Webmaster Geschrieben 6. Juli 2010 Teilen Geschrieben 6. Juli 2010 KURDÎ ZIMANÝ MEYE On yýllar boyunca bizleri ‘bölünme paranoyasý’ taþýyorsunuz diye suçladýlar, bizler de Yugoslavya örneðini boþuna gösterip durduk, artýk bizlere ‘paranoya’ suçlamasý yapan kalmadý, þimdi güle oynaya sabah akþam nasýl bölüneceðimizi tartýþýyorlar.. AKP iktidarýnýn zaaflarý ya da saflýðý aþmýþ bir takým gizli dümenlerini fýrsat bilip gün bugündür deyip yerde gökte gazetede TV’de daðda her yerde bas bas naralar atýyorlar. Þeyh Said’e anma kutlama dahi yapýyorlar. Þeyh Said’in mahkeme ifadelerinde saf temiz bir Müslüman, ancak Ýngiliz ihanetine ortak olduðu aþikar bir isyancý.. Bu ülkeye ‘irtica asla gelmez boþuna paranoya sahibi olmayýn diye güya bizimle dalgasýný geçenler’ þimdi irticaya þenlik düzenliyor.. TÜRK ORDUSUNUN GÖLGESÝ BÝZE YETER Cumhuriyet, yaralarýnýn istismar edilip ihanete dönüþtürüldüðü en dokunaklý günlerini yaþýyor.. Ne diyelim, bu topraklar Fransýz Ýngiliz subaylarý gibi baðýmsýzlýðýný piyano baþýnda kýz kardeþleriyle milli marþlar okuyarak inþa etmedi, bu ülke baðýmsýzlýðýný köyüne bir daha dönmeyen askerleriyle inþa etti.. (Nasrallah’ýn manevi babasý, Lübnan Hizbullah’ýnýn büyük lideri Fadallah öldü, Allah rahmet eylesin. Kalabalýk bir aydýn grubuyla yedi yýl önce kendisini ziyaret ettik, bize uzun uzadýya felsefi siyasi bir deðerlendirme sunmuþtu, ortalýk sakinleþirken sanki eksik kalmýþ bir cümleyi tamamlamak için bize doðru fýsýldar gibi: ‘þu bizim Ýslamcýlar’a söyleyin Türkiye’de orduyla iyi geçinsinler, Türk Ordusu’nun gölgesi bize yeter..’. demiþti, kayýtlara geçsin..) Ýlk gençlik yýllarýmda ünlü Selçuklu tarihçilerini tanýma þansýný yakaladým, Selçuklu’ya dair ne varsa okumaya baþladým. Anladým ki bu topraklarýn bin yýllýk hikayesini Selçuklu’nun kurumlarýný bilmeden anlamamýz mümkün deðil, ordu, ahilik, gazilik, tekkeler, tasavvuf, þehirleri, sarayý… IRKÇILIK RÜYALARIMIZI BOZDU Horasan Erenleri Anadolu’ya yürürken dünya tasavvurumuz, rüyalarýmýz kardeþti, yüzyýl önce batýdan bulaþýcý ‘milliyetçi, ýrkçý’ fýrtýnalar rüyalarýmýzý bozdu. Anadolu’nun köklerine o büyük kardeþlik kurumlarýna yeniden inmek zorundayýz.. “Bir orman gibi kardeþçesine” diyebilmek için ormandan tek bir aðacýn dahi kesilmemesi rüyamýz olmalý.. ‘Dil ve ýrk’ kimliðine sýðýnan yeni bir insan türü bu çaðda ortaya çýktý, dilimiz durmaksýzýn Mevlana Hacýbektaþ isimlerini zikrediyorsa, kollarýmýzý daha geniþ açmak zorundayýz.. Yaz aylarýný fýrsat bilip ‘dil’ konusundaki görüþlerimi aradan çýkartayým. Tarihi sorumluluklarýmýzý yerine getirmezsek araya þeytanlar girer, yaþadýðýmýz topraklarýn kültürüne yabancý bir müfredat baþýmýza ciddi iþler açmaya çoktan baþladý. Hayyam, Sadi, Hafýz, Cami gibi aradan geçen onlarca asra raðmen þöhretleri hiç