Webmaster Geschrieben 5. August 2010 Teilen Geschrieben 5. August 2010 Demokratik açýlýmda dinî boyut “Enbiyanýn ekseri Þarkta ve hükemanýn (Fiozoflarýn) aðlebi (ekseriyeti) Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, Þarký ayaða kaldýracak din ve kalbdir, akýl ve felsefe deðil.” “Milletin kalp hastalýðý zaaf-ý diyanettir. Bunu takviye ile sýhhat bulabiliriz” “Dinsiz bir millet yaþayamaz.” Said Nursî Biz Bir tarafýmýz Batýya dönük olsa da, aslýnda bir þark ülkesiyiz. Peygamberlerin büyük çoðunluðu Doðu’da gönderilmiþtir. O halde Doðunun hamurunda din vardýr. Bizim ülkemize bakalým. Halkýnýn yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkeyiz. Her ne kadar yýllarca despot bir zihniyet dini ve dinin ana kaynaklarýný bu milletin sinesinden söküp almak için uðraþmýþsa da, bunu baþaramamýþtýr. Çünkü insaný dünyevî ve uhrevî mutluluða sevk edecek dinin yerini, adý ne olursa olsun dünyevî bir ideojinin, bir izmin doldurmasý mümkün deðildir. Ne komünizm dinin yerini alabilmiþtir, ne sosyalizm, ne de Kemalizm. Çünkü bunlar, insanýn fýtratlarýnýn ihtiyacý olan dini dýþlayan izimlerdir. Dini dýþlayan bütün izimler, tarih sahnesinden bir bir silinmektedir. Toplum mühendisliðine soyunan bazý derin mihraklar, bugüne kadar dinî görevlerini yerine getirmeye irtica, bunlarý yapanlara da “mürteci” damgasýný yapýþtýrdýlar. Fiþlediler. Korku saldýlar. Namaz kýlaný, eþinin baþý örtülü olaný devletin kurumlarýndan ve üniversitelerinden gözlerini kýrpmadan attýlar. Yandaþ medyaya kamuoyunu yanýltan sahte haberleri servis ettiler. Terör ortamý oluþturmak için ellerindeki devletin imkânlarýný kullandýlar. Bu yaptýklarýný kimsenin fark etmemesi için de, “irtica”yý hep gündemin baþýnda tuttular. Ya da kendi oluþturduklarý karanlýk planlarla Müslümanlarýn adýna terör yaparak, sahte bir irtica tehlikesi oluþturdular. Ama son soruþturmalar, açýlan dâvâlar, kabul edilen iddianameler gösterdi ki, namaz kýlanlara, eþi tesettürlü olanlara ya da tesettürlü bayanlara “mürteci” damgasý vurup haklarýný gasp edenler, baþka iþlerin peþinde imiþ.Ülkeyi kafese almak, karýncayý incitemeyecek kadar nazik olan insanlarýn baþýna balyoz indirmek niyetinde imiþ. Bu durum bize þu gerçeði haykýrýyor. Bu ülkeye dinden ve dindarlardan zarar gelmemiþtir ve asla gelmez. Bu ülkeye samimî cemaat ve gruplardan zarar gelmemiþtir ve gelmez. Ama iftira ve tuzaklarla, kaldýklarý yerlere silâh ve bomba koyup onlara terörist gibi göstermek isteyen insanlar, bu planlarýnda baþarýlý olsalardý, bazý Ýslâmî cemaatler “terörist” damgasýný yiyecekti. Ancak Allah buna müsaade etmedi. Bu ülkeye Risâle-i Nur mensuplarýndan hiçbir zaman zarar gelmemiþtir. Risâle-i Nur Mensuplarý asayiþi korumak için emniyet güçlerimizin gönüllü yardýmcýlarýdýr. Samimî dindarlar bu ülkenin sigortasýdýr. Dindar insanlar terörist deðildir. Ama birileri tarafýndan öyle gösterilmek istenmektedir. Müslümanlarýn manevî hayatý dindir. Din olmazsa anarþi olur, o toplum idare edilmez. Bediüzzaman þöyle der, “Bu vatan ve milletin hayat-ý içtimaiyesini anarþilikten kurtarmak ve büyük tehlikelerden halas olmak için beþ esas lâzým ve zarurîdir. Birincisi: Merhamet, Ýkincisi: Hürmet, Üçüncüsü: Emniyet, Dördüncüsü: Haramdan çekinmek, Beþincisi: Serseriliði býrakýp, itaat etmektir.” Bütün bunlarý dinden baþka saðlayacak bir kurum yoktur. Dinden ve samimî dindar insandan bu ülkeye zarar gelmemesinin sebepleri vardýr: Bunlardan birincisi: Dindar insanýn kalbinde bulunan daðlar gibi imanýdýr. Allah ve ahiret gününde hesap vereceðine imanýdýr. Bu iman insanýn kalbinde her türlü günahlara, hatalara karþý bir yasakçý meydana getiriyor. Baþka hiçbir gücün meydana getiremeyeceði bir yasakçý. Bir insanda iman ne kadar kuvvetli olursa, bu yasakçý da o kadar güçlü olur. Ýkincisi: Dindar insan, Allah’a hakkýyla kul olan insan, gerçek hürriyeti bilen ve koruyan insandýr. Allah’tan baþka kimseye kulluk yapmayan insandýr. Bediüzzaman Said Nursî’nin söylediði gibi, “Hürriyet imanýnýn bir hassasýdýr. iman ne kadar artarsa hürriyet de o kadar artar.” Bu yüzden gerçek dindar bir insan baþkalarýnýn hürriyetlerini kýsýtlayýcý davranýþlarda bulunmaz. Baþkalarýna haksýzlýk etmez, zulüm etmez. Dindar bir insan, Said Nursî’nin ifadesiyle, “Hürriyet insanýn kendisine de baþkasýna da zarar vermemesidir” der. Baþkasýna zarar vermediði gibi kendisine de zarar vermez. Yani, bilinçli bir dindar insan, zararlý alýþkanlýklardan uzak kaldýðý gibi, baþkalarýný da bundan uzaklaþtýrýr. Uyuþturucu, alkol, fuhuþ gibi insanlýðýn tahribine sebep olan hususlara onun imandan kaynaklanan hürriyet anlayýþý müsaade etmez. Gerçek dindar bir insan, her türlü istibdada, diktatörlüðe, darbelere, muhtýralara karþýdýr. Böyle bir insan, milletin menfaatini, þahsî menfaatine feda etmez. Üçüncüsü: Ýslâmýn haksýz yere adam öldürmeye, baþkasýnýn hakkýný gasbetmeye müsaade etmemesidir. Kur’ân’a göre bir insaný haksýz yere öldüren, bütün insanlarý öldürmüþ gibidir. Katl en büyük günahlardandýr. Zaten Ýslâmda haksýz yere bir kimseyi öldürmenin cezasý da idamdýr. Ýdam bizim ülkemizde kalkmýþtýr. Ama bir çok ülkede ve Amerika’da devam etmektedir. Ýdamýn caydýrýcýlýk yönü baþka hiçbir cezada yoktur. Bugün idam denilen þeye, Ýslâmda kýsas denmektedir. Þimdi hem dünyevî hem de uhrevî sorumluluðu olan bir kötülüðü, samimî dindar bir insanýn yapmasý mümkün müdür? Sormak istiyorum: Dinden bihaber bir insan, dünyanýn en iyi yetiþmiþ insaný da olsa, onu baþkasýný öldürmek, baþkasýnýn hakkýný gasbetmekten engelleyecek hangi güç vardýr? Dinden habersiz kiþilerde sorumluluk duygusu fazla geliþmiyor. Bencillik, menfaatperestlik, haksýzlýk, zulüm ön plana çýkýyor. Dördüncüsü: Dindar bir insan, insanlýk ve Ýslâm kardeþliðine inanýr. Ýhtilâfý, fitneyi, ayrýmcýlýk yapmayý ve ayrýlýkçý olmayý en büyük düþman sayar. Said Nursî, bu ülkede müsbet ve dünyada müsbet hareketin sembolüdür ve cahilliði, fakirliði ve ihtilâfý en büyük düþman olarak görür. Bütün insanlar, bir erkek ve diþiden yaratýlmýþlardýr. Bir hadis-i þerifte bildirildiði gibi hepimiz Adem’in soyundanýz. Adem de topraktandýr. O halde Arabýn Kürde ve Türke, Türkün de Arap ve Kürde üstünlüðü yoktur. Kiþinin Allah katýnda üstünlüðü insanýn kalbindeki takvadadýr. Ancak kimin takvalý olduðunu da ancak Allah bilir. Bugün ülkemizde ihtilâfýn, fitnenin sebeplerinden birisi ýrkçýlýktýr. Bediüzzaman buna “menfi milliyetçilik” der. Bu illeti Batýlar bizim içimize fitne için, ayrýlýk çýkarmak için sokmuþlardýr. Dinden uzaklaþtýkça ýrkçýlýk duygularý da kabarmaktadýr. Halbuki Allah’ýn insanlarý farklý renklerde, ýrklarda, dillerde yaratmasý hem O’nun varlýk ve birliðinin delillerindendir, hem de tanýþmak içindir. Birbirimizi sevmek içindir. Birbirimizi yaratýlýþýmýzdan gelen bu farklýlýklara kabul edip, “ötekileþtirmeden” yaþamamýz içindir. Ama birileri Türkçülük