derguiz Geschrieben 28. Juni 2010 Teilen Geschrieben 28. Juni 2010 Kirkinci Hocamizla hasbihal Geçtiðimiz hafta birkaç maksada müteveccihen Erzurum ikliminin maddî ve mânevî havasýný teneffüs etme fýrsatýna nail kýlýndýk yüce Rabbimiz tarafýndan… Ýki annemizin kabirlerini Cuma öncesi ve sonrasý ziyaretle okunan Yâsîn-i Þerifler, üzerimizdeki hak ve emeklerin bir nevi þükür mesabesinde yerlerini alýrken, akraba ziyaretleri, düðün merasimine iþtirak ve gece kaldýðýmýz yayla köyündeki haz ve lezzet, yapýlan sohbetlerle âlemimizde hoþ ve güzel hâtýralar býrakýrken, Erzurum’un mânevî dinamiklerinden âlim, fâzýl, ehl-i hizmet muhterem Mehmet Kýrýncý Hocamýzla yaklaþýk iki saat yaptýðýmýz bereketli ve feyizli sohbetle taçlandý. Neler mi konuþtuk hocamýzla? Hizmet, saffý evvel talebeler ve hasseten Hulûsî aðabey üzerinde yoðunlaþan sohbetimiz, son olaylar (Yahûdîler - Ýsrail zulmü) ve hizmette umûmî prensipler, Nurlarýn Kur’ânla/ Hadisle irtibatý, medrese ilimlerine bakýþ tarzýmýz v.s ile devam etti… Merhum Zübeyir abinin kendisini defalarca Ýstanbul’a dâvet ettiðini, hizmetlerle alakalý olarak kendisiyle istiþarelerde bulunduðunu, büyük bir fedakârlýk ve kahramanlýkla dâvayý omuzladýðýný, bu uðurda büyük sýkýntýlara ma’rûz kalmýþ bir þahsiyet olduðunu ifade ederek þöyle devam etti: “Görüþmelerimizin birinde bana dedi ki; ‘Hocam, biz Üstad’ýn hizmetinde bulunduðumuz ve saða sola koþmaktan zaman bulamadýðýmýz için, Nurlarý çok fazla okuyamadýk. Kaldýðýnýz müddet içinde birlikte müzakere edelim’ diyerek arzularýný izhar ettiler.” Ben de ‘nereden baþlamamýzý istersiniz’ diye sordum kendisine, O da, ‘Nereden isterseniz baþlayalým’ demesi üzerine, 26. Söz olan Kader Risalesinden okumaya ve müzakereye baþladýk. ‘Tercih bilâmüreccih câizdir’ , ‘Tereccüh bilâmüreccih muhaldir’ cümleleri üzerinde durarak benden izahýný istedi, ben de misallerle kendisine izah ettim.” Üstad Hazretlerini erken yaþlarda tanýdýðýný, ‘Üstad’ý Nasýl tanýdým’ isimli kitabýný Zübeyir abinin teþvikiyle kaleme aldýðýný ifade ettikten sonra, yýllardýr içinde bulunduðumuz mekânda Risale, Tefsîr, Fýkýh, Hadîs, Kelam, Mantýk, Belâðat gibi derslerin müzakere edildiðini, ilim/irfan halkalarýnýn hiç esik olmadýðýný belirtmesi üzerine, “Hocam, bazý kardeþlerimiz Risalelerden baþka eserlerin bulundurulmasýna olumlu bakmýyorlar” þeklinde fikrini sordum. Bunun üzerine, “burada (Erzurum’da) böyle bir þey yok. Olmamasý da lâzým. Nurlar medresenin malýdýr. Kur’ân ve Hadîs’in dýþýnda bir ilim deðil ki okunmasýn veya müzakere edilmesin” þeklinde görüþlerini ifade ederken, bizim de Ankara’da bazý arkadaþlarla Tefsîr, Fýkýh ve Arapça dersleri okuduðumuzu ifade etmemiz üzerine memnuniyetlerini izhar ederek duada bulundular. Merhûm Hulûsî aðabeyin (r.aleyh) her hususta birinciliði muhafaza ettiðini, mânevî bakýmdan derecesinin yüksek olduðunu, Alvarlý Mehmet Efendi (r.aleyh) ile dostluklarýnýn bulunduðunu, Kars’a trenle giderken Alvarlý’nýn mânevî bir ihtar ile tâ köyünde ayaða kalktýðýný, Hulûsî aðabeye yazdýðý bir mektubunda “Dû dîdem=Ýki gözüm” þeklinde hitap ettiðini, kendisinin Hulûsî Yahyagil’le olan görüþmelerini uzun uzun anlattý. Kendisine Gazze/Filistin- Yahudi/Ýsrail meselesini sordum. Çok ayrýntýlý açýklamalarda bulundu. Öncelikle Yahûdîlerin tarihiyle baþladý açýklamalarýna… Ýþaret ettikleri hususlarý þöyle özetleyebiliriz, “Bütün