azalmamýþ topraklarýmýzýn en büyük Ýran topraklarýnýn þairlerini, yetiþmekte olan nesiller tanýmýyor. Nerden baþlasam? Bugün Ýran topraðýnda farklý aðýz lehçe ve dil farklýlýklarýný apayrý bir ‘ulus’ diye düþündüðümüz takdirde Ýran’ýn otuz parçaya ayrýlmasý gerekir, güneyi Arap aðýrlýklý kuzeyi Türk aðýrlýklý batýsý Kürt aðýrlýklý ve nice araya sýkýþmýþ dil gruplarý. Bugün Kürtçe biliyorum diyenler pekala eski Ýran hakimiyetinde yaþamýþ Tacikler ve Afgan savaþý sebebiyle herkesin çok yakýn tanýdýðý Peþtunlar’ýn dilini gayet iyi anlayabilir, ki bu bin km’lik ovalarý daðlarý yaylalarýyla bir sýnýr bölgesidir. KÜRTÇE’DEN FARSÇA’YI ÇIKARIN ÖLÜR Arkaik Mezopotamya kültürleriyle haþir neþir olanlar Kürtçe diye bir dil’in varlýðýndan söz eder, ancak bu dil’i canlandýran Selçuklu hakimiyetiyle Farsça’dýr, bugün Kürtçe’den Farsça etkilerini çýkartýn geriye ölü bir dil kalýr.. Fransýzlar büyük ihtilalden itibaren ‘lise’ tabir ettiðimiz okullarda bir yüzyýl ‘dil birliði’ için müfredat hazýrlamasýna raðmen TV ve radyonun icadýna kadar sadece okulla baþarý saðlayamadýlar, dil birliði sýkýntýsý 80’li yýllara kadar devam etmekteydi. Radyo ve TV dünyada çok þeyi deðiþtirdi, ulusal dil’leri güçlendirdi. Aktütün Karakolu baskýný sonrasý Uður Dündar’ýn programýna çýkan küçük yayla kýzýný hatýrlayýn, nerdeyse Uður Dündar’dan daha temiz bir Türkçe’yle Türkiye’ye konuþtu. Oysa hatýrlýyorum, 80 öncesi Diyarbakýr’a gittiðimizde ‘hela nerede’ dediðimizde dahi helayý bulamýyorduk, bugün artýk Türkçe anadil.. Oysa Urfa Diyarbakýr bin yýl öncesinden beri hem Türkçe hem Kürtçe türkülerini bozmadan bugüne kadar yan yana getirdi.. Bugün en ciddi bilim adamlarý dahi hangi aþiretlerin Kürt hangi aþiretlerin Türk soyundan geldiðini tam bir çözülmez bulmaca olarak görür. Doðrusu, bu topraklar baskýn olarak Farsça’yý kullandý ama Selçuklu ordularý hem Farsça hem de Türkçe’yi konuþuyordu, ancak kayýrýlan baþ tacý edilen þüphesiz Farsça’ydý. DÝL BÖLÜCÜ UNSUR Günümüzdeki etnik savaþlarýn hangisine giderseniz ‘dil’in çok belirleyici bölücü bir unsur olduðunu görürsünüz, Nijerya’nýn baðýmsýzlýðý günlerinde dört-beþ etnik dilden söz ediliyordu, bugün kimse iþin içinden çýkamýyor çünkü otuzun üstünde kendilerine ‘ulus’ diyecek etnik dil ortada, örnekleri çoðaltmak mümkün. Yunanistan kilisenin öncülüðünde ve arkasýna Avrupa’ya alýp Osmanlý’dan baðýmsýzlýðýný kazandýðýnda konuþtuklarý dil içinde biraz daha fazla kendi dilleri olan ama Osmanlýca’ydý, çünkü halk bu dili konuþuyordu, 1967 Cuntasýna kadar bu halka zorla bir baþka dil dayatýldý, konuþulmayan yaþanmayan ama kitaplarda yaþayan bir dil, Sokrates’in Aristo’nun dili.. Bir ‘ulus’un inþasý için ikibin yýl ortalýkta sokakta evde konuþulmayan bir ‘kitabi’ dil yeniden icad edildi. Tarihin derinliklerinden