yaparsa, ayrýmcýlýk yaparsa, birileri de Kürtçülük yapar, birileri de Arapçýlýk yapar vs. Said Nursî, Kürt ýrkçýlýðýnýn sebebinin Türk ýrkçýlýðý olduðunu söylemektedir. Çünkü karþý tarafta tepki meydana getirmektedir. Kürtler ve Türkler ciddî bir din eðitimi alsalar, bu hastalýðýn kökünü kazýrlar. Ülkede fitne ve fesat en asgariye düþer, ihtilâfýn kökü kesilir. Bu yüzden insanlarýn dindarlaþmasýný teþvik etmek gerekir. Çünkü Said Nursî’nin söylediði gibi, “Din hayatýmýzýn hayatýdýr. Hem nurudur,. Hem de esasýdýr. Bu milletin diriltilmesi ancak dinin ihyasý, yani canlandýrýlmasý ile mümkündür.” Hepimizin medar-ý iftiharý olan Bediüzzaman Hazretlerinin bu sözleri, vatan ve milletini seven hiçbir kimseye ters gelmez. Milliyet inkâr edilecek bir þey deðildir. Said Nursî bu yüzden “müsbet milliyet”ten yanadýr. Þöyle der: Müsbet milliyet, hayat-ý içtimâiyeyinin ihtiyac-ý fýtrîsinden ileri geliyor; teâvüne, tesanüde sebeptir, menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i Ýslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasýta olur. “Þu müsbet fikr-i milliyet, Ýslâmiyete hadim olmalý, kal’a olmalý, zýrh olmalý; yerine geçmemeli. Çünkü, Ýslâmiyetin verdiði uhuvvet içinde, bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet baki kalýyor. Onun için, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavi olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa, onu onun yerine ikame etmek, ayný kal’anýn taþlarýný, kal’anýn içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmaslarý dýþarý atmak nev'înden ahmakane bir cinayettir.” 24 Beþincisi: Ýman kardeþliðidir. Kur’ân bütün mü'minler kardeþtir. Evet âyetin anlamý Nursî’nin eserlerinde “Uhuvvet Risâlesi” ile kardeþlik projesine dönüþmüþtür. Bu toplumsal bir projedir. Ülkemiz için yapýlan hizmetleri anlamlý kýlacak bir projedir. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaþlýðý bizim ortak kimliðimizdir. Doðru ama, iman kardeþliði bu vatandaþlýðý gerçek bir sevgiye dönüþtürecek olan tek, benzersiz bir güçtür. Müslüman olmayan insanlar da bizim insanlýk kardeþimizdir. Allah’a inanan herkes de iman kardeþimizdir. Said Nursî, bu kardeþlik projesini bütün Ýslâm dünyasýný kapsayacak þekilde hayata geçirmek için “Medresetüzzehra” ismini verdiði bir üniversite kurmak için çok çaba sarfetmiþtir. Þimdi bu projenin dikkate alýnmasýnýn tam zamanýdýr. Çünkü bu projenin asýl önemli yaný, dil ve din hususundaki tabularý yýkacak bir özelliðe sahip olmasýdýr. Bir asýr önce bu kurulacak üniversitede Arapça, Türkçe ve Kürtçe ders verilmesini önermiþtir. Bugün yüz sene sonra bu konuyu ancak tartýþmaya baþladýk ve bir iki olumlu adým atýldý. TRT ÞEÞ’in açýlmasý sonrasýnda, Kürt kardeþlerimiz, “kendimizi bu vatanýn birinci sýnýf insaný hissetmeye baþladýk” demiþlerdir ve demektedirler. Evet, herkes bu ülkenin birinci sýnýf vatandaþýdýr ve olmaya da lâyýktýr. Bediüzzaman’ýn önerdiði ikinci husus, fen ilimlerinin yanýnda din ilimlerinin de okutulmasýdýr. Fen, kimya, matematik, fizik, týp, veterinerlik, mühendislik okuyan bu ülkenin vatandaþlarý ayný zamanda dinlerini de saðlýklý bir þekilde öðreneceklerdir. Bu teklif, hâlâ geçerliliðini korumaktadýr. Said Nursî bunun sebebini açýklarken söyledikleri hususlar, halen yaþamakta olduðumuz bireysel ve toplumsal sýkýntýlarýmýzýn panzehiridir, ilâcýdýr, reçetesidir. Çünkü o der ki, sadece din ilimleri okutulursa, buradan taassub