Gast Geschrieben 25. Juni 2004 Teilen Geschrieben 25. Juni 2004 Cehennemden gelen sesler, bulunan dev iskeletler, Kaptan Cousteau’nun Müslüman oluþu, Edison’un ampulü Kuranýn Nur Suresi’nden çýkarmasý ve daha niceleri... Peki kim üretiyor, kimler inanýyor bu modern hurafelere? Kaptan Cousteau’nun Cebelitarýk’ta birbirine karýþmayan iki akýntýyý keþfedince Müslüman olmasý, Edison’un ampulü Kur’an-ý Kerim’in Nur Suresi’nden çýkarmasý, ABD eski baþkanlarýndan Kennedy’nin Müslüman olduðu için CIA tarafýndan öldürülmesi; Neil Armstrong’un uzayda ezan sesini duymasý ve daha onlarcasý... Geçtiðimiz haftalarda, medyada da yer alan ‘cehennemdekilerin çýðlýklarýný içeren ses kaydý’ ve ‘Ad kavminin varlýðýný doðrulayan 35 metre boyundaki insan iskeletinin dini içerikli ‘þehir efsaneleri’nin arasýna tam katýlacaktý ki haberler yalanlandý ve ‘þehir efsaneleri sözlüðü’ iki hikâyeden mahrum kaldý. Geleneksel menkýbelerden farklý olarak modern çaðýn kahramanlarý ve teknolojisi ile üretilen ve ‘hakikat’i gözle görülür, kulak ile iþitir olanla açýklama gayreti içine giren bu hikâyeler, hangi ihtiyaçlar sebebiyle üretilir? Bu hikayeler, modern bakýþ açýsýný içselleþtirdiðimizi, dinî, itikadî konularý somutlaþtýrma eðiliminde olduðumuzu mu gösteriyor? Yazar Dücane Cündioðlu, dinî içerikli þehir efsanelerinin ‘bilimsel’ nitelikli hikâyelere dayanmasýný þöyle açýklýyor: “Çünkü Müslümanlarýn özgüveni ve üstünlük duygusu yaklaþýk iki asýrdýr süren “bilimsel hikâyeler” ile zayýflatýldý. Bu özgüven, ne gariptir ki yine benzer “bilimsel hikâyeler” aracýlýðýyla yeniden inþâ edilmek isteniyor.” Peki reenkarnasyondan parapsikolojiye, telepatiden telekineziye uygulayýcýlarýný ve ilgililerini daha çok Amerika’da ve Batý ülkelerinde bulan seküler ‘bilimdýþýlýk’lara ne demeli? Yazar Ali Bulaç, bu bilgilenme yöntemlerini, modern paradigmanýn çöküþü ve yerine doðru olmayan baþka bir þeyi ikame etmesi olarak açýklýyor: “Modern paradigma, bilimsel bilgi ile açýklayamadýðý yerde, dinin güvenilir bulgularýna baþvurmuyor ve aslý astarý olmayan þeyler öneriyor. Böylece kendi hayatiyetini dinin güvenilir bilgisinden korumuþ oluyor; ancak insanýn sorunlarýna çözüm de üretmiyor.” Psikiyatrist Kemal Sayar ise üretilen þehir efsanelerinin psikolojik açýdan deðerlendiriyor: “Efsaneler ruhlarýmýzýn gediklerini kapatmaya yarar.” MODERN DÜNYANIN MODÜLER HURAFELERÝ Geçtiðimiz haftalarda internet sitelerinde ve e-posta adreslerinde dolaþan bir ses kaydý, kýsa sürede sanal alemin dýþýna taþtý. Batý’da ve Amerika’da dindar Hýristiyarlar arasýnda konuþulan ve Batýlý magazin gazetelerinin yayýnlarýyla da kýsa sürede yayýlan haber, cehennemin sesinin kaydedildiðiydi. Güya 1990’lý yýllarýn ortalarýnda Sibirya’da petrol sondajý yapmak için yer yüzeyinin 14,5 km. altýna indirilen ses kayýt cihazý, insan çýðlýklarýndan oluþan ürkütücü bir ses yumaðýný kaydetmiþti. Kýsa bir süre sonra, benzer nitelikte ikinci bir haber geldi: Suudi Arabistan’da boyu 35 metreye yakýn bir insan iskeleti tesadüfen bulunmuþtu. Arap medyasýnda da geniþçe yer alan haberde, devasa iskeletin fotoðrafý yayýnlanmýþ, Kur’an’da zikredilen ve irilikleriyle tanýnan Ad kavminden birine ait olduðu yönünde yorumlar yapýlmýþtý. Cehennemin ses kayýt teknolojisi ile ispatý ya da Ad kavminin bir üyesinin iskeletinin bulunarak