tapýnaklardan mezar taþlarýndan ve kitap’lardan bir dil yeryüzüne indiriliyor ve halka zorla kabul ettiriliyor. Ýþte bu ‘ulus’ inþasýnda dünyanýn çok bölgesinde mutlaka ilk elden uygulanmasý gereken bir yol’du.. Bugün Kürtçe’yi ana dilmiþ gibi kabul ettirmek isteyenler türbelerde mezar taþlarýnda çok çok arayýþlarýna raðmen ‘yazýlý’ kaynak bulmakta zorlanýyor, zorlanýr çünkü ‘kaynak’larýn kitabelerin yazýtlarýn mezar taþlarýnýn dili Farsça.. Federasyon tartýþmalarýnda çokça örneði verilen Belçika tuhaf bir ülke, l. Dünya savaþýnda Almanya yenilince Zaire’yi (bugünkü adý Kongo) Belçika’ya sömürge diye verirler, uydurulmuþ bir ülke. Bu tampon ülkelere yüzyýlýmýzda çok þahit olacaðýz, yolu dahi olmayan sadece ‘hamisi’nin vesayeti ve yüreklendirmesiyle oluþmuþ bir çok devletcik, Ermenistan buna dahildir, Barzani’nin federasyonu da.. Bir büyük devlet’in garantörlüðüyle varlýklarýný inþa etmiþler.. ASIL OLAN BAÐIMSIZLIK Oysa ‘devletler’ için aslolan ‘baðýmsýzlýðýný’ kendi imkanlarýyla tüm dünyaya kabul ettirmiþ olmalarýdýr. Deðilse, onun bunun kuklasý uydurmasý birçok irili ufaklý devlet varolma kararlarýný kendi gücüyle veremez büyük dünya devletlerinin stratejik dümenlerine boyun eðer. Yani ‘baðýmsýz’ olamayan hiçbir þey olamaz. Sovyet Rusya macerasý buna en güzel örnektir, her dile ayrý bir ‘ulus’ ayrý bir ‘halk’ muamelesi bugün Kafkasya’da ve Balkanlar’da içinden çýkýlmaz bir ‘etnik cehennem’ ortaya çýkartmýþtýr. Asýl sorunlu olan yüzyýl önce Gökalp’lerin Fransýz Ýhtilali rüzgarýyla yaptýðý millet tarifleridir, din, dil, ortak heyecanlar gibi izah edildi.. Oysa bir topluluðu ‘millet’ yapan þey dil din ýrk birliðinden daha önemlisi, ortak düþmana, emperyalist ya da yabancý tahakkümüne karþý verdiði ortak baðýmsýz kavgasýdýr. En doðru taným budur, Kurtuluþ Savaþýmýz bunun en güzel örneðidir. Ve yabancý tahakkümüne karþý bu topraklarýn bin yýl aralýksýz omuz omuza kavgasý iþte tarihin destaný ortadadýr, Moðollar’a, Haçlýlar’a, Mýsýr’daki Memluk Devleti’nin uzantýlarýna, son iki yüzyýlda Ruslar’a ve Ýngilizler’i karþý sürekli ve bitmeyen bir ‘baðýmsýzýk’ direniþi Anadolu’yu artýk tek ruh tek beden yapan en kutsal karakteri olmuþtur. Bir ülkeyi ulusu vareden dil din gelenekler deðil ‘baðýmsýzlýk’ kavgasýdýr, baðýmsýzlýðý için kim mücadele vermiþse ‘dilini’ belirleyen de onlar olmuþtur. Tarihi olgular da bizi þaþýrtmaz, baðýmsýzlýk savaþýna katýlmýþ askerlerin dili o ülkenin ‘dili’ olmuþtur.. Diyelim Osmanlý Arapça, Farsça ve Türkçe ve hatta Ermeni ve Rumca kelimeleri barýndýrýyordu, Türkçe’nin kabul görmesi mümkün deðildi, þahsi kanaatim Türkçe’nin ayak sesleri, Osmanlý’nýn orta Anadolu’dan asker toplamasýyla baþlar ama bu dilin resmi dil olmasý altý asýr sonraya bir büyük baðýmsýzlýðýna kalýr.. Þöyle düþünün, Ýzmir’e Yunan