavat duygusu, derinlemesine onlarýn ruhlarýna iþlemiþti. Onlar, kimseyi kendilerinden büyük görmedikleri ve kendilerini kimseye hesap verme mecburiyetinde hissetmedikleri için hak adýna çok canlý ve hemen hesap soracak mahiyette olabiliyor ve haksýzlýk karþýsýnda da susmayý akýllarýnýn köþelerinden bile geçirmiyorlardý. Onlardaki bu tavýr, daha sonra ashab arasýna iltihak eden yeni Müslümanlarýn anlayýþ itibarýyla bu seviyeye varmamýþ olmalarý, ashab-ý kiram arasýnda bazý þartlarýn inzimamýyla bir kýsým ihtilaf ve kargaþaya sebebiyet verdi. Bu ihtilaflarý þu baþlýklar altýnda mütalâa etmek mümkündür: 1. Ashab efendilerimiz, her zaman hak adýna birbirlerinin bazý düþüncelerine karþý çýkarak muhalefette bulunmuþlardýr. Meselâ Hz. Âiþe Validemiz, Ebû Hüreyre'nin "Uðursuzluk ancak kadýn, binek ve evdedir." þeklinde bir hadis rivayet ettiðini duyunca, ona itiraz etmiþ ve þunlarý söylemiþtir: "Allah Resûlü bu konuda þöyle demiþti: 'Cahiliye ehli þöyle derdi: 'Uðursuzluk; kadýn, binek ve evdedir.'" Evet, yer yer bunun gibi ashab arasýnda, hak adýna her zaman bazý itirazlar vuku bulmuþtur. Bu tür itirazlara "mahzursuz muhalefet" demek de mümkündür. 2. Hz. Ebû Bekir'e hilafet adýna biat edildiði esnada, bazý Hâþimîler ve daha sonra da bazý Emeviler itiraz ederek muhalefette bulunmuþlardý. Ancak ashabýn uyanýklýðý ve baþtaki halifenin müstesna dehasý, bu fitnenin bastýrýlmasýný saðlamýþ ve herkes Hz. Ebû Bekir'e biat etmiþ, fitne de ortadan kalkmýþtý. 3. Hz. Osman'ýn ilk altý-yedi senelik kýsmýnda herhangi bir muhalefet olmamýþ, ancak daha sonraki zaman diliminde, "Emeviler kayýrýlýyor." þeklinde bazý itiraz sesleri yükselmeye baþlamýþtý. Hz. Osman'ýn, emin olduðu ve kendilerine itimat ettiði bazý zevatý, hilafetin selâmeti için bazý kilit noktalara getirdiði doðruydu; ancak bu, o mübarek zatýn bir içtihadýydý. Ne var ki, bazý kimseler bu mesele etrafýnda bir itiraz atmosferi meydana getirerek, Hz. Osman'ýn son devirlerine itiraz ederek ciddî bir muhalefete sebebiyet vermiþlerdi. Buna bir kýsým hazýmsýzlarýn fitnesi demek de mümkündü. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), gaybâþinâ gözüyle bu muhalefetleri çok önceden görmüþ ve Hz. Osman'ý ikaz ederek, hilafetin terk edilmemesi lâzým geldiði üzerinde ýsrarla durmuþtu. Hz. Osman da kendisini hal' etme teklifini getirdiklerinde: "Ben, Allah Resûlü'nün huzurunda oturuyordum. Bana þöyle dedi: 'Yâ Osman! Allah sana bir hil'at giydirecek. Halk onu çýkarmaný isteyecek, fakat sen sakýn çýkarma!' Ben bunu hilafet olarak kabul ediyorum. Bu sebeple bu hil'ati çýkaramayacaðým." demiþti. Hz. Osman'ýn vefatýyla ta Hz. Ömer'le baþlayan ve fakat onun firaseti sayesinde su yüzüne çýkma imkânýný bulamayan fitne, suyun yüzüne çýkma imkânýný bulmuþtu. Belki fitnelerin ilk kývýlcýmlarý Hz. Ömer dönemine kadar götürülebilir. Ancak Hz. Ömer'in idare sistemi, ne olursa olsun kendinden sonra, yedi-sekiz sene cemaat-i Ýslâmiye'nin dimdik ayakta durmasýna vesile olmuþtur. Hz. Osman döneminde ashab-ý kiram, ikinci kez yaralanýnca, uzun zaman belli seviyede de olsa bu çalkalanma devam etmiþtir. Daha sonra Hz. Osman'ýn kaný döküldü ve Cenâb-ý Hak, o kanýn dökülmesini ashab arasýndaki ihtilaflarýn sürüp gitmesine vesile gibi kýldý. Bu, bir zelle, ayak kaymasý ve bazýlarýnýn günaha girmesi idi. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek ve nurlu köyünde ciddî bir günah iþlenmiþti ve bu durum bir-iki asýr ümmet-i Muhammed arasýnda çalkantýlara vesile olacaktý. 4. Bir diðer ihtilaf da, Hz. Ali devrinde zuhur etmiþti. Bu ihtilafýn bir bölümü, Hz. Muaviye'ye, diðer bir bölümü de ashab‑ý kiramdan Hz. Âiþe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'e karþý olmuþtu. Daha sonraki ihtilaflar ise tâbiîn arasýndaki ihtilaflardýr. Hz. Ali'nin, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Âiþe'ye karþý çýkmasý bir içtihattýr. Bu, hilafetin haysiyetini koruma içtihadýdýr. Nitekim Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) konuyla alâkalý ümmetine þu minvâl üzere uyarýlarý olmuþtur: Bir yerde birisine biat edilir ve bir cemaatin baþýnda idareci, sadece bir insan olur. Binaenaleyh Hz. Ali, hilafetin haysiyetini koruma mecburiyetindeydi. Eðer bu mevzuda kýlýcýný alýp, onlarýn karþýsýna çýkmasaydý, hilafete karþý sorumluluðunu ihmal etmiþ olurdu ve Allah karþýsýnda mesul duruma düþerdi. Çünkü kendisine biat edilmiþti. Hz. Ali'nin karþýsýndaki grup ise, bir kýsým azgýn kimselerin, Hz. Ali Efendimiz'i cebren çýkarýp baþa koyduklarýný ve Hz. Osman'ýn katillerine hesap sorulmadýðýný, hatta etrafta estirilen bir kýsým dedikodu ve "güft u gû"ya göre, Hz. Ali'nin bu katilde parmaðýnýn olduðu gibi –hâþâ– o pâk dâmene çok uzak isnatlarda da bulunarak havayý bulandýrýyorlardý. Hz. Âiþe Validemiz, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha Efendilerimiz gibi nezih kimseler de, Hz. Ali'nin karþýsýna çýkmýþlardý; çýkmýþlardý ve Hz. Talha orada þehit düþmüþtü. Hz. Zübeyr, Hz. Ali'nin karþýsýna atýný sürüp çýktýðýnda Hz Ali Efendimiz ona þöyle demiþti: "Zübeyr! Hatýrlarsan bir gün Resûl-i Ekrem'in huzurunda bulunuyorduk. Buyurdular ki: "Zübeyr! Bir gün Ali'nin karþýsýna çýkacaksýn; ama o gün sen haksýzsýn!" Bu sözleri dinleyen Hz. Zübeyr, biraz düþündükten sonra "Çok doðru!" dedi ve kýlýcýný kýnýna sokarak oradan ayrýldý. Biraz sonra da bir bahtsýz arkadan yetiþerek onu þehit etti. Hz. Zübeyr'i þehit eden kiþi, daha sonra Hz. Ali'den bir pâye koparmak için huzuruna geldi ve "Safiyye'nin oðlunu öldürdüm." deyiverdi; buna karþýlýk Hz. Ali de "Ben bu kulaklarýmla Resûl‑i Ekrem'den iþittim. O þöyle buyurmuþtu: 'Safiyye'nin oðlu Zübeyr'in kâtilini Cehennem'le tebþir ederim!'" demiþti. Evet, ashab-ý kiram efendilerimiz karþý karþýya geldikleri zaman bile çok hakperest idiler. Ýþte Âiþe Validemiz.. o, devesiyle Cemel vak'asýna doðru ilerlerken, uðradýðý bir yerde köpek sesleri duymuþtu. Bunun üzerine hemen Efendimiz'in þu sözlerini hatýrlayarak olduðu yerde kalakalmýþtý: "Ehl‑i Beytimden birisi, haksýz olarak bir yere gittiðinde orada Hav'eb köpeklerinin sesini duyacak." Daha sonra o da Hz. Ali'den helallik almýþ ve oradan ayrýlývermiþti. Bu, bir içtihat kavgasý idi ve hak ortaya çýkýnca da kavga bitiyor ve barýþ ilan ediliyordu. Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasýnda olan meseleye gelince, bu mücadele Emeviler ile Haþimîler arasýndaki bir ihtilaftý. Hak Hz. Ali tarafýndaydý, ancak Hz. Muaviye de kendisini haklý ve selahiyetli görüyordu. Hatta elinde bir kýsým dayanaklarý da vardý. Meselâ Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), onu Þam havalisine vazifelendirmiþti. Hz. Ebû Bekir, iki buçuk-üç seneye yakýn hilafet döneminde "Sen orada kal!" diyerek onu yerinde ibkâ buyurmuþlardý. Hz. Ömer'in hilafeti esnasýnda uzun seneler hep orada vali olarak kalmýþtý. Hz. Osman'ýn hilafetinin ilk döneminde herkes kendisinden memnundu ve o devirde de Hz. Muaviye vali olarak kalmýþtý; evet kendisini haklý gösterecek bunun gibi daha baþka karineler de vardý. Bunlarla ben ona –hâþâ– aldanmýþ diyemem; ancak Hz. Ali karþýsýnda haksýz olduðundan þüphe yoktu. Hak, Hz. Ali tarafýndaydý. Hz. Muaviye, ýsrarla Hz. Osman'ýn kâtillerinin bulunmasýný istiyor, Hz. Ali de buna karþý kendisini müdafaa ediyordu. Bir ihtilal olmuþtu ve etrafta anarþi hâkimdi. Hz. Ali bunu bastýrýncaya ve idareye tam hâkim oluncaya kadar kâtilleri teslime kendini muktedir göremiyordu. Konuyla alâkalý tarihler bize þu bilgiyi vermektedir: "Bir gün, 'Kâtiller gelsin, onlarý teslim edeceðim.' deyince, bin tane silahlý insan Hz. Ali'nin karþýsýna dikilip 'Hepimiz kâtiliz.' demiþlerdi…" Böyle bir atmosfer içinde Hz. Ali'nin durumu oldukça zordu. Ancak Þam'daki vali bu zorluðu göremediði gibi hayatýnýn sonuna kadar da hiçbir zaman takdir edememiþti. Hz. Muaviye, Hz. Ali'yi ittiham ediyor, Hz. Ali de "Hilafet, tek bir elde olmalýdýr." deyip bunun kavgasýný veriyordu. Netice itibarýyla iki taraf Sýffîn'de karþý karþýya geldiler ve bir ihtimal orada anlaþýp sulh ilan edeceklerdi; ancak Ýbn Sebe ve avanesinin oynadýklarý oyun ve ayrýca sýrf Kur'ân'ýn zâhirine dayanan Haruralý bir kýsým Hâricîlerin, Hz. Ali ve Hz. Muaviye'ye karþý menfî tavýrlarý ortalýðý katýp karýþtýrmýþ ve pek çok istenmeyen durum ortaya çýkmýþtý. Mevzuyla alâkalý çok mühim bir noktayý Bediüzzaman þöyle ifade etmektedir: "Bir veli, bir velinin makamýný, Allah bildirmezse bilemez. Ashab-ý kiram arasýndaki vak'alar, buna delâlet etmektedir." Yani ashab efendilerimizin hepsi veliydi. Þayet veliler, diðer velilerin makamlarýný bilselerdi, onlar da birbirlerinin makamlarýný bileceklerdi. Ancak Allah (celle celâluhu) bildirmedi, onlar da bilemediler. Meseleyi günümüz açýsýndan ele alacak olursak, bugün de Müslümanlar arasýnda çok ciddî ayrýlýklar, çekememezlikler, nefretler ve hatta birbirlerini yýkacak þekilde davranýþlar ve hazýmsýzlýklar var. Bunlar birbirini tanýmadýðý için belki Cenâb-ý Hak bu tür ayrýlýklarý mazur görebilir. Bence, Allah rýzasý için gayret gösteren kimselerin hizmetlerinin bütün bütün heba olacaðýný düþünmek yanlýþ olur. Hizmet ehli