âlem-i Ýslam’ýn hatta bütün insanlýðýn kalbini derinden yaralayan ve vicdanlarý sýzlatan son elim hâdise üzerine çok þeyler söylemek mümkün… Yahudiler, her milletten daha ziyade dünyaya hâris, kalpleri kasavetli, kibir ve inatlarý pek kuvvetli, kendilerinden baþka milletlere hîle ve fenalýk yapmayý büyük bir meziyet bilen, kendi ýrklarýný diðer ýrklardan üstün gören, diðer insanlarýn ise kendilerinin kölesi olduðuna inanýrlar. Tarih boyunca nice zulüm yapmýþ, fesat ve fitnenin baþýný çekmiþ olan Yahûdî milletinin Müslümanlara karþý ne derece düþman olduklarýný Cenab-ý Hak müteaddit âyet-i kerimelerinde ifade buyurmaktadýr. Yahûdîler geçmiþte de çok peygamber öldürmüþlerdir. Yahudilerin Ýslâm dinine olan düþmanlýklarý Peygamberimizin (s.a.v) doðumu ile baþlamýþtý. Onlar ezeli, ebedi, doðmadan ve doðurmadan münezzeh olan Vacibü’l-Vücud Hazretlerine evlat isnad edip, Hz. Üzeyir’e ‘Allah’ýn oðlu’ diyerek dalâlete sapmýþlardýr. Ýslâm’ýn hârikulade inkiþafý, Ýslâm düþmanlarýnýn, bil¬hassa Yahûdilerin haset ve kinlerini arttýrdý. Tarih boyunca nifak ve ihtilâf çýkarmada ve ehl-i hakký bölüp parçalamada maharet kesbetmiþ dessas bir millet olan Yahûdîler, Ýlâhî iradeye her devirde karþý çýkmýþ, kendi peygamberlerini katletmekten çekin¬memiþlerdir. Bunlar her çeþit ihtilâli tezgâhlayan ve bütün ifsat komitelerini sevk ve idare eden, beþerin huzur, ahlâk ve itikadýný bozmayý baþ gaye edinen muzýr bir millettir. Münafýklýk, riyakârlýk, hile ve desiselerde hiçbir kavim bunlara ulaþamamýþtýr. Her çeþit fesat komitelerine karýþan ve her nevi ihtilale parmak karýþtýranlar Yahudilerdir. “Onlar (yahûdiler), nerede bulunurlarsa bulunsunlar, kendilerine zillet (damgasý) vurulmuþ, Allah’ýn gazabýna/hýþmýna uðramýþlar, miskinliðe mahkûm edilmiþlerdir. Bunun sebebi, onlarýn, Allah’ýn âyetlerini inkâr etmiþ ve haksýz yere peygamberleri öldürmüþ olmalarý, ayrýca isyan etmiþ ve haddi aþmýþ bulunmalarýdýr.” (Âl-i Ýmrân, 3/112) “Biz Ýsrail oðullarý’na Tevrat’ta þu hükmü verdik: "Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çýkaracaksýnýz ve muhakkak büyük bir yükseliþle yükseleceksiniz.” (Ýsrâ, 17/4) Bediüzzaman Hazretleri yukarýda zikredilen ilk iki âyetin tefsirinde þöyle buyurur: “Yahudilere müteveccih þu iki hükm-ü Kur'anî, o milletin hayat-ý içtimaiye-i insaniyede dolap hilesiyle çevirdikleri þu iki müthiþ düstur-u umumîyi tazammun eder ki, hayat-ý içtimaiye-i beþeriyeyi sarsan ve sa’y ü ameli, sermaye ile mübareze ettirip fukarayý zenginlerle çarpýþtýran, muzaaf riba yapýp bankalarý tesise sebebiyet veren ve hile ve hud'a ile cem'-i mal eden o millet olduðu gibi, mahrum kaldýklarý ve daima zulmünü gördükleri hükümetlerden ve galiplerden intikamlarýný almak için her çeþit fesat komitelerine karýþan ve her nevi ihtilale parmak karýþtýran yine o millet olduðunu ifade ediyor.”(Nursî, B.S, Sözler (25. Söz) Bediüzzzaman Hazretleri baþka bir eserinde ise þöyle buyurur: “Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asýrda zillet ve meskenet tokadýný yemeðe müstehak olmuþlar.” (Nursî, B.S, Þualar (14.þua) Yahûdîlerin Osmanlýya da büyük ihanetlerde bulunduðunu ifade eden Kýrkýncý Hocaefendi þöyle devam etti: “Avrupa ülkelerinin bir çoðunda din hürriyetine, hattâ hayat hakkýna bile sahip olmayan Yahûdîlerin, tarih boyu en rahat, huzurlu ve serbest yaþadýklarý yer Osmanlý devleti olmuþtur. Osmanlý devleti zamanýnda bir çok Yahudi gruplarý Osmanlý vatandaþý olmuþtur. Sultan II. Murad zamanýnda Fransa`dan kovulan Yahudiler ile 1492`de Ýspanyollarýn elinden kaçan yüz bin kiþilik Yahudi topluluðu Osmanlýlara sýðýnmýþlardýr. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Ýstanbul`daki Yahudi nüfusu kýrk bini buluyordu. Dünyanýn en büyük Yahudi þehri sayýlan Selânik`te ise nüfusun yarýdan fazlasý Yahudi idi. Osmanlýya sýðýnan Yahudiler baþta Selânik, Ýzmir, Ýstanbul olmak üzere, Edirne, Bursa, Kudüs, Safed, Þam, Kahire, Ankara, Tokat ve Amasya gibi þehirlere yerleþtirildiler. 1660 yýlýnda Polonya ve Ukrayna`dan kaçan bir grup Yahudi de Osmanlý ülkesine yerleþti. Tarih boyunca Yahudi milleti, hile, fitne, haset ve hýrslarý yüzünden hiçbir millet tarafýndan sevilmemiþ, hor görülmüþ ve memleketlerinden kovulmuþtur.” Yahudilerin gerek Avrupa’da, gerekse Rusya’da insanlýk dýþý muameleye maruz kalýp toplumdan tecrit edilmeye baþlandýðýný, Stalin’in zulmünden kaçmaya baþladýklarýný, bu durumda Türkiye’nin Yahudilerin, Türkiye üzerinden Filistin topraklarýna göç etmesine imkân tanýdýðýný, Ýsrail devletinin kurulmasýna giden yolda en büyük insanî yardýmlardan birini yaptýðýný belirttikten sonra sözlerine devam eden Hocaefendi, “II. Abdülhamit, Yahudilerin Filistin topraklarýnda mal edinmesini ve oraya yerleþmelerini yasaklamýþ, Osmanlý topraklarýndaki Yahudilere para yardýmý yapmýþtýr. Ancak, 29 Aðustos 1897'de Yahudilerin ileri gelenlerinden Dr. Herzl’in baþkanlýðýnda Ýsviçre'nin Basel þehrinde toplanan Yahudiler, Filistin topraklarýný parayla satýn almayý ve orada bir devlet kurmayý planlamýþlardýr. Böylece Filistin topraklarý üzerinde kurulacak bir Ýsrail devletinin temeli atýlmýþ oluyordu. Sultan Abdülhamit, Filistin'de Yahudi mülklerini kontrol altýnda tutuyor, sürekli bölgeden rapor istiyordu. Sultan Abdülhamit Avrupalý ülkelere karþý, dýþ borçlarý yapýlandýrmada Herzl'i bir vasýta olarak kullanmýþ, bu iþi baþardýktan sonra onunla görüþmelerini kesmiþtir. Maalesef daha sonra, Filistin’deki Müslümanlar büyük bir gaflet, tamahkârlýk ve para hýrsýyla, topraklarýný Yahudilere satarak Ýsrail devletinin kurulmasýna vesile oldular.” Peki, ya Müslümanlarýn sormluluðu? diye sorduðumuzda, Kýrkýncý Hocaefendi þöyle konuþtu: “Ýslam âlemi, uhuvvet-i Ýslâmiyenin gereðini yerine getirmediklerinden mahkum ve mazlum durumundadýrlar. Müslümanlarýn birbirinden uzaklaþmasýnda, birbirlerine sýrt çevirmelerinde dýþ güçlerin, özellikle de David-Leon Cahun, Güstave Le Bon, Moiz Kohen gibi Fransýz Yahudisi olan kimselerin büyük gayreti ve rolü vardýr. Maalesef, bu Ýslâm düþmanlarý Türk’ten fazla Türkçü, Arap’tan fazla Arapçý kesilerek ýrkçýlýk propagandalarýnda baþarýya ulaþtýlar. Böylece Araplarý Osmanlýdan ayýrdýklarý gibi, dinleri, dilleri ve ýrklarý bir olan Araplar arasýnda da bölgecilik ve kabilecilik tohumlarýný ektiler, onlarý da parça parça edip, bir araya gelmelerini engellediler. Bütün bu menfi geliþmelerin sonunda o muhteþem imparatorluk yýkýlmaktan kurtulamamýþtýr. Üstad Bediüzzaman Hazretleri Sünuhat adlý eserinde Osmanlýnýn yýkýlmasýndan sonraki feci ahvali þöyle ifade eder: “Ýþte Hint, düþman zannederek, hâlbuki pederini öldürmüþ, baþýnda oturmuþ baðýrýyor…ilâahir…” (Devam edecek inþâallah…) risalehaber Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.