Kur’an ayetlerinin tasdiki, ilginç olaylarýn ve müthiþ gerçeklerin açýklandýðý muhabbetlerin konusu olacaktý ki iki haber de erken yalanlandý. Sibirya’da yapýlan araþtýrma doðruydu ancak sözü edilen bir ses verisi bilgisayar marifetiyle gerçekleþtirilmiþti. Dev iskelet görüntüsü ise, katýlanlardan ‘arkeolojik bir muziplik’ yapmasý istenen bir yarýþmaya gönderilmiþ ve bilgisayarda ‘photoshop’ programý ile yapýlmýþ bir çalýþmaydý. Gazete sayfalarýný da süsleyen bu hikayelere benzer onlarca hikaye dolaþýyor muhabbetlerimizde... Batý halkbilim terminolojisinde “urban legends’ diye adlandýrýlan ve Türkçeye ‘þehir efsaneleri’ olarak çevrilen anlatý türünün örnekleri o kadar çeþitli ve tür o kadar zengin ki hikayelerin derlendiði kitaplar bile var. “Bizim bir tanýdýk anlattýydý”, “Benim bir arkadaþým görmüþ” ya da “Bir arkadaþýn arkadaþýnýn baþýndan geçmiþ” girizgahý ile baþlayan ilginç hikayeler sadece dini içerikle sýnýrlý deðil. Japonlarýn her þeyin küçüðünü yapmalarýna kýzan Ýtalyanlarýn kibrit kutusu kadar bir ‘ferrari’ yapýp Japonlara göndermesi ve Japonlarýn da bu mini makete ‘piooner’ marka teyp ve kolon döþeyip geri göndermesinden tutun da tükürmek için araç kapýsýný açan minibüs þoförünün düþmesine kadar, anlatanýn ‘bir arkadaþ’ýnýn þahit olduðu; ama hiç kimsenin görmediði pek çok ilginç hikaye anlatýlýr. ‘Hiç birine inanmadým, inanmam’ demeyin, þehir efsaneleri o kadar çeþitli ki hemen her meþrebin, herkesin inanabileceði türden, her þehre, her semte özgü bir efsane mutlaka var. Türün içinde dini içerikli olanlarý da geniþçe bir yer tutuyor. Farklý hurafeler dizgesi üretmek zorunda kaldýk Kaptan Cousteau’nun Cebel-i Tarýk’ta birbirine karýþmayan iki akýntýyý gördükten sonra Müslüman olmasý; Edison’un ölmeden kýsa bir süre önce ‘Ampulü nasýl buldun?’ sorusuna karþýlýk, cevabýn özel kasasýnda olduðunu söylemesi ve kasadan Nur Suresi’nin mealinin çýkmasý; Amerikalý bilimadamlarýnca üç din ile ilgili bütün verilerin, IBM’e sipariþ edilmiþ çok geliþmiþ bir bilgisayara yüklendikten sonra bilgisayara ‘üstün din hangisi?’ sorusunun sorulmasý ve bilgisayarýn 19 gün çalýþtýktan sonra hoperlöründen ‘Lailâhe illallah’ cevabýný vermesi; ABD baþkanlarýndan Kennedy’nin müslüman olduðu için de CIA tarafýndan öldürülmesi; Neil Armstrong’un uzayda ezan sesini duymasý; Hazreti Peygamber’in Ay mucizesini doðrular bir þekilde Ay’ý ikiye bölen çizginin tespit edilmesi... Bu rivayetler, dini içerikli þehir efsanelerinin en bilinenleri. Geleneksel menkýbelerden çok farklý bir durum arzederek ‘akýl çaðý’nýn, kahramanlarý ve teknolojisi ile üretilen ve ‘hakikat’i gözlemlenebilir olanla açýklama gayreti içine giren bu hikayelerin üretilmesinin arka planýnda hangi ihtiyaçlar ve düþünceler var? ‘Her hakikatin bir hurafe, her hurafenin bir hakikat olabileceðini layýk-ý veçhi ile takdir edebilecek ve her hurafenin zerresini dahi feda etmemek hakþinaslýðýný gösterecek’ olanlarý muhatap alarak ‘Hakikat ve Hurafe’ adlý kitabýný yazan Dücane Cündioðlu’na sorduk. Cündioðlu, dinî içerikli þehir efsanelerinin hemen hemen tamamýnýn, ‘bilimsel’ nitelikli hikâyelerin teþkil etemsinin boþuna olmadýðýný söylüyor ve “Çünkü müslümanlarýn özgüveni ve üstünlük duygusu yaklaþýk iki asýrdýr ‘bilimsel hikâyeler’ ile zayýflatýldýðýndan, bu özgüven, ne gariptir ki yine benzer ‘bilimsel hikâyeler’ aracýlýðýyla inþâ edilmek isteniyor; yani tepki, etkinin cinsinden veriliyor.” diyor. Cündioðlu’na göre bir toplumun özgüveni ve üstünlük duygusu hakikat ile tesis, hurafe ile temsil edilir; zira her hurafe bir temsildir ve her din, her ideoloji, her dünya görüþü temsillere ihtiyaç duyar: “Bizim hurafelerimiz, bizim hakikatlerimizi temsil eder; onlarýn hurafeleri ise onlarýn hakikatlerini... Bu nedenle simgelerin kendilerini deðil, temsil ettikleri imgeleri dikkate almalý ve hurafelerini terkedenlerin, bir süre sonra hakikatlerini de terkedeceklerinden asla kuþkulanmamalýyýz. Hakikat dizgelerini deðiþtirenler, ister istemez hurafe dizgelerini de deðiþtirirler. Nitekim böyle de oldu ve uzun bir zamandan beri farklý bir ‘hakikatler dizgesi’ne eklemlendiðimiz için, bugün farklý bir ‘hurafeler dizgesi’ üretmek zorunda kaldýk. Evet, bu hurafeler bize ait deðil, çünkü temsil ettikleri hakikatler bizim hakikatlerimiz deðil.” Modern zamanlarýn kahramanlarý ve teknolojileriyle bir anlamda ‘hakikat’in test edilmesini ve ve bu testin olumlu sonuç vermesini içeren bu tür þehir efsaneleri ile ilgili sosyolog ve yazar Ali Bulaç’ýn tespitleri ise þöyle: “Pozitivist bakýþ açýsýnýn halen devam ettiðini, bizim de pozitivist bakýþ açýsýyla bakmaya baþladýðýmýzý, somutlaþtýrmadýkça inanmaya deðer bulmadýðýmýzý gösteriyor. Oysa iman görünmeyene inanmaktýr. Oysa pozitivizm, görünmeyene inanmamayý telkin eder. Bu yüzden de anolojiler yapýlýyor ve aslý astarý olmayan þeylerin dinde karþýlýðý bulunmaya çalýþýlýyor. Çaðýmýz, dünya tarihinde hiç olmadýðý kadar hurafelerin en çok olduðu ve itibar edildiði bir çað. Müslümanlar bu türden hurafelere inanmamalý ve vahyin getirdiðini dikkate almalýdýrlar.” Modern hayat kendi hurafelerini üretiyor Reenkarnasyon düþüncesi, telepati, telekinezi, durugörü ve parapsikoloji gibi insandaki psiþik güçler aracalýðýyla þimdiki zamaný ve geleceði algýlama çalýþmalarý yapan kimi bilgilenme biçimleri ve gizemli fotoðraflar... Uygulayýcýlarýný ve ilgililerini daha çok Amerika’da ve Batý ülkelerinde bulan bu farklý bilgilenme yöntemlerine nasýl bakmalý? Ölçülebilir ve gözlemlenebilir her türlü bilgiyi gözden çýkaran modern düþünce, pozitivist bakýþ, kendi ‘zararsýz’ efsanelerini ve hurafelerini mi üretiyor? Ali Bulaç, 19’uncu yüzyýlda bilimin kesinlik ifade ettiði yönündeki inancýn hayli kuvvetli ve yaygýn olduðunu, 20’nci yüzyýlýn sonlarýna gelindiðinde ise bilimin hiç bir þekilde kesinlik ifade etmediðinin anlaþýldýðýný, insanýn varoluþuna, hayatýnýn anlam ve amaçlarýyla ilgili temel ihtiyaçlarýna cevap vermediðinin ortaya çýktýðýný belirtiyor. Postmodern zamanlarda bilimin dýþýnda, din, mitoloji, sanat ve astroloji gibi farklý bilgi kaynaklarýna baþvurulduðunu, bunun sonucunda da çeþitli cevaplar bulunduðunu söyleyen Bulaç þöyle diyor: “Bu durum, modern paradigmanýn çöküþüdür ve yerine doðru olmayaný ikame etmesidir. Modern paradigma, bilimsel bilgi ile açýklayamadýðý durumda, dinin güvenilir bulgularýna baþ vurmuyor, astroloji, parapsikoloji gibi yeni hurafeler ve aslý astarý olmayan þeyler öneriyor. Böylece kendi hayatiyetinin devamý için, dinin güvenilir bilgisinden kendini korumuþ oluyor; ancak bu türden bilgilenmelerle insanýn sorunlarýna çözüm de üretmiyor. Amerika’da bugün bilinen 450 mesih kurtarýcý