insanlar bir tarafa, biz, avam-ý mü'minin davranýþlarýný dahi hüsnüzan ile iyiye hamletme mecburiyetindeyiz. Öyleyse meselenin içinde deðiþik bir nokta daha var. O da, günümüzde Müslümanlarýn birbirlerini bilmemeleri, tanýmamalarý ve içtihat edip hizmetin hayýrlýsý böyle olacak zan ve zehabýna kapýlmalarýdýr. Bazýlarý, "Biz, ümmet-i Muhammed'i ancak gönül heyecaný ve aþkla kurtarabiliriz." bazýlarý "Bunun yanýnda milleti ancak akla uyarmakla ve tenbihle kurtarabiliriz." bazýlarý "Günümüzün insanýný ancak eðitimle kurtarabiliriz." bazýlarý da bunlarýn hepsini cem ederek, "Ümmet-i Muhammed'in kurtarýlýþý, diriliþi, tenbihi, uyarýlmasý ancak aklýn yanýnda kalbin, kalbin yanýnda da hissin ve letâifin uyarýlmasýna baðlýdýr; zira insanýn aklýnda, ruhunda, kalbinde, hissinde, duygularýnda bir boþluk olduðu sürece, o insanýn gerçek mü'min olmasýna imkân yoktur." diyeceklerdir; diyecek ve kendi içtihadýna göre hareket edecektir. Belki bunlarýn içinde bir tanesi en doðrudur ve en güzeldir. Fakat diðerleri de çirkin deðildir. Böyle durumlarda doðru olan þey de þudur: "Herkes 'Benim mesleðim en güzel ve en doðrudur.' demeli ama 'Güzel ve doðru sadece benim mesleðimdir.' dememeli ve baþkalarýnýn mesleðinin butlanýný iddia etmemelidir." Ashab efendilerimiz de böyle hareket ederek, zuhuru çok daha korkunç olabilecek muhtemel bir kýsým vak'alarý önlemiþlerdir. Ýnþâallah, inanan insanlar topluluðu, kendi içinde olgunlaþtýkça, iftiraka götürücü sebepler ve vesileler de kuvvetini kaybedecek ve hiç olmazsa akýl ve mantýk planýnda bir kýsým anlaþmalara gidilecektir. Ancak bir cemaat, hak ve hakikat namýna da olsa hakkýn hatýrý için bu farklýlýklarý baðýþlamalý, bunlarýn üzerinde durmamalý ve bunlarla mü'min fertleri mahkûm etmemelidir. Tarih, tekerrürden ibarettir. Dünkü ihtilaf bugün de aynýyla cereyan ediyor, bugünkü de, olduðu gibi yarýn cereyan edecektir. Ýnsanlarýn bütününü bir çizgi üzerinde düþünmek safdillik olur. Bu iþe ashab-ý kiram muvaffak olamadýðý gibi, ondan sonra eimme-i müçtehidîn ve eimme-i din dahi muvaffak olamadýlar. Ebû Hanife'nin yetiþtiði devirde Havaric, Nevasýb, Mutezile, Cebriye ve Mürcie gibi cereyanlar vardý. Her gece kýldýðý iki rekâtta Kur'ân'ý bir defa hatmeden müstesna dimaðlar, bu korkunç fitne ve fesadýn önüne geçemeyip bunu önleyememiþlerse, bunu bizim önlememiz de çok zordur. Yalnýz, hakkýn hatýrýný âli tutarak; dövene elsiz, sövene dilsiz ve kýrarlarsa gönülsüz davranabilirsek, fitnenin büyümemesine vesile olabiliriz. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
musbethareket Geschrieben 17. November 2008 Teilen Geschrieben 17. November 2008 Ey kardeþ bil ki! Kâfirler, hususan Avrupalýlar ve bilhassa Ýngilteredeki þeytanlar ve Frenk iblisleri, müslümanlara ve ehl-i Kur’ana ebedî can düþmaný ve daimî muannid hasýmlardýr. Çünkü Kur’an-ý Hakîm; Kur’an’ý ve Ýslâmý inkâr eden kâfirleri ve onlarýn abâ ve ecdadlarýný idam-ý ebedî ile mahkum ediyor. Evet o Kur’anýn kat’î nusûsuyla o kâfirler ebedî bir surette idama mahkum ve Cehennem’de