Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Ortadoğuda neden sürekli savaşlar var?

Ortadoğu, insanlık tarihinin en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış, dinlerin ve kültürlerin kesişim noktası olmuş bir coğrafyadır. Ancak aynı zamanda yüzyıllardır savaş, kriz ve çatışmalarla da anılmaktadır. Bu durumun tesadüf olmadığı, aksine derin tarihsel, siyasal ve sosyolojik nedenlere dayandığı açıktır. Özellikle 20. yüzyılın başında atılan adımlar, bugünkü istikrarsızlığın temellerini oluşturmuştur.

Sykes-Picot Anlaşması: Cetvelle Çizilen Sınırlar

Öncelikle 1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Ortadoğu’nun kaderini değiştiren en kritik dönüm noktalarından biridir. Birinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde imzalanan bu anlaşma ile Osmanlı toprakları, bölge halklarının iradesi ve tarihsel bağları hiçe sayılarak masa başında cetvelle bölüştürüldü. Coğrafyanın etnik, dini ve kültürel çeşitliliği göz ardı edildi, yapay sınırlar çizildi. Bu sınırlar, ilerleyen yıllarda Arap dünyasında derin ayrılıklara, etnik çatışmalara ve bitmeyen krizlere yol açtı.

Bu yapay sınırlar yalnızca devletlerin haritalarını değil, aynı zamanda toplumların hafızasını da böldü. Bir gecede kardeş halklar farklı devletlerin vatandaşı haline gelirken, aynı sınırlar içinde yaşayan farklı topluluklar birbiriyle çatışmaya zorlandı. Dolayısıyla Sykes-Picot, sadece bir harita anlaşması değil, Ortadoğu’nun geleceğini ipotek altına alan bir tarihsel kırılma oldu.

Krizler ve Milliyetçiliğin Yükselişi

Ortadoğu’da 20. yüzyılın ortalarından itibaren hızla yayılan milliyetçilik hareketleri, Sykes-Picot’un oluşturduğu yapay sınırların üzerinde yeni gerilimler doğurdu. Osmanlı sonrası dönemde bağımsızlıklarını kazanan Arap devletleri, kendi ulusal kimliklerini inşa etmeye çalıştı. Ancak bu süreçte Arap milliyetçiliği, Kürt sorunu, Şii-Sünni ayrışmaları ve farklı etnik toplulukların talepleri birbirine karıştı.

Kimi ülkelerde otoriter liderler milliyetçiliği kendi iktidarlarını pekiştirmek için kullandı, kimi yerlerde ise toplumsal hareketler bölgesel çatışmalara dönüştü. Bu krizler zinciri, dış güçlerin müdahaleleriyle daha da derinleşti. Ortadoğu artık sadece kendi iç meseleleriyle uğraşmıyor, aynı zamanda küresel güç mücadelelerinin arenası haline geliyordu.

2001: Dünya Ticaret Merkezi ve Yeni Bir Dönem

11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen Dünya Ticaret Merkezi saldırıları, sadece ABD’nin değil, tüm dünyanın güvenlik politikalarını kökten değiştirdi. “Teröre karşı savaş” adı altında başlatılan süreç, aslında büyük ölçüde Arap ve Müslüman dünyasını hedef aldı. Afganistan ve Irak işgalleri, bu stratejinin en somut örnekleri oldu.

Guantanamo Hapishanesi ve gizli gözaltı merkezlerinde yaşanan işkenceler, uluslararası hukukun ve insan haklarının açıkça çiğnendiğini gösterdi. Bu uygulamalar, Müslüman toplumlarda Batı’ya yönelik büyük bir güvensizlik ve nefret duygusu oluşturdu. Batı’nın demokrasi ve özgürlük söylemleri, uygulamadaki çifte standartlar nedeniyle inandırıcılığını kaybetti. Ortadoğu halkları, kendilerini sürekli olarak potansiyel tehdit gibi gören bu yaklaşım karşısında derin bir hayal kırıklığı yaşadı.

