Webmaster Geschrieben vor 15 Stunden Teilen Geschrieben vor 15 Stunden İzin Mevsimi, Karne Heyecanı ve Kültürel Kimlik: Avrupa’da Yaşayan Ailelerin Gözünden Bir Bakış Avrupa’da yaşayan Türk aileleri için yılın belki de en sabırsızlıkla beklenen zamanı, izin mevsimi. Yaz tatili yaklaştıkça hem valizler hazırlanıyor hem de kalpler kıpır kıpır oluyor. Ama bu dönem, sadece güneş, deniz ve memleket havası demek değil. Aynı zamanda çocuklarımızın karne aldığı, aile içi sohbetlerin, değerlendirmelerin arttığı, duyguların yoğunlaştığı, belki de en hassas ve düşündürücü dönemlerden biri. Bu süreci sadece dışarıdan bir “tatil” olarak görmek bir eksiklik olur. Çünkü işin içinde psikolojik derinlikler, sosyolojik katmanlar ve kültürel kırılmalar da var. Karne ve Başarı: Ailenin Aynası mı, Çocuğun Kimliği mi? Şöyle bir sahne gözünüzde canlandırın: Okulun son günü. Çocuklar ellerinde karnelerle eve geliyor. Kimisi heyecanla gösteriyor, kimisi ise göz ucuyla bakıyor tepkileri tartmak için. İşte tam da burada başlıyor asıl mesele. Karne dediğimiz belge, sadece ders notlarını göstermiyor. Birçok göçmen aile için o karne, kendi ebeveynlik becerilerinin de bir özeti gibi görülüyor maalesef. Başkalarıyla kıyas ve rakiplik belgesi haline geliyor adeta. Örneğin “Bakın biz buraya çocuklarımız başarılı olsun diye geldik” algısı çok yaygın. Hâliyle karne sadece çocuğun değil, ailenin de notu gibi algılanıyor. Bu durum çoğu zaman çocuklara ağır bir yük bindiriyor. Çünkü karne, onların gözünde bir başarı göstergesi olmaktan çıkıyor, bir çeşit sevgi ve kabul belgesi hâline geliyor. Yani çocuğun zihninde şöyle bir denklem kuruluyor: “İyi not = Sevgi kazanımı”. Ve bu denklem zamanla iç motivasyonu törpülüyor, özgüveni sadece başarıya endeksli hâle getiriyor. İzin Mevsimi ve Memleket Ziyaretleri: Tatil mi, Kimlik Yenileme mi? Peki ya tatil? Valizler hazır, astronomik rakamlarla pahalı uçak biletleri alınmış, memleket yolu göründü. Ama bu da sanıldığı kadar sade bir mesele değil. Özellikle ikinci ve üçüncü kuşak çocuklarımız için Türkiye’ye yapılan ziyaretler, sadece “tatile gitmek” değil, kim olduklarını, nereye ait olduklarını sorguladıkları içsel bir yolculuğa dönüşüyor. Çocuklar Türkiye’ye gittiklerinde bir yandan akrabalarını, dedelerini, ninelerini görüyor, kuzenleriyle oynuyor, ama bir yandan da kendilerine yöneltilen “Sen nerelisin?” sorusuyla karşılaşıyorlar. Bu soru, dışarıdan basit görünse de çocukların kafasında fırtınalar koparıyor. Çünkü Avrupa’da “yabancı”, Türkiye’de “Alamancı” muamelesi görmek, onların aidiyet duygusunu zedeliyor. “Ben nereye aitim?” sorusu, kimlik bunalımının temelini oluşturuyor. Kimi çocuklar bu yolculukta köklerine daha sıkı sarılıyor, ama kimileri ise iki kültür arasında sıkışıp kalıyor. Ne tam burada, ne tam orada… Bu da uzun vadede çifte aidiyet duygusuna, hatta yer yer hiçbir yere ait hissedememe gibi tehlikeli bir boşluğa yol açabiliyor. Bu boşluk ise psikolojik olarak özgüven sorunlarına, kimlik karmaşasına ve içsel çatışmalara zemin hazırlıyor. Kültürel Kimlik ve Eğitim Arasındaki Denge Çocuklarımız Avrupa’da akademik olarak başarılı olmaya çalışırken, diğer yandan kendi kültürel köklerinden kopmamak için çaba gösteriyor. Ama bu çaba, sadece yaz tatillerine bırakıldığında yetersiz kalıyor. Kimlik dediğimiz şey, bir iki haftalık Türkiye ziyaretleriyle değil, her gün yaşanarak, her gün hissedilerek gelişiyor. Sosyolojik açıdan kimlik, sadece nereli olduğunu bilmek değil, aynı zamanda bu aidiyetin ne anlama geldiğini çözümlemektir. Bu yüzden kültürel aktarım yıl boyunca devam etmelidir. Gelenekleri yaşatmak bu sürecin temel taşlarıdır. Kimliğini bilen çocuk, hayatta daha sağlam durur. Utanmaz, çekinmez. Nereden geldiğini bilen çocuk, nereye gideceğini de daha iyi bilir. Köprü Kurmak: İki Kültürü Birleştirmek Mümkün Avrupa’da yaşayan Türk ailelerin en büyük gücü, iki farklı kültür arasında köprü kurma potansiyelleridir. Batı’nın ve doğu’nun değerleri arasında bir denge kurmak, aslında bir zorluk değil, büyük bir zenginliktir. Bu iki kültürün güçlü yanlarını harmanlayan bir yaşam tarzı, hem çocukların kimlik gelişimini destekler hem de toplumsal uyumu kolaylaştırır. Önemli olan, bir kültürü diğerine üstün görmek değil, her iki kültürün de sunduğu değerleri saygıyla kabul edip içselleştirmektir. Böylece çocuklarımız, nerede yaşarlarsa yaşasınlar, hem kendilerine hem de çevrelerine güvenle bakan bireyler olarak yetişebilirler. Sonuç: Yaz Tatilinden Öte Bir Yolculuk Özetle, izin mevsimi, karne heyecanı ve memleket ziyareti denilince akla sadece tatil, notlar veya valizler gelmemeli. Bu dönem, Avrupa’da yaşayan Türk aileleri için hem bir muhasebe hem de bir yeniden yapılanma sürecidir. Hem bireysel hem de toplumsal anlamda kimliklerin gözden geçirildiği, aile bağlarının yeniden şekillendiği, bazen sorgulandığı ama her hâlükârda derinleştiği özel bir zamandır. Ve unutmayalım, başarı sadece bir karnedeki notla ölçülmez. Asıl başarı, çocuklarımızın kendilerini tanımaları, sevmeleri, saygı duymaları ve kimliklerini bilinçli taşımalarıdır. Türkiye’ye giderek kimliğimizi yaşatabiliriz ama esas olan, o kimliği Avrupa’nın tam ortasında da yaşatabilmektir. Dr. Cemil Şahinöz, Referans Dergisi, Temmuz-Ağustos 2025 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.