sermedî mahbusturlar. Ýþte ey ehl-i Kur’an! Size ebedî düþman olan ve hiç bir surette size muhabbet ve meyletmelerine imkâný olmayan kimselere nasýl meyl ve muhabbet ediyorsunuz? Madem öyledir, Hasbunallahu ve nimel vekil deyiniz… Bil ey zâhirde ve isimde müslüman! Senin sefahette ve ahkâm-ý Ýslâmiyeyi muarazatta kâfirlerin taklidini yapmaktaki meselin þöyle bir adama benzer ki; o adam, bir aþirete mensubdur. Baþka düþman bir aþirete mensub bir adama rastgelir. O düþman adam, kendi aþiretine istinad ederek mefahiriyle gururlanýp, bunun aþiretini kötülemeye ve aþiretinin baþýný tezyif ve âdetlerini tahkir etmeye baþlar. Bu miskin adam ise, zanneder ki, o da kendi aþiretini zemmeder ve âdetlerini tahkir ederse, onun aþireti yanýnda onun gibi makbul olur. Halbuki bu ahmak adam bilmez ki; o, þu red ve irtidad ile, ya hayvan bir mecnun veya alçak bir rezildir ki, bu haliyle kendi belini kýrýp, her iki taraftan kovulan ve tek kalan bir yetim oluyor. Görmüyor musun ki; Avrupalý bir þahýs, Muhammed’i (A.S.M.) inkâr eder.. Lâkin mümevveh olan Hristiyanlýkla ve kendi millî âdetleriyle memzuc olan mahsus medeniyetleriyle teselli bulduðu için; onun ruhunda dünyevî bazý ahlâk-ý hasene ve bu hayat-ý dünyeviyeye bakan ve yarayan bazý yüksek himmetleri baki kalmasý mümkündür. Ýþte o Avrupalý þahýs, bu teselli sebebiyle kendi ruhunun karanlýklarýný ve kalbinin yetimliklerini bir derece görmeyebilir. Amma sen ise ey mürted! Muhammed’i (A.S.M.) ve onun âsâr-ý dinini inkâr ettiðin dakikada, daha senin için hiçbir peygamberi kabul etmeye imkân kalmýyor. Hattâ belki Rabbini de… Belki kemalât-ý hakikiyeden hiçbir þeyi kabul etmeye kabil olacak bir haslet ve kabiliyet sende kalamaz. Ýþte ey mürted! Þimdi gel, sen kendi ruhundaki tahribatýn dehþetine bak ve vicdanýndaki zulümatýn þiddetini gör ve kalbindeki yütm ve ye’sin vahþetini anla! Bununla beraber, pek yakýn bir gelecekte, senin bâtýnýndaki çirkinliðin zâhirine tereþþuh edip sýzacak ve o zaman sizin mürtedane olan zâhirî hüsün ve güzellikleriniz en kabih kâfirinkinden daha kabih ve daha çirkin bir surette açýða vuracaktýr. Demek ki, mürted olan kiþi, her iki hayattan da mahrumdur. Lâkin kâfir öyle deðil. Çünkü kâfir, Ýslâm devletiyle muharebe etmediði müddetçe, ona bir hakk-ý hayat var, fakat mürtedin hakk-ý hayatý yoktur. www.risaleforom.0forum.biz Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Nur Efsan Geschrieben 17. November 2008 Teilen Geschrieben 17. November 2008 Abi sizi dogru mu anladim, yani kime mürted, zahiri müslüman,münafik deniyor ??? Gercekden sok edici bir durum, evet, ve benim bildigim Türkiyeden gelen bir fikir akimi (bu genc yasimda aynen sizin yazdiginiz gibi böyle düsünen ve bu sahsi düsünceleri üstada mal etmeye calisan bir kac abla tanima serefinde bulundum ve SOK oldum) Lütfen, biz ne yapmaya calisiyoruz? Üstadin uhuvvet ve hizmet risalelerini nicin okuyup hayatimiza mal etmeyi degil de, milletin, onun bunun ne kadar "münafikane harekette" bulundugunu ortaya cikarma cabasinda