girdiðinde ülkesini düþmandan korumak için kim silaha sarýlmýþsa onlarýn dili öne çýkýyor, kim Ýngiliz’le iþbirliði yapmýþsa gözden düþüyor, yani hakimiyeti kurup baðýmsýzlýk savaþý verenlerin dili öne çýkýyor, misaký milli sýnýrlarý nedir sorusunu böyle cevaplayabilirsiniz, nereden asker alýyorsanýz orasý misaki millidir.. NEDÝR BURASI DEVLET MÝ En güzel örnek Belçika. Tabii ki Fransýzca’nýn bir dünya dili olarak aðýrlýðý var, bu dili Valonlar kullanýyor ve ‘seçkin’ ‘elitist’ bir azýnlýk olarak suçlanýyorlar, bir de Flamanlar var, yani Felemenkçe Hollonda’nýn dili.. Saðcý hristiyan partilerin zorlamasýyla tuhaf federalist çözümler ve bugün tam anlamýyla dil yüzünden ülkeyi tam ortadan ayýran bir ayrýmcýlýða kadar giden bir siyasete nerdeyse tapýyorlar.. Dikkat edin kendi baðýmsýzlýklarýný kendilerini kazanmamýþ. Baðýþlanmýþ bir ülkenin dili, birliði tabii ki sorunlu olur ve bugünkü içinden çýkýlmaz ayrýmcý partilere kadar uzanýr..Oysa Anadolu’ya baðýmsýzlýðý kimse baðýþlamadý.. Kararý verecek olan bu topraklarýn iradesidir ve öyle de olmuþtur.. Thatcher Belçika’yý ziyaret ettiðinde bir kasaba belediyesinin Valon diðerinin Felemenkçe konuþtuðunu görür ve hayretini gizleyemez, ‘nedir bu Allahaþkýna, burasý devlet mi?’ Ýran’a gittiðimde adýný vermeyeyim ünlü bir rektör durduk yere Tunceli’den bahse giriþti, hayrola demeden, Pers Ýmparatorluðu’nun hakimiyet sahasýnda býraktýðý izlerle çok fazla düþüp kalktýklarýný dile getirdi, Farsça’nýn kökenleriyle ilgili.. Asýl derine indikleri ve kutsadýklarý coðrafya Hindistan tarafýndaydý.. Sert bir mezhep ideolojisiyle devlet inþasýna giriþmiþ Ýranlýlar’ýn ‘dilleri’ üzerinde olaðanüstü ‘milli’ arayýþlarý beni çok düþündürdü, oysa ‘din mezhep’ kardeþliði ‘dilden’ daha önde olmalýydý, Ýslamcý teori buydu. Tunceli civarýnda eski Zerdüþt dininden kalma yani Zerdüþtlüðün dini kitaplarýndan Avesta’nýn dilinden çokca kelimeler vardý, Araplar Ýran’a girmeden binlerce yýl önce.. Birgün Ankara’da bir Sahaf’ta oturuyorum, otuz yaþlarýnda kara bir çocuk girdi, ‘aðbi siz de Avesta var mý’ dedi, ‘yok’ dedim ama merak ettim, niçin arýyorsun, ‘arkadaþlarla þimdi dernekte kavga ettik, senin konuþtuðun dil Kürtçe deðil ortalýðý karýþtýrma deyip beni bir dövmedikleri kaldý..’ ANLAÞILACAK KADAR YAKIN Evet, Avesta’nýn Zazacayla akrabalýðý var, daha nice akrabalýklar var, en büyük tartýþýlmaz akrabalýk baðý ise Farsça’yla Kürtçe arasýnda, henüz dilbilimciler hangisi kimden öncedir, kökeni nerededir, birbirlerinin þubesi midir diye bir sonuca varabilmiþ deðiller, ancak þüphesiz ayný dil ailesinden.. Selçuklu’yla birlikte bu iki dilin birbirine nerdeyse kaynaþma derecesine geldiði ise aþikar, yani birbirlerinin içine girdiði ve bizim için bugün çok önemli olan gerçek, anlaþacaklarý konuþacaklarý kadar yakýnlaþmasý.. Gazneli Mahmut’un Firdevsi’ye Þehnameyi yazdýrmasý ise çok yakýn, bin yýl önce.. Araplar ve sonra Türkler Ýran topraklarýna girmeden önce en eski kültürlerin izini sürerek masal ve hikayelerle bugünkü Farsça’nýn en temel kaynaðý altmýþ bin beyit civarýnda bir Türk sultan tarafýndan yazdýrýlýr.