derguiz Geschrieben 2. Oktober 2010 Teilen Geschrieben 2. Oktober 2010 Nitekim Bediuzzaman da iman davasýnýn kendi davasý olmaktan ziyade ümmetin davasý olduðunu biliyordu. Biliyordu bir gün bu noktalara gelineceðini. O yüzden de kendisine yapýlan eziyetlere bile gülüp geçiyordu: Bediuzzaman’ýn çaða aðýrlýðýný koyduðu hissedilmeye baþlandý. Þu sýralarda özellikle Afrika ve Güneydoðu Asya ve Tabii Okyanus ötesinde müthiþ bir yeniden ‘reconnect’ hali yaþanýyor; insanlar din ile Yaratýcý ile yeniden baðlantý kurma imkânlarý arýyor. Pozitivist inkârcýlýðýn, tanrýsýndan kopardýðý insan, yeniden kýble ayarlamasý yapýyor ve inþallah, yakýn bir gelecekte ‘kalbi diri olanlar’ Rableri ile buluþacaklar. Tüm dünyada bu gidiþatýn mezmurlarý, neþideleri, kasideleri söyleniyor. Adeta Hz. Peygamber’in (asv) Medine’ye vusulündeki bir coþku var yeryüzünde. Coþkulu, heyecanlý ve baþ döndürücü… Ýnsanlýk, ‘talaa’l-bedrü aleynâ’ diyen Medineliler gibi coþkuyla ve temiz bir yürekle imanýn saflýðýna, Nur’larýn aydýnlýðýna koþuyor. Dünyanýn dört bir tarafýnda, vahyin hakikatine inanan, dinin lüzumunu hissedenler, din ile iman ile yeniden buluþuyorlar. Ýnkârcýlýðýn insaný ne hale düþürdüðünün idrakinde olarak, inançsýzlýk yalnýzlýðýndan, iman zenginliðine, Ýslam kardeþliðine koþuyor. Görüyorum, duyuyorum, iþitiyorum ve biliyorum ki, bu ülkenin insanlarý –cemaat ayýrýmý yapmadan söylüyorum- fevc fevc dünyanýn dört bir tarafýna koþturuyor, onlara iman ve Ýslam’ý, onun kardeþliðini ulaþtýrýyorlar. Kimisi maddi yardým taþýyor, kimisi saðlýk hizmeti taþýyor, kimisi ‘kimse yok mu’ diye çaresizlik içinde imdat isteyen insanlýðýn imdadýna koþturuyor, ÝHH’sý, Kimse Yok mu’su, Kýzýlay’ý, herkes her þey için seferber olmuþ ve bu millet adýna bu din adýna yaralarý sarýyor, çare arýyor ve imdat ediyor. Afrika’da harýl harýl çalýþýp, Batý medeniyeti tarafýndan kaný, iliði ve caný sömürülerek enkaza dönüþtürülmüþ insanlarýn bedenini onarma gayretinde… Bu yüksek ve ancak ahiret inancýnýn besleye bileceði gayretin eminim ki Cenab-ý Hak nezdinde de büyük bir kýymeti vardýr. Ýþte bir gün bu çabalarýn hepsi dönüp bizim hanemize yazýlacak ve Bediuzzaman’ýn ifadesiyle, bugün her iyiliðin Hýristiyanlar lehine yazýlmasýna neden olan medeniyet, yarýn tam tersiyle, her iyiliðin Ýslam defterine yazýlmasýna vesile olacaktýr. Bu vesile de þu gayretkeþ insanlar eseri olacaktýr elbet. Onlar önden giden atlýlardýr. Kimi doktor, kimi öðretmen, kimi esnaf, kimi imam, kimi hoca kimi sýradan bir mümin... Ama hepsi bir parça insanlýk için, birazcýk daha nur ve aydýnlýk için, biraz daha insanca yaþamak isteyen, yani Ýslam için imdada koþuyorlar. Bir gün canlarýný, mallarýný, geleceklerini, hayýr yolunda sebil edenlerin hatýralarý toplanýp da demet haline geldiðinde, emin olabilirsiniz ki bütün onlar yeniden þu milletin hanesine yazýlacaktýr. Elbette çile çekilmeden olmamýþtýr hiçbir davanýn yükselmesi. Bakýn þu ihya ve iman hareketinin baþlamasýna vesile olan Bediuzzaman ömrünün ahirinde yaþadýklarýný nasýl dile getiriyor: “Beni, nefsini kurtarmayý düþünen hodgâm bir adam mý zannediyorlar? Ben, cem'iyetin imanýný kurtarmak yolunda dünyamý da feda ettim, ahretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatýmda dünya zevki namýna bir þey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarýnda, esaret zindanlarýnda, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediðim cefa, görmediðim eza kalmadý. Divan-ý Harplerde bir câni gibi muamele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandým. Memleket zindanlarýnda aylarca ihtilattan men'edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldým. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eðer dinim intihardan beni men'etmeseydi, belki bugün Said topraklar altýnda çürümüþ gitmiþti. Ýþte benim bütün hayatým böyle zahmet ve meþakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cem'iyetin imaný, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamý feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum” Önceki gün Çad’da büyük bir konferans vardý ve birçok üniversitede, televizyonlarda, radyolarda yapýlan programlarla halk risale-i nurla tanýþtýrýldý. Sadece orda mý? Hayýr, birçok yerde, Saidler, Ýhsanlar, Kasýmlar, Abdurrahmanlar, Ýlkerler, Sonerler, Serhatlar, Serkanlar insanlýðýn geleceði için Ýslam’ý yeniden çað ile buluþturmak için koþturuyorlar. Bu dava herkesin davasý oldu çok þükür. Nitekim Bediuzzaman da iman davasýnýn kendi davasý olmaktan ziyade ümmetin davasý olduðunu biliyordu. Biliyordu bir gün bu noktalara gelineceðini. O yüzden de kendisine yapýlan eziyetlere bile gülüp geçiyordu: “Said yoktur, Said'in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuþan yalnýz hakikattýr, hakikat-ý imaniyedir. Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapýyor; bir Said deðil, bin Said feda olsun. Yirmisekiz sene çektiðim eza ve cefalar, maruz kaldýðým iþkenceler, katlandýðým musibetler helâl olsun. Bana zulmedenlerin, beni kasaba kasaba dolaþtýranlarýn, hakaret edenlerin, türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek isteyenlerin, zindanlarda bana yer hazýrlayanlarýn, hepsine hakkýmý helâl ettim.” diyordu. “Bu miletin imanýný selamette görsem cehennem alevleri içinde yanmaya razýyým” diyerek yola çýkan Bediuzzaman’ýn yaktýðý Nur meþalesinin bugün sadece ülkemizi deðil tüm dünyayý aydýnlatmaya baþladýðýný görmenin saadeti içindeyim. Bu uðurda tabii ki az çile çekilmedi, az mücadele verilmedi. Davasýný gerçek bir ‘müsbet hareket’ zeminine oturtan, “Medenilere galebe ikna iledir, söz anlamayan vahþi barbarlar gibi icbar ile deðildir” diyen Bediuzzaman, bir zamanlar ülkeyi kan gölüne çevirmek için türlü türlü oyunlarýn sergilendiðini de hatýrlatarak þöyle o günlere þeyle temas eder: “Anarþistliðin emniyet-i umumiyeyi bozmaya dehþetli çalýþmasýna karþý, Risale-i Nur ve þakirtleri, iman-ý tahkikî kuvvetiyle bu vatanýn her tarafýnda o müthiþ ifsadý durduruyor ve kýrýyor, emniyeti ve âsâyiþi temine çalýþýyor ki, pek çok bir kesrette ve memleketin her tarafýnda bulunan Nur talebelerinden, bu yirmi senede alâkadar üç dört mahkeme ve on vilâyetin zabýtalarý, emniyeti ihlâle dair bir vukuatlarýný bulmamýþ ve kaydetmemiþ. Ve üç vilâyetin insaflý bir kýsým zabýtalarý demiþler: "Nur talebeleri mânevî bir zabýtadýr. Âsâyiþi muhafazada bize yardým ediyorlar. Ýman-ý tahkikî ile, Nuru okuyan her adamýn kafasýnda bir yasakçýyý býrakýyorlar, emniyeti temine çalýþýyorlar." “Efendiler! Siz niçin sebepsiz bizimle ve Risale-i Nur’la uðraþýyorsunuz? Kat’iyen size haber veriyorum ki: Ben ve Risale-i Nur, sizinle deðil mübareze, belki sizi düþünmek dahi vazifemizin haricindedir. Çünkü Risale-i Nur ve hakikî þakirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtiye (Bu mektup 1947’de Emirdað’ýnda yazýlmýþtýr. 50 sene sonra dediði de 1997’ye, yani 28 Þubat sürecine iþaret ediyor) gayet büyük bir hizmet ve onlarý büyük bir vartadan (yanlýþ yapmaktan) ve millet ve vataný büyük bir tehlikeden (Türk milletini Ýslamdan koparmak için baþlatýlan ve bin yýl sürecek denilen post modern darbenin yýkýcýlýðýndan) kurtarmaya çalýþýyorlar. Hürriyetçilerin (Osmanlý son dönemindeki batýcýlarýn) ahlâk-ý içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâübalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra (1940’lý yýllar) dince, ahlâkça, namusça þimdiki vaziyeti gösterdiði cihetinden, þimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, namuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtisi, seciye-i diniye ve ahlâk-ý içtimaiye cihetinde (onlarý siz tanýyorsunuz) ne þekle girecek, elbette anlýyorsunuz. Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canýyla Kur’ân’ýn hizmetinde emsalsiz kahramanlýk gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mazisini dehþetli lekedar, belki mahvedecek bir kýsým nesl-i âtinin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikati verip, o dehþetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiðimizden, bu zamanýn insanlarýný deðil, o zamanýn insanlarýný düþünüyoruz.” O biliyordu bu nur hareketinin bir dünya hareketi olacaðýný þöyle sesleniyordu: “Aziz kardeþlerim, siz kat'î biliniz ki: Risale-i Nur ve þakirdlerinin meþgul olduklarý vazife, rûy-i zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için dünyevî merak-aver mes'elelere bakýp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz.” “Size kat'iyyen ve çok emarelerle ve kat'î kanaatýmla beyan ediyorum ki; gelecek yakýn bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i Ýslâm'a ve dünyaya karþý gayet þiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, þerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazýyla gösterecektir”. Evet iþte bugün yine onunla ilgili bir sempozyum var. Biliyorsunuz sempozyumun Türkçe karþýlýðý Bilgi Þöleni. Ýstanbul Ýlim ve Kültür Vakfý hazýrlamýþ o bilgi þölenini. Sevgili aðabeyim Faris Kaya ve etrafýndaki üç beþ fedakar insanýn gayretiyle dünya çapýnda bir sempozyum hazýrladýlar. Onlarca dünya çapýnda ün yapmýþ bilim adamý yeryüzündeki iman hareketinin ulaþtýðý boyutlarý anlatacaklar. Esasýnda sýrf, bu topraklardan çýkmýþ yerel bir hareketin (Nur hareketi) bir deðerin nasýl global bir dünya gerçeði haline geldiðini görmek için bile gitmeye deðer. Bunlar bize umut veriyor gelecek adýna. Bir takým mahfillerde onun bunun kriterlerine uymak için çaba sarf ettiðimiz zamanlardan geldiðimiz noktayý görmek bakýmýndan da deðer gitmeye… Elbette zaman birlik ve cemaat zamanýdýr. Dünyanýn öteki ucundaki deðerleri veya o mahfillerdeki düþünceleri yok saymak þansýmýz yok. Zaten böyle bir þey fýtri de deðil. Mademki sen onlarýn pazarlarýna gidip malýný satabiliyorsun, onlar dahi senin pazarlarýnda kendi deðerlerine pazarlama hakkýna sahiptirler. Demokrasi o yüzden güzel. Çünkü münafýklýk yapmaya gerek yok. Kim ne ise kendisi olma hakkýna sahip olmak ne güzel bir merhale… Benim itirazým, ötekilerin bizden daha iyi olduðu öngörüsünedir. Diyorum ki bizim de dünya çapýnda mallarýmýz ve deðerlerimiz var artýk. Kendimize güvenelim. Kendinize güvenmek, diðerlerini boykot anlamýna gelmez. 3-5 Ekim 2010 tarihleri arasýnda Ataköy’deki Sinan Spor Erdem Spor salonunda açýlýþý yapýlacak sempozyumun tebliðleri 4-5 Ekim günlerinde de Dünya Ticaret Merkezi’ndeki Wow Otelde tartýþýlacak. Ben þu geliþmeleri, geleceðin þarkýlarýnýn bizim güftelerimizden besteleneceðinin bir iþareti gibi algýlýyorum. Bu tür sempozyumlarý büyük ve parlak geleceðimize doðru atýlmýþ bir adým olarak deðerlendiriyorum. Ve bu çabalar, bu millete daha çok umut baðlamama sebep oluyor. Evet, inanýyorum ve ümit varým ki “Þu istikbal inkýlâbý içinde en yüksek gür seda Ýslâmýn sedasý olacaktýr.” Bu da demektir ki Türk milleti ve onun þahsýnda Ýslam ahlaký 21. yüzyýlda insanlýðýn huzur ve barýþýnýn teminatý olacaktýr. M. Ali Bulut - Haber 7 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.