bulunuyoruz??? :-/ Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Nur Efsan Geschrieben 17. November 2008 Teilen Geschrieben 17. November 2008 Bu konuya dair Risalenin yerini verebilirmiydin abi, hangi mana itibariyle yazilmis acaba? Süfyan/Deccal ve yardimcilari muhatap kilinmis olmasin? Veyahut laik devlet adamlari? (Ne dersiniz, belki benim sahsimi da muhatap alan bir yer vardir ) :nonono: Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Adem Geschrieben 17. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 17. November 2008 Yaw ablacim bunlar ne anlar risaleden, sende soruyorsun risale falan diye. >Risaleyi anladigini zanneden, adi müsbet olup buram buram düsmanlik kokan insanlar. Yapabildikleri böyle anlamina bakmadan ordan burdan risaleden bulabilirse düsmanlik besledigi insanlara saldirmaya calisan garipler. Bunlar risalei Nuru kimseye birakmaz, sanirsin ki kendi mallari. Dinlemek bile lüks onlar icin. Gelir gelmez onlarca makaleyi iftirayi postaladilar. Amaclari tartismak müzakere etmek degil, spamlemek ve camur atmak. Yazilarini aldiklari Abdurrahman Badilli abi Hocaefendiye hayran ve ona seyyid diyen bir insan ki bundan bile haberleri yok. Nur efsan abla, ben Türkiyede aklina gelebilecek tüm nur cemaatlerinin sohbetlerine katildim, kimisinin istisaresine bile katildim. Ben bu yollardan gectim. Bu arkadaslar icin yapilabilecek pek birsey yok. ne demisler "Bilmedigini bilmeyenden kac!" Istesem söyledigi herseyin, her iftiranin yanlis oldugunu bizzat risalei nurdan onlarca ispatlarim. Ama ise yaramaz, onlar cizmis yolunu, damgayi vurmus, cizmis kafasina bir kere, degismez. Düsünsene adamlarin Hocaefendiyi elestirmek icin faydalandiklari kaynak ve iftiralar bizzat Üstada Papaz demeye getiren adamlarin ürettikleri fikirler. Bunu bile ispatlayabilirim. Üstada papaz diyen ruh hastasinin hezeyanlarini ilim diye buraya koyan adamla ben ne konusabilirim? Vesselam Bacim Adem Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
musbethareket Geschrieben 18. November 2008 Teilen Geschrieben 18. November 2008 ADEM RÝSALE Ý NURLA ÝLGÝLÝ SÝTEMÝZDEKÝ KONULARI AÇTIK SÝZLERE GÖSTERDÝK AMA SÝZ GÜLENE TAPTIGINIZ VE BÝZÝ MUÞMU MOLLACI ÝLAN EDÝP MUBAREK KULLÝYATIN SAHÝFELERÝNÝ BÝLE SÝLDÝGÝNÝZ ÝÇÝN GÜLENCÝ SIRTLAN YUVANIZDAN ÇIKACAKSINIZ AMA ARTIK EHLÝ ÝMANI KANDIRAMAYACAKSINIZ PARALARINI SÖMÜTÜP ASYA FÝNANSTA YÝYEMEYECEK PAPA ELÝ YALAYAMAYACAKSINIZ Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Adem Geschrieben 18. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 18. November 2008 it ürür kervan yürür... Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Zaid Geschrieben 18. November 2008 Teilen Geschrieben 18. November 2008 iste böylelerin yüzünden risale-i nur camiasinda ifrat edenler var. Güya risalelerden baska kitap okumamak. Akl ile 1940 senelerinde yasamak gibi abes görüsler. Gülen Hocaefendinin islamiyete büyük hizmeti var. Illa 1940 senede gibi mi hizmet etmek gerekiyor? Anlamiyorum... Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.