( Bugün Ýran’daki rejim bir Türk sultan tarafýndan yazdýrýldýðý gerçeðini kabul etmez, gerçi bugünkü Ýranlý rejim Ýran topraklarýnýn en büyük þairi Hayyam’ý da dindýþý bulur) Söze þurdan girmeli, Selçuklu Ýmparatorluðu’nun resmi dili Farsça’ydý, bugün dahi Ýran’da Türkçe bilmeyen milyonlarca Türk, Türk olduklarýný ama Farsça konuþtuklarýný söyler. Yani buradaki Türkler bugün Kürtçe biliyorum diyenlerle bizden daha iyi anlaþýr. Farsça topraklarýmýzda ben diyeyim beþ asýr siz deyin yedi asýr kullanýldý. Sarayda kullanýldý, pazarda kullanýldý, þairleri kullandý, tekkeler ve medreseler kullandý ve en önemlisi ordunun diliydi. KÜRTÇE BAÞTACI Yani ‘Kürtçe’ denilen dil dýþlanmýþ yok sayýlmýþ ‘maðdur’ bir dil asla deðil, asýrlarca baþ tacý edilmiþ pazarda sarayda orduda kullanýlmýþ, bir tek akademisyenin çýkýp ‘kardeþim Farsça Selçuklu’nun resmi diliydi ve bu dil’le Selçuklu Tacikistan’dan Diyarbakýr’a kadar haritada esnafýndan köylüsüne herkesle anlaþýp konuþabiliyordu, diyemiyor. Büyük Selçuklu Ýmparatorluðu hanedana kan baðý siyasi ortaklýk oluþmasýn diye büyük ordu komutanlarýný Kürt beylerinden oluþturdu ve Kürtler Türkler ayný ordular içinde, diyelim Selahattin Eyyubi’yle bu sefer bir Kürt Sultan’ý emri altýndaydý. Asýrlarca bu kadar iç içe girmiþ ordularýn hangi dille anlaþtýklarýný Selçuklu tarihi okuyan ya da Anadolu Erenler’in tasavvuf hayatýyla ilgili eserler okumuþ herkes bilir, Farsça tercih edilen baþ tacý edilen dildi, þüphesiz Türkçe de konuþuluyordu.. Urfa’da Diyarbakýr’da bin yýl öncesinden Türkçe türküler ayný þekilde Kürtçe türkülerle birlikte birbirini yok etmeden bugüne kadar nasýl geldi sanýyorsunuz? Ýþin içinde bambaþka bir dünya görüþü vardý çünkü.. Horasan Erenleri ve dil din ýrk ayrýmý yapmadan herkesi ayný ‘can’ ayný ‘nefes’ kabul eden bir ilahi felsefenin ortak kültürünün çocuklarý, ayný tekkelerde, ayný semahta ayný bayramlarda iç içeydi, tasavvuf kültürü onlarý Allah’ýn aþkýyla ‘kardeþlemiþti’ ve dünya hepsi için ‘süfli’ yani aþaðý bir yerdi, aslolan göklerdeki ötelerdeki kardeþlikti.. BAÞKA BÝR ULUS FELSEFESÝ Sanýrým son yüzyýlda tasavvufun bu büyük ilahi þemsiyesi aradan çekildi ve insanlarý bir arada tutan bambaþka bir ‘ulus’ felsefesi zorunlu olarak devreye girdi.. Dil, ýrk gibi þeyler yüzyýlýmýzda büyük felaketler eþliðinde soykýrým ve trajik hikayeleriyle önemi rol oynamaya baþladý. Milliyetçilik batýdan gelen bir kavramdý, bu topraklar ‘vataný sevmeyi’ yabancý tahakkümüne karþý durmayý