Arap Baharı: Umuttan Kaosa

2010 yılında Tunus’ta başlayan ve kısa sürede tüm Arap dünyasına yayılan Arap Baharı, başlangıçta büyük umutlarla karşılandı. Halklar özgürlük, adalet ve demokrasi talepleriyle meydanlara çıktı. İlk başlarda diktatörlerin devrilmesi, yeni bir dönemin habercisi gibi görünüyordu.

Fakat kısa süre içinde bu umut yerini hayal kırıklığına bıraktı. Arap Baharı, Arap Sonbaharı haline geldi. Libya, Suriye ve Yemen’de iç savaşlar patlak verdi. Mısır’da askeri darbe ile halkın iradesi bastırıldı. Dış müdahaleler, bölgesel güç mücadeleleri ve terör örgütlerinin yükselişi, Arap Baharı’nın geleceğini karanlığa sürükledi. Sonuçta milyonlarca insan yerinden edildi, şehirler yıkıldı ve Ortadoğu’da kaos daha da derinleşti.

İnsan Hakları İhlalleri ve Nefretin Büyümesi

Hem Batı’nın müdahaleleri hem de bölge içindeki otoriter yönetimlerin baskıları, insan haklarının sistematik şekilde ihlal edilmesine neden oldu. İşkenceler, kitlesel gözaltılar, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve sivillere yönelik saldırılar, toplumların devletlerine ve dünya düzenine olan güvenini sarstı. Bu ihlaller, sadece bölgedeki istikrarsızlığı artırmakla kalmadı, aynı zamanda küresel ölçekte nefret, önyargı ve ayrımcılığı da besledi.

Geleceğe Dair: Afrika, Rusya ve Çin

Ortadoğu’daki savaş ve krizler, geleceğin jeopolitik dengeleriyle doğrudan bağlantılıdır. Önümüzdeki yıllarda Afrika’da artan istikrarsızlık, kıtadaki zengin yeraltı kaynaklarını hedefleyen küresel güçlerin müdahaleleriyle birleşebilir. Rusya, askeri ve siyasi hamleleriyle hem Ortadoğu’da hem Afrika’da daha etkin olmayı hedeflemektedir. Çin ise ekonomik yatırımları ve Kuşak-Yol Projesi üzerinden bölgedeki nüfuzunu artırmaktadır.

Bu tablo, Ortadoğu’nun sadece kendi iç sorunlarıyla değil, aynı zamanda küresel güçlerin rekabetiyle de boğuşacağını göstermektedir. Ortadoğu, yüzyıllardır olduğu gibi önümüzdeki yüzyılda da dünya siyasetinin merkezinde kalmaya devam edecek gibi görünmektedir.

Sonuç

Ortadoğu’da savaşların ve krizlerin nedenlerini anlamak için 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması’ndan başlayıp Arap Baharı’na, 2001 sonrası küresel politikalardan geleceğin Afrika, Rusya ve Çin merkezli rekabetine kadar geniş bir tarihsel çerçeveye bakmak gerekir.

Bu coğrafyanın sorunları yalnızca yerel değil, aynı zamanda küresel bir boyuta sahiptir. İnsan hakları ihlalleri, milliyetçilik akımları, dış müdahaleler ve büyük güçlerin çıkar hesapları, Ortadoğu’yu adeta bir satranç tahtasına çevirmiştir.

Gelecekte barışın ve istikrarın sağlanabilmesi, hem bölge halklarının iradesine hem de küresel güçlerin adil ve sorumlu davranmasına bağlı olacaktır.

Dr. Cemil Şahinöz

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

İsrail Devleti'nin varlığı, Orta Doğu'daki huzursuzluğun, özellikle de Filistinliler ve komşu Arap devletleriyle yaşanan çatışmanın temel tetikleyicisi ve başlıca nedenlerinden biridir. İsrail'in varlığının Orta Doğu'daki istikrarsızlığın tek nedeni olmadığı iddia edilebilir, ancak şüphesiz Orta Doğu çatışmasının merkezinde yer almaktadır. Toprak, işgal, yerleşim yeri inşası ve Filistinlilerin bağımsız bir devlete sahip olmaması gibi çözülmemiş sorunlar, devam eden huzursuzluğa önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...