türemiþ durumda. Sovyetler Birliði’nin çöküþünden sonra Rusya’da da kurtarýcý mesihlerin sayýsý hýzla artmaya baþladý. Bu da bunun bir göstergesi.” Kemal Sayar (Psikiyatrist) : Efsaneler ruhlarýmýzýn yaralarýný pansuman yapar Ýhtida konulu þehir efsaneleri ona inanan insanlarda bir özgüven eksikliðine iþaret ediyor. Modern hurafelere bel baðlýyanlar, içten içe, inançlarýný ancak dýþarýdan gelebilecek bazý onaylarla kabul edilebilir bulan kimselerdir. Bu hurafelerde teknik, imrenilesi bir deðer olarak karþýmýza çýkmakta ve ancak tekniðe söyletilmek suretiyle ‘hakikat’ onaylanmaktadýr. Bizde olmayan ama ‘onlar da olan þey, onlarý ‘biz’e galip getiren þey önemli bir þeydir bu tasavvura göre ve o aygýt, yani teknik, bizim inandýklarýmýza teslim olursa onunla hesaplaþmamýza gerek yoktur. Mesele böylece kýsa yoldan halledilmiþ olur. ‘Beni yenen de benim üstünlüðüme inanýyor’ diyen bu düþünce; medeniyet yarýþýnda geride kalanlarýn günahlarýný, tembelliklerini ve kusurlarýný temize çýkarmaya yarar. Buradaki ihtiyaç ‘kýsa yoldan köþeyi dönme’ ihtiyacýdýr. Ýngiliz atasözü ‘ gören inanýr’ der, ya da ‘ gördüðüne inanýrsýn’. Bu efsaneleri birleþtiren payda ‘düþmanýn en büyük silahý’ tekniðin karþýsýndaki ipnotize olmuþ ruh durumudur. Soru soramayan mazlumlar zalimle özdeþleþirler, bu kadim bir psikolojik savunma mekanizmasýdýr. Efsaneler ruhlarýmýzýn gediklerini kapatmaya yarar. Yaralý taraflarýmýza pansuman yapar. Bizi bir süreliðine de olsa güçlü ve kazanan tarafta olduðumuz hissiyle oyalar. Oysa iyileþmek, bir uygarlýðýn kendi yaralarýný tüm acýlarýna katlanarak cerh etmesiyle mümkün olabilir. Dücane Cündioðlu (Yazar) : Batý’nýn razý olacaðý pozitivist hurafeleri içselleþtirdik Kur’an’ýn, müminlere, “Ýnandýðýnýz için en üstün olan sizsiniz!” þeklindeki hitabý, hem de asýrlar boyunca muhataplarý açýsýndan aslâ manevî ve psikolojik bir tesellinin ifadesi olarak görülmedi; bilakis bu üstünlük, Müslümanlar nezdinde, yaþadýklarý hayatýn içerisinde fiilen gerçekleþtiðini, defalarca tahakkuk ve tezahür ettiðini gördükleri apaçýk bir hakikatti. Bu insanlar hakikate, Ýslâm’ýn hakikatlerine inanýyorlardý ve bu yüzden de maddî-manevî, her türlü ‘üstünlüðü’ hak ettiklerini düþünüyorlardý. Ne var ki XIX. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren onlara, “Baþka bir nedenden dolayý deðil, sýrf inandýðýnýz için üstün deðilsiniz” denmeye baþlanmýþtý ki bu söylemin en özlü ifadesi ‘Ýslâm mâni-i terakkidir!’ sloganýdýr. Nitekim bu sloganý yaygýnlaþtýran Fransýz oryantalist Ernest Renan’ýn 1883’te Sorbonne’da verdiði “Ýslâm ve Bilim” adlý konferans, Müslümanlarýn ‘üstünlük’ duygularýný incitmek amacýyla yapýlan saldýrýlara ciddi bir mesned teþkil etmiþ ve mezkur konferans bu konuda hayli geniþ bir literatürün oluþmasýna neden olmuþtur. Batý’nýn bu tür saldýrýlarý karþýsýnda ve siyasî/askerî yenilgilerin de etkisiyle ‘üstünlük’ duygularý gittikçe zayýflayan Ýslâm dünyasýnda ister istemez bazý tepkiler geliþmiþtir ki “Ýslâm’ý hurafelerden arýndýrma” edebiyatý bunlarýn baþýnda gelir. Nitekim bu süreçte saldýran tarafý rahatsýz eden düþünceler “geleneksel hurafeler” adý altýnda terkedilirken, Batýlýlarýn razý olabileceði pozitivist yaklaþýmlar “modern hurafeler” aracýlýðýyla içselleþtirilmiþtir. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.