bilir ve ‘ýrk’ ‘dil’ gibi ayrýmlarla düþman olmayý hiç tanýmadý. Ýþte yeni yeni ‘etnik’ bir kavgayý Anadolu halký ilk defa acýlar içinde þaþkýnlýkla kahrolarak yaþýyor. Baþka bir medeniyet dairesine girmiþtik ve batýdan aldýðýmýz güzel þeylerin yanýnda insanlýk için bulaþýcý hastalýk gibi vahþi þeyler de vardý.. Ýran’da bir edebiyat profesörüne bir soru sordum. Ýranlýlar otobüs otobüs kalkýp Mevlana’nýn türbesini ziyarete geliyor. Ancak Þia rejimi nerden bakarsan ülkemizdeki ‘aleviliðin’ kökleriyle çok yakýn, üstelik Pir Sutan gibi büyük ozanlarýmýz ‘açýlýn kapýlar Þah’a gidelim’ diye kaç kez ayaklandý. Sizlerse hem Sünni hem de sultanlarla hiç sorun çýkarmamýþ Mevlana’yý ziyaret ediyorsunuz. Üstelik Ýran kültürünün gelmiþ geçmiþ en büyük düþmaný Moðollar’la bile Mevlana’nýn ‘tarafsýz’ kaldýðý iddialarý vardýr.. ‘Çok basit, dedi, Mesnevi Farsça’dýr..’ Mevlana Farsça yazdýðý için Ýranlýlar’ýn yoðun ziyaretine uðruyor, mezhep olarak size yakýn insanlar, oniki imam, Ali, Kerbela, Caferi Sadýk ortak deðerleriniz olduðu halde, sýrf ‘Türkçe’ konuþtuklarý için ilginizi hiç çekmiyor.. Selçuklular’ýn Ýran’da bin yýllýk hakimiyetleri çeþitli hanedanlýklarla 1917’ye kadar sürdü.. Tüm Ýslam dünyasýný hatta son ikiyüz yýldýr batý dünyasýný etkisini altýna alan muhteþem þairler Farsça kullandý. Unutmayýn edebiyatýmýzda onlarca asýr Türkçe’yi aþaðýlamak modaydý, bugün elimizde Türkçe’nin asýrlarca Ýranlý ve Osmanlý þairleri tarafýndan ne denli aþaðýlandýðýný beyit beyit anlatan koca kitaplar vardýr. TASAVVUF FARSÇAYDI Bugün elimizde 11, 12, 13. yüzyýlda yazýlmýþ Türkçe divan ve bilimsel kitaplar bulmak zordur, tasavvufumuz büyük eserlerini Farsça kaleme alýyordu. Sebebi basit, þu ünlü Horasan Erenleri.. Moðol istilalarýyla Anadolu’ya Ýran’ýn Horasan’ýndan gelen erenlerin evliyalarýn dili Farsça’ydý.. Bugün doðu bölgemizde çok güçlü sosyal rollerini sürdürmeye çalýþan ‘þýhlýk’ (þeyhlik) kurumunun arkasýndaki medreseler tekkeler hepsi Farsça eðitim veriyordu.. Türkçe’nin ise Anadolu’da topraklarýndaki baðýmsýzlýðý ise çok yeni yüz yýlý henüz doldurmadý. Cumhuriyet’i inþa edenler halk dilini yani Karacaoðlan’ý, Pir Sultanlar’ý, Nasreddin Hocalar’ýn Yunus Emreler’in dilini ‘resmi’ dil olarak anayasasýna kabul etti. Mesela, Kürtçe konuþan biri Osmanlý’nýn muhteþem þairi Þeyh Galib’in mýsralarýný anlar, Türkçe bilen Þeyh Galib’i sözlüksüz okuyamaz, ayný þekilde bugün Kürtçe bilen ünlü edebiyat dergimiz Serveti Fünun’u anlar, okur, Türkçe bilen sözlüksüz anlayamaz. Bir ‘dil’in yaþam alaný Ordusudur, Pazarýdýr, Sarayýdýr, Tekkeleridir, Edebiyatýdýr.. Bütün bu alanlarda yüzyýllarca Türkçe’nin yüzüne bakýlmamýþ, hatta aþaðýlanmýþ.. Ve kültürümüz bütün büyük eserlerini Farsça dile getirmiþ, hangimiz sözlüðe bakmadan en büyük þairlerimiz Fuzuliler’i