sahibi insanlar çýkar. Körü körüne dine baðlý, bilimleri küçümseyen insanlar çýkar. Sadece fen ilimleri okutulursa, buradan “hileci ve þüpheci” insanlar çýkar. Yani, kendisinden ve her þeyden þüphe eden, septik insanlar ve kendisini de baþkasýný kandýran, dolandýran, sahtekâr insanlar çýkar. Bugüne kadar din gereði gibi öðretilmediði için, devleti dolandýran, bankalarý hortumlayan, terörü planlayan, daða çýkan, ya da ovada terör çýkarýp kaos meydana çýkarmak isteyenler hep en yüksek düzeyde eðitim almýþ kimselerdir. Burada eksik olan nedir: Tartýþmasýz, insana insanlýðý öðreten, baþkalarýnýn can ve malýna, namusuna saygýyý öðreten Ýslâm dinidir. Çünkü, “Ýman, insaný insan eder, belki de sultan eder. Küfür insaný gayet aciz, canavar bir hayvan eder.” Yüz yýllýk projede nasýl ýrkçýlýk milletin içine fitne sokmuþsa, yüz yýllýk projede laikliðin dinsizlik olarak uygulanmasý da ayný þekilde ülkeyi bir kaosa sürüklemiþtir. Bugün açýlým, ýrkçýlýðý, ayrýmcýlýðý ortadan kaldýrmak için bazý projeleri içine alýyor. Bu açýlým projesi, laikliðin dinsizlik olarak algýlanmasýný ve uygulanmasýný engelleyici düzenlemeleri de içine almalýdýr. Üniversitelerde insanlarýn saðlýklý ellerden dinlerinin özünü öðrenmelerinin yolu ancak bu yolla açýlýr. Bir çok vatan evlâdý kýzlarýmýzýn tesettürleri yüzünden daha özgürlükçü Batý ülkelerine gitmesi bu açýlýmla engellenir. Bediüzzaman Cumhuriyetçidir. Ancak o “Dindar bir cumhuriyetçidir.” Ona göre mânâ olarak dört halifenin yönetim biçimi cumhuriyetti. Hiç kimsenin þüphesi olmasýn ki Risâle-i Nurlarý okuyan insanlar da samimî olarak cumhuriyet taraftarýdýr. Dindarlýðýn cumhuriyetçi olmaya engel olmadýðýný düþünüyorlar.. Ancak cumhuriyetin laik versiyonunun dine ve dindarlara özgürlük alanýný geniþletmesi gerekir. Yani laiklik dinsizliði deðil, dine de dinsizliðe de eþit mesafede durmayý gerektirmektedir. Din devlete zaten müdahale etmiyor. Ancak devlet ve devletin bazý kurumlarý da dine ve dindarlara müdahale etmemelidir. Bu konuda yapýlacak bir açýlým, Türkiye’de gerçek bir demokrasiyi yerleþtirmede çok ileri düzeyde atýlmýþ bir adým olacaktýr. Son sözüm þudur: Ýslâm dini sevgi ve kardeþliði, birlik ve beraberliði esas almaktadýr. Irkçýlýða þiddetle karþýdýr. Teröre, baþkasýna zulmetmeye kesinlikle müsaade etmez. Toplumda Allah’ý seven, Allah’tan korkan ve birbirini Allah için seven insanlar ancak yüce dinimizi öðrenmekle ve yaþamakla çoðalýr. Dinden uzak yetiþtirilen nesillerin anarþist olmasýný, teröre, uyuþturucuya bulaþmasýný engelleyecek bir güç yoktur. Bu yüzden böyle büyük bir fonksiyona sahip olan dinimiz bu vatanda yaþayan insanlar için en gerekli þeylerden birisidir. Dinini yaþayan insanlarýn önündeki baþörtüsü yasaðý gibi, dindar olmak gibi engeller kaldýrýlýrsa, siyasetin dine ve dinsizliðe alet edilmesinin önü kesilecektir. Dinimiz iyi öðretildiðinde ýrkçý düþünceler de makes bulmayacak ve siyasetin ýrkçýlýðý malzeme olarak kullanmasýna engel olacaktýr. Yani hiçbir siyasî parti dini, ýrký, ya da dinsizliði kullanarak siyaset yapma imkânýný bulamayacaktýr. Ve Türkiye demokratikleþme yolunda çok büyük ilerlemeler kaydetmiþ olacaktýr. Daðdaki ovaya, tesettürlü eðitim için Avrupa’ya, Amerika’ya giden genç kýzlarýmýz da kendi ülkelerine dönecektir. Yrd. Doç. Dr. Atilla Yargýcý Harran Üniversitesi Öðretim Üyesi Atilla Yargýcý, Yeni Asya, 28.07.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.