anlayabilir? KÜRTÇE BU TOPRAKLARIN DÝLÝDÝR Ve bugün ülkemizde tuhaf bir ideolojik tartýþma var, Kürtçe’yi ayrý, bambaþka, hiç tanýmadýðýmýz bilmediðimiz bir ‘halkýn’ ‘özel’ diliymiþ gibi anlatanlar var.. Kürtçe bu topraklarýn dilidir, bizim edebiyatýmýz tekkelerimiz tasavvufumuz onlarca asýr bu dili kullandý, asýrlarca medreselerinde okuttu, ‘baþtacý’ edildi.. Utanýlan, dýþlanan, aþaðýlanan ise tam tersi Türkçe’ydi.. Selçuklu’nun sarayýnda edebiyatýnda pazarýnda ordusunda asýrlarca kullanýlmýþ bir dili bugün bize bambaþka ve üstelik aþaðýlanmýþ hor görülmüþ inkar edilmiþ bir ‘dil’ olarak ideolojik tezgahtan çýkma bir iddiada bulunuyorlar. Þüphesiz dünyadan tarihten bilimden habersiz genç militan çocuklar bu yalan yanlýþ saçma fikirlere kanabilir, ama gerçeði onlar da bir gün öðrenir. Kürtçülük denen ideoloji kendine bir ‘uluslaþma’ haritasýný çizdi ve öncelikle dillerinin dýþlandýðý iddiasýný propaganda etmeye baþladý. Sonra Türkçe’yi halkýn dili kabul eden Cumhuriyet’in kurucularýný ‘elitist’ ilan etti.. Bir kelime ancak bu kadar ters yüz edilir, ‘elitist’ olan Osmanlý’nýn aydýnlarý þairleriydi. Kullandýklarý bu yüksek Farsça Arapça kelimeler yüzünden halkla konuþamayan kendileriydi.. Bugün cemaatin gençleri Saidi Nursi’nin kitaplarýný dahi sözlükle okur hatta bugün ekrandan vaaz veren Fethullah Gülen’in dilinde çok kelimeyi dahi sözlüðe bakýp anlamaya çalýþýrlar, ki, iþte ‘elitist’ olan bu dildi. Aðýr Farsça ve Arapça terkiplerle oluþmuþ halk dýþý bir dil. Cumhuriyet tam tersine ‘halkçý’ bir giriþimde bulundu ve köylerinde, yaylalarýnda, ovalarýnda türkülerle ozanlarla yaþanan dili tarihinde ilk defa devlet dairelerine ve þehre getirdi. Bugünlerdeki içler acýsý ýrk, dil tartýþmalarý kimseyi korkutmasýn, Anadolu’ya güveniniz sarsýlmasýn, bu topraklarýn bahçeleri solmaz yapraklarý dökülmez, ancak Anadolu’nun kapýlarýný kýrarak deðil her yaylasýna güle oynaya geçebilmek için batýdan transfer edilen ýrk dil tartýþmalarýnýn tuzaðýna düþmemiz gerekir. ATEÞ AKAN TARÝHTEN GELÝYORUZ Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran meclis saz meþk þarký meclisi deðildi. Ve artýk hepimiz biliyoruz yayla çeþmelerinden hala ateþ akan bir tarihten geliyoruz.. Dil birliðinden daha çok ihtiyacýmýz olan ‘gönül ruh’ birliðidir. Orta lise düzeyinde baþka bir dile çok saçma dünyanýn komik bulduðu çözümlere kapý açamayýz, ancak tarihimizde asýrlarca yaþamýþ ‘kültürler’e kapýlar arayabiliriz.. Ýlk gençlik yýllarýmdan beri orta ve lise düzeyinde niçin bu topraklarýn türkülerini çocuklarýmýza öðretmeyiz, deyip dururum, pekala eski günlerdeki gibi bu topraklarýn türkülerini ders olarak okutabiliriz. Orta lise deðil ama birçok üniversitesi pekala Kürtçe eðitim verebilir.. Ama mutlaka müfredatýmýz Hayyam’ý Sadi’yi, Hafýz’ý Cami’yi ders programlarýna çok ciddi ve kendi dilleriyle alýp okutmalý. Çocuklarýmýza tarihin ilk gününden beri baðýmsýz yaþamýþsak, bu, bu topraklarýn her nimetini ayrým gayrým demeden tadmamýzdandýr. Asýrlar boyu kullandýðýmýz dili ve o muhteþem þairleri bugün her çocuðun dalgaya aldýðý mefailün saçmalýklarýyla deðil bizatihi o þiirlerin kelimeleriyle öðretmeliyiz. Anadolu topraklarýnda asýrlarca yaþamýþ dilleri sözlükle deðil kendimizce manalarýný bilecek kadar öðrenebilmeliyiz.. Ýdeolojik bir inatlaþma uðruna kendi kökenlerimizde asýrlarca aþklarý masallarý tasavvufu bize anlatmýþ bu dile ‘uzak’ olamayýz.. Ýdeolojilerin kanlý silahlarý bizi öldürebilir ama kardeþ aþk tarihimizi unutturamaz. Anadolu’nun aþk ateþi sönmesin istiyorsak, Sadi’nin dediði gibi ateþ üstünde baþ baþa vermiþ iki odun gibi birlikte yanmalýyýz.. Kayýnbirader kayýnbaba gibi bir daha kaynaþmak istiyorsak kayýn aðacýnýn dallarýný yeniden bir araya getirmek zorundayýz. Biz Yahudiler gibi bir kavmin çocuklarý deðiliz. Bülbül ateþli çýðlýklarýyla her bahçemizde baþka baþka ötüyor, bülbüle ‘dilini mi’ soruyoruz? Ne sevgililer ne aþklar yaþadýk, þimdi mezartaþlarýna kara selvilere çarpan rüzgarlara dinini mi soruyoruz? HALKLAR KAFESE GÝRMEZ Leylekle bülbül ayný yuvada, þimdi hayvanat bahçesi gibi her bir kuþu Balkanlar Kafkasya örnekleri gibi ayrý bir demir kafes içine almaya, demokrasi mi diyoruz. Bugün Kürt Alevi aþiret soy dil Türkmen gibi etnik köken arayýþlarýna giren her bilim adamý çaresizlik içinde duvara tosluyor, çünkü birbirinin içine girmiþ karmakarýþýk hale gelmiþ bu yapýlarý çözmek mümkün deðil.. Ýyi ki mümkün deðil. O Horasan Erenleri öyle bir düðüm atmýþ ki Anadolu’ya, bu aþk düðümünü sonsuza kadar kimse etnik diye dil diye çözemeyecek. Ayný kubbeler ayný dergahlar ayný cephelerde aþkla birbirine ilahi dualarla karýþmýþ Anadolu’yu anketle sosyolojiyle hiçbiri anlayamayacak... Anadolu bin yýl öncesinden dergahlarýný çoktan kurdu ateþini çoktan yaktý, bu tekkeler ateþini, batýdan kapýlan ýrk dil etnik hastalýklarla söndürmesi mümkün deðildir.. Çünkü bu topraklarýn evliyalarý en büyük düþman olarak ‘gururu’ ‘böbürlenmeyi’ yani ‘kibri’ gördüler, efendi, zengin, sultan, köle ayýrt etmeden bu topraklarý ‘mesken’ tuttular.. Bize, tezgah dümen, alýþveriþ merkezleri otomobiller telefonlar satabilirsiniz, bizi uydurma ajanvari demokrasi özgürlük laflarýyla kýrbaçlayýp içeri atabilirsiniz, ama…Güle kokusunu öðretmeye kalkmayýn.. Bu topraðýn binlerce yýl öncesinden yani iki üç yaþlarýmdan beri bizi büyüten annemizin memelerindeki kokuyu bu topraklarýn yazarlarýna anlatmaya kalkmayýn.. O kokuyu unutanlar iþte arkasýna ABD’nin AB’nin silahlarýný almýþ kardeþlerini öldürüyor.. Nihat Genç, OdaTV, 05.07.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.